• 235
    günlerdir buraya birşeyler yazsam mı diye düşünüp duruyorum. ya sözlüğe giriyorum, ya biri twitterdan bi link atıyor, “artık yeter” diyip yazmaya karar veriyorum ama sonunda hep vazgeçiyorum. bu kararsızlığın iki nedeni var. birincisi karşıda ne dersen de dinlemeyen doğru ya da yanlış söylediğini tartışmak yerine “içi boş, safsata, laf kalabalığı” diyerek geçiştiren ve konuyu sonsuz bir döngüye sokan bir muhatap var. sırf bu yüzden birkaç hafta önce düşündüklerimi gidip zizonkovaç başlığına yazdım mesela. en azından karşımda işi kişiselleştirmeyecek net bir muhatap olduğunu bildiğimden. ikincisiyse gökhan'ın dün artık dayanamayıp uzunca bir yazı yazması. sözlükte en yanlış adam olsa bile birine bi anda yüklenilmesinden hoşlanmıyorum. sürekli laf sokuluyor, söyledikleriniz çarpıtılıyor olsa da burada kalsın bari artık dedim, söylenenler söylendi. hele karşınızdaki insan sürekli bir şebeke vurgusuyla sizi töhmet altında bırakıyorsa böyle bir durumda haklıyken haksız konumuna da düşmek istemedim.

    ama daha bir gün geçmişken sözlükte maç başlığını açıyorum, sıradan okurken bir bakıyorum daha bugün galatasaray üzerine yazdıklarımıza tonla referanslı, aşağılayıcı bir entry. ve yine tonla rijkaard vs. hagi referansıyla dolu. bu sefer, ne olursa olsun, şıkmış değilmiş düşünmeden yazmaya karar verdim. uzak durmaya çalıştıkça, nasıl olsa sonu yok dedikçe çarpıtmalarla, aşşağılamalarla ve ahlak dersleriyle dolu bir dolu karşı atak geliyorken susmanın alemi yok.

    önce şu hagi vs. rijkaard meselesinden başlayalım. bunun günlük hayatta ve sözlük içi diğer tartışmalarda olması doğal ama bu durumda başlamasına vesile olan sanırım ben olduğum için düşmem gereken bazı notlar var.

    rijkaard'ın gidişi sonrası geçen 2 aylık sürede takım toparlanmak bi tarafa daha kötüye gitmeye başlamıştı. ben de bir iki kez sözlükten, bir iki kez de twitter'dan “rijkaard gidecek dertler bitecek diyordunuz, neredeseniz şimdi” diye sordum. bunun bi hagi eleştirisi değil rijkaard'ın gitmesine taraftar arasında çanak tutup destek olanlara duyduğum bi öfke olduğunu anlamak için alim olmaya gerek yoktu. anlık öfkeyle basit bir mantık yürütmüştüm; rijkaard varken entryler, analizler havada uçuşuyordu, şimdi neden ses yok? twitter üzerinde takımın kötü oyununu belirtince captano tuhaf bi savunma mekanizmasıyla “takım süperdi de hagi gelip bozdu di mi” yazdı. ben de takımın bu sezon hep kötü olduğunu ama şimdi kimseden eleştiri gelmediğini belirtince captano haklı olarak rijkaard'ın takımın başında 1,5 sene kaldığını hagi'nin zamana ihtiyacı olduğunu söyledi. bu noktada işte sorunun orada olduğunu, zaten hagi'yi eleştirmediğimi, rijkaard'a o şartlarda verilen 1,5 yılın yetersiz olduğunu ve bu zihniyetle hagi'nin de rijkaard'ın da günahsız olduğunu belirttim. sorun yönetiliş şeklimizdeydi ve rijkaard ne kadar kötü olursa olsun hagi'yi yem edip kendini kurtaran zihniyete o gün karşı durmak gerekiyordu. fakat bize rijkaard takıntısı var diyen captano tuhaf şekilde “orda dur, rijkaard'ın nesi günahsız, hagi'yle rijkaard'ı karıştırma” gibi tavır takındı. “yahu karıştırmıyorum, rijkaard'ın da kendine göre günahları oldu ama mevcut sistemde hagi de rijkaard da en günahsız adamlar" dedikçe “rijkaard günahsız değil” diyip durmaya devam etti. bu noktada “abi okuduğunu anlama sorunun var” dedim ve “terbiyesiz” damgası yedim. edit; bizleri hagi düşmanlığıyla itham edip millete hedef gösteren bu abimiz biz zamanında hagi'ye hırsız denmesini savunan birine tepki gösterirken sessiz kalmış sonrasında anladığım kadarıyla bayağı da yakınlaşmıştır. hagi'nin teknik direktörlüğe üzerine yorum yapmak hagi düşmanlığı, hagi'ye hırsız demekte problem yok, he mi?

    o günden bugüne geçen süreçte biz hagi ve rijkaard hakkında mümkün olduğunca sessiz olmaya çalıştık. blogumuzda bile ne doğru düzgün yazdık ne de buralarda. ama karşı taraftan sürekli bi laf sokup 1-0 öne geçme çabası geliyordu. önce sırayla hepimize sorulan rijkaard neden kalmalıydı sorusu geldi. herkes kendince cevaplar veriyor ama karşılığında “boş laf, içi boş” denilerek hakaret eder gibi davranılıyordu. konu sözlüğe taşındı sonra durup dururken, cevap verin denerek. son bir kez milyar defa tekrarlanmış şeyleri oturdum yazdım doğru, yanlış, ya da aptalca, kendi inandığımız şeyleri. ve karşılığında aldığımız cevap “laf kalabalığı" oldu. bu sefer bu durmadan terbiyeden bahseden abimiz ihbar etti bizi sözlük ahalisine;

    “ha, bir de şöyle bir şey var, bu cevap verdiğini sananlar hagi geldikten 6 hafta sonra, "rijkaard'ı çok eleştiriyordunuz hagi'ye niye bir şey söylemiyorsunuz" diyenlerdir”*

    artık dayanamadım ve kendisine mesaj attım. “ah be abi, millete ispiyonculuk yapacak kadar ayağa düşmeseydin” diye. karşılığında aldığım cevap elbette “terbiyesizlik yapıyorsun” oldu. fakat sürekli bu terbiyeden bahseden abimiz bizden hep şu sıfatlarla bahsediyordu alakamız olmayan yerlerde yazdıklarında; “münafıklar, aklı evveller, takozluk yapıyorlar”. kişisel sohbetlerden kulağımıza çalınanları es geçiyorum. ve terbiyeden bahsetmeye devam ediyordu. söylediklerimizi çarpıtarak, ters yüz ederek ve bağlamından kopararak insanları manipule etmenin terbiyeyle bi alakası yoktu demek ki.

    sonrasında buluşulacak ortak bi nokta olmadığını anlayınca uzak durmaya, aynı tartışma döngüsünün içine girmemeye çalıştık ama şebekecilik işte, şimdi bir maç entrysinde maç üzerine tek kelime yokken sadece laf sokma ve aşağılama görünce dayanamıyor insan.

    bursa maçı yazısında şunları yazıyor;

    “bu işin sorumlusu hagi’mi? hiç de değil. ulan (ki azdır bu yazıyı bekleyenler içinde bana ulan diyecek, yaş itibariyle yahu, ne kadar fesatsınız, çok şükür reis falan değilim) hani transferleri hagi yapmıştı, hani takım düzelecekti diyenler varsa, soruların muhatabı ben değilim. her zaman transfere inanmadığımı anlattım, dilim döndüğünce. dilimiz pek dönmüyor, en azından yazma konusunda."*

    ilk okuduğum an “allah allah, daha önce defalarca hagi kendi takımını kursun, bi devre arası geçirsin takımla bak o zaman nasıl yapıyorum analizleri” dememiş miydi diye düşündüm, bize laf sokma çabası o kadar gözünü bürümüş ki kendisiyle çelişmek pahasına yazmış heralde bunları diyerek. çok uzağa gitmeme gerek kalmadı. bir hafta önceki (bursa maçındaki gibi kötü oynadığımız ve rakipten az pozisyona girerek tamamladığımız) sivas maçı entrysine baktım, şöyle demiş;

    “hep söylediğim gibi, transferlerden bağımsız olarak artık bu takım hagi’nin takımı. takımıyla puan maçı yapmadan, yükleme yapabileceği 3 hafta geçirdi. 

    galibiyet güzel şey, 1,5 görmediğim savaşan galatasaray görmek daha da güzel. hem de bunu iyi futbol oynayarak yapmaları çok daha güzel. gelecek günlerin daha güzel olacağını görmek ise umutlanmam için yeterli. “*

    amacım cümleleri bağlamından çıkarıp “bak işte bize laf koyacam diye bi dediğin diğerini tutmuyor” demek değil, zaten o yüzden uğraşıp linkleri de ekliyorum ki ilgilenen tamamını okusun. ama amacım şu; çarpıtmalarla birilerine sürekli laf sokuluyorsa en azından herşey açık seçik ortada dursun. sürekli rijkaard takıntısıyla suçlanan bizler, sürekli rijkaard'ı ağzına meze eden karşı taraf, rijkaard'ı hatalarını görmezden gelip kayırmakla suçlanan bizler, maç analizi adı altında hagi'yi savunmak için “devre arasından sonra konuşuruz” demesine rağmen ne konuşucam lan hagi bu diyen karşı taraf, vs.

    örnekleri çoğaltabilirim. yine bu bursa maçı yazısında arda turan göndermeleri var, daha önce de zırt pırt biz “arda turan düşmanlarına” laf sokulan. yaratılan hava şu; biz şebekeci sorosçu piçler arda'dan nefret ediyoruz, ondan esirgediğimiz sevgiyi alakasız adamlara veriyoruz. akbaba gibi çullanıyoruz yerlilerin üstüne. ama bakıyorum son dönemde galatasaray tarafından en haketmedik şekilde eleştirilen üç isim üzerine yazılmış yazılara, bir tane captano yazısı yok. sabri'nin en alaya alındığı, sabri'yi sevmenin suç sayıldığı dönem, ben girmişim uzun uzun savunmuşum adamı. captano yazısı yok. bülent kaptan'a hep belaltı vurulduğu dönem, birkaç yazarla birlikte hep s3th savunmuş kaptanı, bi tane captano entrysi var bülent üzerine o da rijkaard'ı eleştirmek için yazılmış. aynı şekilde hasan şaş üzerine hep biz savunmadayız, captano'dan ses yok. e hani biz yerli düşmanı olduğumuz için arda'yı harcıyorduk, değerini bilemiyorduk. arda'dan on kat değerli efsanelerimiz itin götüne sokulduğunda nerelerdeydiniz? o zaman savunulmayan büyük galatasaraylılar arda kadar haketmiyor muydu himaye altına alınmayı. allahtan sorosçu piçleriz, bi de olmasak ne olurdu acaba?

    neyse, sonuç olarak kavga gürültü olur. tartışma olur. hatta duruma göre hakaret de olur taraflar aralarında halleder. ama bittiğinde biter, bitmesi gerekir. anlaşılmaz bir hırs ve öfkeyle bunu aylardır devam ettirip, ahlak dersi vermekten vazgeçmeden her türlü aşağılamayı yaparak ve töhmet altında bırakarak fırsat bulunan her an göndermeler yaparak amaçlanan nedir anlamış değilim. “hagi'yi korumak” gibi ulvi bi görev üstlenilip bu saçma sidik yarışına giriliyorsa, hagi'nin buna ihtiyacı yok. daha önce dediğim gibi hagi'yi çoktan yediler kardeşim, hagi geldiği gün “no adnan polat” demeyip “yallah riijkaard, i love you hagi” demeyi seçtiğiniz an indi midelerine hagi. bu kafayla gittikçe tugay'lar, şükür'ler, hasan'lar da sırada. yok zeki alasya gibi “ben ağabeyim, altınlar bende duracak” şeklinde “son sözü ben söylerim” hırsıyla bu işin ucu bir türlü bırakılmıyorsa durum daha da vahim. buyurun devam edelim.

    not; rijkaard'ın neden kalması gerektiğine dair captano imzalı bi kaç demir gibi cevaba denk geldim, onları da ekliyorum. artık daha uzakta aranmasın cevaplar.

