• 1
    geçen hafta gördüğüm bir rüya... bölük pörçük hatırlıyorum...

    küçük bir sahil kasabasında, kalabalık bir sokakta turgay şeren'i görüyoum. hemen yanına gidip konuşuyorum. sonra baroş'un başta fatih terim olmak üzere herkesten özür dilemek istediğini, galatasaray'da kalmak istediğini söylediği görüntüler geliyor. doğrudan benimle konuşup konuşmadığından emin değilim. sonra o baroş, muslera oluyor ve telefonla beni arayıp, sözleşmesini uzatmak istediğini ama yönetimden kimseye ulaşamadığını söylüyor. ben ise merak etmemesini, hemen birilerini arayacağımı söylüyorum. buraya kadar rüya idi. bundan sonrası ise kabus. çünkü arayıp durumu anlattığım kişi adnan sezgin. anlatıyorum. sonra bulunduğum odaya adnan sezgin giriyor. tekrar söylüyorum. ama pek bi ilgisiz konuyla... dedim ya, kabusa dönüştü rüya.
  • 4
    elano'yu görüyorum, takım arkadaşları ile tesislere giriyor. arkasından önce 'blumer' diye bağırıyorum, sonra 'elano' diye. dönüp gülümsüyor ve konuşuyoruz:

    - galatasaray'a geri mi dönüyorsun?
    - anlaştık ama kesin diyemem.
    - eğer gelirsen melo, selçuk inan ve sen muhteşem üçlü olursunuz. devre arasında gel.
    - galatasaray devre arasında kaka'yı getirecek.
    - hadi ya. süpermiş.
    - gelmeyi istiyorum ama sağbek ve solbek konusu çözüldü mü?

    not: çözüldü diyebiliriz, değil mi?
  • 6
    beyler dün gece gördüm. işte böyle mahalle maçı ama takımlar galatasaray - fenerbahçe. maçta sağ kanatta pino var ama işten çıkmış ceketini kravatını çıkarıyor. bu arada as takımdan 2 eleman maç öncesi sakatlanıyor. hakan şükür ile ben eminiz ama kazanacağımızdan. neyse sözlük maça fenerbahçe başlıyor daha biz ayağımızı dokunamadan topa 0-1 oluyor. olsun diyorum beyler bu maç bizim şakası yok. işte bir eleman daha sakatlanıyor bizde. toplam 3 tane 18 yaşında alt yapıdan eleman ilk onbirde. haydi diyorum aslanlar koçlarım benim götürürüz maçı. derken hakan şükür'e pası atıyorum sağ kanattan o da korner direğine doğru gidiyor. ben de onun arkasından kale ağzına doğru gidiyorum, bütün defansı aşmışız bir tek kaleci var. şükür bana gönderiyor topu top bana gelirken daha kaleci hareketleniyor. bakıyorum sözlük hakan boşta gelmiş yamacıma ofsaytta da değil veriyorum pası al da at diyorum zira götüm yemiyor golü kaçırmaya. 1-1 babalar bee. sonra ne ara oluyorsa bitiyor maç 1-1. ulan çok sinirleniyorum sözlük sultanahmetteki taksicileri döverek uzaklaşıyorum ortamdan.
  • 7
    daha böyle küçüğüm annem ilk formamı almıştı. o kadar sevinmiştim ki. o sevincin etkisiyle tahmin ediyorum rüyamda maça çıkıyorum yeni formam ile. ilk başta takım çıkıyor, sonra ben çıkıyorum(havalara bak sen !). neyse adımımı atıyorum ali sami yen'e, içim kıpır kıpır. sonra arkadan gelen bir ses. annemin sesi. "oğluuuum gel buraya !". sürekli bağırıyor. anne gelemem maça çıkacağım diyorum. ama annemin inadı yüzünden geri dönüyorum ve sonra bilin bakalım ne oluyor ? tabi ki uyanıyorum. zaten öyle olmaz mi rüyanın en güzel yerinde uyanırsın hep. ama uyandıktan sonra ki üzüntümü ve travma anlatılacak gibi değildi.
  • 8
    2 aralık 1998 galatasaray juventus maçı'ndan önceki gece gördüğüm rüyayı hiç unutamam. olaylar şöyle gelişmektedir:
    istanbul'a gelip gelmeyeceği tartışılan juventus takımının otobüsü izmir yolunda bozulmuştur ve juventus takımı istanbul'a gidememektedir. (bkz: torino'dan istanbul'a otobüsle giden takım) juventus istanbul'a gidemeyince, o zaman yaşadığım, izmir yolunun üstündeki mustafakemalpaşa'ya kadar ancak gelebilmiştir. işte tam bu sırada bana ve arkadaşlarıma tarihi bir görev verilmek üzeredir. ben ve benim gibi galatasaraylı olan arkadaşlarım, juventus'la maç yapmak için görevlendirilir. ancak bizim takım 7 kişi olduğundan, galatasaray'dan da dört futbolcunun bize katılması (bkz: sınıf takımı zihniyeti) meclis görüşmeleri sonucunda kabul edilir. (bkz: bilinçaltına gel)

