• 1
    dolmuyor kardeşim...dolmayan, dolamayan, doluramadığımız, dolduramadıklarımızdan bir spor salonu.

    fenerbahçe geliyor dolmuyor. altı kişiyle onları yeniyorsun ertesi maç dolmuyor. euroleague'de dolmuyor. kadınlar euroleague'de fenerbahçe'yle oynuyorsun yine dolmuyor. dolmuyor arkadaşım, dol-mu-yor!!!

    sonra mesela hasbelkader 500 kişi geliyor maça. 100 tanesi yönetim uyuma basketbola sahip çık diyor ki x ülkesinden benzer minvalde y hikayesini dinlesen götünle gülersin.

    sonra mesela bir gaz olunuyor 5000-6000 kişi "euroleague maçı var ogluuummm" diyerek geliyorlar maça. takım kaybedince başlıyorlar basketbol sahasınaellerine ne gelirse atmaya. takımlarını sırtlayan sırplara aldırmandan fuck you serbia diyorlar mesela. gelip gelecekleri bir maç onda da saha kapattırıyorlar, ceza aldırttırıyorlar safi zarar veriyorlar ki x ülkesinden benzer minvalde y hikayesini dinlesen götünle gülersin.

    sonra mesela reisli falan kabilemsi bir gruplar var. göte tekmeyle otobüslere falan biniyor bunlar. niyet ediyorlar pankart yapıyorlar bir bakıyorsun ki yanlış portrenin altına yanlış oyuncu ismi yazılmış. belki kaynak yetersizliğinden belki özensizlikten aman ne olsun denerekten salonda sergiliyorlar bunları ki x ülkesinden benzer minvalde y hikayesini dinlesen götünle gülersin.

    sonra ve çok sonrası var...sessizliği fırsat bilip söven, basketbolcusu faul kaçırdığında "vay amına koyim senin elinin ayağının" tadında takılan, 5 liralık bileti almayıp yıldız transferi bekleyen modelleri var galatasaray basketbol taraftarının ki x ülkesinden benzer minvalde y hikayesini dinlesen götünle gülersin.

    ki gülersin yani...her ağlanacak hale güldüğün gibi...
  • 2
    böyle bir şey vardır ama üstteki yazılan yoktur. önemli maçlar genelde hafta sonu ve aksam vakti olduğu için salon doluyor. hatta euroleague doluluk oranına en sahip takımlardan biri oluyoruz.

    hatta bir maçta sanırım tofaş * olsa gerek sahsen gidenlerdenim ergin ataman maç sonu şampiyonluğa oynayan bir takımın maçı saat 13.00da olmaz diye açıklama yapmıştır.
  • 4
    allah'ın amerikalısı ne diyor? "i love this game" diyor. yani "bu oyunu seviyorum" diyor. önce basketbol sevgisi sonra takım. kimse kusura bakmasın, kenarda ısrarla mola almayan bir coach, pocius ve carter gibi amatörler, erceg ve micov gibi ruhsuzlar olduktan sonra insanın basketbol izleyeceği varsa da izlemez. ayaklar geri geri gider. bu sezonki işlere bakın. eurolig top16'da sonunculuk. playoff'a kalıp kalamayacağımızın belli olmadığı bir lig ortamı. normal zaten bunlar. baksanıza oyuncular ve coach taş kaynatıp içiyormuş. vah vah ne büyük trajedi. içine nane de koysunlar. ferahlık verir. biri dostoyevski edebiyatı mı demişti? başkan olsam sırf şu abartı dolu acıtasyona son vermek için şubeye para akışı sağlardım. ne arkadaş bu? yok arroyo eve ekmek götüremez, yok oyuncular taş kaynatıp içer. sırf şu yorumlara bakarak bile ülkede zerre kadar basketbol kültürü olmadığını söyleyebilirim. biraz basketbol konuşulsun. hep bir bahane, hep dış faktörler. niye salon dolmuyormuş? adam gibi basketbol oyna bak bakalım nasıl doluyor o salon.