    “türkiye’de talep edilen sadece başarı. sabır yok.
    bunları kıracak, geleceğe yatırım yapacak ön görülü başkanların yapacağı en önemli iş frank rijkaard gibi bir hocanın takımın başına getirilmesi. adnan polat yönetimi bunu başardı.”

    http://www.rerererarara.net/sozluk.php?id=347687

    "bu takım bu hocayla bize daha önce, nasıl oynayacağını gösterdi. bu demektir ki, gelecek sezon bol pas yapan, topa sahip olan bir takım olacağız. 
    sabır bu yüzden gerekli rijkaard için, çünkü bize gösterdi ne oynatmak istediğini."

    http://www.rerererarara.net/sozluk.php?id=351500

    "çok bilmişler tarafından beğenilmeyen rijkaard bu kadroya bile, pas yapmayı öğretebildiğini gösterdi. gitsin mi? daha iyisi gelecekse, gitsin. daha iyisi kim? daha iyisi de geldiği sezon da şampiyon yapamazsa kim gelsin? bence daum gelsin, daum gibi bir ortalama türkiye’de hiçbir hocada yok. rijkaard'a gitsin diyenlere yakışır."

    http://www.rerererarara.net/sozluk.php?id=358717
  • 257
    bu yazarı, yalan yanlış ve eksik bilgilerle, yanlı bir tutumla savunan, satır aralarındaki bize yönelik hakaretleri görmeyip, biz cevap verdiğimizde eleştiriye başlayan ''gönüllü ahlak zabıtaları'' kabak tadı verdi artık. söz gelimi bu abimiz, bizim yazılarımızın hemen akabinde içerisinde ''beyinsiz gerizekalılar. klavye erkekleri'' şeklinde tanımlamaların olduğu tweetler atabiliyor. aslında nihat gençvari bir ''yılansı fare çocuklar, gece fareleri'' tanımı da bekliyor insan ama o kadarını akıl edememiş demek ki. ortak onlarca tanıdık varken bir şekilde ulaşabiliyor bu sözler bize. veya kendisini savunmak isteyenlerin yazdıkları. geçtiğimiz gün yazdığım bir entry'i sağolsun sözlük admini gs twitter'da paylaşmış ve toka enteresan bir şekilde ''iyi ki paylaştın abi, şimdi girip of vericem'' şeklinde bir cevap yazmış ve sebeplerini sıralamış; sürekli olarak birilerine çatabilmek için saçma sapan şeyler yazıyormuşum. gözümü nefret bürümüş ve yazdıklarımda sürekli birilerine göndermeler varmış.

    amacım, yazdıklarımı oflaması veya fikirlerimi beğenmemesini, saçma bulmasını eleştirmek değil. yüzlerce kişi var bu sözlükte, bir kısmı yazdıklarımı okumaya değer buluyor ve beğeniyordur, belki de daha büyük bir kısmı da beğenmiyor ve saçma bulup ofsayt'ı verip geçiyordur. mesele bu değil haliyle, asıl mesele insanların bilip bilmediği konular hakkında yanlı tutum sergileyerek birilerini korumak için saçmalaması. evet son yazdığım yazılarda bariz göndermeler vardı. en azından insanlar bu konu hakkında yorum yazacaksa bazı şeyleri bilsin ve ona göre fikrini belirtsin diye yazıyorum bu entry'i. yaklaşık iki yıldır bir şekilde içerisinde bulunduğum sözlük'te bu tür polemiklerden kaçınmış ve bu tür polemiklere girmeye bayılan pek çok yazarı uyarmıştım. ama biter nasılsa dedikçe bitmiyor, haliyle uzadıkça verilen tepkiler daha da sertleşip anlamını yitirebiliyor. amacım en azından kendi adıma, birilerini korumak için ortaya atılan saçma fikirler ve sonsuz bir döngüye giren tartışmayı gider ayak bitirmek. ve umarım biter.

    biraz eskiye gideyim, abel76 isimli şimdi buralarda olmayan bir yazarla tartışmıştım konu arda turan ve fatih terim'di. yazdıklarımı okumuş veya yazdıklarıma cevaben yazılmış olanları bilenlerin aklına hemen şu gelebilir; ''yabancı hayranı işte. kesin arda'yı terim'i eleştirmişsindir.'' öyle olmamış, arda ve terim'i abel76 eleştirmişti. ben de savunmuştum haliyle. çünkü yazdıkları gerçekleri yansıtmadığı gibi, fazlasıyla da yanlış bilgi üzerine kurulmuştu. doğruya doğru bu tartışma esnasında küfür ve hakaret olmamıştı ama karşımda verdiği tarihlerdeki transferlerin ve yaşananların yanlış olduğunu söylediğim halde dinlemeyip, ayrı telden çalıp konuyu sonsuz bir döngüye sokan bir muhattap olunca, küfür etmemek için konuyu kapattım. ardından yanlış olduğu halde ona benzer bir başka entry yazmasının akabinde gs'ye mesaj atıp, durumu kabaca anlattım ve ''küfür edip sözlüğü germenin lüzumu yok, biraz uzaklaşmak iyi gelir'' diyerek 10 günlüğüne hesabımı kapatmasını rica ettim. gs'de isteğimi yerine getirdi ama kapatırken de şunu söyledi, sakın açtırmamazlık edeyim deme. yok abi, 10 gün sonra bana sormadan kendin açabilirsin, bir sorun yok, uzaklaşmak iyi gelir dedim ve nihayetinde 10 günlüğüne okur oldum.

    işte o sırada, bir kaç mesajlaşma haricinde çok fazla diyaloğumun olmadığı fritz fassbender, nkfvas'ye ve bana daha önceden de söylediği ama pek sıcak bakmadığımız blog fikrini tekrardan ortaya attı, zaten sözlüğü de bıraktın blogda yazarız, zaten ben de bırakmak üzereyim sözlüğü dediğinde, durumu anlatıp sözlüğü bırakmadığımı, onun da bırakmamasını gerektiğini söyleyip blog işini de beraberce kabul edip sorosçu aslanlar'ı kurduk. o sırada nasıl olduğunu hâlâ anlayamadığım bir şekilde toka kurduğumuz blog üzerinden eleştirler yöneltip, benim sözlüğü bitirmek amacıyla bu blogu kurduğumu ve sözlük yazarlarını ayartarak bloga çağırdığımı iddia etti - o esnada sözlüğü bırakmak üzere olan pek çok yazarı da ikna etmiştim bırakmaması için. bunlardan biri de feroxius'tur. daha başka yazarlar da vardı. inanmayan gidip gs'ye sorabilir. kendimi savunmak için uyduruyor değilim-. ilginçtir, ekşi sözlük'ten gelip kısa bir süre yazan bir arkadaş haricinde ben bloga hiç kimseyi çağırmamıştım. evet, pek çok kişiyle iletişimim olduğu için davetleri ben yolluyordum ama bireysel olarak illa gelsin dediğim kimse yoktu. hatta fazlasıyla kalabalık bir blogun yürümeyeceğini de söylüyordum. neyse işte, fikri ortaya atıp yazarları çağıran ben olmadığım halde toka enteresan tepkiler yöneltti ve özellikle benim bloga davet ettiğim iki kişinin blog üzerinden sözlüğe sallayacağı gibi ilginç teoriler ortaya attı. tartışma o derece büyüdü ki, gs ve hagi'de olayın muhattapları oldu. ve o sırada toka'nın bana söylediği bir söz üzerine ben de küfür bastım ve olay kapandı. küfürün savunması olmaz elbette ama söylediğim şahsa yönelik değil, toka'nın söylediği bir söz üzerine verilmiş aşırı bir tepkiydi. ilginçtir, daha sonra da o yazarlardan birine gidip beni şikayet etmişti. o yazarda bana gelip ''toka benim yakın arkadaşım, çok ayıp etmişsin'' dediğinde zor tuttum kendimi bir şey söylememek için. hem bana o kişiyi şikayet edip topyekün ilginç teoriler ortaya atacaksın, hem de beni ona şikayet edeceksin. fazla uzatmadım ve; ''evet yanlış anlaşılma oldu, olayı anlatmama gerek yok. madem toka arkadaşın, yalan söyleyecek hali yok ya, doğru söylemiştir'' dedim ve konuyu tamamen kapattım. bu mecrasından çıkan tartışma sebebiyle uzunca bir süre hesabımı aktif etmemiştim.

    konunun captano ile ilgisi ne? diyeceksiniz, toka ile yaşadığım bu gerginliği captano'da duymuştu haliyle. ve ilk katıldığım zirvede bizi barıştırmıştı. ben de tepkimin ağır olduğunu ama toka'nın suçlamalarının da doğru olmadığını söylemiştim ve konu tatlıya bağlanmıştı. o günden sonra da bir kaç kez kısa süren konuşmalar haricinde toka ile görüşmem olmadı. ne yazık ki, toka'da tıpkı captano gibi fikirleri bambaşka mecralara çekmeye bayılan ve olayları manipüle eden bir yazar, iyi de beceriyorlar bu işi.

    evet gelebildim captano ile tartışmamıza. şimdi bakmayın sürekli olarak birbirimize göndermeler yapıp laf soktuğumuza, o zamanlar captano ile aramız gayet iyiydi. arda turan hakkındaki fikir ayrılıklarını konuşurken sözlük üzerinden başlayan diyalog, msn, twitter ve facebook üzerinden de devam etmişti. sürekli olarak twitter'da farklı fikirleri savunup atışıyorduk ama konu ne olursa olsun sonunda gerek ben, gerekse captano ''sadece bazı konularda anlaşamıyoruz. onun dışında aramızda bir husumet'' yok diye açıklama yapma gereği duyuyorduk *. evet gerçekten aramızda bir husumet olmadığı gibi severdim de captano'yu. hatta feroxius doğruya doğru pek sevmezdi ve benim de o kadar tartışmamıza rağmen nasıl sevebildiğime akıl sır erdiremezdi. neyse işte, ne olursa olsun pek çok konuda captano ile tartışmaya devam ediyorduk.

    sözünü ettiğim tartışmalar, sadece bizim değil her galatasaraylı'nın rijkaard'ın gidişi ve hagi'nin gelişi üzerine yorum yaptığı döneme ilişkindi. hatırlanacağı üzere mustafa yücedağ, ''bazı futbolcular rijkaard'ı sabote etti'' demiş, captano ise gordion düğümünü kılıcıyla kesen büyük iskender edasıyla gelip; ''mustafa yücedağ'a güvenmeyin, olmaz öyle şey!'' diyerek benim ve pek çok kişinin fikirlerini boşa çıkartmaya çalışmıştı, haklı olarak ben ve bir kaç kişi ''abi neden inanmayalım, sebebi ne?'' dediği halde captano açıklama yapmamıştı. yine temelsiz ve ben bilirim içerikli iddialarından biriydi bu. işte o noktada ben de; ''abi zaten sen öyle diyorsan kesin öyledir'' dedim ve sanırım olayların fitilini de bu söz ateşledi. ardından fenerbahçe maçı sonrası haz etmem rapidden ile twitter'da mustafa yücedağ'ın söylediklerini ve maçı konuşurken şuna benzer bir şeyler söylemiştim; ''yücedağ'ın ne söylediğinin de önemi yok aslında. herkesin gördüğü olaylar bunlar'' ve yücedağ'ın sözleri gerçek değil diyen pek çok kişinin olduğu bir ortamda ''bu futbolcular maç seçiyor. bakalım bu geceden sonra anlayabilecekler mi. gerçi rijkaard'ı eleştirmek için bulurlar bir bahane, nasıl olsa futbolu bilmiyoruz. hiç oynamadık'' dedim. işte o esnada feroxius, captano'nun twitter'da söylediği ''yücedağ'a güvenmeyin'' sözü ile epey dalga geçti ve nedendir bilinmez captano tepkisini bana yönlendirip ''terbiyesizsin. msn'de konuştuklarımı herkese söylemişin'' diyerek tartışmaya son noktayı koydu aklınca. o noktada kendisine mesaj atıp bu söylediklerimin sadece kendisine yönelik olmadığını bu şekilde düşünen çok kişi olduğunu söylediysem de kâr etmedi. hatta yazdıklarını alıntılayıp abi şu yazında demişsin ''gençler çok iyi niyetle rijkaard'a güveniyorlar ama pek çoğu futbol oynamamış, saha içini bilmiyorlar'' bak kendin yazmışsın dediysem de dinletememiştim. çünkü belki de haklı konuma geçmek amacıyla cümleleri bağlamından kopartıp kişileri karalamak kolayına gelmişti.

