• 501
    artık kahvelerde, cafelerde maç izlemekten bıkan ben daha geçen hafta içi evime lig tv taktırdım. derin bir oh çekip artık maçları ev rahatlığında izlicem derken bi baktım pazar saat 17 civarında dost, akraba bizim eve akın etmeye başladı. aslan nihatevine lig tv bağlatmış haberini duyan gelmiş bize. o göt kadar odaya 15 kişi sığdık inanır mısınız. zar zor, çok kötü bi açıdan bi götlük yer buldum kendime kendi salonumda. işte ev sahibine bi götlük yer bırakmayan bir maçtı 25 ekim 2009 fenerbahce galatasaray maci.
    maçın hikayesini anlatırdım anlatmasına ama zaten yeteri kadar anlatılmış. sonuç olarak yine kaybettik. hemen gemileri yakıp onun adamlığına bunun futbolculuğuna girmeye gerek yok. evvela oturup "neden yenildik ?" sorusunun cevaplarını bulmaya çalışalım.
    rakip takım sistematik bir şekilde, futbol dışı hareketlerle galatasaray ımızın ofans gücünün omurgasını oluşturan 3 futbolcumuzu
    maçtan kopardı. peki neydi bu hareketler ?

    i - maçtan önce arda-cristian arasında yaşanan gerginlik.
    bu cristian fenerbahçede yer edinmeye çalışan bir adam. şu güne kadar
    ahım şahım bir top oynadığınıda duymadım. bariz bir şekilde tribünlere oynamak için, o büyüklüğü ne kupa ne de şampiyonluk büyüklüğüyle ölçülemeyen** kulüpte yer edinmek için ortamı gerdi. maçtan önce başladığı çirkefliklerine arda yerini harry ye bırakana kadar devam etti. maçın hakemi cristian a gereken uyarıyı kart yoluyla vermeyince cristian iyice cozuttu.
    sinirleri bozulan arda her başarısız hareketinden sonra maçtan biraz daha düştü. böylece rakip takım hakemin de el vermesiyle galatasaray ımızın en büyük hücum silahlarından birini futbol dışı manipülasyonlarla durdurmuş oldu.

    ii- daha maçın ilk dakikasında emre b. nun milan baros'a yaptığı insanlık dışı faul.
    emre b. her galatasaray maçında oldugu gibi bu maçta da insan olanın insana yapmayacağı faulleri galatasaraylı futbolcularımıza
    yaptı. henüz birinci dakikada baros maçtan çıktı. emre geçiniz kartı uyarı bile almadı. neyse... baros çıktı yerine nonda girdi. peki bu değişiklikle galatasarayımız ne kaybetti ? milan çok dinamik bir forvet, yaptıgı koşularla rakip takım defansını yıprattıgı gibi, peşine
    taktıgı defans oyuncularıyla bizim orta saha oyuncularımıza boş alan yaratabiliyordu. nonda ise milan ın tersine statik bir forvet ne bi koşu yaptıgı var ne de hızı. milan - nonda değişikliğiyle fenerbahçe defansı inanılmaz rahatladı. zira onları ısıran bir arı maçtan henüz ilk dakikada çıkmış yerine kelebek gibi bir forvet girmişti.

    iii- fenerbahçenin galatasarayımız üzerine oynadığı son ve bence maçı almalarını sağlayan oyunu carlos ve vedersonun abdül kadir keitayı çıldırtan ve maçtan atılmasına sebep olan afedersiniz ibnece faulleridir. bir değil iki değil bütün bir maç boyunca her
    hareketinde formasından çekilen, çelme yiyen keita sonunda patlayıp carlosa yumrugu geçirdi. abdül kadir de gidince dikine futbolu
    düşünen tek adamımızı da kaybetmiş olduk.

