• 76
    hem pozitif hem de negatif olanı gelişim için önemlidir. insanlık ve bilim eleştirilebildiği ölçüde dogmalardan kurtulmuş ve ilerlemiştir. galatasaray için çok önemli bir kültürdür, eleştirinin başımızın üstünde yeri vardır her zaman. ayrıca eleştiri eğitim ve kültür seviyesi yüksek topluluklarda daha anlamlı hale gelir. galatasaray sözlük bu konuda diğer pek çok sosyal medya oluşumunun önündedir.

    tüm bunları göz önünde bulundurduktan sonra, eleştirinin ne olduğu ve ne olmadığının bilinmesi de önemli. her şeyden önce eleştiri yapıcı olmalıdır, sözlük anlamına bakarsak;

    1-bir insanı, bir konuyu, bir yapıtı, doğru ve yanlış yönlerini bulup göstermek ereğiyle inceleme işi.
    2-böyle bir inceleme sonucu genellikle yanlış görülenleri belirtme işi.
    3-amacı, bir yazın ya da sanat yapıtını her yönüyle ele alıp açıklamak, anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek olan yazı türü.(yazın terimi)
    4-özellikle bilginin dayanaklarını ve doğruluk durumunu inceleme, sınama, yargılama işi.(felsefi terim)

    örneğin x bir futbolcu hakkında ; "karar anlarında sakin kalması gerekiyor" demek eleştiriyken, "beyinsiz" demek hakarettir. "çevre kontrolünü geliştirmesi lazım" demek eleştiriyken, "takıma sadece zarar veriyor" demek yanlış ithamdır. "son vuruşlarda dikkatli ve sakin kalsa gol atabilirdi" demek eleştiriyken, "kaçırdığı goller yüzünden maçı kaybettik" demek haksızlıktır (atsaydı ortaya çıkabilecek senaryoları değerlendirilebilir ama gol kaçırmasa kesin kazanacaktık sonucu hatalı bir çıkarımdır). takımın en kötüsü olmayan oyuncuya ezbere takımın en kötüsü demek ne bize ne de oyuncuya bir katkı sağlamaz. ayağı yok demek oyuncuyu ve takımı geliştirmez. oyuncu değişiklikleri konusunda fikrini belirtmek, katılmamak varken hoca bu işi bilmiyor, overrated falan demek hadsizliktir.

    yani bu konuyu artık bir çözüme kavuşturalım. bunlara dikkat edilmediği zaman sözlükte devamlı kısır bir kavga süregeliyor. bu platformda çok sevdiğim eleştirel yazarlar var; muhtemelen, yarısı boş bir bardağı alsak, sabaha kadar yarısı dolu mu boş mu tartışabileceğim isimler çoğu. bu arkadaşlarımızın eleştirilerini okumak benim de bakış açılarımı çok güzel geliştiriyor (en güncel örnek angelinho örneği). ama bu iyi niyetli yaklaşımların yanında fırsat kollayan, "eleştiri" adı altında sağa sola saldıran yazarlar da "eleştiri bu kulübün genlerinde var" şeklinde kendilerini onların yanına gizleyerek ortalığı karıştırıyorlar. ben 2018'den beri bu sözlükte yazarım, çok daha öncelerinden de aktif takipçisiyim. tek derdimiz buranın diğer pek çok içi boşalan oluşum gibi bozulmaması, sonuçta orhan uluca'lardan sinan yılmaz'lara, uğur karakullukçu'lara kadar pek çok medyada, sosyal medyada öne çıkan isimleri aramızdan çıkarttık. lakin suistimal edilen yanılgılara önlemler alınmazsa, malesef korktuğumuz başımıza gelecek.

