görevi
adnan polat'tan devraldığında maddi tablo ve takımın sportif durumu perişandı. yönetim modeli olarak beşiktaş'ın
yıldırım demirören sonrası yaptığı gibi feda diyerek tasarruf ederek borç ödemek yerine riske girerek agresif bir tutumla daha çok kazanıp kazançtan borç ödemeyi benimsedi. neticede oynadığı kumar tuttu, 2 sene şampiyonluk ve şampiyonlar ligi gelirleri, taraftarın daha önceki dönemlerde görülmemiş düzeyde kulübe maddi destek sağlamasıyla inşa ettiği sistem ayakta kalır hale geldi. ancak maddi anlamda ödemeler beklenen düzeyde yapılamadığı için büyük bir risk altında devam etmektedir. bu riskin adı ekonomik olarak sürdürülebilirlik adına sportif başarıları ekonomik kazançlara dönüştürebilmektir. eğer giderlerimizi kazançlarımızla ödeyemez hale gelirsek çarkları döndürebilmek için sisteme dışarıdan gelir bulmak durumundayız bunun adına da borç diyoruz ve tabi ki faizi de ayrı bir yük.
aysal sonrasında devralınan tabloya bakarsak; passolig sebebiyle bilet gelirlerinde ciddi düşüş bulunuyor, forma satışları geçmiş dönemlerden daha az, göğüs reklamı önceki dönemden daha az kazandırıyor, ciddi gelir kaynağımız olan şampiyonlar liginden elendik ve aysal sezon başında mancini'yi gönderdikten sonra getirdiği prandelli ayrıldı kendisine ciddi bir tazminat ödeyeceğiz gibi görünüyor. bu saydığım kalemlerin tümü kulübün bütçesinde ciddi gelir kayıpları ve gider hanesine yazılmış zararlardır. yarsuvat yönetimi bu zararları sportif sistemin ürettiği faaliyetlerden karşılayamadığı için bankalardan kredi yoluyla karşılamaya çalışacak ve kulüp borç yükünü azaltmak yerine arttıracaktır.
aysal'ın sportif olarak başarısını ve galatasaray'ın dünya'da tekrar sözü edilir hale gelmesinde aslan payına sahip olduğunu kimse inkar etmiyor. ancak aysal kendi elleriyle yarattığı riske dayalı yönetim metodu olduğunu bilerek neden kulübü istikrarsızlıkların içine sürükleyerek bugün ki tabloyu hazırlamıştır ? terim'den mancini'ye, arkasından seçim kararı alınması, mancini'den prandelli'ye, arkasından istifa kararı alınması, yarsuvat yönetiminin gelişi, prandelli'den hamzaoğlu'na gelen süreçte takımın sportif istikrarsızlığı ve gelir kayıpları, yapmaması gereken sportif harcamaları yapması yönetim yanlışlığı değil midir ? bu kayıplar geldiği ilk gün kendi eliyle riske dayalı yönetim metodu yaratan aysal'ın hanesine yazılmayacak mıdır ? elbette yazılması gerekir.
galatasaray'ın gelirleri ana başlıklarıyla;
a. faaliyet kazançları (yayın hakları, kombine, bilet, forma, sponsorluklar, turnuva gelirleri),
b. finansal araçlar (banka kredisi),
c. varlık satışı (hisse, futbolcu, gayrimenkul)
şimdi burada ki herkes birgün galatasaray'ı yönetme hayali kuruyorsa elindeki kartların yukarıda saydıklarım olduğunu bilmesi gerekir. siz yönetici olsaydınız stratejiniz ne olurdu düşünün bakalım ben aysal'ın ne yaptığını anlatacağım. göreve geldiğinde daha iyi takım ve teknik kadro kurarak a. gelir grubu olan faaliyet kazançlarını arttırdı ve geçmişten gelen büyük çapta nakit gerektiren ödemelerde c. grunundan hisse satışı ve sermaye arttırımı araçlarını kullandı. sermaye artışından gelen gelir bankalara olan temliklerin kaldırılması ve borçların yeniden yapılandırılmasında harcandı bu demek oluyor ki b. grubu gelir olarak banka kredisi kullanıldı, borçlar geleceğe ertelendi yani aslında gider hanemizde bizi bekleyen yeni riskler yaratıldı.
şimdi ki yönetim ne yapıyor ? istikrarsızlık sebebiyle a. gelir grubundaki faaliyet kazançları ciddi oranda azaldığı için bu açığı b. grubundan banka kredisiyle (dış kaynak temini yoluyla) çözmeye çalışıyor. peki gerekli kredileri bulamazsa ne yapacak ? işte aysal'ın kendisinin elinde değil de başkasının elinde patlayan riskli yönetim metodunun finansal başarısızlığı burada başlıyor. yönetimimiz faaliyet olarak kazanamadığı paraları, kredi olarak bulamazsa c. grubu gelirlerine yani varlık satışına başvuracak öncelikli olarak futbolculardan başlanacaktır. ne çok sevildi
muslera,
sneijder, drogba, melo'yu getirdiği gerekçesiyle şimdi takımdaki yıldızların satılma riskiyle karşılaşacağız. peki başarıya doğrudan katkı sağlayan oyuncularımızı kaybedersek sportif anlamda başarı kazanıp a. gelir grubunu büyütebilme imkanımız ciddi derecede azalmaz mı? tabi ki azalır, sözün özü aysal'ın yarattığı yönetim modeli futbol takımı başarılı kalabildiği sürece kulübün yaşamayı sürdürebileceği, başarıya endeksli gelirleri alamadığında ise yeni borçlar yaratan kredilere ya da varlıklarını elinden çıkarmaya zorlamaktadır.