    şimdi şöyle genel olarak hareketlere ve tabloya bakalım. arda ve keita soğukkanlılıklarını koruyabilseydiler ve hakem gereken yönetimi gösterseydi galatasaray 2 büyük silahından mahrum kalmazdı. suç hem arda ve keita da hem hakemde. peki maçı sadece saydığım olaylar yüzünden mi kaybettik ? hayır.. defans - ortasaha, ortasaha - forvet pas akışını bir türlü sağlayamadık. ne defansta
    hakan balta, servet, zan ortasahaya top çıkarabildi ne de ayhan,sarp, elano ileri üçlüye gereken araları atabildi. tam ofansa çıkacakken saydığım isimlerin kaptırdıkları saçma sapan toplar rakip takımın ataklarının %99 unu başlattılar. zira yediğimiz 2. gol yine defansın yaptıgı basit pas hatasından doğan pozisyon sonucunda yenildi. peki bu hastalığın reçetesi nedir ? ayaklarına hakim bir defans ve bir önlibero transferleri gerekli. bunun dışında takımın soğukkanlı olmayı öğrenmesi şart. peki bunları ben görüyorsam, hıncal görüyorsa hatta sunay akın bile görebiliyorsa frank ve johann göremiyor mu ? pek tabi görüyor... hatta daha fazlasını görüyordur. teknik heyete galatasarayı güzel günlere götürecekleri konusunda inancım ve güvenim tam.
  • 502
    ev sahibi ordu:fenerbahce
    rakip takim galatasaray

    gökten inme bir penalti,ofsayt uzantili bir gol,satilmis bir hakem,karaktersiz futbolcular ve taraftarlar.. vurup kırmaya odaklanmış bicareler yazıklar federasyondan fenerbahceye sunulan kapitulasyonlar ve sonucları.para gudumlu fuzeleri sayesinde 25 ekim 2009 gecesi galatasarayı kalleşce yendiler suni bir galibiyet elde ettiler..
  • 503
    lan roberto carlos'u kim öptü ya? ben mi yanlış gördüm?

    galatasaray futbol takımı ve galatasaray taraftarı beklenildiği gibi karşılandı. türkiye'de derbi maçlarında 3 büyüklerin birbirlerine "buyur hacı, sakin sakin maçımızı yapalım, faullu oynamak yok." demesi beklenemez. aynı şekilde taraftarlar da sahaya güller atmazlar. sadece durumun şiddeti maçtan maça ve staddan stada değişiklik gösterir. çoğu gsuser mağlubiyetin verdiği üzüntüyle çok sinirlenmiş ama beklemiyor muyduk böyle olacağını?

    cristian mark junio nascimento oliveira baroni... isminden bir voleybol takımı kurulur. bakıyorum da rahat duramadın dün akşam. neden? arda turan seremonide seni es geçince aynı tutumunu maçta da sürdürdün. kara liseteme girdin baronicim. futbolu saha dışında bazı entrikalarla oynayan ve bu şekilde kazanmaya çalışan sefillerden nefret ediyorum. hangi takımlı olursa olsun fark etmez...

    keita'nın yaptığı hareket taraftarı ikiye bölmüş. kimisi keşke daha net vursaydı diyor, kimisi de tam kontrolü ele almışken o hareketi yapmaması gerekirdi diyor. şahsi görüşüm şudur: keşke keita sinirlerine biraz daha hakim olsaydı; ama maç psikolojisidir, atmosferdir, keita'nın yapısıdır falan filan işte...

    baros sakatlandı. ilk yarıyı kapatmış. kötü haber. nonda'yı çok severim ama üst üste o kadar maçı kaldıramayacağı aşikar. ayrıca baros'a faul yapan emre belözoğlu'na dün akşam bir ton laf edildi. emre'yi sevmiyorum; ama bu kendisinin annesini anmama veya kendisine katil dememi gerektirmez. zamanında belözoğlu'na katil deyip şu aralar destekleyen taraftarların bulunduğu bazı platformları eleştiriyorsunuz, sonra da gelip galatasaray sözlükte aynı şeyleri yapıyorsunuz. sakin olunuz...

    bilica... fenerbahçe taraftarına yaranmak için çıkıp futbolunu oynaman yeterli. başka numaralara gerek yok.

