12.05.12
maçı bitiren düdük sesi duyulur, ki bu aynı zamanda galatasaray’ın şampiyonluğunu ilan eden ses.
futbolcular sevinir, derken seyirciler sahaya girmeye başlar. soyunma odasına gidilir. bekleyiş sürdükçe sürer. dışarıda geleneksel kadıköy'ü yakma şenlikleri başlar. futbolcular soyunma odasında, biz televizyonların, bilgisayarların başında kupa beklerken ortaya çok dahiyane bir fikir atılır:
"kupayı soyunma odasında verelim şunlara ;)"
dışarıda olayların gittikçe büyümesi, stadın dışına taşması, bir grup terbiyesizin, sanki her bir halta hakkı varmış gibi stada, güvenlik görevlilerine, sokaklardaki arabalara, dükkanlara saldırması mazeret. ısrarla gasp edilmeye çalışılan şampiyonluğumuzu, sökerek almak gibi bir ayıbımız var ya ortada, suç bizim. "alıversinler soyunma odasında ne var?". oldu, başka?
ağızdan girilir, burundan çıkılır, sağduyu, uzlaşma, blabla… galatasaray yöneticileri ikna edilir.
böyle bir saçmalığı engelleme gücü olan tek bir kişi durur karşılarında:
fatih terim.
nihat özdemir, 3 gün sonra canlı yayında, kıpkırmızı ve nefret dolu bir sıfatla şöyle der;
"maç sonu kupa ve madalyalar soyunma odasına geldi ancak sayın fatih terim bu duruma itiraz edince verilemedi."
uzunca bir şeyler yazdım buraya ben. anlattım da anlattım. sonra bir hatamla silindi. iyi oldu belki.
şimdi bakıyorum, gerek yok uzun uzun anlatmama, ne yazsam havada kalıyor zaten. yukarıdaki paragraf yeter. bir ömür boyu hatırlayacağım bir anı daha.
bir tane daha mutluluktan ağlama, rahatlama, sevincinden elini ayağını nereye koyacağını şaşırma anısı. bu yeter benim için.
kötü zamanlar geçmişte oldu, gelecekte de olacak. hata da olacak yanlış da. onlar bulunup düzeltilecek, adım adım ilerlenecek. futbolda da, hayatta da böyle yürüyor işler. eleştirilemez, eleştirilmesin falan da değil. eleştirilsin, hata yapsın, düzeltsin, başka hata yapsın, onu da düzeltsin.
hatalardan arındırılmış bir insan değil fatih terim, öyle olmak zorunda da değil. ona böyle bir özellik yüklemeye çalışmak da, sırtındaki yükü artırmaya çalışmaktan fazlası değil. ne gereği var ki? onu olması gerekmediği bir insan gibi göstermeye çalışmanın, ortaya bir eleştiri koyulduğunda; altı doldurulmamış savlarla, temellendirilmemiş sözlerle savunmaya çalışmanın gereği yok. çünkü fatih terim'in bunların hiç birine ihtiyacı yok.
galatasaray iyi olacak. sonra daha iyi olacak... sonra daha da iyi olacak.
belki bugün değil, belki yarın da değil, ama geçmişte başardığını yine başaracak. tek ihtiyacı olan sağlam bir planlama. tek ihtiyacı olan o planlamayı yapabilecek biri. tek bir karede galatasaray'ın hem geleceğini hem bugününü hem de geçmişini görebilecek biri. ve ona sahip galatasaray.
7 aydan fazla bir zamandır hatırlayıp hatırlayıp keyiflendiğim zamanları elimden kimse, hiçbir şey alamaz. ben de yaşadığım süre boyunca, o'na yaşattıklarından dolayı, minnet duymaktan vazgeçmeyeceğim. inanın bu öyle basit bir sevip-sevmeme meselesi değil, adanalı olduğu için torpil geçiyor da değilim.
* döneceği söylentisi ilk çıktığında da, 2. dönemini düşünüp korkmuştum, istememiştim dönmesini. yanılmışım.
galatasaray düşmanlarının karşısına dikilişiyle, yaşattıklarıyla, ağlata ağlata kazandığı rakip taraftar nefretiyle, "galatasaray'ı yaşayışı"yla...
dedim ya, sevip/sevmeme meselesi değil bu. hiç olmadı.
bu bir minnet meselesi.