• 26
    türk insanının yapmasını da, almasını da bilmediği hede. eleştiri yaparken insanımız sürekli ağıra kaçıyor, hakaret ediyor, yada kendi düşüncesinden olmayan herşeyi eleştiriyor. kendisi herşeyde hakıymış gibi...

    birde bunun eleştiri alma kısmı var o daha beter. eleştirilen insanımız hemen karşı saldırıya geçiyor, kendisini eleştiren kişiye küfür ve hakaretlerle karşılık veriyor artı günümüzün en yeni modası; terörist ilan ediyor. dikkat edelim arkadaşlar eleştirirkende biri bize eleştiri yaparkende. olgunluk çizgisinden çıkmayalım.
  • 27
    eleştiri, bir kişi, eser ya da konuyu doğru ve yanlışlarını göstererek anlatmak amacıyla yazılan kısa metinlerdir. demiş viki.

    yani bu tanıma göre sen, maçta kötü oynayan bir futbolcuna örneğin yetersiz, bitiriciliği kötü, şutları zayıf, kilo almış çalışmıyor, duracağı yeri bilmiyor, hava hakimiyeti kötü vs diyebilirsin zira bu eleştiriye girer.

    ama aynı sen, yine aynı maçta kötü oynayan bir futbolcuya, gamsız, beyinsiz. kuzey afrıkalı değil mi abi zaten, zaten bunun karısı da şöyleydi böyleydi falan gibi, futbol dışı, hakaret içeren laflar söylersen, işte o eleştiri olmuyor sevgili yazar arkadaşım. o gömmek oluyor, asmak oluyor. bilmem daha kaç örnek vermeliyim ki anlaman için?
  • 28
    bir düşünceyi, bir eseri, bir yargıyı inceleyerek doğruluk veya yanlışlığını ortaya çıkarmak ve gerçek değerini belirtmek, tenkit etmek. (bkz: tdk)

    peki bu platformda hem de sadece galatasaraylıların olduğu bu platformda gerçekten eleştiri mi yapılıyor yoksa eleştiri adı altında yerin dibine mi sokuluyor bazı isimler. mesela bir isimin transferi gündeme geliyor hemen çöp diye atlıyor adamlar. meloya da brezilyalı mustafa sarp demişlerdi böyle tipler. sorarsan eleştiremeyecekmiyiz, kimse eleştirilemez değil derler. bir de fikir özgürlüğü var kardeşim diye de eklerler. eleştireceksiniz tabi ama hakkıyla eleştireceksiniz. çöpse niye çöp olduğunu açıkla herkes aydınlansın. eleştiri adı altında içinizde birikmiş nefreti kusmayacaksınız.

    (bkz: #2727503) mesela chakiz kardeşimiz o kadar güzel bir entry girmiş ki herşeyi gerekçeleriyle izah etmiş. işte eleştirmek bu. açıkla izah et nedenlerini belirt, beğendiğini de söyle beğenmediğini de ama sırf ayar olduğun için eleştiri kavramına sığınarak gömme insanları.
  • 30
    hem bu sözlükte, hem de bu ülkede neden sıkıntı yarattığını kendimce anlatmaya çalışacağım şey.

    1- üslupta sıkıntı.
    ülkemiz maalesef beden eğitimi, din kültürü ve ahlak bilgisi, edebiyat, coğrafya hatta felsefe gibi derslerin çok da sallanmadığı bir ülke. bana kalırsa bunlar mühim mevzular. kişiye bir taban, bir dünya görüşü katacak şeyler. bugün sokakta bir yabancıyla tanışsanız ülkesi nerededir, kimlerle komşudur, tarihsel süreçte kabaca neler yaşamıştır bilseniz fena mı olur mesela? ya da yaşadığınız bir durumu antik yunan felsefesinden bir meseleyle birleştirerek düşünseniz? bir de bu bahsettiğim derslerin bir kısmı okutan, yazdıran şeyler. bu dili, üslubu, anlamayı geliştirir.

    ülkemiz maalesef üslubun sıkıntılı olduğu bir ülke. ben bunu evimde yaşıyorum. babamın halama, halamın babama daha lütfen dediğini görmedim. ya siz arası iyi olan, günün büyük bölümünü keyifle geçiren insanlarsınız. birbirinize mutfaktan çekil demek yerine "canım işim var, mutfağa biraz ben girebilir miyim" falan deseniz ne olur? ama yok, ben bunu anlatamıyorum. yaşlılar diye mi, karakterlerinde mi yok bilmiyorum ama yok. bakın iki cümle de mutfağın boş bırakılmasını talep ediyor. ama biri nasıl kibar, diğeri nasıl ortamı gerecek şekilde kuruluyor.

    2- ülke insanının ruh hali.
    evet, o cümle: burası türkiye.
    arkadaşlar ülkemiz %50'nin çok zor şartlar altında çalıştığı, %45'inde zor şartlar altında çalıştığı, üç kuruş kazandığı, üç kuruşun ertesi sabah iki kuruş değerine düşebildiği, dengesiz, tuhaf bir ülke. sokakta yürürken maganda kurşunu yeme ihtimaliniz var, araç sağlayan bir motorcunun bin bir emek aldığınız arabayı mahvetme ihtimali var, siz şeridinizde motosikletle giderken manyak bir araç sürücüsü tarafından katledilme ihtimaliniz var.

    sığlığa gerek yok, bunlar dünyanın her yerinde oluyor. ama durkheim ne der anomali-normal meselesinde? örneğin her yerde cinayet işlenir. cinayet işlenmesi normaldir. anormal olan, bunun belirli değer üzerinde gerçekleşmesidir. bu saydıklarım bir ülkede haftada 10 kişinin başına geliyorsa bizde 1000 kişinin başına geliyor.

