folha'nın geleceği konuşuluyorken her şey bir yemek sırasında ergun gürsoy'un terim'e ''hagi'yi ister misin hocam?'' sözüyle başladı.
terim'in cevabı her şeyi açıklıyordu aslında, ''ergun abi, olabilecek isimleri konuşalım.''
bir ara oldu olacak dendi. sonrasında transfer kapandıya döndü iş, meksika mı türkiye mi sorusunun cevabını hagi, 31 temmuz 1996 günü verdi. dünya yıldızı hagi, temmuz 96'da kendisini galatasaraylı yapan imzayı attı. bu olay hakkında kumandan daha sonrasında şöyle demişti:''ben galatasaray'a gelmekle kalmadım, galatasaraylı oldum. galatasaray'ı hissetmeye başladığım gün, imzasını kalbime attım.'' böylesine içten ve cesurca bu takımı sahiplenen kişi öyle sık bulunan, sıradan bir futbolcu değildi. öyle biri bile olsa galatasaray'ı seven her futbolcu baş tacı edilecekken bu sevdanın sahibinin bir dünya süperstarı olması, maradona ile kıyaslanan bir isim olması herhalde karşılıklı bu aşkı daha da körüklemekten öte bir şey değildir.
hagi'nin ismi bile dönemin medyasını yeterince ürkütmüştü. real madrid ve barcelona görmüş bir futbolcunun asli yaşının daha büyük olduğu, 31 değil 35 yaşında olduğu iddia edildi pek tarafsız basınımızca. bu edepsizliğe kendileri dahi uzun süre dayanamadı, bu saçmalık sonrasında kesildi. kesildi ama bu sefer de kişiliği, kaprisli olduğu medyada yer alıyordu. olacak iş değildi, koca hagi belki hayatı boyunca almadığı eleştiriyi daha galatasaray formasını sırtına geçirmeden almıştı.
hagi basın mensuplarına, ''cevabımı sahada vereceğim'' dedi. sözünde de durdu. ligin ilk üç haftasında takımına galibiyeti getiren golleri hagi atmıştı. sesler kesildi. herkes hagi'ye dikkatleri verdi ve resital böylelikle başlamış oldu. öyle bir resital ki 1 uefa, 1 avrupa süper kupası, 4 lig şampiyonluğu, 2 türkiye kupası, 3 tsyd kupası sığdı bu resitale. ligte üst üste şampiyon olma rekorunun, ilk avrupa kupalarının mimari adeta. karşınızda öyle sıradan bir yetenek değil, bir usta, bir kumandan, bir deha var.
terim- süren- hagi ortaklığı...
ve hani galatasaray ruhu veya 2000 ruhu diye adlandırılan şeyin yarısından fazlası...
tek başına bir takım, karakter, sahadaki her arkadaşını bir kumandan misali yöneten şef...
galatasaray'la yaşayan, galatasaray'la yaşlanan ve galatasaray'ı yaşayan güzel insan...
güzel insan sahadaki duruşuyla ilgili ise şöyle diyor: ''hayatım boyunca maçlara karşımdaki rakip en fazla benim oynadığım takım kadar güçlü diyerek çıktım. hiçbir takımı küçümsemedim. hiçbir rakibi gözümde büyütmedim. sahada kimseye boyun eğmedim.'' sahada boyun eğmediğine bizler 5 yıl boyunca ve hatta teknik direktörlüğünde de şahit olduk gica. ancak bir şeye değinelim. sen rakiplerini küçümsemesen de sen sahada öylesine büyük, öylesine asil, öylesine güçlü, öylesine karşı konulmaz duruyordun ki rakip istemsizce küçülüyordu yanında. seni gören, gücünden ürker ayakları titrerdi hagi. sen öyle büyüktün işte. öyle güçlüydün.
ve yine galatasaray'a para için geldiği yönündeki eleştirilere şöyle yaslıyor kaptan: ''barcelona'da oynarken şatoda yaşıyordum, ama galatarsaray'da daha mutluyum.''
