• 501
    bulut dolar semasına
    yağmur iner ovasına
    bacon konur sofrasına
    ne güzeldir ingilizlik…

    aşmış undergrounduyla
    çok kıymetli pounduyla
    heavy metal sounduyla
    ne güzeldir ingilizlik…

    fish and chips’i yersin
    işte bira bu dersin
    üstüne single malt gelsin
    ne güzeldir ingilizlik…

    alayı full aksesuar
    aston martin, jaguar
    paran yoksa rover var
    ne güzeldir ingilizlik…

    benny hill’den biraz neşe
    şöminemde kütük meşe
    e çıkmayıver güneşe
    ne güzeldir ingilizlik…

    leydisi var lordu var
    etkili bir ordu var
    artı james bond’u var
    ne güzeldir ingilizlik…

    the police’inden clash’ine
    aksanlı “know” deyişine
    vur be beckham gelişine
    ne güzeldir ingilizlik…

    fasulye bitse ağlarım
    incecik ham doğrarım
    akşam pub’a uğrarım
    ne güzeldir ingilizlik…

    köpekleri salarım
    çayırları yararım
    atla tilki avlarım
    ne güzeldir ingilizlik…

    phone kulübem kırmızı
    yar mr. brown’ın kızı
    olsam kraliyet muhafızı
    ne güzeldir ingilizlik…

    avrupadan farkı var
    envayi çeşit parkı var
    hele cutty sark’ı var
    ne güzeldir ingilizlik…

    yine çıktı hadise
    doktor bindi tardise
    londra sokar paris’e
    ne güzeldir ingilizlik…

    yazdım bakın bunca dize
    verin artık bana vize
    heatrow’da sarılayım size
    ne güzeldir ingilizlik…

    pek çillidir kızlarınız
    yüksek uçar kazlarınız
    gülümsüyor yüzleriniz
    ne güzeldir ingilizlik…

    big ben’den saate baktım
    yar çayına süt kattım
    thames’e 3-5 taş attım
    ne güzeldir ingilizlik…

    şapkayla yarış izler
    dürbünle beygir gözler
    dilinde nazik sözler
    ne güzeldir ingilizlik…

    sherwood’da gürgen kayın
    hani okun nerde yayın?
    robin hood’u unutmayın
    ne güzeldir ingilizlik…

    lordlar kamarası yamandır
    herkes soylu falandır
    demir leydi anandır,
    ne güzeldir ingilizlik…

    yeşilin dile destan
    duydum roger waters’tan
    eksem york’ta bir bostan
    ne güzeldir ingilizlik…

    bakın, iskoç farklıdır
    götü yandan çarklıdır
    sanma braveheart’lıdır
    ne güzeldir ingilizlik…

    blackmore’um vur saza
    gillan gelecek gaza
    fazla gerek yok söze
    ne güzeldir ingilizlik…

    irlandalı seni açmaz
    etrafına neşe saçmaz
    belfast’tan adam çıkmaz
    ne güzeldir ingilizlik…

    yes-no yani evet-hayır
    her yer çimen her yer çayır
    iron maiden cayır cayır
    ne güzeldir ingilizlik…

    nottingham’lı benim dayım
    porselende gelir çayım
    barbeküde mangaldayım
    ne güzeldir ingilizlik…

    bbc’nin belgeseli
    görsel bir coşku seli
    clapton’dan lay down sally,
    ne güzeldir ingilizlik…

    siyah beyaz fotolarla
    hayaletli şatolarla
    rolls royce gibi otolarla
    ne güzeldir ingilizlik…

    newcastle’da bir gemi
    irfandadır dümeni
    mutlu ettiyse seni
    ne güzeldir ingilizlik…

    aşık irfanofobia
  • 503
    “şimdi bursada ipek çeken kızlar
    bir karasevda halinde söylemektedir:
    görmeğe alıştığımız nice yazlar
    kimleri alıp götürdüler ama kimleri
    karanfil bıyıklı genç teğmenleri
    ak saçlı profesörleri, öğrencileri
    adları şuramıza işlemektedir
    ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler
    bir karasevda halinde söylemektedir
    şimdi bursada ipek çeken kızlar

    şimdi erzurumda çift sürenlerin
    geçit vermez kaşlarının altında
    derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri
    sabanın demiri girdikçe toprağa
    hınçlarını gömmektedir içine yerin.
    çünkü millet hayınları ankaralarda
    çünkü izmirlerde, çünkü istanbullarda
    çünkü başka yerlerinde memleketin
    kanına girdiler masum gençlerin
    işte onun için karanlıktır gözleri
    şimdi erzurumda çift sürenlerin.

    şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
    gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar
    şimdi acının ve hüznün göklerinde
    umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız
    uykumuzun bir ucunda bombalar
    bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar
    ingiliz usulü piyade tüfekleriyle
    insanca yaşamanın onuru arasında
    milletcek bir gidip bir geliyoruz
    şimdi saat sekizdir başlar gecemiz

    şimdi ay doğar bulutlar arasından
    kavat derebeyleri yüreksiz bolu beyleri
    hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
    cebren ve hile ile haklarımızı alan
    zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçken
    biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
    türküleri duyuyor musunuz nice derin
    yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
    karanlığı tutuşturup bir köşesinden
    geceyi gündüze çevirenlerin

    biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
    sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
    anamız çay demliyor ya güzel günlere
    sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
    sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
    bu, böyle gidecek demek değil bu işler
    biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
    ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
    işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.”

    cemal süreya - 555k

    bugünlere ithafen.
  • 504
    http://gss.gs/2896913

    göt kasidesinin devamıdır:

    gazel ile kadeh kalksın, âb-ı hayat aksın lebinden
    istifrâ olsun gazel, yeller essin aklın yerinden
    umut kalmadı bu götten, bari yıkansın şarab ile
    belki unutur bu bende, birkaç beyit gazel ile

    cihân bir ejderyayımış, üç başında üç ateş
    biri akıl, biri yürek, biri mabâd-ı keşmekeş
    aklın sesini kestik şarab ile biçare dil ona eş
    mabadın kanı yerde kaldı, atamadık bir düşeş

    beddua mı cadû mu bilmem ben bu ne belâ
    aylar boyu ağda ittüm, oldu mermer-i mücellâ
    akacak kan zapt olunmaz imiş aksın bize bu revâ
    ey ûdi çal bu akşam bitmez oldu bu selâ

    cânana idemedüm kalpten bir iltifât
    can perişân olunca cânan oldu teferruât
    tabib tuttu nabzımı dedi bu bir cenazedir
    bu mabâdın istikâmet artık mübarek kıbledir

    götünde kanlû bülbül öter nitratdarjanın
    yaradan yara virmiş dermânı yok sormayın
    fitil fitil girdi göte günâhı bu yılların
    sıçamadu ömrünce rahat, bu garibi yormayın
  • 510
    "evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
    hainiyim, ben vatan hainiyim.
    vatan çiftliklerinizse,
    kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
    vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
    vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
    fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
    vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
    vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
    ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
    vatan, amerikan üsleri, amerikan bombası, amerikan donanması topuysa,
    vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
    ben vatan hainiyim.
    yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
    nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.”

    nazım hikmet

    ölümünün 57. yılında nazım'ı saygıyla anıyoruz.
  • 511
    hoş geldin kadınım benim hoş geldin
    yorulmuşsundur;
    nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
    ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
    susamışsındır;
    buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
    acıkmışsındır;
    beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
    memleket gibi yoksuldur odam.

    hoş geldin kadınım benim hoş geldin
    ayağını basdın odama
    kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
    güldün,
    güller açıldı penceremin demirlerinde
    ağladın,
    avuçlarıma döküldü inciler
    gönlüm gibi zengin
    hürriyet gibi aydınlık oldu odam...

    hoş geldin kadınım benim hoş geldin.