    tabii 140 karakter ve ''özel konuşmaları yayan terbiyesiz'' suçlamasının olduğu bir ortamda yazdıklarımı satır satır hatırlamam ve kendimi çok iyi ifade etmem imkansızdı. o esnada haz etmem rapidden ile maçı konuşmaya devam ederken, hagi'nin cana, elano ve misimoviç'i yorulduğu için oyundan çıkartıp, yerlerine top tutamayan ama daha dinç adamları sokup skora yattığını söyledikten sonra, ''ulan girenler türk çıkanlar yabancıymış. o yüzden gol atamadık :('' gibi espili bir yazı yazmıştım. captano hemen ''yerin dibine sokulan'' türk oyuncuları korumak gibi kutlu bir görevi ifa edebilmek için hızır gibi yetişip, benim yabancı kıçı yalayan bir gerizekalı olduğumu söyledi. konu genelden de devam ettiği için olaya şahit olan bir kaç kişi, abi içkilisin ve yanlış anlıyorsun uzatma boşver dediyse de, captano bu sefer de tepkisini o kişilere yönlendirip, benim nasıl iğrenç ve terbiyesiz, ayrıca, yabancı kıçı yalayan bir gerizekalı olduğumu söyleyip durdu. konu böylesi sonsuz bir döngüye girince ben de, ''okuduğunu anlamayan mallarla uğraşmak çok zor'' dedim ve konuyu kendi adıma kapattım. çünkü konu fazlasıyla can sıkacak boyuttaydı ve muhattabı kafasında oluşturduğu düşman algısı sebebiyle savunmaları dinlemeyip otomatikman etiketlemeye meraklı olunca, tartışmalar içinden çıkılamaz bir hale gelebiliyordu. hele ki, blog, twitter ve sözlük'te yazdıklarını unutup bu sözleri msn'de söylenmiş ve benim yayacak kadar adi bir insan olduğum vurgusu yapılınca, kendini savunmakta bir yerden sonra fayda etmiyor. bu esnada feroxius gelip; ''çok sevdiğin abiciğin nasıl iftira attı sana, herhalde bir daha savunmazsın'' dediğinde geç bile olsa hak vermiştim feroxius'a.

    bu olayların ardından, sözlüğe geldiğimden beri çok yakın olduğum insanların bazıları da bana karşı daha mesafeli bir tavır takındılar haklı olarak. ben de twitter'ı çok aktif kullanmadım o dönemde. atsızcı aslanlar ve sabrireyiz gibi iki blog açıp kendi kendime eğleniyordum. sözlük'te olmadığım ve blogda da çok fazla yazmadığım için, aynı kısır döngü içerisine girmemiştim. fakat captano yazdığı yazıların satır aralarında onlarca aşağılama ile bizlere bir şekilde laf sokuyor ama cevap vermiyorduk. her zaman olduğu gibi günümüzüm ''ahlak bekçileri'' tarafından görülmemişti bu hakarete varan sözler. işte o günlerde, bizim şebekeden nkfvas, captano ile ''rijkaard neden kalmalıydı'' konusunu twitter üzerinden konuşmaya başlamış. yazılanları ertesi gün okuduğumda, hiç alakamın olmadığı bir konu olmasına rağmen captano benden şu şekilde bahsetmişti ''o sizin terbiyesiz reisiniz sorularıma cevap verecekti ama işte terbiyesizlik yaptı'' o ana kadar kısa süreli bir kızgınlığın ötesine geçmiş tepkim yoktu captano'ya karşı, fakat ''terbiyesiz reis'' ifadesini gördükten sonra bütün sosyal paylaşım ağlarından ve msn'den silmiştim captano'yu. haliyle karalar bağlamamıştır kendisi de. ve geçtiğimiz günlerde kendisine cevaben yazdığım frank rijkaard yazısında da bizim şebekeden bahsederken, tıpkı captano'nun beni tanımlarken kullandığı şekilde ''ben reisleriyim, son sözü ben söylerim'' diyerek olayı karikatürize ettim ve her zaman ki gibi tuhaf bir şekilde kendisinin bana uygun gördüğü ve benim de esprisine kullandığım bu sözü captano tepkiye dönüştürüp ''bazıları gibi reis değiliz çok şükür, tayfamız yok'' karşılığını verdi. kendi yönelttiği eleştiriyi/suçlamayı, bir süre sonra unutup, benim fikrimmiş gibi alıp yine bana karşı kullanması enteresandı elbette. konuyu yine minos labirentinin sonsuz döngüsüne sokmayı başarmıştı. bu gibi olayları çokça tekrarladığı için kanıksamış ve gülüp geçmiştim.

    görüldüğü üzere, enteresan bir fikir dünyası var captano'nun ve kendisini yazıp çizdikleriyle savunduğunu zannedenlerin. eski rijkaard yazılarını hatırlayan hatırlar. rijkaard'ı epey desteklerdi zat-ı şahane. öyle ki, karşıt fikirde olanlara ''çok bilmişler'' derdi, bu ululardan ulu yücelerden yüce abimiz. tıpkı bugün rijkaard kalmalıydı diyenlere ''münafıklar, aklıevveller'' dediği gibi. zaten bu noktada captano'nun temel sorunu başlıyor ve kendisiyle aynı fikri paylaşmayan herkes bir şekilde ağır sözlerinin hedefi olabiliyor. aynı şekilde karşılık verildiği zaman saldırganlaşıp sözlerini daha ağırlaştırıyor. tekrar cevap aldığında ise, mağdura sempati besleyen algıyı gıdıklamak için ''terbiyesizlik yaptılar'' diyebiliyor çok rahat bir şekilde. nasılsa sözlük'te yazıları okuyan yok, nasılsa captano'nun karşıt fikirde olanlar için neler söylediğini hatırlayan yok. onun bilincinde olduğundan veya tepki gelmeyeceğine emin olduğu için rahatlıkla bizlere istediği şekilde hakaret etme hakkını kendinde bulabiliyor. akabinde, muhafazakarlık teorisine uygun vaziyette kendi gibi düşünen bir grup yaratmak amacıyla hayali düşmanlar oluşturup, bu kişilerden ''rijkaard'ı galatasaray'dan daha çok seven türk düşmanları'' şeklinde bahsedebiliyor ve haliyle elimiz kolumuz bağlanıyordu. hiç alakamızın olmadığı, uzun zamandır fikir beyan etmediğimiz konular olsa bile, kafasındaki net düşman algısı bunu yapmasını gerektiriyor çünkü.

    bu sözünü ettiğim olumlu rijkaard yazılarında, ''rijkaard bu kadroya bile pas yaptırabiliyor'' derken bariz şekilde ve haklı olarak rijkaard'ı övmüştü, ''bu kadroya bile'' sözünden kadronun esasında o kadar da iyi olmadığını, rijkaard'ın tüm bu sorunlara rağmen bu kadroya pas yaptırabildiğini anlıyoruz haliyle. ardından karşıt fikre geçip eskiden savunduklarını topyekün eleştirmeye başladığında ise sözü edilen ''bu kadro bile'' birden tarihin en iyi kadrolarından biri olup asıl eleştiri rijkaard'a yöneliyordu.
    görüldüğü üzere 3.1 şiddetindeki hafif bir sarsıntıda bile yıkılabilecek olan captano'nun bu temelsiz fikirlerini ve çelişkileri göz önüne serdiğinizde, size uygun görülen ''nickname'' yine aynı oluyordu; terbiyesiz! devam edelim, örnekte de olduğu gibi capano takımın önüne gelene 3-5 attığı dönemde en rijkaard taraftarından bile daha ateşli şekilde savunuyor rijkaard'ı, ardından kötü sonuçlar gelmeye başladığında bu destek yerini ağır eleştirilere bırakıyor ve rijkaard'ın gitmesini gerektiğini düşünüyor. başarının olduğu yerde destek veren captano gibi bir örnek varken, bizim gibi düşünenler; ''skorlar önemli değil, sabırlı olmak lazım'' diye yazıp rijkaard'ı savunduğunda ''başarıya endeksli taraftar'' olabiliyor. her yönden ilginç öyle değil mi? sadece başarıyı sahiplenmek ''vefalı taraftarlık'' olurken, aynı kafa yapısına göre, başarısızlıkta dahi destek olmak, skorları önemsememek, ''başarıya endeksli taraftarlık'' oluyor. dediğim gibi, captano evreninde kavramlar karışık, çelişkili. bu kavramların karşılıkları evrensel doğrular ile uyumlu değil. ve bunlara rağmen bu fikirler eleştirilemez ve hatta eleştirilmesi teklif dahi edilemez. çünkü eleştirildiği vakit terbiyesiz olabiliyorsunuz. benim, fritz'in ve nkfvas'nin olduğu gibi. bir tek hazcı bu yaftadan kurtulabilmişti galiba. yeterince polemiğe girmediği için. veya captano hazcı'nın troll olduğunu farkedip ''buna günah bile yazılmaz, yarım akıllı bu'' dedi ve affetti hazcı'yı. affetti ve bizim saçma sapan fikirleri uykusuz, penguen gibi dergiler üslubuna benzetip ''aslında ben futbolu iyi biliyorum ama, yazamıyorum. bunlar bilmiyor ama çok komik yazıyor'' diyerek eleştirebildi. yani, onlar kadar güzel yazamıyorum, dur bari onların üslubunu kötüleyeyim demek oluyor bu. haliyle son entrylerde bu konuya dair dokundurmalar oldu. şaşırmamak lazım. veya fırsat buldukça ne kadar içi boş, ahmakça ama penguen dergisinden alıntılanmış gibi komik ve eğlenceli yazılar yazdığımız söylenince, aynı şekilde karşılık vermek için entry sonlarına ''penguen'den alıntıdır'' yazılmasının da kimseyi rahatsız etmemesi gerekiyor. bir nevi karşılık oluyor bu yapılan. yeri gelmişken söyleyeyim; bu ciddiyet işini de hiç anlamıyorum, sanki 3-5 kuralı olan futbolu galatasaray sözlük'te yazmıyoruz da, ankara'nın gri ve kasvetli havasına uyum sağlamış kalem müdürü soğukluğuyla memurlar.net'de yazıyoruz anasını satayım!

    dediğim gibi kendi kafasında olayları kurgulayıp, herkese bu kurguyu yutturmaya çalışmaktan vazgeçmiyor. yine yakın zamanda tcoskun malum arena olayları üzerine çok uzun bir yazı yazıp twitter'da paylaşmıştı. yazıları uzun kısadan ziyade, iyi ve kötü olarak ayırdığım için hemen okumuş ve oylamıştım. tcoskun o sırada twitter'dan ''ulan amma uzun yazdım okundu mu acaba?'' dediğinde, okuyup oyladığımı söyledim. derken cnyvz gelip o kadar uzun entry'i para verseler okumayacağını ama emeğe saygı diyerek oyladığını söylediğinde, captano enteresan bir şekilde ''ulan demek kimse okumuyor benim yazdıklarımı da, sorduklarımıza da okumadan saçma sapan cevaplar veriyor'' gibi bir fikir yürüttü. cnyvz ve tcoskun twitter da ekli olduğu için captano'nun ismi tweet'te geçince görüp bakmış ve konuya şahit olmuştum. ertesi gün captano yazdığı rijkaard entrysinde şuna benzer şeyler söylemişti; ''bu cevap verenlere bakmayın siz, esasında hiçbirinin yazılanları okuduğu yok. sadece hazır cevaplar veriyorlar'' cümleler birebir böyle olmayabilir, şimdi tek tek entrylere bakmaya da üşendim ama okuyanlar hatırlar muhakkak. hiç sevmiyorum bu ayrışmaları ama sözlük yazarlarını rijkaard'ın kalmasını isteyenler ve gitmesini isteyenler olarak ikiye ayırırsak, cnyvz kesinlikle rijkaard'ın gitmesi gerektiğini düşünen ve captano'ya bırakın cevap vermeyi, paralel fikirlerde olan bir yazardır. onun söylediği ''bu kadar uzun entry okumam'' sözünü captano alıp enteresan bir şekilde rijkaard hakkında cevap veren benim, fritz fassbender'in ve nkfvas'nin üzerine oturttu. fikir olarak hiç alakamız olmayan bir yazarın söylediği sözün üzerimize suç olarak atılması enteresandı elbette. gerçekten enteresan bir dünyada yaşıyor. mesela hiç alakanızın olmadığı bir zirve ortamında durup duruken sizden bahsedip ''terbiyesizler! sokakta görürsem hepsini dövücem'' diyebiliyor miyagi san ustamız. ve siz buna kalkıp dalga geçmek amacıyla organize işler filminden alıntı bir replikle ''yaşlı olunca dövemiyorsun da değil mi?'' dediğinizde terbiyesiz olarak adlandırılıyorsunuz. veya organize işler ismine atıf yapılarak eleştirilerin dozajı arttırılabildiği gibi, mağdura da yatılabiliyor. captano ne yazık ki bu dediğimi yapmıştı.

    maalesef captano'nun sıklıkla yaptığı bir eylem bu, kişileri kategorilendirmek ve anlamadan, alakasız laflar sokmak ve çoğu zaman mağdura yatmak. bazı entrylerde kullandığım bir söz var, ''faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir'' buradaki faşizm vurgusu nazi almanyası veya ''hitler'' vurgusu gibi anlaşılmasın. zaten o amaçla kullanmadığım gibi, o şekilde kullanmayı aklımın ucundan bile geçirmedim. bu sadece var olan bir durumu abartarak örneklemek oluyor. bir nevi karikatürize etmek. misal, sözünde durmayan bir politikacıyı ''dansöz'' olarak resmetmek, var olan örneği çokça abartarak göze sokabilmek gibi. geçtiğimiz günlerde hagi hakkında blogda yazdığım bir yazıda da bu kalıbı kullanarak gelmesi muhtemel ''hagi düşmanı'' eleştirisini önlemek için girişi uzun tutmuş ve bu girişi uzun tutma işini de bu sözle anlatmaya çalışmıştım. ''faşizm'' vurgusunun ne amaçla kullanıldığını anlamak için alim olmaya gerek yok haliyle. ve captano bu yazıdan kısa bir süre sonra twitter'da yine tuhaf bir şekilde ''bu faşist sözü de amma kullanılır oldu. klavye erkekliği işte'' diyerek bir kez daha kavramların ne anlama geldiğini ve ne amaçlar kullanıldığını ayırt edemediğini; dosta, düşmana, bütün dış temsilciliklere ve yavru vatan kıbrıs'a göstermiş oluyordu*. bu olayı bana anlatıp captano'ya ''klavye erkeği sözü de çok kullanılır oldu'' diyen kişiyi sanırım kendisi tahmin edebilmiştir.

