• 410
    tahirle zühre meselesi

    tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
    bütün iş tahirle zühre olabilmekte
    yani yürekte.

    meselâ bir barikatta dövüşerek
    meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
    meselâ denerken damarlarında bir serumu
    ölmek ayıp olur mu?

    tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

    seversin dünyayı doludizgin
    ama o bunun farkında değildir
    ayrılmak istemezsin dünyadan
    ama o senden ayrılacak
    yani sen elmayı seviyorsun diye
    elmanın da seni sevmesi şart mı?
    yani tahiri zühre sevmeseydi artık
    yahut hiç sevmeseydi
    tahir ne kaybederdi tahirliğinden?

    tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

    nazım hikmet ran
  • 213
    4 ocak 2014 gece yarısı itibariyle galatasaray sözlük yazarlarının şiir kulübünde paylaştığı şiirler yanında sayısıyla şu şairlere ait:

    nazım hikmet ran 16
    cemal süreya 12
    attila ilhan 8
    necip fazıl kısakürek 5
    turgut uyar 5
    onur ünlü* 4
    ismet özel 4
    neyzen tevfik 3
    özdemir asaf 3
    mehmet akif ersoy 3
    orhan veli kanık 3
    hüseyin nihal atsız 3
    can yücel 3
    faruk nafiz çamlıbel 2
    sabahattin ali 2
    oktay rıfat horozcu 2
    ilhan berk 2
    sezai karakoç 2
    serdar seren 2
    metin altıok 2
    birhan keskin 2
    william shakespeare 2
    edward estlin cummings 1
    ömer hayyam 1
    nilgün marmara 1
    behçet aysan 1
    ibrahim tenekeci 1
    taha ayar 1
    kemal sayar 1
    yahya kemal 1
    ismail ma'şûki 1
    aziz nesin 1
    füruğ ferruhzad 1
    armağan altay 1
    yusuf hayaloğlu 1
    ahmet telli 1
    mehmet salih san 1
    hatice aydoğdu 1
    ümit yaşar oğuzcan 1
    mihri hatun 1
    ülkü tamer 1
    dolunay aker 1
    bedri rahmi eyüboğlu 1
    nevzat çelik 1
    ahmet hamdi tanpınar 1
    kazak abdal 1
    adnan yücel 1
    ertuğrul sönmez 1
    necati siyahkan 1
    selçuk şen 1
    ceyhun yılmaz 1
    mahzuni şerif 1
    arkadaş zekai özger 1
    cahit sıtkı tarancı 1
    behçet necatigil 1
    aşık sefai 1
    alaeddin özdenören 1
    zülfü livaneli 1
    küçük iskender 1
    cahit zarifoğlu 1
    murathan mungan 1
    edip cansever 1
    cem karaca 1
    mevlana celaleddin rumi 1
    ömer seyfettin 1
    şükrü erbaş 1
    ahmet haşim 1
    güldane dal 1
    bertolt brecht 1
    neşet ertaş 1
    nihat behram 1
    asaf halet çelebi 1
    ceyda görk 1
    özgür ballı 1
    yunus emre 1
    ali şir nevai 1

    her dürüst gazeteci gibi istatistiği oluştururken kullandığım yolları ve çıkarımlarımı belirteyim:
    * sadece bir mısra da olsa şiirinden örnek verilmiş şairler dikkate alındı.
    * bir şiir o şairin olasa da sadece özdeşleştiği için de olsa o şairin hesabına yazıldı. (be hey dürzü)
    * aynı şiirin bir bölümü ya da tamamı farklı anlamlar ifade edebileceğinden ayrı ayrı değerlendirildi ancak tıpa tıp aynı şiirler değerlendirmeye bir kez alınd. (istiklal marşı üç kere, beklenen iki kere paylaşılmış)
    * sözlükteki imajım paylaştığım bir necip fazıl bir de atsız şiiriyle büyük doğucu, muhafazakar, türkçü karışımı.
    * cemal süreya'nın neredeyse hiçbir şiiri tamamen paylaşılmamış, kendisi dize dize konmuş. adam kartpostal şairi olmuş.
    * dağlarca, dıranas, arif nihat asya, ahmed arif, ziya gökalp, ece ayhan, külebi vb. birçok büyük şairin hiçbir şiir örneği paylaşılmamış.