    şöyle bir ülkede insanların tatlış, gelişime açık, eleştiriyi kendi süzgecinden geçirecek yapıda olmasını beklemek sanki biraz fazla şey beklemek oluyor. bir de ben etrafımda gerçekten bir eleştirinin ciddiye alındığını, bireyin kendi süzgecinden geçirip mantıklı bulduğu şeyleri değiştirdiğini toplasanız iki kere falan görmüşümdür.

    3- okunanın anlaşılamaması.
    şöyle örnekleyelim bunu.
    yazılan: bence ziya doğan hoca'nın ayman'ı her gittiği yere transfer etmesi yanlış.
    anlaşılan: seninananıavradınıteamspeakkavgası.

    bu ülkede en çok duyduğum şey "sen beni yanlış anladın".

    dil üç aşağı beş yukarı bir çeviri işidir. ben anlaşılamamayı anlıyorum bu arada. farklı kültürel referans çerçevelerinde yetişen insanlar aynı şeye farklı anlamlar yükleyebilir. x ülkesindeki kıza "çok güzelsin" dersen teşekkür eder. y ülkesindeki "uff snne be slk." der. güzelliğe ve güzelliğin ifade edilişine iki ülke de farklı anlamlar yüklemiştir. bir ülkede bu nezakettir, öbür ülkede "seks amaçlı iltifat"tır.

    şimdi ben "a" dedim. bunu veli'ye söyledim. veli "a"yı anlamaz. "a"nın kendi kültürel çerçevesindeki anlamını anlar. ve bu çok normal.

    ama arkadaşlar biz burada en azından tematik sözlükte bu temanın dilini ortak konuşabilelim. tamam hepimiz siyasette ters düşebiliriz, kültürde düşebiliriz, bu yüzden birbirimizi sevmeyebiliriz ki ben bu yüzden insanları sevmediğimi bu sözlükte de net şekilde dile getiriyorum, ama lütfen futbol konusunda anlaşabilelim.

    fatih terim'i eleştiriyorsa biri, güzel okuyun. anlamaya çalışın. her eleştiri nefretten yapılmaz ki. nefret dolayısıyla eleştiri de yapılmaz zaten, olsa olsa bok atmak olur o. sizin yüzeyiniz parlak ve kaygan olsun bok yine atanın üzerine kayar düşer.

    böyle işte. bunlar daha sosyolojik, antropolojik, felsefi, tarihsel sürece yönelik meseleler. kısaca toparlamaya çalıştım ama yine oldukça eksik ve dağınık oldu. yine de bir nebze anlaşılabilmiş olmayı umuyorum.
  • 32
    en güzel su zemzemdir,
    eleştiri elzemdir…

    fakat, sosyal medya sayesinde anlaşıldı ki, "doğru düşünmeyi bilmemek" evrensel bir problem. bütüncül bir bakış açısına sahip olmadan, neden sonuç ilişkilerini yorumlama yetisini geliştirmeden doğru tespitler yapmak pek kolay değil. doğru tespitler yapamadan da sağlıklı eleştiriler getirebilmek mümkün değil. işin içine bir de değerler, normlar, kişisel öncelikler ve hatta pek çok durumda da "çıkarlar" girdiği zaman, zaten çarpık olan düşünce sistematiği iyice yanlış sonuçlar veriyor. sonuç ise pek çok başka olumsuzluğun yanı sıra, yaygınlaşarak artan huzursuzluk ve bununla ilişkili mutsuzluk…

    maalesef bu bir kısır döngü. olumsuz tablo daha büyük olumsuzluklar doğuruyor ve doğurmaya devam edecek. "doğru düşünmeyi bilmemek" diye tanımlamaya çalıştığım problemin çözümü için bir şeyler yapılmadığı takdirde bu tablonun düzelmesi için pek de sebep yok gibi duruyor.

    şu halde, zemzem konusunda net bir yorum yapamayacak olsam da,
    eleştiri konusunda, "kişinin kendisi ve çevresi ile ilgili olanlar dışında eleştirileri görmemeye çalışması elzemdir" gibi bir yaklaşımın benimsenmesinin doğru olduğu kanaatindeyim.

    hayat kısa, sorunlar listesinin ise sonu yok. bir keyif aracı olması gereken futbolda, nedeni-sonucu, bağlamı dikkate almadan yapılan ve hatta muhtemelen bir kısmı da art niyetli olan bol ünlemli eleştiri cümlelerini okumaktan ve ciddiye almaktan kaçınmak en mantıklı yol.
  • 34
    doğru bir “bilgi”yi inceleme ve yorumlama olgusu. bu entry’de değineceğim kısım özellikle bilgi tarafı, ayrıca bir fatih terim savunması değil, galatasaray sözlük’ün son dönemde geldiği hal üzerine bir entry olacak.

    bir haftadır cezalıyım, 10 senedir bu sözlüğe yazarım, sözlük benim hayatımda belki en çok yer eden şeylerden bir tanesi. ilk kez ceza aldım, ve bu cezayı formata uygun olmayan entrylerim sebebiyle aldım. cezayı veren moderatör arkadaş sonuna kadar haklı, ona bir eleştirim yok. son dönemde sözlükte yer alan “eleştiri” adı altındaki algı yaratma çabaları öyle sinir bozucu oldu ki, bazen cevaben formata uygun olmayan entryler girdim, kendimi dinlemedim. bu da özeleştirim olsun.