    şimdi kavramların ne anlam ifade ettiğini bilmiyor dedim de, şöyle bir örnekle açıklayayım. cevad prekazi hakkında yazdığı bir yazıda şöyle bir ifadesi var; ''...bu olay sırasında çok küfür ettim celalettin’e, bir polis, eskişehirli olma ihtimali yüksek (nereden anladığımı sormayın, sonra ırkçı falan diyorlar, hiç uğraşamam)''

    bu örnekten şöyle bir çıkarım yapmak mümkün, eskişehirli olduğu düşünülen polis, muhtemelen tatar. tatarların yüz şekli yuvarlar olur. hafif çekik ve yuvarlak gözler ve beyaz ten. tatarlar ankara ve özellikle eskişehir'de yoğun olarak yaşarlar malum. şimdi bu polisin simasına bakıp nereli olduğunu tahmin etmek nefis bir gözlem yeteneğine işarettir. ırkçılıkla uzaktan yakından ilgisi yok. ama diyelim ki bu ifade şöyle olsaydı; ''bu beni dışarı atan polis eskişehirliydi. ve eskişehirlilerin hepsi böyle adidir'' vs. bir ırkı topyekün kötülendiği ve yerin dibine batırdığı için, bu yapılan ırkçılık olurdu. şu anlamadığı faşizme de aynı örnekten yola çıkarak açıklama getireyim, ırk veya ideoloji üzerinde sert görüşlere sahip olan biri, bütün olanakları ve gücü eline alıp, kendi gibi düşünmeyen veya aynı ırktan olmadığı herkesi sistematik şekilde susturmaya ve hatta yok etmeye çalışırsa, işte onun adı faşizm oluyor. bu da demek oluyor ki insan bilmediği kavramlar üzerinden ahkam kesmemeli. merak ediyoruz haliyle, her önüne gelene beyinsiz, gerizekalı, aptal veya takoz diyen biri, en basit iki üç kavramı bile bilmezse ve bilmediği halde kullanırsa ne olur? ben söyleyeyim en fazla bilmemiş olur. illa ki önüne bir sıfat getirmenin lüzumu yok.

    mesela ben basketbolun ''b''sini bilmem, birisi steps'i anlat dese kaşını gözünü yarmadan anlatmayı başaramam. haliyle komik duruma düşerim ve bunun açıklaması da, ''ya biliyorum ama yazamadım'' olmaz. düpedüz bilmiyorum olur. diyeceğim o ki, insan bilmediği kavramlar üzerinden atıp tutmamalı.

    kategorilendirmeye verilecek örnekler bitmiyor; rijkaard'ı savunan biri herhangi bir konu hakkında entry yazıp taraftarın ettiği küfürü eleştiriyor mesela. ve bir süre sonra captano yine enteresan bir şekilde tek yazarın fikri üzerinden bütün ''rijkaard kalsın'' diyenlerin profilini oluşturup ''bunlar zaten hep böyle. canlarım benim'' gibi bir tepki verip kategorilendirme işine devam edebiliyor. sanki rijkaard kalsın diyen herkes küfürden tiksinen sözde elit taraftarmış gibi. hayır mınakoyim, küfüre karşı olmadığım gibi gayet küfür eden biriyimdir. bu nasıl bir kategorilendirme? bu nasıl tek kişiyi eleştirirken ''zaten bunların hepsi böyle'' algısı oluşturma gayreti anlamış değilim. haliyle karşınızda alakasız konularda bile her yazısında gönderme yapıp laf sokan biri olunca aylar sonra dayanamayıp aynı üslupla laf sokmaya başlıyorsunuz. bunda şaşılacak bir şey yok.

    örnek onlarca ama hepsi aklıma gelmiyor. geldiği kadarını yazabiliyorum ancak, blogda yazdığım ''bu tablonun sorumlusu tepki vermeyen taraftardır'' sözünden sonra captano yazdığı çok alakasız bir entry'nin içerisinde ''bazı sivrizekalılar da suçu taraftara atmış'' diyebiliyor mesela. veya yine bizim yazdıklarımıza referanslarla dolu yazıların arasında ''münafıklar, aklıevveller -ki gerizekalı demektir- akılsızlar, takozlar'' gibi ifadeler kullanabiliyor. insan merak ediyor haliyle, bugünün ahlak bekçisi arkadaşlar bu gibi sıfatlara ve hakaretlere neden o zaman çıkıp cevap vermedi? neden captano başlığına gidip ''gözünü kin bürümüş ve bol bol saçmalıyor'' diyemedi. geçtiğimiz günlerde aylar süren hakaretlere sonunda cevap verdiğimizde, olumlu olduğu kadar, olumsuz tepki de gelmişti. hatta linç ettiğimizi bile düşünenler olmuştu. bu tepkiler şöyleydi genelde; ''çok uzattınız, ayıp ettiniz'' bu noktada uzatanın kim olduğunu anlamıyorum, aylar boyunca hakaret eden mi, yoksa aylar boyunca sineye çekenler mi? herkese aynı şeyi söylemiştim, bize hemen her yazıda, atılan tweette hakaret edilirken, yazdıklarımızdan çok daha ağır ifadeler kullanılırken neredeydiniz? her önüne gelene söylediği, ''şunları yakaladığım yerde dövücem'' sözüne neden tepki göstermeyip, nkfvas'nin ''yaşlı olunca dövemiyorsun da değil mi?'' bkz'ına taktınız? her yazdığımız refere edilip aşağılanırken neden ses çıkartmadınız, aynı tepkiyi captano'ya da göstermediniz sevgili ahlak zabıtaları?
    ve ardından, bize onlarca aşağılama ve hakaretle dolu olan yazıları yolladığımda hep aynı tepki ile karşılaştım; okumamıştık. işte bu noktada yine mantık kuralları ihlal ediliyor. her haftanın en beğenilenlerinde captano entrysi var. gözüm yok, daha çok yazsın daha çok girsin o listeye. kimse okumuyor madem, kimse bize söylenen sözleri görmüyor, kim oyluyor bu entryleri arkadaş? kim captano başlığına gidip -haklı olarak- entrylerini refere edip ''çok iyi yazmış abimiz'' diyor? yok biz captano'nun ağır sözlerini görmezden geliriz ama sizin sözlerinize tepki gösteririz diyorsanız eğer, kusura bakmayın ama ''zirveler ve şakşak'' kategorisine giriyorsunuz. hiç zorunuza gitmesin.

    diyeceğim o ki; ben sıkıldım artık bu tartışmalardan. bu kadar çok insanın ve dolayısıyla fikrin olduğu ortamda, tartışmalar, eleştiriler, yerine göre hakaretler ve hatta dedikodular olabilir. ama aylarca sonu gelmez bir kinle sürekli bel altı vurmaya devam edilmez. bitmesi gerektiği yerde biter. geçtiğimiz günlerde captano da yazdığı yazıda bu tartışmadan sıkıldığını söylemişti. gerçi kısa bir süre sonra yine yazılarının arasında laflar sokmuştu -ferguson örneği gibi- ama olsun o da sıkılmıştır herhalde, yalan söyleyecek hali yok ya? o yüzden bitsin. anlaşılmaz bir kin ve öfkeyle aylarca aynı konuları, her geçen gün seviyesini düşüren bir tartışma döngüsüne sokup olmadığımız mecralarda laf sokmaya, gönderme yapmaya gerek yok, sıkıldım gerçekten. eminim; ''ben yıllarca top oynadım, tribüne gittim. bu yeni nesille aynı fikirde olmayı kabul edemem'' diye düşünüp her geçen gün belki kendinin bile inanmadığı karşıt fikirleri savunmak onu da yormuştur. bence de bitmeli, gereği yok çünkü. ulan madem bitsin diyorsun ne demeye uzun uzun sözlüğü hiç alakadar etmeyen bu konuyu yazdın diyenler olabilir, amacım şuydu; en azından tartışılan konular burada dursun ve birileri birilerini savunmadan önce tartışmanın ne olduğunu bilsin. sadece ''o bizim abimiz'' mantığından yola çıkarak tartışmanın ortasına elde tuzla dalmak, hatta tuz da yetmez deyip; mısır çarşısından 7 çeşit baharat alıp koşa koşa gelmek anlamsız oluyor. bu sayede, bilip bilmeden sadece savunmak için yazılan yazılar da çok komik olabiliyor. tıpkı uykusuz ve penguen alıntıları gibi.

    not: yazdıklarının tamamını okudum ve sen haksızsın ibne! diyenler olabilir pek tabii. olsun, hiç değilse ne olduğunu bilmeden yorum yapmamış olurlar. şakşakçı sınıfına da girmezler haliyle.
  • 275
    --- alıntı ---

    ciğeri 5 para etmeyecek bir adam için herkes keyfini kaçırmaz. kimse pisliğe bulaşmak istemiyor, ne de olsa çamur sıçrar. ben çekinmem, acı patlıcanı kırağı çalmaz derler.

    --- alıntı ---
    (bkz: adam subliminali vermiş beyler)

    kimsin lan sen... haddini bil... sen niye maydonoz oluyorsun... osuruk koklamaya meraklı sinsi eşşekoğlu eşşek... sado-mazo mevzularında da var di mi bu hakaretten zevk alma hikayesi... ağzından köpükler saçarak nasıl saldırdığını herkes gördü... lan sen benim affettiğim biri değilsin ki zaten... ben seni hem sahada hem saha dışında top diye oynarım... izansız... daha fazlası için: http://gss.gs/756780

    tevekkeli değil; ben de dün neden kendisi için "kibar biçimde ağza zıçar" * dendiğini merak ediyordum. meğer dün sabah saatlerinde pek kibar bir şekilde yine ağza zıçmış, bu ağza zıçıştan biz de bir paragrafla nasiplenmişiz. gerçi paşam 3 satır entry'ye 1 sayfa cevap verilmesiyle dalga geçmiş; bize de 1 bakınız için 1 paragrafla cevap vermiş ama olsun. zıçtı mı; zıçtı. işte o zıçışın farkına vardıktan sonra yüzüm kızardı, bakkala sigara almaya gidemeyecek kadar utandım, odadan çıkamıyorum beyler ailem merak ediyor yardım edin:((((( gerçi kaşındıkça daha çok ağzıma zıçacağını söylemiş. bir yandan bunları yazarken bir yandan da yurt-kur sitesinden yurt başvurusu yapıyorum, bu korkuya adres değişikliği iyi gelir.

