91
maçın benim adına hikayesini anlatmadan önce kendimden biraz bahsedeyim. zira bu hikaye benim hayatımın en büyük parçalarından biri olan galatasaraya dair en mükemmel öykülerden biri. denizlili bir ailenin çocuğu olarak liseyi denizlide okudum, daha sonra boğaziçi üniversitesini kazanıp hazırlık okumak için istanbula geldim, 2012-2013 sezonu maçlarının bir kısmını stadyumda bir kısmını kampüs kantinlerinde bir kısmını nevizadede izleyerek galatasaray'a olan yakınlığım iyice artmıştı. ancak üniversite prosedürü gereği hazırlığı geçemeyen öğrenciler tekrar hazırlık eğitimi almak yerine ''remedial'' denen bir öğrenci konumuna düşüyor ve okul size ne yemek, ne yurt ne de akbil imkanı sağlıyor. hal böyle olunca hazırlığı geçemeyen ben denizliye döndüm 2013 eylül'ünde. hayatıma istanbul'dan, okulumdan, galatasaray'dan uzak, geleceğe dair ümitsiz bir şekilde tekrar başlamıştım sanki. denizli'de hiç arkadaşım kalmamıştı hemen hemen. her gün evin içindeydim, bu süre içinde de ingilizce çalışmaktan çok iddaa ve fm gibi ''spor'' aktivitelerine yöneldim. neyse lafı uzatmayayım 10.12.2013 akşamı denizlideki 2 arkadaşımla maçı izlemeye karar verdik, maç starda yayınlandığı için aman aman bi doluluk da yoktu kafelerde. maçın tatil edilmesinden sonra gece saat 2ye 3e kadar maçın saatinin kararlaştırılmasını bekledim, alarmımı kurup sabah kalktım. bayiye gidip ''iy 0''ımı oynadım..
eve döndüm. kimse yoktu haliyle. tek başımayım. annem okulda, babam okulda, kardeşim okulda. okuması gereken ben ise televizyon başında, hayatın tüm gerçeklerinden uzaklaşarak maçı izliyorum. düşünüyorum kendi kendime ''kazansak ne yaparım acaba'' muhtemelen o maç 10'u gecesi kazanılsa taraftar konvoyu ve kutlamalar olurdu. ama iş saatinde, okul saatinde bir allah'ın kulunu bulamayacağımdan da emindim. twitter'a baktım, hem ''bugüngünlerdengalatasaray'' yazmak hem de insanların inancını görebilmek için. abartmıyorum sözlük yaklaşık 3 4 tweet üst üste staddan fotoğraf gördüm arkadaşlarım tarafından atılmış. hepsi oradaydı, belki de tarihe tanıklık edeceklerdi. sonra da çok yakın bi arkadaşımdan mesaj geldi, ''kanka keşke burada olsaydın fazladan bilet vardı biz de x'i çağırdık'' . üzülmüştüm. gerçekten. çok güzel maçlara tanık olmuştum o stadda , (bir kaç ay sonra da 1-1 biten chelsea maçını yerinden izleyecektim) ama bu sanki bir başkaydı. içime doğuyordu, olacaktı. dakikalar ilerledikçe umutsuzluk arttık, annem okuldan geldi, yemeğin başına geçti, ben gözlerimi televizyondan zaman zaman ayırmaya başladım. içimi bilmem ne yapayım diyordum içimden, hani içime doğmuştu. sonra drogba yerden bir şut çekti, havaya fırladım gooooooolll diye ama sihirli italyan çelmişti topu, umut kırıntımı da kaybediyordum artık. stadda sessizlik hakim olmaya başlamış, ''en azından uefadayız orada belki iyi yerlere geliriz'' diye kendimi avutmaya başlamıştım. sonra birden bir şey oldu, umut o topu şişirdi, drogba o topu indirdi, ben ayağa kalktım haydi oğlum dedim, annem mutfaktan bana kulak kabarttı, stadda binlerce yürek ve beden ayaklandı, sneijder geldi, top yerden sekti, kaleye gitti, tribünler ayaklandı, annem ercan taneri duyup odaya koştu, bense sadece yere kapaklanıp ağladım, ne bağırabildim ne sevinebildim, 2 3 dakika boyunca allahıma şükürler ederek ağladım. son düdüğe kadar bir saniye bile dua etmeden durmadım, ve o son düdük çaldığında telefonu elime alıp arkadaşlarımı aradım, ilk kelimeleri ''kanka biz okuldan çıktık, iki tek parlatmaya gidiyoruz, bugün bizim günümüz'' oldu. doyasıya kutladık o günü. çünkü o gün benim çocuklarıma anlatabileceğim belki de en güzel hikayelerden birini doğurdu. öğle vakti, karlı bir hava, kötü bir zemin, inanç, azim, drogba indirdi ceza sahasına, sneijder, sneijder goooooooollll alllllahhhhiiiimmmm goooooollll.
eyvallah be galatasaray, o gün ben senin yanında olamadım belki ama sen bana, torunlarıma ve çocuklarıma hiç bıkmadan anlatabileceğim, her izlediğimde tüylerimi ayaklandıran bir maç, bir hikaye bıraktın. çok büyüksün be galatasaray, çok büyüksün.