• 52
    (bkz: 17 mayıs 2000 galatasaray arsenal maçı) ilkiydi ve hala da her izleyiste gozlerim dolar.

    (bkz: 14 mayıs 2006 galatasaray kayserispor maçı) bu macta ise ilk defa statta aglamistim. denizliden gelen haber, rakibin o sene elle kolla attigi gollerin ve yine bir kac hafta once deplasman tribununde oldugum 22 nisan 2006 fenerbahçe galatasaray maçı'ndan sonra maruz kaldigimiz ahlaksizliklarin acisinin catir catir cikmasiyla gelen sampiyonluk haberiydi ve eski acik'da hungur hungur aglamistim.

    (bkz: 12 mayıs 2012 fenerbahçe galatasaray maçı) ve son olarak da super sacmalik finalinde gelen sampiyonluk. bu maci kardesimle beraber turkiye'den cok uzaklarda izlemis ve bitis duduguyle beraber sarilip utanmadan akitmistik gozyaslarimizi.

    diyebilirim ki sevinc gozyasinin ne oldugunu ogrendim galatasaray sayesinde. çok yaşa galatasaray!
  • 53
    galatasaray için döktüğüm ilk gözyaşı hiç şüphesiz 1992 yılında werder bremen ile oynanan kupa galipleri kupası maçıdır.
    ilk maçta deplasmanda 1-0 öne geçip son on dakikada iki gol yiyerek mağlup olmamız,ve rövanşta yağan yoğun karın sahadaki oyunun içine etmesi,sahadaki kar ve çamurun son dakikada rotariu nun yüzde yüzlük golünü engellemesi vs.say say bitmez.
    henüz 13 yaşındaydım o zamanlar ve inanılmaz üzülmüştüm o maça ve kaçan yarı finale.aradan 23 sene geçmesine ragmen bugün hala nefret ederim werder bremenden.

    sevinçten döktüğüm ilk gözyaşı ise ne uefa finalinde,nede süper kupada geldi.2005/2006 sezonunda yaşadığımız mucizevi şampiyonlukta döküldü o gözyaşları.
  • 54
    1993-94 sezonunda şampiyonlar ligi grup maçlarında monaco'ya mağlup olduğumuz maç anındaydı. scifo'nun attığı gol sonrasında öfke patlaması yaşamıştım. oynanan maçlarda o ana kadar gol bile atamamışken üstüne bir de mağlup duruma düşünce hazmedemedim sanırım.

    manchester maçından sonra kendimizi yenilmez, yıkılmaz bir takım olarak görüyordum çocuk aklıyla. moskova deplasmanında 9 kişi kalmış spartak moskova'yı yenemeyip üstüne bir de sonraki maçta yenik duruma düşünce şartel atmıştı. belki de o günlerde öğrenmiştik pes etmemeyi, kabullenmemeyi, geride durmamayı...
  • 57
    yıl 2000. günlerden 17 mayıs. 99 depreminin etkileri hala sürüyordu. psikolojimiz kötüydü. ilk dönemini yarım yamalak geçirdiğimiz ilkokul yılları, öldüğüne hala inanamadığımız arkadaşlarımız, tanıdıklarımız vardı. evimiz hasar gördüğü için dedemlere kalıyorduk. ekonomi berbat olduğu için babamın işleri de kötüye gitmişti. her şey berbat bir hal almışken bir mucizeyi bize yaşattı galatasaray. o gün o kupayı kazandığımız zaman herkes birbirine sarılmış hüngür hüngür ağlıyorduk. herkes üzerindeki acıyı, siniri, negatif havayı unutmuştu. çoğu arkadaşı fenerbahçeli olan bir çocuğun tüm arkadaşları ağlıyor salonda bir oraya bir buraya koşuşturuyordu. galatasaray bize acılarımızı unutturdu. milyonlara acısını unutturdu. iyi ki varsın galatasaray. gözyaşlarımızın aşkla döküldüğü güzide sevdamızdır.
  • 58
    normal süresi 4-4 biten ve lazetiç'in uzatmalarda penaltı kaçırdığı türkiye kupası maçında jardel seri penaltı atışlarında topu direğe nişanlayınca kupadan elenmiştik ve koltuk tekmeleyip bayağı ağlamıştım. 4-2'den maçı dengelediğimizi düşününce fenerbahçe'yi elemek anlamlı olacaktı. sonuç istediğimiz gibi olmasa da benim için izlediğim en zevkli derbilerden biri olarak hafızamda kaldı.

