• 78
    zor ulan, zor anasını satayım. bu dünyada yaşamak da zor, sevmek de zor, mutlu olmak da zor, başarılı olmak da zor. bunun kişilikle, parayla, fiziksel özelliklerle alakası yok. zira bu dünyada "şu hayat bana çok kolay geliyor, öyle ki neredeyse zaman geçmiyor da uçuyor, her günüm ayrı bir bahar" diyecek insan yok. varsa tanımıyorum, tanımak da istemiyorum. peki bu çok mu kötü, çok mu onarılması mümkün olmayan bir yara açıyor. tam aksine insanı güçlendiren tek şey bu. yoksa 1 (yazıyla bir) gün önce sadece resmini gördüğüm birine aşık olmam da zor, 5 yıl önce sıradanlığın son noktası bir velet iken kendini yetiştirebilmiş bir adam olmak da zor, "güzel" müzik dinlemek de zor, güzel müziği anlayabilmek de. aslında içi boş insanlar üzerinde uçurumun dibine "yükselen" bir ülkenin vatandaşı olup, bir halt yapamayacağını bilmek de zor, belki bir halt yapabileceğini bilip bunu denemeye cesaret edememek de. yani zor, anlatabiliyor muyum, bu dünyada iyi bir şey yapmak zor. bir ilerleme sağlayabilmek, bir şeyleri değiştirebilmek, olguların temelini sorgulamak, böyle gelmiş böyle gider kavramına karşı olup bunu değiştirmek için bir şey yapmayanları değiştirmek, çıtayı yükseltmek, yeni ufuklar keşfetmek, sıcak kumun üzerinde yürümek zor.

    ama şu anda yaptığım ve yazının sonuna kadar yapmaya devam edeceğim gibi saçmalamak kolay, yıkmak kolay, gerçekten aşık olmamak kolay, düşünmemek kolay, sadece bir kelime dünyanın en anlamlı şeyi olabilirken sayfalarca yazıp yine anlatamamaktan kaçmak, yazmamak kolay, sorgulamamak kolay, çürümek kolay, sert olmak kolay, ruhu kınından çıkarıp sağa sola savurmak kolay. bunların hiçbiri insanın canını yakmıyor çünkü, kaşındırmıyor, zihninizi kurcalamıyor, keyfinizi bozmuyor. yeni şeylere açık olmayı, sorgulamadan kabul etmek zannedenlerin içinde, sorgulamayı eleştirmek, eleştiriyi hakaret, hakareti en büyük erdem zannedenler ile birlikte yaşıyoruz çaktırmadan. ya onlardan biri olarak, ya onlardan kaçarak, ya da onlara karşı savaşarak. vandal tarafta olmadığınız sürece, zaten "savaş veya kaç" içgüdüsünün arasında kalmak değil mi insanı savaş romantizmine iten? bitaraf olan bertaraf olacaksa, bertaraf olmak için mi yetiştiriliyoruz, veya taraf olmak, savaşmak, her zaman en onurlu tercih mi?

    evet savaşmak her zaman en onurlu tercih, ama savaşmak tek taraflı, tek boyutlu ve en ufak bir amaca hizmet etmeden yapıldığında yapılabilecek en onursuz tercih. yani düşünmemek, akıl denen olguyu kullanmamak, kılıcı değil kını ortaya koyarak savaşmak, böyle saldırmak, savaşı ve onuru baştan kaybetmek demek. ancak tek savaş taktiği bu olan strateji dehalarının içinde azınlık durumunda kalınca, birey yine savaşma ve kaçma konumuna geliyor. ilginç olan şey şu, saldırdığınızda yara aldığını farketmeyen bir düşman karşısında yapılacak savaşın anlamı yok. bu savaş, petek dinçöz ve serdar ortaç gençliğinin önüne camel'ı çıkarmaya, daha sonra beyin yerine sıcak su torbası taşıyan bu güruhu mental olarak yendiğini düşünmeye benzer. sonucu beraberlik olan bir müsabakayı biz daha iyi oynadık diyerek kendi galibiyetiniz ile tescil ettiremezsiniz.

