(bkz:
galatasaray) formasıyla türk futbol sahalarına adım attığı gün bu topraklarda yeni bir dönem başlatan komple futbol adamıdır
gheorghe hagi. oynadığı futbol ile sahada lider nasıl olunur dersini türk futboluna öğreten adamdır. beklenmeyen anlarda, beklenmeyen yerlerden attığı şutlar bir anda takıma hayat verir; zaman zaman attığı bazı çalımlar ile de rakip futbolcuyu ekstra baskı altına alırdı. çok kızdığı zaman takımına maçı aldırırdı. savaşırdı, tepesi attığında şimdilerde (gbkz: “dahi”) diye lanse edilenlere inat yavşakça, sinsice faul yapmaz; delikanlı gibi gider postasını koyardı. hakkına sahip çıkardı. kolunda pazu bandına ihtiyaç duymadan ama kaptanını da unutmadan peşine düşerdi hakkının. koşardı; kazanmayı isterdi. takımı da savaşsın diye komutanı olarak en başta giderdi savaşa.
gheorghe hagi bir isyandı ve o isyan hiçbir zaman dinmedi. son maçında bile 2 gol attı bu büyük adam.
2010 – 2011 futbol sezonu neredeyse gördüğüm en kötü sezon. bunun sebepleri herkes tarafından binlerce farklı şekillerde teşhis edilmeye çalışılıyor. hala da ortak bir teşhis konulamadı. kimine göre bu durumun sebebi bir kısım futbolcular, kimine göre ise yönetim. ve bir kısma göre ise teknik direktör. önce
frank rijkaard idi tüm suçlu ve kellesi gitti. şimdilerde ise oklar hagi’ye dönmeye başladı. hagi oyunu okuyamıyor, hagi hala
hakan balta’yı, hala
servet’i oynatıyor.
insua kiralık,
misimovic cikletçi. hagi gitti romanya’dan topçu toplayıp kendi ülkesini zengin etti, hagi rüşvetçi, hagi komisyoncu, hagi kazıkcı, hagi hırsız dedi, hagi kendi kurduğu takımında hagi’yi oynatmıyor, hagi zaten sezon sonunda gidecek.
toplum psikolojisi çok önemlidir. toplum psikolojisini yönlendirmeniz sonucunda karşınızdaki güç ne kadar büyük olursa olsun; zaman içerisinde gücünü kaybeder. bunu basitçe kıyıya vuran dalgalar gibi düşünebilirsiniz. o dalgalar her geliş gidişinde bir parça alır götürür o kıyıdan. bir fikri karşı tarafa empoze etmenin en basit yolu ise en kolayından yaymaktır. kamuoyu sessizce, yavaş yavaş oluşturulur. önce tribünlerde, dost meclislerinde fısıldanır. şimdilerde internetten fısıldanıyor. zamanla medyada tek tük duyulmaya başlar. bir süre sonra ise tek doğru o fikircesine, başka bir çıkış yolu yokmuşçasına bir anda yüksek sesle bas bas bağırılmaya başlanır. manşetlere taşınır. adına programlar bile yapılır. artık o dakikadan sonra herkese göre doğru fikirdir o. çünkü çoğul o fikre inanmaya başlamıştır. alıştırılmışsınızdır, farkında değilsinizdir.
hagi bu taşın altına elini sokmadan önce;
frank rijkaard ile ilk sezonunda
galatasaray, çok iyi başladığı bir sezonu 8 mağlubiyet, 7 beraberlik ile kapattığında herkes hayal kırıklığı içerisindeydi ve takımın antreman yapmadığı, kampa girmediği, disiplinin olmadığı konuşuluyordu. takım çok yumuşaktı. mücadele gücü düşüktü. frank rijkaard takımın kadrosunun yetersiz olduğunu söylediğinde
* buralarda kıyametler koptu. 2010 – 2011 sezonu başladıktan sonra ise takım rezalet bir performans içindeydi. karpaty lviv’e elenilmişti, ligde 8. hafta sonunda 4 galibiyet ve 4 mağlubiyet vardı. psikolojik olarak dibe vurulmuştu.
adnan polat yönetimi galatasaray’ın başına geldiğinde rahmetli
özhan canaydın’ın başında olduğu buhran döneminden çıkmaya doğru adım atılmış, isimli transferler ile taraftarın tekrar takım üzerinde ilgisini çoğaltmış, rahmetli başkanın başlattığı aslantepe projesinin, riva projesinin, şirket birleşmesinin, büyükçekmece projelerinin önünü açmış, çok büyük sponsorluk anlaşmaları yapılmış ve kulüp neredeyse 10 yıl sonra ekonomik olarak nefes almaya başlamıştı. bu dönemde bir çok kriz geçirilmeye devam edildi.
