• 476
    mâverâda söyleniş

    --- alıntı ---

    geldikti bir zaman sarı saltık'la asya'dan, 
    bir bir diyâr-ı rûm'a dağıldık sakarya'dan. 

    seyrindeyiz atıldığı sahilsiz enginin, 
    atmeydanı'nda ölmüş “enelhak” şehîdinin. 

    merhûm edirne şeyhi neşâtî diyor ki: “biz 
    saf aynalarda sırroluruz öyle gāibiz.” * 

    zâhid hayâl eder bizi meyhane zındığı, 
    bilmez ki sen ve ben hepimizdir tapındığı. 

    gāibde bir muhâvere geçmiş de pek hafî, 
    gaybî’ye söylemiş bunu idris-i muhtefî. 

    *etdik o kadar ref-i taayyün ki neşâtî
    ayîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânız

    --- alıntı ---

    (bkz: yahya kemal beyatlı)
  • 521
    prometheus

    karart göklerini zeus,
    duman duman bulutlarla;
    diken başlarını yolan çocuk gibi de
    oyna meşelerin, dağların doruklarıyla.
    ama benim dünyama dokunamazsın,
    ne senin yapmadığın kulübeme
    ne de ateşini kıskandığın ocağıma.

    şu evrende siz tanrılardan
    daha zavallısı var mı bilmem:
    kurban vergileri
    dua üfürükleriyle beslenir
    haşmetli varlığınız zar zor.
    size umut bağlayan budalalar.
    çocuklar, dilenciler olmasa
    yok olur giderdiniz çoktan.

    ben de bir çocukken
    ne yapacağımı bilmez olunca
    çevirirdim güneşe doğru
    görmediğini gören gözlerimi;
    yakarışımı dinleyecek
    bir kulak varmış gibi yukarda;
    varmış gibi derdimle dertlenecek
    benimkine benzer bir yürek yukarda.

    azgın devlere karşı
    kim yardım etti bana?
    kim kurtardı beni ölümden.
    kim kurtardı kölelikten?
    şu benim yüreğim değil mi.
    kutsal bir ateşle yanan yüreğim,
    her işi başarmış olan?
    o değil mi coşup taşarak,
    yukarda uyuyanı aldatarak
    başımı beladan kurtaran?

    benim seni kutlamam mı gerek? niçin?
    hiç derdine derman oldun mu sen
    derdine derman bulamayanın?
    gözyaşını sildin mi hiç
    başı darda olanların?

    kim adam etti beni?
    güçlüler güçlüsü zaman
    ve önü sonu gelmeyen kader, değil mi?
    onlar değil mi
    senin de benim de efendilerimiz?

    sen yoksa beni
    yaşamaktan bıkar mı sandın?
    kaçar çöllere giderim mi sandın
    açmıyor diye
    bütün düş tomurcukları?

    bak işte, yerli yerindeyim;
    insanlar yetiştiriyorum bana benzer;
    bütün bir kuşak benim gibi.
    acılara katlanacak, ağlayacak,
    gülecek, sevinecek,
    ve aldırış etmeyecek sana
    benim gibi..

    johann wolfgang von goethe
  • 313
    paramız yoksa da haysiyetimiz var

    dünya dediğiniz abiler
    aha benim şu yüreğim kadar
    abiler hayat dediğiniz
    ne kadar gülebiliyorsak o kadar
    boş verin ötesini
    sallayın gitsin dünyayı
    paramız yoksa da haysiyetimiz var

    ey gözünü seveyim zeytinin, taze ekmeğin, çayın
    bakmayın, benim de canım elbet çeker
    şöyle tereyağlı bir buçuk iskender
    yine de olsun
    kesmedikten sonra selamı bakkal ender
    bir de bizim takıma gol olmadıktan sonra
    ve de en kıyağından bir şarkı patlatınca müslüm baba
    ne gam, ne tasa, ne fırtına, ne kar
    boş verin abiler
    paramız yoksa da haysiyetimiz var

