• 127
    üzerinden on yıl geçmiş. bu golün hikayesi bende bambaşkadır. ne zamandır yazayım demiştim, kısmet bugüneymiş.

    askerdeyim, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde nöbetteyim. tam lokasyon vermeden anlatmak gerekirse van gölünün kıyısında bir nöbet kulübesindeyim. öyle bir yer ki yanımda nemrut dağı, önümde van gölü, alabildiğince beyazların ortasındayım. daha önce kutuplara gitmemiş bir adamı alıp buraya koysanız ve buranın adı antartika deseniz vay be antartika ne güzel yermiş der.

    nöbet konusunda torpilliyim. torpilliyim dediysem yaş itibariyle torpilliyim. abi sen uyu deyip gündüz nöbetleri yazıyorlar bana hep ama nerden bileyim bu torpil gün gelecek ters tepecek. maç gündüz saatindeydi ve bunu öğrendiğimde çok geçti. yani birinden bi güzellik isteyip nöbeti değiştirmek istesem dahi değiştiremezdim nöbeti. neyse dedim vardır bir hayır deyip nöbete doğru yola koyuldum. allahım lütfen en azından radyodan dinleyebileyim diyordum.

    nöbet yerine geldim açtım radyoyu sıradan geziyorum kanalları... çeyrek finale çıkıcaz lan illa ki bir kanal veriyodur dedim. çeviriyorum çeviriyorum değil maç kanal yok. tamam hiçliğin ortasındayım ama radyo lan bu, ordan seker burdan seker bana bi şekilde ulaşır bu sinyaller diyordum. tam ümidimi kesmişken belki yeni nesil bilmez ama aklıma am frekansı geldi. ben hep fm frekansında taratıyordum kanalları bir de am frekansına şans vereyim dedim. birkaç arap kanalından sonra gidip gelen türkçe konuşan bir frekansa denk geldim. arada yakaladığım sesler aha bu ercan taner dedirtti bana. kesin maçı anlatıyordur dedim netekim de öyleymiş. arada gidip gelen seslerle maçı dinlemeye başladım.

    ve o an geldi. diyorum ya ses kesik kesik geliyor diye. ercan taner drogba indirdi sneijder dedi orda ses gitti. benim aklımdan onlarca pozisyon geçiyor birkaç saniye içerisinde. drogba indirdiyse kaleye yakın bi yerde indirmiştir ama sneijder ne alaka diyorum, lan yoksa tee orta sahaya mı indirdin drogba derken ercan taner'in o meşhur allahım goooooollll sesini duydum. bu anlatacağım belki size hiç mantıklı gelmeyebilir ama ben o sesi duydum ama idrak edemedim. yani duyuyorum ama algılayamıyorum. nasıl yani drogba indirdi sneijder vurdu sonra da gol mü oldu diyorum. öyleymiş. bildiğin golü atmışız, hem de 85'de, hem de juventusa.

    ben çıldırdım, kendimden geçtim... değil nöbeti kendimi unuttum hiçliğin ortasında ve gooool diye bağırıyorum, karların içinde yuvarlanıyorum. birkaç kilometre içerisinde sevincimi paylaşacağım değil bir allahın kulu, canlısı bile yok. aldım g3'ümü elime gol ulan gol diyorum g3'e bakarak. öyle yoğun yaşıyorum ki sanki hayatımın son dakikaları... sınırda nöbette olsam bir tugay düşman asker sınırdan geçse haberim olmaz. öylesine kaybediyorum kendimi.

    biraz geçti geçmedi telsiz çaldı. komutan bağırmakla sorgulamak arasında ne oldu lan diyor. komutanım gol oldu diyecek oluyorum sonra kendime geliyorum bir şey olmadı komutanım diyorum. oğlum inanılmaz bir bağrış geldi diyorlar başına bir şey geldi sandık sen mi bağırdın diyor. yok komutanım ben bağırmadım diyorum. alla alla dedi kapattı telsizi. artık nasıl bağırdıysam tee karokalda yankılanmış.