- ''kafamda düşündüklerimi ayaklarımla uygulayabildiğim sürece dünyanın en iyi futbolcusu benim.'' (dünyanın en iyi futbolcusu kim sorusuna verdiği cevap) herhalde bu cümleleri kurabilecek ağırlıktaki ender billurlardan birine de sahiptir kendileri. gücünün yansıması, asaletin özgüven hali...
https://www.youtube.com/watch?v=SRlJHK_k6hQ https://www.youtube.com/watch?v=tqWXCtFZ4Pg ( 21 programına konuk olduğu gece)
https://www.youtube.com/watch?v=qlMsTjeU6f0 (gs tv'de ''gerçekleri tarih yazar'' programına konuk oluşu)
https://www.youtube.com/watch?v=ZJbiCi_vSFw https://www.youtube.com/watch?v=ZUc1hDjMDtg (unutulmaz golleri)
https://www.youtube.com/watch?v=9FuNh4cZg7k (hagi efsanesi)
https://www.youtube.com/watch?v=d7htHs3ggkI (bir efsane 10 gol)
ve gelelim benim bugün gözlerimi dolduran olaya: hagi'nini 20 kasım fenerbahçe- galatasaray maçı hakkında söylediği şu söz: "derbiyi 2-0'dan sonra izlemedim. kalbim ağrıdı, çok üzüldüm"
benim de kalbim ağrıdı gica, ruhsuzluğa tahammül edemedim. ilk defa bir derbi maçını yarıda bırakıp gittim televizyonun başından. allah'ın dandirik takımlarına yenilirken dahi bir umut atarız diye izleyen ben, bu kadıköy deplasmanını izlemedim 70'ten sonra. ilk başta yakıştıramadım da kendime, neden yaptın dedim? sonra düşündüm ki sahada sen olsaydın... baş kaldırmaz mıydın tüm sahada, isyan etmez miydin son terine kadar? ederdin be kumandan, öyle bir ederdin ki sahada ne volkan denen şahsiyet ne josef denen çirkef ne de kendini büyük futbolcu sanan kişiler böyle rahat rahat maça çıkabilirdi.
kalbim ağrıyor hagi, çok hem de. yenildiğimizden falan da değil. ruhsuzluğumuzdan. sensizliğimizden.
tekrar doğsan ya romanya'nın tepelerinden, basına yine ''sahada görüşeceğiz'' desen falan olmaz mı be kumandan? sahada koşmayan futbolcuyu azarladığını görsek, soyunma odasında bizden birinin olduğunu bilsek, arma için ömrünü vermiş bir ismi bu güzel kulübün başına getirsek...
hiç kimseyi değil ama seni özlüyorum. sen bizi çok mutlu ettin de biz seni sonraları çok üzdük. ''
galatasaray ne zaman kötü ben var, ne zaman iyi ben yok''
usta, gel be, çok özledik dön.
https://www.youtube.com/watch?v=Tqe9_QoyeXE yıllar geçse de üstünden
bu kalp seni unutur mu
kader gibi istemeden
bu kalp seni unutur mu
bir hasretlik yüzün vardı
içimde bir hüzün vardı
söyleyecek sözüm vardı.
bu kalp seni unutur mu
bu kalp seni unutur mu
kalbim seni unutur mu
anlamı yok tüm sözlerin
sensiz geçen gecelerin
yaşanacak senelerin
bu kalp seni unutur mu
bambaşka bir halin vardı
fark etmeden beni sardı
benliğimi benden aldı
bana aşkı veren sendin
sonra alıp giden sendin
yollarımız ayrı derdin
bu kalp seni unutur mu
oysa düşlerim başkaydı
birden hire yarım kaldı
yaşanacak çok şey vardı
bu kalp seni unutur mu
kalbim seni unutur mu
bambaşka bir halin vardı
fark etmeden beni sardı
benliğimi benden aldı
bu kalp seni unutur mu
bu kalp seni unutur mu be hagi...