    entry'i, sözlükte ilgi görüyor oluşuna sevindiğim ismet özel'in dizeleriyle sonlandırayım:

    --- alıntı ---

    yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir?
    yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir?
    -yaşama!
    -ya bileydim?
    yazar: mıydım
    hiç: şiir.

    --- alıntı ---
  • 214
    hiç murathan mungan paylaşılmamış oluşuna şaşırdığım kulüp.

    uzun yolları da göze alabilenlere gelsin.

    (bkz: uzun yolları da göze alabilen bir dostluk)

    ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk,
    arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
    akşamüstünün bir saatinde,
    yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
    omzumuza dolanan bir kolun,
    başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
    belimizi kavrayan bir elin,
    uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında
    tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor,
    biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?

    yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
    kendimizi hep ilerde
    birgün karşılacağımızı sandığımız bir başkasına
    bir yenisine ertelerken
    hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?

    karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına
    sürerken bir gün
    geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
    hayat her zaman cömert davranmaz bize,
    tersine çoğu kez zalimdir.
    her zaman aynı fırsatları sunmaz,
    toyluk zamanlarını ödetir.
    hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların,
    eskitmeden yıprattığımız dostlukların,
    savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla
    yapayalnız kalırız bir gün

    bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,
    ya da olanlar olması gerekenler değildir.
    yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
    gün gelir hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...

    kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki
    olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
    bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;
    hani şu karşıdan karşıya geçerken trafik ışıklarında rastladığımız ,
    omzumuzun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip
    'nasıl olsa ileride bir gün tekrar karşıama çıkar'
    dediğinizdir.

    oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir o;
    boş yere bu sokaklarda aranırsınız...

    edit: murathan mungan daha önce paylaşılmış olup tamamen benim yanlış okumamdan kaynaklı bir uydurma söz konusu olmuş. uyaran arkadaşlara teşekkür ediyorum.
  • 475
    yetmemek
    yetememek
    sen onunken o senin değil
    susmayan düşünceler
    düşünmek istemediğin
    o hisler o sözler
    sabahı gece eder mi
    yanında uyuyan hiçbir şeyi duymayan
    o kadın sanır mısın
    duyacak kalbini

    yapma, bırak olduğu yerde kalsın
    düşünme, onu binlerce yıl denediler
    kaçma, kaçan hangi kuzu kurtulmuş ki
    keyfini çıkar gitsin
    yapacak neyin var ki
    yapma, bırak olduğu yerde kalsın
    düşünme, onu binlerce yıl denediler
    bi yolunu bulamayınca
    adına aşk demişler

    sevmek
    yeterince sevilmemek
    zordur bunu gurursuzca kabul etmek
    her şeyi bir öpüşe
    aklından silivermek

    beklesen de akıntıyı
    kalp çoktan demir atmış
    gitmiyor, gitmiyor
    derinlere saplanmış
    çıkaracak bir tek o var
    inanmazsın balıkmış

    yapma, bırak olduğu yerde kalsın
    düşünme, onu binlerce yıl denediler
    kaçma, kaçan hangi kuzu kurtulmuş ki
    keyfini çıkar gitsin
    yapacak neyin var ki
    yapma, bırak olduğu yerde kalsın
    düşünme, onu binlerce yıl denediler
    bi yolunu bulamayınca
    adına aşk demişler