    öncelikle şurayı bilmeyenlere açıklayalım; gerçi abimiz bilir de bilmeyenler illa ki vardır: http://www.youtube.com/watch?v=O4UwUH9_SD0 ossurdu eşşoğlueşşek budur. bu bir kalıptır. ha, popüler değil ama kalıptır. yani "tutmayın küçük enişteyi" dediğiniz birisi "allah allah, bu adam benim kayınbiraderim mi?" demediği gibi, "ossurdu eşşoğlueşşek" diyen birine de mal bulmuş mağribi gibi "ehea bana eşşoğlueşşek dedi, hemen yazımda eşşoğlueşşek diyeyim de kapak olsun" denmez, diyenin entry'si de "dişe diş kana kan" dercesine ortalıkta yeni sünnet olmuş çocuk bülüğü gibi sallandırılıp durulmaz. kendisine eskiden saygım vardı, zamanla bu saygı sıfırlandı. bugün itibarıyla kendisinden tiksindim. ama her kim olursa olsun; ne kadar kendi hayal dünyasının sınırlarını dahi aşıp milleti kaşımaya yeltenen biri olsa da, yaşını başını almış birinin babasına küfür etmek haddimiz değildir. ha; bunu da terbiyeli çocuk imajı vermek, kendisine şirin gözükmek, arayı düzeltmek filan adına da söylemiyorum. meydan kendisinin, istediğini söylesin dursun. gerçi sülale mülale lafı da geçmiş. bir zirveye katılsam da kavga mı etsem acaba? gerçi biz çetenin her biri ayrı birey olamayan ve reislerine yancı olan üyeleri olarak ne diyorduk? yaşlı olunca dövemiyorsun tabii. şebeke üyeliğimi açıklayınca hoşuna gitsin abimizin diye şey yaptım.

    eh, madem bizi yancı yapmış; bir şekilde şebeke işlerinden bahsetmek lazım, di mi? 2 satır yazı yazacaktım, uzadı gitti. okuyan kusura bakmasın. ama şu yancılık meselesinden önce; neden "ossurdu eşşoğlueşşek" ? şimdi bir huyum var; seversiniz-sevmezsiniz. entry'sini "dağılın, konu kapanmıştır" vs. şeklinde bitirenlerin altına entry girip ona cevaben bir şeyler söylüyorum. gıcıkça bulursunuz, ipnece bulursunuz, güler geçersiniz, bana salak dersiniz; sizin kararınız. bu ağabey de kurumuş boka su çileyerek, rijkaard geldiğinden beri geyiği yapılan "barcelona'yı babam da çalıştırır" meselesine, kendi tabiriyle "kabadayıca" "kaşınanı kaşırız olumm" gibisinden cıbıl halil'lik yapınca kendimce cevap verdim. bunu daha önce de yapmıştım ben: http://gss.gs/720668 bir üstteki entry'deki arkadaş "konu kapanmıştır" deyince ben de şaka yollu olarak bunu yazmıştım. üstteki arkadaş (dirknowitzki) belki siklemedi beni, belki gülüp geçti; ama bu entry haftanın en beğenilenlerine girdiği halde hiç cevap verme ihtiyacı hissetmedi. işte sen bu arkadaştan muhtemelen daha büyüksün yaşça; ama kesinlikle bu arkadaş kadar olgun değilsin. işte bu yüzden hiçbir şekilde saygıyı haketmiyorsun. ayrıca; nkfvas'ye "ben sana bir şey demeden lafı üzerine alınıp sazan gibi atlıyorsun" diyecek kadar nkfvas'den kılı kırk yarar bir tavır bekliyorsun, benim sana cevap olarak yazdığım bir şeyde nkfvas'ye yancı olduğumu iddia ediyorsun. öyle de sazansın, öyle de kangurusun (her şeye atlaması bakımından).

    yancılık ve -adı geçmese de- şebekecilik mevzularına gelelim. abi, bak bilmediğin meseleler hakkında konuşma allasen. madem fikrin yok, zikre de dalma. abi orada mısın, arada sırada error mu veriyorsun sen; alooo? yancısı olduğum nkfvas ile bir seneden beri benim aram bozuk, yapma bunu allah aşkına. adamın beğendiğim entry'lerinden sonra "vay yine döktürmüşsün" gibisinden mesaj bile atmıyorum kendisine. yazdığı bir şeyde hata varsa onu düzeltmek için bile iletişimim olmuyor. hatta farkındaysan şu yazıda nkfvas ile ilgili yazdıklarına çok da fazla cevap vermiyorum. neyin yancılığını yapacağım allah aşkına nkfvas'ye? sana cevaben bir şey yazdıktan sonra nkfvas'nin "aferin koçum, devam et" mesajı attığını mı zannediyorsun? bok at, izi kalsın yani. bir de senin pek "şebeke" dediğine rastlamadığım, ama sardığın 3-5 kişinin kendi aralarında söylediği bir ünvan olan şebekelik var bir de. ilk zizonkovac şebeke demişti diye hatırlıyorum gerçi. neyse. kendilerine buradan sesleniyorum; o kadar yancılığınızı yaptım, captano abimize verip veriştirdiğiniz o kadar yazıda bir dünya isim geçiyor, bir tanesinde bile bahsedemez miydiniz benden ağzını kırayım? lan bari "sütoğlan'ı biz arkalıyoruz, laf eden karşısında bizi bulur" filan deseydiniz de, şurada bir forsumuz olsaydı. gerçi abimiz şimdi bizim gizli üyelere sahip bir örgüt olduğumuzu, zamanı geldikçe üyelerini deşifre eden bir yapımız olduğunu filan düşünebilir. doğrudur abi; ilerletiyorum, illuminatiyiz biz. hatta abartıyorum: maskeleri çıka... ya da neyse bilmiyordur şimdi bu muhabbeti.

    benim sözlükte sevildiğimden bahsetmiş bir de. herkesin sevgilisi filanmışım. lütfetmişler. abimiz benim genel olarak insanlardan nefret eden bir yapıya sahip olduğumu bilmiyor sanırım. "yaradılanı severiz, yaradandan ötürü" diyen büyük adama saygım vardır da, ben sevemem genelde insanları. ha, sevdiğim 3-5 kişi vardır, onlar da beni severler; onu bilirim. sevenden allah razı olsun, sevmeyenin de canı sağolsun. kimsenin beni sevmesi için bir çaba içine filan da girmedim, bunu beni sevenler * bilir zaten. sinsi filan da değilim ayrıca, lafımı açık açık söylemek daha çok hoşuma gidiyor. senden açık açık tiksiniyorum, iğreniyorum. tartışma tartışma tartışma, laf sokmalar, halı saha zirveleri diye diye diye şu sözlükten soğuttuğun fakat senin daha kim olduklarından haberinin bile olmadığı onlarca kişi adına nefret ediyorum senden. var mı ötesi?

    oyy, çok kaşındım. beni kaşıyacakmış abimiz. kaşı be abi, çok da sikimdeydin afedersin. sen daha çok seviliyorsun işte sözlükte, aferin sana.
  • 181
    öncelikle captano başlığına gelip, kaptanla ilgili bir şey okumak isteyenler hayal kırıklığı yaşayabilir. yazı ekseriyetle mustafa sarp ve benim futbolcu kimliğimle alakalı.

    18 ocak 2011 antalyaspor galatasaray maçında pek değerli mustafa'cım hiç yoktan yere 2 metre havaya zıplayıp, sol ayağını kıçına doğru yapıştırarak, sağ ayağını topa uzattı ve 3 tane galatasaraylı topa hakim olabilecekken o topu taca yolladı. aynı ben...

    ikinci pozisyon; mustafa kardeşim top kaptı ve takımı atağa kaldırdı, sağında sabri, sol tarafında ise arda ondan yaklaşık 10 metre önünde koşuyorlar. arda çapraz koşuyor yani mustafa topu dikine bile vursa arda alıp gidecek ama mustafa ne yapıyor? önce yavaşlayıp topa vurma açısı yakalıyor sonra pas vercem diye topu taca bırakıyor. aynı ben...

    benim futbolcu kimliğimi en iyi kaptan bilir.* zira sözlük sayesinde beraber 30 dan fazla maç yapmışlığımız var. ve yine kendisi şahittir ki sözlükteki en jenerik goller ve hareketler bana aittir. yani kaptan samsunsporlu celil'den sonra çıplak gözle en artistik futbolcu olarak beni izledi. yalnız futbolun böyle olmadığını ben bu akşam yukarıda anlattığım 2 pozisyonda mustafa'cım sayesinde anladım. mustafa sanıyor ki çok koşunca çok emek harcamış sayılacak... ben de öyle sanıyordum kaptan anlattı sağolsun;

    captano: toka sen neden her yere koşuyorsun abicim sağ bek değil misin solda ne işin var?
    toka: total futbol oynuyorum kaptan, yer değiştirerek...
    feanor: olm takımda total futbolu bir sen oynuyorsun lan.
    captano: he valla 7 kişilik takımda tek başına total futbol oynuyorsun.
    toka: kaptan peki benim kadar koşan var mı takımda?
    captano: ulan keşke hiç koşmasan...

    işte öyle mustafa sarp'ım, keşke hiç koşmasan...
  • 280
    (bkz: #756780)

    ah be abi, hala abi diyebiliyorum farkındaysan. tüm hıyarlıklarına, tüm hıyarlıklarıma rağmen. ne bileyim hani böyle abi kardeşler olur bazen dışarıya düşman, kendi içlerine et ile tırnak gibi yapışmıştırlar. bilemedim, hayat tecrübem el verdiği kadarıyla klavyeye dokunuyorum. kelimelerle iyi dans ettiğimizi, afilli yazdığımızı fakat senin bu şekilde olmayı beceremediğini söylediğinki samimiyetini özlemedim değil. bir barış çubuğu, bir zeytin dalı, bir özür dileme çabası değil benimkisi. bu zıt kutupluk bitsincilik de oynamıyorum zira kiminle uğraşacaz, uğraşacak kimimiz kaldı?

    ben sana, sen bana döşendik durduk ya hani böyle, oysaki ramazan bayramı'nın ilk günü, her bir şey için tertemiz bir sayfa açmaya, senin de abiliğini, babalığını göstermeni ümit ederek niyetlenmiştim.

    sana göre her şey organize işler, idrak edemediğin tüm şeyler komploydu. oysa biz, şebeke diye itham edilen adamlar ( s3th, fritz fassbender, ben, hazcı, sütoğlan ) birbirimizden bağımsız, kopuk ve kah kendi içinde çatışan kah küsen adamlar idik. hala da yaptıklarımız sadece kendimizi bağlar. bizde süreç hiçbir zaman grupçuluğa, tayfacılığa taşınmadı ama işte diyorum ya, senin aklının almadığı, alamadığı her şey sana göre aramızda üssümüz tabir edilen gizli geçitlerden sadece bizim ulaşabildiğimiz mekanlarda kurgulanan bir oyundu.

    o son cigarayı sarmayacaktın abi. ben sözlükte bayramlaşma başlığına geldiğimde, tüm adiliğimden arınarak, tamamen saf ve kardeşlik duygusuyla, büyüktür, hatam olmasa da büyüğümdür affeder duyguları içerisinde;

    " iyisiyle kötüsüyle, gel gitleriyle 3 sene oldu bu platformda sürtüyorum. kırdığım, sikerttiğim, kanırttığım kardeşlerimden özür dilerim öncelikle. evet biliyorum, kaval kemiğine taban vurup özür dileyen tuncay şanlı yavşaklığından farksız bu yaptığım ama bayramlar ve seyranlarda adet olmuş bu vicdan yapma olayı. idare edin. hepinizi nkfvas benliğiyle kucaklıyorum.

    tanıyanlar bilir, bilenler tanır. orospu çocuğu olsa yapmaz bu nkfvas'nin yaptığını adamlarından oluyorum zaman zaman ama özümde çok mülayim, kalender ve de kadirşinas bir insanımdır. kimseyi üzmek istemem. metin özerdoğan misali " onlar da ettirmesinler amına koyayım " anlayışına hasıl bir bünye olduğumdan, karşımdaki sınırları zorlayana kadar sesimi çıkarmam ama bazen çok hıyarlaştığınız oluyor. yine de mesele değil, ben hepinizi yanlışıyla doğrusuyla seviyorum.