    (bkz: 7 şubat 2001 fenerbahçe galatasaray maçı)
  • 61
    2000'li yıllarda fenerbahçe ile oynadığımız neredeyse her maçta eziliyorduk. hem oyum hem skor anlamında. bunlardan biri vardı ki tuncay'ın uzaklardan 90'a taktığı bir maç. yanılmıyorsam ilk o maçta dolmuştu gözlerim. çocuktum tabi o sıra. çocukluk travmasıydı resmen fenerbahçe derbileri. herifler ne yaşarsa yaşasın bir galatasaray derbisiyle bütün dertlerini unutuyorlardı.

    gönül isterdi ki sevinçten ağlayalım da mutluluktan ağlak olmak bana haram bu dünyada. hayatın her alanında olduğu gibi futbol seyiricisiyken bile böyle durum.

    not: tuncay topu sürerken sağ ayağıyla topu sağ üst köşeye göndereceği o kadar barizdi ki gözlerimi kısmıştım şuttan önce hani golü görmezsem belki acıtmaz diye.

    acıttı(u: (:)
  • 62
    7 şubat 2001 fenerbahçe galatasaray maçı nda penaltılar sonunda kupadan elenince 7 yaşındaki ben salya sümük ağlamış hatta üzüntüden yüzümü “cırmıklamış”tım *

    babam pek futbolla ilgili bi insan değildir, o yüzden ulusal yayına açık ücretsiz maçlar hariç pek maç izleyememiştim küçüklüğümde, bu da bir türkiye kupası maçıydı. şifresiz kanaldaydı yanılmıyorsam.

    galatasarayın yenildiğini izlediğimi hatırladığım ilk maçtı haliyle. hatırlayınca aklıma rüştü’den ve hüngür hüngür ağlarken dedemin babama dönüp “e sen top da sevmezsin bu çocuk nasıl böyle oldu” sözlerinden başka bir şey gelmiyor :)
  • 63
    daha ilk okula gidiyorum , hasta fener li babam çalıştığı ilkokulun müdürü ve öğretmen arkadaşları ile müdür odasında radyodan maçı takip ediyor(galatasaray-neuchatel xamax maçı , 3-0 yenilginin rövanşı)ben de yanlarındayım, 1-2-3-4 gol geliyor herkes tırnaklarını yer durumda heyecan ve mutluluktan , 5. gol geliyor ve levent özçelik hepimizi harlayan ateşin kıvılcımını yakıyor “ağlamak istiyorum sayın dinleyiciler” ve ardından ben ilk defa mutluluk gözyaşı döküyorum.
    olağanüstü , hayal gibi bir gündü bu gün.
    galatasaray hayatımda bu kadar önemli bir yer tutuyorsa , mayanın çalındığı gün işte o gündür , mutluluktan ağlanan o gün.
  • 64
    uefa finalinde heyecandan buz kessem de mutluluktan veya gerginlikten aglamamistim. ama 16 dakikalik bekleyiste maci izledigimiz restorantta tanimadigimiz insanlarla birbirimize sarilip aglamistik.

    bence galatasaray tarihinin psikolojik tepe noktasi o 14 mayis 2006 gunudur. geriden gelip o buyuk lafi edip rakibi stresse sokup dedigini de yapmak... hele hele rakibin kadrosunun yakinindan gecmeyen bir butceyle bunu yapmak... mayis 2006'nin gercekten winner bir takim oldugumuzu mayis 2000'den daha cok gosterdigini dusunuyorum.
  • 66
    5-6 yaşındayım. çok erken yaştan beni koyu cimbomlu yapan babam üzerinde 2002-2003 kadrosunun resimleri olan oyun kartları almış. kartların üzerinde futbolcularımızın çizimleri var, bazıları yarı aslan, biri yarı robot, vesaire vesaire havalı şekilde çizilmişler. ben odamda oturup sürekli bu kartlarla oynayıp futbolcu isimleri ezberliyorum.

    bir sefer gustavo victoria'nın kartı çok korkunç diye ağlamıştım. ilk gözyaşım odur.
  • 67
    efsane 2005-2006 şampiyonluğu. babamın o zamanlar beni her zaman götürdüğü, arkadaşının mekanı olan tatlıcıda izliyoruz. 2 tv var mekanda, birinde fener maçı izleniyor bir tarafta, diğer tv ise galatasaray maçı için. kavga gürültü olmasın diye birbirinden uzakta televizyonlar.

