258
spartacus serisini izleyenler için söyleyeyim, kendisi her türlü sözüne ''yes dominus'' diyen müridler arayıp, karşı taraftan da ''hayır abi, öyle değil bence'' tepkisi geldiğinde sonu gelmez iftiralar ve yalanlarla muhattaplarına saldıran biridir. yazdığım entry'e cevap sayılabilecek bir şeyler yazıp-çizmiş, yer yer alıntılaırm. refere etmeye gerek yok.
aslında benim yazdıklarımın ardından bir kaç yazar çok haklı olarak, gereksiz gerginliğin sözlüğe ve galatasaray'a bir şey kazandırmayacağını söyleyip benden yazmamamı rica ettiler. ben de peki dedim ve 1 haftalık tatile çıktım. en azından yine saçma sapan cevaplar gelirse bari yazmayayım diye. eleştiri olur elbette ama demediğim ve sözlük'te açık şekilde yazdığım yazılar, yalan ve iftira ile cevaplanıp, sanki yalan söyleyen benmişim gibi gösterilmeye çalışılıyorsa, iki çift daha laf etme hakkım olmalı.
ilk başta ne demediklerime geleyim; ben kendisine ''bu yedi harfli ne kadar iğrenç biri lan, toka ile gelip benim aramı bulmaya çalıştı. böyle adilik olmaz'' demedim, yaptığını takdir ederek, ''doğruya doğru captano ikimizi de kenara çekip barışmamızı sağladı'' dedim. entry ortada. üzerine herhangi bir ekleme yapılmadı. (bkz: #635012) ne var bunda? diyenler olabilir haliyle, anlatayım; zat-ı şahane yazdığı yazıda bu sözü kullanıp öncesinde şunu demiş; işte yalanları!
çok bariz ve içerisinde hiçbir tenkit veya olumsuz söz olmayan satırı alıp yalanmış gibi pazarlayabilmiş. kendini haklı çıkarma gayretinde olup gözü kapalı iftira ve yalanlara başvurabildiğini bildiğim için, şaşırtıcı değil benim açımdan. bundan sonrasını daha rahat anlayabilmesi için şöyle yapayım;
--- dikkat övüyorum ---
yani demişim ki, ortamın büyüğü olarak ara buldun. iyi bir şey bu. ''işte yalanları! bakın ne kadar iğrenç lan bu!'' seviyesine indirgemeye gerek yoktu.
--- dikkat övüyorum ---
devam edeyim, ben kendisine ''her yazdığı yazıya seri halde on veren bir şebekesi var'' demedim. bizim yazdıklarımıza referanslarla dolu aşağılayıcı -gerizekalı, takoz, aklıevvel vs.- satırların olduğu bölümleri görmeyip, biz dayanamayıp cevap verdiğimizde ''ya çok ayıp'' diyen kişilere ''bize yazılanlara da bu şekilde tepki verdiniz mi?'' dedim. akabinde de çok basit bir mantıktan yola çıkarak, kimse okumuyor madem (ki okunuyor) kim oyluyor bu entryleri sorusunu yönelttim. kendisi anlamayacağı için bunu bir kez daha açayım, demiş ya kısa yazınca anlamıyor diye. orada sözünü ettiğim bize edilen hakaretleri görmezden gelen, biz cevap verince de tepki verenlerdi. anlamak için alim olmak gerekmez ama anlamamak için captano olmak yeter de artar bile.
ben yazdığım yazıda, kimseye ''biz o kadar yazıyoruz gelin bizi savunun'' demedim. nereden uydurdu bunu bilemiyorum. bize içerisinde onlarca hakaretin yer aldığı yazılar yazıldığında da bu şekilde tepki verdiniz mi? diye sordum. soru basitti. anlaması da basitti ama anlaşılmamış yine.
ben hiçbir zaman ''dur captano ne yazmış. okuyup bari cevap vereyim'' diye düşünmedim. kendisini önemsemesine, ardından da ''kendinizi önemsemeyin'' demesine lüzum yok. daha öncede söyledim, sözlüğe yazar olarak katkım azdır ama çok iyi okuyucuyumdur. zaten durumdan vazife çıkartıp binlerce entry ihbar etmek ve yine binlerce başlık düzenleyebilmek için sözlüğü okumak gerekiyor. captano da denk geldikçe okuduğum yazarlardan biriydi. zaten okumam için illa bloguna girmeme de gerek yoktu, blogda yazdıklarını buraya da kopyalıyordu ve görebiliyordum yazdıklarını. aa bunu o yazmış dur bari okumayayım diyecek halim yok ya. okuyordum, zaten insanlar sürekli kendileriyle aynı fikirde olanları okursa belli bir yerden sonra kısır döngü başlar. nesine şaşırıp olayı başka bir mecraya çekmiş anlamadım.