    mizuhara

    bu da aslında şarkı sözü.
  • 460
    --- alıntı ---
    boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul
    bekle bizi
    büyük ve sakin süleymaniyenle bekle
    parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
    mavi denizlerine yaslanmış
    beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
    ve bir kuruşa yenihayat satan
    tophanenin karanlık sokaklarında
    koyunkoyuna yatan
    kirli çocuklarınla bekle bizi
    bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
    bekle dinamiti tarihin
    bekle yumruklarımız
    haramilerin saltanıtını yıksın
    bekle o günler gelsin istanbul bekle
    sen bize layıksın
    --- alıntı ---

    vedat türkali
  • 483
    "- neden bu kadar tatlısınız?
    hayranlarınız merak ediyor.
    - kaç tane var ki?
    - bir tane kaldı, hepsini öldürdüm…"

    bir yoksun şiiri

    gözlerim açıkken
    buz tutmuş bir gölün
    huzursu sakinliğindeydi dünya
    şehir en derin uykuda
    köpekler gibi uzanmıştı kuytuda
    gözlerim kapanınca
    bombalar patlıyordu dört bir yanda
    istasyonda bir tren ağlıyordu
    araba lastiklerine işliydi cinayet sesleri
    gözlerim açıkken
    bir parça hüzne çalıyordu
    yorgun kemancı acı acı
    dingin bir akşam yorgunluğu
    sesinde bulmuştu birisi ilacı
    gözlerim kapanınca
    brutal inliyordu
    çirkin bir kadın vokalde
    metalik ve şeytani sesler
    kaynatıyordu kabında akşamı
    ve anlayamamıştı içimdeki
    bir parça insanlık, yaşamı
    çünkü sen yoktun yanımda
    her gözümü açtığımda…
    gözlerim kapanınca
    hep peçelendi kadınlar
    perde kalkınca açılıp saçıldılar
    çok kez sevişmeyi denedim
    senden öteye gidemedim
    vazgeçtim yaşımdan
    git artık başımdan

    her hatıranın bir sokağı var bu şehirde
    her gün üstünden geçtim, altını çizdim
    postalımla çimine bastım, duvarını boyadım
    her şey tamamdı da, bir sen eksiktin işte

    en dibe düşüyorum kutupların arasında
    seyahat ederken kendimden kendime
    gözlerim kapalıyken geldin hep
    gözlerim açıkken silindi şehrin beziyle
    dans ettim ağaç dallarına vuran
    rüzgarın soluk sesiyle
    bir valsimiz vardı oysa
    eminim bu şehir bile unutamadı
    ve eminim sen en güzel dansını
    benim üstümde ettin, kabul et
    bir de yakışıklı bir köpek vardı
    vardı aramızda meşhur bir adı
    senden sonra hiç karşıma çıkmadı

    sen gittin
    benden bana kalmadı
    şu kocaman kibirden
    bir damla fazlası

    gözlerim açıkken
    yordu beni güneş
    asılıyordu ensemdeki nefes
    ve bir ordu yüreğimin dövüş kafesinde
    eğleniyordu…
    gözlerim kapanınca
    soydu beni gecen
    üşüdüm ben!
    uykum sana geldi yine
    girince dünün tozu bir şiire
    kanser indi bütün şehire
    öldüm ben!

    cesurkorkmaz a.d.
    18 ocak 2020, 23.56
  • 414
    son passolig bükücü muharrem ince'den gelsin...

    mutsuz kente mutlu yağmurlar yağıyordu,
    aylardan bir deli zemheri,
    canım yanarken gözler gördüm sanki yangın yeri.
    elveda bedenden bedene yollandığım günlere,
    elveda beline sarıldığım güzellere,
    elveda memur çocukları gibi zor terk ettiğim kentlere.
    gittim ben sonsuzluğa, sorgusuzca gittim,
    seni martılara emanet ettim,
    ıslak, yorgun, huysuz martılara…
    bektaşi tekkesinde deyiş okudum,
    okudukça sana dokundum.
    yangın yeri gözlerine yüreğimi açtım.
    ben yalova'dan bir öğretmen,
    50'sine yeni bastım.
    gözlerim gözlerine akmak ister,
    sen ister gizle ister göster.
    gözlerimden başka göze gitme,
    gidersen de sevme, seversen de delirtme.
    beni incitme,
    kapatma gözlerini gözlerime.
    sana derdimi kaç satırda anlatırım,
    kaç bahar daynırım yokluğuna,
    yumuşak hünerli ellerini nasıl bırakırım sabah karanlığına.
    dumanlı dağlarda mavi güvercinli hatıralarım,
    yeşil dallarda kızıl kirazlarım,
    meydanlarda söylensin şiirlerim şarkılarım,
    varlığın yıldız yangınları aydınlanırım,
    yokluğun iri soğuk yağmurlar ıslanırım,
    seni 100 dilde kıskanırım.