    sabri ugan diyordu ya hagi'nin monacaya attığı o enfes golden sonra nasıl anlatalım bu golü size diye, işte benim için böylesine bir goldür.
  • 49
    şampiyonlar ligi 1998-1999 sezonu. b grubundayız. grupta bizle beraber juventus, athletic bilbao ve rosenborg var. o zamanlar şampiyonlar ligi'nin formatı farklı. 6 grup var. gruplardan sadece grubu birinci tamamlayan takımlar ve ikinciler arasında yer alan en iyi iki ikinci çeyrek finale çıkıyor.

    son maçlar öncesinde galatasaray 8 puanla grubunda lider. son maçta deplasmanda grup sonuncusu athletic bilbao'ya konuk olacak. beraberlik dahi bizi lider olarak çeyrek finale taşıyacak. bilbao'nun gruplardan çıkma şansı yok. sadece prestij maçına çıkacaklar. tabi bir de ortada juventus'un bilbao'ya gönderdiği iddia edilen 5 milyon dolarlık bir teşvik primi var.

    neyse uzatmaya gerek yok. galatasaray grupların son maçı 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı'da bilbao'ya kaybetti ve averajla juventus'un arkasında yer alarak gruplardan çeyrek finale çıkma hayalleri çamurlara gömüldü. en iyi ikinciler sıralamasında ise real madrid ve manchester united'ın arkasında kalarak üçüncü oldu.

    9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı başlığına da yazmıştım, birebir kopyalayalım:

    ***

    (bkz: 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı/#884493)

    ulan her şey unutuluyor da bu maçın travması unutulmuyor...

    galatasaray çok kez hezimet yaşamıştır belki. hadi haksızlık etmeyelim, onu geçmez belki son yirmi yılda yaşadığımız hezimetler ama benim bu maçtan sonra yaşadığım şeyin tarifi yok. ki bu maç hezimet de değildi. hatta o dönem gruplardan sadece tek takımın çıktığını ve gruplarda juventus gibi bir dev olduğunu düşündüğümüzde işi son maça taşımak bile büyük başarıydı. ama şu ömrü hayatında en çok hangi maça üzüldün desen direk sana 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı derim. hayatta şaşmaz. çok değil bu maçtan sadece iki sene sonra avrupa şampiyonu olduk ama ben bu maçın travmasını hâlâ atlatamadım.

    ben hiçbir maçtan sonra oturduğum yere çivi gibi saplanıp dakikalarca bomboş, anlamsız şekilde baktığımı ve sonrasında o kadar derin ağladığımı hatırlamıyorum. banyoya git, elini yüzünü yıka. sonra gel yine ağla. kalbimde bir sızı, çıkmıyor. yatağa gircem, yatak almıyor. uyucam, uyku tutmuyor. ulan kendimi avutcam, hiçbir şey avutmuyor. allah belanı versin guerrero!

    deli gibi yağmur var. fatih akyel'in hatasıyla saçma sapan bir gol yemişiz. ikinici yarı tek kale oynuyoruz. top yere saplanmış, yerdeki okan kafaya topa vurmaya çalışıyor. maçta artık son dakika sağ kanattan orta geliyor, burak akdiş altıpastan kafayla üstten auta atıyor.

    maç bitmiş, star delle alpi'yi gösteriyor. aynı saatte başlayan juventus rosenborg maçı bizim maçtan önce bitmiş. juventus'lu oyuncular saha içinde radyodan bizim maçın son dakikalarını dinliyorlar. son düdükten sonra inzaghi önderliğindeki juventus'lu oyuncuların sevinci de çıkmıyor aklımdan. juventus ulan bu; kadrosunda döneminin en büyük futbolcuları var. son üç yılın şampiyonlar ligi finalisti. o sene de kupanın favorisi. iki maçta da bizi yenememiş. hatta ikili averajda üstün taraf biziz ama o juventus çeyrek final vizesini bizim elimizden genel averajla alıyor.