    penaltı pozisyonunun tekrarını izlediğimde penaltı olmadığını düşünmüştüm. izledikçe de net bir şey söyleyemiyorum, ama leo franco'nun deliler gibi itiraz etmemesinde bir bit yeniği var. penaltı galiba. hatta dikkat ederseniz leo hakemin çıkardığı kartın rengine bile baktı. acaba kırmızı mı yedim diye? dediğim gibi pozisyon çok net değil ama bu doneler pozisyonun penaltı olma ihtimalini yükseltiyor.

    sabri sarıoğlu... futbolundan haz etmeyen biriyim; ama doğruya doğru bu sezon iyi oynuyor. dün akşam da iyi oynadı. ama benim için daha önemlisi maç sonrası yaptığı açıklamalardı. gayet yerinde konuştu. hep böyle olması dileğiyle...

    gökhan gönül... elano'nun ense traşını kontrol etti sanırım. yıllar önce 7 kişi kaldığımız maçta benzer pozisyonda hakem hasan şaş'ı oyundan atmıştı. tek fark hasan'ın olay mahaline koşarak gelmesiydi. ha burada gökhan'a kırmızı çıkmalıydı demiyorum. standart olmalı. 8 yılda kurallar mı değişti?

    daum'un arkasındaki zenciler kimdi ya? özellikle deri ceketli olana bayıldım. yo yo nigga...

    christoph daum... oynattığı futbolu beğenirsin beğenmezsin o ayrı; ama zeki ve kurnaz bir adam. hangi kelime hoşunuza giderse artık...

    yediğimiz ilk gol fenerbahçe'nin bükreş'e attığı gole çok benziyor.

    elano... bu topraklarda oynanan futbol ve mantalite avrupa'ya benzemez yavrucum. ilginç müdahalelere maruz kalabilirsin. zamanla alışacaksın. aslında güney amerika'dan dolayı biraz aşina olman lazım. neyse...

    son olarak cezaları merak ediyorum. keita'ya 3 maç verirler gibi geliyor. saraçoğlu hakkında ne karar çıkacak acaba? geriye doğru sayalım. 3 maç imkansız. 2 maç belki. 1 maç büyük ihtimal. diğer olasılık hakkında konuşmak istemiyorum bile...
  • 504
    --- aceto ---