    muharrem ince
  • 5
    bu da benden olsun, dedeme:

    gölgesini kaybedenin öyküsü

    havada yanık kokusu var
    ay üzerime üzerime geliyor

    nasıl anlatayım
    gece oldu mu yorgunluklar uyanır
    hele tenhalaştı mı sokaklar zaman durur
    takvimlerden bahsetmiyorum
    gecenin kargaları vardır
    kanatları büyür ve üzerimize açılır

    şimdi kulağımda bir şeyler uğulduyor
    ağır bir günün ardından evime dönüyorum
    yanımda memur çantalı bir adam bekliyor
    burun deliklerinin kıpırdadığını görmedim
    ancak ölüler böyle sessiz solur
    yaşıyor mu

    kısa bakışlarıma cevap alamıyorum
    kimsenin gözleri canlı değil
    yüzyıldır aynı duvardaki bir tablo gibi şehir
    usanmışlıklar geceyi zifirileştiriyor
    karanlık ve soğuk bir tortu çöküyor mideme
    köpek havlamalarını duyuyorum
    rüzgârın ıslığı kimseye dokunmadan beni buluyor
    sanki bütün yalnızlıklar benim için yaratılmış
    herkes gözlerini bana dikiyor

    gelen geçen minibüsler tıka bısa insan
    havada yanık kokusu var
    üzerime titrek bir dal eğilmiş
    sarı yapraklar topluyorum saçlarımdan
    içimde bir hasretin imgesi büyüyor
    artık caddelerde yürüyen heykeller var
    özledim eski günlerin her saniyesini
    bana eskilerimi verin

    şehirde tanıdığım insanlar yaşardı eskiden
    çocuktum
    annem hep arkamı toplardı
    durmak bilmeyen bir salıncak gibiydi gündüzler
    ve yanımda kocaman gölgeler uzanırdı
    hatırlıyorum havada bahar kokusu vardı
    hiç bir tabuta omuz vermemiştim daha

    şimdi ufukta gri çizgiler yatıyor
    burun deliklerimi kesen birileri var
    dedem
    bileğime düğümlü bir uçan balondu
    çözülüp gittiğini anladığımda sustum
    aklım bu sıradanlığa ermiyordu
    diyorum ki ölüm
    herhalde çiçekleri yakan bir şeymiş
    havada yanık kokusu var

    yanımdaki adam ter kokularına karıştı
    sadece sokak lambalarını hissediyorum
    bir de çalılarda sevişen kediler kaldı
    ben
    balonunu kaybetmekten muzdarip bir çocuğum
    biri bana merhaba desin artık
    ayaklarımı tek çift görmek istemiyorum
    bu tenhalığı kaldıramayacak kadar yorgunum
    ya herkes sussun
    ya hepiniz konuşun

    ay üzerime üzerime geliyor
    önünden bir balon geçiyor
    havada yanık kokusu var
    benim burnum kanıyor
    benim burnum kanıyor

    04.03.2013, istanbul
    (akatalpa şiir dergisi'nin mayıs 2013 sayısında yayımlanmıştır)
  • 326
    kendi şiirimle aralarına katılmak istediğim kulüptür.

    pandora
    yarım yarım, bi' kaç adım, götürdü beni geçmiş yollara!
    senle tanıştığım kara cuma.
    güzel gülüşlü eski manzara;
    bir vesile çok hayırlara.