    son maç kayseri’ye 3 atmışız, kulaklar fener maçına dönmüş. 10 yaşındayım o zamanlar. 16 koca dakika, bu gözler, bu kulaklar bir maçın hiç o kadar uzadığını görmedi, duymadı. nasıl bir adaletsizlik diyorum kendi kendime, göz göre göre bu kadar da yapılır mı? 16 dakika uzayacak ne olmuş olabilir, biz emek verirken birileri şampiyon yapılmaya mı uğraşılıyor?

    sevdiğimi bekler gibi bekledim, süre sanki geçmiyordu. sonra fener maçını izleyenlerden ortak çıkan o tuhaf sesi hatırlıyorum: ‘bittiiiiieeeğğğ‘ ulan diyorum bunlar 2’yi ne ara attı da kazandılar. dünyam başıma yıkıldı o an. dedim biz bu sıradan kadroyla en iyisini zaten yaptık, ama bu kadarını yapmışken de şampiyon olmalıydık. gerets hocam için, mondragon, kabze, hasan şaş için... başım dik olsun dedim, buraya kadarmış. meğer fener maçını izleyen grubun yarısı galatasaraylıymış. bizim maçtan sonra kaynamışlar o maça, bitmesini bekliyorlarmış. iyi haber duyuldu, denizli - fener maçı berabere bitti, cimbom şampiyon oldu.

    10 yaşında bir çocuk, 2006 şampiyonluğunu kalbi ata ata, stresten kaldırıma oturmuş ve 16 dakika beklemişti. değmişti ama, şampiyon olduğumuzu anladığım an babama koşuşumu ve hüngür hüngür ağlayışımı hiç unutmam. ne alaka bilmiyorum istiklal marşı söylemiştik, mekan sahibi de galatasaraylıydı. o da duygulanınca istiklal marşı açtı herhalde anlamadım:)

    o sezon fener’e içeride ve dışarıda kaybetmişiz, kadıköy’de 4 yemişiz, o maçı da aynı yerde izlemiştim, şampiyon olma ihtimalimiz yok gibi bir şey herkese göre. loser tarihleri tekerrür etmeye devam ediyor, durumları hala aynı. ama muazzam kadroları vardı o zamanlar. appiah, alex, tuncay... anelka denizli ile oynadıkları şampiyonluk maçında son 20 dakika kala oyuna girmişti yanlış hatırlamıyorsam, daha ne diyeyim.

    cimbom yen’di. hepsini yendi. şampiyon olmuştuk, işte ben de o gün mutluluktan yıkılmıştım, ali sami yen gibi.
  • 69
    hatırlatmaktan dolayı üzgünüm lakin galatasaray için ağladığım tek gece 6 kasım 2002 fenerbahçe galatasaray maçının oynandığı geceydi. ertesi gün okula nasıl gideceğimi düşünmekten uyuyamamıştım da. zaten başka da yok.

    rövanş maçına kadar bilendim. biz de onları asy'de 6 farklı yeneceğiz diye hep bekledim. ki maçın ilk yarısında 2-0'ı bulunca geliyor da dedim ama olmadı. direkler, onun bunun kıçına başına çarpan toplar falan 2-0'a bağlanmıştı maç.
  • 70
    (bkz: 13 mart 2002 roma galatasaray maci)

    belki oncesinde de dokmusumdur hatirlamiyorum ama bu mac icin aglamistim. evet hani o meshur kavganin yasandigi mac. 1-1 berabere bitmisti ve sampiyonlar ligi ceyrek finali avucumuzdan kayip gitmisti.

    tabi simdi olsa oyle italyan deviyle deplasmanda 1-1 berabere kalinca degil aglamak zafer turu atariz ulkece.

