2019-2020
uefa şampiyonlar ligi sezonu içerisinde izlediğim tüm maçlar, kim önde press yaptıysa rakibini alt ettiği karşılaşmalarla son buldu. bu maçları izleyen türk klüpleri özellikle şampiyonsuzluğun başarısızlık sayıldığı klüpler açısından söylüyorum, oyuncu kalitesinde zaten meşhur makas açılmaktan kırıldı fakat oynanması gereken oyun için bazı anahtarlar bulabilirler.
böyle büyük takımları ortadan ikiye ayıran önde pressin hele türkiye şartlarında ‘yarı bilinçli’ şeklinin bile kıramayacağı takım olduğunu düşünmüyorum. yarı bilinçlinin açılımı
burak yılmaz tarzı bazı alanlarda kontrolü kaybederek değil bir tık üstü düşünürek yapılan diyelim. önde doğru press yapabilmenin aslında sanıldığı kadar kolay bir oyun olmadığını hepimiz biliyoruz.
-takımın çok yüksek perdeden kondisyonu olmalı
-pressi takım halinde birbirine bağlıymışçasına yapmalı
-ileride bunu gerçekleştireceklerin biraz ‘oyun zekası’ olmalı
-topu kaptığında bunu direk kaleye götürebilecek daha doğrusu topu kapma eforuna değecek iş bitirici futbolcuların olması
-pozisyon bilgisinin oturtulması (hem ilerde hem de olası topun pressi kırmasıyla arkada ki defansif tarafında)
vsvs daha çok madde ekleyebiliriz.
bu özellikler dile çok kolay fakat sahaya yansıtabilmek uzun uzun antreman saatlerinden geçer. bu zorlu yolları biraz kestirme kullanabilmek için devreye ‘türkiye ligi’ şartlarını sokuyoruz. hani hepimizin kafasından şöyle bir cümle geçmiştir;
‘
hürriyet güçer’e press yapsan topu nasıl kullanabilir ki?’ ya da yıllardır sadece benim aklımdan geçiyor da olabilir. ligimizde son yıllarda var olan yabancı sınırının rahatlamasıyla takımlarda hürriyetler kalmadı fakat kalitenin aynı semalardan çokta uzaklaşmadığını düşünüyorum. bu yüzdendir ki anadolu takımlarına bozgun planı olarak aklımıza normal olarak hep press gelir. yarım saatte nefes aldırmayıp yarı sahasında boğarak fişi çekeriz deyimini son yıllarda kaç kez gerçekleştirebildik? topa sahip olup %55 ler %60 larla ayağımızda eveleyip geveleyip ne zaman topu kaptırıp siyahi atlet bir oyuncudan kontra yiyeceğiz diye düşünmektense topa sahip olma arzumuzu biraz kırıp sahada sürekli hareketli basan, kaptığında sonuca gitme planlarına dönebiliriz. bazı zamanlar pas-pozisyon stiline dönmemizin nedeni takımın fiziki eksikliklerini örtmek için mi acaba diyorum.
kapanışa yaklaşırken şampiyonlar liginde bile takır takır iş yapan bu 'oyun bozma' stilinin yıllardır türkiye liginin kanayan yarası olmasına rağmen dört büyükler tarafından pek tercih edilmemesini pek aklım almıyor. son yıllarda bu oyununu bütün lige yayabilmesi açısından her ne kadar şu an kendisi tekne turunda olsada
ersun yanal'ın son şampiyonluğu buna en büyük örnektir. o takım yetenek olarak kısıtlı ama fizik olarak çok diri, press gücü yüksekti zaten nisan ayında da ligi garantilediler.
futbol artık günümüzde ne kadar alengirli lanse edilse de özünde bir spor dalıdır. yapılan sporun kalitesini belirleyecek en temel taşta sporcunun fizik kapasitesidir. oyun planlarını bir kenara bırakırsak uzun maç periyodunu da göz önüne alırsak öncelik 'dipçik' gibi bir takım kurabilmek. bir yemeğin malzemeleri ne kadar iyi olursa aşçı onu hangi reçetede yaparsa yapsın o ürün lezzetli olur.
fatih hocam takımın yaş ortalamasını baya düşürdü bundan sonrası için floryada rahmetli
sakıp sabancı gibi kondisyoon kondisyoon kondisyon diyerek gezmeli. bu yazıyı
scott pirinin gelişine denk getirdim ki okuyanın inancı olsun.