49
eleştirinin gerekliliği ve hatta elzem olması tartışmaya bile açık değildir bence de. kişiyi, organizasyonu, kulüpleri bir adım yukarı daha götürebilecek en önemli etken doğru eleştirinin varlığıdır. ancak bütün bunları söyledikten sonra şunu da kabul etmek gerekir ki övgü ve kişinin hakkını teslim etmek de eleştiri kadar önemlidir ve gereklidir.
şimdi şuna gelmek istiyorum uzun yıllardır medyada, sağda solda bir tane hakkımızı savunan kişi de yok. yani hakkını vere vere. buradaki yazar arkadaşlardan aklı selim olanları tenzih ederek konuşuyorum. kötü işler olurken kaleminin, klavyesinin en keskin köşesinden yazılar kaleme alanlar, iyi şeyler yapılırken sus pus kesiliyor. iki örnek vereyim, bahse konu iki futbolcumuz hakkında.
geçen yıl kerem, neredeyse sezon boyu belli bir standartta oynayan ve takımın işleyen yegane oyuncusu iken bile mimikleri nedeniyle, söyledikleri veya söylemedikleri nedeniyle kötülenip durdu. bu adamlar da görüyor her şeyi. irfan, ferdi’ye olur olmadık küfürler edip sahada azarladığında basın bunu yazmadı bile. eleştirmeyi geçtim. şimdi durum böyleyken, bu adamın bu sene yapılan, bence de yerinde olan, bu eleştirileri kabul etmesini nasıl bekleyebiliyoruz? yani olur olmadık her şeye söylenen biz bence bir noktada yalancı çobana dönmüş oluyoruz ve yaptığımız eleştirilerin hatrı kalmıyor.
keza övgü konusunda da zayıfız. yunus geçen sene adana’da balotelli ile müthiş uyum yakalamış ve muazzam oyunlar oynamıştır. burada da yapacaktır aynılarını ama geçen sene o kadar bahsedilmedi bunlardan. yani fenerbahçe’nin bir köşeye fırlattığı eljif elmas bile daha çok övülmüş olabilir.
şimdi herkesin günlük hayatta çokça kullandığı bir deyim var ‘sezar’ın hakkı sezar’a’. bence her birimiz bunu şiar edinmeliyiz. eleştirirken de överken de aklımıza bunu getirip kerem’in hakkını kerem’e, yunus’un hakkını yunus’a verelim, verdirelim. küstürmeyelim değerlerimizi. biz aynı konuda benzer cümlelerle ve bir önceki yazının da vurgusunu arttırarak eleştiri dozajını ve frekansını arttırdıkça medyada daha geniş kitlelere hitap etme fırsatı olanlar gömüp duruyor çocuklarımızı. sonra kendimize düşman öz evlatlarımız oluyor, maalesef.
şimdi şuna gelmek istiyorum uzun yıllardır medyada, sağda solda bir tane hakkımızı savunan kişi de yok. yani hakkını vere vere. buradaki yazar arkadaşlardan aklı selim olanları tenzih ederek konuşuyorum. kötü işler olurken kaleminin, klavyesinin en keskin köşesinden yazılar kaleme alanlar, iyi şeyler yapılırken sus pus kesiliyor. iki örnek vereyim, bahse konu iki futbolcumuz hakkında.
geçen yıl kerem, neredeyse sezon boyu belli bir standartta oynayan ve takımın işleyen yegane oyuncusu iken bile mimikleri nedeniyle, söyledikleri veya söylemedikleri nedeniyle kötülenip durdu. bu adamlar da görüyor her şeyi. irfan, ferdi’ye olur olmadık küfürler edip sahada azarladığında basın bunu yazmadı bile. eleştirmeyi geçtim. şimdi durum böyleyken, bu adamın bu sene yapılan, bence de yerinde olan, bu eleştirileri kabul etmesini nasıl bekleyebiliyoruz? yani olur olmadık her şeye söylenen biz bence bir noktada yalancı çobana dönmüş oluyoruz ve yaptığımız eleştirilerin hatrı kalmıyor.
keza övgü konusunda da zayıfız. yunus geçen sene adana’da balotelli ile müthiş uyum yakalamış ve muazzam oyunlar oynamıştır. burada da yapacaktır aynılarını ama geçen sene o kadar bahsedilmedi bunlardan. yani fenerbahçe’nin bir köşeye fırlattığı eljif elmas bile daha çok övülmüş olabilir.
şimdi herkesin günlük hayatta çokça kullandığı bir deyim var ‘sezar’ın hakkı sezar’a’. bence her birimiz bunu şiar edinmeliyiz. eleştirirken de överken de aklımıza bunu getirip kerem’in hakkını kerem’e, yunus’un hakkını yunus’a verelim, verdirelim. küstürmeyelim değerlerimizi. biz aynı konuda benzer cümlelerle ve bir önceki yazının da vurgusunu arttırarak eleştiri dozajını ve frekansını arttırdıkça medyada daha geniş kitlelere hitap etme fırsatı olanlar gömüp duruyor çocuklarımızı. sonra kendimize düşman öz evlatlarımız oluyor, maalesef.