    mustafakemalpaşa'da mahsur kalan juventus'la oynayacağımız şampiyonlar ligi maçı için artık her şey hazırdır. galatasaray'dan gelen dört futbolcu ile birlikte (hagi, taffarel, vedat ve hakan şükür) 14 eylül ilköğretim okulu bahçesinde maçın son hazırlıklarını da tamamlayıp maç saatini beklemeye koyuluruz.

    okul bahçesindeki yaklaşık 100 öğrencinin müthiş desteğiyle (okul bahçesinde 100 kişi baya kalabalık demek) maça hızlı başlayan taraf 14 eylül galatasaray takımıdır. maçın hemen başında arkadaşım cihangir'in attığı golle 1-0 öne geçeriz. juventus artık panik içerisinde ne yapacağını bilemezken kornerden seken kames topa gelişine vuruşumla attığım golle takımımızı 2-0 öne geçiririm. (bkz: hayatımın golü) ilk yarı bu sonuçla kapandıktan sonra, ikinci yarı juventus'un sert oyunuyla başlar. o zamanlar baya bir gıcık olduğum zidane, takımımızın en önemli oyuncularından olan arkadaşım uğur'u ittirir ve uğur kenardaki beton çiçek saksılarına kafasını çarpar, kaşı açılır. artık bir kişi eksik oynamak zorundayızdır ancak zidane'ın uğur'u yaralaması bizi daha bir kamçılar. nitekim hakan şükür'ün golüyle 3-0 öne geçer ve maçı bu sonuçla kazanırız.

    aradaki birçok saçma salak detayı şimdi hatırlayamıyorum ancak maç sonrasında ülkede kahraman ilan edildiğimizi ve bu maçta oynayan 7 kişinin galatasaray'a transfer olacağına dair haberleri hatırlıyorum. gerisi aynı, heyecanla uyanmak, hevesinin kırılması, ve sevinçten üzüntüye dönen bir duygu seli :)

    ertesi gün maçı bu heyecanla izlemiştim. ancak maç ali sami yen'deydi ve galatasaray'da 14 eylül'den kimse yoktu. juventus da mantıklı olanı yapıp istanbul'a uçakla gelince galatasaray'a transfer olmama imkan kalmamıştı. maçı 3-0 kazanamasak da suat'ın o meşhur kafa golüyle en az rüyada attığım golden sonraki kadar da sevinç yaşamıştım.
  • 10
    beyler dün de gördüğüm şeydir. galatasaray trabzonspor maçı. bu defa ben oynamıyorum. evden izliyorum. arda yedek kulübesinde, rakip topcu ona edep yerini tutarak harekette bulunuyor. bünyamin gezer arda'ya soruyor işte ne demek istedi o adam o hareketle diye. arda da "ya hocam işte diyor kafasını tuttun mu... "diye açıklama yaparken daha "neee kafasını mı" diye arda'ya kırmızı kart gösteriyor. "ulan arda" diyorum "hakeme denir mi kafasını mafasını ne işin var.". halbuki başkasını ifşa ediyor. herif masum lan sözlük. hakem sormuş başkasının hareketini. işte medya bizi gaza getirmiş sözlük, bilinç altımızda bile arda suçlu. ulan diyorum haftaya fener maçı var arda yok. sözlüğe bakıyorum sol frame'de biri yazmış lan demiş haydi sağ kanat! çok şey bekliyorum sağ kanattan falan. lan diyorum arda yok riera'ya kaldı sol kanat sıçtık diyorum adam sağ kanattan medet umuyor. yani iyi tamam yeneriz trabzonu da yani arda'nın eksilmesi iyi olmadı fener maçına diyorum be sözlük. ha arda var mı? yok. ben bu rüyada feneri sağ kanattan yıkan arkadaşa güvendim sözlük.