    saat 19:15'de iki şeyi tahmin etmek mümkündü. 1- kırmızı kart çıkacak. 2- arda'nın takımına bir katkısı olmayacak. galatasaray uzun yıllardır olduğu gibi bir derbiyi yine florya'dan çıkarken kaybetti. üzerinde takımının forması; kaptanlık pazubandını takan 10 numarasının siyah gömlek-siyah takım giymişçesine racon kesmesinden dolayı. tahrik falan bahanedir. luis figo'nun real madrid formasıyla camp nou'ya çıktığı ilk el clasico'yu herkes hatırlar. yetenekleri tartışılmayan futbolcuları büyük futbolculardan ayıran da budur. geçen sezon oynanan derbideki kavga daha hatıralardayken rakibin en ufak tahriğinde, ittirmesinde tribünlere ekstra enerji yüklemenin ve takım arkadaşlarına da ters elektrik vermenin manası var mı? yok ama faturası var!..
    ***
    geçen hafta fenerbahçe, antep deplasmanında kazanıp puan farkını beşte tutsaydı, galatasaray'ın kazanma ihtiyacından bahsedebilirdi. puan farkının iki olduğu tabloda; deplasmanda 6 puanlık maçta ilk yapılması gereken yenilmemektir. galatasaray'ın da başaramadığı bu. 9 yıllık mağlubiyet serisinin ardından illa ki kazanmak zorunda hissediyor. önce bir berabere kalmayı başarabilse... işte bu akıllarına gelmiyor! her seferinde de aynı tuzağa düşüyorlar. daum'un da çözdüğü bu. karşısında zaafı olan bir takım. üstüne gelecek. ne yapmalı? işte bu onbiri çıkarmalı.
    ***
    elindeki kaleci, defans dörtlüsü, iki ön libero zaten rakipten daha iyi. çözmesi gereken ise galatasaray'ın hücum dörtlüsüydü. iki kanatta arda ve keita'yı kademeli savunmayla bitirdi alman. mehmet topuz ve zaten bir savunmacı olan vederson, carlos ve gökhan gönül ya kademesindeydi ya da ilk basan adamlardı. serseri mayın karakterli kazım ile galatasaray'ın iki stoperini hataya zorlayınca da mustafa sarp tandemin hemen önüne çöküvermek zorunda kaldı. beş galatasaraylı, iki fenerbahçeliyi savundu durdu 90 dakika. baros problemdi, sakatlanınca ilk dakikadan bu sorun çözüldü. rakip kaleye 40 metrede oynayan elano'nun sahadaki muadili alex, ilk golde vuruşu rakip altıpasın içinden yaparken; galatasaray forvet arkasında oynattığı brezilyalısını bir kez olsun ceza sahası içine sokamadı. nonda gibi rakip stoperleri yaya çeken bir santrfor varken orta sahadan dikine pas atamayan adamlarınız varsa kilitlenir, kalırsınız. saha aynı sahaydı ama oynayacak alan yoktu. ilk gol ofsayt. penaltıyı da leo franco'nun müdahalesinden saliseler önce alex ustaca almayı başardı. bir kaleci aynı hatayı bir derbide iki kez yaparsa cezayı keserler elbet. arda'nın 19:15'de takımına yüklediği negatif enerji keita'nın yumruğu ile ortaya çıktı. 11 kişi kalabilseler oyunun gidişatı beraberlik havası veriyordu. bunda daum'un 2-1'den sonra kapıldığı güvensizliğin ve alex'in sakatlıktan dönmüş olmasının payı büyük.
    ***
    fenerbahçe'nin bir topunun direkten döndüğü, 4-5 net pozisyonun olduğu derbi, aydın'ın pozisyonu (atarsa şaşırmak lazım tabii) gol olsa 2-2 bitecek ve yarın 2-0'dan maçı beraberliğe getiren daum "korkak" olmakla suçlanacaktı. memleketin futbolunda dahilik ve korkaklık arasındaki çizgi budur işte.
    rijkaard'ın galatasaray'daki akıl tutulmasına eşlik ettiği ortada. ara transfere kadar da mevcut ön liberolarla sistemini oturtma şansı yok. şampiyonluk yarışında 2 derbi ve trabzon maçlarını geride bırakan galatasaray, fenerbahçe'nin o maçlardaki kaybını bekleyecek. maçın adamı 19:15 itibariyle arda'dır (!) florya'da alt yapı binasının açıldığı gün alt yapısını değil; arda'nın ceketini konuşan bir camiaya başta kaptanı olmak üzere futbol oynadıklarını hatırlatmak da onca tecrübesiyle rijkaard'ın görevi galiba...

    --- balsamico ---

    http://acetobalsamico.blogspot.com/...e3-galatasaray1.html
  • 505
    ofsayttan bir gol, uyduruk bir penaltı, keita'nın gözüne gelen "tanıdık" fenerbahçe maddesi, carlos'un keita ile güreşmesi sonucunda yediği yumruk, baroş'un daha maçın başında sakatlanarak galatasaray'ın nonda gibi ne idüğü ne oynadığı belli olmayan bir oyuncuya teslim edilmesi, arda ile cristian'ın kavgası, hakemin kafasının yarılması, yasak olduğu söylenen meşalelerin yakılması, koro halinde ana avrat küfürler, savunma oyuncularımızın yapılan ortalarda rakip hücum oyuncularının arkasında top beklemesi, olmayan ruh faktörü, leo franco'nun mahalle maçlarında bile yapılmayacak hataları yapması, gökhan zan, hakan balta, mustafa sarp gibi oyunculardan bir halt olmayacağı gerçeği bu maçta öne çıkmıştır. 10 yıldır kazanıyorlarmış. evine gelen misafirin kafasına taşla sopayla vurup sonra da uğurlamak, bunu da spor için yaptığını iddia etmek, adına da rekabet demek ne kadar gerçekçi ise ve legal ise, 10 yıldır kazanıyor olmak da o kadar legal ve kayda değer. kalecilere hiç iş düşmedi, leo franco 1 top çıkardı 3 gol yedi, volkan zaten kedi gibi sağa sola koştu başka bir şey yapmadı çünkü ona da gelen giden yoktu. biz buna derbi diyoruz. kandırılıyoruz beyler. bursaspor istanbul bb. maçı daha zevkliydi.