yine malum entrysinde ''yetişin ey cemaat '' içerikli bir kaç satır döşenmiş. inanın tam manasıyla okuyamadım, sanırım zirvelere giden herkesi -kendince haklı olarak- savunmaya ve benim ne kadar rezil biri olduğumu ispatlamaya çalışmış. asıl derdimin başka olduğunu bildiği halde. yeri gelmişken çok basit bir mantıktan yola çıkarak, şu zirveler ve şakşakçılar meselesini açıklayayım. tahminim zat-ı şahane'nin dahi anlayabileceği kadar basit bir anlatım olacak. frank rijkaard entry'sinde geçiyordu o ifade #588708 entry düzenlenmedi, ilk günkü gibi duruyor*. şunu sormuştum. sözlüğe iki yıl önce ilk geldiğimde, bülent korkmaz vs cassio lincoln meselesi vardı. her galatasaraylı'nın konuştuğu, üzerinde fikir beyan ettiği en önemli gündem maddesiydi. sözlüğe ilk geldiğimde beni tanıyan veya eleştiriler başlarsa savunacak kimsem yoktu. fakat pek çok kişi gibi bunu umursamadan fikirlerimi yazdım ve elden geldiğince bülent korkmaz'ı savundum. doğru veya yanlış, veya saçma bir şekilde. inandığım oydu ve ben her zaman olduğu gibi inandıklarımı yazdım. işler öyle bir noktaya geldi ki, bülent korkmaz gibi bir adama aleni küfür edildi sözlükte. bu gibi pek çok entry'i de ben sildirmiştim. bizim şebekeden nkfvas ise bülent korkmaz'ı eleştirenlerden biriydi. haz etmem rapidden ile beraber. sürekli olarak tartışıyorduk ama iş, yabancı hayranlığına veya türk düşmanlığına gelmiyordu. sayfa sayfa yazıp çiziyorduk. kolaya kaçıp birbirimize değişik sıfatları layık görmüyorduk. captano bülent korkmaz gibi bir değere küfür edilirken, yerden yere vurulurken ses çıkartmıyordu. evet şaşırtıcı değil mi, bugün en küçük bir eleştiriyi yasaklayan zat-ı şahane suskundu. çünkü, açık söyleyeyim, bugünkü kadar tanınan, sözü dinlenen bir yazar değildi. eleştiriden ve ofsayt almaktan korkuyordu galiba.
yine aynı günlerde sabri sarıoğlu sözlükte sürekli eleştiriliyordu. ben de dilim döndüğünce savunuyordum sabri'yi. hatta iş öylesine çığrından çıkmıştı ki, dalga geçmeler yerini hakarete bırakır olmuştu. o zamanı hatırlayanlar vardır muhakkak, hemen hergün o dalga geçtiğini zannedenlere bir şekilde cevap veriyordum, aptalca veya mantıksızca. yine kendi inandıklarımı yazıyordum. fakat lincoln'ü el üstünde tutup, sabri'yi eleştirenlere bir gün olsun ''siz türk düşmanları, yabancı hayranı iğrenç yaratıklar'' şeklinde bir imada bulunmamıştım. sayfa sayfa yazıyordum fikirlerimi. kişilerin fikirlerini tartışmak yerine garip ve ucuz yaftalamalarla onları zan altında bırakma peşinde değildim. onca bel altı sabri eleştirisine rağmen, günümüzün galatasaraylılık pazarlayan abisinden yine ses çıkmamıştı. çünkü, ''öylesine'' yazarlardan biriydi. fikirleri değerlendiriliyordu sadece. sabri gibi bu ağır ve maksadını aşan eleştirilerden bir başka galatasaraylı hasan şaş'da nasibini almıştı ve savunan, en azından hakaret edenleri uyaran belli başlı kişilerdik, onlardan biri de, bugünün ''yabancı hayranı'' fritz'di.
gel zaman git zaman zirveler başladı ve zat-ı şahane sözlüğün abisi mertebesine yükseltildi. hatırı sayılır bir seveni de oldu haliyle, olsun(bundan da laf çıkartmasın şimdi, eleştirdiğim yok. derdim başka, anlayabilecek mi bakalım) ve daha düne kadar, bülent korkmaz, sabri veya hasan şaş gibi galatasaraylılar küfür yerken, bu sesi soluğu çıkmayan abimiz, birden, arda veya servet veya herhangi bir başka yerli oyuncu eleştirildiğinde aslan kesilir oldu. basit mantık öyle değil mi? sadece şunu sordum, nereden aldın bu gücü? eskiden de öyleydin madem neden sesin çıkmazdı? ne oldu da hulk'a dönüşüp galatasaraylılık satar oldun? cevap gelmedi, zaten cevap beklediğim de yok, sadece içimden geçeni yazdım
(dediğim gibi, çok basit bir mantıktan yola çıkmıştım. zamanında neredeydin? hepimizden eski yazarken, bu adamlar hakkında neden iki çift laf etmedin?)
devam edelim. belki de yazdığı yazıdaki en sinir bozucu bölümlerden biri şudur;
...twitter deyince aklıma geldi, niye “terbiyesiz” dedim bir daha anlatayım. biri bana “okuduğunu anlama sorunun var” derse, ona “terbiyesiz” derim. ve sadece bununla kaldığına şükretmesi gerekir o kişi. adalet herkese eşit davranmak değil, hak edene hak ettiği şekilde davranmaktır.
ilk başta insan diyebilir haliyle, eee ne var bunda, adam senden bahsetmiş. şimdi olay benimle alakalı ve zat-ı şahane benden bahsetmiş yazısında. iş bana neden terbiyesiz dediğine geldiği vakit ise, her zaman ki olayları sonsuz döngüye sokma konusundaki maharetini konuşturup, demediğim bir söz üzerinden bana yüklenmiş aklınca. kendisine ''okuduğunu anlama sorunun var'' diyen ben değilim, fritz fassbender. buyurun yazdığı entry burada: #590643
ne kadar akıllıca öyle değil mi? bana terbiyesiz dediği bölümü atlamış, çünkü ben detaylıca açıklamıştım. o sözü hakedecek bir şey söylemediğim ortadaydı ve bu abimiz olayları her zaman ki gibi bağlamından kopartıp, nispeten kendisini haklı çıkartabileceği bir yer seçmiş. fakat muhattabı ben değilim o konunun. ve ''o kişi'' diyerek kıvırma payını da bırakmış. mesaj atıp ''abi o ben değilim karıştırdın galiba'' desem, neden üzerine alındın der. ee haliyle bilmeyen de ''bak bak adama ne demiş. haketmiş bu!'' diyebilir haliyle. bana terbiyesiz demesine sebebiyet veren olaylar, kendi yazdıklarını unutup, ben onun fikirlerini çok farklı yerlerde yazılanları da içine katarak genişlettiğim ve ardından eleştirdiğimde ''bunları ben sana msn'de söyledim terbiyesiz!'' şeklinde değerlendirmesi üzerine yaşanmıştı. yazdıklarını gösterdim, ne yazdığımı da ve nerelerde yazıldığını da. şimdi basit bir mantıktan yola çıkalım, yapmadığım bir şey için neden terbiyesiz oldum? açıklaması yok ve zaten olay bunun üzerine kurulu. yeri gelmişken şunu da söyleyeyim; kendisi bana ''yabancı kıçı yalayan gerizekalı'' dediği zaman ''okuduğunu anlamaktan aciz mallar var'' demiştim. zaten geçen yazdığım entry'de de bahsetmiştim bundan. inkar etmedim. fakat kendisi bize yönelik her sözünü inkar edebilmiş. çok ilginç.
