• 151
    her ne kadar adım defans sarı semih'ten esinlenerek konsa ve ben doğduktan sonra kendisi fenere transfer olsa da hikayem öyle başlamış. burcum dahi aslan. hayatta göğsümü gere gere övündüğüm en büyük şey galatasaraylı olmak. ailece hatta sülalece galatasaraylı olan bir ailenin benden sonraki nesillere mirası aktaracak biriyim diyebilirim. iyi ki galatasaraylıyız be :)
  • 152
    emin amca.

    babam sınıf öğretmeni sözlük. yıllarca sivas, tunceli'de öğretmenlik yapıp düzce'ye tayin oluyor. sonra annemle tanışıyorlar ben doğuyorum. düzce'nin de farklı ilçeleri, köyleri hep uğrak yerimiz oldu. babam sever mesleğini, o kadar sever ki ne zaman birinci sınıfları okutsa her gün eve ayrı mutlu gelir. bugün ahmet okumayı söktü, dün de ayşe h harfini yazmayı öğrenmişti gibisinden. hatta hâlâ arayıp öğrencilerini anlatır bana.

    mesleğinizi böyle severek hatta aşık olarak icra edince başarılı oluyorsunuz haliyle. düzce de küçük yer, ilçeden hallice. babamı nerdeyse çoğu esnaf tanır. birçok esnafın çocuğunu da okunmuştur. o esnaflardan biri emin amca. aynı zamanda babamın terzisi. bir o kadar da aile dostumuz.

    neyse babam beşiktaşlı benim, eskiden de baya ateşli olanlardanmış ama izmirde uzak büyüdüğü, daha sonrasında daha da uzaklara gittiği için sönmüş biraz. 90 sonrası dönemde de gaassaray'ın oynadığı futbola hayran kaldığı için de sempatisi var. beni gaassaraylı yapan emin amca fanatikti. evindeki tabak çanaktan, dükkanındaki terzilerin koluna takıp iğne sapladıkları alamete kadar her şeyi sarı kırmızıydı. yanlış olmasın 3 yada 4 kız çocuğu vardı, hep omzunda maça götüreceği, kahvehanede paşa çayı yada oralet ısmarlayacağı bir oğlu olsun istermiş. sonra ben doğmuşum. beni de öyle görmüş hep.

    4-5 yaşındaydım, emin amca benim için bir kadife pantolon dikmişti. sana vereyim mi dedi, ver dedim. ama gaassaraylı olacaksın dedi. neden bilmiyorum pantolon o dönem gaassaray'dan daha büyük geldi herhalde hiç ısrar etmedim. bilmiyorum zaten nedir ne değildir.

    zaten kuzenlerim falan hep küçükken deli bir sol ayağım olduğunu söyler yıllar içinde hem oynadım, hem izledim. her geçen gün daha da sevdim gaassaray'ı.

    6 kasım benim çocukluğuma denk geliyor sözlük. uefa dönemini net hatırlamıyorum bile, sonradan öğrendim hep. neyse 2003'ün baharı. birkaç ay önce çocukça mutsuzluklardan dolayı gaassaray'dan soğumuşum. emin amca o baharda öldü. acı çekerek öldü. als hastalığından. o zamanlar ice bucket challenge falan yok als'ye kimse dikkat çekmiyor. biz de emin amcayla öğrendik zaten. adam her gün biraz daha eridi. önce bacakları sonra kolu felç geçirdi. zaman geçtikçe yemek yiyemez tuvalete çıkamaz oldu. eridi adam. hatta babamların üçüncü bir diğer arkadaşı, rahmetli fanatikti çok kavga küfür ederdi kesin birilerinin ahını aldı diye söyler hatta.

    her neyse, ben o günleri takip eden günlerde annemle konuştum. annem gaassaraylı ama takip etmez bile. sadece kazandığımız maçlardan sonra arayıp benim mutluluğumu paylaşır. bana kalırsa kendi mutluluğunu paylaşmak için arıyor ama çaktırmıyorum çok. e tabi baba kardeş beşiktaşlı, beni arıyor o da. neyse gittim anneme dedim ki, anne ben emin amca için gaassaray'ı bırakmayacam. en büyük gaassaraylı ben olacam. ol oğlum dedi. o da benle beraber gaassaraylı oldu zaten.