    edit: imla.
  • 507
    girilen entryleri okuyunca demek ki ben yanlış maç izlemişim dedirttiren maç. anlayamadığım bizim takımımız sağlı sollu saldırdı, rakibe nefes aldırmadı, her topa bastı, kazandığı topları en etkili şekilde kullandı da bir ofsay golü ile mi dağıldı, olmayan bir penaltıylamı yenildi.
    bizzat, stadda izlediğim maçta tribündeki hiç kimse memnun değildi oynanan oyundan. ya biz çok gerçekçiyiz yada buradaki bazı yazar arkadaşlar herşeyi kendi istedikleri gibi görüyorlar.
  • 508
    bana derbi nedir diye düşündürtmüş maçtır. nedir arkadaşım hakemin kafasını yarmak mı? daha maç başlamadan rakip takımın kaptanını tahrik edip araya almak mı? sahaya atmadık birşey bırakmamak mı? bir oyuncunun ayağını kırmak mı? tahriklere kapılıp rakibine yumruk sallamak mı? keita* nın gözünü kör etmeye çalışmak mı? eğer bu olayların yaşandığı bir maç derbi oluyorsa, 25 ekim 2009 liverpool manchester united maci ne oluyor biri bana açıklasın.
  • 511
    futbol ile ilgili hiç bir güzel hareketin olmadığı maçtır. fenerliler sadece deli danlar gibi baskı yapıp bizi hataya zorlamış ve istediklerini almışlardır. merak ediyorum acaba bu dünya derbisi olduğu iddaa edilen maçta ne zaman güzel futbol izleyeceğiz iki takımdan da.

    artık türk milleti olarak hepimiz kazanmak yolunda her yol mübahtır anlayışından uzaklaşıp medenileşmeliyiz ve kendimizi geliştirmeliyiz. ha bunu biz yaparız bu çok açık. başımızdaki teknik ekibimiz rakip oyuncular üzerine tek bir ahlaksızlık yapılması emrini vermemiştir futbolcularımıza. lakin suyun karşı tarafında bunu yapacak ahlak var mıdır bu bilinmez?

    aslında cevap çok açık her maçtan sonra futbola bakmadan s.kt.k soktuk edebiyatını yapan taraftarlardan ve bunların kopyası yöneticilerden ne beklenir ki?
  • 512
    galatasarayın her sene olduğu gibi psikolojik olarak çöktüğü ve fenerbahçenin de çirkeflikten başka birşey yapmadığı maçtır.

    - defans bloğu bizim takımımızda çok zayıf,her şişirilen top gol pozisyonu oluyor.
    - orta sahada ayhan denen adama epey sövdüm,kendisine selam ederim.yahu insan bir tane mi dikine top atmaz!gözünü seveyim!
    - arda-elano yan yana oynamaz kardeşim!
    - elano çok bitik,bu haliyle sadece bize zarar veriyor.
    - leo franco'yu tanımış olduk,güvenmiyorum bu adama!
    - kewell aslan kaplansın be oğlum!
    - sabri kendine çeki düzen vermiş aynen devam.
    bu kadar.
    not:biliyorum çok olumsuz şeyler yazdım,umarım ileride bu dediklerimi bir daha yazmam.
  • 514
    mehmet topal, emre güngör ve linderoth'un bu takıma acil dönmesi gerektiğini göstermiştir.öncelikle defansta iki ağır oyuncuyla, çok pozisyon veriyoruz.emre güngör bu bölgeye ilaç gibi olacaktır.ön libero'ya gelince dün gördük ki ön liberolarımız ne çok iyi top kesebildi, ne de oyunu organize edebildi.topal'ın ve linderoth'un bu takıma dönmesi durumunda bu bölgede hem daha çok top kapabilir,hem de daha iyi oyun kurabilir bir takım olacağımızı sanıyorum.
  • 518
    maçın başında ve devamında, hala futbol izlemeyi kültürel bir olay, eğlenme amaçlı veya sadece ama sadece spor amaçlı bir olay olarak göremediğimizden dolayı yaşanan çirkin olaylara değinmenin o tür çirkinlikleri yaşatanlara birşeyler ifade etmediğini, onlar için bu yazılan ya da dile getirilen düşüncelerin çokta önemli olmadığını bildiğimden sadece;