(yani demişim ki, o sözü ben söylemedim. bana yüklenirken neden kendini haklı çıkartabilmek için, tuhaf bir şekilde benimle ilgisi olmayan olayı anlatmış? hatta benim söylemediğimi fritz aylar öncesinden yazmış ve eminim captano'da bunun bilincindedir)
ardında; ''uzun yazılanları okumuyorlar diye onlara demedim. kendilerini çok ciddiye alıyorlar'' diye devam etmiş. sözünü ettiğim konuşmanın akabinde captano yazdığı yazıda şuna benzer şeyler söylemişti ''bu cevap verdiğini zannedenlere bakmayın siz. hiç biri yazılanalrı okumuyor'' yine captano'nun da anlayabileceği kadar basit bir mantıktan yola çıkıp şunu sorayım; kaç kişi kendisine cevap vermişti? o cevap verenlerden başka kimin ismi twitter'daki reply'de geçmişti. cevap vermese de olur. soru ve cevap meselesi fazlasıyla sinir bozucu biliyorum. neresini düzeltmek gerekiyor bilmiyorum. ve yazı fazlasıyla karışık oldu gibi, olsun ziyanı yok. anlayan anlar haliyle.
işin doğasında laf sokmak, sataşmak olur demiş. pek de güzel demiş, fakat kendi yarattığı evrende kavramlar karışık olduğu için, sataşma, dokundurma ile hakareti de karıştırıyor. birilerine kolay kaçıp iftira atmak dokundurma değildir. attığın iftirayı yalanlarla süslemek sataşma değildir. fırsat bulunan her an o kişilerin yazılarına referanslarla dolu eleştiri maksadını aşmış ifadeler kullanmak -şimdi inkar ediyor, gerçi yazılanlar ortada- karşılıklı tatlı tatlı atışma örneği değildir. en azından kavramları karıştırmasın. en azından bizim yazılarımıza yönelik yazdığı yazıları ''yaaa okumadım ki sizi. kendinizi önemsemeyin'' basitliğine indirgeyip, ''ben öyle bir şey demedim''e getirmesin.
(yani diyorum ki, o iftira veya hakaretler sataşma olmuyor. anlamı başka)
kendisine iddia ettiği gibi ''gerizekalı'' demedim. o şimdi inkar ediyor ama bizler için kullanıyordu o gibi sözleri. her karşıt fikirde olduğuna ''gerizekalı'' diyen biri iki basit kavramı bilmezse ne olur? dedim. ardından da kendim cevapladım, en fazla bilmemiş olur. önüne illa bir sıfat eklememek lazım diye. bunu da çevirip ''sinsiler'' durumuna getirebilmiş. iftira atmak, o iftirayı yalanlarla süsleyip her önüne gelene anlatıp birilerinin elini kolunu bağlamaya çalışmak sinsilik değil. öyle tabii.
(yani demişim ki, seninle aynı fikirde olmayan veya bazı konuları eksik bilenlerin ismi önüne bir şeyler ekleme. senin de bilmediğin olursa aynısını yaparlar. aramızdaki fark, ben yapmam)
''yüzün tutuyorsa nocaptano'yu açıkla!'' demiş yine garip bir mantıktan yola çıkarak. ben en çok ''yüzü tutuyorsa'' kısmına takıldım. bildiğin ahmet çakar modu. yüz kızartıcı bir suç işledin ve elimde koz var. sanki çok gizemli bir olayı anlatacak ve ''her şeyin farkındayım'' kafasını yaşıyor. kendisi inkar edecektir nasılsa, veya ''hatırlamıyorum, o halde yok öyle bir şey'' diye geçiştirecektir. ben yine de anlatayım. nontvspor meselesinin ardından ''abi bu işlere dalma fazla. sana da bi no başlatacaklar'' dediğimde, zaten birisinin sözlükte bunu yazdığını söyledi. akabinde link yolladı ve yazılanı okudum able76* captano ile arda turan konusunda sanırım tartışmış ve böyle bir bkz vermişti. akabinde ''abi bundan iyi blog olur demiş'' ve onun da rızasını aldıktan sonra blogu açmıştım. hatta ilk ve tek izleyicisi de captano'nun kendisiydi. şimdi yine inkar edecek ama arda turan'ın resmini kullanıp ilk postu attıktan sonra, ''arda'nın yanında benim de resmim olsun'' demiş ve akabinden facebook'dan resmini alıp kullanmama müsaade etmişti. hatta yine inkar edecek ama, bu blog işinin olduğu günlerde twitter'dan galatasaray sözlük yazarı bir arkadaşla konuşurken gelip şunu demişti; ''aman fazla üsteleme sana da noxxx diye bir blog açar'', abi seni kıracak değilim ya demiş ve dediği isim de blogu açmıştım. şayet yazarın ismini hatırlamazsa kendisine yardımcı olabilirim. yani diyeceğim o ki, bu olayı nasıl dramatize edip, ''yüzün varsa açıkla'' sığlığına indirebilmiş anlamak güç. evet blog captano'nun da bilgisi dahilinde, aramız iyiyken açılmış ve zaten çok kısa süre sonra kapanmıştı. eee?