    o günden sonra hep araştırdım, her boş vaktimde açtım hagi'yi, büyük hakan'ı, tugay'ı izledim. öğrendim, anladım, anlattım.

    ben iki kere gaassaraylı oldum sözlük. ilkinde tam anlamamıştım, ikincisinde aşık oldum. bilerek isteyerek. fikrim hür, vicdanım hür bir şekilde iki kere gaassaraylı oldum.
  • 155
    renklere ve armaya duyulan sevgi. efsane galatasaray-manu maçında heyacandan kalorifere kafasını çarpıp yaran bir baba, derbilerden önce sakinleştirici alan bir amcaoğluna sahip olmakla birlikte aylarca hazırlandığım japonca konuşma yarışmasından önceki gün (bkz: 17 mart 2012 fenerbahçe galatasaray maçı) derbi olduğundan sesi kısılana kadar bağıran ve yarışmada madara olan ben.

    (bkz: #2237461)
  • 156
    benim galatasaraylı olmam ilk olarak renklerini sevmemle başladı sarı kırmızı ne güzel bir renktir öyle.ikinci olarak ise ilkokul ögretmenimin fenerli olması devamli galatasaray sanki bişey yapmış gibi kötülemek peşinde bu da benim galatasarayı sevmemi sağladı iyi ki diyorum sevmişim galatasaraylı olmuşum çok mutlu ve gururluyum.

    trabzonlu biri olarak ailemin trabzonsporu tutması daha da genişletirsek akrabalarımın içinde tek galatasaraylı olarak gurur duyuyorum bu belki de küçükken galatasarayı seçerek özgürce yaptığım ilk ve en güzel duyguydu.

    iyi ki galatasaraylıyım.
  • 157
    benim için ev sahibimiz zeki abim.
    annem babam onların kiracısı iken doğmuşum ben. o zamanlar öyle doğar doğmaz forma almalar falan yok. büyüyor bir şekilde bebek. babam galatasaraylı olmasına rağmen beni beşiktaşlı yapmaya çalışıyor tuhaf bir şekilde. galatasaray'a biraz kırgın o dönemler 14 sene şampiyonluk görülemeyen yıllar. fenerbahçeli yapmaya da gönlü razı olmamış ben çok üzüldüm hiç değilse oğlum üzülmesin diye beni içi kan ağlayarak beşiktaşlı yapmaya çalışıyor. beşiktaş formalı falan fotolarım var. amcam ağır fenerli. o da bir yandan çekiştiriyor sarı lacivert bir spor ayakkabılı fotom da var amcamın hediye ettiği. fotodaki top da sarı lacivert. 5 yaşında ilkokula başlamışım ben öğretmenim de fenerbahçeli ve babamın arkadaşı. onun da üzerimde bir baskısı var fenerli olmam konusunda ve sırf ondan korkumdan fenerli gibi de davranıyorum zaman zaman.
    ama şükür ki kiracıları olduğumuz aile ve özelikle zeki abim ciddi galatasaraylı. beni de gerçekten çok seviyorlar hani ellerine doğmuşum ben onların. evlerine teklifsiz izinsiz girip çıkabiliyorum. bazı geceler onlarda kalıyorum. zeki abimin annesine babaanne diyorum.zeki abi bana zaman zaman hangi takımlı olduğumu soruyor ve ben de dönemine göre amcamın etkisindeysem fenerli olduğumu babamın etkisindeysem beşiktaşlı olduğumu söylüyorum. belli ki senin kafan karışık ben galatasaraylıyım ama seni etkilemek istemem gibi şeyler söylüyor bana. o kadar da seviyorum ki zeki abimi aslında belki sırf o galatasaraylı ol dese ara ara galatasaraylı da olacağım.ama demiyor bana bir türlü.
    zeki abimin sürekli maçlara gittiğini biliyorum. bir gün annem ve babamdan beni maça götürmek için izin istiyor. o zamanlar o maçın ne derece önemli olduğunu anlayacak yaşlarda değildim yıl 1987, 9 yaşlarındayım. hangi akla hizmet ise annem babam o olağanüstü maça beni o yaşta göndermeye izin vermiş. yaşı büyük olanlar biliyor bir şekilde bilet bulmuş olsanız dahi o yıllarda stada girebilmek için neredeyse sabah namazı ile stadın oralarda sıraya girmeniz gerekiyor. maç galatasaray eskişehir maçı.
    rivayet ki istanbul'da galatasaray bayrağı kalmamıştı satın alınacak. 14 yıllık özlem. seni sevmeyen ölsünler. prekazi ve muhammet atıyor 2-1 yeniyoruz. yıkılıyor ortalık. zeki abimin başıma bir şey gelmesin diye elimden bir tutuşu var hiç unutmam. bir de ne olup bittiğini görmem için beni omuzlarına alıyordu. aslında ben pek golleri görmedim ne yalan söyliyim ama o atmosfer inanılmazdı. çevremdeki hemen hemen herkes sevinçten mutluluktan ağlıyordu. o gün galatasaraylı oldum çok şükür zeki abim sayesinde.
    şimdi ben bunları niye yazdım acaba.
    eğer o günlerde sosyal medya instagram falan olsaydı muhtemel benim beşiktaşlı fotom da olacaktı sarı lacivert ayakkabılı fotom da belki. belki ben de bazen beylik sözler edecektim galatasaray'ın g si bile hayatımda olmaz diye.
    çok şükür hiçbiri olmadı ama olabilirdi. ve sonra ben yine galatasaraylı olabilirdim.
    şimdi galatasaraylılığımı kimse sorgulayamaz öyle güzel galatasaraylı olduğumu düşünüyorum.
    o zamanlar hayatımda o muhteşem zeki abim olmasa o olgun tavırları sergilemese beni beşiktaş formalı gördüğünde sırt çevirmiş olsa ben galatasaraylı olamayabilirdim. ne kötü.
    aslında galatasaraylı olmayan bir çocuğu galatasaraylı yapmak biz yaşlardaki insanların elinde. en azından galatasaray'dan nefret etmemelerini sağlayabiliriz.
    tabii zahmetli bir iş. ama eminim ki instagramda bir iki fotosu ya da sözü yüzünden 11-12 yaşındaki bir çocuğu yargılamamayı önce öğrenmeliyiz.
  • 159
    benim için biraz kaderin cilvesidir.