6 aralık 2014 galatasaray olağanüstü genel kurul toplantısında "borç polat döneminde yaratıldı, ben 330 milyon dolar'la devrettim." açıklamasını baz alarak konuşursam. döneminde 2 lig şampiyonluğu, 3 şampiyonlar ligi katılımı, sermaye arttırımı, kulüp hisselerinin satışı, taraftar harcamaları vs. gelirine sahip bir başkan 330 milyon dolar borç devredemez. ünal aysal'dan beklentimiz borcu 200 milyon dolar düzeyinin altına indirerek normal şartlar altında da kulübün sürdürülebilir bir yapıya sahip hale getirmesiydi. bunu yapacak akıl, tecrübe, imkanlara da sahipti ama yapmadı ya da yapmak istemedi. şimdi uyuşturucu madde bağımlısı gibi kazanabildiğimiz sürece ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz, kazanamazsak borç alıyoruz, o da olmazsa evdeki eşyalarımızı satıyoruz. bu tablo böyle devam ederse birgün evi satıp hepten kurtulacağız.
bundan sonrası şahsi düşüncem biraz da komplo teorisi. aysal neden yapmadı ya da yapmak istemedi.
6 aralık 2014 galatasaray olağanüstü genel kurul toplantısında "galatasaray'ın bu borç yükünü karşılayabilecek varlıkları vardır" sözünde saklı olduğu düşüncesindeyim. tabi ki var sayın aysal, satmak istenirse
galatasaray'ı kimseye muhtaç olmadan ayakta tutacak varlıkları var ancak maharet varlıkları elden çıkarmadan yönetebilmektedir. riva arazisi, metin oktay tesisleri, mecidiyeköy çadır arazisi, galatasaray adası her biri mücevher gibi geçmişimizden yadigar olarak bekliyor. bekliyor ama mali kriz sebebiyle üç-beş kurnaza haraç-mezat elden çıkarılmayı değil. projelendirilip galatasaray'ın yatırımı olarak daimi gelirler kazandırmayı bekliyor. yaklaşık 10 sene önce de böyle olmuş başımızda aig hisseleri krizi varken elinde nakiti olan
ünal aysal hisseleri satın almış daha sonra kulübe geri satmış, bu alışverişten kar da etmiş ama sırf galatasaray'ın iyiliği için yapmış. çok değil bir kaç senelik projeksiyon yapıyorum birilerinin ağzını sulandıran galatasaray'ın gayrimenkulleri satışa çıktığında yine galatasaray'ı seven, "hayırsever" insanlar sırf kulübe bağlılıklarından fedakarlık kisvesi altında "parası neyse vermeye hazırız, bizim de katkımız olsun" diyebilirler. arkadaşlar yanlış anlamayın bunlar hayır işidir; yoksa kim ne yapsın boğazın ortasında istediğin şekilde işletebileceğin bir adayı, mecidiyeköy'de plaza olacak bir arsayı, florya'da villardan site oluşturabileceği bir araziyi, üçüncü köprü güzergahındaki devasa bir bölgeyi.
sözün özü; sportif olarak başarılı, idari olarak başarısızdır ya da beklenildiği kadar başarılı değildir. sular yükseldiğinde balıklar karıncaları, sular çekildiğinde karıncalar balıkları yermiş. aysal'ın döneminde bütçemizin gelir kalemi gayet iyiydi, yelkenlerimiz havayla doluydu ancak dümeni tehlikeli sulara kırdı. elimizde ciddi imkanlar varken "sular yükselmişken" biz karıncaları yiyemedik ve şimdi sular çekilmeye başladı. kendisinin başarılı olduğunu düşünen varsa geride ne bıraktığını bir sorgulasın bakalım, türkiye'de ki rakiplerinden daha gelişmiş bir mali tablo, idari yapı, sportif kadro, taraftar kitlesi vs. hangisi bizi diğer rakiplerimizden ayırtedecek düzeyde değişti. cevap veriyorum, hiçbiri. fenerbahçe ve beşiktaş'ın ekonomik, idari, futbolcu, taraftar yapısı neyse bizde de o var.
metin oktay galatasaray'a geldiğinde galatasaray'ı türkiye'ye açtı, kulübün taraftar kitlesi diğer rakiplerinden ayırt edilir düzeyde farklılaştı.
jupp derwall galatasaray'a geldiğinde arkasında diğer rakiplerinin ötesinde bir sportif kadro ve mentalite bıraktı.
faruk süren galatasaray'a diğer rakiplerinin ötesinde başarılar ve prestij tanınmışlık bıraktı. bizim aysal'dan beklediğimiz eğitim, tecrübe, görgü olarak uluslararası bir insanın idari ve ekonomik olarak kurumsal bir yapı bırakmasıydı. ancak ne yazık ki bu vaat gerçekleşmedi, hatta sürpriz seçim kararı alıp
ali dürüst,
adnan öztürk,
abdurrahim albayrak'ı yönetim dışında tutarak birlikte yola çıktığı insanlara yanlış yapması ve sezon başında sürpriz şekilde istifa ederek bizi idari krizlere sürüklemesi kulübü kötü yönettiğinin delilidir. "başarılı olarak addedilmek için ardında ne bıraktı ?" ben bu soruyu sorarım. hiç bir kulvarda ayırt edilir özelliğimiz yok, birkaç oyuncumuz satılırsa kabuslu adnan polat günlerine döneceksek başarılı demek iltifat olur.