    galatasaray sözlükte ve galatasarayda umarım her zaman var olur ama kötü niyetli yaklaşımlara da bir bütün olarak gerekli tepkiyi gösterebiliriz. geçen senenin şampiyonu ve 17 maçtır yenilmeyen bir takımın, dünyanın en büyük 3 kulübünden birine karşı, tüm dünyanın saygı duyduğu bir oyun ortaya koyup, olabilecek bir mağlubiyet* almasından sonra teknik direktörüne "overrated" demeyi bir eleştiri olarak kabul etmememiz konusunda mütabık olmalıyız. bu konuda en fazla tepkiyi de eleştiriyi gerçekten yapabilen isimler göstermeli ki kendi yaptıklarının da değeri düşmesin.
  • 78
    2023-2024 sezonu için takımdaki bazı isimler üzerinden yapılan saçma salak eleştiriler artık göz ardı edilecek seviyede değil.

    sosyal medyanın çürümüş kullanıcı kitlesini bir kenara bırakıyorum. cehaletin ve beyinsizliğin kol gezdiği bu platformları aklı başında birinin ciddiye almaması gerek. ancak benzer boş eleştirileri sözlükte görmek insanı çileden çıkarıyor.

    24 ekim 2023 galatasaray bayern münih maçı esnası ve sonrasında sözlükte okumak zorunda kaldığımız bazı eleştiriler gerçekten iyi niyetli değil.

    kerem aktürkoğlu; rekor kıran şampiyon takımın asist kralı, en çok oynayan oyuncusu. her maç her dakika elinden geleni yapıyor ve çok da güzel oynuyor. herifin biri de geliyor açıyor sözlüğü, gol kaçırdı diye ağza alınmayacak şeyler söylüyor. "yetti artık" "saç baş yolduruyor" "olmuyor" "zorlamamak lazım" gibi beyinsizce yorumlar yapılıyor. bunun kime nasıl bir faydası var? bunu yazanların entrysi silinince de başlık başlık dolanıp sözlüğe ağlıyorlar.

    şunu net olarak anlamak lazım, hakarete varan yakarışlar eleştiri değildir. burada düşünce özgürlüğü diye zırlamanın da bir manası yok. yazdığın şeyi çok beğendiysen git twitter'a, instagrama veya asıl hitap ettiğin kitle olan tiktok'a yaz.

    "e iyi o zaman hepimiz övelim kimse bir şeyi eleştirmesin" argümanı da bu arsızların en çok kullandığı argüman. sözlükte müthiş verimli ve çözüm önerisi olan harika eleştiriler var. esaslı bir eleştiri konuyu veya kişinin eylemlerini, tüm şartlarıyla ele alarak yapılır. "bok gibi oynuyor" bir eleştiri değildir.

    okan buruk; "kafayı yemiş" "niye onla değil de bununla başladı" "değişikliklerde geç kalıyor" "bu kaçıncı maç oldu" özellikle "bu kaçıncı maç oldu" ya inanılmaz takılıyorum. sezonun ilk mağlubiyeti bayern münih'e karşı alınmış, ne kaçıncı lan, ne izliyosun sen. çok keskin bir fikstürü müthiş bir planla oynatıyor. 2.44 gibi inanılmaz bir puan ortalaması var. herifin teki gelmiş diyor ki "aslında yabancı hoca bu kadroyu bık bık" çekemediği otuzbirin acısını çıkarmaya çalışan yazarlar bunlar.

    erden timur; "aldığı 10 oyuncudan sadece 1'inden fayda alabiliyoruz" "ndombele'yi niye aldın" "ziyech neden hazır değil" "rashica'yı nasıl kaçırırsın" öncelikle şu 10 oyuncudan 1'i eleştirisini ele almak lazım. kim o 1 oyuncu? eleştiri iki üç kelimeyle olmaz, etraflıca konuyu ele almak lazım dediğim mesele de bu. bu iddiayı ortaya atan yazara (ki bunu bayern maçı öncesinde basın toplantısında kadir çetinçalı da sormuştu) kim abi o 1 kişi. düşünüyorum mesela icardi olabilir manyak bir sezon geçiriyor. ama zaha da olabilir, iki maçta kilidi açtı. davison sanches de olabilir 1 gol 2 asist ve müthiş bir performansla oynuyor. tete de olabilir aslında kopenhag maçında bizi ipten aldı. kaan ayhan da olabilir güzel bir performans gösteriyor. kim bu bir kişi, işte götten sallamakla olmuyor işte bu eleştiri işleri.