    aynı durum frank rijkaard'a, johan neeskens'e, kısaca futbola yapılanlar için de geçerli. buradan geleceğim nokta şu;

    buradan hiçbir noktaya gelmemek. zira gelinebilecek bir nokta yok ortada. kapsüllerinden çıkmamış, hep verileni almış, daha fazlasını istememiş, zeki olduğunu düşünen, aslında düşünmeyi geçtim, zeki olduğundan emin olan, futbolu rıdvan'dan, hıncal'dan, telegol'den, fotomaç'tan öğrenmiş olmasına rağmen sanki başka bir altyapı almayı denemiş, futbolu anlamak için çabalamış gibi davranan şahıslara iyi futbol, istikrar, sabır gibi kavramları anlatmak, yıllar önce ölmüş bir insanı hayata döndürüp sonra tekrar öldürmeye çalışmak gibi bir şey. hayata döndürme kısmı bile imkansız, çünkü yapılan eleştiriyi "bana hakaret ettiler, fikirlerimi sorguladılar, en iyisini ben bilirken nasıl bana laf ederler" sığlığından çıkarak değerlendirebilen ve cevap verebilen insanların sayısı bu ülkede çok az.

    yani en kolayını yapıyoruz aslında biz "aklıevveller". değişmeyecek şeyler ile savaşarak onurumuzu savunuyoruz. zaten yerinde duran, yıllardır yarım arpa boyu bile ilerlememiş, ilerlemesi de mümkün olmayan cehalet kayasını kuş tüyünden çekiçler ile dövüyoruz. neden, çünkü en zeki biziz ya, birilerine laf anlatmaya çalışmamız lazım, birilerini "doğru yol"a sokmamız lazım. sonunda da rahatlıyoruz sanırım, biz elimizden geleni yaptık diyerek. ama kendi adıma rahatlayamıyorum sanki, ne bileyim aslında bir halt yapmadığımı çözüyorum biraz. kendimi düzeltmek için bugüne kadar ne yaptığımı düşünemiyorum korkudan. bunu yapabilecek kadar cesur olmak, bülent korkmaz olmak vardı aslında. ama yapabileceğim bir şey yok. insan kendisinin kaptanı olamıyor, kendisinin görev adamı olabiliyor ancak. sistemi, lideri olmayan bir takımda görev adamı olmak. ne kadar da hoş.

    evet çok da hoş olmayan bir hayatım var. insanın çevresini bomboş insanlar sarınca doğal olarak ortaya çıkan karadelik sizi de bir parça çekiyor. bilinçli olarak bilinçsizliğe sürüklenmek de diyebilirim giovani dos santos olup düzleştirilmiş çokomel ambalajı parıltısında cümleler yazmak istersem. ama arda turan olup bu cümleleri yazabilecekmişim hissiyle işi götürmek daha kolay. cevap aradığım soru şu; bilinci olmayan, daha doğrusu bilinç nedir bilmeyen insanları düzeltmeye çalışmayacaksak, onlara karşı savaşmayacaksak, değişmesi mümkün görünmeyen şeyleri değiştirmek için çabalamayacaksak, üç adımda everest'in üstünden atlama hedefi aklımıza gelmeyecekse, 0'ı 1 yapmak ile uğraşmayacaksak, kendimiz birer yutan eleman olmayacak mıyız? bu sorunun cevabı evet ise, savaşın bütün mantıksal detayları görmezden gelerek devam etmesi gerekir. her zaman yaptığı gibi. bu sorunun cevabını hayır olarak verecek kişinin de verilmeyecek bir savaşın tazminatını ödemesi gerekir. işte bu yüzden böyle geldiği için böyle gidecek, yıllar önce böyle gelirken kimse sesini çıkarmadığı için böyle gidecek. peki yapılması gereken ne, yapılması gereken bir şey yok. ayın karanlık yüzünü görmezden gelin, hayatın tadını çıkarın. ve evet, bu yazı futbol üzerine.

