68
babamdır.. galatasaray tarihinin bilinçli bir şekilde izlediğim ilk maçı olan 6 kasim 1991 banik ostrava galatasaray maçından sonra beni omzuna alıp tura çıkmasıdır belki, küçüklük fotoğraflarımın çoğunda üzerimde sarı-kırmızı olmasıdır, daha okula bile gitmiyorken bana monaco ve neuchatel maçlarının kasetlerini seyrettirmesi, ilker yasin'in prekazi'nin golü sonrası ve maç bitimindeki haykırışlarını ta o zamandan ezbere bilmemdir, bir okul çıkışına beni almaya geldiğinde okan'in ayağının kırıldığını söylemesidir gözlerinden birkaç damla yaş akarken, manchester zaferinde gözyaşlarını tutamamaktır ve sonrasında arabanın kornasını patlatmaktır konvoyda, evimizin balkonunda kazanılan her zaferden sonra sarı-kırmızının dalgalanmasıdır, futbol maçlarının şifreli kanala geçtiği ilk yıldan itibaren her maça beni de götürmesidir kahveye, kaybettiğimiz maçlardan sonra o gece evde yüzü hiç gülmemesi, televizyonda tartışma programlarinin izlenmesi ve "uyuyamadım be hiç dün gece" demesidir anneme ertesi gün, belki de galatasaray'i benim için bu kadar önemli yapan, kazandığımız fener maçlarından, avrupa zaferlerinden ve şampiyonluklardan sonra sarı-kırmızı kravatla gitmesidir okula, öğretmenler gününde evin sarı-kırmızı çiçeklerle dolması, kendisine alınan her hediyede sarı-kırmızı olmasıdır, televizyonda kazandığımız önemli bir maç sonrası sevinçleri izlerken gözlerinin dolmasıdır ve bana bunu çaktırmamaya çalışmasıdır, tek farklı önde girdiğimiz hiçbir maçın son dakikalarını izleyememesidir, ve uzun yıllardır hiçbir fener maçını izlememesidir aşırı heyecanlanmasından dolayı, evin arka odasına gidip son ses saçma bir televizyon programı açmasıdır 90 dakika boyunca, evlendiğinde futbolla alakası olmayan annemi şimdi galatasaray'in hiçbir maçında 90 dakika oturduğu yerden kalkmayıp, dua eden bir insana dönüştürmesidir, maç günü eve hiçbir misafir kabul etmemesidir maçla ilgisi olmayan, hagi'nin bilbao'ya attığı golde pencereye çıkıp deli gibi bağırması ve benim aşağıya düşecek korkusundan ona sarılmamdan dolayı o mucize gole adam gibi sevinemememdir, 17 mayıs'ı penaltılara kadar en ufak bir tepki vermeden izleyip, vieira'nın kaçırdığı penaltı sonucu kendini kaybedip, balkona çıkıp bağırmasıdır "işte bu" diye, 14 mayıs 2006'da son 16 dakikayı bir kahvehanede masanın üzerine kapanıp öyle beklemesidir, 5-3'lük sivas maçını yine heyecandan izlemeyip sonucunu yolda benden öğrenip tek başına konvoy yapmasıdır arabayla, kazandığımız her maç sonrası hemen beni araması ve o neşeli sesiyle dakikalarca maçı değerlendirmemizdir, memlekete gittiğimde galatasaray maçlarını arkadaşlarımdan çok onunla izlemeyi istememdir, geçtiğimiz sene yıllardır her maçı beraber izlediği arkadaşına yaptığı "ulan 50 yaşını geçtik, hala üstümüzde forma çocuklar gibi zıplayıp kalkıyoruz heyecandan, biraz sakin olalım artık" itirafına rağmen bu sene hiçbir şeyin değişmemesidir ve en önemlisi galatasaray'i hayatının her alanına koyup, bunu bana küçüklüğümden beri zorlamadan hissettirmesidir beni bu denli galatasaray tutkunu yapan..