    futbola ilgi duymayan bir çocuktum. babam da futbol ile hiç ilgilenmediği için ne kurallardan ne takımlardan haberim vardı. dönüm noktam (bkz: 5 aralık 1992 beşiktaş galatasaray maçı) oldu.

    yedi yaşında yaramaz bir çocuk olarak hastalanmıştım. annem dışarı çıkmama izin vermiyordu, sobanın yanı başında yatarken yapacak başka birşey olmadığı için trt den bu maçı izlemeye başlamıştım. televizyonda futbol maçları daha önce hiç ilgimi çekmezken o gün garip birşey olmuştu. nedense top kırmızılı takım kalesinden uzaklaştıkça seviniyordum sanki ali sami yen, gündüz kılıç, metin oktay beni bu muhteşem aileye katılmaya çağırıyordu. karşı takımın formasının siyah beyaz gibi renksiz ve bir çocuğun dikkatini çekemeyecek şekilde olmasının da etkisinin olduğunu düşünüyorum.

    kader ağlarını gayet güzel bir şekilde ördü. o gün maçı 1-3 kazandık. belki o maçı kaybetsek, tuttuğum takım yenildiği için futbola olan ilgim başlamadan bitecekti. neyse ki kalli'nin kurduğu o fişek gibi takım bana futbolu sevdirdi, galatasaray'a aşık etti.

    benim galatasaraylı olduğumu duyan fenerli amcam takımımı bırakmam için para teklif etmişti. dile kolay, babam hariç (o takım tutmaz), neredeyse bütün sülalem fenerli. bütün baskılara karşı 21 sene tek başıma çarpıştım.*

    21 senelik çile sonunda ulu odin beni kendisi ve bütün ailesi galatasaraylı olan bir huri ile ödüllendirdi. şimdi maçlara kayınbirader ile beraber gidiyoruz. üçbuçuk yaşındaki oğluma da sürekli olarak indoktirinasyon yapıp, galatasaray marşları, tezahuratları öğretiyorum.