    "there is no dark side of the moon really. matter of fact it's all dark."
  • 341
    entrylerde bahsedilse de profesyonal tarafinin radikal ve hizli bir sekilde degistigini gormemiz gereken spor dali. gunumuzde makas ve makas acildi gibi sozlerin aslinda anlatmaya calistigi kavram tam olarak da bu. ozellikle bati avrupa'da profesyonel futbol butcelerin de buyumesiyle antrenman metodlari, fiziksel kapasite ve taktik esneklik gibi konular cag atladi. en gec iki seneye ben futbolun ozellikle bati avrupa'da basketbol gibi guclu olan takimin zayif olan rakibine hic bir sekilde kaybetmeyecegi bir spor haline gelecegini dusunuyorum. bu oyunda artik duygulara ve insanlara yer yok maalesef. artik figo'nun 60 dakika efsane oynayip 10 dakika dinlendigi, hierro'nun merhamet gosterdigi donemlerde degiliz maalesef. neredeyse android gucunde yer alan genc futbolcular ve matematik destekli taktik analizler hazirlayan genc hocalar cok onemli yerlere geldi. ingiltere'de universiteler yapay zeka teknik direktorler yetistirip alt liglerde pilot denemeler yapiyor. belki de bu acidan dusununce psg veya real madrid deplasmanina neden bazi algisi acik taraftarlarimizin hadi aslanim cekmedigini anlayabiliriz. turk futbolu icin ise durum zaten icler acisi. vasat teknik direktorlerin cirit attigi, yoneticilerin sike yaptigi, futbolu pr araci olarak kullandigi ve amator futbolcularla dolu bir karanlik lig.
  • 424
    18 aralık 2022 arjantin fransa maçı ile emin oldum, futbolcuların izlemediği spordur.

    turnuva başından beri izleyenler muhakkak fark etmiştir, emiliano martinez penaltı atışlarında mükemmel şekilde öne ve çapraza atlayarak köşeye bel hizasına kadar gelen tüm topları topluyor. bu stratejiyle yediğinin fazlasını çıkarttı herhalde o bölgelere atılanlar özelinde.

    ben futbol maçlarını izleyen bir futbolcu olsam, penaltıyı yukarı vururdum. ama panenka, ama yukarı sert, ama köşelere plase. emiliano martinez mükemmel bir strateji geliştirmiş, öne ve çapraza ilerlemiyor martinez, topa tam vurulurken öne ve çapraza sıçrıyor. dolayısıyla çizgide değil, çizginin epey önünde topla buluştuğu için, normalde uzanamayacağı köşeye kadar çapraz ilerlediği için gitmiş oluyor. top da çizgide buluşacağı köşeden önce, kaleye gidemeden kesilmiş oluyor. yani yerden köşeye atılacak mükemmel penaltı dahi kaçırılabilir hale geliyor çünkü top, o mükemmel noktaya gitmeden evvel kesilmiş oluyor.

    sahada çok yüksek nabızla teknik-taktik hataların hepsini kabul edilebilir buluyorum. yüksek nabızla annesine, babasına, evladına bağıran canlıdır insan. ama penaltı atılıyor. heyecanlı da olsan anlık bir olay değil, sıranı beklemesi, geldisi, gittisi, dakikalar var. bir düşün kalede ne var, ben ne izledim, ne yapıyor bu adam diye.
  • 278
    izm'gillerden bir ilk 11.

    1. kaleci: albert camus (bkz: absürdizm)

    2. defans: paolo maldini (bkz: empresyonizm) - hiçbir kuvvet beni bu statta * 25.000 kişi olduğuna inandıramaz!

    3. ortasaha: steven gerrard (bkz: anarşizm) - şutunuzla sadece kaleciyi geçmeyi değil, onu yok etmeyi düşünün.