    eleştirinin bir edebi adabı vardır. iki kelimeyle yarım yamalak cümlelerle eleştiri yaptım buna saygı duyun demekle olmaz. hele hele entrym silindi hüüü diye ağlamakla hiç olmaz. yine de "ben negatif basıcam ve buna eleştiri diyerek saygı bekleyecem" diyen yazarlar için makul bir eleştiri rehberi yapmakta fayda var;

    farklı olmak için eleştiri yapma.
    çözüm önerin yoksa eleştiri yapma.
    çaresiz durumlar için eleştiri yapma.
    takımın elinden geleni yaptığını görüyorsan ve sonuç olumsuzsa hayallerin üzerinden eleştiri yapma.
    realiteden kopuksan eleştiri yapma.
    takımı okan buruk'tan daha iyi tanıdığını düşünmüyorsan eleştiri yapma.
    tüm dünya basını takımı övüyorken "negatif basam meşhur olam" diye eleştiri yapma.
  • 79
    dün bir adet entry gördüm. entry nelsson özelindeydi daha sonra silinmiş. tam olarak şuydu;

    "5 milyon euro veren çıkar mı acaba"

    şimdi bu bir eleştiri midir? entry sahibine sorsan bu bir eleştiridir tabi.

    başka bir entry de tete özelinde gördüm.

    "ocak ayında yollayalım işimize yaramaz"

    şimdi bu da entry sahibine sorsan bir eleştiri.

    ben önceden eleştiri olsun isterdim ama artık bunun ne olduğunun da bilinmediğini farkediyorum. benim için güncelde eleştirilemez 3 isim var.* benim fikirlerimin kimse için bir önemi yok ama insanlar da durup bir düşüncelerini sorgulasın isterim yoksa kim öper yalova kaymakamını.
  • 80
    bir linç kültürü değildir. sapla samanı ayırt etmek gerekiyor. yeri geldiğinde futbolcular, teknik heyet, yönetim vs. bundan nasibini alır, almalıdır. ama neden-sonuç ilişkisini doğru analiz etmeyi de bilmek gerekiyor. yani çıkarım, muhakeme vs. yaparak realiteden ayrılmamak da lazım. basmakalıp, algısal, propaganda tarzı yorumlar hem boş hamaset oluşturur. hem de var olan durumun özünden uzaklaştırır. en iyi zamanda da yapılabilir. ama yapmak için yapayım kafasıyla yapılırsa da sorun çıkarmaktan başka bir şeye yaramaz. yapıldığında işimize gelmeyebilir. tamamen istediğimizin dışında da olabilir. ya da yaptığın zaman tepki de görebilirsin. her ne olursa olsun doğru iletişim ile karşıya dayatma yapmadan karşılıklı ortak bir noktada buluşabilecek ortamı oluşturabilmek lazım. eğer oluşturulmazsa bir süre sonra herkes taraf olmaya başlar, birbirini şucu, bucu diye fişler ve kutuplaşmalar alır başını gider. sonucunda da o yerde hiç bitmeyen huzursuzluklara, kavgalara ve çözümsüzlüklere neden olur. kurulan yapının içi bozulur ve çürümeler meydana gelir. ve en nihayetinde çöküş kaçınılmaz bir son olur. eğer kumdan kaleler yerine sürekli ve sağlıklı bir yapı kurmak istiyorsak en önce bu konuda doğru ve sağlam temelleri olan bir düzen oluşturmaya çalışmak en doğrusu olacaktır.
  • 83
    kötü sonuç, kötü oyun ve kötü gidişat gören taraftarın hakkı ve aslında vazifesi olan durum. takım iyi sinyallerken verirken hocayı ve oyuncuları haksız eleştirilere ve lince karşı koruduğumuz gibi, kötü sinyaller verirken kendimize gelmek için eleştiriyi de sisteme geri bildirim olarak vereceğiz. bu bizim camiamızın gücü ve bunda yanlış bir şey yok arkadaşlar.
  • 84
    yapabilmesi galatasaray taraftarını diğer taraftar oluşumlarından farklı kılmaktadır.