    edit: engin arda olarak girmiş rüyama. sadece o da mı? elmander... offff of sözlük!
  • 12
    beyler zamanda kırılma yaşandı. koşun hele, maç yaklaştıkça rüyası belirginleşiyor beyler. başı biraz sıkıntılı çünkü maç 19:30'a alınmış ve ben nedense televizyondna izlemek zorundayım. yetişemiyorum falan zar-zor ikinci yarıyı açıyorum. biz nedense deplasmandayız beyler. kale arkası komple bizim. şahane bir görüntü her yer turuncuya kaçan tok sarı ve vişneye çalan kırmızı. ama sarı formanın sarısı hakim tribünlere. yaldızlı parlak konfetiler meşaleler falan. fırtına gibiyiz ama cünyet çakır resmen kıllık yapıyor. neyse diyorum cüneyt çakırdır, güveniyorum. böylece ablukaya alıyoruz. beyler servet oynuyor :( neyse kim oynarsa oynasın, bu arada formamız kırmızı milli takım forması! bir pozisyon oluyor, sanırım kazım beyler emin değilim, artık diyorum bu gol ulan bu gol kesin. bir koyuyor volkanı görüyorum çeler gibi oluyor ama üst ağları yukarıya doğru kaldırıyor top. gol ulan gooooooooooooooool diye bağırıyorum, hatta pencereyi açıp oradan da bağırıyorum gol diye sözlük, ki ben rüyalarda bağıramam. neyse işte koyuyoruz maç 1-0 bitiyor. fenerliler kahrolmuş hep. ayhan maç boyu didiştiği fener taraftarıyla dalga geçiyor (evet ayhan da oynuyor amk) . fatih terimi görüyorum tribünlere bakıyor yüzünde rahat bir gülüş. saha aslan dolu. maç deplasman olduğu için fener dalga geçmek için getirmiş diye düşünüyorum. nasıl bir manzara biliyor musun sözlük? sahanın içi büyüklü küçüklü aslanlarla dolu, yavaş yavaş çıkıyorlar stattan. böyle işte sözlük. böyle. sonra işe geç kalıyorum falan.
  • 13
    bizim okulun halı sahasında muslera'yı gördüm sözlük. anlatıyorum:

    yaz gelmiş işte rüya ya benimde okul bittiği halde okula gidesim var. galatasaray'lı herkesi tanıyorum okul mu florya'mı belli değil öyle bir hava var. ama dedim ya yaz, kimse yok bakıyorum bakıyorum, sonra bi halı sahaya bakıyım oynayan varsa bende takılırım diye o tarafa gidiyorum. bir de bakıyorum muslera! çat pat ingilizcemle anlaşmaya çalışıyorum herkes tatilde sen napıyosun filan gibisinden konuşmaya çalışıyorum. o da çalışcam ama futbolcu yok şut çekecek diyor, ben atarım diyorum çok seviniyo kerata. zart bi koyuyorum topa, ilk top gol sol üste takıyorum*. tabi golün üstüne boş ver gel oturalım filan, bildiğin ben yaw ben ingilizce konuşuyorum adamla. napıyosun neden gitmedin herkes tatilde bak fatih terim bile bütün sene floryadaydı ama şampiyonluktan sonra o bile tatile gitti diyorum. demesin mi ben çocukluktan beri galatasaraylıyım. başlıyor anlatmaya taffarel'den giriyor süper kupa maçından çıkıyor. taffarel idölümdü benim, o geldiğinde beni daha iyi bulsun diye çalışıyorum, galatasaray'a hakkettiği gibi kaleci olmak istiyorum filan derken ulan bi bakıyorum her yer bembeyaz perde. o bana bakıyor ben ona. o ara perdelerin arkasında rüzgardan sallanınca onlarca sandalye görüyorum. bi de ne görüyüm dedem. dedem diyorum ama dedem ünal aysal rolünde.(u: şerefsizim bi uyandım aklınızı durur sözlük noluyor lan filan derken hayatımın en güzel rüyasıydı sanırım)(u: geçen bir rüya daha gördüm o sözlükle ilgiliydi biraz ama nasıl aktaracağımı bilemiyorum malesef yarım yamalak hatırlıyorum)*

    edit: az önce dedemi görmeye gittim harbi andırıyor ha. hakikaten diyorum. o efendilik, gerekince o laf sokuş aman aman kimin dedesi.
  • 14
    dün akşam gördüm yine bir tane. maç hangi maç bilmiyorum, kazanmışız ve herkes sahaya giriyor.