    4. ortasaha: socrates brasileiro sampaio de souza vieira de oliveira (bkz: ismi yeter be)

    5. ortasaha: metin kurt (bkz: anti-kapitalizm) - futbol arsada güzeldir, borsada değil!

    6. forvet: hristo stoichkov (bkz: militarizm) - beni durdurmak için tabancaya ihtiyaç duyarlardı. ama messi’yi durdurmak için makineli tüfeğe ihtiyaç var.

    7. forvet: romario (bkz: fatalizm) - tanrı beni gol atmam için gönderdi.

    8. forvet: zlatan ibrahimovic (bkz: egoizm) - en iyi olduğumu bilmem için ballon d'or'a ihtiyacım yok.

    9. forvet: george best (bkz: hedoizm) - paramın yarısını kadınlara, alkole ve arabalara harcadım kalan kısmı ise boşa harcandı..

    10. forvet: gary lineker (bkz: realizm) - futbol basit bir oyundur; 22 kişinin 90 dakika topu kovaladığı sonunda her zaman almanların kazandığı bir oyundur.

    11. forvet: johan cruyff (bkz: minimalizm) - en güzel gol, boş kaleye atılan goldür. - futbol basit bir oyundur, zor olan ise basit futbol oynamaktır.

    direktör: sir alex ferguson (bkz: skeptisizm) - bir italyan bana tabaktakinin makarna olduğunu söylese emin olmak için sosun altını kontrol ederim. sis perdesinin mucidi onlar.

    hakem: pierluigi collina (bkz: satanizm) - bu cehennemi çok seviyorum!

    *
  • 460
    beyin ölümü çoktan gerçekleşmiş spor. hem türkiye hem avrupa için geçerli bu. sermaye işin içine girdiğinden beri futbolun tadı tuzu zaten kalmadı. 2 gol atan kazmalara milyon euro’lar dökülüyor, makas ebesinin örekesine kadar açılıyor, top 5 ülke haricindeki takımların mücadele şansı öldürülüyor.

    iş bu kadar para odaklı olunca tüm federasyonlar ve hatta uefa, fifa gibi kurumlar bile yayın geliri için türlü türlü işler çeviriyor. 2013’te şampiyonlad ligi finalinde el clasico yapmak için döndürülen fikstür şikesi ortada. o sezon galatasaray ve malaga resmen hakemlere boğduruldu. neden? çünkü dortmund, bayern, real ve barça’dan oluşan son 4 turu daha çok izlenecek daha çok para getirecekti. daha rüşvetle dünya kupasının katar’da oynatılması, arabistan rezillikleri kısmına girmiyorum bile. futbolun ruhu öleli çok oldu. zaten bunu bildikleri için 60 dakikaya düşürmeyi tartışıyorlar.

    biz güzel zamanlarına şahit olduğumuz için bu spora gönül verdik, vazgeçemiyoruz. inşallah gelecek yeni nesil ipine sürmez de azalarak biter gider futbol.
  • 110
    -bir orta saha oyuncusunun maçta ortalama 10 km koştuğu

    -her futbolcunun kalp krizi geçrime riskinin maçın 60. dakikasında %44 arttığını biliyor muydunuz

    -bir futbol topunun maçın 3 dakikalık sürecinde aldığı darbeleri yetişkin ve olgun bir insan alsa vücudunun sakat kalacağını ve çok ilginç bir yapı alacağını biliyor muydunuz

    -suudi arabistanda 7 ve daha fazla gol yiyen takımlara 1992 senesinde falaka cezası uygulandığı

    -maça idrarını tutarak çıkan bir futbolcunun %21 daha az yorulduğu

    -ortalama 17 bin kişilik bir stadyuma ergenlik dönemine girmiş olgunlarla doldurup tezahürat yapmaya kalksanız sesin 30 desibel den fazla olacağı

