• 472
    üstaddan gelsin o zaman: erenköyü'nde bahar

    --- alıntı ---

    cânan aramızda bir adındı,
    şîrin gibi hüsn ü âna unvan,
    bir sahile hem şerefti hem şan,
    çok kerre hayâlimizde cânan
    bir şi'ri hatırlatan kadındı.

    doğmuştu içimde tâ derinden
    yıldızları mâvi bir semânın;
    hazzıyla harâb idim edânın,
    hâlâ mütehayyilim sadânın
    gönlümde kalan akislerinden.

    mevsim iyi, kâinât iyiydi;
    yıldızlar o yanda, biz bu yanda,
    hulyâ gibi hoş geçen zamanda
    sandım ki güzelliğin cihanda
    bir saltanatın güzelliğiydi.

    istanbul'un öyledir bahârı;
    bir aşk oluverdi âşinâlık...
    aylarca hayâl içinde kaldık;
    zannımca erenköyü'nde artık
    görmez felek öyle bir bahârı.

    --- alıntı ---
  • 332
    belimizi doğrultup kalktığımızdan beri iki ayak üstüne,
    kolumuzu bir sopa boyu uzattığımızdan beri,
    taşı yonttuğumuzdan beri yıkan da yaratan da biziz
    yıkan da yaratan da biziz bu güzelim, bu yaşanası dünyada.
    nereden gelip nereye gidiyoruz?
    arkamızda kalan yollarda ayak izlerimiz kanlı,
    arkamızda kalan yollarda ulu uyumları ellerimizin, aklımızın,
    yüreğimizin,
    toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve plastikte.
    nereden gelip nereye gidiyoruz?
    kanlı ayak izlerimiz midir önümüzdeki yollarda duran?
    bir cehennem çıkmazında mı sona erecek önümüzdeki yollar?
    nereden gelip nereye gidiyoruz?
    çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
    günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların.
    çocukların avuçlarında yeşerecekler.
    çocuklar ölebilir yarın,
    hem de ne sıtmadan ne kuşpalazından,
    düşerek de değil kuyulara filan;
    çocuklar ölebilir yarın,
    çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında,
    ne bir santim kemik, ne bir damla kan,
    çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında,
    arkalarında bir avuç kül bile değil
    arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
    negatif resimcikler boşluğun karanlığında
    krematoryum, krematoryum, krematoryum.
    bir deniz görüyorum
    ölü balıklarla örtülü bir deniz.
    negatif resimcikler boşluğun karanlığında;
    yaşanmamış günlerimiz
    çocukların avuçlarıyla birlikte yok olan.

    bir şehir vardı.
    yeller eser yerinde,
    beş şehir vardı,
    yeller eser yerinde,
    yüz şehir vardı,
    yeller eser yerinde,
    şiirler yazılmayacak yok olan şehirlere,
    şiir kalmayacak ki.

    pencerende bir sokak bulvarlı,
    odan sıcak,
    ak yastıkta üzüm karası, saçlar,
    adamlar paltolu, ağaçlar karlı,
    penceren kalmayacak,
    ne bulvarlı sokak,
    ne ak yastıkta üzüm karası saçlar,
    ne paltolu adamlar, ne karlı ağaçlar.
    ölülere ağlanmayacak,
    ölülere ağlayacak gözler kalmayacak ki.
    eller kalmayacak.

    negatif resimcikler dalların altındaki
    yok olmuş olan dalların altındaki.
    yok olmuş olan dalların üstünden
    o bulutlardır geçen.
    güneye götürmeyin beni,
    ölmek istemiyorum.
    ölmek istemiyorum,
    kuzeye götürmeyin beni.
    doğuya götürmeyin beni,
    ölmek istemiyorum.
    ölmek istemiyorum.
    batıya götürmeyin beni.
    beni burda bırakmayın,
    götürün bir yerlere.
    ölmek istemiyorum,
    ölmek istemiyorum.
    o bulutlardır geçen
    yok olmuş dallariı üstünden.
    tahta, beton, teneke, toprak damlarımızla iki milyardan
    artığız
    kadın, erkek, çoluk, çocuk.
    ekmek hepimize yetmiyor,
    kitap ta yetmiyor,
    ama keder
    dilediğin kadar,
    yorgunlk da göz alabildiğine.
    hürriyet hepimize yetmiyor.
    hürriyet hepimize yetebilir
    ve sevda kederi,
    hastalık kederi,
    ayrılık kederi,
    kocalmak kederinden gayrısı ağmayabilir eşiğimizi.
    kitap hepimize yetebilir.
    ormanlarınkı kadar uzun olabilir ömrümüz.
    yeter ki bırakmayalım
    yaşanmamış günlerimiz yok olmasiı çocukların
    avuçlarıyla birlikte,
    boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,
    yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için
    yaşayabilelim.

    nazim hikmet ran
  • 426
    tevfik fikret

    bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
    huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
    bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
    fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
    yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
    bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
    bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
    haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
    bütün sizin, efendiler, konak, saray, getevfik fikret
    han-ı yağma
    tevfik fikret
    bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
    huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
    bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
    fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
    yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
    bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
    bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
    haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
    bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
    bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
    gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.
    bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
    sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
    vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
    bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
    hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
    yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
    bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
    atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyinlin, alay;
    bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
    gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.
    bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
    sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
    vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
    bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
    hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
    yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
    bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
    atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin
  • 368
    tavanı ezberlediğim bir gece daha,
    dostları bırakıp ardımda.
    ya da onlar terketmişken beni.
    tavanı incelediğim bir gün daha,
    sahte aşklardan geçtiğim
    ya da onlar durakta indirmişken beni,
    beyaz tavana baktığım bir gün daha.
    müziğe boyun eğdiğim ve düşünmekten yorulduğum.
    beyaz floresanlı bir gün daha.
    ruhumun kara sineklerle dolduğu bir zamanda
  • 158
    66. sone
    vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
    değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
    değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
    değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
    değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
    o kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
    ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
    ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
    değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
    değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
    doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
    değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen' e
    vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
    seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

    william shakespeare

    çeviri : can yücel
  • 549
    (bkz: florian grillitsch)

    duyumlar çileme çare bulmuyor
    yazarlar halimi sormuyor grillitsch!
    sakiler derdime derman olmuyor
    marşlar yaramı sarmıyor grillitsch!

    haziran temmuz derken, hazanım soldu
    murada ermeden miadim doldu
    kalp gözüm kuşlara bakarak kör oldu
    senden başkasını görmüyor grillitsch!

    renktaşlar namımıza sabır dese de
    ruhum transfer elinden imdat dese de
    kör şeytan sekmeyi kapat at dese de
    ellerim bir türlu varmıyor grillitsch!

    ey sağ ayaklım, avusturalyalım,
    ne bir yalanım var, ne gizlim saklım
    her şeye erdi de, zavallı aklım
    seni unutmaya ermiyor grillitsch!
  • 160
    sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim
    elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara
    hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
    çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz
    "ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz".
    çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere
    o gülün yüzü gülmüyor sensiz
    o köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı
    hepten hüzünlü bu günlerde
    gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye
    masada tabaklar neşesiz
    koridor ıssız
    banyoda havlular yalnız
    mutfak dersen - derbeder ve pis
    çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş
    vantilatör soluksuz
    halılar tozlu
    giysilerim gardropda ve şurda burda
    memo'nun oyuncak sepeti uykularda
    mavi gece lambası hevessiz
    kapı diyor ki açın beni kapayın beni
    perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi
    radyo desen sessiz
    tabure sandalyalardan çekiniyor
    küçük oda karanlık ve ıssız
    her şey seni bekliyor her şey gelmeni
    içeri girmeni
    senin elinin değmesini
    gözünün dokunmasını
    ve her şey tekrarlıyor
    seni nice sevdiğimi

    * cemal süreya
  • 56
    bugün yine aklıma dostlarla geçen
    anlar düştü
    oturup konuştuğumuz o güzel
    zamanlar düştü
    ayrılık yok mu diye merak ettiğim
    mekânlar düştü
    hicran ile ağlaşan âşıklar, civanlar
    cananlar düştü
    uğrun bakışlar, al yanaklar, sevip de
    kavuşamayanlar düştü
    bir sigara yakıp gözleri çoook uzaklara
    dalanlar düştü
    gönlünü çaresiz, kaleme kâğıda
    açanlar düştü
    babası zenginler, kimsesiz yetimler
    çobanlar düştü
    mazlumlar…
    ne zaman konuşmuş ki zaten
    aklıma onlardan kalan
    sessiz çığlıklar, sedasız
    figanlar düştü
    gitmek en az sevmek kadar zor diye
    boranlar düştü
    yani diyorum ki gözüm:
    özlediğim adamlar, eski
    zamanlar düştü

    finito giocare
  • 387
    yaşar kemal'in cenaze töreninde haydar ertem'in yaşayarak okuduğu adnan yücel şiiri, yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek;

    --- alıntı ---
    https://www.youtube.com/watch?v=tH5L4pYdc9M
    --- alıntı ---

    aşksız ve paramparçaydı yaşam
    bir inancın yüceliğinde buldum seni
    bir kavganın güzelliğinde sevdim.
    bitmedi daha sürüyor o kavga
    ve sürecek
    yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
    aşk demişti yaşamın bütün ustaları
    aşk ile sevmek bir güzelliği
    ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
    işte yüzünde badem çiçekleri
    saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
    sen misin seni sevdiğim o kavga,
    sen o kavganın güzelliği misin yoksa...
    bir inancın yüceliğinde buldum seni
    bir kavganın güzelliğinde sevdim.
    bin kez budadılar körpe dallarımızı
    bin kez kırdılar.
    yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
    bin kez korkuya boğdular zamanı
    bin kez ölümlediler
    yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
    bitmedi daha sürüyor o kavga
    ve sürecek
    yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
    geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
    suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
    ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
    yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
    törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
    türküler söylerdik hep aynı telden
    aynı sesten, aynı yürekten
    dağlara biz verirdik morluğunu,
    henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...
    ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
    ne tan atışı doğumların sevincine
    ey bir elinde mezarcılar yaratan,
    bir elinde ebeler koşturan doğa
    bu seslenişimiz yalnızca sana
    yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
    bitmedi daha sürüyor o kavga
    ve sürecek
    yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
    saraylar saltanatlar çöker
    kan susar birgün
    zulüm biter.
    menekşelerde açılır üstümüzde
    leylaklarda güler.
    bugünlerden geriye,
    bir yarına gidenler kalır
    bir de yarınlar için direnenler...
    şiirler doğacak kıvamda yine
    duygular yeniden yağacak kıvamda.
    ve yürek,
    imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
    ey herşey bitti diyenler
    korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
    ne kırlarda direnen çiçekler
    ne kentlerde devleşen öfkeler
    henüz elveda demediler.
    bitmedi daha sürüyor o kavga
    ve sürecek
    yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
  • 117
    kendi şiirimle destek vermek istediğim oluşumdur. soma için yazdığım şiirim...

    ve fırçası kayboldu ressamın,
    denizin mavisini aldılar, tuz ve sudan ibaret kaldı,
    masum balıklar çıplak...

    gökyüzü sahipsiz günlerdir,
    güneşini çizen yok.
    gökkuşağı şeffaf.
    ve siyah giyen haydutlar çepeçevre sardı insanlığın muhtelif yerlerini.
    ikide bir renkli balon isteyen çocuklar bile sustu.

    ressam, fırçasını aradı heryerde.
    haber saldi, onunla birlikte madenciler de işe koyuldu.
    madenciler kazdıkça dünya renklendi,
    onlar ilerledikçe denizin mavisi geldi.
    çocuklar daha çok renkli balon istediler.
    sonra kötü bir el,
    siyahın tonlarında paletiyle ressamı,
    acının haykıran rengi baretleriyle madencileri yeraltina hapsetti.
    bitti,
    bu kadar.
    #soma
  • 477
    güze güneş

    gökyüzü şimdi bir güz şafağında kangren
    umut pazarında teşhir olacak sevda güdüsü
    sis örtünecek sözüm ona namuslu sokaklar
    ve yoksul güneş, gözümü kısmaya geliyor

    kat mülkiyetli mezarımın balkonunda
    gösterimde tütünümün soğukla dansı
    yukarıda yeniaydan bir öksüz karanlık
    ve yetim güneş, sabahımda tanı ağrıyor

    cesurkorkmaz (a.d.)
  • 40
    önümden geçen güzel kadın,
    şimdi evine gideceksin.
    buğulu camların ardında, geceye karşı
    soyunup döküneceksin…
    aklıma gelenleri bağışla,
    insanız, neler düşünmeyiz!
    bir görüp bir yitirdiğim, hayal meyal
    beyaz göğsün, gerdanınla kimbilir,
    kimlerin koynuna gireceksin…
    ömrümüz yükte hafif, pahada ağır
    amanvermez haramilere kaçırılmış.
    hem olmuş, hem olmamış istediğimiz.
    belki, bana düşündürdüklerini, birgün
    sen de düşüneceksin…
    turgut uyar
App Store'dan indirin Google Play'den alın