    bir gün şampiyonlar ligi finali'ni bile kaybetsek bu maça üzüldüğüm kadar üzüleceğimi zannetmiyorum. *

    ***

    11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı'nı anlatmaya zaten gerek yok. nolursa olsun bir şekilde gol atacağımızı biliyor ve hissediyordum. 85. dakikada wesley sneijder'ın juventus'a attığı golu tam topun çaprazından izledim. sneijder topa vurduğu anda daha kaleye girmeden gol diye sevinmeye başlamıştım bile. belki de son 15 yılın en iyi kalecisi, şu an bile faal kaleciler arasında dünyanın en iyi beş kalecisinden biri gianluigi buffon'un sere serpe yerde kalışı ve topun arkasında bakışı... juventuslu oyuncuların yıkılışı... senijder'in golden sonra koşuşu... drogba'nın karlar üzerinde sevinişi... arena tribünlerinin yıkılışı... juventus'un elenişi ve gruplardan çıkışımız... sanki hepsi 1998 yılının bir rövanşı gibiydi. keser dönmüş, sap dönmüş, hesap dürülmüş ve defter kapanmıştı. 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı'nın travması bitmişti.

    kusura bakma juventus, biz galatasarayız! ve görülmesi gereken bir hesap varsa onu öteki tarafa bırakmayız.

    arrivederci
  • 123
    “4 saat kaldi; mac 30. dakikadan devam edecek. mesai saati yuzunden maca gidemeyecekler biletlerini baskasina devredebilir; okyanus otesinde yasayanlar saatlerini sabah 7’ye kurdu. gerek yok zaten sabahlayacagiz. icimizde bir inanc bir his var, kazanacagiz bu maci. baskan unal aysal stresi ve baskiyi kirmak icin ’uefa da olumlu’ dedi ama biz inaniyoruz. mancini atkisini hazirladi 3-5-2’sini tahtaya yazdi, rakibi conte’yi bekliyor”

    tarih 11 aralik 2013 sabahi....

    (bkz: tarihte bugun)
  • 56
    11 aralık 2013 galatasaray juventus maçının hangi saatte olduğu bilmiyordum. herhalde yine akşam oynanır diyordum. sonra sözlüğe girdim ve öğlen saatinde oynanacağını öğrendim. aklımdan hemen stada gitmek geldi ama biletim yoktu, riske etmedim kendimi, dışarda kar kıyamet. ofisteydim. bir yalan bulup kaçmam lazımdı maçı izleyebileceğim herhangi bir yere. şu an hatırlamadığım bir yalan ile çıktım iş yerinden. dedim en güzel evde izlerim bu maçı. sakin sessiz.

    evde annem vardı, anne öyle bildiğiniz annelerden değil. deli gibi maç izleriz beraber. çocukluğumda galatasaray yenilince ben üzülüyorum diye her maç galatasaray'ın kazanması için dua ederdi. dua ede ede o da galatasaraylı oldu. hatta hayatımın en önemli şampiyonluğu olan 2011-2012 sezonu şampiyonluğunda, şampiyon olur olmaz annemi aramıştım, kadın ağlayarak açmıştı telefonu, çok korktum oğlum gol yiyeceğiz diye demişti. bak yine gözlerim doldu.

    neyse o gün eve geldim apar topar, annem şaşırmadı bile, o benden önce açmış kanalı. neyse maç çok sıkıcı, ama önemli değildi, atacağımız bir gol dünyayı değiştirecekti. annemden ses çıkmıyor, ben sürekli hay senin ayağına bilmem ne diyip duruyorum. sonra o an geldi, annem mutfaktaydı ben gooool diye bağırınca içeri koştu hemen. oh be 10 dakkadır sürekli dua ediyodum mutfakta, şükür attık dedi. ben tabi sevinçten ne yapacağımı şaşırdım. sneijder ile drogba golden sonra karların üstüne atladığında yemin ediyorum bahçeye çıkıp kendimi karların üstüne atmak gelmişti.