    -futbolcuların vidalı kramponlarının yere uyguladığı basıncı 33 dakika insan koluna uygulasak o şekilde bir delik oluşacağı

    bir spor dalıdır.
  • 324
    eski futbol yok oldu gitti artık, dünya değişti gençlik değişti teknoloji gelişti ve şımarık bir nesil çıktı ortaya bende dahil buna. özet izleyerek bile(bütün dünya için geçerli) 4-5 sene öncesi ile şuan da futbolun aynı olmadığı görülebilir. sağlam takım oyunu oynayan profesyonel ve olgun futbolcular kalmadı çok fazla. aşırı genç oyuncu ve yeni nesil gençliğin kötü yanlarını üzerinde toplamış haldeler doğal olarak. futbolun doğası ilede çok oynandı. yok tek oyuncu santra yapacak yok var kuralı yok şu eski ruhunu yok ettiler. faydalı şeyler aslında özellikle var. ama ben,futboldan 3-4 sene önceki tadını alamıyorum artık. gelenek ve ruhu ile meshur olan kulüpler bile tamamen para saçma makinesine dönüştü artık. bir arkadaş bir başlıkta yazmıştı hatta, eski futbol 2014-2015 sezonunda bitti diye. haklı. 2015 yılından bu yana futbol tamamen değişti.
  • 351
    günümüzde eskisi kadar sevemediğim spor dalı. piyasada eskisi kadar iyi futbolcular olduğunu düşünmüyorum, iki çalım atabilen 70 milyon euro'ya transfer yapıyor. ki nispeten biraz iyi olan takım diğerlerini çatır çatır eziyor, neredeyse rekabet kalmadı. ayrıca sakatlık meselesi de canımı sıkıyor, adam bileğine darbe alıyor tıp dilinde bir isim buluyorlar ona sonra neymiş 2 hafta yokmuş vay vay. profesyonellik adı altında paraya tapan futbolcular yetiştiriliyor, amatör ruh mu o çoktan dünyayı terk etti. eskiden tekmeye kafa atan, kırık koluyla oynayan, bacağı kopmadığı sürece kadroda olmak için can atan oyuncular vardı, şimdi hepsi bir hiç. özellikle son 10 yılda futbol tükendi.
  • 245
    bir yılda bu futbol denilen pahalı eğlenceye ülkemizde harcanan para aisşdlasşilas neyse ya. tanım yapamadım gülmekten, belki modlar siler ama baranakcoklar filan görsün anlarlar ne demek istediğimi :(

    her gördüğü yüksek meblağ sonrası "bunu ülkeye harcasak şu olurdu" diyenler futbolu da hesaplamalı bence. kaldı ki futbola ve futbolcuya harcanılan para orta büyüklükte bir balkan ülkesinin yıllık gelirinden fazladır. ufak bi afrika ülkesi de neymiş?
  • 33
    türkiye'de oynan(a)mayan oyundur...

    oturuyorsun bir chelsea-liverpool maçını, bir manchester-tottenham maçını, bir valencia-barcelona maçını, bir wolfsburg-bayern maçını izleyince iyiden iyiye anlıyorsun bunu...

    modern futbol değişmekte. bundesliga, eredivise haricinde ve bazı takımların teknik adam tercihleri dışında (bkz: chelsea-guus hiddink) artık takımlar orta alanın daha kalabalık olduğu, santraforlarının yer değiştirerek oyun oynadığı bir sisteme dönmeye başladılar. belli bir kadro kalitesi olan takımlar (bkz: barcelona), (bkz: manchester united) zaten parsayı toplayıp götürdüler...

    türkiye'deki futbol anlayışına bakacak olursak...