kalli –
lincoln –
hakan şükür üçgeni, sezon sonunda 6 hafta kala hocasız kalmaya kadar giderken, takımın ipleri eline alarak ve bu süreçte tüm rakiplerini tek tek yenerek şampiyon olması ilk krizin futbolcuların lehine sonuçlanmasına sebep vermişti. ertesi sezon büyüleyici
milan baros,
harry kewell,
fernando meira transferleri ile beraber takımın başına genç
skibbe getirildi. yardımcıları henüz 5. hafta görevden alındı. ancak hoca devam etti. kocaeli maçında 5-2 mağlubiyet ile skibbe gönderildiğinde galatasaray avrupa’da belki de lucescu’dan sonra en efsane performanslarından birini sergiliyordu. camia’daki kaosu engellemek adına yönetim
bülent korkmaz’ı takımın başına getirdiğinde tüm tepkileri bir anda sıfırladı. ancak düşüş devam etti ve sezon başında los galacticos diye basında şişirilen ve bir kısım taraftarında inandırıldığı galatasaray 5. oldu. ama o sezon adnan polat yönetimi çok önemli bir şey öğrendi. camia’nın gazını sarı-kırmızı efsaneleri kullanarak kolayca alabiliyorlardı. zira ilk kurban bülent kaptandı. bülent kaptan bu dönemde hasan şaş’ı harcadı. bir haziran günü frank rijkaard imzaladığında insanlar bir rüyaya inanmak istedi.
devrim rüyasına. uefa kupası ile taçlanan o güzel günlere dönme rüyası. tüm rakiplerinin üzerine korkusuzca saldırmayı, evire çevire yenerken futbolun tüm güzelliklerini izleyeceği rüyası. barcelona olma rüyası. ama öyle olmadı. hep beraber çakıldık. çöktük. taraftarından futbolcusuna kadar herkes. her şey o kadar kötüydü ki ve önümüzde bir fenerbahçe maçı varken karar vericilerin ne yapacağı merakı insanların ömründen en az 5 yıl götürdü. ve yine efsanelere sarıldı yönetim. sıralaması aklımda değil ama
hakan şükür kabul etmedi,
fatih terim kabul etmedi. kimisi tek yetkili olmak istedi
* kimisi başka şeyler. ama önemli olan bir şey vardı. bu kritik dönemde bu görevi kimse kabul etmedi. ondan başka. demek ki taşın altına elini sokacak şartları oluşmuştu kendi adına. burda hatırlayacağınız şeylerden en önde geleni unutmayın;
hagi isyandi!hagi teknik direktör olarak ilk geldiğinde bu takımın başına fatih terim’in 2. dönemi sonrasıydı. şu anda geldiğinden çokta farkı olmayan bir ortamda takımın başına sezon sonuna yakın bir zamanda gelmişti. şampiyon olan rakibine, hooijdonk’lu, alex’li hatta anelka’lı büyük rakibine kupa finalinde 5 atan takımın hocasıydı. tekrar mücadele için ayağa kalkan, savaşan, önce defansı öğrenen sonra da gol atmayı öğrenen takımın hocasıydı. ama doğru sadece bu maç var değil mi örnekleyebildiğimiz. açın bakın bakalım, izleyin galatasaray’ın o dönem ki evrilişini.
hiç bu yazıda teknik taktik işlere girmeyi düşünmüyorum, zira çok anladığımı sanmıyorum o işlerden. fm oynamadım, o dili de bilmiyorum. takım yönetmedim. ama arkadaşlar şu anda takımın ihtiyacı olan teknik ve taktikten fazlasıdır benim gözümde. takımın hatırlaması gereken şeyler var. öğrenmesi gereken işler var. üzerindeki formanın, armanın farkında olmayan adamların akıllarının başlarına gelmesine ihtiyaç var. takım için en başta hatırlanması gereken isyan etmek; hakemin haksız kararınaitiraz etmek, yenilen gole isyan etmek, skora isyan etmek, yanlış pasa, mücadelesizliğe isyan etmek. başkaldırıya ihtiyacı var takımın. inanmaya ihtiyaç var tekrar galatasaray olunabileceğinin. ve bu işi yapacak bir galatasaraylıya ihtiyacı var. bu işi zamanında yapmış, en tepeye çıkmış aynı zamanda futbolu bilen bir adama ihtiyaç var. yılların ayhan’ı dışarda kimse var mı diye sormaya başladıysa, takım gol yeme korkusu yüzünden topunu oynayamıyorsa, gol yedikten sonra eli ayağına dolaşıyorsa sorun teknik ve taktikten öteye geçmiştir. önce büyük takım kimliğini, sonra galatasaray kimliğini kazanacak sonra işin taktiğini konuşacaksınız. bunu yapacak kişi gheorghe hagi’dir. bu güce, bilgiye, zekaya sahiptir. işin taktik kısmını yeni sezon konuşmanız gerekmiyor mu?