    galatasaray sözlük'te yapılabilmesi galatasaray sözlük'ün 15. yaşına basmasının birkaç sebebinden biridir.

    fenerbahçe'nin 10 yıldır lig şampiyonluğu kazanamaması, camianın ve taraftarın eleştiri kültüründen muazzam derecede uzaklaşmış olmasından ve de özeleştiri kabiliyetini kaybetmesinden ileri gelir. bu dönem süresince galatasaray camiasının ve taraftarının haklı şekilde bitirdiği başarısız başkanları, yönetimleri hatırlatmaya gerek yok zira her birimiz bizzat tecrübe ettik.

    tutarlı ve doğru eleştiri tozpembe mastürbasyonların en büyük düşmanıdır, akıldır. budala aşık misali her yanlışta "bunlaaar dış minnaklaaar" adreslemesi yapmaya gerek yok, en fazla yapanın niteliksizliğini gösterir.
  • 85
    çok güzel bir şeydir ama eleştiri altında saçmalamak, hakaret etmek eleştiri değildir.
    misal okan hoca için "korkak" demek eleştiri değildir. bu hakarettir.
    kerem için "gördüğüm en kötü futbolcu" demek de eleştiri değildir. bu da saçmalık yazmaktır.

    maç sırasında gaza gelip saçma sapan akla ne gelirse yazılıyor, sonra silinince "ama biz eleştirdik" oluyor.
    ha buna ek olarak sürekli ama sürekli savunmak da fenerbahçe taraftarı olmaktır. çünkü bunu onlar yapıp bir adım ileriye gidemezler. galatasaray'ın burada olmasının sebebi eleştirmesidir.
  • 87
    şimdi bütün avrupa kulüplerinin scoutları, transfer komiteleri falan hep buradaki yazarları okuyor gece gündüz. o yüzden aman eleştirmeyelim, futbolcularımızın değeri düşüyor. nelsson'u 20'ye kitleyecektik mesela, bayern macından sonra benim eleştirileri okumuşlar, parissenjermenden bana ulaştılar, teşekkür ederiz sayende nelsson'a 11-12 veririz en fazla dediler. farkında olmadan futbolcularımızın değerini düşürdüm, ben ettim siz etmeyin. aman diyeyim eleştirmeyin.

    iyice antuya dönüşen sözlüğümüzde eleştiriye yer yok son dönemde.

    eleştiri doğru aksiyona dönüşürse büyütür. burada aksiyonu alacak olan okuyucular, bu aksiyonu futbolculara verdirecek güce erişirse durumda düzelmeler oluşur.
  • 89
    hani galatasaray’ın bir kültürü idi. hani bizi biz yapan değer idi. hani fenerbahçe’den bizi ayırıyordu. yani daha sayarız da bitmez de ama yok büyük çoğunluk daha beter milleti susturma derdinde.