    bu hikayeden çıkarılacak sonuç eğer çocuğunuz olursa sakın boşluk bırakmayın. benim galatasaray'ın maçına rast gelip izlememle yaptığım seçim gibi minik yavrularımız fenerin iyi oynadığı bir maçı ebeveyn gözetimi haricinde izleyip kötü yola düşebilir. ibret alalım.
  • 160
    1988-1989 sezonu avrupada adım adım ilerleyiş, 5-6 yaşlarında bir bebe, yeni yeni anlıyor hayatı. renkler en sevdiği renkler, saçı arkadan uzun önler kısa model prekazi diye bir futbolcu. sokakta ufaktan top oynamaya başlanmış, her işi sağ elle yapan bebe topu sol ayakla oynuyor. ilginç. monaco maçları ile artık iyice pekişmiş bir galatasaraylılık bilinci. gol yenildiğinde gözlerden akan yaşlar, atılan gollerde ruh hastası gibi bağırarak sevinmeler...aşağıya yazdım birkaç sebep onlar zaten tuzu biberi...sebep sebep sebep...damarlarda dolaşan kan...

    bir tane sebep yok ki! renklerinden, sarısıyla kırmızısıyla,
    türk olmayan takımları yenmek,
    prekazi,
    derwall,
    metin oktay,
    herkesi yenebilme inancı, vs. diye gider...
    hangi birini sayayım bilemedim. mutsuzken mutlu eder insanı, hep umutlu olmanı sağlar. galatasaray vardır ve diğerleri vardır.
    sebepleri geçtim. doğduğunda bellidir, 5-6 yaş civarı hastalık başlar, ömür boyu iyileşemezsin...

    yürüyedur galatasaray!
  • 161
    babam.
    gençlik yıllarında amatör olarak(kayseri demirspor) futbol oynamış bizim peder, iyi de topçuymuş babamın arkadaşlarının anlattığına göre. 1973-1987 yılları arasındaki 14 yıllık şampiyonluk hasretine de birebir tanık olmuş.(zaman zaman denk gelince anlatır) neyse, yaşım böyle 6-7 civarlarında iken takip etmeye başladım, babamla birlikte tv'den maçları izler, eski kayseri atatürk stadyumunda maç izlemeye giderdik. hatta çok çok iyi hatırlıyorum, eskiden malum stadyumlarda koltuk olmazdı, bildiğin beton üzerine otururduk. kış ayları ise eskiden çok sert geçerdi, karlı havalarda 90 dakika boyunca ayaklarımız soğuktan donmasın diye kanguru gibi zıpladığımızı bilirim. babam beni aslında futbol sever olmam için yetiştirdi, 7 yaşında kayseri ağırnas spor alt yapısına gönderdi. bir kaç yıl sonra da tıpkı babam gibi kayseri demirspor'da oynamaya başladım, u17 kategorisinde kayseri şampiyonluğu yaşayıp gruplara gitmişliğim de vardır :) hiç unutmam, tarih 17 mayıs 2000, yaşım 14. evde maçı izliyoruz ailecek. penaltılarda nasıl bir ruh hali içinde olduğumu hatırlamıyorum. popescu'nun son penaltısı akabinde evden büyük bir mutlulukla ailecek çıktık. dışarıda konvoylar, trafik kilit tabi. hayatımda bu kadar mutlu olduğum an sayısı nadirdir. bu arada, 5-6 yaşlarında iken, koyu beşiktaş taraftarı olan amcam, beni beşiktaşlı yapmak için bisiklet ile ikna etmeye çalışmıştı. bisikletim yoktu, babamın da bu konuda bana baskı yaptığını hiç hatırlamıyorum. ama kabul etmedim, istemedim. bisikletimin olmasını çok istemiştim o yaşlarımda ama, kabul edemedim, çoçuktum, nedenini bilmiyorum ama kendimi sarı kırmızı renklere ait hissetmiştim sanırım. bu arada babam, benden 7 yaş büyük amcamın oğlunu galatasaray'lı yapmıştı. nasıl başardı bilmiyorum ama gerçekten takdir edilesi bir durum bence. babam futbolu futbol için seven, izleyen, destekleyen birisidir. memleketinin takımını her zaman istanbul takımlarından önde tutar, önceliği kayserispor'dadır. beni de öyle yetiştirmek istedi aslında. hatta (bkz: 12 nisan 1998 kayserispor trabzonspor maçı) maçını tribünden izlemiştik. ne maçtı ama, 6-5 trabzon yenmişti, ünal karaman'ın harika bir futbol oynadığını hatırlıyorum. bu gibi maçlar, benim futbolu sevmemde çok büyük etkendi. o dönem tribünde içi boş taraftar görmeniz mümkün değildi, herkes maçın içinde olurdu, kimsenin elinde akıllı telefon yoktu tabi. fakat bir çok kişi, elinde bulunan dönemin radyoları ile diğer maçları takip ederdi, kartondan yapılmış sarı-kırmızı şapkalar, oturmak için yapılmış köpük straforlar, stad içinde çemen ekmek, ne güzel günlerdi. neyse, 96-00 yılları arası zaten malumunuz bendeki arma sevdası yerli yerine oturmaya başlamıştı. 2000 sonrası bilinçli bir taraftar olduğumu söyleyebilirim. fakat, babam beni özellikle son yıllarda fanatik olarak adlandırıyor ve bu huyumu sevmediğini belirtiyor. hatta "keşke seni beşiktaşlı yapsaydım da ağzın yüzün sürtülseydi" diye de hayıflanmadan edemiyor zaman zaman. çok şükür ki babam beni galatasaray'lı yapmış, çok şükür. sadece bu sebepten dolayı bile hakkını ödeyemem.
    not: babam iyi bir fenerbahçeli'dir.
    edit: babamın neden beni fenerbahçeli değil de galatasaraylı yaptığını atlamışım. belli bir yaşa geldikten sonra sordum bunu kendisine. cevabı, "aramızda tatlı bir rekabet olsun, biz yendiğimizde ben seninle, siz yendiğinizde sen benimle uğraş ki rekabetin tadı olsun" olmuştu. allahım uzun ömürler versin, canım babam.
  • 162
    ilkokul arkadaşım arif.