karşı kıyının istikrar abidesi takımı, sırf kulübün efsanesi olarak gördüğü aykut kocaman’a nasıl sahip çıkıyorsa bizim çok bilmiş, futbolu yalamış yutmuş, seçkin, elit, demokrat, eleştirel bakabilen, at gözlüğünü çıkarmış güzide taraftarımız bir o kadar gheorghe hagi’nin teknik direktörlüğüne laf edebiliyor. aslında bu arkadaşlar basının dolduruşlarına farkına bile varmadan geldiklerinin farkında bile değil. bakın bu takım tarihinin en rezil lig performansını sergilerken, ezeli rakibimiz fenerbahçe yere göğe koyamadıkları aykut kocaman ile şampiyonlar liginden elendi, sonra uefa kupasından elendi, daha sonra klasikleşmiş olduğu üzere türkiye kupasından elendi. ligde şu anda bizim 15 puan üzerimizde 2. sırada. bir hafızanızı yoklayın ve fenerbahçe’nin bu kadar yaşadığı hayal kırıklığına rağmen aykut için ne kadar desteklendiğine bakın. fenerbahçe’ye tüm başarısızlıklarına rağmen yeni bir fatih terim kazandırılmaya çalışılıyor. kazansınlar da zaten, burası beni ilgilendirmiyor. beni ilgilendiren konu; aykut yıllardır bir çok anadolu takımını çalıştırırken kazandığı tecrübesine rağmen, oyuna direk etki edebilecek ekstra müdahaleleri olmamasına rağmen, basının pohpohlamasıyla 2. sıraya taşıyabilmişken takımı; biz neden her an hagi’ye geçiriyoruz? yoksa hagi geldiği ilk andan itibaren; “hagi çok iyi futbolcuydu da hocalığı iyi değil yeaa” diye radyolarda ve bazı programlarda bas bas bağıranlardan mı etkileniyorsunuz? hagi geldiğinden beri bu takımın en önemli gol adamlarından; baros, arda olmadan sahaya çıktığının farkında mısınız? fenerbahçe önemli eksikler yaşamadan, belki türkiye’nin en iyi ortasahasına sahipken aykut hoca bu kadar çok hedeften ulaşmışken onlar için her şey güzel de; ekim ayı sonunda başına geldiği takımla hala tam kadro sahaya çıkamamış adam mı galatasaray’a yakışmayan kötü teknik adam?
öte yanda bernd schuster’in elinde olan takım ile kendi takımınızı kıyaslayın ve tablocuysanız eğer bakın puan tablosuna. evet aynı puandasınız. ama q7, guti, simao’ları var onların değil mi? yok arkadaşım yok, isim oynatmıyor, kazandırmıyor puanları. türkiye’de savaşarak, inanarak, isyan ederek oynarsanız kazanıyorsunuz puanları.
başkalarına dileneceğiniz kadar bu adama inansaydınız ve bunu taraftar olarak gösterseydiniz takımınız şu 4 ayda belki başka yerde olurdu. biz vefa dedikçe vefa kelimesinden bunalan, destek dedikçe köstek olmaya devam eden arkadaşlar gidip rakip takım oyunculara övgü dolu entariler girmeye devam etsin. futbolcuları ıslıklamayı öğrenen bu taraftar, kendi futbolcusu yerine rakip takım oyuncusunu ıslıklamayı hatırlasaydı kendi futbolcusunun özgüvenini elinden çalmazdı.
hagi yine saçma sapan bir zamanda geldi bu takımın başına. tüm camia çöküntüde iken girdi bu işe. şimdi ne yapacağını bilmeyen kendi koltuğunun derdine düşmüş bir yönetimin altında; tüm inancını, özgüvenini yitirmiş bir futbolcular topluluğuna hocalık etmeye çalışıyor. önce gol yememeyi öğreniyor bu takım, sonra gol atmayı öğrenecek.
evet klişedir ama doğrudur; hagi size 40 metreden çakar. hem de hiç ummadığınız bir anda. yoksa asıl derdiniz zaten bunu biliyor olmanız mı?