    bana göre annemin dualarıyla attık biz o golü.
  • 110
    bu gol atıldığında askerdeydim. 1 gece öncesinde kar sebebiyle maç ertelendiğinde yangın merdiveninden kaçarak diğer birliğin gazinosuna izlemeye gitmiştim. bir sonraki gün maç yine yasak olmasına rağmen maçı izlemiştik. gol atınca kendimi gazinoda masanın üzerinde buldum. tabi sonra akşam ictimasında bi arkadaşın istikamet yemesine sebep oldu. niye sadece o ceza aldı ve herkesten özür diledi hala anlayamadım. :)

    en karanlık günlerimizi aydınlatan bir goldü. askerden özellikle acemi birliğinden kalan en iyi hatıram herhalde bu gol.
    tekrar ayağına, yüreğine sağlık büyük benjamin. * :)
  • 108
    hatırladıkça gözleri dolduran gol.
    karda kışta takıma inanan taraftar. drogba'nın indirdiği top. sneijder'in vuruşu. benim koridorda amuda kalkarak yürümem.
    golün tribün çekiminde gole sevinirken soğuktan öksüren taraftarlar.
    uzak da değil, ne güzel günlerdi. nereden nereye...

    edit: golden sonra juventus santra yapar yapmaz sevinmeyi bitirip canavar gibi ıslıklamaya başlayan taraftar. olm şahane ya.
  • 88
    son bir kaç sene içersinde 3 defa bir golde kendimden geçtiğimi hatırlıyorum. birisi sneijderin orduya attığı geri dönüs golü, birisi volkanın boynuna doladığı ilk gol biriside stadda olduğum juventus maçında yazdığı gol. üçününde içinde bu portakal var. çok büyük oyuncu. o havada o soğukta koca koca insanları ağlattın sen daha ne diyim ki sana.
  • 91
    maçın benim adına hikayesini anlatmadan önce kendimden biraz bahsedeyim. zira bu hikaye benim hayatımın en büyük parçalarından biri olan galatasaraya dair en mükemmel öykülerden biri. denizlili bir ailenin çocuğu olarak liseyi denizlide okudum, daha sonra boğaziçi üniversitesini kazanıp hazırlık okumak için istanbula geldim, 2012-2013 sezonu maçlarının bir kısmını stadyumda bir kısmını kampüs kantinlerinde bir kısmını nevizadede izleyerek galatasaray'a olan yakınlığım iyice artmıştı. ancak üniversite prosedürü gereği hazırlığı geçemeyen öğrenciler tekrar hazırlık eğitimi almak yerine ''remedial'' denen bir öğrenci konumuna düşüyor ve okul size ne yemek, ne yurt ne de akbil imkanı sağlıyor. hal böyle olunca hazırlığı geçemeyen ben denizliye döndüm 2013 eylül'ünde. hayatıma istanbul'dan, okulumdan, galatasaray'dan uzak, geleceğe dair ümitsiz bir şekilde tekrar başlamıştım sanki. denizli'de hiç arkadaşım kalmamıştı hemen hemen. her gün evin içindeydim, bu süre içinde de ingilizce çalışmaktan çok iddaa ve fm gibi ''spor'' aktivitelerine yöneldim. neyse lafı uzatmayayım 10.12.2013 akşamı denizlideki 2 arkadaşımla maçı izlemeye karar verdik, maç starda yayınlandığı için aman aman bi doluluk da yoktu kafelerde. maçın tatil edilmesinden sonra gece saat 2ye 3e kadar maçın saatinin kararlaştırılmasını bekledim, alarmımı kurup sabah kalktım. bayiye gidip ''iy 0''ımı oynadım..

