49
şampiyonlar ligi 1998-1999 sezonu. b grubundayız. grupta bizle beraber juventus, athletic bilbao ve rosenborg var. o zamanlar şampiyonlar ligi'nin formatı farklı. 6 grup var. gruplardan sadece grubu birinci tamamlayan takımlar ve ikinciler arasında yer alan en iyi iki ikinci çeyrek finale çıkıyor.
son maçlar öncesinde galatasaray 8 puanla grubunda lider. son maçta deplasmanda grup sonuncusu athletic bilbao'ya konuk olacak. beraberlik dahi bizi lider olarak çeyrek finale taşıyacak. bilbao'nun gruplardan çıkma şansı yok. sadece prestij maçına çıkacaklar. tabi bir de ortada juventus'un bilbao'ya gönderdiği iddia edilen 5 milyon dolarlık bir teşvik primi var.
neyse uzatmaya gerek yok. galatasaray grupların son maçı 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı'da bilbao'ya kaybetti ve averajla juventus'un arkasında yer alarak gruplardan çeyrek finale çıkma hayalleri çamurlara gömüldü. en iyi ikinciler sıralamasında ise real madrid ve manchester united'ın arkasında kalarak üçüncü oldu.
9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı başlığına da yazmıştım, birebir kopyalayalım:
***
(bkz: 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı/#884493)
ulan her şey unutuluyor da bu maçın travması unutulmuyor...
galatasaray çok kez hezimet yaşamıştır belki. hadi haksızlık etmeyelim, onu geçmez belki son yirmi yılda yaşadığımız hezimetler ama benim bu maçtan sonra yaşadığım şeyin tarifi yok. ki bu maç hezimet de değildi. hatta o dönem gruplardan sadece tek takımın çıktığını ve gruplarda juventus gibi bir dev olduğunu düşündüğümüzde işi son maça taşımak bile büyük başarıydı. ama şu ömrü hayatında en çok hangi maça üzüldün desen direk sana 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı derim. hayatta şaşmaz. çok değil bu maçtan sadece iki sene sonra avrupa şampiyonu olduk ama ben bu maçın travmasını hâlâ atlatamadım.
ben hiçbir maçtan sonra oturduğum yere çivi gibi saplanıp dakikalarca bomboş, anlamsız şekilde baktığımı ve sonrasında o kadar derin ağladığımı hatırlamıyorum. banyoya git, elini yüzünü yıka. sonra gel yine ağla. kalbimde bir sızı, çıkmıyor. yatağa gircem, yatak almıyor. uyucam, uyku tutmuyor. ulan kendimi avutcam, hiçbir şey avutmuyor. allah belanı versin guerrero!
deli gibi yağmur var. fatih akyel'in hatasıyla saçma sapan bir gol yemişiz. ikinici yarı tek kale oynuyoruz. top yere saplanmış, yerdeki okan kafaya topa vurmaya çalışıyor. maçta artık son dakika sağ kanattan orta geliyor, burak akdiş altıpastan kafayla üstten auta atıyor.
maç bitmiş, star delle alpi'yi gösteriyor. aynı saatte başlayan juventus rosenborg maçı bizim maçtan önce bitmiş. juventus'lu oyuncular saha içinde radyodan bizim maçın son dakikalarını dinliyorlar. son düdükten sonra inzaghi önderliğindeki juventus'lu oyuncuların sevinci de çıkmıyor aklımdan. juventus ulan bu; kadrosunda döneminin en büyük futbolcuları var. son üç yılın şampiyonlar ligi finalisti. o sene de kupanın favorisi. iki maçta da bizi yenememiş. hatta ikili averajda üstün taraf biziz ama o juventus çeyrek final vizesini bizim elimizden genel averajla alıyor.
bir gün şampiyonlar ligi finali'ni bile kaybetsek bu maça üzüldüğüm kadar üzüleceğimi zannetmiyorum. *
***
11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı'nı anlatmaya zaten gerek yok. nolursa olsun bir şekilde gol atacağımızı biliyor ve hissediyordum. 85. dakikada wesley sneijder'ın juventus'a attığı golu tam topun çaprazından izledim. sneijder topa vurduğu anda daha kaleye girmeden gol diye sevinmeye başlamıştım bile. belki de son 15 yılın en iyi kalecisi, şu an bile faal kaleciler arasında dünyanın en iyi beş kalecisinden biri gianluigi buffon'un sere serpe yerde kalışı ve topun arkasında bakışı... juventuslu oyuncuların yıkılışı... senijder'in golden sonra koşuşu... drogba'nın karlar üzerinde sevinişi... arena tribünlerinin yıkılışı... juventus'un elenişi ve gruplardan çıkışımız... sanki hepsi 1998 yılının bir rövanşı gibiydi. keser dönmüş, sap dönmüş, hesap dürülmüş ve defter kapanmıştı. 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı'nın travması bitmişti.