    bu maçın başrolünde, yine şu olmasaydı şöyle olurdu, bu olmasaydı böyle olurdu gibi olaylardan çok, rijkaard ın maç sonu dediği olayı ciddiye alması gereken bir galatasaray takımı var.. ne diyor rijkaard; " her yapılan maçtan sonra kendimizi geliştiriyoruz, oyunumuzu daha ileriye götürüyoruz.. " antremanlar da böyle yapan futbolcularımız olabilir, lakin ben hala çoğu maçta galatasarayın futbolunun;

    - o hafta oynadığı futbolun bir önceki maçtan ya da daha da önceki maçlardan daha iyi olduğunu,
    - maçlarda yaptığı hatalardan ders çıkartıp oyununu ileriye götürdüğünü,
    - kadrosunun; futboldan anlayan çoğu kimsenin paylaştığı kaliteli türk futbolculara sahip olması fakat genelde bu futbolcularının hatalarından, maçları kondisyonları çok düşükmüş gibi oynamalarından ya da yaratıcılık yoksunu olmalarından kaynaklanan puan kayıplarından dolayı

    ileriye gittiğini pek düşünmüyorum..

    sabri sarıoğlu ile mustafa sarp ın kazanma isteği diğer futbolcularımızda olsa başımız çok nadir eğilir.. bundan ötesi yok.. bu maçta da olduğu gibi istemeden, arzulamadan elde edemiyeceğin şeyi çok beklersin mesela bi on yıl daha filan.. bundan dolayı klişe olacak ama yukarda yazdıklarımın düzeleceğinden emin olmadığımdan dolayı klişe olacak ama tek diyebileceğim (gbkz: " size değil renklere aşığız.. ")
  • 520
    strateji ve taktik

    sürekli bir hedefe saldırıyor ve başarısız oluyorsanız, hatanız kesinlikle stratejiktir. eğer bu gözle bakmazsak, gerçekten göremeyiz. görmenin birinci şartı doğru yerde durmak ikincisi ise doğru yere bakmaktır.

    öncelikle maçı güncelliği içinde mahkum edelim. bir maç düşünün, onikinci dakikada ofsayt bir gol yiyorsun ve mağlubiyete merhaba diyorsun. sonra yay dışında arda’ya infaz var devamında sahtekar bir büyük(!) futbolcu kendini atıyor ve penaltı ile mağlup oluyorsun.

    şimdi bunları yazmamdaki gaye tipik bir anti fenerbahçe edebiyatı yapmak değil.

    on yıllık bir süreçten bahsediyorum. tüm yenilgilere bir bakın. hiç birinde ve hatta fenerbahçe tarihinde, bizden daha iyi ve organize bir takım görüntüsü çizdikleri yok. bunu salt bizimle oynadıkları maçlar için söylemiyorum. genel olarak türkiye şartlarına göre kurulmuş ve vasat takım hüviyetinden kurtulamamış bir takım olduklarını söylemeye çalışıyorum. galatasaray’ımızın da bu hüviyetinden kurtulduğu sadece hagi önderliğinde bir dönemi var.

    taşları yerlerine oturtalım. dünkü maçta olanlar ve arkasındaki geyik muhabbeti sadece zevahiri kurtarır.