    eve döndüm. kimse yoktu haliyle. tek başımayım. annem okulda, babam okulda, kardeşim okulda. okuması gereken ben ise televizyon başında, hayatın tüm gerçeklerinden uzaklaşarak maçı izliyorum. düşünüyorum kendi kendime ''kazansak ne yaparım acaba'' muhtemelen o maç 10'u gecesi kazanılsa taraftar konvoyu ve kutlamalar olurdu. ama iş saatinde, okul saatinde bir allah'ın kulunu bulamayacağımdan da emindim. twitter'a baktım, hem ''bugüngünlerdengalatasaray'' yazmak hem de insanların inancını görebilmek için. abartmıyorum sözlük yaklaşık 3 4 tweet üst üste staddan fotoğraf gördüm arkadaşlarım tarafından atılmış. hepsi oradaydı, belki de tarihe tanıklık edeceklerdi. sonra da çok yakın bi arkadaşımdan mesaj geldi, ''kanka keşke burada olsaydın fazladan bilet vardı biz de x'i çağırdık'' . üzülmüştüm. gerçekten. çok güzel maçlara tanık olmuştum o stadda , (bir kaç ay sonra da 1-1 biten chelsea maçını yerinden izleyecektim) ama bu sanki bir başkaydı. içime doğuyordu, olacaktı. dakikalar ilerledikçe umutsuzluk arttık, annem okuldan geldi, yemeğin başına geçti, ben gözlerimi televizyondan zaman zaman ayırmaya başladım. içimi bilmem ne yapayım diyordum içimden, hani içime doğmuştu. sonra drogba yerden bir şut çekti, havaya fırladım gooooooolll diye ama sihirli italyan çelmişti topu, umut kırıntımı da kaybediyordum artık. stadda sessizlik hakim olmaya başlamış, ''en azından uefadayız orada belki iyi yerlere geliriz'' diye kendimi avutmaya başlamıştım. sonra birden bir şey oldu, umut o topu şişirdi, drogba o topu indirdi, ben ayağa kalktım haydi oğlum dedim, annem mutfaktan bana kulak kabarttı, stadda binlerce yürek ve beden ayaklandı, sneijder geldi, top yerden sekti, kaleye gitti, tribünler ayaklandı, annem ercan taneri duyup odaya koştu, bense sadece yere kapaklanıp ağladım, ne bağırabildim ne sevinebildim, 2 3 dakika boyunca allahıma şükürler ederek ağladım. son düdüğe kadar bir saniye bile dua etmeden durmadım, ve o son düdük çaldığında telefonu elime alıp arkadaşlarımı aradım, ilk kelimeleri ''kanka biz okuldan çıktık, iki tek parlatmaya gidiyoruz, bugün bizim günümüz'' oldu. doyasıya kutladık o günü. çünkü o gün benim çocuklarıma anlatabileceğim belki de en güzel hikayelerden birini doğurdu. öğle vakti, karlı bir hava, kötü bir zemin, inanç, azim, drogba indirdi ceza sahasına, sneijder, sneijder goooooooollll alllllahhhhiiiimmmm goooooollll.

    eyvallah be galatasaray, o gün ben senin yanında olamadım belki ama sen bana, torunlarıma ve çocuklarıma hiç bıkmadan anlatabileceğim, her izlediğimde tüylerimi ayaklandıran bir maç, bir hikaye bıraktın. çok büyüksün be galatasaray, çok büyüksün.
  • 21
    sadece juventus'a değil;
    grup kuraları çekildiğinde el ovuşturan fbjk taraftarlarına,
    fethiye'nin fenerbahçe'ye karşı ne kadar şansı varsa galatasaray'ın da şansı o kadar diyen ümit özat'a,
    yabancı sınırlaması koyan türkiye futbol federasyonu'na,
    fatih terim gittiğinden beri galatasaray'ı itin götüne sokmaya çalışan basına,
    ntvspor'a,
    kısacası alayına atılan goldür.
    galatasaray'ın dik duruşudur...
App Store'dan indirin Google Play'den alın