    1-) anadolu takımıysan 4-1-4-1 ya da 5-4-1 gibi bir taktikle sahaya çık ve deplasmanda futbol oyna(t)madan 1 paunı almaya çalış...
    2-) büyük klüpsen milyon euroları 30 yaşına merdiven dayayan adamlara saç, 3 maç oynat, sonra tüm sezon yatmalarını izle...
    3-) avrupa maçlarında maçtan önce "3 atarız-5 atarız" diye gez, sonra yiyince onca golü "rakip güçlüydü" diye avun...
    4-) klüp yöneticisi sensen transferi sen yap, bu sayede takım sözünü dinleyen adamlardan oluşsun, antrenörde bir halt yüyemesin...

    türk futbolu hem milli takım bazında, hem klüp bazında her geçen gün daha da kabızlaşan bir futbol oynuyorlar. allaha emanet savunmalara, rastgele pozisyona giren forvetlere, ayağındaki topu yanındaki arkadaşına atamayan orta sahalara sahibiz...

    endüttürüyel futbol diye birileri bir taraflarını boşuna yırtmıyormuş demek...

    bu zinciri kıracak takım gene galatasaray olacaktır. her alanda yeterince tecrübeye sahip bir klüptür galatasaray. klüpten öte 600 yaş eskitmiş bir camiadır. sadece gerekli tecrübeye sahip ve vizyonu geniş kişilikli bireyler tarafından yönetilen, futbol anlayışı oyunu oynatmamak değil güzel oynarak kazanmaya çalışan bir antrenöre sahip, gerekli yerlere gerekli oyuncuları alacak galatasaray klübü bu tabuyu yıkacak olandır...
  • 257
    benim nazarımda inanılmaz bir haz kaynağı. taa 3-5 yaşından beri hem de. amcam ve abimle evin salonunda çoraplardan yaptığımız toplarla, kanepeden kalelerle oynadığımız, dünyanın en güzel oyunu. yaş yükseldikçe tabi saha değişiyor, sokağa çıkılıyor okula başlamayla beraber. artık işler daha profesyonel, 1 milyona bakkaldan aldığın top ve iki taştan 3-4 adım sayıp yaptığın kaleyle oynanan bir oyun oluyor. hatta yol arkadaşlarını bile seçebiliyorsun aldım-verdim ile.

    daha sonra belediyelerin parklara, okul bahçelerine yaptığı kaleler ve çakma futbol topları. biraz daha sonra sentetik çimler ve kaliteli toplar, ama bu sefer üzerine para veriyorsun falan.

    küfür etmeyi, yardımlaşmayı, düşünce kalkmayı hemen hemen her erkek çocuğu futboldan öğrenir. aldım-verdim sırasında taraf olmayı, lisede sevdiği kız taraftarken hırsı öğrenir. hani meşhur laf var ya, hayat futbola fena halde benzer diye, sonuna kadar doğrudur. ve hatta hayat, futbol sayesinde anlaşılır.
  • 425
    `https://twitter.com/...epqQBup6GA&s=19`

    bizlere bir şeyi delice, karşılıksız sevebilecek*, bu uğurda kah ağlatacak, kah sevinçten çılgına döndürecek, kah sinirden deliye döndürecek vs. kadar hayatımızın bir parçasını hediye etti. belki bunun dışında o kadar epik hikayeler, efsane oyuncular* izletti. yine bunun dışında tutkuyla bağlanacak nedenlerimiz oldu. kimi onu kimi bunu destekledi. kimi ulaşılmaz oldu, kimi kayboldu, kimi öyle kimi böyle vs. yani benim gibi y kuşağının çoğunluğunu belki zaman zaman hayran bıraktı, belki küstürdü. ama kendi adıma çocukken gönül verdiğim renklerin ihtişamlı zaferlerini şahit bıraktı. çocukken bir fifa, pes oynamak hayalleri kurdurdu, hatta o dönem sakızdan çıkan futbolcuların çıkartmalarından bile zevk aldım. sokakta pestilim çıkana kadar oynadım. bu uğurda babamdan anamdan azar yedim. evde erkek kardeşim ile gazeteden top yapar oynardık yine azar yerdik.* hatta çamaşır mandallarına bile gazoz kapağıyla maç yaptırırdım (nasıl oluyor demeyin, çocukluk işte*). büyüdüm deli gibi pes, fifa oynadım. altyapılarda oynadım. biz 3 kardeşiz, kızkardeşim erkek kardeşim ve ben, aynı odada kaldık. o yüzden hiç özel alanım olmadı. ben de salona geçerdim çok büyük futbolcu olarak hayal kurar galatasaray'ı ve milli takımı sırtlayan adam olurdum, adımı anons ettirdim falan.* hayalim futbolcu olmaktı ama belli sebeplerden olamadım.