    öncelikle sözlüğün yaşına hurmet yazarları olan vatandas, zizonkovac ve mahalle takımı'nın ellerinden öperim. tamam amk captano'nun da ellerinden öpüyorum, dargındır, kızgındır belki bana ama yine de " gel lan buraya kerata " adamı olduğundan şüphem yok. ama abi, senin kelinden de öpmek istiyorum. taam taam kızma :)

    kardeşim s3th, gs, meistar, saunders, essahtan galatasaraylı, yearn, in 99 we trust, hktwoo, hagi, feanor, haz etmem rapidden, sütoğlan, fritz fassbender, barfly, soy ozan, kalifiye jurnal, alakaya maydanoz, beni benden alma, jose, halim abi, çildofbodom, ilovadonut, cnyvz, xfactor, filip, saroc, smyrna, murat52, avrupa'nın büyüklerini saymaya başlayınca bir türlü durdurulamayan güntekin onay, rıdvan hoca, öehh tamam lan bayramınız kutlu olsun amına çaktıklarım. " entrysini klavyeye alıp depolarken, ( http://img12.imageshack.us/img12/8546/adszgnu.png ) 5 eylül günü yazdığın #756780 no'lu entrydeki " söyler. neymiş, bayram münasebetiyle bir yazı yazmış da, düşeş atmış yek gelmiş, yazıyı buraya koyamamış falan filan. özür dileyecekmiş. kendisin ilgilendirmeyen 3 satır yazıya sayfayla cevap veren adam özür dileyecek, külahıma anlat.
    lan sen benim affettiğim biri değilsin ki zaten, ne üstüne alınıyorsun " kısmıyla yine her zamanki gibi iyi niyetinden, sana aramız açılmadığı güne kadar önünde ceket ilikleyerek saygı duyan bu kardeşinin bayram günü hatrına her bir şeyi kenara bırakıp sana tüm iyi niyetiyle geleceğine aldırış etmeden " yalancı " olarak atıfta bulunman, duvara toslamama sebep oldu.

    şimdi görüldüğü üzere 29 ağustos günü saat 20:30'da depoladığım entry, yalancı diye atıfta bulunduğun ve artık hiç haz etmediğini düşündüğüm bu vatan evladı için çok kolpa değil mi? oysaki biz yekünen bir aile olmayı başarmıştık sanki be abi ve sankisi inanki fazla. bilmem neyi değiştirecek şu yazdığım, belki de değişsin de istemiyorum artık ama vazgeç şu kafanın basmadığı durumlarda herkesi yalancı ilan etmekten.

    yalancı diye ithamda bulunduğun adamlar bugüne kadar senin gıyabında tek kelime etmemiş, söylemlerinin bizzatihi arkasında durmuşlardır. ve sen; ve bizim o hayatımız boyunca duymadığımız saygıyı göstermemize hak kazanan yücelikte bir insan olan " uğur abi " , tıpkı hakan şükür için söylediği " süt doldurduğu kovalara birer birer tekme atıyor " misali, birer birer tekmeledin her şeyi. sağlık olsun.
  • 103
    2009-2010 yılı kritik bursa maçı öncesi sözlük de yazar olmak istiyorum, çok hevesliyim, değerli büyüğüm captanoya açtım bu konuyu.ardından aramızda gelişen diyalog;

    o: abi ben yazar olmak istiyorum ne yapmalıyız?
    c: sana bir soru soracağım cevabına göre referans olurum sana.
    o: tamam abi sor.
    c: bursaya çakmalı mıyız, yatmalı mıyız?
    o: çakmalıyız tabi abi, galatasaraylı olmanın feneri şampiyon yapmamakla hiç bir ilgisi yok.
    c: aferin, yazıyorum bu akşam ilgili mercilere.

    kendisinden çok şey öğrendim kısa tanışıklığımız esnasında. ali sami yen'in ordaki opet de otoparkçı abi dedi "captano 20 senedir maç için geldiğinde arabasını buraya bırakır ondan başkasına vermem arabayı".orada anladım kim olduğunu, galatasaray'ın onun için nolduğunu. izindeyim arkadaş, var mı itirazın?
  • 74
    futbol oynadığı gibi ping pong da oynayabilen çinli yazardır
    fikirlerine ve vizyonuna saygı duyduğum bilge yazardır
    tıpkımın aynısı olan kel yazardır
    işeme yarışında bile kazanmak isteyecek rekabetçi yazardır
    "klonlanmışmıyım acaba lan ben" dememe sebep olan sahici yazardır
    belli bir yaştan sonra dost olunmuyo fikrimin sayesinde yıkıldığı dost yazardır
    kaybedilen fener maçlarından sonra tüm medya organlarıyla ve arkadaşlarıyla arasına set koyan asosyal yazardır
    yaşadığı mekan civarında ki olayların hepsinden haberdar olan muhtar yazardır
    maçta topu kafasına kafasına ortaladığımda mecburen kafaya çıkıtığı anda suratındaki mutsuz ifadeyi seyretmeyi sevdiğim birader yazardır
    yazıcaklarımın bitmeyeceği yoldaş yazardır
    iyi ki olan yazardır
  • 108
    duydum ki bu taraftarın ayrılıklara düşmesinin sebebidir saygısızlık.
    2001 şubatında deportivo'ya karşı sadece sen demiştik. bir solukta geldik bu günlere... şimdi ise 2010-2011'in ikinci devresinde yeniden toparlanacağız diyoruz. bunun için söz alıp, söz veriyor, ve hatta saygıdeğer insanları, abileri tribünde öncü olsun diyerekten toplamaya çalışıyoruz.

    ben bir kez tekrarlamıştım. şimdi ikincisi olacak ve son kez...
    ne derdim vardı da burada yazdım ki ben? yani 2 sene oluyor şakası makası derken. baktım ki saygı duyulacak bir kemik tayfa, yeri gelir güldürür, çoğu zaman kafa açar vesaire. dedim ki o gün işte: - ben yazarım da okurum da arkadas. burası tamamdır. kötü olmaz, iyiye gider... diye...

    kimler sayesinde, neden, işin mi yoktu burada yazıyorsun diyeceklere, bunu sorgulayan arkadaslarıma karşı da ortamın elitliğini, yazanların yaş ortalamalarını, okumuşluklarını ve tecrübelerini söylemekte hiç ama hiç çekinmedim.

    biliniz ki captano ve onun cocukluk arkadası sayılabilecek yaşıtları sayesinde buranın anahtarını cebimde, gönlümde sağlamlaştırdım. uzaktan tanımıyorum, maçlardan, telefonlaşmalardan biliyorum captano'yu.

    özhan başkan hastane odasında kıvranırken, '' ağabey, yoldayım ve aniden haber geldi. nedir abi işin aslı astarı doğru mu bu söylenilenler?...'' diye sorduğumda, '' maalesef doğru ama kesin bir bilgi de yok kardeşim..'' diyen, galatasaray ve bu gibi bizi ilgilendiren konularda kendisini sürekli aramaktan hiçbir zaman sakınca duymayacağım kişidir captano.

    captano şudur,

    (allah'tan rahmet dilediğim) dedem vefat ettiğinde haberi alıp, beni arayıp kısa bir süre de sessiz kaldıktan sonra '' ...kardeşim, zor ama takdiri ilahi. var mı benden istediğin? yardımcı olabileceğim ne var?'' diye soran, [ ki bazı sebeplerden dolayı dedemin cenazesi burada, istanbul'da kaldırılmamıştı. memlekete götürmüşlerdi ve benim de burada mecburen kalmam gereken işler oldugundan ötürü gidememem... of off, ] ve bu darlıkta, sıkıntıda sesini duymam bir hayli mutlu olmama, moral bulmama sebep olandır captano.

    biliyorsun ki senden büyük bu adam kalifiye jurnal, dedim kendime o gün... bir kardeşi olarak görüp araması da müthiş bir destek idi.

    ben kısaca bunu böyle anlatırken son kez de diyorum ki,

    neyin kavgası, neyin yarışındayız? böylesine ufak konular mı kalp kıracak, dostunu, abini, kardeşini üzecek?

    ah be işte hep bundan, düşüncesizlikten kaybediyoruz.
  • 258
    spartacus serisini izleyenler için söyleyeyim, kendisi her türlü sözüne ''yes dominus'' diyen müridler arayıp, karşı taraftan da ''hayır abi, öyle değil bence'' tepkisi geldiğinde sonu gelmez iftiralar ve yalanlarla muhattaplarına saldıran biridir. yazdığım entry'e cevap sayılabilecek bir şeyler yazıp-çizmiş, yer yer alıntılaırm. refere etmeye gerek yok.

    aslında benim yazdıklarımın ardından bir kaç yazar çok haklı olarak, gereksiz gerginliğin sözlüğe ve galatasaray'a bir şey kazandırmayacağını söyleyip benden yazmamamı rica ettiler. ben de peki dedim ve 1 haftalık tatile çıktım. en azından yine saçma sapan cevaplar gelirse bari yazmayayım diye. eleştiri olur elbette ama demediğim ve sözlük'te açık şekilde yazdığım yazılar, yalan ve iftira ile cevaplanıp, sanki yalan söyleyen benmişim gibi gösterilmeye çalışılıyorsa, iki çift daha laf etme hakkım olmalı.

    ilk başta ne demediklerime geleyim; ben kendisine ''bu yedi harfli ne kadar iğrenç biri lan, toka ile gelip benim aramı bulmaya çalıştı. böyle adilik olmaz'' demedim, yaptığını takdir ederek, ''doğruya doğru captano ikimizi de kenara çekip barışmamızı sağladı'' dedim. entry ortada. üzerine herhangi bir ekleme yapılmadı. (bkz: #635012) ne var bunda? diyenler olabilir haliyle, anlatayım; zat-ı şahane yazdığı yazıda bu sözü kullanıp öncesinde şunu demiş; işte yalanları!

    çok bariz ve içerisinde hiçbir tenkit veya olumsuz söz olmayan satırı alıp yalanmış gibi pazarlayabilmiş. kendini haklı çıkarma gayretinde olup gözü kapalı iftira ve yalanlara başvurabildiğini bildiğim için, şaşırtıcı değil benim açımdan. bundan sonrasını daha rahat anlayabilmesi için şöyle yapayım;

    --- dikkat övüyorum ---

    yani demişim ki, ortamın büyüğü olarak ara buldun. iyi bir şey bu. ''işte yalanları! bakın ne kadar iğrenç lan bu!'' seviyesine indirgemeye gerek yoktu.

    --- dikkat övüyorum ---

    devam edeyim, ben kendisine ''her yazdığı yazıya seri halde on veren bir şebekesi var'' demedim. bizim yazdıklarımıza referanslarla dolu aşağılayıcı -gerizekalı, takoz, aklıevvel vs.- satırların olduğu bölümleri görmeyip, biz dayanamayıp cevap verdiğimizde ''ya çok ayıp'' diyen kişilere ''bize yazılanlara da bu şekilde tepki verdiniz mi?'' dedim. akabinde de çok basit bir mantıktan yola çıkarak, kimse okumuyor madem (ki okunuyor) kim oyluyor bu entryleri sorusunu yönelttim. kendisi anlamayacağı için bunu bir kez daha açayım, demiş ya kısa yazınca anlamıyor diye. orada sözünü ettiğim bize edilen hakaretleri görmezden gelen, biz cevap verince de tepki verenlerdi. anlamak için alim olmak gerekmez ama anlamamak için captano olmak yeter de artar bile.

    ben yazdığım yazıda, kimseye ''biz o kadar yazıyoruz gelin bizi savunun'' demedim. nereden uydurdu bunu bilemiyorum. bize içerisinde onlarca hakaretin yer aldığı yazılar yazıldığında da bu şekilde tepki verdiniz mi? diye sordum. soru basitti. anlaması da basitti ama anlaşılmamış yine.

    ben hiçbir zaman ''dur captano ne yazmış. okuyup bari cevap vereyim'' diye düşünmedim. kendisini önemsemesine, ardından da ''kendinizi önemsemeyin'' demesine lüzum yok. daha öncede söyledim, sözlüğe yazar olarak katkım azdır ama çok iyi okuyucuyumdur. zaten durumdan vazife çıkartıp binlerce entry ihbar etmek ve yine binlerce başlık düzenleyebilmek için sözlüğü okumak gerekiyor. captano da denk geldikçe okuduğum yazarlardan biriydi. zaten okumam için illa bloguna girmeme de gerek yoktu, blogda yazdıklarını buraya da kopyalıyordu ve görebiliyordum yazdıklarını. aa bunu o yazmış dur bari okumayayım diyecek halim yok ya. okuyordum, zaten insanlar sürekli kendileriyle aynı fikirde olanları okursa belli bir yerden sonra kısır döngü başlar. nesine şaşırıp olayı başka bir mecraya çekmiş anlamadım.