    fenerbahçe denilen çirkeflik önünde 6 puan önde son 2 haftaya girmiştik. bir de üstüne bu çirkeflikle kendi sahamızda 50 bin taraftarımız önünde final maçına çıktık. beraberliğin bile bizi şampiyon yapacağı senaryoda çirkefler 20. dakikada 10 kişi kalıyor. yahu şu senaryoyu elinle yazsan bu kadar cömert davranmazsın. ayağına altın tepside fırsat geliyor. bu hak yiyicilerden hesap sorma vakti gelmiş. kenarda hoca sadece izlemek ile yetiniyor. sahada futbolcular ruhunu bırakmış. ve sen oyun olarak ezilip yeniliyorsun. sadece 1 hafta önce karagümrük önünde oyun olarak ezilip bireysel çabalarla galip gelmişsin. yine benzer senaryo kasımpaşa maçında da oldu. yani o maçı kaybetsek, bugün şampiyonluk gitmiş olacaktı belki de. ya da fenerbahçe sivas deplasmanında son dakikada penaltı golü yemese, konya deplasmanında da dzekonun 4 5 net pozisyondan 1 ini atmasıyla 4 puan kaybetmiş olmasaydı yine bugün şampiyonluğu vermiştik. ama her şeyden önemlisi böyle bir maçı böyle bir zamanda böyle bir oyunla kaybetmek ister istemez tepkiyle karşılaşır. bırakın insanlar biraz öfkesini kussun, biraz gerekeni söylesin artık. yok söyleyemezsin. sen sucusun, bucusun. hoca rekor kırdı bilmem şunu yaptı bunu yaptı. yahu diyorsun ki başak geçtiğimiz ismail kartal da gayet rekortmen öyle mi, aynı mantıkla. umarım olmaz ama 99 puanı görmüş olacak. o zaman ortada bir tezat yok mu?

    son dönemlerde taraftarda ve camiada dikkatimi çeken o kadar şımarık, burnu kaf dağında gezen söylemler, bu kadar bulutların üzerinde gezinmeler önünde sonunda patlayacaktı zaten. kasımpaşa, karagümrük ve en sonunda fenerbahçe maçının ilk çırpıda aklıma gelen en zor maçlarımız idi ki bu örneklerle çok karşılaştık; benim aklımda kalan bu maçların en büyük ortak özelliği okan hocanın olası değişiklikleri yapmak için beklemesi ve tam değişiklik yapmaya hazırlanırken, yani yedek kulübesi çekilirken gol yememiz. istisnasız hepsinde oldu bu. kaldı ki defalarca bu durumla karşılaştık. tabi böyle doğru düzgün kadrosu olmayan anadolu takımlarına karşı zaha, ziyech falan aynı anda yedekten girince çeviriyorsun ya da kalite farkı bir şekilde etki ediyor. ama aynı kalitede takımlara karşı aslında ne kadar panik olduğumuzu görüyoruz. en azından bu durumla ilgili zamanında birkaç ciddi baskı yapmış olsak, belki okan hoca fenerbahçe maçında golden önce müdahale edecekti. ve belki de şu an şampiyonluğu kutluyor olacaktık. bu kadar stres yaşamayacaktık.

    yani şu ligde denk oynayacağımız tek bir maç bana göre fenerbahçe maçıydı, onu da her türlü şansa rağmen hiçbir şey oynamayarak kaybettik. hem şampiyonluk maçında, hem evimizde, hem de rakip 20. dakikada 10 kişi kalmışken. işin en acısı buydu. bu öyle sıradan geçiştirilecek bir şey değil. biraz üstünden geçti, yine bakıyorum insanlar görmezden gelip aynı tarz yazmaya, konuşmaya, bahanelere devam ediyor. desteklemek ayrı aynı hatalara yeniden düşmek ayrı şeyler. bu hafta uzun yılları bile etkileyebilecek kırılmalara gebe, şampiyonluğun bile önünde çok önemli bir konyaspor maçımız var. bu kadar tepkinin, rakibin şerefsizliklerinin bir etkiye dönüşmesi ve artık bizimkileri kamçılaması gerekiyor. umarım okan hoca da, takımımızda kendine çekidüzen vermiştir ve ciddi bir hırsla bu maçı bekliyorlardır. çünkü artık bize bir özür borçları var. ve bunu da sadece şampiyonluk kupasını alarak ödeyebilirler. bu işin bahanesi, lamı cimi yok. öyle görmezden gelerek, pohpohlayarak, hiçbir şey olmamış gibi davranarak ancak kendimize zarar veririz.
  • 90
    sezon içinde aklıma gelen ama sırası değil diye yazmadığım bazı noktaları sözlüğe yazmak istiyorum şu sıra. hazır gündem görece boşken içimden atmak istediklerim var. bunlardan biri de eleştiri konusu.