    ben direk melo'nun yanına koşuyorum. hatırladığım kadarıyla forma numarası 8'di. formasının üstünde de almanya sweati var. formasını istiyorum, yok veremem falan diyor. tekrar istiyorum, kardeşime mi arkadaşıma mı ne vercem diyor. tamam diyorum, bari sweati ver diyorum, onu da vermiyor. yalvarıyorum 'im begging you' falan diyorum. vermiyor, tamam lan eyvallah diyorum. sonra takip ediyorum, peşinden gidip bi soyunma odasına giriyorum. girer girmez formalar değişiyor, beyaz marshall formasına dönşüyor. bildiğin 17 mayıs 2000 günü maç öncesi soyunma odasındayım. duruyorum, kalıyorum öyle duygulanıyorum falan. saf saf etrafa bakıyorum. hiç bir futbolcu tanıdık değil. sağda solda hep forma görüyorum. acaba birini alsam mı falan diyorum. sonra etrafa bakıyorum, hiç kimse tanıdık değil. sonra çıkıp bir sonraki odaya bakıyorum. allah kahretsin, herkes orda. ama kapıyı kilitlemişler. laan nasıl olur, kafayı sikeyim falan derken küfür ederek uyanıyorum işte.

    düşündüm de iyi ki vermemiş lan. formayı aldıktan sonra rüya olduğunu öğrensem çok üzülürdüm.
  • 17
    şampiyonlar ligi maçı oynuyoruz.hava sisli yağmurlu.üstümüzde trabzonun beyaz formasına benzeyen bir forma var.ve takımda da balotelli yerini almış ordan oraya koşturuyor.evin dış cephesinin yalıtımının zayıf olmasının akabininde maçta rakiplerimiz değişiyor.bir milan oluyor bir bordeux.toka babam ben salonda maçı izliyoruz babam soruyor balotellinin ne işi var bu takımda.abim bu durur mu veriyor hemen cevabı;ya tutarsa? herneyse babamın sorusuna fatih terimle milandan tanışıyorlar diyorum,adam eder onu diyorum bildiğin.maçın son saniyeleri cimbom deniyor olmuyor.yine kim olduğunu bilmediğim bir takımla son saniye berabere bitecek sanarken balotelli kanattan yerden sert bi ortayla baros a yuvarlıyor kaleciyi gecen topa baros kayarak vuruyor.sonra ben yere yatıp ağlıyorum babamla abim kucaklasıyorlar eğleniyorlar.sonra babam "lan puşt adam gibi sevin kalk"diyor.işte bu be ! diyip babama çak yapıyorum.(u: çak yapmak?? )bağıra bağıra zaferi kutluyoruz hep beraber.sonra karanlık bir sokağa giriyorum arabalar park etmiş altlarında cinler varmış.o esnada uyandım 5 litrelik suyu bitirip sabahta okula gitmedim.
  • 18
    1 mart 2012 olympiakos galatasaray basketbol maçı'nı heyecanlı bir maçın ardından kazanıyorduk,lucas gordon ilk maçta olduğu gibi maçın sonunda yine insiyatif alıyordu.çok güzel ve heyecanlıydı maç sonu.

    rüyaya işte efes de cska'yı yeniyordu ve biz grup 1 oluyorduk.*

    çeyrek finaldeki rakibimizde tam dişimize göre bir rakip geliyordu final four'un favorisi oluyorduk.

    rüya içinde sıkıntılı ve heyecanlı olduğum bölümler vardı ama hatırlayamaıyorum onları ama maç sonu çok güzeldi nasıl güzel olmasın koymuştuk yunan'a.
  • 19
    beyler bayanlar dün gece gördüm bu rüyayı. hiç bu kadar net, saraçoğlun'da fb'ye 3 tane attığımız rüyayı görmemiştim. hani kafa karışıklığı, flu görüntü falan hiç yok. direkt 3-0. maç da kadıköy'de.
    tek sorun şu: stattaydım, gs tribünü vardı, 3. golden sonra hareket yapıyordum fb tribününe. neyse ya siz benim hangi tribünde olduğuma bakmayın; benim fenere gol atmamdan iyidir tribünde olmam. atmışlığım çok var.*
  • 20
    derbiler yaklaştıkça tüm ahalide artan ve dün benim gecemin tamamına tüy diken hadise.

    baştan alayım. dün akşam 22 nisan 2012 galatasaray fenerbahçe maçı için bana ve çalıştığım işyerinden iki arkadaşıma bilet alan arkadaş * aradı ve biletix'in aynı kredi kartıyla ödeme yapıldığı için * 4 biletten ikisini (pegasus) iptal ettiğini ve 2 kişinin maça gidemeyeceğini söyledi. dünya başıma yıkıldı önce. yemeği bıraktım. yattım yatağa ve öylece kaldım bok gibi. maça gitmesi gerekenlerin iş arkadaşlarım olduğunu düşündüm. çünkü adamlar arena'ya hiç gitmemiş, çok hevesli ve biletleriniz tamam demiştim onlara ve minnettar kalmışlardı sanki bi bok yapmışım gibi. gitmeyecektik maça, isyan edemedim. çünkü aklıma şöyle bir durum gelmişti: bir gün önce bir telefon almıştım; izmir'den bir arkadaşımın arkadaşı varmış, çocukta gsbonus yokmuş, senin arkadaşın bana bilet alsa 400'lük yerden, ben de ona eft geçsem parayı olur mu demiş? ben de nasılsa 400'lük yerler genel satışa kalır diye, ankara'daki arkadaşıma bir angarya daha yüklemek istemedim ve o karışık durumda, trafiğin içinde çok ilgilenmedim. ve bildiğiniz gibi biletler genel satışa kalmadı ve o çocuk benim yüzümden maça gidemedi. hakettin staywithus dedim. normalde de hiç öyle şey yapmam ama o an neye kızdıysam, büyük hata yapmıştım. *

    geleyim rüyaya. pegasus tribününden giricem ama biletim yok. izmir'den arkadaş da biraz sonra gelecek stada, onun da bileti yok. stada giriş metro turnikesi gibi. koşup üstünden atlayıp giriyorum tribüne, görevliler kovalıyor beni. tribün merdivenlerini çıkarken üstümdeki montu ve bereyi çıkarıp kalabalığa karışıyorum. sonra arkadaşı arıyorum. olum ben girdim, gel diyorum sen de gir. giremiyor çocuk. sonra dışarı çıkıyorum arkadaşı bulmak için. bulamayıp tekrar aynı yöntemle giriyorum tribüne. sonra bu saf arkadaşım beceremez diye içeride millete soruyorum. biletinin barkod kısmı yırtılmamış olan var mı diye? o şekilde 2 bilet buluyorum ve dışarı çıkıyorum. bizim kamili yine bulamıyorum. bulsam bu sefer legal yolla giricez yani. üçlü duyulunca eyvah diyroum maç başladı, içeri gireyim diyorum ama girerken görevli iki biletin de barkodunu yırtınca salaklığıma kızıyorum. niye gösterdim ikinci bileti diye. sonra içeride arkadaşımı buluyorum. seviniyoruz, kaçak girmişiz. 75'er lirayla çıkışta nevizade yaparız diye taşak geçiyoruz falan. sonra bi bakıyorum stad, fenerbahçe stadı. biz de deplasman tribünündeyiz. noluyo lan derken, maç uefa final maçıymış. bize bir kale arkası vermişler. oğuz altay'ı görüyorum aşağıda, koreografiyi tarif ediyor bize. her koltukta renkli plastikler var. önce birini sonra başka birini bilmem kaçıncı saniyede şu kısım şu rengi kaldıracak falan diyor. olağanüstü bir koreografi çıkıyor ortaya. hareketli bir şekil yani, 19 mayıs gösterilerindeki gibi önce başka bir şekil, sonra farklı şekil falan çıkıyor ortaya. seviniyoruz tribünde yıllarca konuşulacak diye. maça geleyim. fenerbahçe'nin kalecisi tolga zengin. önümüzde, fener gol atınca deli gibi seviniyor. çıldırıyorum. halbuki tolga'yı severim diyorum... neyse, fener 1-0 yeniyor bizi ve uefa kupasını alıyor. inanılmaz bir üzüntü. o stad başıma yıkılyor sanki. intihar etmek istiyorum. çıkamayayım diyorum buradan, buracıkta öleyim... bu kadarını hatırlıyorum. sabah iğrenç bir hisle uyandım ve günüm de kötü gidiyor. çözüm üretmeye çalışıyorum. kafam dumanlı. o yüzden böyle saçma sapan bir rüyayı unutmadan gelip önce buraya yazayım, sonraları belki okur gülerim, dedim.
  • 21
    dün gece** rüyamda şöyle bir şey gördüm. şu an 3 yaşında olan ve henüz taraftarlık duygusu olmayan ama galatasaraylı olmasını çok istediğim selim kardeşimle rüya gibi bir yolculuktaydık.