    (bkz: nereden nereye)
  • 71
    (bkz: 27 şubat 2019 hatayspor galatasaray maçı)

    ilk ne zaman gözyaşı döktüm bilmiyorum ama bu maçtan sonra kalp krizi geçirdim.

    maç sonu evden bir sinirle çıktım, kahveye arkadaşların yanına gittim. sandalyeye oturdum, oturduğum gibi yığıldım.

    yenmek yenilmek o kadar üzmüyor beni. chelseaden 5 yiyince üzüldüm ama utanmadım. fenerbahçeden 6 yiyince vallahi bu kadar utanmadım. bir hatay maçı bir bu maç* çok yordu beni. ruhsuz, mücadele etmeyen, formanın ağırlığı altında ezilen oyuncuları görmek yoruyor beni.
  • 72
    4 nisan 2004 galatasaray beşiktaş maçı yüzünden gerçekleşen hadise. hikayenin esas oğlanı 10 yaşındadır o zamanlar. hababam sınıfı tatilde filminde hayta ismail, nuri paşa'nın dersini kaynatmak için "biz şanssız, zavallı bir nesiliz" der ya, işte bu 94 nesli de tüm galatasaraylı çocuklar arasında belki de en şanssızıdır. ne doğru düzgün hagi izlemişlerdir ne uefa kupası görmüşlerdir. bari 93'lü olsalardı da hiç değilse 2000-2001 sezonunu biraz hatırlasalardı be kardeşim. her neyse, tabii o zamanlar 2002 şampiyonluğuyla yetinen bir nesil var ki onda da sezonun son maçlarına yetişmiş, dertsiz tasasız kuru bir zafer görülmüştür. ancak gel gör ki takım 2 sezondur taraftarı kahretmektedir. bu hikayede kötü adam beşiktaş'tır. evet itiraf etmeli, o dönem beşiktaş'a karşı bir eziklik hissi vardı. neyseki esas oğlan iradesi ve tutkusu sağlam olduğundan yönünü değiştirmeden bu günleri görebilmiştir. maça gelince; herhangi bir amacı kalmayan, doğru düzgün derbi kazanamayan, avrupa'dan da elenen bir büyük takımın son hedefi nedir? şampiyonluk yarışındaki kötü adama çelme takmak. zulümpiyat stadı'nda maça iyi başlamıştır bu takım. rakibin kendi kalesine attığı golle birikmiş galatasaray taraftarı sel gibi boşalmıştır. gel gör ki ülkede kötü adamlar bitmemektir. ali aydın namlı bir işbilir, 2 tane penaltıyı hiçliğin orta yerinde çalarak akşamı zehir etmiştir. 88. dakikada yenen golle son hedefi de elinden alınan galatasaray taraftarı küçüğün gözlerinden yaşlar yağmur gibi akmaktadır. bir anda hüzün patlaması yaşamıştır. sonra da anne ve babasıyla beraber oturmaya gittiği komşuda, pasta börek yerken bir yandan da diğer büyüklerin "maç için ağlanır mı" kınamalarının yüzeyselliğini düşünmektedir. ama şükürler olsun ilerleyen zamanda tekrarlanmayacak bir olaydır bu. küçük, o akşamdan sonra bir daha galatasaray maçlarında üzüntüden ağlamamıştır.
  • 73
    tarih 2 ağustos 1995. yer şükrü saraçoğlu stadyumu. fenerbahçe ile galatasaray tsyd kupasında karşı karşıya geliyorlar. babam galatasaray etkisi altında kalmama içerlediği için beni stadyuma götürdü ve atmosferden etkileneceğimi zannederek fenerbahçeli olacağımı düşündü sanırım. 5 yaşındayım. tüm detaylarıyla hatırlamıyorum ancak parça parça aklımda bazı şeyler. her yer sarı laciverte boyalıydı. galatasaray o gün 3-1 kaybetti ve ben hüngür hüngür ağladım. tribünde en az 15 fenerbahçe taraftarı galibiyetin keyfini bırakıp beni sakinleştirmeye çalışıyorlardı. ben masum bir şekilde en büyük galatassalay diye bağırıyordum. döktüğüm ilk gözyaşı buydu. babam zaten o günden sonra beni rahat bıraktı, bu çocuğun durumu iyi değil dedi evdekilere ve fenerbahçeli olmak için baskıya maruz kalmadım bir daha. * tabi bu son gözyaşım olmayacaktı. ergenliğe girene kadar sıkça ağlardım. yaş büyüdükçe ağlamalarım azaldı ancak daha bir anlamı arttı sanki. koca adam olduk hala bazı anlar oluyor gözlerim doluyor. çünkü çok seviyorum galatasaray’ı.
App Store'dan indirin Google Play'den alın