    edit: taraftar maçlara gitmek için hem zaman hem para harcıyor. karşılığında basketbol adına bir şeyler görmek istemesi hakkı. basketbol maçına basketbol için gitmiyorsan, basketbolla alakan yoktur zaten. basketbolla alakası olmayan insanlar da ne kadar çok olursa olsun kuru kalabalıktır benim gözümde. kulübün kadrolu taraftarı mıyız biz? hepimizin hayatı, işi gücü var. beğenmediğim bir şeyi niye ısrarla izlemek isteyeyim? basketbolcular niye yüz bin eurolar kazanıyorlar bu işten? niye kulüpler bu kadar para harcıyor? madem olay basketbol değil, bunca olayın amacı ne peki?
  • 5
    takımın iyi veya kötü oynamasıyla etkisi olduğuna inanmıyorum. adam gibi oyunu değil takımu seven bir zahmet kıymetlisini kaldırsında geliversin. basketbol izleyeceğim diye değil galatasaray'ı destekleyeceğim diye gelsin.

    bu ülkede iyi basketbol oynayan takımlarda var seyirci sorunu onlarda da var. sevmesekte basketbol dehası 2 koç ülkede. ivkovic ve obradovic. onlarda boş tribüne oynuyor.

    hala ergin ataman mola almıyor carter amatör falan. böyle düşünen gelmesin zaten salona. biz giden 50 kişi bile olsa yeteriz gerekirse. ama gelmiyorsanız bile bok atmayın. boku çıkıyor.

    not : bayan basket maçlarının dolmaması neye bağlanacak merakla bekliyoruz.
  • 7
    ergin ataman 2013 yili playofflarinda takimimiz sampiyonluga kosarken bu duruma soyle bir serzeniste bulunmustur: "23 yıldır şampiyonluk özlemi olan galatasaray taraftarı bugün bu salonu doldurmayı başaramadı. bu hakikaten bizim için üzücü bir durum. hakikaten büyük hayal kırıklığına uğradım ben. yarı final oynuyoruz ve rakip de çok dişli bir takım. karşıyaka takımı. ve ben eminim ki izmir'de oynayacağımız karşıyaka maçında 4 bin kişilik karşıyaka salonu'na belki 10 bin kişi gelecek. 10 bin kişi gelecek. sahanın dışına kadar doluyor. biz bugün 12 bin kişilik abdi ipekçi'ye ancak 6-7 bin kişi getirebildik."
  • 8
    anadolu yakasında oturan biri olarak ben gidemememi salonun lokasyonuna bağlıyorum. zira öyle bir yerde ki hiç kimseye yakın değil. benim bomboş trafikte ümraniyeden marmaraya gitmem 30 dk. marmaraya in trene bin trenden çık 20 dk. abdi ipekçiye marmaraydan yürü 10 dk. etti 1 saat. bunun dönüşü de var o da 1 saat etti sana iki saat. ümraniyeden üsküdara bomboş yolda maç dahil ben 4 saatimi kaybediyorum. bir de bunun üzerine trafik olduğunu düşünün. trafik dediğin şey ümraniye üsküdar arasında bazen o kadar tıkalı oluyor ki otobüste uyuyorum. o zaman 4 saat çok çok çok iyimser bir rakam oluyor. e arena daha kötü. biliyorsunuz metro yok. her gidişimde yürüyorum bir ton yol. ne yapacam ben o zaman her hafta 1 günümü maçlara komple ayırmam gerekiyor. değer mi değer ama bende o kadar enerji yok.
  • 9
    bu tezi ortaya atıp fikrini farklı örneklerle temellendirmeye çalışanların aslında pek de konuya hakim olmadığı görülüyor. bunun yanında yıllardır süregelen ve sürekli aynı ezberle tekrarlanan bazı durumları irdelemek gerektiğini ortaya koyuyor.

    taraftar kısmından başlayalım.

    "otobüse tekmeyle bindirilen kabilemsi gruplar" diye yansıtılıp belli bir sınıflandırmaya tabi tutularak hor görülen taraftar kitlesi. önyargı, genelleme ve ezberden konuşma bir araya gelince ortaya bileni kızgınlıkla gülümseten, bilmeyeni de böyle yanlış bir ezbere sürükleyen yorumlar ortaya çıkıyor. farz-ı misal micov ve pocius'un karıştırıldığı sopalı pankart olayı örnek verilmiş. bu icraatin planlayıcısı ve hayata geçireni ultraslan uni'dir. şimdi baştan sona tek tek icraatlerini anlatmaya gerek yok sanırım. fakat madem öyle bir örnek verilmiş, yazar arkadaşlardan uni'nin otobüse tekmeyle bindirildiğini bir kez olsun gören varsa söylesin, sileyim bu yazdıklarımı. kaldı ki okyanusun içinde bir damlaya tekabül eden bu küçük yanlışlık için bunca yalnlış içinde direnen bu grubu gömmek en basit tabirle ayıptır. demek ki neymiş? farklı değişkenleri bir araya getirip genel bir değişmez yapmak bazen sizi absürd yorumlar yapmaya sürükleyebiliyormuş.

    abdi ipekçi'nin büyük maçlar dışında dolmadığı aşikar ama büyük maçlarda dahi dolmadığını söylemek de yine en hafif tabirle insafsızlıktır. euroleague maçlarında ortalama değil, sıradan maçlarda alt limitin 5000-6000 olduğunu söylemek lazım. e bunun da "hadi öyle bir şeyler yapalım kafamıza göre. maç yolculuğu yapalım, maç yolculuğu. euroleague yolculuğu yapalım." gayretiyle olamayacağını bilmek sıradan, görülebilir ve ulaşılabilir bir gerçek.

    sıradan kabul ettiğimiz maçlara gelen 500 kişinin 100 kişisinin yönetimi uyarı tezahüratları yapmasının neden garipsendiğini anlamak da güç. şayet az kişi olduğu için, salon dolmadığı için bu tezahürat saçma geliyorsa gelmeyen 11500 kişiden dolayı neden oradaki 500 kişi susma zorunluluğu hissetsin? ve daha da can alıcı noktası, yönetim kendisine ayrılan kısmı tıklım tıklım dolduruyor ve takımına canhıraş şekilde sahip çıkıyor da sadece taraftar mı desteğini esirgiyor? en canlı, en yakın örneği verelim. 23 mart 2015 galatasaray türk telekom basketbol maçında yönetimden kaç kişi maçtaydı biliyor musunuz? 3. yazıyla üç. belki dikkat edenler olmuştur. ve ikinci yarı selim arda üçer hariç bir allah'ın kulu kalmadı yönetim koltuklarında. şartlar buyken çuvaldız hala taraftara mı batırılır? x ülkesinden y minvalde bir taraftara sormak lazım.

    bunun yanında sadece takımımız için ülkemiz için söylenegelen bir ezbere değinmekte de fayda var. "basketbol seyircisi gelsin sadece, bunlar yüzünden basketbol seyircisi salonlardan soğuyor, basketbolu bilmiyorlar." klişesine uyup bu cümlede hedef gösterilen taraftarlar salonlara gitmeyi bıraksa basketbol seyircisi diye öve öve bitirilemeyen kitle bugün abdi ipekçi'deki sandalyeleri anca doldurur. hasılı bu ülkenin kulüp takımlarında basketbol seyircisi yoktur, varsa da önemsenecek kadar yoktur. o salonun ve bütün salonların dolması sürekli aşağılanan, kalıp tanımlarla nitelendirilmeye çalışılan taraftar kitlelerinin ilgisine bağlıdır. o yüzden hayali bir topluluğa umut bağlayıp methiyeler düzmektense var olan kitlelere inansak ve bu insanlara kulp takmaktan vazgeçsek daha iyi olur.
App Store'dan indirin Google Play'den alın