    bugün yarın, ölüm kalım uzak mesafe bitmeyen ara!
    açıldı kutu kaçtı pandora!
    yürek güdümlü kanlı beddua;
    el fatiha ölmüş aşklara!

    bursadan gelen gol haberi
  • 421
    nikbinlik

    güzel günler göreceğiz çocuklar,
    güneşli günler
    göre-
    -ceğiz...
    motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
    ışıklı maviliklere
    süre-
    -ceğiz...
    açtık mıydı hele bir
    son vitesi,
    adedi devir.
    motorun sesi.
    uuuuuuuy! çocuklar kim bilir
    ne harikûlâdedir
    160 kilometre giderken öpüşmesi...

    hani şimdi bize
    cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır,
    yalnız cumaları
    yalnız pazarları..
    hani şimdi biz
    bir peri masalı dinler gibi seyrederiz
    ışıklı caddelerde mağazaları,
    hani bunlar
    77 katlı yekpare camdan mağazalardır.
    hani şimdi biz haykırırız
    cevap:
    açılır kara kaplı kitap:
    zindan..
    kayış kapar kolumuzu
    kırılan kemik
    kan.
    hani şimdi bizim soframıza
    haftada bir et gelir.
    ve
    çocuklarımız işten eve
    sapsarı iskelet gelir..
    hani şimdi biz..
    inanın:
    güzel günler göreceğiz çocuklar
    güneşli günler
    göre-
    -ceğiz.
    motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
    ışıklı maviliklere
    süre-
    -ceğiz.....

    nazım hikmet
  • 33
    duygu denizinin en derinine inen adam yusuf hayaloğlu'ndan, merhaba nalan.

    merhaba nalân... bu sen misin,
    yoksa sen mi sandim;
    biri çimdiklesin beni...
    söyle isiga gel de göreyim,
    beni dümdüz eden,
    o yalandan da yalan gözlerini...

    merhaba nalân...
    amortiden mi çiktin güzelim?
    bak yine sapsal ettin bizi...
    oysa ne güzel unutmustuk
    ve ne güzel sona ermisti,
    o gerzek pembe dizi! ..
    hani, son bölümde sen yamuk yapip
    fabrikatör nubar bey'in
    tarabya kösküne gitmistin...
    hani, arkadasim halit akçatepe'nin yaninda
    beni acayip refüze etmistin...
    ve iste o an gözümde,
    eskicinin bile almadigi
    bir eski esya gibi, bitmistin! ..
    merhaba nâlan..
    pismanliklar denizinin biletsiz yolcusu...
    merhaba, artist olma hayallerinin
    ikinci sinif karakter oyuncusu! ..

    vay anasini sayin seyirciler,
    vay anasini be... vay anasini! ..
    bak, simdi aglarim ha,
    tez kapatsin biri,
    gözlerimin bozuk vanasini! ..
    oysa, o zehir kusan fabrika yolunda
    beraber islanmistik biz, nice yagmurda.
    ve o gün, nubar bey'in çarpip kaçtigi
    bir hayvancagizdi inleyen,
    yol kenari çamurunda.

    ve hep kendine ayirdigin
    o bencil yüregin,
    bir de o gariban köpege sizlamisti.
    ve ben, ilk defa seni böyle bilmistim,
    ve damarlarim ilk defa böyle cizlamisti! ..

    merhaba nâlan... merhaba!
    yoksul mahallemizin en havali kizi.
    merhaba, yanlis aglara takilmis
    muhtesem deniz yildizi! ..
    ben sana bakinca, dolardim bulut gibi
    dolardim da bir türlü yagamazdim...
    sen bana bakinca,
    bir aglamak dügümlenir bogazimda,
    gurur yapar, aglamazdim...