    şimdi beni iyi dinleyin
    canımdan öte ve de
    en kıymetli sevdiğim muhterem arkadaşlar
    durumum ortadadır
    hayat bana da sağlamına harbi bir çelme takmıştır
    nevrim dönmüş, midem bulanmış gözlerim kararmıştır
    cümlenize olan bil cümle borç edavatım
    üç vakte kadar askıya alınmıştır
    ha biraz idare edebilirseniz eğer
    bi de kahveci nuri'den rica edebilirseniz
    kesmezse tavşan kanı günde üç bardak çayı
    elbet bu feleğin paslı çarkı
    bi gün benim için de döner ve düşeş gelmese de
    gelirse eğer zarımız mesela bir dubara ve hele dört cahar
    işi kolayladık sayın
    ve de inanın ki abiler
    paramız yoksa da haysiyetimiz var

    dalgalan bakalım kız kulesi önündeki dalgalar gibi kalbim
    hayıflan bakalım hiç kimselere belli etmeden geceleri yorganın altında
    yazıklan bakalım bu da reva mıdır hayatının baharında bi delikanlıya
    hep kısa çöpü ben mi çekeceğim
    hep bana mı denk düşecek çarkı feleğin iflası
    hep ben bileceğim başkaları mı kapacak beşyüz milyarı
    hep ben sevip eller mi alacak aslıyı, leylayı
    batsın bu dünya, sende mi leyla, itirazım var yalana dolana
    ve ben böyle dolana dolana
    ellerim cebimde dudağımda ıslığım başımda eski alemlerin sarhoşluğu
    orhan veli tadında basıp voleyi yürüyeceğim hayatın sonuna kadar
    hiç tasalanmayın abiler
    paramız yoksa da haysiyetimiz var

    son bi kere öpmek isterim gözlerinizden
    son bi kere sarılıp ağlamak geçer içimden
    ama vicdan yapıyorum sanırsınız diye korkuyorum
    vallahi içimden öpmek geliyor en kral arkadaşlarımı
    ayhan ışığı, sadri alışığı, erol taşı
    adamın gönlü şarkılar söyleyip unutmak istiyor garibanlığı
    adamın canı hesapsız dostlarını çekiyor
    dalgasız dümensiz yoldaşlığı
    mahalle arasında gazozuna maç yapıp yenilmek çekiyor
    komşunun kızına mektup yazıp
    çarşamba pazarında el altından vermek geçiyor
    minibüsün kapısını açıp topkapıda
    arkayı dörtleyelim abiler, demek çekiyor
    yaylaları, başı duman dağları, uzun tozlu yolları
    bazen sıcak ekmek
    bazen seyyardan sabah puaçası çekiyor
    adamın canı bağıra bağıra ağlamak çekiyor gece mehtabına karşı
    langadan hıyar, beyoğlu'ndan adam çekiyor
    ne yalan söyleyim biraz kırgınlık da var
    yine de boşverin abiler
    paramız yoksa da haysiyetimiz var

    dünya dediğiniz abiler
    aha benim şu yüreğim kadar
    abiler hayat dediğiniz
    ne kadar gülebiliyorsak o kadar
    boş verin ötesini
    sallayın gitsin dünyayı
    paramız yoksa da haysiyetimiz var

    ibrahim sadri
  • 510
    "evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
    hainiyim, ben vatan hainiyim.
    vatan çiftliklerinizse,
    kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
    vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
    vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
    fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
    vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
    vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
    ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
    vatan, amerikan üsleri, amerikan bombası, amerikan donanması topuysa,
    vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
    ben vatan hainiyim.
    yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
    nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.”

    nazım hikmet

    ölümünün 57. yılında nazım'ı saygıyla anıyoruz.
  • 219
    bakışlarındaki dinginliği gel göğsüme sor
    taçsız kral şutu misali,delip geçiyor yüreğimin ağlarını.

    ne zaman aklıma gelsen
    hagi'yi görüyorum elinde kupayla
    drogba parçalıyı geçiriyor omuzlarına
    sneijder karların üzerine atıyor kendini
    büyük hakan havada 5 saniye asılı kalıyor
    kewell koridor yapıyor sol kanadımı
    fonda çocukluk aşkımsın çalıyor.

    yüzün popescu'nun penaltısı,
    yüzün jardel'in altın golü,
    yüzün mondragon'un gözyaşı,
    yüzün gerets'in kanı.
  • 207
    akrep gibisin kardeşim,
    korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
    serçe gibisin kardeşim,
    serçenin telaşı içindesin.
    midye gibisin kardeşim,
    midye gibi kapalı, rahat.
    ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
    bir değil,
    beş değil,
    yüz milyonlarlasın maalesef.
    koyun gibisin kardeşim,
    gocuklu celep kaldırınca sopasını
    sürüye katılıverirsin hemen
    ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye.
    dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
    hani şu derya içre olup
    deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
    ve bu dünyada, bu zulüm
    senin sayende.
    ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer
    ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
    kabahat senin,
    - demeye de dilim varmıyor ama -
    kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

    nazım hikmet ran.
    http://www.youtube.com/watch?v=6N2nHOAnfSA
  • 253
    ekşi sözlük'ten kelevelelis nickli arkadaşın, uludağ sözlük'te iken yazdığı bir şiir. ilk okuduğumda çok beğenmiştim burada paylaşılmamıştır diye koyayım.

    önceleri bir düştü aşk, gülümserdik uyurken;
    sonra bir düştü aşk, dudağından kaldırdık kahpelerin.

    önceleri bir düştün güzel kız, ağlayarak uyandım;
    sonra bir düştün gözümden, şimdi kupkuru gözlerim.

    önceleri bir düştüm, hayat bana imrendi;
    sonra bir düştüm, anladım: böyle büyürdü her düş.
  • 495
    kim bilir neydi ilk kelimem
    ilk kez ne zaman gördüm
    ay ve yıldızları ve
    ne zaman istemeyi bıraktım
    o parlak misketleri avcumda tutmayı
    ilk yazdığım harf neydi
    çizgili okul defterime
    ya da o harfi yazılmış yapan neydi
    öteki çizgilerin aksine?
    her biri bir pastel resimdi ve
    her biri bir hayatın ta kendisiydi
    geçmemişti ve şimdi de değildi
    ve bir daha gelmeyecekti

    çok uykulara daldım,
    çok derin uykulara
    bir tanesi ilkti
    bir tanesi ortanca
    ve sonuncusu geliyor, ufukta
    her derin uykuyla daha gözü kara
    her uyanışla biraz daha yakında
    başucumda
    belki oraya vardığımda
    hatırlarım yazdığım ilk harfi
    uzun bir yolculuğun sonunda,
    başka bir şehrin başka bir köşesini seyreder gibi
    başka bir pencereden, başka bir yatakta
    belki
    ay ve yıldızları yine isterim avcumda
    bu defa sımsıkı tutarak
    bu defa imkansızca
  • 255
    otüzüç kurşun

    1.

    bu dağ mengene dağıdır
    tanyeri atanda van'da
    bu dağ nemrut yavrusudur
    tanyeri atanda nemruda karşı
    bir yanın çığ tutar, kafkas ufkudur
    bir yanın seccade acem mülküdür
    doruklarda buzulların salkımı
    firari guvercinler su başlarında
    ve karaca sürüsü,
    keklik takımı...

    yiğitlik inkar gelinmez
    tek'e - tek döğüşte yenilmediler
    bin yıllardan bu yan, bura uşağı
    gel haberi nerden verek
    turna sürüsü değil bu
    gökte yıldız burcu değil
    otuzüç kurşunlu yürek
    otuzuç kan pınarı
    akmaz,
    göl olmuş bu dağda...

    2.

    yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
    sırtı alaçakır
    karnı sütbeyaz
    garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
    yüreği ağzında öyle zavallı
    tövbeye getirir insanı
    tenhaydı, tenhaydı vakitler
    kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı

    baktı otuzüçten biri
    karnında açlığın ağır boşluğu
    saç, sakal bir karış
    yakasında bit,
    baktı kolları vurulu,
    cehennem yürekli bir yiğit,
    bir garip tavşana,
    bir gerilere.

    düştü nazlı filintası aklına,
    yastığı altında küsmüş,
    düştü, harran ovasından getirdiği tay
    perçemi mavi boncuklu,
    alnında akıtma
    üç topuğu ak,
    eşkini hovarda, kıvrak,
    doru, seglavi kısrağı.
    nasıl uçmuşlardı hozat önünde!

    şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
    böyle arkasında bir soğuk namlu
    bulunmayaydı,
    sığınabilirdi yüceltilere...
    bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
    evvel allah bu eller utandırmaz adamı,
    yanan cıgaranın külünü,
    güneşlerde çatal kıvılcımlanan
    engereğin dilini,
    ilk atımda uçuran
    usta elleri...

    bu gözler, bir kere bile faka basmadı
    çığ bekleyen boğazların kıyametini
    karlı, yumuşacık hıyanetini
    uçurumların,
    önceden bilen gözleri...
    çaresiz
    vurulacaktı,
    buyruk kesindi,
    gayrı gözlerini kör sürüngenler
    yüreğini leş kuşları yesindi...

    3.

    vurulmuşum
    dağların kuytuluk bir boğazında
    vakitlerden bir sabah namazında
    yatarım
    kanlı, upuzun...

    vurulmuşum
    düşüm, gecelerden kara
    bir hayra yoranım çıkmaz
    canım alırlar ecelsiz
    sığdıramam kitaplara
    şifre buyurmuş bir paşa
    vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

    kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
    rivayet sanılır belki
    gül memeler değil
    domdom kurşunu
    paramparça ağzımdaki...

    4.

    ölüm buyruğunu uyguladılar,
    mavi dağ dumanını
    ve uyur-uyanık seher yelini
    kanlara buladılar.
    sonra oracıkta tüfek çattılar
    koynumuzu usul-usul yoklayıp
    aradılar.
    didik-didik ettiler
    kirmanşah dokuması al kuşağımı
    tespihimi, tabakamı alıp gittiler
    hepsi de armağandı acemelinden...

    kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
    karşıyaka köyleri, obalarıyla
    kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
    komşuyuz yaka yakaya
    birbirine karışır tavuklarımız
    bilmezlikten değil,
    fıkaralıktan
    pasaporta ısınmamış içimiz
    budur katlimize sebep suçumuz,
    gayrı eşkiyaya çıkar adımız
    kaçakçıya
    soyguncuya
    hayına...

    kirvem hallarımı aynı böyle yaz
    rivayet sanılır belki
    gül memeler değil
    domdom kurşunu
    paramparça ağzımdaki...

    5.

    vurun ulan,
    vurun,
    ben kolay ölmem.
    ocakta küllenmiş közüm,
    karnımda sözüm var
    haldan bilene.
    babam gözlerini verdi urfa önünde
    üç de kardaşını
    üç nazlı selvi,
    ömrüne doymamış üç dağ parçası.
    burçlardan, tepelerden, minarelerden
    kirve, hısım, dağların çocukları
    fransız kuşatmasına karşı koyanda

    bıyıkları yeni terlemiş daha
    benim küçük dayım nazif
    yakışıklı,
    hafif,
    iyi süvari
    vurun kardaş demiş
    namus günüdür
    ve şaha kaldırmış atını.

    kirvem hallarımı aynı böyle yaz
    rivayet sanılır belki
    gül memeler değil
    domdom kurşunu
    paramparça ağzımdaki...

    ahmed arif
  • 25
    eski şiirlerimi karıştırırken rastladığım bir şiirimi paylaşmak istedim arkadaşlar. akatalpa dergisinde yayınlanmış, çok da iyi bir şiir değil, zaten iki buçuk sene önce yazmışım, ancak içeriği itibariyle burada da bulunsun istedim:

    şampiyon

    en büyük cimbombom diyorum bir de sen
    elimde bengal meşalesi dilimde sevdâ türküsü
    boşlukta yürüyoruz ezilmiş kaburgalarım ve ben
    mecidiyeköy’de hatırlıyorum gözüm açık ölümü

    ali sami yen yıkıldı gitti şimdi sıradaki sen misin
    kuşkusuz yaşadığım insanlığın en büyük sürgünü
    kurtar beni: gol olacak ve anons edilecek ismin
    eğer bahşedersen bana bir sevmenin en güzel golünü

    en büyük cimbombom diyorum şampiyon sen
    geride kalsın bütün hatalar bazen silmek lazım dünü
    ne anılar var yaşamışız bir isyan coşkusuyla sen ve ben
    hatırladıkça bitecek kaybetmenin o acımasız hüznü

    bu da aynı dönemlerde yazdığım bir başka şiir, bu sefer cevad'ımız var:

    gel

    hayata bir prekazi şutu çekelim, gel
    yerle bir olsun önümüzde tüm pişmanlıklar
    çünkü seni özlemek aç koşmak gibi bir şey
    vahşi kediler midemi tırmalıyor, gel

    asla yalnız yürümek istemiyorum, gel
    ne fenâ şeydir dört tribünde tek kalmak
    kendi sesine kendin cevap verdin mi hiç
    beynimi şizofren fareler kemiriyor, gel

    dostumsun sen nefret bizi ayıramaz, gel
    çünkü son penaltının bile telafisi vardır
    ceza sahasına af dergâhını kur da çağır
    başım önde bekliyorum, seni seviyorum, gel
  • 572
    yürüyorum
    yol bitecek biliyorum
    yağmur saçak arıyor ben susacak bir yer
    yaprak yerden kalkmak istiyor aldırmıyorum
    şuradan dönüversem her şey değişecek
    ama ben yürüyorum
    aklım küçülüyor yolu almıyor
    ayaklarım büyüyor yola sığmıyor
    ama yol bitecek biliyorum
    yürüyorum
    insanlar birbirinden geçiyor ben yürüyorum
    unuttukları aklıma takılıyor ben yürüyorum
    dolu bir buluta çarpıyorum ağlayacak gibi oluyor
    ben durmuyorum yürüyorum
    yol bitecek biliyorum
    yol bitecek biliyorum
  • 391
    sustu adam
    konuşmaya başladı kadın
    anlattı içinde olup bitenleri
    bir ara iki damla yaş aktı gözünden
    dere yatağı gibi kıvrıla kıvrıla
    düştü dudaklarının dibinden
    sustu adam
    bir duman aldı sigarasından
    düşündü..
    iç çekti kadın
    bir cevap bekledi
    bir duman daha aldı sigarasından adam
    buğulu camdan dışarı baktı
    uzaklara çok uzaklara
    ve döküldü kelimeler dudaklarından
    bir sol bek alaydık iyiydi.

    ali lukunku nun veliahti - sol bek hasreti
  • 328
    girdabın koparabildiği tek şey sesindir
    yine elimde fotoğraflar, göğe bakan papatyam
    son sahnesi acıklı biten her filmin
    hırsı…
    sokaklarda çaresizce sürünen dizim
    köpeklerin hırıltısı, huzurumun şarkısı
    er meydanında can veren yiğidin
    düpedüz yalanlardan beridir, cesareti
    özlemeyi özlediğim de olurdu
    koşsana ardına bakmadan çocuk, vaktin varken
    bir maktülün ensenine yaklaşan kasırga arkandayken
    ne kadar gidersen git
    son adım, toprağadır
    ahh, anında konan öpücükler
    ahu çiçeğime dolanan sarı adamlar
    yahu derken bile tatlılığından
    bir zerre kaybetmeyen güzeller
    dönsen…
    diye düşünürdüm arada sırada
    kaybedecek bir şeyim yoktu nasılsa
    ama dur, her canlının aslında
    gururu kaybolunca ölür ruhu
    izinden gitsem sonum insanlığa veda
    terse dönsem…
    bir veya bilemedin on yılmış
    aldatılmış bedenlerin ömrü
    insanlık uçurumu koydum adını
    karanlığı bekle, kimseler görmeden
    kimseleri düşünmeden
    yârinin gözlerine son bir kez bakmadan
    atla
    kucağına
    insanlığı terkettinse bile
    çok şükür şahit yok ortalıkta
    sordukları zaman, ihanet dersin
    öznesini, nesnesini belirtmeden
    sallanır kafalar cümlen tamamlanmadan
    teselli vardır ardında
    mevsimim keder
    üstümüze bırakılan acılar kadar
    ve altımızdaki mayınlar
    yakmadıysa hislerimin ucunu
    sigaramın ucunu…
    hata mikroskobunda filtrelediğin
    zahmetli işler bütünüdür nedenin
    günlerce tasa, aldattım diyememektir oysa
    bir ahmağın bakışı kalsa da
    zik zaklı yolların çıkmaz sokağı
    dağların yamacı, düşler yakası
    ziyana dem vuran, lüzumsuz haindir
    asiliğinden kanlar akan çocuk
    bu dünya , zevki kral edenlerin yeridir
    haneli sayıların, bol sıfırlı olanları
    varlığın, kabusu rengarenk olanları
    vahşeti sefa eyleyenlerin vicdanı
    şerrinden korkulası, erişkin meyveler
    hepsi zehirliler
    pür-ü pak sözlerin perdesi aralansa
    o sinsi gülüşlerin buz dağına çarptığı
    andır, ayrılık
    kaskatı ruhların önünde, bir koca orman
    bedenler gömülmeyi bekler
    alnından karlar akan ihanet
    yaşlanmış
    ne de olsa, 35 yıl sonra
    yokken var olan her şey gibi
    cebimdeki en kıymetli son sigara gibi
    yok olacaktır
    çerçevelenmiş hayatların içine
    içine akan yaşları
    bacaklarımın yürümekten usandığı yolları
    şık giyimli, narin bir hanımefendi…
    sebebi
    eğer sen isen kalbimin sahibi
    ve değilsen herkes gibi
    hala o eski, yıkık dökük, kırmızı evdeyim
    yok, dersen, herkes gibiyim
    bırak senin ellerinde öleyim

    (bkz: monacoprensi)
App Store'dan indirin Google Play'den alın