    (bkz: nazım hikmet)
  • 514
    bedri rahmi'nin nazım hikmet için kaleme aldığı, yıllar sonra zülfü livaneli tarafından onun anısını yasatmak için yiğidim aslanım adıyla bestelenen bu şiirle anmış olalım nazım'ı.

    zindani taştan oyarlar

    bursa'nın ufak tefek yolları
    ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
    tepeden tırnağa şiir gülleri
    yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

    bir şubat gecesi tutuldu dilin
    silâha bıçağa varmadı elin
    ne ana ne baba ne kız ne gelin
    yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

    ne bir haram yedin ne cana kıydın
    ekmek gibi temiz su gibi aydın
    hiç kimse duymadan hükümler giydin
    döşek diken diken yastık batıyor
    yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

    zindanı taştan oyarlar
    içine bir yiğit koyarlar
    sağa döner böğrü taşa gelir
    sola döner çırılçıplak demir
    çeliğin hası da yiğidim aman böyle bilenir
    döşek melul mahzun, yastık batıyor
    yiğidim aslanım aman burda yatıyor.

    bugün efkârlıyım açmasın güller
    yiğidimden kötü haber verirler
    demirden pencere taştan sedirler
    döşek melul mahzun yastık batıyor
    yiğidim şahinim aman burda yatıyor

    mezar arasında harman olur mu?
    on üç yıl hapiste derman kalır mı?
    azrail aç susuz canın alır mı?
    döşek melul mahzun yastık batıyor
    yiğidim şahinim aman yerde yatıyor...

    dilinde dilimi bulduğum
    gücüne kurban olduğum
    anam babam gibi övdüğüm
    dayan hey aslan ustam
    abenim
    yiğidim dayan.
    dayan hey gözünü sevdiğim
    bugün efkârlıyım açmasın güller
    yiğidimden kötü haber verirler.

    sana kökü dışarda diyenlerin kökleri kurusun
    kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün
    şiirin gökyüzü gibi herkesin.
    sen kızılırmak kadar bizimsin
    en büyük ustası dilimizin
    canımız ciğerimizsin.

    bugün burdaysa şiirin, yarın çin'dedir
    bütün hışmıyla dilimiz
    kökünden sökülmüş bir çınar gibi
    yüreğimiz içindedir.

    bugün burdaysa şiirin, yarın çin'dedir
    acısıyla sızısıyla alnının kara yazısıyla
    bir yanı nur içinde tertemiz.
    bir yanı sızım sızım sızlayan memleketimiz içindedir.

    bedri rahmi eyüboğlu
  • 515
    yaşamak şakaya gelmez,
    büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
    bir sincap gibi mesela,
    yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
    yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

    yaşamayı ciddiye alacaksın,
    yani o derecede, öylesine ki,
    mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
    yahut kocaman gözlüklerin,
    beyaz gömleğinle bir laboratuarda
    insanlar için ölebileceksin,
    hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
    hem de en güzel en gerçek şeyin
    yaşamak olduğunu bildiğin halde.

    yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
    yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
    ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
    yaşamak yanı ağır bastığından.

    nazım hikmet

    yaşamaya çalıştığımız şu günlerde ölümünü böyle anmış olalım nazım ın.
  • 516
    şimdi efendim, benim sık sık arkadaşlarımla yakın çevremle filan bir şiir polemiğim olur. kendileri artık biraz odun olduklarından mıdır yoksa şiir sevmemek bir şekilde “havalı” bir şeye dönüştüğünden midir ya da artık kötü şiir okumaktan ipleri kopardıklarından mıdır bilinmez bir şekilde bir şiir polemiği olur. “ben anlamıyorum” filan derler, bilirsiniz.

    ben de çok şiir bilmem. ama mesela iyi şiiri biraz anlarım, biraz herkes anlar. çok iyi şiir zaten herkesi tavlar. bu şiir odunlarının özel bir direnci oluyor, illa ki hissetmemeye beğenmemeye hazır oluyorlar.

    eğer samimiyetle sorup “ ya iyi şiir varsa göstersene” derlerse okuttuğum bir kaç şiirden birinin yazarı ve onun ölüm yıldönümü üzerine uzattıkça uzatıyorum.

    saat beş karıcığım.
    dışarıda susuzluğu
    acayip fısıltısı
    toprak damı
    ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran bir sakat ve sıska atıyla
    yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı
    dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla
    ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.

    bugün de apansız gece olacaktır.
    bir ışık dolaşacak yanında sakat sıska atın
    ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan bu ümitsiz tabiatın
    ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır
    yine o malum sonuna erdik demektir işin
    yani bugün de mükemmel bir sıla özlemi için
    yine her şey yerli yerinde işte, her şey tamam
    ben,
    ben içerideki adam
    yine mutad hünerimi göstereceğim
    ve çocukluk günlerimin ince sazıyla suzinak makamından bir şarkı ağzıyla
    yine billahi kahredecek dil-i naşadımı
    seni böyle uzak,
    seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi kafamın içinde duymak.

    *mutad:olağan
    *dil-i naşad: kederli gönül
  • 517
    sözleri fransız şair paul eluard'a ait olan, türkçeye orhan veli kanık ve melih cevdet anday tarafından çevrilen, zülfü livaneli'nin ey özgürlük adıyla şarkısını söylediği o güzel şiir. unutmayın, hayat özgür olabildiğimiz kadar anlamlıdır...

    özgürlük

    okul defterime
    sırama ağaçlara
    kumlar karlar üstüne
    yazarım adını.

    okunmuş yapraklara
    bembeyaz sayfalara
    taş, kan, kâğıt veya kül
    yazarım adını.

    yaldızlı tasvirlere
    toplara tüfeklere
    kralların tacına
    yazarım adını.

    en güzel gecelere
    günün ak ekmeğine
    nişanlı mevsimlere
    yazarım adını.

    gök kırpıntılarıma
    güneş küfü havuza
    ay dirisi göllere
    yazarım adını.

    tarlalara ve ufka
    kuşların kanadına
    gölge değirmenine
    yazarım adını.

    fecrin her soluğuna
    denize vapurlara
    azgın dağın üstüne
    yazarım adını.

    bulutun yosununa
    kasırganın terine
    tatsız kaba yağmura
    yazarım adını.

    parlayan şekillere
    renklerin çanlarına
    fizik gerçek üstüne
    yazarım adını.

    uyanmış patikaya
    serilip giden yola
    hınca hınç meydanlara
    yazarım adını.

    yanan lâmba üstüne
    sönen lâmba üstüne
    birleşmiş evlerime
    yazarım adını.

    iki parça meyvaya
    odama ve aynaya
    boş kabuk yatağıma
    yazarım adını.

    obur köpekçiğime
    dimdik kulaklarına
    acemi pençesine
    yazarım adını.

    kapımın eşiğine
    kabıma, kacağıma
    içimdeki aleve
    yazarım adını.

    camların oyununa
    uyanık dudaklara
    sükûtun ötesine
    yazarım adını.

    yıkılmış evlerime
    sönmüş fenerlerime
    derdimin duvarına
    yazarım adını.

    arzu duymaz yokluğa
    çırçıplak yalnızlığa
    ölüm basamağına
    yazarım adını.

    geri gelen sağlığa
    kaybolan tehlikeye
    hâtırasız ümide
    yazarım adını.

    bir tek sözün şevkiyle
    dönüyorum hayata
    senin için doğmuşum
    seni haykırmaya.

    özgürlük.

    paul eluard
  • 518
    futbolda eski kurdum.
    fenerbahçe’nin forvetleri
    mahallede kaydırak oynayan birer piç kurusuyken ben
    en ağır hafbekleri yere vururdum.
    futbolda eski kurdum.
    santırdan alınca pası çakarım
    hooooooooooooooooooooooooop!
    5 numro top
    açık ağzından girer golkipin karnına.
    bana mahsustur bu vuruş
    futbol potinlerim
    kurşun kalemimden öğrendi bu zanaatı!
    o kurşun kalemim ki
    9 deliğinizden vücudunuza her tıktığı mısra
    işkembenizde taş.
    şairiz be,
    şairiz dedik ya be arkadaş....

    ( nazım hikmet)
  • 519
    utanmaz bir yüz ile geldim kapına,
    beratımı sağımdan verir misin uefa.
    dünya kadar borçla çağırırsan yanına,
    beratımı sağımdan verir misin uefa.

    yasadışı yolla yedim transfer kaymağını,
    benden istiyorsun ,bu gelirin kaynağını
    reisim belli,bense o’nun neferi,
    beratımı sağımdan verir misin uefa.

    on sekiz bin delegeyi çağırmışsın sözünle,
    kesmişsin cezayı, yüz tuttuk casa çözümle
    belgeleri saklar, mesaj atarsam nihata,
    beratımı sağımdan verir misin uefa.
  • 520
    aksi düşer mabadın şu gönlüme her dem
    bilmem artık ey tabib söyle nirelere gidem
    plonidal sinüs, perianal abse ve illet-i fistül
    bilmem gayrı ben bu şeytan-i götle ne idem

    cehâlete hasretim bilmez idim fistül nedir
    ögrendim cefâ ile fistül habis bir tüneldir
    bağırsaktan başlar götün ta dibinde biter
    tek delik kâfi idi ikincisi zulüm ider

    açık yara imiş bu derdin tek devâsı
    leğende oturma banyoları tedavinin cilâsı
    ne sebeb var ne günah bilem de tövbe idem
    bu cihânda çektim ben bir cehennem cezâsı

    ey rab, sakındığın bir göttür şu aciz kulundan
    ettin bir garib mabâdı yerinden yurdundan
    ortası delik yastık bana oldu âb-ı hayvân
    beni mecnûn ittün, götüm tabibe seyrân

    cevelân ittüm cehennemin her katında
    rahmet okundu bana gençliğimin baharında
    katilde var, küffarda dahi mevcud bir göt
    ben ne ittüm de çok gördün onu benim ardımda

    drenajlar fayda itmez fistül peydah oldu ise
    abse biter o götte eğer kıspetten çıktı ise
    bağdattan gelir kısmet hay gelmez olsun ki
    bedbaht götüme kısmet bir dirhem fitil ise

    tıbba saygım var amma imânım yoktur artık
    rabbe imânım yok amma isyanım vardır artık
    mario bile götze şu cihanda bu nasıl imtihandır
    biz ki bir kuru götü bile nimetten sayardık
  • 521
    prometheus

    karart göklerini zeus,
    duman duman bulutlarla;
    diken başlarını yolan çocuk gibi de
    oyna meşelerin, dağların doruklarıyla.
    ama benim dünyama dokunamazsın,
    ne senin yapmadığın kulübeme
    ne de ateşini kıskandığın ocağıma.

    şu evrende siz tanrılardan
    daha zavallısı var mı bilmem:
    kurban vergileri
    dua üfürükleriyle beslenir
    haşmetli varlığınız zar zor.
    size umut bağlayan budalalar.
    çocuklar, dilenciler olmasa
    yok olur giderdiniz çoktan.

    ben de bir çocukken
    ne yapacağımı bilmez olunca
    çevirirdim güneşe doğru
    görmediğini gören gözlerimi;
    yakarışımı dinleyecek
    bir kulak varmış gibi yukarda;
    varmış gibi derdimle dertlenecek
    benimkine benzer bir yürek yukarda.

    azgın devlere karşı
    kim yardım etti bana?
    kim kurtardı beni ölümden.
    kim kurtardı kölelikten?
    şu benim yüreğim değil mi.
    kutsal bir ateşle yanan yüreğim,
    her işi başarmış olan?
    o değil mi coşup taşarak,
    yukarda uyuyanı aldatarak
    başımı beladan kurtaran?

    benim seni kutlamam mı gerek? niçin?
    hiç derdine derman oldun mu sen
    derdine derman bulamayanın?
    gözyaşını sildin mi hiç
    başı darda olanların?

    kim adam etti beni?
    güçlüler güçlüsü zaman
    ve önü sonu gelmeyen kader, değil mi?
    onlar değil mi
    senin de benim de efendilerimiz?

    sen yoksa beni
    yaşamaktan bıkar mı sandın?
    kaçar çöllere giderim mi sandın
    açmıyor diye
    bütün düş tomurcukları?

    bak işte, yerli yerindeyim;
    insanlar yetiştiriyorum bana benzer;
    bütün bir kuşak benim gibi.
    acılara katlanacak, ağlayacak,
    gülecek, sevinecek,
    ve aldırış etmeyecek sana
    benim gibi..

    johann wolfgang von goethe
  • 522
    aydınlık

    hiçbir vakit tam karanlık değil gece
    kendimde denemişim ben
    kulak ver dinle
    her acının sonunda
    açık bir pencere vardır.
    aydınlık bir pencere
    hayal edilecek bir şey vardır
    yerine getirilecek istek
    doyurulacak açlık
    cömert bir yürek
    uzanmış açık bir el
    canlı canli bakan gözler vardır
    bir yaşam vardır yaşam
    bölüşülmeye hazır.

    paul eluard
  • 523
    büyük taaruz

    dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
    ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
    nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu
    ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
    birdenbire beş adım sağında onu gördü.
    paşalar onun arkasındaydılar.
    o, saati sordu
    paşalar: ‘üç’, dediler.
    sarışın bir kurda benziyordu
    ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
    yürüdü uçurumun başına kadar,
    eğildi, durdu.
    bıraksalar
    ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
    ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
    kocatepe’den afyon ovasına atlayacaktı.

    nazım hikmet
  • 524
    kuvayı milliye destanı 8. bap
    26 ağustos gecesinde saatlar
    iki otuzdan beş otuza kadar
    ve
    izmir rıhtımından akdeniz’e
    bakan nefer

    saat 2.30.
    kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
    ne ağaç, ne kuş sesi,
    ne toprak kokusu vardır.
    gündüz güneşin,
    gece yıldızların altında kayalardır.
    ve şimdi gece olduğu için
    ve dünya karanlıkta daha bizim,
    daha yakın,
    daha küçük kaldığı için
    ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten
    evimize, aşkımıza ve kendimize dair
    sesler geldiği için
    kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
    okşayarak gülümseyen bıyığını
    seyrediyordu kocatepe’den
    dünyanın en yıldızlı karanlığını.
    düşman üç saatlik yerdedir
    ve hıdırlık-tepesi olmasa
    afyonkarahisar şehrinin ışıkları gözükecek.
    küzeydoğuda güzelim-dağları
    ve dağlarda tek
    tek
    ateşler yanıyor.
    ovada akarçay bir pırıltı halinde
    ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde
    şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var :
    akarçay belki bir akar su,
    belki bir ırmak,
    belki küçücük bir nehirdir.
    akarçay dereboğazı’nda değirmenleri çevirip
    ve kılçıksız yılan balıklarıyla
    yedişehitler kayasının gölgesine girip
    çıkar.
    ve kocaman çiçekleri eflatun
    kırmızı
    beyaz
    ve sapları bir, bir buçuk adam boyundaki
    haşhaşların arasından akar.
    ve afyon önünde
    altıgözler köprüsü’nün altından
    gündoğuya dönerek
    ve konya tren hattına rastlayıp yolda
    büyükçobanlar köyü’nü solda
    ve kızılkilise’yi sağda bırakıp
    gider.

    düşündü birdenbire kayalardaki adam
    kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri.
    kim bilir onlar ne kadar büyük,
    ne kadar uzundular?
    birçoğunun adını bilmiyordu,
    yalnız, yunan’dan önce ve seferberlik’ten evvel
    selimşahlar çiftliği’nde ırgatlık ederken manisa’da
    geçerdi gediz’in sularını başı dönerek.

    dağlarda tek
    tek
    ateşler yanıyordu.
    ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
    şayak kalpaklı adam
    nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
    güzel, rahat günlere inanıyordu
    ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
    birdenbire beş adım sağında onu gördü.
    paşalar onun arkasındaydılar.
    o, saatı sordu.
    paşalar : ‘üç,’ dediler.
    sarışın bir kurda benziyordu.
    ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
    yürüdü uçurumun başına kadar,
    eğildi, durdu.
    bıraksalar
    ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
    ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
    kocatepe’den afyon ovası’na atlıyacaktı.

    nazım hikmet
App Store'dan indirin Google Play'den alın