185
üzerinde galatasaray arması bulunan aslanlar ile sıkıştığı zaman tuhaf istatistiklere sığınma alışkanlığı hastalıklarına sahip fenerbahçe komandasının * tarihteki zilyonuncu “oyunlarından” biridir. hele ki ondan önce, ali sami bey’in önderliğinde, “misyonumuz türk olmayan takımları yenmektir” mottosuna sahip bir maç oynayacaksa, nazarımda alelade bir lig maçından farkı da yoktur.
bu durumu bir şölen haline getirmek; yüzyılı deviren ve istanbul’un karşılıklı iki yakasında bulunan kulüp takımları için bir fırsat, bir pazarlama, bir ürün geliştirme hamlesi olarak çok güzel bir durumdur ve bundan keyif de alınmalıdır. bir türk olarak sınırlar ötesinde gururla söyleyebileceğimiz tek markamız galatasaray’ın, ezeli rakibiyle yaptığı bu temaşayı “markalandırmak” da ali sami bey’in mottosuna uyan bir tanımdır. elin oğlunun real-barca’sı, celtic-rangers’i varsa, üzerinde ay-yıldızlı bayrağımızı taşıyan iki ekibin de bu “pazarlamadan” pay almasının hiçbir sakıncası yoktur. bunun ötesinde de başka bir önemi yoktur.
lakin bulunmaktan gurur duyduğum bu platformda, bu oyundan dolayı bir miktar endişe, bir fiske çekingenlik tadı alıyorum. sevgili renktaşlar, bu takımların tarihe geçmiş 21 maçını derlemişler, aptal kutusunda * * bir “pazarlama” kanalında. orada gösterilen tüm oyunlara şahit olmuş bir renktaşınız olarak şu değerlendirmeyi rahatlıkla yapabilirim ki, önem arz eden, kritik diye değerlendirilen, ucunda kupalar, sonunda şampiyonluk olan tüm oyunları galatasaray kazanmış; henüz turnuvanın ortalarında, kupanın ilk turlarında ya da gazozuna oynananlarda ise karşı yakadaki rakip üstün gelmiştir. bu açıdan bakılacak olursa, önümüzdeki maçın değeri benim gözümde bir kademe daha düşmektedir zaten.
şimdi işin en çatışmalı noktasına geldi sıra; 9 yıldır alınamayan galibiyet! bu tuhaf istatistiğe verilebilecek hem de 2 yönlü çok fazla argümanı elimizde bulunduruyoruz. misal, 9 yıldır yenemediğimizi artık doğacak çocukların bile genlerine işleten basın, bundan önce de “en çok kim kazandı” istatistiğine yaslanıyordu değil mi? şimdi bu oyunu galip bitiren aslanlarımız olursa, tekrar bu istatistiğe mi döneceğiz? elde ne kalacak?
ya da 9 yıldır yenilmeyen rakibimizin 100 yıllık ayak topu tarihinde, bırakın “yenilgisiz” sıfatına sahip olmasını, aldığı bir avrupa kupası müzesinde bulunmakta mıdır örneğin? uluslararası turnuvalarda “birincilik” getiren tek kulüp takımının galatasaray olması (13 kupanın 8’i gibi bir “istatistikten” bahsediyoruz) yukarıdaki istatistiğe ne kadar etki ediyor, bu neden konuşulmuyor mesela? sadece fenerbahçe’nin ulaşması muhtemel istatistiklerin arifesinde bunların pişirilip, ısıtılıp masaya konması sade bir “pazarlama” stratejisi değil mi? peki kazanılan bu değerin terse dönmesi de ayrı bir “strateji” değil mi? bunu boyalı basından bugüne değin yeteri kadar örneklemedik mi, takip etmedik mi?
asıl bombayı sona sakladım, sabırla bu satırları okuyan değerli renktaş! bulunduğum çevredeki “karşıyakanın” taraftarları ile 2 hafta öncesinden bu oyun için iddiaya girmiştim. iddianın nüvesini duyan tüm “kahve kültürü sahibi” taraftar ağabeylerimiz, kardeşlerimiz de bu iddiaya iştirak ettiler. kadıköy’deki maçtan çekindikleri o kadar belli ki, herkes geçmiş “istatistiklere” bakarak yorumlar yapıyor, “3 ihtimalli maç olur 4-0, 4-1, 6-0, ehehehe” şeklinde seviyesiz esprilerle ortama katılıyorlar. içten içe surinam’lıdan, fildişili’den, çek’ten ve en önemlisi de 22 yaşındaki türk kaptandan korkuyorlar ama topyekün maske takarak dolaşıyorlar.