    işte messi tam da olmak istediğim adamdı. yaptıkları ile milyarlarca insanı kendine hayran bıraktı. altyapısında yetiştiği, borçlu olduğu takıma sayısız başarılar sağladı. defalarca en büyük futbolcu oldu. yani sadece efsanesi olduğu barcelona'yı değil de tüm dünyayı peşinden sürükledi. ispanya'yı değil arjantin'i seçerek ülkesine de aidiyetini gösterdi. belki de bu onun için her daim sorgulanma sebebi olacaktı öyle de oldu. kendi veya önceki dönemlerde oynadığı futbolcularla her daim kıyas gördü. ciddi nefret edenleri de oldu, çokça eleştirenler de. milli takımı ile tam 3 final kaybetti. efsanesi olduğu barcelona eski gücünü kaybedince hele de psg'ye geçip düşüşe geçince iyiden iyiye bir devir kapandı diye bakılıyordu. ama pes etmedi, o hayallerimdeki adam yerine geçti ve tüm dünyaya neden en iyisi olduğunu ispat etti. 3 kez üst üste milli takım ile final kaybettikten sonra bu defa 3 kez üst üste final kazandı.

    ama bu sonuncusu yani 2022 katar dünya kupası belki de ölümsüz olacak. dünya yaşadıkça yaşayacak belki de. zaten bizler hiç unutmayacağız. hani futbol demişken belki de bu yüzden borcunu bu adama ödedi, belki de kendini bu sayede ölümsüz kılmak istedi bu oyun. bu turnuvaya gelirsek; arjantin ve tabiki messi beni yeniden çocukluğuma götürdü, anılarıma, eski güzel zamanlara...

    yukarıdaki linkte "futbol tamamlandı" yazıyor. evet belki çok ütopik bir söz ama kesinlikle bizim gibi gönülden, romantik futbol taraftarları için bir devrin kapandığını düşünüyorum artık. bundan sonra belki de o kadar anlamlı olmayacaktır kim bilir. çünkü yavaş yavaş bu oyun da modern dünya nimetlerinden nasibini almaya başladı. ama bizlere öyle bir anı bıraktı ki neden bu oyuna bu kadar hayran olduğumu bir kez daha ispatladı.
  • 91
    futbol bir geometri, matematik problemi gibidir. hani problemi çözerken farklı yollar denersin sonuca ulaşmak için çözemedikçe daha da hırslanırsın sonucu bulmak için ve tüm bu çabaya rağmen sonuca ulaşamadığında bırakırsın bütün hevesin kaçar, ondan sonraki basit soruları bile yapmak istemezsin ya da tam tersi çözdükçe daha da heyecanlanır bir yenisini çözmek için gaza gelirsin çözersin çözersin bi bakmışsın ki bir sürü soru çözmüşsün ama hepsinden keyif alarak, zamanın nasıl geçtiğini bilmeden. futbolda tam böyle bir şey bana kalırsa. ya ilk durumdaki gibi salıverirsin kendini bırakırsın en kolay pozisyonları en kolay maçlarda bile harcarsın ya da birbiri ardına gollerle, pozisyonlarla, şahane bir oyunla kendini kaptırır gidersin bi bakarsın ki 90 dakika bitmiş.
  • 63
    --- alıntı ---

    futbol romantiktir.
    seviyoruz ya futbolu, işte romantikliği de burada başlıyor.
    taraftar olmak da romantiklik göstergesi. her an her sonucun alınabileceği bir oyunun peşinden bu kadar insan niye koşsun ki başka türlü.
    bunların hepsi kendi içinde bölünebilir elbette.