zirvede konuşulanlar kulağına gidiyor, muhbirleri var bu arkadaşın ve bu çok ayıp demiş abimiz. neresinden tutsan elde kalır. demişler ya; hırsızın hiç mi suçu yok? sen birilerinin gıyabında şov yapıp onları dövmekle tehdit edeceksin ve birileri gelip ''bu aralar zirveye gelmeyin, tatsızlık çıkacak. captano dövecekmiş sizi'' gibi tamamen iyi niyet içeren bir söz söylediğinde o kişi muhbir olacak veya terbiyesiz addedilecek. bu tehditleri duyan ben olsam, ben de arkadaşlarıma ''zirvelere gelmeyin, tatsızlık olmasın'' derdim. herkes der sanıyorum. burada ayıp olan, birilerini tehdit eden olması gerekirken, captano ilginç şekilde suçu bize atabilmiş. çok acaip bir dünyası var gerçekten.
şimdi hâlâ anlamayan olabilir ki, anlamayacak birini tanıyorum* olayın başlangıcını şurada anlatmışım; #635012 captano'nun attığı iftirayı, ardından sonu gelmez yalanlarını tek tek yazmışım. o gece yazdıklarımın muhattabı sadece captano değildi bu bir, ikincisi, o olmuş olsa dahi benim captano'nun fikirlerini eleştirmem en fazla ''hiç yakışmadı'' şeklinde eleştirilebilecekken, zat-ı şahane tutup, haklı olabilmek amacıyla, içkinin ve kadıköy'de kazanılan puanın da etkisiyle saldırganlaşıp ''ben sana bunları msn'de söyledim ulan!'' diyebilmiş aksini anlatıp, nerede yazdığını söylediğim halde bu iftirasına devam edebilmiş. ''abi içkilisin ve yanlış anlıyorsun'' diyenlere de yöneltebilmiş tepkisini.
arkadaş çıldırmamak elde değil, aylardır anlatıyorum bunu, captano'nun, blog, sözlük veya twitter'da yazmadığı tek sözü eleştirmedim. bu vatandaş ise olayı alıp ''özel konuşmaları yayan terbiyesiz'' seviyesine çekmiş. yazdıklarım ve captano'nun yazdıkları ortada. fritz'e anlayıp dinlemeden saldırması ve akabinde fritz'in dayanamayıp ''abi okuduklarını anlamıyorsun'' sözü üzerine kopartılan fırtına ortada. bunu daha başka anlatma yolu var mı bilmiyorum. önceki entry'de de zaten uzun uzun açıklamıştım. bütün olaylar ve hatta yerine göre karşılıklı hakaretler hep bu söz üzerine başladı. şimdi yine çok basit bir mantıktan yola çıkarak soruyorum, temeli, iftira olan bir tartışmadaki iftirayı çekip alırsak o temel üzerine inşa edilen tartışma ne olur? geriye ne kalır o tartışmadan? benim yerimde herhangi biri olsa ve kendisine atılan iftira, her geçen gün sonu gelmez yalanlarla süslense, her zirvede arkasından çekiştirilse tepkisi ne olur? bunu geçekten merak ediyorum.
çok uzadı farkıdayım, geçen gün yazdığımın akabinde bir kaç arkadaşla bu konuyu konuşurken bana captano'nun iyi biri olduğunu söylediler. ben de captano'nun erol taş karakterleri gibi kötü olmadığını anlattım. ama vazgeçtim son yazısını gördükten sonra, captano insanlara alenen iftira atıp, bu iftiralarını yalanlarla süsleyip kişileri zan altında bırakan, attığı yalanlar açıkça yazıldığında bile sağ ayağından sol ayağına geçiyor kolaylığında yeni yalanlar söyleyebilen, yazılanları anlamaktan uzak, sabit fikirli, herkesin yapabileceği hataları yapıp, bunu kabul edebilmek yerine hatasını meşrulaştırmaya çalışan, ''kötü insan kimdir'' diye sorulsa örnek göstereceğim kişilerden biridir. ve rica ediyorum kimse bana mesaj atıp ''ama bu tartışmaların sözlüğe faydası yok'' demesin. bu kadar aleni iftira ve yalanın olduğu bir ortamda kimse daha fazla susmaz. şayet sıkıntı oluyorsa hesabımı açılmamak üzere kapatabilirler, bunu da çok açık yüreklilikle söylüyorum. çünkü çok basitçe ''evet ben o gece yanlış anlamışım'' diyemeyeceği ve yeni yalanlar uyduracağı için, benim de bu yalanlara verecek cevabım olacak. susmanın alemi yok.