bu maskeleri düşürme metodu olarak da iddia yöntemine bir katkıda bulundum: kadıköy’de rakibe +1 handikap verdim ve karşılığında senelerdir pipo tütünü değil artık sanki ailemin bir bireyi kabul ettiğimiz “drum aromatic, captain black cherry mixed” 3 karışım kutusu karşılığında her bir iddia sahibine 2’şer paket, ben şimdi buradan marka verip de efendim, pis kokan tütün ürünü önerdim. sonuç itibariyle her türlü fenerbahçe galibiyeti, beraberliği ve hatta tek farklı galatasaray galibiyeti bile bana iddiamı kaybettiriyor. bu sebeple belki küçük çaplı bir servetten olacağım ama rakibimin yüzündeki endişeyi, +1 farkın aslında bir mantık oyunu olduğunu anlamayacak kadar gaza gelmiş olmaları (kazanırsam zaten en az 1 farklı olmayacak mı, o zaman adına “handikap verdim” de, “vay be cesarete bak” desinler), içten içe dudak kemirmelerini seyretmek, "lan yoksa!" ifadelerini izlemek, bana servetlerin en büyüğü oluyor.
sevgili renktaşlar, bunu sadece bir oyun olduğu ve heyecan katmak için değil galatasaray’ımın adına ve ağırlığına güvendiğim için yapıyorum. o stadın içine, kale arkasına, orta sahaya her türlü “tavşan kulağı”, “kurbağa bacağı” eksinler bu sefer o “istatistik” bozulacak. fakat önce bize yakışan, dinamo engelini aşmaktan geçer. bu takımı ikiye bölsek ve birini bükreş temsilcisine, diğerini de karşı yakadaki rakibin üstüne salsak, her ikisine de “banko üst” yazarım.
bu bir temenni değildir, bu bir öngörüdür ve takımıma olan güvendir. aksini düşünen ve umudu olmayan varsa, her iki oyunun sonrasında 25 ekim 2009 pazar akşamı saat 21:45’te görüşelim. galatasaray’ım her iki oyundan da muzaffer ayrılacak, ben de ağzı tıka basa “captain black” doldurulmuş pipomla saracoğlu’nu seyredeceğim büyük bir keyifle, tıpkı yine bir bahar akşamı bağdat caddesinde ağlayanları izlediğim gibi..
(bkz: yürüyedur)
(bkz: sevinmek için sevmedik)
bu durumu bir şölen haline getirmek; yüzyılı deviren ve istanbul’un karşılıklı iki yakasında bulunan kulüp takımları için bir fırsat, bir pazarlama, bir ürün geliştirme hamlesi olarak çok güzel bir durumdur ve bundan keyif de alınmalıdır. bir türk olarak sınırlar ötesinde gururla söyleyebileceğimiz tek markamız galatasaray’ın, ezeli rakibiyle yaptığı bu temaşayı “markalandırmak” da ali sami bey’in mottosuna uyan bir tanımdır. elin oğlunun real-barca’sı, celtic-rangers’i varsa, üzerinde ay-yıldızlı bayrağımızı taşıyan iki ekibin de bu “pazarlamadan” pay almasının hiçbir sakıncası yoktur. bunun ötesinde de başka bir önemi yoktur.
lakin bulunmaktan gurur duyduğum bu platformda, bu oyundan dolayı bir miktar endişe, bir fiske çekingenlik tadı alıyorum. sevgili renktaşlar, bu takımların tarihe geçmiş 21 maçını derlemişler, aptal kutusunda * * bir “pazarlama” kanalında. orada gösterilen tüm oyunlara şahit olmuş bir renktaşınız olarak şu değerlendirmeyi rahatlıkla yapabilirim ki, önem arz eden, kritik diye değerlendirilen, ucunda kupalar, sonunda şampiyonluk olan tüm oyunları galatasaray kazanmış; henüz turnuvanın ortalarında, kupanın ilk turlarında ya da gazozuna oynananlarda ise karşı yakadaki rakip üstün gelmiştir. bu açıdan bakılacak olursa, önümüzdeki maçın değeri benim gözümde bir kademe daha düşmektedir zaten.
şimdi işin en çatışmalı noktasına geldi sıra; 9 yıldır alınamayan galibiyet! bu tuhaf istatistiğe verilebilecek hem de 2 yönlü çok fazla argümanı elimizde bulunduruyoruz. misal, 9 yıldır yenemediğimizi artık doğacak çocukların bile genlerine işleten basın, bundan önce de “en çok kim kazandı” istatistiğine yaslanıyordu değil mi? şimdi bu oyunu galip bitiren aslanlarımız olursa, tekrar bu istatistiğe mi döneceğiz? elde ne kalacak?
ya da 9 yıldır yenilmeyen rakibimizin 100 yıllık ayak topu tarihinde, bırakın “yenilgisiz” sıfatına sahip olmasını, aldığı bir avrupa kupası müzesinde bulunmakta mıdır örneğin? uluslararası turnuvalarda “birincilik” getiren tek kulüp takımının galatasaray olması (13 kupanın 8’i gibi bir “istatistikten” bahsediyoruz) yukarıdaki istatistiğe ne kadar etki ediyor, bu neden konuşulmuyor mesela? sadece fenerbahçe’nin ulaşması muhtemel istatistiklerin arifesinde bunların pişirilip, ısıtılıp masaya konması sade bir “pazarlama” stratejisi değil mi? peki kazanılan bu değerin terse dönmesi de ayrı bir “strateji” değil mi? bunu boyalı basından bugüne değin yeteri kadar örneklemedik mi, takip etmedik mi?
asıl bombayı sona sakladım, sabırla bu satırları okuyan değerli renktaş! bulunduğum çevredeki “karşıyakanın” taraftarları ile 2 hafta öncesinden bu oyun için iddiaya girmiştim. iddianın nüvesini duyan tüm “kahve kültürü sahibi” taraftar ağabeylerimiz, kardeşlerimiz de bu iddiaya iştirak ettiler. kadıköy’deki maçtan çekindikleri o kadar belli ki, herkes geçmiş “istatistiklere” bakarak yorumlar yapıyor, “3 ihtimalli maç olur 4-0, 4-1, 6-0, ehehehe” şeklinde seviyesiz esprilerle ortama katılıyorlar. içten içe surinam’lıdan, fildişili’den, çek’ten ve en önemlisi de 22 yaşındaki türk kaptandan korkuyorlar ama topyekün maske takarak dolaşıyorlar.
bu maskeleri düşürme metodu olarak da iddia yöntemine bir katkıda bulundum: kadıköy’de rakibe +1 handikap verdim ve karşılığında senelerdir pipo tütünü değil artık sanki ailemin bir bireyi kabul ettiğimiz “drum aromatic, captain black cherry mixed” 3 karışım kutusu karşılığında her bir iddia sahibine 2’şer paket, ben şimdi buradan marka verip de efendim, pis kokan tütün ürünü önerdim. sonuç itibariyle her türlü fenerbahçe galibiyeti, beraberliği ve hatta tek farklı galatasaray galibiyeti bile bana iddiamı kaybettiriyor. bu sebeple belki küçük çaplı bir servetten olacağım ama rakibimin yüzündeki endişeyi, +1 farkın aslında bir mantık oyunu olduğunu anlamayacak kadar gaza gelmiş olmaları (kazanırsam zaten en az 1 farklı olmayacak mı, o zaman adına “handikap verdim” de, “vay be cesarete bak” desinler), içten içe dudak kemirmelerini seyretmek, "lan yoksa!" ifadelerini izlemek, bana servetlerin en büyüğü oluyor.
sevgili renktaşlar, bunu sadece bir oyun olduğu ve heyecan katmak için değil galatasaray’ımın adına ve ağırlığına güvendiğim için yapıyorum. o stadın içine, kale arkasına, orta sahaya her türlü “tavşan kulağı”, “kurbağa bacağı” eksinler bu sefer o “istatistik” bozulacak. fakat önce bize yakışan, dinamo engelini aşmaktan geçer. bu takımı ikiye bölsek ve birini bükreş temsilcisine, diğerini de karşı yakadaki rakibin üstüne salsak, her ikisine de “banko üst” yazarım.
bu bir temenni değildir, bu bir öngörüdür ve takımıma olan güvendir. aksini düşünen ve umudu olmayan varsa, her iki oyunun sonrasında 25 ekim 2009 pazar akşamı saat 21:45’te görüşelim. galatasaray’ım her iki oyundan da muzaffer ayrılacak, ben de ağzı tıka basa “captain black” doldurulmuş pipomla saracoğlu’nu seyredeceğim büyük bir keyifle, tıpkı yine bir bahar akşamı bağdat caddesinde ağlayanları izlediğim gibi..
(bkz: yürüyedur)
(bkz: sevinmek için sevmedik)