• 415
    'bir başka ülkeye, bir başka denize giderim', dedin
    'bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
    her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
    -bir ceset gibi- gömülü kalbim.
    aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
    yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
    kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
    boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.'

    yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
    bu şehir arkandan gelecektir.
    sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
    aynı mahallede kocayacaksın;
    aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
    dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
    başka bir şey umma-
    ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
    öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.

    konstantinos kavafis - şehir
  • 484
    birlikte öğrendik seninle
    avcumuzda yüreği çarpan
    kuşa sevgiyi

    elele duyduk kumsalda denizin
    milyon yılda yonttuğu
    taşa sevgiyi

    tırtılları tanıdık seninle baharda
    tırtılken daha sevmeyi öğrendik
    sevgiden üreyen kelebeği
    toprağı evimiz gibi sevdik seninle
    birlikte sevdik kuru toprakta
    ev küren köstebeği

    köstebeğinden toprağına taşına
    tırtılından kelebeğine kuşuna
    elele sevdik bu dünyayı

    acısıyla sevinciyle sevdik
    yazıyla kışıyla sevdik
    köy-köy ülke-ülke

    gökler gibi sardı dünyayı
    yağmur gibi sızdı dünyaya
    dünya kadar oldu sevgimiz

    elele büyütüp elele derdik
    elele derip insana verdik
    verdikçe çoğalan sevgimizi
  • 515
    yaşamak şakaya gelmez,
    büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
    bir sincap gibi mesela,
    yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
    yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

    yaşamayı ciddiye alacaksın,
    yani o derecede, öylesine ki,
    mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
    yahut kocaman gözlüklerin,
    beyaz gömleğinle bir laboratuarda
    insanlar için ölebileceksin,
    hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
    hem de en güzel en gerçek şeyin
    yaşamak olduğunu bildiğin halde.

    yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
    yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
    ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
    yaşamak yanı ağır bastığından.

    nazım hikmet

    yaşamaya çalıştığımız şu günlerde ölümünü böyle anmış olalım nazım ın.
  • 53
    ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
    ona sorarsanız : “lafı bile edilmez, mikroskobik bir zaman.”
    bana sorarsanız : “on senesi ömrümün.”
    bir kurşun kalemim vardı ben içeri düştügüm sene.
    bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
    ona sorarsanız: “bütün bir hayat.”
    bana sorarsanız : “adam sen de, bir iki hafta.”

    katillikten yatan osman,
    ben içeri düştüğümden beri,
    yedi buçuğu doldurup çıktı,
    dolaştı dışarlarda bir vakit,
    sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri,
    altı ayı doldurup çıktı tekrar,
    dün mektup geldi, evlenmiş,
    bir çocuğu doğacakmış baharda.

    şimdi on yaşına bastı,
    ben içeri düştüğüm sene, ana rahmine düşen çocuklar.
    ve o yılın titrek, ince, uzun bacaklı tayları,
    rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldular çoktan.

    fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.

    yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde ben içeri düştüğümden beri.
    ve bizim hane halkı bilmediğim bir sokakta görmediğim bir evde oturuyor.

    pamuk gibiydi, bembeyazdı ekmek
    ben içeri düştüğüm sene.
    sonra vesikaya bindi,
    bizim burda,içerde, birbirini vurdu millet
    yumruk kadar, simsiyah bir tayın için.
    şimdi serbestledi yine,
    fakat esmer ve tatsız.

    ben içeri düştüğüm sene ikincisi başlamamıştı henüz.
    daşav kampında fırınlar yakılmamış,
    atom bombası atılmamıştı hiroşima’ya.
    boğazlanan bir cocugun kanı gibi aktı zaman.
    sonra kapandı resmen o fasıl,
    şimdi üçüncüden bahsediyor amerikan doları.

    fakat gün ışıdı her şeye rağmen ben içeri düştüğümden beri.
    ve “karanlığın kenarından onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular” yarı yarıya…

    ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
    ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine,
    ben içeri düştügüm sene onlar için yazdığımı:
    “onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar,
    korkak, cesur, cahil, hâkim ve çocukturlar,

    ve kahreden yaratan ki onlardır, şarkılarımda yalnız onların maceraları vardır.”

    ve gayrısı, mesela benim on sene yatmam, lâfü güzaf.
    nazım hikmet ran
  • 485
    sen yürürsün rüzgar yürür
    sabahlar sığmaz olur gözlerine
    her adımda çözülür bir karanlık
    şafaklar çiçek sunar ellerine
    gün tutuşur
    dağlar aydınlanır
    yeniden aydınlanır
    yeniden canlanan bu yaşam
    türküler dizer saçının tellerine

    sen yürürsün rüzgar yürür
    alıp savurur beni saçların
    en kalabalık alanlara götürür
    bir cellat çıkar apansız
    bir fidan yeşermeden çürür
    ve kana bulanır ırmaklar
    baştan başa geçer kentleri
    kan temizlenir cellat ölür

    sen yürürsün rüzgar yürür
    mahpuslar soluğunla umutlanır
    toprak çatlar
    gökyüzü bıçak bıçak şimşeklenir
    görkemli bir yürüyüş başlar içimde
    ve bir tan vakti
    kırılır bütün güzellik yasaları
    ağaçlar aşk açar bahçelerimde

    sen yürürsün rüzgar yürür
    dallar eğilir
    yapraklar secde eder yürüyüşüne
    sular kabarıp dalgalanır
    köpüklü başlarıyla selamlar seni
    ve tanrılar kalır önünde
    ne beyler ne krallar
    seninle yazılır en büyük destan
    en güzel tarih seninle başlar

    sen yürürsün rüzgar yürür
    bir sevinç boylanır dünyada
    çocuklar korkusuz büyür
    kan boğulur susar
    dokunup geçtiğin her kuraklık
    yemyeşil bir vadiye dönüşür

    sen yürürsün rüzgar yürür
    bizi bu deprem günlerinde
    inan ki bir şiirsiz yaşamak
    bir de sensiz savaşmak öldür

    adnan yücel
  • 535
    yeni bir şiir denemesi ile karşınızdayım.
    ------------------------------------------------------
    unutursun bazen ne kadar çok sevdiğini
    hayatın yorgunluğu içinde dinleneceğin yeri unutursun
    nefes alacağın yeri unutursun
    sonra bir an tek bir an döner bakarsın sevdiğinin yüzüne
    o an anlarsın dinleneceğin yerin de nefes alacağın yerin de onunla olduğun her yer olduğunu
    gözlerinde dinlenir dudağında nefes alırsın
    hatırlarsın ne kadar çok sevdiğini….
    -----------------------------------------------------------
  • 420
    memleket isterim

    memleket isterim
    gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
    kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

    memleket isterim
    ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
    kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

    memleket isterim
    ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
    kış günü herkesin evi barkı olsun.

    memleket isterim
    yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
    olursa bir şikâyet ölümden olsun.

    cahit sıtkı tarancı
  • 536
    --- alıntı ---

    kavgayı,
    bir yaprağın üzerine yazmak isterdim.
    sonbahar gelsin yaprak dökülsün diye...
    öfkeyi,
    bir bulutun üzerine yazmak isterdim.
    yağmur yağsın bulut yok olsun diye...
    nefreti,
    karların üzerine yazmak isterdim.
    güneş açsın karlar erisin diye...
    ...ve dostluğu ve sevgiyi,
    yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim.
    onlarla birlikte büyüsün bütün dünyayı sarsın diye...

    --- alıntı ---

    (bkz: sevgi ve dostluk)
    (bkz: yılmaz güney)
  • 519
    utanmaz bir yüz ile geldim kapına,
    beratımı sağımdan verir misin uefa.
    dünya kadar borçla çağırırsan yanına,
    beratımı sağımdan verir misin uefa.

    yasadışı yolla yedim transfer kaymağını,
    benden istiyorsun ,bu gelirin kaynağını
    reisim belli,bense o’nun neferi,
    beratımı sağımdan verir misin uefa.

    on sekiz bin delegeyi çağırmışsın sözünle,
    kesmişsin cezayı, yüz tuttuk casa çözümle
    belgeleri saklar, mesaj atarsam nihata,
    beratımı sağımdan verir misin uefa.
App Store'dan indirin Google Play'den alın