    otobüsle şehir içinde dolaşıyoruz. kucağıma almışım selim'i. 8-9 yaşlarında falandı rüyada.* hani fotoğraf albümünü alırda eskileri anlatırsınız ya küçük birine. öyle bir durumdaydım.

    galiba çok büyük bir şampiyonluk sonrası otobüsle şehir içinde tur atıyoruz.*
    güneşli, pırıl pırıl bir mayıs günü. insanlar bayraklarla, filamalarla sevinç çığlıkları atıyorlar.
    eski başarılardan, galatasaray'ın büyüklüğünden bahsediyorum selim'e.
    o da çok heyecanlı, herşeyi görmek istiyor, anlattığım herşeyi pür dikkat dinliyor ama bana bakmıyor, dışarıyı seyrediyor hayretle.

    hagi'den bahsediyorum. ne kadar harika goller attığını anlatmaya çalışıyorum dilim döndüğünce.
    uefa kupasını aldığımız yılları, o yıllarda çocukça yaşadığım heyecanı ve sevinci anlatıyorum.

    yanımızdan bir araba geçiyor ve içinde popescu'yu görüyoruz.*
    "aaa! gördün mü arabanın içindekini" diye soruyorum heyecanla.
    "gördüm. kimdi o abi?" diyor.
    "popescuydu o. bilmiyo musun popescu'yu. uefa finalinde son penaltı golünü atmıştı"(u: popescu'nun orada ne işi varsa artık (:)*

    farklı dönemlerde oynayan futbolcular, film şeridi gibi önümüzden geçiyorlar. kimi bayrak sallıyor, kimileri yumak olmuş seviniyorlar. bütün bunlar insanların arasında oluyor. bütün taraftarlar, yöneticiler, futbolcular, herkes iç içe.

    biraz ileride arkasına takılan bir grubun önünde koşuyor metin oktay, elinde bir kupayla.

    ama kupanın ne kupası olduğunu göremiyorum. canlı seyredemediğim, hayattayken göremediğim efsane metin oktay ve elindeki kupanın belli belirsiz silüetini görüyorum sadece.

    o sahnede selim'e birşey anlatmıyorum. dilim tutulmuş, kalbim küt küt atıyor.

    tahminime göre;
    metin oktay'ın bütün camiayı peşine takıp koştuğu ve semaya doğru kaldırdığı kupa şampiyonlar ligi kupasıydı.

    ama o sahnelerin yanında şampiyonlar ligi kupası bile o kadar basit kalıyordu ki "keşke hiç uyanmasaydım o rüyadan" diyorum.
  • 22
    artık nasıl etkilenmişsem transfer olamama durumundan dün gece * felipe melo' yu rüyamda gördüm, daha doğrusu göremedim!

    çünkü ölüyordu... :(

    haberlerde galatasaraylı futbolcu felipe melo hayatını kaybetmiştir diye son dk. haberleri çıkıyor, hemen arkasından da fatih terim basın toplantısı yapıyordu,

    imparatoru bir kere popescu'nun attığı 2000 uefa finalindeki penaltıdan sonra ağlarken gördüm bir de dün rüyamda, ben de onunla beraber ağladım herkes ağlıyordu zaten...

    böyle rüyanın ta amk ben! o kadar daraldım ki anlatamam taraftarlar bir tarafta basın bir tarafta milli yas ilan edilmiş sanki öyle bir buhran vardı herkeste.

    rüyayı iyiye ya da kötüye yormak istemiyorum... insanın aklı da fikri de kalbi de galatasaray olursa normal, ne ilk ne de son rüyam bu...

    çok sevdiğimiz felipe melo'nun da galatasaray'ımızın da hakkında hayırlısı olsun...

    not: aynı entry felipe melo başlığına da yazılmıştır. kendi entryme bkz vermek istemedim.
  • 23
    hangi takımın futbolcusuyum hatırlamıyorum ama futbolcuyum. rakibimiz galatasaray *. seremoni için takımla birlikte sahaya çıkıyoruz. ali sami yen' deyiz. şuan tarif edemeyeceğim bir coşku, baskı. acayip tedirginim. yanımdaki diğer futbolculardan birine "napacağız olum, şu taraftara bak" diyorum. evet rüya burada bitmişti. o nasıl bir destekti lan, çok güzeldi.
App Store'dan indirin Google Play'den alın