    yine malum entrysinde ''yetişin ey cemaat '' içerikli bir kaç satır döşenmiş. inanın tam manasıyla okuyamadım, sanırım zirvelere giden herkesi -kendince haklı olarak- savunmaya ve benim ne kadar rezil biri olduğumu ispatlamaya çalışmış. asıl derdimin başka olduğunu bildiği halde. yeri gelmişken çok basit bir mantıktan yola çıkarak, şu zirveler ve şakşakçılar meselesini açıklayayım. tahminim zat-ı şahane'nin dahi anlayabileceği kadar basit bir anlatım olacak. frank rijkaard entry'sinde geçiyordu o ifade #588708 entry düzenlenmedi, ilk günkü gibi duruyor*. şunu sormuştum. sözlüğe iki yıl önce ilk geldiğimde, bülent korkmaz vs cassio lincoln meselesi vardı. her galatasaraylı'nın konuştuğu, üzerinde fikir beyan ettiği en önemli gündem maddesiydi. sözlüğe ilk geldiğimde beni tanıyan veya eleştiriler başlarsa savunacak kimsem yoktu. fakat pek çok kişi gibi bunu umursamadan fikirlerimi yazdım ve elden geldiğince bülent korkmaz'ı savundum. doğru veya yanlış, veya saçma bir şekilde. inandığım oydu ve ben her zaman olduğu gibi inandıklarımı yazdım. işler öyle bir noktaya geldi ki, bülent korkmaz gibi bir adama aleni küfür edildi sözlükte. bu gibi pek çok entry'i de ben sildirmiştim. bizim şebekeden nkfvas ise bülent korkmaz'ı eleştirenlerden biriydi. haz etmem rapidden ile beraber. sürekli olarak tartışıyorduk ama iş, yabancı hayranlığına veya türk düşmanlığına gelmiyordu. sayfa sayfa yazıp çiziyorduk. kolaya kaçıp birbirimize değişik sıfatları layık görmüyorduk. captano bülent korkmaz gibi bir değere küfür edilirken, yerden yere vurulurken ses çıkartmıyordu. evet şaşırtıcı değil mi, bugün en küçük bir eleştiriyi yasaklayan zat-ı şahane suskundu. çünkü, açık söyleyeyim, bugünkü kadar tanınan, sözü dinlenen bir yazar değildi. eleştiriden ve ofsayt almaktan korkuyordu galiba.

    yine aynı günlerde sabri sarıoğlu sözlükte sürekli eleştiriliyordu. ben de dilim döndüğünce savunuyordum sabri'yi. hatta iş öylesine çığrından çıkmıştı ki, dalga geçmeler yerini hakarete bırakır olmuştu. o zamanı hatırlayanlar vardır muhakkak, hemen hergün o dalga geçtiğini zannedenlere bir şekilde cevap veriyordum, aptalca veya mantıksızca. yine kendi inandıklarımı yazıyordum. fakat lincoln'ü el üstünde tutup, sabri'yi eleştirenlere bir gün olsun ''siz türk düşmanları, yabancı hayranı iğrenç yaratıklar'' şeklinde bir imada bulunmamıştım. sayfa sayfa yazıyordum fikirlerimi. kişilerin fikirlerini tartışmak yerine garip ve ucuz yaftalamalarla onları zan altında bırakma peşinde değildim. onca bel altı sabri eleştirisine rağmen, günümüzün galatasaraylılık pazarlayan abisinden yine ses çıkmamıştı. çünkü, ''öylesine'' yazarlardan biriydi. fikirleri değerlendiriliyordu sadece. sabri gibi bu ağır ve maksadını aşan eleştirilerden bir başka galatasaraylı hasan şaş'da nasibini almıştı ve savunan, en azından hakaret edenleri uyaran belli başlı kişilerdik, onlardan biri de, bugünün ''yabancı hayranı'' fritz'di.

    gel zaman git zaman zirveler başladı ve zat-ı şahane sözlüğün abisi mertebesine yükseltildi. hatırı sayılır bir seveni de oldu haliyle, olsun(bundan da laf çıkartmasın şimdi, eleştirdiğim yok. derdim başka, anlayabilecek mi bakalım) ve daha düne kadar, bülent korkmaz, sabri veya hasan şaş gibi galatasaraylılar küfür yerken, bu sesi soluğu çıkmayan abimiz, birden, arda veya servet veya herhangi bir başka yerli oyuncu eleştirildiğinde aslan kesilir oldu. basit mantık öyle değil mi? sadece şunu sordum, nereden aldın bu gücü? eskiden de öyleydin madem neden sesin çıkmazdı? ne oldu da hulk'a dönüşüp galatasaraylılık satar oldun? cevap gelmedi, zaten cevap beklediğim de yok, sadece içimden geçeni yazdım
    (dediğim gibi, çok basit bir mantıktan yola çıkmıştım. zamanında neredeydin? hepimizden eski yazarken, bu adamlar hakkında neden iki çift laf etmedin?)

    devam edelim. belki de yazdığı yazıdaki en sinir bozucu bölümlerden biri şudur;

    ...twitter deyince aklıma geldi, niye “terbiyesiz” dedim bir daha anlatayım. biri bana “okuduğunu anlama sorunun var” derse, ona “terbiyesiz” derim. ve sadece bununla kaldığına şükretmesi gerekir o kişi. adalet herkese eşit davranmak değil, hak edene hak ettiği şekilde davranmaktır.

    ilk başta insan diyebilir haliyle, eee ne var bunda, adam senden bahsetmiş. şimdi olay benimle alakalı ve zat-ı şahane benden bahsetmiş yazısında. iş bana neden terbiyesiz dediğine geldiği vakit ise, her zaman ki olayları sonsuz döngüye sokma konusundaki maharetini konuşturup, demediğim bir söz üzerinden bana yüklenmiş aklınca. kendisine ''okuduğunu anlama sorunun var'' diyen ben değilim, fritz fassbender. buyurun yazdığı entry burada: #590643

    ne kadar akıllıca öyle değil mi? bana terbiyesiz dediği bölümü atlamış, çünkü ben detaylıca açıklamıştım. o sözü hakedecek bir şey söylemediğim ortadaydı ve bu abimiz olayları her zaman ki gibi bağlamından kopartıp, nispeten kendisini haklı çıkartabileceği bir yer seçmiş. fakat muhattabı ben değilim o konunun. ve ''o kişi'' diyerek kıvırma payını da bırakmış. mesaj atıp ''abi o ben değilim karıştırdın galiba'' desem, neden üzerine alındın der. ee haliyle bilmeyen de ''bak bak adama ne demiş. haketmiş bu!'' diyebilir haliyle. bana terbiyesiz demesine sebebiyet veren olaylar, kendi yazdıklarını unutup, ben onun fikirlerini çok farklı yerlerde yazılanları da içine katarak genişlettiğim ve ardından eleştirdiğimde ''bunları ben sana msn'de söyledim terbiyesiz!'' şeklinde değerlendirmesi üzerine yaşanmıştı. yazdıklarını gösterdim, ne yazdığımı da ve nerelerde yazıldığını da. şimdi basit bir mantıktan yola çıkalım, yapmadığım bir şey için neden terbiyesiz oldum? açıklaması yok ve zaten olay bunun üzerine kurulu. yeri gelmişken şunu da söyleyeyim; kendisi bana ''yabancı kıçı yalayan gerizekalı'' dediği zaman ''okuduğunu anlamaktan aciz mallar var'' demiştim. zaten geçen yazdığım entry'de de bahsetmiştim bundan. inkar etmedim. fakat kendisi bize yönelik her sözünü inkar edebilmiş. çok ilginç.
    (yani demişim ki, o sözü ben söylemedim. bana yüklenirken neden kendini haklı çıkartabilmek için, tuhaf bir şekilde benimle ilgisi olmayan olayı anlatmış? hatta benim söylemediğimi fritz aylar öncesinden yazmış ve eminim captano'da bunun bilincindedir)

    ardında; ''uzun yazılanları okumuyorlar diye onlara demedim. kendilerini çok ciddiye alıyorlar'' diye devam etmiş. sözünü ettiğim konuşmanın akabinde captano yazdığı yazıda şuna benzer şeyler söylemişti ''bu cevap verdiğini zannedenlere bakmayın siz. hiç biri yazılanalrı okumuyor'' yine captano'nun da anlayabileceği kadar basit bir mantıktan yola çıkıp şunu sorayım; kaç kişi kendisine cevap vermişti? o cevap verenlerden başka kimin ismi twitter'daki reply'de geçmişti. cevap vermese de olur. soru ve cevap meselesi fazlasıyla sinir bozucu biliyorum. neresini düzeltmek gerekiyor bilmiyorum. ve yazı fazlasıyla karışık oldu gibi, olsun ziyanı yok. anlayan anlar haliyle.

    işin doğasında laf sokmak, sataşmak olur demiş. pek de güzel demiş, fakat kendi yarattığı evrende kavramlar karışık olduğu için, sataşma, dokundurma ile hakareti de karıştırıyor. birilerine kolay kaçıp iftira atmak dokundurma değildir. attığın iftirayı yalanlarla süslemek sataşma değildir. fırsat bulunan her an o kişilerin yazılarına referanslarla dolu eleştiri maksadını aşmış ifadeler kullanmak -şimdi inkar ediyor, gerçi yazılanlar ortada- karşılıklı tatlı tatlı atışma örneği değildir. en azından kavramları karıştırmasın. en azından bizim yazılarımıza yönelik yazdığı yazıları ''yaaa okumadım ki sizi. kendinizi önemsemeyin'' basitliğine indirgeyip, ''ben öyle bir şey demedim''e getirmesin.
    (yani diyorum ki, o iftira veya hakaretler sataşma olmuyor. anlamı başka)

    kendisine iddia ettiği gibi ''gerizekalı'' demedim. o şimdi inkar ediyor ama bizler için kullanıyordu o gibi sözleri. her karşıt fikirde olduğuna ''gerizekalı'' diyen biri iki basit kavramı bilmezse ne olur? dedim. ardından da kendim cevapladım, en fazla bilmemiş olur. önüne illa bir sıfat eklememek lazım diye. bunu da çevirip ''sinsiler'' durumuna getirebilmiş. iftira atmak, o iftirayı yalanlarla süsleyip her önüne gelene anlatıp birilerinin elini kolunu bağlamaya çalışmak sinsilik değil. öyle tabii.
    (yani demişim ki, seninle aynı fikirde olmayan veya bazı konuları eksik bilenlerin ismi önüne bir şeyler ekleme. senin de bilmediğin olursa aynısını yaparlar. aramızdaki fark, ben yapmam)

    ''yüzün tutuyorsa nocaptano'yu açıkla!'' demiş yine garip bir mantıktan yola çıkarak. ben en çok ''yüzü tutuyorsa'' kısmına takıldım. bildiğin ahmet çakar modu. yüz kızartıcı bir suç işledin ve elimde koz var. sanki çok gizemli bir olayı anlatacak ve ''her şeyin farkındayım'' kafasını yaşıyor. kendisi inkar edecektir nasılsa, veya ''hatırlamıyorum, o halde yok öyle bir şey'' diye geçiştirecektir. ben yine de anlatayım. nontvspor meselesinin ardından ''abi bu işlere dalma fazla. sana da bi no başlatacaklar'' dediğimde, zaten birisinin sözlükte bunu yazdığını söyledi. akabinde link yolladı ve yazılanı okudum able76* captano ile arda turan konusunda sanırım tartışmış ve böyle bir bkz vermişti. akabinde ''abi bundan iyi blog olur demiş'' ve onun da rızasını aldıktan sonra blogu açmıştım. hatta ilk ve tek izleyicisi de captano'nun kendisiydi. şimdi yine inkar edecek ama arda turan'ın resmini kullanıp ilk postu attıktan sonra, ''arda'nın yanında benim de resmim olsun'' demiş ve akabinden facebook'dan resmini alıp kullanmama müsaade etmişti. hatta yine inkar edecek ama, bu blog işinin olduğu günlerde twitter'dan galatasaray sözlük yazarı bir arkadaşla konuşurken gelip şunu demişti; ''aman fazla üsteleme sana da noxxx diye bir blog açar'', abi seni kıracak değilim ya demiş ve dediği isim de blogu açmıştım. şayet yazarın ismini hatırlamazsa kendisine yardımcı olabilirim. yani diyeceğim o ki, bu olayı nasıl dramatize edip, ''yüzün varsa açıkla'' sığlığına indirebilmiş anlamak güç. evet blog captano'nun da bilgisi dahilinde, aramız iyiyken açılmış ve zaten çok kısa süre sonra kapanmıştı. eee?

    zirvede konuşulanlar kulağına gidiyor, muhbirleri var bu arkadaşın ve bu çok ayıp demiş abimiz. neresinden tutsan elde kalır. demişler ya; hırsızın hiç mi suçu yok? sen birilerinin gıyabında şov yapıp onları dövmekle tehdit edeceksin ve birileri gelip ''bu aralar zirveye gelmeyin, tatsızlık çıkacak. captano dövecekmiş sizi'' gibi tamamen iyi niyet içeren bir söz söylediğinde o kişi muhbir olacak veya terbiyesiz addedilecek. bu tehditleri duyan ben olsam, ben de arkadaşlarıma ''zirvelere gelmeyin, tatsızlık olmasın'' derdim. herkes der sanıyorum. burada ayıp olan, birilerini tehdit eden olması gerekirken, captano ilginç şekilde suçu bize atabilmiş. çok acaip bir dünyası var gerçekten.