    ne düskündüm sana be!
    hani hayvanlar yavrusunu yalarmis,
    aynen öyle...
    ne tutkuydu bizimkisi be!
    hani ferhat daglari nasil delermis,
    aynen öyle...
    ve o nasil gidisti be!
    hani bir tren gelir de üzerinden geçermis,
    aynen öyle...
    of nâlan of! ..
    sen benim neler çektigimi bilsen,
    bunu bilmekten ölürdün...
    su kadarini söyleyeyim:
    hani tas olsan,
    yani tas olsan;
    ortadan ikiye bölünürdün...

    gitme nâlan, dur!
    tekrar gitme ne olur! ..
    aldiris etme saçma sapan sözlerime.
    yoo... hayir, aglamiyorum,
    galiba cigaranin dumani kaçti gözlerime.

    belki de sen hakliydin,
    bu mahallede ne bahtin açilir,
    ne de boyun uzardi.
    üstelik annen ölmüstü
    ve sokaginiz,
    acini kaldiramayacak kadar dardi...

    terso gidiyordu hersey...
    milllet isi-gücü birakmis,
    aklini bize takiyordu.
    altimizda çul yoktu,
    üstümüzde dam akiyordu.
    arap kizi camdan bakiyordu...

    sen gittikten sonra ben,
    hiç sorma...
    el attigim her isi, çok geçmedi batirdim.
    çünkü seni unutmanin tek yoluydu;
    bütün kazancimi saraba yatirdim.

    ama gelinligin duruyor.
    baba yadigari cumbali evi de satmadim.
    yalanim varsa kalkmayayim suradan:
    ben seni bir tek gün,
    bir tek gün bile unutmadim! ..

    merhaba nâlan,
    merhaba üzgün melek.
    merhaba kadersizim, talihsizim.
    merhaba titreyen elim, sanciyan belim,
    agriyan dizim, vazgeçilmezim! ..

    ama necdet tosun öldü nâlan,
    artik yemekleri sen,
    salatayi da ben yapacagim.
    sami hazinses kadar olmasa da
    bahçeyi sevdigin çiçeklerle donatacagim.

    kemal sunal da öldü nâlan,
    iyi kalpli amcalari birer-birer ugurladik.
    ve dünya kirlendi,
    filmler bozuldu
    o masum sevdalar yasanmiyor artik...

    sen varsin, ben varim.
    bir de, acimasiz bir dünya var disarida...
    esas film simdi basliyor,
    ve bütün koltuklar bombos bu sinemada! ..

    merhaba nâlan, merhaba! ..
    sen ortada siçan, ben saskin körebe...
    ulan seviyorum seni be! ..
    ulan, nereden inceldiyse,
    oradan kopsun be!..
  • 27
    aysel git başimdan

    aysel git başımdan ben sana göre değilim
    ölümüm birden olacak seziyorum.
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
    aysel git başımdan istemiyorum.

    benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
    dağıtır gecelerim sarışınlığını
    uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
    hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
    aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    benim için kirletme aydınlığını,
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

    islığımı denesen hemen düşürürsün,
    gözlerim hızlandırır tenhalığını
    yanlış şehirlere götürür trenlerim.
    ya ölmek ustalığını kazanırsın,
    ya korku biriktirmek yetisini.
    acılarım iyice bol gelir sana,
    sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
    aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    ümitsizliğimi olsun anlasana
    hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

    sevindiğim anda sen üzülürsün.
    sonbahar uğultusu duymamışsın ki
    içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
    uzak yalnızlık limanlarına.
    aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
    büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
    çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
    sakın başka bir şey getirme aklına.
    aysel git başımdan ben sana göre değilim,
    ölümüm birden olacak seziyorum,
    hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
    aysel git başımdan seni seviyorum...

    attila ilhan
  • 455
    eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
    ikincisinde, daha çok hata yapardım.
    kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
    neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
    çok az şeyi
    ciddiyetle yapardım.
    temizlik sorun bile olmazdı asla.
    daha çok riske girerdim.
    seyahat ederdim daha fazla.
    daha çok güneş doğuşu izler,
    daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
    görmediğim bir çok yere giderdim.
    dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
    gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
    yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
    yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
    farkında mısınız bilmem. yaşam budur zaten.
    anlar, sadece anlar. siz de anı yaşayın.
    hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
    gitmeyen insanlardandım ben.
    yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
    eğer yeniden başlayabilseydim,
    ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
    ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
    bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
    çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
    ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
    ölüyorum...

    jorge luis borges
  • 481
    içimde bir şeyler oluyor
    korkuyorum
    eşikte duran biri var tanımadığım
    rutubetli nefesi anahtar deliğinde
    gölgesi duvarlara salıyor köklerini
    perdeleri sıkıca çekiyor gölgenin elleri
    zümrüt gözlü bir yılan
    çörekleniyor baş ucuma
    islak ve kaygan
    bir açsam ağzımı kıvrılacak içime
    mideme, ciğerime ve kalbime
    zerk olmaya hazır zehir
    parlıyor gümüşi dişlerinde
    korkuyorum,
    bir şeyler oluyor içimde...
    neden ısınıyor kanım?
    etim kabarıyor, sanki bir yanım
    delinmek istiyor
    bir yanım delirmek,
    kulağımdan aksın aklım
    almadıysa teslim olduğumda beni
    o salkım salkım acılarım
    o gurur duyduğum yaralarım
    kapandıysa ben delirmeden
    yenilerini açarım.
    yoksa nasıl dayanır insan
    hiçbir şeyden korkmadan
    kapısı gecenin bir vakti
    karanlıkta çalınmadan
    çatal dilli bir yılan
    ona şiirler okumadan
    nasıl yaşar insan
    korkmadan
    aklının başında olduğundan
    hiç kuşku duymadan?
  • 101
    deniz yusuf hüseyin
    olur mu
    ecelsiz üç canı almak
    olur mu
    gülleri dalından kırmak
    utansın karanlık
    utansın toprak
    ağlasın gökyüzü
    kızarsın şafak
    üç yürek
    üç fidan
    üç güzel insan
    devrimin üç gülü
    dillere destan
    deniz'im oy
    yusuf'um oy
    yoldaşım oy
    hüseyin'im oy

    ertuğrul sönmez

    (bkz: üç fidan)
    (bkz: deniz gezmiş)
    (bkz: yusuf aslan)
    (bkz: hüseyin inan)
    (bkz: 6 mayıs 1972)
  • 376
    bugün; bana kalırsa sadece düşünceleri yüzünden hak ettiği değeri görmeyen, en değerli türk şairlerden birinin 'uçmağa varışının' üzerinden 42 yıl geçmiş. evet, hüseyin nihal atsız.

    hani var ya sosyal medyada hayatında kitap okumamış tiplerin sürekli şiirlerini paylaştığı yazarlar, bu adam onlardan çok daha büyük bir yazar, çok daha büyük bir usta. kaç tane şair var ki; kahramanlık, kahramanların ölümü, geri dönen mektup, mutlak seveceksin gibi şiirleri olan? ruh adam gibi hem psikolojik, hem edebi açıdan bu tarz işleri sevmeyenleri bile etkileyecek romanı olan?

    '''vaktiyle bir atsız varmış' derlerse ne hoş,
    anılmakla hangi bir ruh olmaz ki sarhoş?''

    var olsun.
  • 576
    sabah ışır sis iner vadiye
    sis dere boyunca içinde bir ala geyik
    sabah çiseleri sarar okşar gülleri
    ırmak dilek taşlarını koynunda saklar
    yollar bir görünür bir kaybolur
    su kuşları inmeyin dereye ben bakarken
    hala umudu olanlar görsün sizi su içerken
    görmeden duymadan hiç kimseler
    ruhları öperek iyileştirirler
    periler bir görünür bir kaybolur
    söz verip de tutmayanlar utansın
    bekleyeni varken dönmeyenler
    sevilmişken mutlu mesut ölmeyenler
    kimsenin huzuru kaçsın istemem
    zaman bir görünür bir kaybolur
    yıldızlar sönün ve yanmayın ben düşene dek
    masallar anlatılsın ninniler söylensin
    yine su doldursun çeşmeden güzel kızlar
    çiçek versin onlara delikanlılar
    kaderimi de yazardım bir kalem bulup
    seni sevmeyi başka güne saklayabilseydim eğer
    ellerin bir görünür bir kaybolur
    yüzün bir görünür bir kaybolur
    hayat bir görünür bir kaybolur
  • 169
    çok sevdiğim bir şiirdir sözlük. faruk nafiz bu şiirle, memleket edebiyatına yöneldiğini beyan etmiştir:

    sanat

    yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,
    bizim diyârımız da binbir baharı saklar!
    kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek,
    incinir düz caddede, dağda gezen ayaklar.

    sen kubbesinde ince bir mozaik arar da
    gezersin kırk asırlık bir mabedin içini.
    bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
    bize heyecan verir bir parça yeşil çini…

    sen raksına dalarken için titrer derinden
    çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin;
    `bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden
    toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin.`

    fırtınayı andıran orkestra sesleri
    bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
    istırap çekenlerin acıklı nefesleri
    bizde geçer en hazin bir musikî yerine!

    sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun
    yabancı bir şehirde bir kadın heykelini;
    biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun
    görünce bir köylünün kıvrılmayan belini...

    `başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
    yazılmamış bir destan gibi anadolu’muz.
    arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
    sana uğurlar olsun... ayrılıyor yolumuz.`

    faruk nafiz çamlıbel

    (hayat, 30 kânunuevvel (aralık) 1926, s.5, s.88.)
  • 195
    lütfen şiiri şu müzik ile birlikte okuyunuz.

    http://www.youtube.com/watch?v=e_0s_Ao9drM

    ellerin ellerime değdiğinde başlıyordu hayat benim için,
    ne zaman gözlerine baksam, ne zaman sesini duysam,
    atıyordu kalbim.
    her zerremde hissediyordum seni delicesine,
    korkmadan, usanmadan sana koşuyordum,
    nefessizce.
    her yeni günde seninle doğuyordum yeniden,
    seni arıyordum tan yeri ağarırken,
    sana gülümsüyordum her yağmur damlasında,
    bıkmadan, usanmadan.
    sen her saniye soluduğum hava gibi,
    içtiğim her damla su gibi işledin bedenime sevgini,
    sana açtım kalbimi umarsızca,
    delicesine.
    şimdi yalnızım dört duvar arasında,
    senden çok uzakta ellerimde bir avuç hatıra,
    her daldığımda uzaklara biraz daha yaklaşıyorum sanki sana,
    avazım çıktığınca susmak istiyorum,
    her yazdığım satırda sana birikiyor duygularım,
    yıkıntılarım, ahlarım.
    tek bildiğim olmayan bir sevdaydı bizimkisi,
    elimden kayıp giden zaman gibi,
    bitiremediğim kelimelerim gibi,

    seni seviyorum.

    (u: asla benim olmayacağını bildiğim ama hala içimde umudunu taşıdığım birine ithafen yazılmıştır.)

    yapma hayrettin / 29.09.2014 ( galatasaray sözlük şiir kulübü )
  • 50
    ne gecenin soğuğu
    ne içimdeki derin korku
    hiçbiri ürpertmiyor bedenimi
    yalnız sen
    üzerindeki baharı defalarca yaşatan koku
    kırılmışım parçalanmışım ben
    gözlerimin altının uykusuz gecelerden
    huzursuz sabahlardan kalma moru
    hepsi senin hatıran
    hepsi benim hatam
    ne yaptıysam senin içindi
    ne yaptıysam kırdım kalbini

    freyimsi stark

    önceki entrylerdeki üstatların %1'i kadar bile olmadığımı biliyorum ama yazmayı seviyorum ve yazıyorum. hayat güzel be sözlük.
App Store'dan indirin Google Play'den alın