    sosyal medya nesinin en büyük sığınaklarından biri oldu eleştiri kavramı. her şey gibi eleştiri kavramının da içi boşaltıldı ve faydası yok edildi. olumsuzu görmek - gördüğünü sanmak - insanlara kendisini zeki hissettiriyor. olumsuzu dile getirmek ise cesur ve güçlü. haliyle ne kadar aklı kıt, psikolojisi zedelenmiş, korkak ve basiretsiz insan varsa hepsi sosyal medyada eleştiri adı altında zorlama olumsuzluklar ve hakaretler pompalıyor bu yüzden. ortada olumsuz bir durum yokken bile olumsuzluk uyduranlar, gayet anlaşılabilir hata ve yanlışları objektif bir şekilde konuşup ders çıkarmak varken ortalığı yangın yerine çevirenler gırla.

    sosyal medya insanların aynı halatı bir arada çektiği yer olduğunda inanılmaz faydalar sağlarken - takım taraftarlarının kitlesel algıları yok etmesi, bazı cinayetlerin kamu baskısıyla çözülmesi, bazı suçluların gözaltına alınması, bazı politik sırların ifşa olması vs vs - insanların birbiri üstüne basmaya çalışarak kendini öne çıkarmaya çalıştığı bir platform olduğunda tam bir deli yuvası. bu deli yuvasının yangınını körükleyenler de eleştiri adı altında kişisel acılarını, eksikliklerini, mutsuzluklarını gidermeye çalışanlar. başkalarının üstüne basıp, kişisel öfke ve acılarını muhatabı olmayan alakasız kişilere yönelterek kendisini değerli hissetmeye çalışanlar.

    biraz ilköğretim bilgisi olacak ama yine de dursun bir köşede, bazılarının ihtiyaç duyduğu belli. eleştiri objektiflik, nesnellik ve tutarlılık ister. olayları meydana getiren koşulları analiz edebilme ve anakronizmden kaçınabilme yeteneği ister. sorgulayabilme, araştırabilme ve hepsinden önemlisi de özeleştiri ister.

    adam dün zaha'nın ndombele'nin gelme ihtimaline çılgınca sevinmiş, bu oyuncular gelip de istenen performansı vermeyince getirene düşman kesilmiş. "neden olmadı" diye kafa yorup çözüme katkı sağlayacağına kelle istiyor. sevinme yazısı da duruyor, kelle isteme yazıları da. tutarsızlığını gösteriyorsun, eleştirdiği yöneticinin de tıpkı kendisi gibi zaha'dan umutlandığını ama işlerin istendiği gibi gitmediğini, adamın geleceğini göremeyeceğini söylüyorsun, aynı yöneticinin hatalarından daha fazla olan onlarca faydasını sayıyorsun, sus pus. kendisine cevap verenlerin olmadığı an yine ortaya çıkıp aynı yöneticinin kellesini istiyor.

    bu eleştiri mi şimdi? hani objektiflik? hani olayları durumları kendi koşullarına göre değerlendirme? hani nesnellik, hani özeleştiri? yok. çünkü öyle bir yara var ki adamda, kişisel öfkesi için birini kurban seçmiş, tutanabileceği bir dal bulmuş, gerçekleri ve koşulları zerre umursamadan o dala sımsıkı tutunuyor: kişisel öfkesini ve acılarını o kişinin üstüne kusuyor. seni asla dinlemiyor çünkü derdi düşünmek değil, özel hayatından kaynaklanan duygularını boşaltmak. "daha birkaç ay önce tam tersini yazdığım yazılar dururken beni kim niye ciddiye alsın" diye bile sorgulamıyor. eski yazılarını bile silemiyor. "yanılmışım" bile diyemiyor. insanların yanılabileceğini kabul etmek zorunda kalacak çünkü o zaman. öfke ve nefret kusamayacak. yarasının acısına uyuşturucu basamayacak. yani adamın derdi yönetici filan değil, kendi kavgası. ve bunu biz çekmek zorunda kalıyoruz.