şunu da ekleyeyim; o geceki tartışmaya şahit olan çok yazar var, şayet çıkıp derlerse ''evet sen captano'nun hiçbir yerde yazmadığı biz sözünü alıp kullandın ve dalga geçtin, dolayısıyla terbiyesizsin'' hiç düşünmeden captano'dan özür dilerim. bu kadar açık ve net söylüyorum.
soran olur haliyle, hiç mi doğrusu yok captano'nun yazdıklarının? var, var olmaz mı? sami yen yıkılmadan önce her zirveyi duran'ın önünde yapıyorlardı. orasını doğru söylemiş, bir de bizim çok zeki olduğumuzu söylemiş, söylemeseymiş keşke. süpheye düştük.
aslında benim yazdıklarımın ardından bir kaç yazar çok haklı olarak, gereksiz gerginliğin sözlüğe ve galatasaray'a bir şey kazandırmayacağını söyleyip benden yazmamamı rica ettiler. ben de peki dedim ve 1 haftalık tatile çıktım. en azından yine saçma sapan cevaplar gelirse bari yazmayayım diye. eleştiri olur elbette ama demediğim ve sözlük'te açık şekilde yazdığım yazılar, yalan ve iftira ile cevaplanıp, sanki yalan söyleyen benmişim gibi gösterilmeye çalışılıyorsa, iki çift daha laf etme hakkım olmalı.
ilk başta ne demediklerime geleyim; ben kendisine ''bu yedi harfli ne kadar iğrenç biri lan, toka ile gelip benim aramı bulmaya çalıştı. böyle adilik olmaz'' demedim, yaptığını takdir ederek, ''doğruya doğru captano ikimizi de kenara çekip barışmamızı sağladı'' dedim. entry ortada. üzerine herhangi bir ekleme yapılmadı. (bkz: #635012) ne var bunda? diyenler olabilir haliyle, anlatayım; zat-ı şahane yazdığı yazıda bu sözü kullanıp öncesinde şunu demiş; işte yalanları!
çok bariz ve içerisinde hiçbir tenkit veya olumsuz söz olmayan satırı alıp yalanmış gibi pazarlayabilmiş. kendini haklı çıkarma gayretinde olup gözü kapalı iftira ve yalanlara başvurabildiğini bildiğim için, şaşırtıcı değil benim açımdan. bundan sonrasını daha rahat anlayabilmesi için şöyle yapayım;
--- dikkat övüyorum ---
yani demişim ki, ortamın büyüğü olarak ara buldun. iyi bir şey bu. ''işte yalanları! bakın ne kadar iğrenç lan bu!'' seviyesine indirgemeye gerek yoktu.
--- dikkat övüyorum ---
devam edeyim, ben kendisine ''her yazdığı yazıya seri halde on veren bir şebekesi var'' demedim. bizim yazdıklarımıza referanslarla dolu aşağılayıcı -gerizekalı, takoz, aklıevvel vs.- satırların olduğu bölümleri görmeyip, biz dayanamayıp cevap verdiğimizde ''ya çok ayıp'' diyen kişilere ''bize yazılanlara da bu şekilde tepki verdiniz mi?'' dedim. akabinde de çok basit bir mantıktan yola çıkarak, kimse okumuyor madem (ki okunuyor) kim oyluyor bu entryleri sorusunu yönelttim. kendisi anlamayacağı için bunu bir kez daha açayım, demiş ya kısa yazınca anlamıyor diye. orada sözünü ettiğim bize edilen hakaretleri görmezden gelen, biz cevap verince de tepki verenlerdi. anlamak için alim olmak gerekmez ama anlamamak için captano olmak yeter de artar bile.
ben yazdığım yazıda, kimseye ''biz o kadar yazıyoruz gelin bizi savunun'' demedim. nereden uydurdu bunu bilemiyorum. bize içerisinde onlarca hakaretin yer aldığı yazılar yazıldığında da bu şekilde tepki verdiniz mi? diye sordum. soru basitti. anlaması da basitti ama anlaşılmamış yine.
ben hiçbir zaman ''dur captano ne yazmış. okuyup bari cevap vereyim'' diye düşünmedim. kendisini önemsemesine, ardından da ''kendinizi önemsemeyin'' demesine lüzum yok. daha öncede söyledim, sözlüğe yazar olarak katkım azdır ama çok iyi okuyucuyumdur. zaten durumdan vazife çıkartıp binlerce entry ihbar etmek ve yine binlerce başlık düzenleyebilmek için sözlüğü okumak gerekiyor. captano da denk geldikçe okuduğum yazarlardan biriydi. zaten okumam için illa bloguna girmeme de gerek yoktu, blogda yazdıklarını buraya da kopyalıyordu ve görebiliyordum yazdıklarını. aa bunu o yazmış dur bari okumayayım diyecek halim yok ya. okuyordum, zaten insanlar sürekli kendileriyle aynı fikirde olanları okursa belli bir yerden sonra kısır döngü başlar. nesine şaşırıp olayı başka bir mecraya çekmiş anlamadım.