    şimdi yukarıdaki eleştiri tanımına bir bakalım istiyorum birlikte. en önemli nokta, bir bilgi üzerinden yapılması. neden ısrarla bunu söylüyorum, çünkü galatasaray sözlük’te de, sosyal medya gibi, son dönemde “eleştiri” adı altında yazan şeyler bir bilgi üzerine değil, bir çıkarım üzerine yer alıyor.

    bir örnek verelim; “fatih terim antrenman yaptırmıyor.”, ya da “fatih terim doğru antrenman yaptırmıyor.”

    bu bir eleştiri değildir arkadaşlar. bu bir bilgidir. bunu söylemeniz için galatasaray antrenmanlarını izliyor olmanız gerekir, ya da en kötü ihtimalle iyi bir kaynaktan bilgi almış olmanız gerekir. yoksa bu sadece bir çıkarım olur. doğru olup olmadığını bilemezsiniz.

    bunu buraya yazmak, benim messi başlığına (psg ile anlaşmadan evvel), “messi galatasaray’a gelecek, çünkü galatasaray sağ açık arıyor, messi de sözleşme uzatmadı.” yazmamla aynı şeydir. böyle saçma bir çıkarımdır yani.

    mesela sen şöyle yazıyorsun: “galatasaray’ın koşu mesafesi sürekli diğer takımlardan daha az, bu durumda fatih terim doğru antrenman yaptırmıyor.”

    ben de şunu yazabilirim: “galatasaray’ın koşu mesafesi sürekli diğer takımlardan daha az, çünkü galatasaray’ın orta saha orijinli oyuncusu yok, sadece taylan ve emre akbaba merkez orta saha orijinli, bir takımın koşu mesafesini en fazla merkez orta saha oyuncuları arttırır, galatasaray bu yüzden yeterli koşamıyor.”

    bakın böyledir demiyorum. belki antrenmanlarla ilgili sorun vardır, bilemem. ama galatasaray’ın koşu mesafesinin az olmasını, oyun planında eksiklikler olmasını, kalecisinin hata yapmasını bir sürü varsayımla bir sürü şeye bağlayabilirsiniz. eğer siz direkt olarak gelip “galatasaray antrenman yapmıyor” yazarsanız, ben sözlük moderasyonu olsam, silerim bu entry’yi. çünkü siz kaynak belirtmeden bir bilgi paylaşmış oluyorsunuz bu durumda.

    mesela, “selçuk inan galatasaray’a yardımcı olacak kalibrede değil” demek bir eleştiri değildir. bilmiyorsun çünkü. çıkarım yapıyorsun. bence bu konudaki eleştiri şudur; “dünyadaki birçok sistemli, iyi takımın antrenör ekibine göre bizim ekibimiz en azından nicelik olarak çok daha zayıf, buraya eklemeler yapmak gerekir.” bu bir eleştiridir, çok da doğru bir eleştiridir bence.

    bu şekilde entry yazan yazarlar, eleştiri yapmıyorlar benim gözümde. son dönemin moda tabiriyle, algı yaratıyorlar. manipülasyon yapıyorlar en hafif ifadeyle.

    yazar arkadaş kusura bakmayacak, ama bir örnek vereceğim:

    https://gss.gs/3217136

    bu iyi niyetli bir entry değil örneğin. bu bir algı yaratma çabası. şöyle diyor yazar arkadaşımız:

    “teknik direktörlüğe fatih terim getirildikten sonra sadece defans hattına kiralık olarak gelenler hariç 12 oyuncu transfer etmiş takım. hala bir stoper transferi bekleniyor. bir yerlerde bir plansızlık var. öncelikle bu sorunun kaynağı tespit edilip sonra transfer yapılmalı.”

    bunu victor nelsson transferinin yanlışlığını anlatmak için yazıyor arkadaşımız. ve bunu anlatırken diyor ki, “kiralık hariç 12 adet defans oyuncusu alınmış.”

    şimdi ben yazar arkadaşa soruyorum, neden defans? stoper bölgesinden bahsediyoruz, neden stoper değil? madem stoperleri konuşurken bekleri dahil ettik, neden orta sahayı dahil etmedik mesela?

    bu entry’de yazılan bilgiyi check ettim, doğru. ama bu doğruyu bu şekilde söylemenin adı manipülasyon. çünkü eğer sadece stoper deseydik bu rakam 4 olacaktı. ozornwafor, alpaslan, luyindama, marcao. nelsson’la birlikte 5. gidenlere de bakınca gayet mantıklı bir rakam olduğu görülecekti.

    hele orta sahaya hiç girmiyorum. fatih terim’in son döneminin başlangıcından bu transfer dönemine kadar olan süreçte galatasaray’a merkez orta saha orijinli bonservisiyle alınan oyuncu sayısı 2 (iki). ama bu yazar arkadaşımız, stoper transferini bu şekilde eleştirmeyi tercih etti. ciğeri sönen bekimiz oldu, gözünde havaifişek patlayan bekimiz oldu falan, ve arkadaşımız stoper transferine bu mevkiyi dahil etti. ben buna iyi niyetli diyemiyorum, kimse kusura bakmasın.

    oyuncuların değersizleştirilmesi konusunda inanılmaz bir baskı, manipülasyon çabası var. yukarıda örnek verdiğim entry de bununla ilgili aslında, örneklerden biri luyindama, diğeri mohamed.

    luyindama’yı değersizleştirenin ısrar etmediği için fatih terim olduğu savunuluyor, ya da mesela deniyor ki, madem luyindama yanlış adamdı neden 8 milyon euro verdik. luyindama başlığını baştan sona okuyun hepiniz. luyindama geldi, fatih terim’le birlikte gayet iyi bir performans sergiledi. hatta öyle ki, 15 -20 milyon eurolar konuştuk. sonra sakatlandı, sakatlandıktan sonra da eski performansına asla kavuşamadı. bize beşiktaş maçını kaybettirdi, yığınla hata yaptı vesaire. ne yapsın fatih terim? kazanmak için elinden geleni yaptı, buradan sonrası oyuncuda. fm oynamıyorsunuz arkadaşlar.

    diğer bir oyuncu mohamed. fatih terim değersizleştirmiş. performansını düşürmüş. bu çıkarımın sebebi ne? çünkü mohamed endişeli bakıyor, gol kaçırınca kulübeye bakıyor korkudan, fatih terim oyuncuyu 45’te çıkarıyor, efendime söyleyeyim taraftarın basının önüne atıyor, bu yüzden. arkadaşlar, fatih terim maç olmadığı günleri simülasyona oynatıp mohamed’i maçtan maça görmüyor. her gün görüyor, konuşuyor. aynı fatih terim, seneler önce kavga eden riera ve melo’yu, daha kimse haber yapmadan basının önüne attı, kavga ettikleri için kadro dışı bıraktı ve sonrasında bu oyunculardan birer efsane yarattı. her gün mohamed’le oturup konuşmuyorsanız bu konuda bir teknik direktöre, haliyle yine çıkarımlar üzerinden sallamak eleştiri değildir, kötü niyetlidir.

    kimisi de gelip diyor ki mohamed’in gece hayatı var. fatih terim’e sallamak için yukarıdakilerin yazılmasıyla fatih terim’i savunmak için bunun yazılması aynı saçmalıkta. neden? çünkü kaynağın yok.

    madem oyuncuları değersizleştiriyor, marcao neden hala gayet iyi durumda, kerem neden her geçen gün performansını arttırdı, gedson ya, tottenham’da mourinho antrenmanlarından gelen gedson’u bana hanginiz açıklayacaksınız?

    sözün özü, bu sözlükte son dönemde eleştiri adında yazılan şeyler eleştiri değil. manipülasyon, algı yaratma çabası. ve ben böyle bir platformda, galatasaray’a ciddi zarar verdiğini düşündüğüm bir platformda daha fazla yazmak istemiyorum. düzelene kadar bir daha entry gireceğimi sanmıyorum. eyvallah.
  • 35
    futbolla ilgili eleştirinin akademik seviyede olması gerekmez.

    kimse kusura bakmasın, ben bir takımı tutuyorsam hayatımda o takıma dair güzellikler olduğu için tutarım. ne ben o takımın sahibiyim ne de o takımda yılda milyon avrolar kazanan topçular ya da hocalar zor anımda bana destek olur. adımı bile bilmezler.

    uzun süre sürekli kötü oyun, sıkıcı oyun, başarısızlık, gerginlik ve kavga görüyorsam benim işin arka planını bilmek gibi bir zorunluluğum bulunmuyor. o konumda olanlar bir şeyleri yanlış yapıyordur. eğer değişmeyen tek şey hoca oluyorsa elbette ona yükleneceğim. çünkü ben vaktimi ayırıp o maçı izliyorum. st. johnstone ile kötü oynayıp berabere kalan takımı izlemek benim en az 90 dakikamı çalıyor.

    bir kez bile "doğru idman yaptırmıyor" eleştirisini yapmamış biri olarak diyorum ki bu eleştirileri yapanların hakkıdır. bu hocalar, topçular 25 milyon kişiyi eğlemek için milyon avrolar alıyor. büyütmeyin. başka bir işi yok futbol sektöründekilerin. arenaya takım çıkarıp izleyenleri eğleyecek. aldığı paralar mantıksız olan insanların eleştirilmesinde akademik düzey beklemek en hafif tabirle saflık.

    gayet de kahvehane ağzıyla da eleştiri olacak. taraftar bu işten ancak takım kazanıyorsa, iyi oynuyorsa kârlı çıkıyor. ama hocamız yense de yenilse de hep kârlı çünkü hem parası takır takır yatıyor hem de asla yeri sarsılmıyor. sonra da "lütfen mantıklı eleştirelim..." kontrası geliyor.

    hayır, futbol bu. her halükarda yeri sağlam olan hoca, kendisine bir soru soruldu diye "ben de seni merak ettim." gibi zerre mantık içermeyen bir tehditte bulunacak ama onu eleştirenlerden akademisyen tavrı beklenecek. yok öyle.
  • 36
    yapılması için yapan kişinin deneylenip kanıtlanabilecek bir olgu sunması gereken iletişim aracı. arkasında bir bilgi birikim yoksa o şey eleştiri değildir. bir eleştirmen olabilmek için o konuda yetkinliğiniz ya da kanıtınız olması lazım. söz konusu futbol olduğu için bu şart kalkmaz. yapılan saldırılara da kılıf olarak "eleştiri yaptım" savunması sunulamaz.

    bir bilgin, bir yetkin, bir kanıtın olmadan diyeceğin her şey dedikodudur. burası kahvehane değil, zaten hayatın hiçbir anında kahvehanedeki gibi dedikodu yapılmaması gerekir, sadece sözlükte değil. sözlük adabı yüzünden hiç mi entry'niz silinmedi. burası bir sözlük olduğu ve sözlük formatı korunmaya çalışıldığı bir site olduğu için yazılan şeylerin kanıtının sunulabilmesi gerekmektedir. buraya hepimiz eğlenmeye geliyoruz ancak pirlo'nun kitabını 7 dilde göreceksem neden gireyim ki.

    gözlem yapmak önemlidir ancak sebep sonuç ilişkisini doğru kurabilmeniz gerekir. futbolun aktörlerinin tamamından bağımsız yapılacak hiçbir eleştiri tamamıyla dolu olamayacaktır. sadece canımızın sıkıldığı şeyler ya da sevmediğimiz insanlar üzerinden kurulmaya çalışılan çarpık entryler eleştiri olarak kabul edilemez. eğer birine ya da bir gruba saldırmak istiyorsanız eleştirinin arkasına saklanamazsınız, saldırı ile eleştiri taban tabana zıttır çünkü.

    maalesef ülkemiz post-truth dönemi dibine kadar yaşıyor. bu sözlüğe de sirayet etmiş durumda. ancak sadece yazarlarımız "öyle hissediyor" diye gerçekler bükülemeyecektir.
  • 37
    bir insanı, bir konuyu ya da bir yapıtı, doğru ve yanlış yerlerini bulup gösterme için yapılan inceleme. gerçek anlamı bu.

    film izliyoruz, beğeniyor ya da beğenmiyoruz. fakat yönetmenin filmi çekme teknigini, oyuncuların oynama şeklini eleştirmiyoruz. tiyatro aynı sekilde. çünkü bilgimiz yok. bu işin okulunu okuyanlar ve özel olarak ilgi duyanlar hariç. fakat türkiye'de futbol ve politika deyince hepimiz herşeyi biliyoruz. hepimiz bildiğimiz için ikisinin de hali ortada.

    öncelikle, mesele eleştirmek değil, eleştirmek için bir konu hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. ben teknik taktik bilmem, ne eğitimini aldım, ne de bazı yazar arkadaşlar gibi özel ilgim var. yorum yapmak ile eleştiri olayını karistiyoruz. biz yorum yapıyoruz, eleştiri değil. halı sahada futbol oynamak, hatta profesyonel futbol oynamak bile teknik taktik olarak futbolu bildiğini göstermez, teknik direktör olmak için eğitim alıyorlar mesala. o nedenle de futbol yazarları ya da ekranlarda konuşanlar için yorumcu denir. yorum yaparken de kahvehane ağzıyla yorum yapmakta bir sıkıntı yok, sıkıntı neden sonuç ilişkisi kurmadan, sadece skora ya da futbolcuların bireysel performansına göre hareket etmek.

    eleştiri yaparken, objektif olunur, duygular işin içine karışmaz çünkü işin içinde istatistik vardır, eğitim vardır, matematik vardır. yorum yapmak ise subjektif bir olaydır. o nedenle de kerem geldiği noktadan ileri giderken terim'in etkisi olmaz ama mohammed geri giderken suçlusu terim olur. ya da benim gibi terim'i sevenler, takımın oyununu begenmese de düzeleceğine dair inanç taşır güvenir, begenmeyenler için terim'in gitmesi gerekir. hocaya ya da yazarlara hakaret boyutu olmadığı sürece de bu şekilde yorum yapmak herkesin sonuna kadar hakkıdır. nasıl ki hepimiz politika bilip! sohbetlerde türkiye'yi kurtarmaya çalışıyorsak, futbolu da bildiğimiz için galatasaray'ı daha iyi görmeyi yorumluyoruz. birbirimiz kırmaya gerek yok.
  • 38
    (bkz: gerçek islam bu değil)
    (bkz: eleştirme demiyorum hobi olarak gene eleştir)

    sırf yapılan eleştiri hoşuna gitmediği ancak eleştirmeyin de diyemediği için anlamı çarpıtılmaya çalışılan kelime. öncelikle eleştirinin kabaca anlamı incelemedir. yani aslında olumlu veya olumsuz bir anlamı yok. incelerken olumlu yorumlarsan olumlu eleştiri, olumsuz yorumlarsan olumsuz eleştiri olur.

    eleştiri(tdk): bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi.

    tdk'ya göre eleştiri için yüzde yüz doğruluğu kanıtlanmış somut gerçekler şartı aranmıyor(ama siz işinize gelmediyse pek tabii aramaya devam edebilirsiniz).

    konuyla az buçuk ilgilenen herhangi bir insan gördüğü şeyin olumlu mu yoksa olumsuz mu olduğunu, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde değerlendirip çıkarımlar yaparak eleştiri yapma işini gerçekleştirmiş oluyor.

    örnek vermek gerekirse; bir yazar, sözlükte fatih terim'le ilgili "doğru-düzgün antrenman yaptırmıyor" diyorsa bu, o yazarın sahada somut olarak gördüğü fiziksel olarak ezilen oyuncular ve istatistiklere yansıyan koşu mesafelerindeki düşüklüğü "olumsuz sonucunun", antrenmanda bir eksiklik olduğu "sebebiyle" olduğuna kanaat getirerek yaptığı bir çıkarımdır. evet, "doğru-düzgün antrenman yaptırılmaması" somut olarak görüp inceleyebildiğimiz bir gerçeklik değil, ancak antrenmanlardaki çalışmanın karşılığı olarak sahada somut olarak gözlemlediğimiz galatasaray takımındaki eksikliğin antrenman kaynaklı olduğunun iddia edilmesi meşru bir eleştiri ve varsayımdır. ha siz bu eleştiriye katılmıyor musunuz? o zaman diyeceksiniz ki, "hayır kardeşim ben katılmıyorum, fiziksel düşüklüğün sebebi, (farzı misal) gece alemindeki, tembel futbolculardadır". bu da sizin bir eleştirinizdir, buna katılmayanlar da yine kendi argümanlarını sunarak ortaya fikir koymaya devam edebilirler. olması gereken budur. ancak sırf senin hoşuna gitmedi diye, insanların eleştiri haklarının meşruluğunu sorgulayamazsın. eleştirmek herkesin hakkıdır.
  • 41
    modern toplumlarda olması gerekendir. herkes eleştirilebilir, herkes eleştirilmelidir. ama eleştiri diye yazılanların kaçı gerçekten eleştiri? burada ilgisiz alakasız şeyler argüman olarak sunuluyor. hayatında bir futbol antremanı dahi yapmamış adamlar antreman metodları ile ilgili tezler üretip çıkarımlar yapılıyor. anormal bir şekilde gelen her oyuncunun geriye gittiği iddia ediliyor ki 30 yaşını geçen oyuncuların performanslaırnın düşmesi de dünyanın her yerinde normal karşılanır. ilgisiz alakasız başlıklara ilgisiz alakasız laflar çarpıldıktan sonra deniliyor ki burada eleştiriye tahammül yok. ya bana de ki 5 ağustos 2021 galatasaray st johnstone maçı taylan berkan aytaç üçlüsü seçimi yanlıştı. üçü de kreatif değil ve ceza sahasına girmiyor mohamed çok yalnız kaldı. oturup beraber eleştirelim. ama bunlar yazılmıyor ki. rahatlıkla çürütülebilecek, futbol ile uzaktan yakından alakası olmayan genelde malum 2-3 tane twitter hesabının belli aralıklarla sosyal medyaya pompaladıkları şeyler yazılıyor.

    burada eleştiriyoruz eleştiriyoruz ya diyen arkadaşlar kendi mesleklerine meslekleri ile uzaktan yakından alakası olmayan birinin aynı çizgide bir yazı yazdıklarını düşünsünler. mesela doktor olan düşünsün; hoca kendisi için sen ne biçim doktorsun seni tıp fakültesinden kim mezun etti böyle tedavi mi uygulanır dese ve 0 tıp bilgisi ile kendisinin doktorluğunu alaya alan bir yazı girse bunu tutup bir eleştiri olarak kabul eder mi? edeceğini hiç sanmıyorum zira tanıdığım bütün doktorlar insanlar korona ile aşı ile ilgili fikir beyan ettiğinde çıldırıyorlar. karpuzu bile manava seçtiren halk aşı konusunda fikir beyan ediyor diyorlar üstten üstten. ama konu futbol olunca kimse bu pencereden bakmıyor. aynı şey bütün meslekler için geçerli.
  • 42
    benim bakış açımdan "nitelikli" ve "niteliksiz" olarak ikiye ayrılan eylem. eleştiriyi şu özdeyişle paralel incelemek istiyorum, "maksat üzüm yemek mi, yoksa bağcıyı dövmek mi?". ülkemizde eleştirilerin hemen %90'ı bağcıyı dövmek için yapılır, o nedenle de her zaman bir tepki ve dirençle karşılaşır. üzüm yemek için yapılacak eylemler daha kapsamlı, daha çok dikkat ve özen isteyen eylemlerdir. bizim insanımızın %90'ı bu ayrıntılarla uğraşmayı sevmez, ne yazık ki çoğunlukla özenli de değildir. aslında gerçeği yansıtmasa bile, eski bir bakanımıza atfedilen "okullar olmasa milli eğitimi ne iyi idare ederdim" şeklinde dile getirilen haldir bu. "eleştiri" tanımı bile eleştiriye açık bir tanımlamadır. (bkz: #3219201) "bir şeyin doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi". tabi önce hemen aklıma gelen soru şu: kime ve neye göre doğru ya da yanlış? "doğru düzgün antrenman yaptırmıyor." kime göre doğru ve düzgün antrenman? senin antrenman algınla benim antrenman algımın farklı olması, ikimizden birinin doğru ya da hatalı olmasını gerektirmez. şimdi pek fazla takılmıyorum ama eskiden pazartesi günleri bütün gazetelerin spor sayfalarını okurdum. bu eylemi yaptığım yaklaşık 30 yılda daha "haftanın kare ası" seçiminde yer alan dört futbolcudan en az ikisinin aynı kişi olduğuna hiç şahit olmadım. ahmet'in haftanın futbolcusu seçtiği kişiyi, aynı maçta mehmet'in haftanın hayal kırıklığı olarak ilan ettiğine ise çok şahit oldum. dolayısıyla eleştirinin kendisi eleştiri konusudur. unutmadan, yukarıda yazdığım "nitelikli" ve "niteliksiz" ayırımı da rahatlıkla "kime ve neye göre nitelikli ya da niteliksiz?" sorusuna neden olmalıdır. ben eğer bir konuda fikir ileri süreceksem ya da eleştiri olarak nitelendirilebilecek bir şey yazacaksam, mümkün olduğunca "benim bakış açımdan" diyerek giriş yapmaya özen gösteririm böylece o konuyu ben nasıl görüyorum onu anlatmış olurum. eleştiri olup olmadığını okuyan tanımlar.
  • 44
    oyuncular kötü performans gösterdiğinde eleştirilmesi gayet doğaldır. saha içi performansın dışında başka etkenlerde vardır. mesela yunus akgün fazla eleştirilmiyorken kerem paratoner görevi görüyor bu sezon. yunus'un galatasaray'da tam anlamıyla ilk seneesi. bence eleştirilmemesi gerekiyor en az 1 sezon verilmesi gerekiyor kendisine. kerem ise kötü performansının yanı sıra tavırları ve önceki yaşananlar sebebiyle daha fazla hedef halinde. burada galatasaray sözlükte kerem eleştirilince birçok kişi tamam kerem'i de bitirilelim, tamam onu da yiyelim gibi anlamsız entryler giriyor. ya hu kötü oynayan ve saha içi tavırları herkesin malumu olan bir oyuncunun eleştirilmesinden doğal ne var? hareket mi ediyoruz? elbette eleştirilecek. eleştirilerden, eksikliklerinden çıkarım yapmak yerine insanların bam teline basmaya devam ediyor. böyle devam ederse yine eleştirilecek hatta eleştirilerin dozajı artacak. durup dururken niye bir galatasaray oyuncusu eleştirilsin ya da tabiri caizse yenilmeye çalışılsın? kerem'de sinir olduğum asıl konu ise arda turan, burak yılmaz gibi oyuncuların tavırlarını görüyor olmak. bu arkadaşlar hiçbir zaman yanlış yapmaz, her yaptıkları doğrudur. adı üstünde adam tayfa. kerem umarım bu yola girmeden hatasından döner. yoksa yazık edecek kendisine. futbol nankör maalesef. dün avrupa'nın en iyi orta sahası muamelesi yapılan taylan bugün ankaragücü'nde tutunmaya çalışıyor.
  • 45
    insanları yücelten bir değerdir. eleştiriye muhatap olan kişi, eleştirileri analiz edip kendisini bir üst seviyeye atabilmek için bu değerli kaynağı kullanmalıdır. küfür, hakaret zaten eleştiri değildir. eleştiriye muhatap kişi, eleştiri altında eziliyorsa bu kendi sorunudur. rekabet, eleştiri gibi unsurlar gelişim için kıymetli nimetlerdir.
  • 46
    başarı için olmazsa olmazdır.
    kendi açımdan hiçbir topçuyu babamın oğlu gibi sevip benimsemediğim için iyiye iyi kötüye kötü demeye çalışıyorum. basit bir vatandaş olarak futbolcuların yaşantısını anlayabilecek kadar zengin değilim. her istedikleri olan bu futbolcu kesiminin sahada kendilerini vermediklerini görünce hiçbirinin gözünün yaşına bakmam. çünkü galatasaray'ın başarısıyla hayata tutunuyoruz.
    bize ne kerem'in moralinden, icardi'nin saçma sapan özel hayatından. hiçbirisinin özel hayatını sahaya yansıtmaya hakları yok. asgari ücret alarak oynasalardı o zaman pohpohlamak şart olurdu. aç insanlar olarak tokların keyiflerinin derdine düşmek saçmalıktan başka bir şey değil. iyi oynamayana saygı duymam bu kadar basit.
  • 48
    galatasatay kültürünün mihenk taşı.

    ama üzülerek söylüyorum ki uzun zamandır taraftarımızın yaptığı eleştiri değil. şu an yapılanlar değersizleştirme, yok etme üzerine. kesinlikle futbolcularımız, teknik kadro ya da yöneticiler özelinde tamamının değil ama çoğunluğun yaptığının eleştiri değil yıpratma maksatlı olduğunu düşünüyorum.

    edit: kerem'i eleştirmezsek tepemize çıkar demek baya hoşmuş. biz de bugün kerem'e, yarın x bir oyuncuya aralıksız saldıranları eleştirmezsek onlar da tepemize çıkar. güzel paradoks değil mi?
  • 49
    eleştirinin gerekliliği ve hatta elzem olması tartışmaya bile açık değildir bence de. kişiyi, organizasyonu, kulüpleri bir adım yukarı daha götürebilecek en önemli etken doğru eleştirinin varlığıdır. ancak bütün bunları söyledikten sonra şunu da kabul etmek gerekir ki övgü ve kişinin hakkını teslim etmek de eleştiri kadar önemlidir ve gereklidir.

    şimdi şuna gelmek istiyorum uzun yıllardır medyada, sağda solda bir tane hakkımızı savunan kişi de yok. yani hakkını vere vere. buradaki yazar arkadaşlardan aklı selim olanları tenzih ederek konuşuyorum. kötü işler olurken kaleminin, klavyesinin en keskin köşesinden yazılar kaleme alanlar, iyi şeyler yapılırken sus pus kesiliyor. iki örnek vereyim, bahse konu iki futbolcumuz hakkında.

    geçen yıl kerem, neredeyse sezon boyu belli bir standartta oynayan ve takımın işleyen yegane oyuncusu iken bile mimikleri nedeniyle, söyledikleri veya söylemedikleri nedeniyle kötülenip durdu. bu adamlar da görüyor her şeyi. irfan, ferdi’ye olur olmadık küfürler edip sahada azarladığında basın bunu yazmadı bile. eleştirmeyi geçtim. şimdi durum böyleyken, bu adamın bu sene yapılan, bence de yerinde olan, bu eleştirileri kabul etmesini nasıl bekleyebiliyoruz? yani olur olmadık her şeye söylenen biz bence bir noktada yalancı çobana dönmüş oluyoruz ve yaptığımız eleştirilerin hatrı kalmıyor.

    keza övgü konusunda da zayıfız. yunus geçen sene adana’da balotelli ile müthiş uyum yakalamış ve muazzam oyunlar oynamıştır. burada da yapacaktır aynılarını ama geçen sene o kadar bahsedilmedi bunlardan. yani fenerbahçe’nin bir köşeye fırlattığı eljif elmas bile daha çok övülmüş olabilir.

    şimdi herkesin günlük hayatta çokça kullandığı bir deyim var ‘sezar’ın hakkı sezar’a’. bence her birimiz bunu şiar edinmeliyiz. eleştirirken de överken de aklımıza bunu getirip kerem’in hakkını kerem’e, yunus’un hakkını yunus’a verelim, verdirelim. küstürmeyelim değerlerimizi. biz aynı konuda benzer cümlelerle ve bir önceki yazının da vurgusunu arttırarak eleştiri dozajını ve frekansını arttırdıkça medyada daha geniş kitlelere hitap etme fırsatı olanlar gömüp duruyor çocuklarımızı. sonra kendimize düşman öz evlatlarımız oluyor, maalesef.
  • 50
    genel olarak halkımızın içini dolduramadığı ve saçma spekülasyonlar üzerinden, empatiden yoksun şekilde dile getirdiği bir inceleme türüdür.
    eleştiri yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan birisi empatidir. sen bir oyuncuyu veya bir teknik direktörü veya bir yazarı eleştirirken önce bir empati refleksi göstermelisin ki olayları eleştirmek istediğin pencereden görebilme şansın olsun.
    ben uzun zamandır sözlükleri ve twitter'ı takip ederim. insanların, "bakın benim fikrim ne kadar marjinal", "ben bu konuda hükmümü verdim doğal olarak biraz racon kesmeli bir yazı yazayım" zihniyetinden çıkmadığı bir denklemde bir çok girdiyi ciddiye almıyorum ve bunu herkese de tavsiye ederim.
    günün trendine, anonim hesapların dolduruşuna gelip onu asmak bunu kesmek çok samimiyetsiz. bu bir istisna olsa bunu yazmaya üşenirdim fakat algı üzerinden dönen bir sosyal medya mecrası olduğu bir gerçek. 15-16 yaşındaki çocuklar anonim bir hesaba sigara içen wesley sneijder avatarı yapıp, galatasaray'a dair fikri olmayan insanları peşlerine takıyorlar. şaka gibi fakat gerçek.
    bu toplumun eleştiriyi de, fikir ayrılığını da, yetkili kişilerin tercihlerini de kabul etmesi gerekiyor.
    bu toplumun, en doğrusunu kendisinin bildiği yalanından uzaklaşması gerekiyor.
    yatağını toplamayı beceremeyen insanların ulema modunda takılmaması gerekiyor.
    bir fikir belirtirken, esen rüzgardan değil akıl süzgecinden destek alması gerekiyor.

    neden sözlükler ve sosyal medya bu kadar vasatın altına düştü?
    neden insanların fikirleri utanma hissi yaratmaya başladı?
    çok basit...
    bu alanda da eğitimsiziz, bu alanda da narsisizmin esiri olmuşuz.
App Store'dan indirin Google Play'den alın