    şimdi hâlâ anlamayan olabilir ki, anlamayacak birini tanıyorum* olayın başlangıcını şurada anlatmışım; #635012 captano'nun attığı iftirayı, ardından sonu gelmez yalanlarını tek tek yazmışım. o gece yazdıklarımın muhattabı sadece captano değildi bu bir, ikincisi, o olmuş olsa dahi benim captano'nun fikirlerini eleştirmem en fazla ''hiç yakışmadı'' şeklinde eleştirilebilecekken, zat-ı şahane tutup, haklı olabilmek amacıyla, içkinin ve kadıköy'de kazanılan puanın da etkisiyle saldırganlaşıp ''ben sana bunları msn'de söyledim ulan!'' diyebilmiş aksini anlatıp, nerede yazdığını söylediğim halde bu iftirasına devam edebilmiş. ''abi içkilisin ve yanlış anlıyorsun'' diyenlere de yöneltebilmiş tepkisini.
    arkadaş çıldırmamak elde değil, aylardır anlatıyorum bunu, captano'nun, blog, sözlük veya twitter'da yazmadığı tek sözü eleştirmedim. bu vatandaş ise olayı alıp ''özel konuşmaları yayan terbiyesiz'' seviyesine çekmiş. yazdıklarım ve captano'nun yazdıkları ortada. fritz'e anlayıp dinlemeden saldırması ve akabinde fritz'in dayanamayıp ''abi okuduklarını anlamıyorsun'' sözü üzerine kopartılan fırtına ortada. bunu daha başka anlatma yolu var mı bilmiyorum. önceki entry'de de zaten uzun uzun açıklamıştım. bütün olaylar ve hatta yerine göre karşılıklı hakaretler hep bu söz üzerine başladı. şimdi yine çok basit bir mantıktan yola çıkarak soruyorum, temeli, iftira olan bir tartışmadaki iftirayı çekip alırsak o temel üzerine inşa edilen tartışma ne olur? geriye ne kalır o tartışmadan? benim yerimde herhangi biri olsa ve kendisine atılan iftira, her geçen gün sonu gelmez yalanlarla süslense, her zirvede arkasından çekiştirilse tepkisi ne olur? bunu geçekten merak ediyorum.

    çok uzadı farkıdayım, geçen gün yazdığımın akabinde bir kaç arkadaşla bu konuyu konuşurken bana captano'nun iyi biri olduğunu söylediler. ben de captano'nun erol taş karakterleri gibi kötü olmadığını anlattım. ama vazgeçtim son yazısını gördükten sonra, captano insanlara alenen iftira atıp, bu iftiralarını yalanlarla süsleyip kişileri zan altında bırakan, attığı yalanlar açıkça yazıldığında bile sağ ayağından sol ayağına geçiyor kolaylığında yeni yalanlar söyleyebilen, yazılanları anlamaktan uzak, sabit fikirli, herkesin yapabileceği hataları yapıp, bunu kabul edebilmek yerine hatasını meşrulaştırmaya çalışan, ''kötü insan kimdir'' diye sorulsa örnek göstereceğim kişilerden biridir. ve rica ediyorum kimse bana mesaj atıp ''ama bu tartışmaların sözlüğe faydası yok'' demesin. bu kadar aleni iftira ve yalanın olduğu bir ortamda kimse daha fazla susmaz. şayet sıkıntı oluyorsa hesabımı açılmamak üzere kapatabilirler, bunu da çok açık yüreklilikle söylüyorum. çünkü çok basitçe ''evet ben o gece yanlış anlamışım'' diyemeyeceği ve yeni yalanlar uyduracağı için, benim de bu yalanlara verecek cevabım olacak. susmanın alemi yok.
    şunu da ekleyeyim; o geceki tartışmaya şahit olan çok yazar var, şayet çıkıp derlerse ''evet sen captano'nun hiçbir yerde yazmadığı biz sözünü alıp kullandın ve dalga geçtin, dolayısıyla terbiyesizsin'' hiç düşünmeden captano'dan özür dilerim. bu kadar açık ve net söylüyorum.

    soran olur haliyle, hiç mi doğrusu yok captano'nun yazdıklarının? var, var olmaz mı? sami yen yıkılmadan önce her zirveyi duran'ın önünde yapıyorlardı. orasını doğru söylemiş, bir de bizim çok zeki olduğumuzu söylemiş, söylemeseymiş keşke. süpheye düştük.
  • 113
    kendisi;
    mühim insanlar sıralamasında ikinciyle arasında 70 mühimlik fark olan en mühim şahsiyettir.
    abdülhamit düşerken dimdik ayakta duran tek insandır.
    bu bereketli topraklarda yaşayan en bereketli insan.
    çölde bulunmuş bir damacana buzlu sudan bile değerlidir.
    belediye otobüslerine ücretsiz binip, ön koltukların şahsına ayrılması gereken kıymetli insandır.
    ...

    (bkz: yaşlılara saygı kalmamış arkadaş)
  • 359
    veda gibi….

    futbol; ilgilenmekten en çok hoşlandığım, bu hayatta en iyi bildiğim şey. eğer gerçek dünyada ve sanal dünyada beni tanıyan binlerce insan varsa futbol yüzündendir.

    kendimi bildim bileli futbol oynarım, izlerim. 6 yaşındayken yaptığım minyatür kale teke tek turnuva bile aklımda. 70’lerin başlarında bizde televizyon yokken, bir avrupa kupası maçını pederin müdürü olduğu yurdun kantinindeki tvden maçı izlemek için, üstümde paltom, binanın dışında camdan maçı izlemem de aklımda.
    kaptan, kapo, captano hepsi aynı şey ve hepsi futbol kaptanlığından gelir. 11 yaşımdayken sokaklarda “büyük kaptan” diye omuzlara alınışımı bilirim.
    ilk galatasaray maçıma 1974’te bursa’da gitmiştim. daha önce çok maç izledim ama ilk galatasaray maçım bu; 6 ekim 1974 bursaspor-galatasaray : 0-2.
    20 sezon resmi maça çıktım. kim bilir kaç maç oynamışımdır. gittiğim hemen hemen her takımda kaptanlık yaptım.
    çok insan tanıdım, çok az düşman edindim. sahada olan sahada kalır (her şey değil tabii) nitekim. şampiyon da oldum, küme de düştüm.

    bunları hava atmak için falan yazmıyorum, tanıyanlar bilir. futbolun benim için ne kadar önemli olduğunu, ne kadar değer verdiğimi ve bana ne kadar değer kattığını anlatmak içindi.

    bundan 8-10 sene öncesine kadar ilgilendiğim diğer konu siyasetti. gazetelerden, tvlerden takip ettim. öğrenmek için bir dolu kitap okudum. sonra bir gün baktım ki; bunların hepsi hikaye. hele günlük siyaset, bana hiçbir faydası yok aksine beni gerginleştiriyor. elimde olmayan bir çok şey için tasalanıyorum. aktif olup bir şeyleri değiştirmeyi deneyeyim dedim, bezirganbaşları kapıları açmadı, dışarıda kaldım.
    haberleri izlemiyorum. bazen babamlara falan gittiğimde rastlıyorum, aradan aylar, yıllar geçmiş olmasına rağmen hiçbir şeyin değişmediğini görüyorum. hala aynı kısır çekişmeler, hala aynı ayak oyunları, hala güçlünün güçsüze baskısı. hep aynı bel altı vuruşlar.

    ve siyasetle ilgilenmeyi bıraktım. sadece sporla, aslında futbolla ilgilenmeye başladım. bazen siyasetle ilgilenmediği duyanların şaşıran ve küçük gören bakışlarına, sözlerine muhatap oluyorum. onlara diyorum ki; siyasetle spor arasında bizim gibi sıradan insanların ilgilenmesi arasında fark yok. her ikisine de müdahale edemiyoruz, hepimiz hepsinin izleyicisiyiz. eskiden spor magazin programları vardı televole gibi. haberler denen şey de tamamen siyasetin magazini.
    siyasetle ya da sporla ilgilenmek tamamen kişinin ilgi alanına bağlı. biri diğerinden üstün falan değil, birbirimizi kandırmayalım.

    bugünlerde spordan ve futboldan da nefret etmeye başladım. sahada oynanandan değil, masada, kapalı kapılar arkasında oynanandan.
    siyasetin ayak oyunları aynen futbolun içinde, özellikle bu sene. hep vardı diyeceksiniz. elbette vardı. ama hiç bu kadar utanmazca değildi. hiç değilse, azıcık da olsa sahadaki oyunun bir etkisi vardı. artık o da yok.

    bana bunları söyletenler; şike soruşturması ve ırkçılıkla mücadelede türkiye’nin sınıfta kalması.
    modern dünyada şike soruşturmalarında eldeki çok daha az kanıta rağmen cezalar verildi. yine modern dünyada eldeki daha az kanıta rağmen ırkçılık cezalandırıldı.
    biz de ise “kim yapmış” diye bir kritere göre değerlendirmeler yapılıyor. bunlar dandik, muz cumhuriyeti siyasetinin stili.
    hem suçlu hem güçlü diye bir söz var ya, hah işte, ülkenin her konusunda geçerli.
    yıllarca siyasi güç elindeki tüm olanakları kendi çıkarları için kullandı. kullanılmayan bir tek dönem yok. istediğiniz başbakanın, partinin ismini söyleyin sonuç asla değişmez. isveç miyiz lan biz?

    gelgelelim kendi çıkarı için hareket etmek futbolda hiçbir zaman bu kadar bariz olmamıştı.
    adam büyük bir holdingin (siteye reklam almıyorum) başındayken gidiyor beşiktaş kulübü başkanı oluyor, sonra onu da bırakıp tff başkanı oluyor. hem de ne zaman, ülke futbolunun başının en çok belada olduğu zaman. kendi kulübünde neyi çözmüş ki(aksine iyice çarşafa dolamış) türk futbolunu kurtarmaya soyunuyor. ilk fikirlerinden biri “kimseye ceza vermeyelim, gerekirse avrupaya gitmeyelim.”
    üstüne ülkenin başbakanı çıkıp “5 sene avrupaya gitmesek bir şey olmaz” diyebiliyor. nasıl denir bu, akıl alıyor mu?

    bir tutturmuşlar marka değeri. bunlara işletme fakültesinde hızlandırılmış pazarlama dersi aldırmak lazım. dünyaya satılmayan markanın marka değeri mi olurmuş? ha, eğer anadolu kasabalarına gider de çarşıda dolaşırsanız, orada hiç duymadığınız bir sürü soba, el aleti, mutfak robotu markası görürsünüz. fiyatlarını sorun, şaşırırsınız. ama bizim ligimiz hem dünyada tanınmayan bir lig hem de fiyatı tavanda.
    ligin devletten başka sponsoru yok yahu. spor toto. bari iddaa(bedava reklam aldım) olsaydı ismi. lige bu ismi koyanı da pazarlama dersine yazdırmak lazım.
    bu nedir biliyorsunuz değil mi, çok eskilerde kalan, en ucuz türkün türke propogandası. geçmiş siyasetçiler bunun ekmeğini çok yediler. dış dünyaya kapalı, cebinde 1 doları olanın hapse girdiği bir türkiye’ydi o. zaten azıcık olan arabalar için benzin kuyrukları, tüp kuyrukları (ürünle konunun tesadüfü de ilginç), yağ kuyrukları olan, elektriği, suyu düzenli olarak kesilen bir ülkeydi o. ama artık işler çok değişti. fakat anlaşılan kafalar değişmemiş. aferin.

    bütün bunların sonucunda, nasıl yıllar önce siyaseti takip etmeyi bırakmışsam, aynı şekilde galatasaray’ın şampiyonluğundan sonra da futbolu, en azından türk futbolunu takip etmeyi bırakacağım.

    işin doğrusu, tamamen bırakamam ama hayatımdaki yerini azaltacağım. gerçekten o kadar bıktım ki.

    sakin ol, hayat senin….

    *
App Store'dan indirin Google Play'den alın