yine malum entrysinde ''yetişin ey cemaat '' içerikli bir kaç satır döşenmiş. inanın tam manasıyla okuyamadım, sanırım zirvelere giden herkesi -kendince haklı olarak- savunmaya ve benim ne kadar rezil biri olduğumu ispatlamaya çalışmış. asıl derdimin başka olduğunu bildiği halde. yeri gelmişken çok basit bir mantıktan yola çıkarak, şu zirveler ve şakşakçılar meselesini açıklayayım. tahminim zat-ı şahane'nin dahi anlayabileceği kadar basit bir anlatım olacak. frank rijkaard entry'sinde geçiyordu o ifade #588708 entry düzenlenmedi, ilk günkü gibi duruyor*. şunu sormuştum. sözlüğe iki yıl önce ilk geldiğimde, bülent korkmaz vs cassio lincoln meselesi vardı. her galatasaraylı'nın konuştuğu, üzerinde fikir beyan ettiği en önemli gündem maddesiydi. sözlüğe ilk geldiğimde beni tanıyan veya eleştiriler başlarsa savunacak kimsem yoktu. fakat pek çok kişi gibi bunu umursamadan fikirlerimi yazdım ve elden geldiğince bülent korkmaz'ı savundum. doğru veya yanlış, veya saçma bir şekilde. inandığım oydu ve ben her zaman olduğu gibi inandıklarımı yazdım. işler öyle bir noktaya geldi ki, bülent korkmaz gibi bir adama aleni küfür edildi sözlükte. bu gibi pek çok entry'i de ben sildirmiştim. bizim şebekeden nkfvas ise bülent korkmaz'ı eleştirenlerden biriydi. haz etmem rapidden ile beraber. sürekli olarak tartışıyorduk ama iş, yabancı hayranlığına veya türk düşmanlığına gelmiyordu. sayfa sayfa yazıp çiziyorduk. kolaya kaçıp birbirimize değişik sıfatları layık görmüyorduk. captano bülent korkmaz gibi bir değere küfür edilirken, yerden yere vurulurken ses çıkartmıyordu. evet şaşırtıcı değil mi, bugün en küçük bir eleştiriyi yasaklayan zat-ı şahane suskundu. çünkü, açık söyleyeyim, bugünkü kadar tanınan, sözü dinlenen bir yazar değildi. eleştiriden ve ofsayt almaktan korkuyordu galiba.
yine aynı günlerde sabri sarıoğlu sözlükte sürekli eleştiriliyordu. ben de dilim döndüğünce savunuyordum sabri'yi. hatta iş öylesine çığrından çıkmıştı ki, dalga geçmeler yerini hakarete bırakır olmuştu. o zamanı hatırlayanlar vardır muhakkak, hemen hergün o dalga geçtiğini zannedenlere bir şekilde cevap veriyordum, aptalca veya mantıksızca. yine kendi inandıklarımı yazıyordum. fakat lincoln'ü el üstünde tutup, sabri'yi eleştirenlere bir gün olsun ''siz türk düşmanları, yabancı hayranı iğrenç yaratıklar'' şeklinde bir imada bulunmamıştım. sayfa sayfa yazıyordum fikirlerimi. kişilerin fikirlerini tartışmak yerine garip ve ucuz yaftalamalarla onları zan altında bırakma peşinde değildim. onca bel altı sabri eleştirisine rağmen, günümüzün galatasaraylılık pazarlayan abisinden yine ses çıkmamıştı. çünkü, ''öylesine'' yazarlardan biriydi. fikirleri değerlendiriliyordu sadece. sabri gibi bu ağır ve maksadını aşan eleştirilerden bir başka galatasaraylı hasan şaş'da nasibini almıştı ve savunan, en azından hakaret edenleri uyaran belli başlı kişilerdik, onlardan biri de, bugünün ''yabancı hayranı'' fritz'di.
gel zaman git zaman zirveler başladı ve zat-ı şahane sözlüğün abisi mertebesine yükseltildi. hatırı sayılır bir seveni de oldu haliyle, olsun(bundan da laf çıkartmasın şimdi, eleştirdiğim yok. derdim başka, anlayabilecek mi bakalım) ve daha düne kadar, bülent korkmaz, sabri veya hasan şaş gibi galatasaraylılar küfür yerken, bu sesi soluğu çıkmayan abimiz, birden, arda veya servet veya herhangi bir başka yerli oyuncu eleştirildiğinde aslan kesilir oldu. basit mantık öyle değil mi? sadece şunu sordum, nereden aldın bu gücü? eskiden de öyleydin madem neden sesin çıkmazdı? ne oldu da hulk'a dönüşüp galatasaraylılık satar oldun? cevap gelmedi, zaten cevap beklediğim de yok, sadece içimden geçeni yazdım
(dediğim gibi, çok basit bir mantıktan yola çıkmıştım. zamanında neredeydin? hepimizden eski yazarken, bu adamlar hakkında neden iki çift laf etmedin?)
devam edelim. belki de yazdığı yazıdaki en sinir bozucu bölümlerden biri şudur;
...twitter deyince aklıma geldi, niye “terbiyesiz” dedim bir daha anlatayım. biri bana “okuduğunu anlama sorunun var” derse, ona “terbiyesiz” derim. ve sadece bununla kaldığına şükretmesi gerekir o kişi. adalet herkese eşit davranmak değil, hak edene hak ettiği şekilde davranmaktır.
ilk başta insan diyebilir haliyle, eee ne var bunda, adam senden bahsetmiş. şimdi olay benimle alakalı ve zat-ı şahane benden bahsetmiş yazısında. iş bana neden terbiyesiz dediğine geldiği vakit ise, her zaman ki olayları sonsuz döngüye sokma konusundaki maharetini konuşturup, demediğim bir söz üzerinden bana yüklenmiş aklınca. kendisine ''okuduğunu anlama sorunun var'' diyen ben değilim, fritz fassbender. buyurun yazdığı entry burada: #590643
ne kadar akıllıca öyle değil mi? bana terbiyesiz dediği bölümü atlamış, çünkü ben detaylıca açıklamıştım. o sözü hakedecek bir şey söylemediğim ortadaydı ve bu abimiz olayları her zaman ki gibi bağlamından kopartıp, nispeten kendisini haklı çıkartabileceği bir yer seçmiş. fakat muhattabı ben değilim o konunun. ve ''o kişi'' diyerek kıvırma payını da bırakmış. mesaj atıp ''abi o ben değilim karıştırdın galiba'' desem, neden üzerine alındın der. ee haliyle bilmeyen de ''bak bak adama ne demiş. haketmiş bu!'' diyebilir haliyle. bana terbiyesiz demesine sebebiyet veren olaylar, kendi yazdıklarını unutup, ben onun fikirlerini çok farklı yerlerde yazılanları da içine katarak genişlettiğim ve ardından eleştirdiğimde ''bunları ben sana msn'de söyledim terbiyesiz!'' şeklinde değerlendirmesi üzerine yaşanmıştı. yazdıklarını gösterdim, ne yazdığımı da ve nerelerde yazıldığını da. şimdi basit bir mantıktan yola çıkalım, yapmadığım bir şey için neden terbiyesiz oldum? açıklaması yok ve zaten olay bunun üzerine kurulu. yeri gelmişken şunu da söyleyeyim; kendisi bana ''yabancı kıçı yalayan gerizekalı'' dediği zaman ''okuduğunu anlamaktan aciz mallar var'' demiştim. zaten geçen yazdığım entry'de de bahsetmiştim bundan. inkar etmedim. fakat kendisi bize yönelik her sözünü inkar edebilmiş. çok ilginç.