    eleştiri adı altında milyonlarca insanın kişisel olumsuz duygularını görüyoruz aslında. sevgilisi terk eden, aldatılan, işsiz kalan, parasızlık çeken, işinde ve hayatta başarısız olan ne kadar adam varsa hepsi bir konunun bilirkişisi, uzmanı. hepsi azla yetinemeyen elitler, hepsi her şeyin en iyisini herkesten çok bilen über insanlar olup çıkıyor sosyal medyada.

    eleştiri kavramının içinin bu kadar boşaltılması, canı bir konuda yananın öfkesini başka bir şeyden çıkarıp kendini iyi hissetmesi toplumsal dinamiklere de, insan psikolojisine de, eleştirilen konu ve kişilere de ciddi zararlar veriyor.

    zamanın ruhuyla kavga edilmez. şu anki gerçeklik böyle. ama en azından aklını biraz olsun kullanabilen insanların gördükleri "eleştiri"lerin büyük bir kısmının "eleştiri" olmadığını bilmesinde fayda var. yaralı egoları dümenden biraz olsun uzaklaştırıp biraz daha gerçekçi tahliller yapabilmek için iş aklı başında olanlara düşüyor çünkü.

    son olarak hem bu "eleştiri" bağımlısı acılı arkadaşlara hem de aklı daha başında olanlara söylemek istediğim bir şey var: insanlar birbirinin muhatabı da düşmanı da değildir. herkesin derdi hayatla. insanlar sadece aynı noktada durup aynı gökyüzüne bakan ve aynı aczi paylaşan sınırlı canlılardır. bu yüzden olumlu ya da olumsuz duygular oluşturmak için başka insanları araç kılmaya çalışan herkes öyle ya da böyle kaybeder ve kaybettirir. soyut kavramlarda, yani kendi içinde arayan ise kendi dengesini bulur. ne kadar dengeli insan olursa topluluk da o kadar düzelir. oyun teorisi ve zen. daha huzurlu bir hayat isteyen herkesin biraz bunlara kafa yormasını öneririm.
  • 92
    galatasarayda artık dozunun kaçtığını düşünüyorum. öyle ki iş artık teknik direktörümüzün işine karışmaya kadar vardı. sosyal medya denen çöplükte gördüğüm en saçma argümanlar “burası galatasaray başarısızsan gidersin” yok ya ne kadar güzel asıp kesiyorsunuz öyle. hani bunu diyenlerin kaç tanesi kendi işlerini kötü yaptıklarında ben gideyim diyor? ya da kendine bir çeki düzen verip özeleştiri yapıyor? patron kapının önüne koyduğunda haklısınız ben hatalıyım düşüncesini onaylıyor mu? tabiki kocaman bir hayır. iş galatasaray teknik direktörü okan buruk olduğunda büyük bir vefasızlık örneğiyle aslolan galatasaray kılıfının arkasına sığınıp, eleştiri adı altında saçma sapan fikirlerini ortaya dökmekten çekinmiyorlar. gitgide taraftar anlamında fenerbahçelileşiyoruz. bakın arkadaşlar benim yaşım 36 benim gördüğüm 2 tane saçmalık vardı fenerbaçelileşme adına yaptığımız.