    bu ülkede bir takım şeyler yaşandığında anlaşılıyor. günübirlik değerlendirmeler tartışmalar, sonra gene aynı tas aynı hamam. en güzel örneğini dün keita yaşattı. aşkolsun ulan sana güzel adam! nasıl da sınıfta bıraktın herkesi…

    spiker bile bir şey anlamadı. aldın kafana atılan nesneyi götürüp gözlemcinin karşısına dikildin. sen onu yerden alıp yürümeye başladığında acaip keyiflendim. birlikte maç seyrettiğimiz güruha “bakın şimdi mükemmel bir olay gelişecek dedim”. tahmin etmiştim, nitekim ayniyle vaki…

    zavallı hakem yapa yapa sarıyı çıkardı. ne olacaktı ki. pavlov’un mahlukatı ne yaparsa o da onu yapacaktı.

    beyler bizim stratejimiz yok, taktiğimiz yok, pratik zekamız yok. gelişen durum karşısında bir duruşumuz yok. aslında hiçbir duruşumuz yok. omurgasız bir toplum oluverdik.

    hep olayların peşinden sürüklenip duruyoruz…

    ne demiş şair?

    “sordum yoldan gidene,
    -kardeş yolun nereye?
    ben bilmem rüzgar bilir,
    düştüm yelin önüne!”

    hocamız yerden ayağa hızlı paslarla, sürekli kanat değiştirerek akıl dolu, çağdaş bir futbol oynatmak istiyor diyelim. kimle yapacak bunu? sevmediğimi sanmayın çok severim bu çocukları ama gerçekleri söylemeliyiz… arda? ayhan? servet? gökhan?

    hadi canım sen de…

    diyelim sen takımında bunu oturttun. hangi takımla oynadığında yapacaksın? fener? beşiktaş? ankaragücü?

    hangi kafa bunu kabul eder? rıza çalımbay? samet aybaba? hikmet karaman?

    gidin işinize kardeşim. türübün ahlaksız, hakem ahlaksız, futbolcu ahlaksız, yönetici ahlaksız…

    üstelik kafasız ve cahil…

    hagi’nin gölgesinde gezinip kendi gölgesi sananlara bakın dün akşam. neler yumurtluyorlar dinleyin…

    futbol basitmiş diyor ulemanın birisi. hiçbir bok bilmiyor ama büyük laf tonla. evet basittir ve şahanedir seyrederken . ancak kurgu senin aklının alamayacağı kadar karmaşıktır. çünkü kolektif olan şeyin çok parametresi vardır. çok parametre kurguyu yapanın zekasını zorunlu kılar. saygılı olmayı öğrenseniz bir de. hayatı boyunca bir arkadaşı ile birlikte bakkal dükkanı bile çalıştıramayacak yeteneksizlikte adamlar bunu söylüyor. rijkaard şöyle, böyle…

    içimden geçen laf şu oluyor bunlara; “ulan dalyaraklar, siz kimsiniz adam kim. size neyi kanıtlayacak ?”

    türübünde bir pankart “herkes haddini bilecek!” altında, sağında, solunda, karşısında ve özellikle orada bir sürü haddini bilmez adam, hatta bilen olduğu bile şüpheli…

    belirtmeden geçemeyeceğim…

    lugano’ya baktınız mı? bir metre dışarıdan çevrilen topu içeri dürtüp “gooool” diye sevinerek ortaya koşuyor. üstelik pozisyona en yakın olan adam olarak…

    bunu çözemezsek hiçbir şeyi çözemeyiz…

    televizyonda bir sürü kültürsüz, aptal ve saygısız adam gevezelik edip duruyor. ne demeli?

    “ayının kırk hikayesi var, kırkıda ahlat üzerine!”
  • 525
    fenerbahçe stadında her zaman gördüklerimizle başladı olaylar. hepimiz biliyoruz değil mi? taraftarımızı, futbolcularımızı tahrik edecekler, saldıracaklar, sinirlendirecekler, dengemizi bozmaya çalışacaklar. hep gördük bunları.
    ne bir ceza alacaklar, ne de uyarı. hatta asla tam yansıtılmayacak orada yaşananlar.

    bir maç taraftarın oturduğu koltuklara hayvan pisliği koyarlar, başka maç hasan şaşın kafasına yumurta atarlar, başka maç mondragona bomba atarlar, bir başka maç geretsin yüzüne çakmak atarlar. ve daha hatırlayamadığım bir çok şey. bunlar artık orada normal.

    ancak dün olanlar bence çok farklı. bu güne kadar olanlar hep spontaneydi sanki. ama dünkülerin iyice çalışılmış, mizansen haline getirilmiş ve oynanmış olmasından fena halde şüpheleniyorum.

    baksanıza, galatasaray fenerbahçe rekabetiyle en ilgisiz olması gereken fenerbahçeli cristianın yaptıklarına. adam türkiyeye geleli daha ne kadar olmuş ki. ama bizim en çok sevdiğimiz, fenerbahçelilerin en nefret ettiği futbolcu ardaya bulaşıyor. çok iyi öğretmişler ardanın karşılık vermeden duramayacağını. hiç kızmayın ardaya, profesyonel, sakin olması lazım falan diye. adam ben galatasaraydan başka takımda türkiyede oynamam diyor, ne profesyoneli. tam bizim gibi. herhangi birimize yapılsaydı kaçımız sakin kalabilirdik acaba.
    ayrıca arda, asıl sakin kalması gereken yerde, yani sahada sakin kalmayı becerebilmiştir. sahada da o kadar tahrik ettiler ki. yine cristian her pozisyonda tokat attı ardaya hakemin gözünün önünde. yine de çakmadı yumruğu kaptan. gerçi maçtan sonra duvarları yumruklamıştır sinirinden tahmin ediyorum. niye iyi top oynamadım, niye bu tuzağa düştüm diye.
    ardaya yapılanlar, çalışılmış, önceden provası yapılmış tahriklerdi.

    sonra hakem. maçın başında yardımcısının kafası yarılmış, kan içinde kalmış. ve adam maçı oynatmakta sakınca görmemiş. 10 dakika geç çıkmış sahaya. ama protesto için falan değil. yardımcının tedavisi yapılmış, iyi misin demişler, iyiyim deyince çıkmışlar sahaya. bu kadar.

    normalde, böyle bir durumda hakemler fenerbahçe aleyhine dönerdi. sadece amatör kümede, hakem, korkusundan seyircisi fazla olana yardım eder. ama bizim meşhur, önüne gelen futbolcuya fırça çeken, hizaya sokan bünyamin gezer korktu yahu. ne oldu hocam, ardayı senin istediğin yerden sahaya çıkması için iteklerden çok delikanlıydın. kafası yarılan yardımıcının gözünün önünde keitanın kafasına cisim geliyor, ne bünyamin gezer ne de yardımcı hiç bir şey yapmıyor. anons, fenerbahçe kaptanını çağırıp uyarı falan yok. ne var o pozisyonda keitaya sarı kart. sen hakem olarak, yapman gerekeni yapsan keita saha kenarına kadar koşmaya gerek duymayacak.

    özellikle kasımpaşa maçında iyi anlamış fenerbahçe, keitanın sinirlendiğini. sürekli üzerine oynadılar. tutma, çekme, tekme, itme, küfür ne varsa delikanlılık raconunda olmayan yaptılar. hem de kim tarafından, anlı şanlı, bu ülkenin gördüğü en kariyerli futbolcu roberto carlos tarafından. ben de maçtan önce büyük cesaret demiştim, keitanın karşısına carlosu koymak. meğer işin hesaplanan kısmı başkaymış, futbolla bir ilgisi yokmuş, carlosun faydalanılan tecrübesinin.

    adamlar elanoya bile bulaştılar arkadaş ya. hem de adam sandığımız gökhan gönülle. vay be. eğer elano değil lincoln olsaydı, o da görmüştü kırmızıyı.

    bu kadar şey içinde lugano temiz kaldı dün. o da baros olmadığı, nonda onu rahatsız edemediği için. yoksa hepimiz tanıyoruz luganoyu.

    (bkz: organize işler bunlar)
App Store'dan indirin Google Play'den alın