• 9
    bu tezi ortaya atıp fikrini farklı örneklerle temellendirmeye çalışanların aslında pek de konuya hakim olmadığı görülüyor. bunun yanında yıllardır süregelen ve sürekli aynı ezberle tekrarlanan bazı durumları irdelemek gerektiğini ortaya koyuyor.

    taraftar kısmından başlayalım.

    "otobüse tekmeyle bindirilen kabilemsi gruplar" diye yansıtılıp belli bir sınıflandırmaya tabi tutularak hor görülen taraftar kitlesi. önyargı, genelleme ve ezberden konuşma bir araya gelince ortaya bileni kızgınlıkla gülümseten, bilmeyeni de böyle yanlış bir ezbere sürükleyen yorumlar ortaya çıkıyor. farz-ı misal micov ve pocius'un karıştırıldığı sopalı pankart olayı örnek verilmiş. bu icraatin planlayıcısı ve hayata geçireni ultraslan uni'dir. şimdi baştan sona tek tek icraatlerini anlatmaya gerek yok sanırım. fakat madem öyle bir örnek verilmiş, yazar arkadaşlardan uni'nin otobüse tekmeyle bindirildiğini bir kez olsun gören varsa söylesin, sileyim bu yazdıklarımı. kaldı ki okyanusun içinde bir damlaya tekabül eden bu küçük yanlışlık için bunca yalnlış içinde direnen bu grubu gömmek en basit tabirle ayıptır. demek ki neymiş? farklı değişkenleri bir araya getirip genel bir değişmez yapmak bazen sizi absürd yorumlar yapmaya sürükleyebiliyormuş.

    abdi ipekçi'nin büyük maçlar dışında dolmadığı aşikar ama büyük maçlarda dahi dolmadığını söylemek de yine en hafif tabirle insafsızlıktır. euroleague maçlarında ortalama değil, sıradan maçlarda alt limitin 5000-6000 olduğunu söylemek lazım. e bunun da "hadi öyle bir şeyler yapalım kafamıza göre. maç yolculuğu yapalım, maç yolculuğu. euroleague yolculuğu yapalım." gayretiyle olamayacağını bilmek sıradan, görülebilir ve ulaşılabilir bir gerçek.

    sıradan kabul ettiğimiz maçlara gelen 500 kişinin 100 kişisinin yönetimi uyarı tezahüratları yapmasının neden garipsendiğini anlamak da güç. şayet az kişi olduğu için, salon dolmadığı için bu tezahürat saçma geliyorsa gelmeyen 11500 kişiden dolayı neden oradaki 500 kişi susma zorunluluğu hissetsin? ve daha da can alıcı noktası, yönetim kendisine ayrılan kısmı tıklım tıklım dolduruyor ve takımına canhıraş şekilde sahip çıkıyor da sadece taraftar mı desteğini esirgiyor? en canlı, en yakın örneği verelim. 23 mart 2015 galatasaray türk telekom basketbol maçında yönetimden kaç kişi maçtaydı biliyor musunuz? 3. yazıyla üç. belki dikkat edenler olmuştur. ve ikinci yarı selim arda üçer hariç bir allah'ın kulu kalmadı yönetim koltuklarında. şartlar buyken çuvaldız hala taraftara mı batırılır? x ülkesinden y minvalde bir taraftara sormak lazım.

    bunun yanında sadece takımımız için ülkemiz için söylenegelen bir ezbere değinmekte de fayda var. "basketbol seyircisi gelsin sadece, bunlar yüzünden basketbol seyircisi salonlardan soğuyor, basketbolu bilmiyorlar." klişesine uyup bu cümlede hedef gösterilen taraftarlar salonlara gitmeyi bıraksa basketbol seyircisi diye öve öve bitirilemeyen kitle bugün abdi ipekçi'deki sandalyeleri anca doldurur. hasılı bu ülkenin kulüp takımlarında basketbol seyircisi yoktur, varsa da önemsenecek kadar yoktur. o salonun ve bütün salonların dolması sürekli aşağılanan, kalıp tanımlarla nitelendirilmeye çalışılan taraftar kitlelerinin ilgisine bağlıdır. o yüzden hayali bir topluluğa umut bağlayıp methiyeler düzmektense var olan kitlelere inansak ve bu insanlara kulp takmaktan vazgeçsek daha iyi olur.
App Store'dan indirin Google Play'den alın