    1- 2002'de lucescu yerine fatih terimin gelmesi. zira o kadroyla 2. olsada bir sonraki yıllarda o hamleler besiktas ve fenerbahce hegemonyası ile geçmesine sebep oldu.
    2- 2007 eric geretsin gönderilip feldkampın getirilmesi. eric geretse 2006-2007 sezonunda maniche gravesen gibi adamlar yerine inamoto, mehmet topal ve carrusca alındı. o kadro başarısız olunca fatura geretse kesildi. 2008 de daha sonra feldkamp – cevat güler – burak dilmen ekibiyle şampiyon olsak da daha sonra 3. terim dönemine kadar gerileme dönemine girdik.

    eleştiri her zaman olur. hepimiz şu anki durumun farkındayız. formsuz dönemden geçiyoruz. ama artık bir dursak mı teknik taktik işlerini hocaya bırakalım içeride ne oluyor bilmiyoruz. eleştiriyi daha dozunda yapıcı yaparsak yine kazanan galatasaray olur.
  • 93
    galatasaray taraftarı gerçekleri kabul etmek durumundadır. eleştirmek durumundadır.

    bugün 36 takımlı uefa avrupa ligi'nde 2. maçların sonunda beşiktaş'ı son sırada görüp gülüp eğlenen olabilir ama paok ve ismini bile ezberleyemedigim letonya takımı yerine, ajax ve frankfurt'la oynasaydik acaba biz de aynı durumda olmaz miydik diye bir düşünmek lazım. okan hocanın ısrarla üçlüye geçmemesi, takım savunmasının rezalet oluşu, abdülkerim bardakçı'nin peşpeşe maçlardaki kötü performansı bizi nereye götürecek? kasımpaşa ve ismini gerçekten hatırlamadığım takıma 3:0'dan, 2:0'dan puan veremezsin.
  • 95
    galatasaray taraftarının ağır olarak yapmasında bir sakınca görmediğim durum.
    çünkü bu taraftarın büyük kısmı transfer sezonunun başında işlerin bu dönemde bu noktaya geleceğini bildiği için işi sıkı tutmak istedi. ama hem yönetim hem de teknik ekip işi son dakikanın da son dakikasına bıraktığı için (bkz: victor osimhen) düşeş transferi olmasa şu anda daha kötü durumda olabilirdik.
    normal eleştiri kulak arkası edildiği için daha baştan ağır eleştiriyoruz bu sefer de şımarık oluyoruz. evet çünkü oyuncuları aynı zamanda ampute takımında oynayan takıma 2-0 dan maç vermek şımarıklık değil ama 3 ay tempolu bir orta transferi istemek ve alınmamasına sinirlenmek şımarıklıktır.
  • 98
    galatasaray taraftırının yapamadığıdır. yapmaya çalıştığında genelde şımarıklaşıyor “okaaan okaaaan” diye bağıran lavuk gibi gereksiz tipleri fenomen hale getiriyor. keremi takımdan koparanda bu gereksiz taraftar şımarıklığıydı. sıra icardi torreira ve okan buruk hoca’da. taraftar onları da yiyip eski rezil günlerine geri dönmek istiyor. aslında bu taraftara yakışanda arka arkaya kazanılan şampiyonluklar değil bi sene şampiyon olup ardından 13. olmak sonra 5. sonra belki şampiyon sonra tekrar aynı döngü. 3 kişi hariç 1 yaşından 99 yaşına kadar bütün taraftarından tiksinerek nefret ediyorum renklerine gönül verdiğim takımımın.
  • 99
    türkiye'de en iyi galatasaray taraftarının yaptığı, varlığı sayesinde de galatasaray'ın rakiplerinden ayrılmasını sağlayan olgu.

    fenerliler gibi "gitme, sana muhtacım" çekenlerden değiliz çok şükür. kerem'i taraftarın götürdüğünü sananlar da cenk ergün'ün yaşattıklarını ve yönetimin mobbinglerini bir zahmet araştırsın. çocuk allahtan iyi insan da çıkıp bir kelime laf etmedi başına getirilenlerle alakalı. hala her fırsatta taraftarımıza iyi mesajlar vermeyi de sürdürüyor.
App Store'dan indirin Google Play'den alın