(yani demişim ki, o sözü ben söylemedim. bana yüklenirken neden kendini haklı çıkartabilmek için, tuhaf bir şekilde benimle ilgisi olmayan olayı anlatmış? hatta benim söylemediğimi fritz aylar öncesinden yazmış ve eminim captano'da bunun bilincindedir)
ardında; ''uzun yazılanları okumuyorlar diye onlara demedim. kendilerini çok ciddiye alıyorlar'' diye devam etmiş. sözünü ettiğim konuşmanın akabinde captano yazdığı yazıda şuna benzer şeyler söylemişti ''bu cevap verdiğini zannedenlere bakmayın siz. hiç biri yazılanalrı okumuyor'' yine captano'nun da anlayabileceği kadar basit bir mantıktan yola çıkıp şunu sorayım; kaç kişi kendisine cevap vermişti? o cevap verenlerden başka kimin ismi twitter'daki reply'de geçmişti. cevap vermese de olur. soru ve cevap meselesi fazlasıyla sinir bozucu biliyorum. neresini düzeltmek gerekiyor bilmiyorum. ve yazı fazlasıyla karışık oldu gibi, olsun ziyanı yok. anlayan anlar haliyle.
işin doğasında laf sokmak, sataşmak olur demiş. pek de güzel demiş, fakat kendi yarattığı evrende kavramlar karışık olduğu için, sataşma, dokundurma ile hakareti de karıştırıyor. birilerine kolay kaçıp iftira atmak dokundurma değildir. attığın iftirayı yalanlarla süslemek sataşma değildir. fırsat bulunan her an o kişilerin yazılarına referanslarla dolu eleştiri maksadını aşmış ifadeler kullanmak -şimdi inkar ediyor, gerçi yazılanlar ortada- karşılıklı tatlı tatlı atışma örneği değildir. en azından kavramları karıştırmasın. en azından bizim yazılarımıza yönelik yazdığı yazıları ''yaaa okumadım ki sizi. kendinizi önemsemeyin'' basitliğine indirgeyip, ''ben öyle bir şey demedim''e getirmesin.
(yani diyorum ki, o iftira veya hakaretler sataşma olmuyor. anlamı başka)
kendisine iddia ettiği gibi ''gerizekalı'' demedim. o şimdi inkar ediyor ama bizler için kullanıyordu o gibi sözleri. her karşıt fikirde olduğuna ''gerizekalı'' diyen biri iki basit kavramı bilmezse ne olur? dedim. ardından da kendim cevapladım, en fazla bilmemiş olur. önüne illa bir sıfat eklememek lazım diye. bunu da çevirip ''sinsiler'' durumuna getirebilmiş. iftira atmak, o iftirayı yalanlarla süsleyip her önüne gelene anlatıp birilerinin elini kolunu bağlamaya çalışmak sinsilik değil. öyle tabii.
(yani demişim ki, seninle aynı fikirde olmayan veya bazı konuları eksik bilenlerin ismi önüne bir şeyler ekleme. senin de bilmediğin olursa aynısını yaparlar. aramızdaki fark, ben yapmam)
''yüzün tutuyorsa nocaptano'yu açıkla!'' demiş yine garip bir mantıktan yola çıkarak. ben en çok ''yüzü tutuyorsa'' kısmına takıldım. bildiğin ahmet çakar modu. yüz kızartıcı bir suç işledin ve elimde koz var. sanki çok gizemli bir olayı anlatacak ve ''her şeyin farkındayım'' kafasını yaşıyor. kendisi inkar edecektir nasılsa, veya ''hatırlamıyorum, o halde yok öyle bir şey'' diye geçiştirecektir. ben yine de anlatayım. nontvspor meselesinin ardından ''abi bu işlere dalma fazla. sana da bi no başlatacaklar'' dediğimde, zaten birisinin sözlükte bunu yazdığını söyledi. akabinde link yolladı ve yazılanı okudum able76* captano ile arda turan konusunda sanırım tartışmış ve böyle bir bkz vermişti. akabinde ''abi bundan iyi blog olur demiş'' ve onun da rızasını aldıktan sonra blogu açmıştım. hatta ilk ve tek izleyicisi de captano'nun kendisiydi. şimdi yine inkar edecek ama arda turan'ın resmini kullanıp ilk postu attıktan sonra, ''arda'nın yanında benim de resmim olsun'' demiş ve akabinden facebook'dan resmini alıp kullanmama müsaade etmişti. hatta yine inkar edecek ama, bu blog işinin olduğu günlerde twitter'dan galatasaray sözlük yazarı bir arkadaşla konuşurken gelip şunu demişti; ''aman fazla üsteleme sana da noxxx diye bir blog açar'', abi seni kıracak değilim ya demiş ve dediği isim de blogu açmıştım. şayet yazarın ismini hatırlamazsa kendisine yardımcı olabilirim. yani diyeceğim o ki, bu olayı nasıl dramatize edip, ''yüzün varsa açıkla'' sığlığına indirebilmiş anlamak güç. evet blog captano'nun da bilgisi dahilinde, aramız iyiyken açılmış ve zaten çok kısa süre sonra kapanmıştı. eee?
zirvede konuşulanlar kulağına gidiyor, muhbirleri var bu arkadaşın ve bu çok ayıp demiş abimiz. neresinden tutsan elde kalır. demişler ya; hırsızın hiç mi suçu yok? sen birilerinin gıyabında şov yapıp onları dövmekle tehdit edeceksin ve birileri gelip ''bu aralar zirveye gelmeyin, tatsızlık çıkacak. captano dövecekmiş sizi'' gibi tamamen iyi niyet içeren bir söz söylediğinde o kişi muhbir olacak veya terbiyesiz addedilecek. bu tehditleri duyan ben olsam, ben de arkadaşlarıma ''zirvelere gelmeyin, tatsızlık olmasın'' derdim. herkes der sanıyorum. burada ayıp olan, birilerini tehdit eden olması gerekirken, captano ilginç şekilde suçu bize atabilmiş. çok acaip bir dünyası var gerçekten.
şimdi hâlâ anlamayan olabilir ki, anlamayacak birini tanıyorum* olayın başlangıcını şurada anlatmışım; #635012 captano'nun attığı iftirayı, ardından sonu gelmez yalanlarını tek tek yazmışım. o gece yazdıklarımın muhattabı sadece captano değildi bu bir, ikincisi, o olmuş olsa dahi benim captano'nun fikirlerini eleştirmem en fazla ''hiç yakışmadı'' şeklinde eleştirilebilecekken, zat-ı şahane tutup, haklı olabilmek amacıyla, içkinin ve kadıköy'de kazanılan puanın da etkisiyle saldırganlaşıp ''ben sana bunları msn'de söyledim ulan!'' diyebilmiş aksini anlatıp, nerede yazdığını söylediğim halde bu iftirasına devam edebilmiş. ''abi içkilisin ve yanlış anlıyorsun'' diyenlere de yöneltebilmiş tepkisini.
arkadaş çıldırmamak elde değil, aylardır anlatıyorum bunu, captano'nun, blog, sözlük veya twitter'da yazmadığı tek sözü eleştirmedim. bu vatandaş ise olayı alıp ''özel konuşmaları yayan terbiyesiz'' seviyesine çekmiş. yazdıklarım ve captano'nun yazdıkları ortada. fritz'e anlayıp dinlemeden saldırması ve akabinde fritz'in dayanamayıp ''abi okuduklarını anlamıyorsun'' sözü üzerine kopartılan fırtına ortada. bunu daha başka anlatma yolu var mı bilmiyorum. önceki entry'de de zaten uzun uzun açıklamıştım. bütün olaylar ve hatta yerine göre karşılıklı hakaretler hep bu söz üzerine başladı. şimdi yine çok basit bir mantıktan yola çıkarak soruyorum, temeli, iftira olan bir tartışmadaki iftirayı çekip alırsak o temel üzerine inşa edilen tartışma ne olur? geriye ne kalır o tartışmadan? benim yerimde herhangi biri olsa ve kendisine atılan iftira, her geçen gün sonu gelmez yalanlarla süslense, her zirvede arkasından çekiştirilse tepkisi ne olur? bunu geçekten merak ediyorum.
çok uzadı farkıdayım, geçen gün yazdığımın akabinde bir kaç arkadaşla bu konuyu konuşurken bana captano'nun iyi biri olduğunu söylediler. ben de captano'nun erol taş karakterleri gibi kötü olmadığını anlattım. ama vazgeçtim son yazısını gördükten sonra, captano insanlara alenen iftira atıp, bu iftiralarını yalanlarla süsleyip kişileri zan altında bırakan, attığı yalanlar açıkça yazıldığında bile sağ ayağından sol ayağına geçiyor kolaylığında yeni yalanlar söyleyebilen, yazılanları anlamaktan uzak, sabit fikirli, herkesin yapabileceği hataları yapıp, bunu kabul edebilmek yerine hatasını meşrulaştırmaya çalışan, ''kötü insan kimdir'' diye sorulsa örnek göstereceğim kişilerden biridir. ve rica ediyorum kimse bana mesaj atıp ''ama bu tartışmaların sözlüğe faydası yok'' demesin. bu kadar aleni iftira ve yalanın olduğu bir ortamda kimse daha fazla susmaz. şayet sıkıntı oluyorsa hesabımı açılmamak üzere kapatabilirler, bunu da çok açık yüreklilikle söylüyorum. çünkü çok basitçe ''evet ben o gece yanlış anlamışım'' diyemeyeceği ve yeni yalanlar uyduracağı için, benim de bu yalanlara verecek cevabım olacak. susmanın alemi yok.
şunu da ekleyeyim; o geceki tartışmaya şahit olan çok yazar var, şayet çıkıp derlerse ''evet sen captano'nun hiçbir yerde yazmadığı biz sözünü alıp kullandın ve dalga geçtin, dolayısıyla terbiyesizsin'' hiç düşünmeden captano'dan özür dilerim. bu kadar açık ve net söylüyorum.
soran olur haliyle, hiç mi doğrusu yok captano'nun yazdıklarının? var, var olmaz mı? sami yen yıkılmadan önce her zirveyi duran'ın önünde yapıyorlardı. orasını doğru söylemiş, bir de bizim çok zeki olduğumuzu söylemiş, söylemeseymiş keşke. süpheye düştük.