    bir takımı sırf sevdiğin için küme de düşse tutuyorsan romantiksin işte, kimse sana realist diyemez.
    ama kendi içinde realist de olursun. takımın nasıl oynaması gerektiğini, hangi transferin mantıklı olacağını düşünürsün. bunlarda da elbette romantizm oluyor, en son geçen hafta galatasaray’dan hangi yabancının gönderilmesi gerektiği konusunda yaşandı. bir çok galatasaray taraftarı kewell’ın gönderilmemesini istedi. bu mantıkla açıklanacak bir şey değil. belki de açıklanabilir, ben açıklayamıyorum.
    adamlar çocuğumu keserim dedi yahu. bu tabii ki abartı ama taraftarlığını askıya almaktan ciddi ciddi bahsedenler oldu.

    kendi takımımızla ilgili başka, diğer rakiplerle ilgili başka yorumlar yaparız, aynı durumlarda. realist değildir taraftar, romantiktir.

    neyse aslında bunları anlatmak değildi niyetim, başka şeyler vardı kafamda.

    futbol romantiktir derken, futbolsever romantiktir aslında. futbolsever, zafere kaçış filmini sever örneğin. tekmeler yiyip de sakat sakat maçı alan pele’yi çok sever. aslında firar etmek için kadroya giren, ama maçı kazanmak için kaçmayan arkadaşlarıyla kalan kaleci robert hatch yerine penaltıyı kurtarır. mean machine’i de sever. mahkumların gardiyanları yenmesini izler. benzer hikayelere bayılır, futbolsever olmasa da insanların büyük çoğunluğu. rocky’i de sever insanlar. ama işin içinde futbol varsa daha da güzeldir her şey futbolsever için.

    yırtık formalarla şampiyonluk hikayeleri güç verir insanlara, bol parası olanlara dudak bükülür romantiklerce. bir dolu para harcayıp, transfer yapıp şampiyonluk kovalayanlar yerine, genç takımlarından futbolcu çıkaranları tutar içten içe.
    ki sayıları çoktur romantiklerin, belki de bana öyle geliyor.

    1982 dünya kupası’nda almanya’yı yenen cezayir’in gruptan çıkmasını engelleyen almanya – avusturya şikesini unutmaz.
    1990 dünya kupası’nda şaibesiz de olsa ingiltere’ye elenen kamerun ve roger milla için üzülür.

    fakir bir aileden gelip de harikalar yaratan futbolcuları sever, hijyenik şartlarda futbol okullarında futbolu öğrenenlere itibar etmez.

    asileri sever romantikler. cruyff gibi kafasının dikine gidenleri, maradona gibi hızlı yaşayanları sever. çok tanımasa bile george best’i sever. hakemlerle, rakip oyuncularla hatta seyircilerle dalaşan cantona’yı sever. ama bu oyuncular sadece süper yetenekse izin verir, sıradan futbolcu da kabullenemez taraftar.
    çifte standardı vardır romantiğin. o yüzden, futbolcu ayırmayan disiplinli alman hocaları sevmez.
    şımartıla şımartıla tepesine çıkmış oyuncuyu yine de affeder, bir ara pasına bir gole bakar affedilmek.
    en fazla “ah ah biraz kendine dikkat etseydi dünya çapında futbolcu olurdu” der sevmeye devam eder.

    futbol başka sporlara benzemez. saha içinde değişkeni çoktur, her zaman favoriler kazanmaz. bu yönüyle bile yeterince romantiktir ve dünyada en sevilen spor olması da bundandır.

    --- alıntı ---

    http://captano.blogspot.com/...bol-romantiktir.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın