• 56
    galatasaraylı olmam, abim ve babam sayesinde olmuştur. daha ismimden haberimin olmadığı, fakat bu iki adamın bana sürekli "şampiyon cimbom" dedirttiği dönemlerdi. büyük ihtimalle beni diğer takım taraftarı yapmaya çalışan komşularımızdan dolayı, ismimden ziyade takımımla (her iki anlmada da, hehe) ilgilendiler o dönem.

    1989 yılıymış. sonradan öğrendim. üzerinde berlin, varşova, polis radyosu gibi istasyonların bulunduğu uzun dalga kahverengi radyodan maç dinliyordu babam. galiba ya televizyon vermiyordu, ya da bizim tv bozuktu. annemler içeride oturuyor, babam ise salonda, karanlıkta tek başına maçı dinliyordu. o gün, babamın o radyonun başında bağırışına anlam verememiştim. ama beni kucağına alıp gezdirmesi mutlu etmişti.

    iki hatfa sonra(ymış)...

    belki de galatasaray'ın o şiddetli büyüsüne kapıldığım ilk andı. abim ve babam, ve yine kucağa alınıp gezdirilme beklentisiyle ben; bu sefer televizyon karşısındayız. ilginç olan, annem ve anneannem de izliyor maçı, fakat herkeste büyük bir endişe hakim. anneannem dualar ediyor. bir anda, oda büyük bir gürültüyle yıkılıyordu. korkunçtu, abim ve babam bağırıyordu. bu geçmiş sevinçlere benzemiyordu. bambaşkaydı, televizyondaki adam bile korkunçtu, kollarını açmış koşuyordu. korkudan ağlıyordum.
    bense, babamla abimin kucağı arasında, havada uçuşuyordum. son dakikalarla girilirken, şu an bile babamın dediği golü hatırlıyorum: "bedavaya gol yedik". o zamanki aklımla, ve ortamdaki mutluluğun dağılmamasıyla "bedava gol"ü, sayılmayan etkisi olmayan bir gol olarak düşünmüştüm.

    monaco maçıymış, prekazi füze atmış. oha be prekazi.

    2-3 yıl sonrası. ilkokula başladım, abim ise üniversitede. koyu bir galatasaraylıyım artık. yine evde, uzaktan kumandasız televizyonda misafirlerle birlikte werder bremen maçını takip ediyoruz. benden bir yaş küçük olan misafirin çocuğu beşiktaşlı ve avrupa'da tuttuğu takım werder bremen'miş. o yüzden onu destekliyormuş. ulan dedim, "ikinci bir takım tutulabiliyor mu ki? nasıl bir tane baban varsa, bir tane takımın olur. sevmezsin başkasını."

    1-0 öne geçiyoruz. çocuğa çekmedik hareket bırakmıyorum. son dakikalara girilirken iki tane gol yiyoruz ve çocuğa girişiyorum sinirimden. babam zor ayırıyor, ben sinirden ağlıyorum. bir yandan babama kızıyorum çocuk aklımla "neden galatasaraylı yaptın beni?" diye. babam "merak etme" diyor, "istanbul'da yeneceğiz".

    istanbul'daki maç gelip çatıyor. fakat o sırada dersteyim. aklım sürekli maçta. o gün hava çok kötü. 1-0 olursa eleyecekmişiz. dışarıdan "gol" sesi duyarım diye umut ediyorum. gelmiyor lanet ses. ne girdiğim dersten bir şey anlıyorum, ne beslenme saatinden. sonra başka takımın taraftarı öğretmenim geliyor, "maç 0-0 bitti" diyor. yüzü gülüyor. zaten, misafirin çocuğuna gıcığım, bulsam döveceğim. bir de sen yapma be hoca. ama asıl yaşadığım hüzün eve denk geliyor. babamın yüzü asık, olmadı diyor bana, son dakikada çamura saplandı top. sanki top çamura değil, karnıma bıçaklar saplanıyor. üzüntüden çiçek çıkarıyorum. fakat o an, içinde misafirin çocuğu ve öğretmenim olan "dövülecekler listeme" rotariu'yu da eklemeyi ihmal etmiyorum.

    o dönemler bana formalar alındı. tabi o dönem store'lar olmadığı için, naylonu bol ve kaşındıran pazar malı formalardı. tanju coşturuyor takımı, prekazi ile birlikte. hemen anneannemden istiyorum, formamın arkasına "10" yaz diyorum, tanju'nun numarasını. gülüyor, geçiştiriyor, yapmıyor. bir sabah uyandığımda, başka takımlı komşu gülerek "tanju'yu aldık" diyor. şakadır diyorum. konuşmuyorum. bahçede top oynamaya iniyorum. başka takımlı çocukların ağzında aynı şey, sakız gibi çiğniyorlar. anlıyorum, gitmiş tanju. formamı yırtasım geliyor. zaten naylon. sinirden ağlayacak gibiyim.

    anneanneme zorla tutuşturuyorum formayı. "nolursun kuzum annem, yaz şu formaya, dik 7 numarayı". uğur tütüneker'in numarasını diktiriyorum. forma numarası dediğime de bakmayın, öyle iğne iplikle yapılmış, taş çatlasa 10 cm büyüklükte bir numara. olsun, tanju'dan intikamımı alıyorum...

    2000 mayıs ayında ise, yine prekazi'nin golündeki gibi korkudan ağlıyorum. ilginçtir, sevinmem gerekirken korkuyorum; "ya gördüklerim rüya çıkarsa" diye. hagi gerçek olamayacak kadar müthiş, finalde bile bacak arası çalım atıyor... taffarel, o kurtarışı nasıl yapsın ki? hakan şükür bile penaltı attı oğlum. rüya işte, uyan artık. hadi uyan. ıı ıh, uyanamıyorum.

    hala iyi ki de galatasaraylılık rüyasından uyanmıyorum. ve hala galatasaray her gol attığında, babamın kucağındaymış gibi gülüyorum. aynı sıcaklık...
  • 163
    fenerbahçeli bir ailenin galatasaraylı evladıyım ben. daha 5 yaşlarında, sülaledeki genç bireyleri galatasaraylı yapmayı görev edinmiş eniştem sayesinde galatasaraylı oldum ben. o zamanlar tombul bir çocuktum diye eniştem ısırırdı beni sürekli. gene ısırdığı sırada 'galatasaraylı olursan artık ısırmam" dedi, ben de kabul ettim. şuan 22 yaşındayım, galatasaraylı olarak geçirdiğim her saniye, her sevincim şaban eniştem sayesinde. henüz 5 yaşlarında komik bir sebeple, ısırılmak istememem, hayatımın en güzel kararlarından birini vermişim.
  • 157
    benim için ev sahibimiz zeki abim.
    annem babam onların kiracısı iken doğmuşum ben. o zamanlar öyle doğar doğmaz forma almalar falan yok. büyüyor bir şekilde bebek. babam galatasaraylı olmasına rağmen beni beşiktaşlı yapmaya çalışıyor tuhaf bir şekilde. galatasaray'a biraz kırgın o dönemler 14 sene şampiyonluk görülemeyen yıllar. fenerbahçeli yapmaya da gönlü razı olmamış ben çok üzüldüm hiç değilse oğlum üzülmesin diye beni içi kan ağlayarak beşiktaşlı yapmaya çalışıyor. beşiktaş formalı falan fotolarım var. amcam ağır fenerli. o da bir yandan çekiştiriyor sarı lacivert bir spor ayakkabılı fotom da var amcamın hediye ettiği. fotodaki top da sarı lacivert. 5 yaşında ilkokula başlamışım ben öğretmenim de fenerbahçeli ve babamın arkadaşı. onun da üzerimde bir baskısı var fenerli olmam konusunda ve sırf ondan korkumdan fenerli gibi de davranıyorum zaman zaman.
    ama şükür ki kiracıları olduğumuz aile ve özelikle zeki abim ciddi galatasaraylı. beni de gerçekten çok seviyorlar hani ellerine doğmuşum ben onların. evlerine teklifsiz izinsiz girip çıkabiliyorum. bazı geceler onlarda kalıyorum. zeki abimin annesine babaanne diyorum.zeki abi bana zaman zaman hangi takımlı olduğumu soruyor ve ben de dönemine göre amcamın etkisindeysem fenerli olduğumu babamın etkisindeysem beşiktaşlı olduğumu söylüyorum. belli ki senin kafan karışık ben galatasaraylıyım ama seni etkilemek istemem gibi şeyler söylüyor bana. o kadar da seviyorum ki zeki abimi aslında belki sırf o galatasaraylı ol dese ara ara galatasaraylı da olacağım.ama demiyor bana bir türlü.
    zeki abimin sürekli maçlara gittiğini biliyorum. bir gün annem ve babamdan beni maça götürmek için izin istiyor. o zamanlar o maçın ne derece önemli olduğunu anlayacak yaşlarda değildim yıl 1987, 9 yaşlarındayım. hangi akla hizmet ise annem babam o olağanüstü maça beni o yaşta göndermeye izin vermiş. yaşı büyük olanlar biliyor bir şekilde bilet bulmuş olsanız dahi o yıllarda stada girebilmek için neredeyse sabah namazı ile stadın oralarda sıraya girmeniz gerekiyor. maç galatasaray eskişehir maçı.
    rivayet ki istanbul'da galatasaray bayrağı kalmamıştı satın alınacak. 14 yıllık özlem. seni sevmeyen ölsünler. prekazi ve muhammet atıyor 2-1 yeniyoruz. yıkılıyor ortalık. zeki abimin başıma bir şey gelmesin diye elimden bir tutuşu var hiç unutmam. bir de ne olup bittiğini görmem için beni omuzlarına alıyordu. aslında ben pek golleri görmedim ne yalan söyliyim ama o atmosfer inanılmazdı. çevremdeki hemen hemen herkes sevinçten mutluluktan ağlıyordu. o gün galatasaraylı oldum çok şükür zeki abim sayesinde.
    şimdi ben bunları niye yazdım acaba.
    eğer o günlerde sosyal medya instagram falan olsaydı muhtemel benim beşiktaşlı fotom da olacaktı sarı lacivert ayakkabılı fotom da belki. belki ben de bazen beylik sözler edecektim galatasaray'ın g si bile hayatımda olmaz diye.
    çok şükür hiçbiri olmadı ama olabilirdi. ve sonra ben yine galatasaraylı olabilirdim.
    şimdi galatasaraylılığımı kimse sorgulayamaz öyle güzel galatasaraylı olduğumu düşünüyorum.
    o zamanlar hayatımda o muhteşem zeki abim olmasa o olgun tavırları sergilemese beni beşiktaş formalı gördüğünde sırt çevirmiş olsa ben galatasaraylı olamayabilirdim. ne kötü.
    aslında galatasaraylı olmayan bir çocuğu galatasaraylı yapmak biz yaşlardaki insanların elinde. en azından galatasaray'dan nefret etmemelerini sağlayabiliriz.
    tabii zahmetli bir iş. ama eminim ki instagramda bir iki fotosu ya da sözü yüzünden 11-12 yaşındaki bir çocuğu yargılamamayı önce öğrenmeliyiz.
  • 135
    tıpkı birinci dünya savaşı gibi birkaç görünen ve perde arkasında kalan nedenleri var bunun.

    görünürdeki nedenleri arasında 2008 de kaybettiğim benden 10 yaş büyük ve rol modelim olan iyi galatasaraylı, iyi adam, mümtaz şahsiyet rahmetli ağabeyim var. sonra da doğduğum ve 7 yaşıma kadar oturduğum sonra da 4-5 yıl öncesine kadar neredeyse her gün uğradığım semtte bir gökmen abi var idi. tartışmasız semtin en popüler adamıydı, arabası, saçı başı, giyim-kuşamı ile moda tabiriyle tam bir fenomen bir futbolcu eskisi. yıl 1972 ben dört o 25-30 yaşlarında nasıl bir galatasaraylı anlatamam size. arada rahmetli metin kurt'un, muzaffer'in hatta bir seferinde kaleci yasin'in gelip kendisini ziyaret etmişliği var o derece. bütün semtin (adını söyleyip lüzumsuz bir polemik başlatmak istemiyorum şimdi) çocukları silme galatasaraylı. hatta sonradan fenerbahçe takımında (ekseriye yedek olsa da) kalecilik çok sonra da kaleci antrenörlüğü yapmış biri var o bile o zaman galatasaraylı. şimdi soy adını bile hatırlamadığım bu adam sayesinde tutuyorum ben bu takımı.

    ama artık yetişkin olduktan sonra kendime "neden galatasaraylıyım?" sorusunu sorunca aldığım cevaplar arasında en samimi olanı şunlardır:

    galatasaray umut kelimesinin karşılığıdır benim için.

    kendi göbeğini kendi kesebilme öz güveninin kısa tarifi.
    şartlar ne olursa olsun, ne büyüklükte bir rekabetin içinde olursam olayım kaybetme korkusu duymuyor olmanın açıklamasıdır.
    üzerinde çalıştığım iş proje ne aşamada olur ise olsun, sürenin ne kadarı geçmiş olmuşsa olsun, ne kadar aksilik çıkarsa çıksın işleri yoluna koymanın bir yolunun mutlaka olduğunun işareti, başaramamış olsam da elimden geleni yaptığıma dair en sahici inancın ham maddesidir benim için galatasaray.

    ve bu yukarıdakilerin hiçbirisi hamasi laflar ve ya güzellemeler değil üzerinde saniye bile düşünmeden içimden gelmiş duyguların yazılmış halidir bilginize.
  • 150
    beşiktaş taraftarı olan dayım.

    dayım beni bi kaç beşiktaş maçına götürdü, ben de bir gün anneme artık dayanamayıp, *öt kadar boyumla "anne ben yapamayacağım, dayımı üzmek istemiyorum ama ben galatasaraylıyım" demiştim.

    dayım da sonra bana 10 numaralı bir galatasaray forması almıştı, beşiktaş'ın başında benjamin toshack'ın olduğu bir dönemdi.
  • 68
    babamdır.. galatasaray tarihinin bilinçli bir şekilde izlediğim ilk maçı olan 6 kasim 1991 banik ostrava galatasaray maçından sonra beni omzuna alıp tura çıkmasıdır belki, küçüklük fotoğraflarımın çoğunda üzerimde sarı-kırmızı olmasıdır, daha okula bile gitmiyorken bana monaco ve neuchatel maçlarının kasetlerini seyrettirmesi, ilker yasin'in prekazi'nin golü sonrası ve maç bitimindeki haykırışlarını ta o zamandan ezbere bilmemdir, bir okul çıkışına beni almaya geldiğinde okan'in ayağının kırıldığını söylemesidir gözlerinden birkaç damla yaş akarken, manchester zaferinde gözyaşlarını tutamamaktır ve sonrasında arabanın kornasını patlatmaktır konvoyda, evimizin balkonunda kazanılan her zaferden sonra sarı-kırmızının dalgalanmasıdır, futbol maçlarının şifreli kanala geçtiği ilk yıldan itibaren her maça beni de götürmesidir kahveye, kaybettiğimiz maçlardan sonra o gece evde yüzü hiç gülmemesi, televizyonda tartışma programlarinin izlenmesi ve "uyuyamadım be hiç dün gece" demesidir anneme ertesi gün, belki de galatasaray'i benim için bu kadar önemli yapan, kazandığımız fener maçlarından, avrupa zaferlerinden ve şampiyonluklardan sonra sarı-kırmızı kravatla gitmesidir okula, öğretmenler gününde evin sarı-kırmızı çiçeklerle dolması, kendisine alınan her hediyede sarı-kırmızı olmasıdır, televizyonda kazandığımız önemli bir maç sonrası sevinçleri izlerken gözlerinin dolmasıdır ve bana bunu çaktırmamaya çalışmasıdır, tek farklı önde girdiğimiz hiçbir maçın son dakikalarını izleyememesidir, ve uzun yıllardır hiçbir fener maçını izlememesidir aşırı heyecanlanmasından dolayı, evin arka odasına gidip son ses saçma bir televizyon programı açmasıdır 90 dakika boyunca, evlendiğinde futbolla alakası olmayan annemi şimdi galatasaray'in hiçbir maçında 90 dakika oturduğu yerden kalkmayıp, dua eden bir insana dönüştürmesidir, maç günü eve hiçbir misafir kabul etmemesidir maçla ilgisi olmayan, hagi'nin bilbao'ya attığı golde pencereye çıkıp deli gibi bağırması ve benim aşağıya düşecek korkusundan ona sarılmamdan dolayı o mucize gole adam gibi sevinemememdir, 17 mayıs'ı penaltılara kadar en ufak bir tepki vermeden izleyip, vieira'nın kaçırdığı penaltı sonucu kendini kaybedip, balkona çıkıp bağırmasıdır "işte bu" diye, 14 mayıs 2006'da son 16 dakikayı bir kahvehanede masanın üzerine kapanıp öyle beklemesidir, 5-3'lük sivas maçını yine heyecandan izlemeyip sonucunu yolda benden öğrenip tek başına konvoy yapmasıdır arabayla, kazandığımız her maç sonrası hemen beni araması ve o neşeli sesiyle dakikalarca maçı değerlendirmemizdir, memlekete gittiğimde galatasaray maçlarını arkadaşlarımdan çok onunla izlemeyi istememdir, geçtiğimiz sene yıllardır her maçı beraber izlediği arkadaşına yaptığı "ulan 50 yaşını geçtik, hala üstümüzde forma çocuklar gibi zıplayıp kalkıyoruz heyecandan, biraz sakin olalım artık" itirafına rağmen bu sene hiçbir şeyin değişmemesidir ve en önemlisi galatasaray'i hayatının her alanına koyup, bunu bana küçüklüğümden beri zorlamadan hissettirmesidir beni bu denli galatasaray tutkunu yapan..
  • 152
    emin amca.

    babam sınıf öğretmeni sözlük. yıllarca sivas, tunceli'de öğretmenlik yapıp düzce'ye tayin oluyor. sonra annemle tanışıyorlar ben doğuyorum. düzce'nin de farklı ilçeleri, köyleri hep uğrak yerimiz oldu. babam sever mesleğini, o kadar sever ki ne zaman birinci sınıfları okutsa her gün eve ayrı mutlu gelir. bugün ahmet okumayı söktü, dün de ayşe h harfini yazmayı öğrenmişti gibisinden. hatta hâlâ arayıp öğrencilerini anlatır bana.

    mesleğinizi böyle severek hatta aşık olarak icra edince başarılı oluyorsunuz haliyle. düzce de küçük yer, ilçeden hallice. babamı nerdeyse çoğu esnaf tanır. birçok esnafın çocuğunu da okunmuştur. o esnaflardan biri emin amca. aynı zamanda babamın terzisi. bir o kadar da aile dostumuz.

    neyse babam beşiktaşlı benim, eskiden de baya ateşli olanlardanmış ama izmirde uzak büyüdüğü, daha sonrasında daha da uzaklara gittiği için sönmüş biraz. 90 sonrası dönemde de gaassaray'ın oynadığı futbola hayran kaldığı için de sempatisi var. beni gaassaraylı yapan emin amca fanatikti. evindeki tabak çanaktan, dükkanındaki terzilerin koluna takıp iğne sapladıkları alamete kadar her şeyi sarı kırmızıydı. yanlış olmasın 3 yada 4 kız çocuğu vardı, hep omzunda maça götüreceği, kahvehanede paşa çayı yada oralet ısmarlayacağı bir oğlu olsun istermiş. sonra ben doğmuşum. beni de öyle görmüş hep.

    4-5 yaşındaydım, emin amca benim için bir kadife pantolon dikmişti. sana vereyim mi dedi, ver dedim. ama gaassaraylı olacaksın dedi. neden bilmiyorum pantolon o dönem gaassaray'dan daha büyük geldi herhalde hiç ısrar etmedim. bilmiyorum zaten nedir ne değildir.

    zaten kuzenlerim falan hep küçükken deli bir sol ayağım olduğunu söyler yıllar içinde hem oynadım, hem izledim. her geçen gün daha da sevdim gaassaray'ı.

    6 kasım benim çocukluğuma denk geliyor sözlük. uefa dönemini net hatırlamıyorum bile, sonradan öğrendim hep. neyse 2003'ün baharı. birkaç ay önce çocukça mutsuzluklardan dolayı gaassaray'dan soğumuşum. emin amca o baharda öldü. acı çekerek öldü. als hastalığından. o zamanlar ice bucket challenge falan yok als'ye kimse dikkat çekmiyor. biz de emin amcayla öğrendik zaten. adam her gün biraz daha eridi. önce bacakları sonra kolu felç geçirdi. zaman geçtikçe yemek yiyemez tuvalete çıkamaz oldu. eridi adam. hatta babamların üçüncü bir diğer arkadaşı, rahmetli fanatikti çok kavga küfür ederdi kesin birilerinin ahını aldı diye söyler hatta.

    her neyse, ben o günleri takip eden günlerde annemle konuştum. annem gaassaraylı ama takip etmez bile. sadece kazandığımız maçlardan sonra arayıp benim mutluluğumu paylaşır. bana kalırsa kendi mutluluğunu paylaşmak için arıyor ama çaktırmıyorum çok. e tabi baba kardeş beşiktaşlı, beni arıyor o da. neyse gittim anneme dedim ki, anne ben emin amca için gaassaray'ı bırakmayacam. en büyük gaassaraylı ben olacam. ol oğlum dedi. o da benle beraber gaassaraylı oldu zaten.

    o günden sonra hep araştırdım, her boş vaktimde açtım hagi'yi, büyük hakan'ı, tugay'ı izledim. öğrendim, anladım, anlattım.

    ben iki kere gaassaraylı oldum sözlük. ilkinde tam anlamamıştım, ikincisinde aşık oldum. bilerek isteyerek. fikrim hür, vicdanım hür bir şekilde iki kere gaassaraylı oldum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın