• 26
    her şiiri sevilesi turgut uyar'ın vaiz sokağı numara 70'i ile giriş yapmayı tercih ettiğim kulüp. tabii ki şiirin bir kısmı burada olacak.

    vaiz sokağı numara 70

    ben sana kürk alamam doğrusu
    güzel bileklerine bilezik alamam.
    bir kap yemek, bir elbise.
    öyle bir tad var ki fakirliğimizde
    başka hiçbir şeyde bulamam.

    sokağımız arnavut kaldırımı,
    evimiz ahşap iki oda.
    daha iyisi de olabilirdi ya,
    şükür buna da.

    ...
  • 27
    aysel git başimdan

    aysel git başımdan ben sana göre değilim
    ölümüm birden olacak seziyorum.
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
    aysel git başımdan istemiyorum.

    benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
    dağıtır gecelerim sarışınlığını
    uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
    hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
    aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    benim için kirletme aydınlığını,
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

    islığımı denesen hemen düşürürsün,
    gözlerim hızlandırır tenhalığını
    yanlış şehirlere götürür trenlerim.
    ya ölmek ustalığını kazanırsın,
    ya korku biriktirmek yetisini.
    acılarım iyice bol gelir sana,
    sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
    aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    ümitsizliğimi olsun anlasana
    hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

    sevindiğim anda sen üzülürsün.
    sonbahar uğultusu duymamışsın ki
    içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
    uzak yalnızlık limanlarına.
    aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
    büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
    çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
    sakın başka bir şey getirme aklına.
    aysel git başımdan ben sana göre değilim,
    ölümüm birden olacak seziyorum,
    hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
    aysel git başımdan seni seviyorum...

    attila ilhan
  • 28
    geçmiyor günler

    burda çiçekler açmıyor
    kuşlar süzülüp uçmuyor
    yıldızlar ışık saçmıyor
    geçmiyor günler geçmiyor.

    avluda volta vururum
    kah düşünür otururum
    türlü hayaller görürüm
    geçmiyor günler geçmiyor.

    dışarıda mevsim baharmış
    gezip dolaşanlar varmış
    günler su gibi akarmış
    geçmiyor günler geçmiyor.

    gönülde eski sevdalar
    gözümde dereler bağlar
    aynadan hayalin ağlar
    geçmiyor günler geçmiyor.

    yanımda yatan yabancı
    her söz zehir gibi acı
    bütün dertlerin en gücü
    geçmiyor günler geçmiyor

    sabahattin ali
  • 29
    mahur beste

    şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
    o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız
    gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
    yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
    o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız

    bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
    güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
    hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
    gittiler akşam olmadan ortalık karardı

    bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
    sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
    simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
    geceler uzar hazırlık sonbahara

    attila ilhan

    deniz, yusuf, hüseyin anısına. ruhları şad olsun.
  • 30
    sivas acisi

    ben tanirim
    bu bulut bizim oranin bulutu
    hemşeriyiz ne de olsa
    benim için kalkmiş, ta sivas'tan gelmiş
    yurdumun bulutu
    başimin üstünde yeri var

    ben bilirim
    bu rüzgâr bizim oranin rüzgâri
    hemşerimiz ne de olsa
    benim için kopup gelmiş yayladan
    yurdumun rüzgâri
    kurutsun diye akan kanlarimi

    ben anlarim
    bu aci bizim ora işi hançer acisi
    bir ülkedeniz ne de olsa
    ayni dili konuşsak da
    anlamayiz birbirimizi
    hançerin nakişi
    tanidim acisindan sivas işi

    ben duyarim duyumsarim
    bizim oranin sizisi bu
    binip kara bir buluta sivas ilinden
    sivas rüzgârinda uçup gelmiş
    helallik dilemeye

    ey yüregimin onmaz acilari
    ey beynimin dinmez sancilari
    suç ne bende ne de sende
    suç seni karanliklara gömenlerde
    ne de olsa yurttaşimsin
    kapali olsa da bütün vicdan kapilari yüzüne
    bilmelisin bir yerin var canevimde

    aziz nesin

    madımak oteli'nden canını son anda kurtarabilen aydınımızın kaleminden dökülenlerdir. 33 yazar ve ozanı kaybettiğimiz, 2 de otel personelinin yaşamını yitirdiği; ülkemizin en acılı ve karanlık günlerinden birine ithafen yazmıştır.
  • 31
    güzeller güzeli füruğ ferruhzad'ın kendi sesinden "yeniden doğuş": https://www.youtube.com/watch?v=HpKBlm-mQ2c

    yeniden doğuş

    tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
    seni, kendinde tekrarlayarak
    çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek.

    ben bu ayette seni çektim, ah
    ben bu ayette seni
    ağaca ve suya ve ateşe aşıladım!

    yaşam belki
    uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği,
    yaşam belki
    bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı,
    yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur,
    yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır,
    ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi,
    şapkasını kaldırarak,
    başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle “günaydın” diyen.

    yaşam belki de o tıkalı andır,
    benim bakışımın senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı
    ve bir duyumsama var bunda
    benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.

    yalnızlık boyutlarındaki bir odada,
    aşk boyutlarındaki yüreğim,
    kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder,
    saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu
    ve senin bahçemize diktiğin fidanı
    ve bir pencere boyutlarında öten
    kanarya ötüşlerini.

    ah...
    budur benim payıma düşen,
    budur benim payıma düşen,
    benim payıma düşen,
    bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür,
    benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
    ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,
    benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir.

    ve “ellerini
    seviyorum” diyen
    sesin hüznünde ölmektir.

    ellerimi bahçeye dikiyorum,
    yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum
    ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda
    yumurtlayacaklar.

    küpeler takacağım kulaklarıma
    ikiz iki kirazdan
    ve tırnaklarımı papatya çiçeği yapraklarıyla süsleyeceğim.
    bir sokak var orada,
    aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
    küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar
    bir gece rüzgarın bizi alıp götürdüğü.

    bir sokak var benim yüreğimin
    çocukluk mahallesinden çaldığı,
    zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
    ve bir oylumla gebe bırakmak bir zamanın kuru çizgisini
    bilinçli bir simgenin oylumu
    aynanın konukluğundan dönen.

    ve böylecedir,
    birisi ölür
    ve birisi yaşar.
    hiçbir avcı,
    çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır.

    ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
    okyanusta yaşayan
    ve yüreğini tahta bir kavalda
    usul usul çalan
    küçük hüzünlü bir peri
    geceleri bir öpücükle ölen
    ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan…
  • 32
    kendini biraz 'saklayan', ama kitap hazırlığında olduğunu sandığım genç bir şairden:

    madem ki son şarkının

    hâlim
    sıkıca kapanmış bir çağ
    ve dayakla bilenmiş köpeğe uzanırım
    usulca, tetikte
    bu bahçede durulanır hatıralarım
    menzili hesaplanmış çocuk tedirginliğinde
    tutanaklara geçmiş, ağlamaklı bir orgazm
    ve aşk
    ne uzak bir sözdür temas halinde

    “köpek bağlı, korkma”

    ve durdurulamaz yalanlarla bekledim seni
    ruhsatsız merhamet bulundurdum uzun yıllar
    paslanmaz, çok amaçlı insan merhameti
    sehpadaki broşürlere sarkmadan bekledim
    utandırırdı saatlerin zaman ispiyonculuğu
    allah hakkında ne düşünürsem
    sen bana iki katını verirdin, öyle veciz
    ve küstah tezatlarla bekledim seni

    “köpek bağlı, korkma”

    ağlarken pinti, ağlarken müsrif
    yâd esnasında ancak
    tutumlu ve cömert olabildi
    kader ismi yerilen spazm
    kader
    ismi verilen
    ve isimsiz anılan
    hani bavulunu toplarken düşünmüştün bir an
    ve gereksiz ve lazım olur diye ve bağlaçlarla

    “köpek bağlı, korkma”

    sana intihar masalını anlatıyordum
    bebek boğumlarını yitirmiş kollarımızı
    sivrisineklere sunduğumuz o parkta
    bir ajanda, diyordum, olsaydı
    sersemletirdik ihmal edilmiş anılarımızı
    böylece daha cazip yalvarabilirdim sana
    bebek boğumlarını yitirmiş kollarımızı
    enjektörlere sunduğumuz o parkta
    “köpek bağlı, korkma”

    “zinciri sağlam mı?
    peki ya boynu?”

    kahveden sigara yakarak çıkan adamlar
    gecenin cesedini sırtlamışlardır
    hiç yıldönümü aramazlar
    ve orada unutmak diye sessiz bir katliam
    bir kere olsun yaşanmamıştır
    atlatılmamıştır geceler
    sen başladığında;
    asfalta kara bir aynasın diyen yağmur
    islak ceketimin kokusundaki hicran
    ve koyu renklere küfreden nur;
    sen başladığında

    “köpek bağlı, korkma”

    sendika lokalinde birkaç kere öldüm
    as papaz kız tarkovski bergman as papaz kız
    içeriksiz göstergeler vurdu birkaç kere öldüm
    su içemeyecek kadar yakınken felakete
    nasıl korkutmuştun beni ah
    kollarımda bir ölüverseydin o gece
    bir daha o lanet yere gitmeyecektim
    as papaz kız heidegger hölderlin as papaz kız
    vale
    seri ilanlardan esrarlı bir mesaj gönder
    nasıl yazayım göz kapaklarını bana söyle
    hızıma yetişemediğinden değil mi hep
    as papaz kız as papaz ve bitmeyen çile

    “köpek bağlı, korkma”

    ömer’in ayak parmağındaki kâğıt parçasına
    bir şarkının ismi yazılacak
    o şarkıyı aramıyorsa şerefsizim
    en son keçiören’de görülmüştü
    üzerine kibariye çekilmiş bir michael jackson kasetinde
    cennet dediği yerden kovulması
    zaten pek sürmüyordu
    baba, oğul ve kutsal duman üçlüsü

    “köpek bağlı, korkma”

    “ne zaman alışacak bana?
    yavruyken dövüldü, alışmaz o kimseye”

    sana kaderimsin dedim
    alay edip bana güldün
    oturup çıtırdayan şöminenin başına
    teknoloji bağımlılığından yakınmak
    gayrı ne mümkün
    sana kaderimsin dedim
    alay edip bana güldün
    türk filmlerinde olurdu böyle şeyler
    biz hangi filmdeydik
    güldün

    “köpek öldü, korkma”

    armağan altay
  • 33
    duygu denizinin en derinine inen adam yusuf hayaloğlu'ndan, merhaba nalan.

    merhaba nalân... bu sen misin,
    yoksa sen mi sandim;
    biri çimdiklesin beni...
    söyle isiga gel de göreyim,
    beni dümdüz eden,
    o yalandan da yalan gözlerini...

    merhaba nalân...
    amortiden mi çiktin güzelim?
    bak yine sapsal ettin bizi...
    oysa ne güzel unutmustuk
    ve ne güzel sona ermisti,
    o gerzek pembe dizi! ..
    hani, son bölümde sen yamuk yapip
    fabrikatör nubar bey'in
    tarabya kösküne gitmistin...
    hani, arkadasim halit akçatepe'nin yaninda
    beni acayip refüze etmistin...
    ve iste o an gözümde,
    eskicinin bile almadigi
    bir eski esya gibi, bitmistin! ..
    merhaba nâlan..
    pismanliklar denizinin biletsiz yolcusu...
    merhaba, artist olma hayallerinin
    ikinci sinif karakter oyuncusu! ..

    vay anasini sayin seyirciler,
    vay anasini be... vay anasini! ..
    bak, simdi aglarim ha,
    tez kapatsin biri,
    gözlerimin bozuk vanasini! ..
    oysa, o zehir kusan fabrika yolunda
    beraber islanmistik biz, nice yagmurda.
    ve o gün, nubar bey'in çarpip kaçtigi
    bir hayvancagizdi inleyen,
    yol kenari çamurunda.

    ve hep kendine ayirdigin
    o bencil yüregin,
    bir de o gariban köpege sizlamisti.
    ve ben, ilk defa seni böyle bilmistim,
    ve damarlarim ilk defa böyle cizlamisti! ..

    merhaba nâlan... merhaba!
    yoksul mahallemizin en havali kizi.
    merhaba, yanlis aglara takilmis
    muhtesem deniz yildizi! ..
    ben sana bakinca, dolardim bulut gibi
    dolardim da bir türlü yagamazdim...
    sen bana bakinca,
    bir aglamak dügümlenir bogazimda,
    gurur yapar, aglamazdim...

    ne düskündüm sana be!
    hani hayvanlar yavrusunu yalarmis,
    aynen öyle...
    ne tutkuydu bizimkisi be!
    hani ferhat daglari nasil delermis,
    aynen öyle...
    ve o nasil gidisti be!
    hani bir tren gelir de üzerinden geçermis,
    aynen öyle...
    of nâlan of! ..
    sen benim neler çektigimi bilsen,
    bunu bilmekten ölürdün...
    su kadarini söyleyeyim:
    hani tas olsan,
    yani tas olsan;
    ortadan ikiye bölünürdün...

    gitme nâlan, dur!
    tekrar gitme ne olur! ..
    aldiris etme saçma sapan sözlerime.
    yoo... hayir, aglamiyorum,
    galiba cigaranin dumani kaçti gözlerime.

    belki de sen hakliydin,
    bu mahallede ne bahtin açilir,
    ne de boyun uzardi.
    üstelik annen ölmüstü
    ve sokaginiz,
    acini kaldiramayacak kadar dardi...

    terso gidiyordu hersey...
    milllet isi-gücü birakmis,
    aklini bize takiyordu.
    altimizda çul yoktu,
    üstümüzde dam akiyordu.
    arap kizi camdan bakiyordu...

    sen gittikten sonra ben,
    hiç sorma...
    el attigim her isi, çok geçmedi batirdim.
    çünkü seni unutmanin tek yoluydu;
    bütün kazancimi saraba yatirdim.

    ama gelinligin duruyor.
    baba yadigari cumbali evi de satmadim.
    yalanim varsa kalkmayayim suradan:
    ben seni bir tek gün,
    bir tek gün bile unutmadim! ..

    merhaba nâlan,
    merhaba üzgün melek.
    merhaba kadersizim, talihsizim.
    merhaba titreyen elim, sanciyan belim,
    agriyan dizim, vazgeçilmezim! ..

    ama necdet tosun öldü nâlan,
    artik yemekleri sen,
    salatayi da ben yapacagim.
    sami hazinses kadar olmasa da
    bahçeyi sevdigin çiçeklerle donatacagim.

    kemal sunal da öldü nâlan,
    iyi kalpli amcalari birer-birer ugurladik.
    ve dünya kirlendi,
    filmler bozuldu
    o masum sevdalar yasanmiyor artik...

    sen varsin, ben varim.
    bir de, acimasiz bir dünya var disarida...
    esas film simdi basliyor,
    ve bütün koltuklar bombos bu sinemada! ..

    merhaba nâlan, merhaba! ..
    sen ortada siçan, ben saskin körebe...
    ulan seviyorum seni be! ..
    ulan, nereden inceldiyse,
    oradan kopsun be!..
  • 34
    aşk bitti

    bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
    uzun bir hastalık gibi
    aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
    gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
    çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
    bitti.

    bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

    yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
    sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
    ihmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
    pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
    belki bir yağmur yağar akşama doğru
    yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım

    aşk da bitti diyordu ya bir şair
    aşk bitti işte tam da öyle

    ahmet telli
  • 35
    yazıyı okumanızı tavsiye ederim: http://www.uludagsozluk.com/...C-her-d%C3%BC%C5%9F/
    ancak vaktiniz yoksa buyrun şiir:

    önceleri bir düştü aşk, gülümserdik uyurken;
    sonra bir düştü aşk, dudağından kaldırdık kahpelerin.

    önceleri bir düştün güzel kız, ağlayarak uyandım;
    sonra bir düştün gözümden, şimdi kupkuru gözlerim.

    önceleri bir düştüm, hayat bana imrendi;
    sonra bir düştüm, anladım: böyle büyürdü her düş...
  • 37
    tıpkı galatasaraylı gibiydiler

    bir kız vardı
    güzel narin
    kavun sarısıydı
    saçlarının rengi

    bir delikanlı vardı
    genç ve dinç
    karpuz kırmızısıydı
    saçlarının rengi

    aşık oldular birbirlerine
    sarı-kırmızı
    futbol topunun
    içi ve dışı gibi

    biri meşin oldu
    biri iç lastik
    ikisi birlikte mana idiler
    sarı-kırmızı yan yana
    tıpkı galatasaraylı gibiydiler

    mehmet salih san /1966

    (bkz: şiir gibi şiir)
  • 39
    babacığım

    gündüz güneş,
    gece ay,
    işık gibi hep aydınlatan,
    bir babam vardı benim...

    daha on sekizinde
    gözü yaşlı, çaresiz
    bırakıp gittiyse de beni
    babamdı o benim.

    daha tam keşfedemediğim,
    tanımadığım dünyanın fatih'i idi...
    düşünsenize sizin de fatih'iniz,
    babanız değil miydi?

    babamdı o benim,
    suçsuz yere aldığım ilk cezada,
    panter gibi önümde yürüyen,
    küçük oğlu için hesap soran, güven veren...

    yavrusuna gölge olan,
    gökyüzünden torununu seyreden,
    sesimi yükseltecek olsam kızıma,
    rüyalarımda hesap soran...

    gündüz güneş,
    gece ay,
    işık gibi hep aydınlatan,
    bir babam vardı benim...

    yirmi üç sene geçse de aradan,
    gençlik arkadaşlarından dinlerken onu,
    yine, kocaman işaret parmağını tutuyormuşum gibi
    yüreğimde bir daha tadamayacağım dokunuşu...

    çenemden tutup her sabah,
    ama her sabah, saçımı tarayışı
    nizamım diye kucaklayışı,
    ve o güzel gözlerindeki derin hüzün...

    belki de görüyordur,
    dışarı nasıl baktığımı her yağmurda.
    onu anıyorum her defasında,
    bahtsız adamdı, benim babam diyorum.

    uzaklardasın biliyorum,
    yine de her gece
    göz kırpıyorum gökyüzüne...
    gecenin sessizliğinde seni anıyorum.
    iki kadeh duruyor önümde, şerefe babacığım...
  • 40
    önümden geçen güzel kadın,
    şimdi evine gideceksin.
    buğulu camların ardında, geceye karşı
    soyunup döküneceksin…
    aklıma gelenleri bağışla,
    insanız, neler düşünmeyiz!
    bir görüp bir yitirdiğim, hayal meyal
    beyaz göğsün, gerdanınla kimbilir,
    kimlerin koynuna gireceksin…
    ömrümüz yükte hafif, pahada ağır
    amanvermez haramilere kaçırılmış.
    hem olmuş, hem olmamış istediğimiz.
    belki, bana düşündürdüklerini, birgün
    sen de düşüneceksin…
    turgut uyar
  • 41
    aşk mıydı o, aşkımsı bir şey miydi
    neydi çekip kendine, beni bağlayan
    kanatan dudağımı, tenimi dağlayan
    elleri ta içimde o dev miydi
    etime bir alev değmişçesine
    nasıl da yakardı öptüğü zaman
    bir su gibi akıp gitti avuçlarımdan
    yorgunum şimdi bin yıl sevmişçesine
    hani o yalnız benim olan gül, kırmızı
    gözlerimin önünde açılan sonsuz bahçe
    hani, o var olmalarımız öpüştükçe
    o delice sürdürmeler yaşantımızı
    hiç doymamak oysa, tene, kokuya, aşka
    sarıldıkça güçlenmek, bütünlenmek
    kudurmuş arzularla zamanı yenmek
    ve en kuytularda buluşmak korka korka
    kimi gün utanmak otlardan, çimenlerden
    kimi gece mıhlamak gölgemizi duvara
    varmak için o sevgiyle açılmış kollara
    apansız düşmek yükseklerde bir yerden
    oydu işte alıştığım, özlediğim şimdi de
    sevgice bir tutku, aşkımsı bir yakınlık
    avunmak... kırık dökük anılarla artık
    kim bilir? o geceler yaşanmadı belki de
    ümit yaşar oğuzcan
  • 42
    nikbinlik

    güzel günler göreceğiz çocuklar,
    güneşli günler
    göre-
    -ceğiz...
    motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
    ışıklı maviliklere
    süre-
    -ceğiz...

    açtık mıydı hele bir
    son vitesi,
    adedi devir.
    motorun sesi.
    uuuuuuuy! çocuklar kim bilir
    ne harikûlâdedir
    160 kilometre giderken öpüşmesi...

    hani şimdi bize
    cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır,
    yalnız cumaları
    yalnız pazarları..
    hani şimdi biz
    bir peri masalı dinler gibi seyrederiz
    ışıklı caddelerde mağazaları,
    hani bunlar
    77 katlı yekpare camdan mağazalardır.
    hani şimdi biz haykırırız
    cevap:
    açılır kara kaplı kitap:
    zindan..
    kayış kapar kolumuzu
    kırılan kemik
    kan.
    hani şimdi bizim soframıza
    haftada bir et gelir.
    ve
    çocuklarımız işten eve
    sapsarı iskelet gelir..
    hani şimdi biz..
    inanın:
    güzel günler göreceğiz çocuklar
    güneşli günler
    göre-
    -ceğiz.
    motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
    ışıklı maviliklere
    süre-
    -ceğiz....

    nazım hikmet ran.

    açık ara favorim bu dicem ama zaten 3-4 tane şiir biliyorum :(
  • 43
    güzel ne güzel
    yıpranmış incelmiş yüz gibi ak
    köşkler ayakucumda
    açıyorum kapılarını girip çıkıyorum
    ölü bir bahçıvanla dikiyorum
    sardunyayı saksıya, gülü
    saydam gemilerin uzaktan geçtiği yola.

    tren duruyor arabalar duruyor
    yol duruyor yıkanmalar duruyor gözleri sabunlu
    büyümüyorlar ölümsüz çağlarını
    bir çocuk kiraz ağacında bir çocuk dutta
    başka nem var leyleklerin eski çıkartmalardan
    doğradığı iki başlı sessizlikten başka.

    dirisin ölmekle, uzaktan uzağa
    konuşmalar, eski püskü konuşmalar
    duruyor gece kuşları gibi camda
    bir çil basması eski zamanda
    bir kız hiç bitmeyen gününde
    güzel ne güzel
    havuzlu bahçede eski koltukta

    garip döneminden oktay rifat horozcu
  • 44
    ben umardım ki seni yâr-ı vefâdâr olasın
    ne bileydim ki seni böyle cefâkâr olasın

    hele sen kâide-î cevrde eksik komadın
    dostluk hakkı ise ancağ ola var olasın

    reh-i âşkında neler çektüğüm ey dost benim
    bilesin bir gün ola aşka giriftâr olasın

    sözüme uymadın ey asılası dil dilerim
    ser-i zülfüne anın âhiri berdâr olasın

    sen ki cân gülşeninin bi gül-i nevrestesisin
    ne revâdır bu ki her hâr ü hasa yâr olasın

    beni âzâde iken aşka giriftâr itdin
    göreyim sen de benim gibi giriftâr olasın

    bed-duâ etmezem ammâ ki huda'dan dilerim
    bir senin gibi cefâkâra hevâdâr olasın

    şimdi bir hâldeyüz kim ilenen düşmanına
    der ki mihrî gibi sen dahi siyeh-kâr olasın

    mihri hatun
  • 46
    http://www.youtube.com/watch?v=SAnRfDbOe2Q *

    zulmü alkışlayamam, zâlimi aslâ sevemem;
    gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
    biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım…
    -boğamazsın ki !
    -hiç olmazsa yanımdan kovarım.
    üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam
    hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
    doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
    bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle
    yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
    kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.
    kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
    onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
    adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.
    çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
    zâlimin hasmıyım amma severim mazlûmu…
    irticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu

    mehmet akif ersoy
  • 50
    ne gecenin soğuğu
    ne içimdeki derin korku
    hiçbiri ürpertmiyor bedenimi
    yalnız sen
    üzerindeki baharı defalarca yaşatan koku
    kırılmışım parçalanmışım ben
    gözlerimin altının uykusuz gecelerden
    huzursuz sabahlardan kalma moru
    hepsi senin hatıran
    hepsi benim hatam
    ne yaptıysam senin içindi
    ne yaptıysam kırdım kalbini

    freyimsi stark

    önceki entrylerdeki üstatların %1'i kadar bile olmadığımı biliyorum ama yazmayı seviyorum ve yazıyorum. hayat güzel be sözlük.
App Store'dan indirin Google Play'den alın