21
dün gece** rüyamda şöyle bir şey gördüm. şu an 3 yaşında olan ve henüz taraftarlık duygusu olmayan ama galatasaraylı olmasını çok istediğim selim kardeşimle rüya gibi bir yolculuktaydık.
otobüsle şehir içinde dolaşıyoruz. kucağıma almışım selim'i. 8-9 yaşlarında falandı rüyada.* hani fotoğraf albümünü alırda eskileri anlatırsınız ya küçük birine. öyle bir durumdaydım.
galiba çok büyük bir şampiyonluk sonrası otobüsle şehir içinde tur atıyoruz.*
güneşli, pırıl pırıl bir mayıs günü. insanlar bayraklarla, filamalarla sevinç çığlıkları atıyorlar.
eski başarılardan, galatasaray'ın büyüklüğünden bahsediyorum selim'e.
o da çok heyecanlı, herşeyi görmek istiyor, anlattığım herşeyi pür dikkat dinliyor ama bana bakmıyor, dışarıyı seyrediyor hayretle.
hagi'den bahsediyorum. ne kadar harika goller attığını anlatmaya çalışıyorum dilim döndüğünce.
uefa kupasını aldığımız yılları, o yıllarda çocukça yaşadığım heyecanı ve sevinci anlatıyorum.
yanımızdan bir araba geçiyor ve içinde popescu'yu görüyoruz.*
"aaa! gördün mü arabanın içindekini" diye soruyorum heyecanla.
"gördüm. kimdi o abi?" diyor.
"popescuydu o. bilmiyo musun popescu'yu. uefa finalinde son penaltı golünü atmıştı"(u: popescu'nun orada ne işi varsa artık (:)*
farklı dönemlerde oynayan futbolcular, film şeridi gibi önümüzden geçiyorlar. kimi bayrak sallıyor, kimileri yumak olmuş seviniyorlar. bütün bunlar insanların arasında oluyor. bütün taraftarlar, yöneticiler, futbolcular, herkes iç içe.
biraz ileride arkasına takılan bir grubun önünde koşuyor metin oktay, elinde bir kupayla.
ama kupanın ne kupası olduğunu göremiyorum. canlı seyredemediğim, hayattayken göremediğim efsane metin oktay ve elindeki kupanın belli belirsiz silüetini görüyorum sadece.
o sahnede selim'e birşey anlatmıyorum. dilim tutulmuş, kalbim küt küt atıyor.
tahminime göre;
metin oktay'ın bütün camiayı peşine takıp koştuğu ve semaya doğru kaldırdığı kupa şampiyonlar ligi kupasıydı.
ama o sahnelerin yanında şampiyonlar ligi kupası bile o kadar basit kalıyordu ki "keşke hiç uyanmasaydım o rüyadan" diyorum.
otobüsle şehir içinde dolaşıyoruz. kucağıma almışım selim'i. 8-9 yaşlarında falandı rüyada.* hani fotoğraf albümünü alırda eskileri anlatırsınız ya küçük birine. öyle bir durumdaydım.
galiba çok büyük bir şampiyonluk sonrası otobüsle şehir içinde tur atıyoruz.*
güneşli, pırıl pırıl bir mayıs günü. insanlar bayraklarla, filamalarla sevinç çığlıkları atıyorlar.
eski başarılardan, galatasaray'ın büyüklüğünden bahsediyorum selim'e.
o da çok heyecanlı, herşeyi görmek istiyor, anlattığım herşeyi pür dikkat dinliyor ama bana bakmıyor, dışarıyı seyrediyor hayretle.
hagi'den bahsediyorum. ne kadar harika goller attığını anlatmaya çalışıyorum dilim döndüğünce.
uefa kupasını aldığımız yılları, o yıllarda çocukça yaşadığım heyecanı ve sevinci anlatıyorum.
yanımızdan bir araba geçiyor ve içinde popescu'yu görüyoruz.*
"aaa! gördün mü arabanın içindekini" diye soruyorum heyecanla.
"gördüm. kimdi o abi?" diyor.
"popescuydu o. bilmiyo musun popescu'yu. uefa finalinde son penaltı golünü atmıştı"(u: popescu'nun orada ne işi varsa artık (:)*
farklı dönemlerde oynayan futbolcular, film şeridi gibi önümüzden geçiyorlar. kimi bayrak sallıyor, kimileri yumak olmuş seviniyorlar. bütün bunlar insanların arasında oluyor. bütün taraftarlar, yöneticiler, futbolcular, herkes iç içe.
biraz ileride arkasına takılan bir grubun önünde koşuyor metin oktay, elinde bir kupayla.
ama kupanın ne kupası olduğunu göremiyorum. canlı seyredemediğim, hayattayken göremediğim efsane metin oktay ve elindeki kupanın belli belirsiz silüetini görüyorum sadece.
o sahnede selim'e birşey anlatmıyorum. dilim tutulmuş, kalbim küt küt atıyor.
tahminime göre;
metin oktay'ın bütün camiayı peşine takıp koştuğu ve semaya doğru kaldırdığı kupa şampiyonlar ligi kupasıydı.
ama o sahnelerin yanında şampiyonlar ligi kupası bile o kadar basit kalıyordu ki "keşke hiç uyanmasaydım o rüyadan" diyorum.