    adını bizim arif erdem'den mi aldı bilmiyorum ama beni galatasaraylı yapan kendisidir. ailece galatasaraylıyız ama çocukluk tabi parayla takım değiştirmeye çalışan akrabalar ve babamın hayat kavgasından galatasaray öyle bir takım yani. tutmuş veya tutmamış fark etmiyor.

    ilkokuldayız. üçüncü sınıftayız.* öğretmenimiz; "kim hangi takımlıysa söylesin ve sene sonu şampiyon olan takımı tutanlar sınıfa baklava alsın." dedi. o zamanlar çalışkan çocuğuz ama abi ve abla üniversite okuduğu için imkanlar belli. sınıfta kalburüstü bir arkadaş var ve sarışın. biraz da ona imrenmek mi diyeyim hayranlık mı diyeyim popüler yani. öğretmen "galatasaraylılar ayağa kalksın." deyince arif ok gibi fırladı ayağa. tabi daha önceden biliyor kim hangi takımı tutuyor falan. aramızda galatasaraylı olup da baklava parasına katkı veremem diye sesini çıkarmayan da vardır diye düşünüyorum. arif sınıfa bakıp kimin hangi takımlı olduğunu hatırlıyor ve kalkmayanları kaldırmaya çalışıyor. beni gördü ve "a. sen galatasaraylı değil misin oğlum? kalksana ayağa." dedi. sınıfın popüler sarışını fenerbahçeliydi ve ben o aralar fenerbahçeye meylediyordum. arif'in biraz da zorlamasıyla ayağa kalktım. sene sonu da şampiyon olarak o baklavayı yedik.

    o gün arif sayesinde galatasaraylılığım kesinleşti ve bir daha hiçbir yerde ikilemeden galatasaraylıyım dedim. iyi ki arif o gün beni ayağa kaldırmış ve iyi ki galatasaraylı olmuşum.

    var olsun galatasaray !
  • 163
    fenerbahçeli bir ailenin galatasaraylı evladıyım ben. daha 5 yaşlarında, sülaledeki genç bireyleri galatasaraylı yapmayı görev edinmiş eniştem sayesinde galatasaraylı oldum ben. o zamanlar tombul bir çocuktum diye eniştem ısırırdı beni sürekli. gene ısırdığı sırada 'galatasaraylı olursan artık ısırmam" dedi, ben de kabul ettim. şuan 22 yaşındayım, galatasaraylı olarak geçirdiğim her saniye, her sevincim şaban eniştem sayesinde. henüz 5 yaşlarında komik bir sebeple, ısırılmak istememem, hayatımın en güzel kararlarından birini vermişim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın