(bkz:
#3497090)
söyledikleri çok genel ama aşırı genel perspektiften haklı gibi dursa da alttan alta faşizan bir entry girmiş yazardır. neden faşizan diyorum, çünkü ben bu ıslıklama olayını gayet demokratik bir hak olarak görüyorum ve oyuncuya tepki gösterenin de bu tepkiye katılmayıp oyuncuya sahip çıkanın da o stada girebilmesi, yan yana maçı izlemeye devam edebilmesi ve birbirlerine zerre hak vermeyip sevmeseler bile en azından tutumlarına karşı iyi kötü bir saygı duymaları gerektiğini düşünüyorum. açıkçası ben sadece kendimden sorumluyum, başkasının ne niyetle yapıp yapmadığı da umurumda değil, kimsenin niyetini de ölçemem. benim adım hıdır düşüncem budur. ama kendisinin de yazmış olduğu entry'ye ve entry'nin yazıldığı başlığa girip diğer örneklere bakarsanız eğer, bunu yapanlar stada sokulmamalıdır, galatasaraylılığı sorgulanmalıdır, bunlara cahil cühela it köpek çekilmelidir, bunlar utanmazdır aymazdır, hatta psikolojik problemleri bile olabilir, üst perdeden beylik laflarla parmak sallanıp sindirilmelidir bunlar... hani bir tık öteye gidilse ibret olsun diye birkaçını sallandıracaksın kıvamına gelinecek çok rahat bir şekilde. kullanılan dilin genelleyiciliği bir yana, tehditvari cümlelerle desteklenip bir de başkalarının mağduriyeti üzerinden dem vuruluyor ironik bir şekilde. kendi kuyruğunu ısıran yılan gibi anlayacağınız. gelelim mobbing ve taciz mevzusuna, mobbing dediğiniz olayda işinizi iyi veya kötü yapmanızla ilgilenilmez. orada direkt sizin kimliğinizdir hedef tahtasında olan ve siz o işin tillahını da yapsanız her halükarda eften püften sebepler yaratılarak sindirilmeye çalışılırsınız ve pes edip kaçmanız sağlanmak istenir. taciz mevzusu da ister fiziksel ister psikolojik şiddet üzerinden olsun direkt sizin sınırlarınızı ihlal eden bir suçtur zaten. şimdi berkan kutlu olayıyla bu kavramların ne ilgisi vardır soruyorum ben bu yazarımız üzerinden herkese. ben berkan kutlu'ya ana avrat sövmüyorum, sövmedim de hiç, gidip sosyal medya hesaplarının altında siber zorbalık da yapmadım, kendisini de şahsi olarak tanımam etmem, karakterine veya kimliğine dair nefret barındıran hiçbir duygu da beslemiyorum. ben sadece kendisinin oyununu yetersiz buluyorum, vasat görüyorum, formamız altında çıktığı -bu sezon dahil- 50 küsür maçta kendisine kamyon yüküyle verilen şansı iyi değerlendiremediğini düşünüyorum, verilen paralara göre fiyat-performans açısından rezalet buluyorum, bunca şansa rağmen oyununu gram geliştirememiş olmasına daha fazla tahammül etmek istemiyorum, tee en başından transfer edilişini ve direkt 11'e monte edilmiş olmasını yanlış buluyorum, günümüzde yedek kulübesinden bile sırıtabiliyor oluşuna anlam veremiyorum, kulübede oturmak için de hem maddi hem de manevi külfetlerinin ağır olduğunu söylüyorum, tüm bunlara rağmen gerek sistemin çarpıklığının yarattığı boşluklar olsun gerek bu arkadaşın ayağına mecbur bıraktıranlar yüzünden olsun ve daha birçok başka sebepten dolayı olsun hâlâ ve hâlâ galatasaray'da şans bulabiliyor olmasını haksız görüyorum, tüm bunların ışığında ıslıklanabiliyor oluşunu da normal karşılıyorum, kendisine sahip çıkana da derdimi anlattıktan sonra gene ikna olmazsa okey deyip çok uğraşmadan geçiyorum. bu mudur şimdi bana yukarıda sayılan tüm yaftaları hak ettiren durum mesela? çok methettiğiniz o ahlak ve adalet anlayışınıza bir de bu perspektiften bakalım.
yazar arkadaşımız konuya bir de günlük yaşamın iş kolları üzerinden yaklaşarak oldukça basitleştirmiş meseleyi. evet arkadaşlar, sadece maç başı ücreti bile muhtemelen burada yazan çizen herkesin yıllık ücreti kadar olan biri için söyleniyor bu cümleler. nedir peki berkan'ı aynı sınıfa koyan mağduriyet? bir maçta ıslıklanmış. vah vah, el ele verip ağlayalım hadi bunun için. günümüzde neredeyse her gün tesadüfen hayatta kaldığımız bir ülkede, büyük bir kısmı türlü türlü tehlikeler atlatarak canı burnunda emek sarf eden meslek kolları ile berkan arkadaşımızın yaşadığı zorluk birebir aynı gerçekten. şu karşılaştırma bile baştan sona hamasetten başka bir şey değildir, ama bizim ülke için çok kullanışlıdır, ileride siyasete atılacak arkadaşlar feyz alabilir. ve son olarak, evet kardeşim, bir işi hakkıyla yerine getiremeyen bir çalışanın o meslekte, en azından işini iyi icra edemediği o yerde, yeri yoktur. buna da liyakat diyoruz zaten. ondan daha fazla hak edenlerin, aynı işi daha iyi yapabilecek olanların önünü tıkamaktadır çünkü o kişi. asıl hak yiyen de o'dur ve ona bu fırsatı altın tepside sunanlardır ya da bu ortamın oluşmasına tuğla taşıyanlardır. ama yazar arkadaşımıza göre herhangi birisinin kimseye bir kötülüğü yoksa, sadece mesleklerini kötü de olsa yapmaya çaba sarf ediyorlarsa, o kişilere herhangi bir laf etmememiz gerekiyormuş. oldu o zaman, görürsem selam söylerim. bugün x bir meslek koluna işiniz düştüğünde, ihtiyacınız olan o iş sürekli yalapşap yapıldığında ve defalarca şans verdiğiniz hâlde ısrarla aynı şekilde yapılmaya devam edildiğinde de gösterin bakalım aynı sabrı o zaman. nasıl ölçeceğiz biz bu, "kimseye kötülük yapmama ve sadece mesleğini yapma gayesinde olma" baremini? ne olacak kıstasımız bu anlamda, nereden bilebileceğiz bunun ölçüsünü? bakın bu ucuz karşılaştırmayı tamamen yazar arkadaş da benzer yollara başvurduğu için onun dilinden yapıyorum, yoksa berkan'ın ıslıklanma olayını daha en başından bu gibi karşılaştırmalara sokmayı gereksiz buluyorum zaten. ancak yazar arkadaşımızın söylediklerinde şöyle bir nüans farkı var, "sadece o gün iyi bir şekilde işini iyi icra edemeyen (kime göre)" minvalinde bir şey söylüyor. kime göre biliyor musun, bana göre arkadaşım. hatta izlediği şeyi anlayabilen herkese göre bence. ben 2021/2022 sezonunda 40 küsür maç izlemişim bu arkadaşı, dile kolay, 40 küsür. iyi gözüktüğü maç sayısı bir elin parmaklarını geçmezken, bal yapmayan arı gibi sahada koş allah koş motomot bir oyun anlayışıyla, maç akışında sürekli yaptığı top kayıplarıyla, hatalı paslarıyla, rakibe tehlikeli atak fırsatları sunmasıyla, hücuma verimsiz katılışlarıyla, yerini kaybedişleriyle ıvırıyla zıvırıyla tam 40 küsür maç izlemişim. bu arkadaş 1-2 maç iyi oynamak için 10 maç bizi vasat oyununa mahkum edecek, bunu yaparken üstüne bir de milyonları cukkalayıp hayatını yaşayacak, ona bu fırsatı veren hiçkimse hesap vermeyecek ve ben sırf bu kişinin morali bozulmasın diye ıslıklamayı bile hak göremeyeceğim, üstüne tonla hakaret yiyeceğim, öyle mi? bırak bu işleri devlet su işleri derler adama. öyle isteğe böyle cevap size. 2021/2022 sezonunda sahada bulunduğu 48 maçta 0 gol, 3(?) asist. hey yavrum benim hey, analar ne yiğitler doğuruyor. bir de neymiş, bu sezon rotasyon oyuncusuymuş da sonradan oyuna girince iş yapıyormuş da kupada bizi ipten alıyormuş da. mafya örgütü kurmaktan yargılanan birinin "lan bırak" lafı geliyor aklıma. kastamonuspor ve ofspor maçında "şov" yaptı diye, skoru tutmamız gereken birkaç maçta koş allah koş futbol anlayışıyla orta sahaya azıcık ucundan 5-10 dakikalığına bir zahmet dinamizm katabildi diye mi pamuklara saracağız bu arkadaşı. geçiniz, yok öyle bir dünya. ancak ıslık eyleminin bir hazırlık maçında yapılıyor oluşu karşıt argümanların dayandığı temel direk gibi duruyor. ee, yani? hazırlık maçı, idman maçı, halı saha maçı, mahalle maçı... ne fark eder? kötü performans gösteren biri nerede olursa olsun belli oranda tepki çeker zaten. yatak odası bile buna dahil lan hahah. hazırlık maçı da olsa berkan sanki durduk yere mi ıslıklanmış, hayır, gene kötü tercihleri sonucu kalemize karşı gelişen ataklara sebebiyet vermiş ve biri de gol yememizle sonuçlanmış. bilmem kaçıncı kez, kaçıncı sefer, kaçıncı defa, kaçıncı maç. oynanan maçın unvanı bu olayın değişmeyen ve değişmeyecek gibi duran bir sabit olduğu gerçeğini çürütmüyor maalesef. hem ıslıklamak bence dünyadaki en etkili pasif direniş örneklerinden biridir. tıpkı alkış protestosu, oturma eylemi, gezi zamanı ortaya çıkan duran adam veya tencere tava çalma girişimleri gibi gibi, örnekler çoğaltılabilir. dünyanın hem en kimseye bir zararı dokunmayan hem de en etkili tepki metotlarından bir kısmı bunlar. pasif direniş, pasifizm, sivil itaatsizlik, falan filan, adına ne derseniz deyin işte. şu an ne var ve bunca zaman ne vardı tüm bunlardan bu kadar alınıp bozulacak onu da anlamıyorum. olumsuz eleştiriden, ama bilhassa da en çok zararsız tepki eylemlerinden tüm dünya niye korkuyor lan bu kadar ve ister siyaset olsun, ister spor olsun, ister gündelik kişisel yaşam olsun anında sindirme politikası güdüyor herkes. kimse de durup şöyle demiyor ha, ulan acaba bende mi bir problem var, acaba bir yerlerde hata mı yapıyorum, insanlar bana niye tepki gösterdi, kendime nasıl çeki düzen verebilirim, kendimi nasıl geliştirebilirim, işimi daha iyi nasıl icra edebilirim, yanlış anlaşıldıysam sesimi daha iyi nasıl duyurabilirim... kimsede bunlar yok, varsa yoksa hamaset, gereksiz duyar kasma, ağır drama, inkar, racon, tehdit, gözdağı, sindirme, adamlık, karakter, şeref, namus vs vs. bunların hepsinin bini bin para. oturup tartışıp agree to disagree bile diyemiyoruz en basitinden lan. bazen ben de yapamıyorum bunu hatta ve gereksiz agresifliğe kapılıp sonradan pişman olduğum şeyler söylüyorum ve davranışlarda bulunuyorum bazen. çok acayip bir durum kısacası hepimizin adına.
ve son olarak ben kimim, biz kimiz, başkaları kimler? vallahi ben başkasını bilmem, ben kendimi bilirim, bildiğim şey de şudur: nasıl ki berkan'a gösterilen tepkiye katılmak zorunda olmayış ve kendini farklı şekilde ifade etmek istemek bir temel haksa, işte benim de berkan'a toz kondurmayanlara katılmak zorunda olmayışım ve derdimi tam ters uçtan ifade etmek istemem o kadar temel hakkımdır. konu da kilittir. bunda hiç utanacak sıkılacak bir şey de görmüyorum. ben istemiyorum vasata tamah etmek kardeşim, istemiyorum yani. siz istiyorsanız o sizin bileceğiniz iş ama benim gösterdiğim tepkiye siz karışamazsınız. rahatsız olsanız da karışamazsınız çünkü ben de sizin beni vasata tamah etmek zorunda bırakan anlayışınızdan rahatsızım mesela ama gelip de durduk yere yargısız infaz yapmıyorum yani. en azından berkan konusunda. şu an burayla alakası olmayan başka başka meseleler artık işin yargılama noktasını hızlı geçip çabucak infaza gitmeyi bilmem kaç yıldır yapılan edilenlerden sonra hak ediyor ya, orası apayrı bir derya. sonuç olarak pastanın en büyük paylarını yiyenler gene afiyetle yemeye devam ederken biz de milyonlar kazanan vasıfsız tiplerin hassas duyguları incindiği için böyle birbirimizi yiyoruz işte anasını satayım. şu göstergeler dünyasının saçmalığına bakın diyorum ve söyleyeceklerim bu kadardır hakim bey ile kapatıyorum.