kusura bakma juventus, biz galatasarayız! ve görülmesi gereken bir hesap varsa onu öteki tarafa bırakmayız.
arrivederci
son maçlar öncesinde galatasaray 8 puanla grubunda lider. son maçta deplasmanda grup sonuncusu athletic bilbao'ya konuk olacak. beraberlik dahi bizi lider olarak çeyrek finale taşıyacak. bilbao'nun gruplardan çıkma şansı yok. sadece prestij maçına çıkacaklar. tabi bir de ortada juventus'un bilbao'ya gönderdiği iddia edilen 5 milyon dolarlık bir teşvik primi var.
neyse uzatmaya gerek yok. galatasaray grupların son maçı 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı'da bilbao'ya kaybetti ve averajla juventus'un arkasında yer alarak gruplardan çeyrek finale çıkma hayalleri çamurlara gömüldü. en iyi ikinciler sıralamasında ise real madrid ve manchester united'ın arkasında kalarak üçüncü oldu.
9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı başlığına da yazmıştım, birebir kopyalayalım:
***
(bkz: 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı/#884493)
ulan her şey unutuluyor da bu maçın travması unutulmuyor...
galatasaray çok kez hezimet yaşamıştır belki. hadi haksızlık etmeyelim, onu geçmez belki son yirmi yılda yaşadığımız hezimetler ama benim bu maçtan sonra yaşadığım şeyin tarifi yok. ki bu maç hezimet de değildi. hatta o dönem gruplardan sadece tek takımın çıktığını ve gruplarda juventus gibi bir dev olduğunu düşündüğümüzde işi son maça taşımak bile büyük başarıydı. ama şu ömrü hayatında en çok hangi maça üzüldün desen direk sana 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı derim. hayatta şaşmaz. çok değil bu maçtan sadece iki sene sonra avrupa şampiyonu olduk ama ben bu maçın travmasını hâlâ atlatamadım.
ben hiçbir maçtan sonra oturduğum yere çivi gibi saplanıp dakikalarca bomboş, anlamsız şekilde baktığımı ve sonrasında o kadar derin ağladığımı hatırlamıyorum. banyoya git, elini yüzünü yıka. sonra gel yine ağla. kalbimde bir sızı, çıkmıyor. yatağa gircem, yatak almıyor. uyucam, uyku tutmuyor. ulan kendimi avutcam, hiçbir şey avutmuyor. allah belanı versin guerrero!
deli gibi yağmur var. fatih akyel'in hatasıyla saçma sapan bir gol yemişiz. ikinici yarı tek kale oynuyoruz. top yere saplanmış, yerdeki okan kafaya topa vurmaya çalışıyor. maçta artık son dakika sağ kanattan orta geliyor, burak akdiş altıpastan kafayla üstten auta atıyor.
maç bitmiş, star delle alpi'yi gösteriyor. aynı saatte başlayan juventus rosenborg maçı bizim maçtan önce bitmiş. juventus'lu oyuncular saha içinde radyodan bizim maçın son dakikalarını dinliyorlar. son düdükten sonra inzaghi önderliğindeki juventus'lu oyuncuların sevinci de çıkmıyor aklımdan. juventus ulan bu; kadrosunda döneminin en büyük futbolcuları var. son üç yılın şampiyonlar ligi finalisti. o sene de kupanın favorisi. iki maçta da bizi yenememiş. hatta ikili averajda üstün taraf biziz ama o juventus çeyrek final vizesini bizim elimizden genel averajla alıyor.
bir gün şampiyonlar ligi finali'ni bile kaybetsek bu maça üzüldüğüm kadar üzüleceğimi zannetmiyorum. *
***
11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı'nı anlatmaya zaten gerek yok. nolursa olsun bir şekilde gol atacağımızı biliyor ve hissediyordum. 85. dakikada wesley sneijder'ın juventus'a attığı golu tam topun çaprazından izledim. sneijder topa vurduğu anda daha kaleye girmeden gol diye sevinmeye başlamıştım bile. belki de son 15 yılın en iyi kalecisi, şu an bile faal kaleciler arasında dünyanın en iyi beş kalecisinden biri gianluigi buffon'un sere serpe yerde kalışı ve topun arkasında bakışı... juventuslu oyuncuların yıkılışı... senijder'in golden sonra koşuşu... drogba'nın karlar üzerinde sevinişi... arena tribünlerinin yıkılışı... juventus'un elenişi ve gruplardan çıkışımız... sanki hepsi 1998 yılının bir rövanşı gibiydi. keser dönmüş, sap dönmüş, hesap dürülmüş ve defter kapanmıştı. 9 aralık 1998 athletic bilbao galatasaray maçı'nın travması bitmişti.
kusura bakma juventus, biz galatasarayız! ve görülmesi gereken bir hesap varsa onu öteki tarafa bırakmayız.
arrivederci