426
dün yaşanan patlamadan sonra açıkçası koptum her şeyden. ne yazasım var ne okuyasım. yazmayı düşündüm son olaylarla ilgili ama elim klavyeye gitmedi. şimdi ise biraz mecburiyetten birazsa söylemek istediklerimden bir iki şey yazmak niyetindeyim.
öncelikle hepimizin başı sağolsun. allah ülke olarak hepimize yardım etsin, acılarımızı dindirsin.
türk insanı bölüne bölüne kendi özünü kaybetti. türk ruhunu, o eski inancı, inanmışlığı, kenetlenmişliği, bayrağa olan sözünü yitirdi. zaten bölücü örgütler yeterince varken. bir de kendi içimizde olur olmadık şeyler yüzünden bölünüyoruz. yok recep tayyip erdoğan başlığı silinmiş de, yok türk insanının suçlu bulunması hatalıymış da. bana ne bunlardan, bize ne bunlardan? bu ülkenin başında olan ve de bu acıların yaşanmasını önleyemeyen bir cumhurbaşkanını önemsemiyorum. kabul de etmiyorum. o adam yüzde 40'ın cumhurbaşkanı olmayı seçti, türkiye'nin değil. bizleri eğer bir şeyler kurtaracaksa o şey kendine bile hayrı olmayan uzun adam değil, türk milletidir.
hayatımın hiçbir evresinde türk kelimesini böylesine sıkça kullanmamıştım. bugünlerde sık sık ''türk'' diyorum. yanlış anlaşılmaları önlemek adına şunları da söyleyim: bu vatan hepimizin vatanı, kurtuluş savaşının nasıl kazanıldığını gayet iyi bilir bu millet. onları unutmayız. ve de çok uluslu bir yapı her zaman iyidir diye düşünürüm. ama şu sıralar türk olmaya olmasa bile türk gibi yaşamaya mecburuz. şimdilerin islami türkleri gibi değil ama. eski türkler gibi.
paris'te katliam yapıldı, bölündük...
ankara'da katliam yapıldı, bölündük...
rus uçağını düşürdük, bölündük...
ne yaparsak yapalım, bölündük.
ve de bu yüzden kaybediyoruz. kenetlenemediğimizden. bakın; paris için tüm dünyayı ayağa kaldıranlar şimdi en ufak bir şey söylüyor mu? kaldı ki iki olayda da tüm dünyayı ayağa kaldırmak en doğrusu. canın milliyeti olmaz. ölümün rengi olmaz.
bizimle dalga geçiyorlar, bizim sinirlerimizle oynuyorlar. şehitlerimizi kanıksıyoruz artık maalesef. her gün bir yerlerde bombalar patlıyor. ve biz artık tepki filan da veremiyoruz. biz korkuyoruz. biz sadece kendimizi düşünüyoruz.
biz, artık eskisi gibi değiliz...
fransızlar ne yaptı, yürüyüşler, protestolar düzenlediler. medyaya baskı yaptılar. dünyaya baskı yaptılar. bizim de bunları yapmamız gerekirken, ''aman bugünlerde sokağa çıkmayalım.'' diyoruz. bu millet korksa idi şuan ay yıldızın altında bir vatanımız olmayacaktı. çanakkale savaşı için oğlunu gönderen analar korksa idi o destanı yazabilir miydik? sürekli kendi canımızı düşünmekten vatanı düşünemez oldu bu millet. benim canım, vatana feda olsun.
mustafa kemal'im yaşasa idi diye ne olurdu diye düşünüyorum bazen. bugünleri görse mutsuz bir adam olarak gözlerini yumacaktı bu hayata. ama eminim ki o büyük bir gururla, hatta mutlulukla veda etti bizlere. çünkü ardında aslanlar gibi bir millet var idi. şimdi mi? yeller aldı yerini...
mehmet akif ersoy'un da dediği gibi allah bu millete bir istiklal marşı daha yazdırmasın. yazdırmasın da, destan yazmalıyız.
bu destanı savaşla değil bilimle gerçekleştirebiliriz.
milli mücadelenin kalbi ankara'da art arda bombalar patlatıyorlar. mesaj veriyorlar. mesajı ise okuyamıyoruz millet olarak. çünkü sadece ''bir'' i düşünüyoruz. ''tümü'' düşünseydik zaten bunlar olmayacaktı belki de.
makarnam geldi, kömürüm geldi, oyum sana! ne kadar basit değil mi?
ne zaman orta doğu yörüngesine girsek acılar yaşıyoruz. bu tesadüf mü? yoksa gerçeğin ta kendisi mi?
umut bulut'a da allah sabır versin demek istiyorum. hep söyledim bunu daha önce de. bir futbolcu kötü oynayabilir, ama yeteneği buysa ne yapabilir? umut için küfür edenler, beddua edenler şimdi içiniz rahat mı? şimdi diyeceksiniz ki biz onun futbolculuğuna laf ettik diye. peki, ettiğiniz bedduaları da ''allah'ım ettiğim beddua onun futbolculuğunadır.'' diyerek mi yolladınız allah'a? bedduanın sınıflandırması mı olur? ordan çıkmaz, burdan çıkmaz ama bir yerden çıkar bu kadar insanın ahı.
allah bu millete sabır versin. yol göstersin.
sizlerden ricam artık bölünmeyelim. hangi ırk, hangi milliyetten olursak olalım, bu vatan için kenetlenelim.
son olarak daha önce de paylaştığım bir şiiri buraya tekrar yazmak istiyorum.
ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
işık ışık, dalga dalga bayrağım!
senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
sana benim gözümle bakmayanın
mezarını kazacağım.
seni selâmlamadan uçan kuşun
yuvasını bozacağım.
dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
gölgende bana da, bana da yer ver.
sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
yurda ay yıldızının ışığı yeter.
savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
kızıllığında ısındık;
dağlardan çöllere düştüğümüz gün
gölgene sığındık.
ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
barışın güvercini, savaşın kartalı
yüksek yerlerde açan çiçeğim.
senin altında doğdum.
senin altında öleceğim.
tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
yer yüzünde yer beğen!
nereye dikilmek istersen,
söyle, seni oraya dikeyim!
öncelikle hepimizin başı sağolsun. allah ülke olarak hepimize yardım etsin, acılarımızı dindirsin.
türk insanı bölüne bölüne kendi özünü kaybetti. türk ruhunu, o eski inancı, inanmışlığı, kenetlenmişliği, bayrağa olan sözünü yitirdi. zaten bölücü örgütler yeterince varken. bir de kendi içimizde olur olmadık şeyler yüzünden bölünüyoruz. yok recep tayyip erdoğan başlığı silinmiş de, yok türk insanının suçlu bulunması hatalıymış da. bana ne bunlardan, bize ne bunlardan? bu ülkenin başında olan ve de bu acıların yaşanmasını önleyemeyen bir cumhurbaşkanını önemsemiyorum. kabul de etmiyorum. o adam yüzde 40'ın cumhurbaşkanı olmayı seçti, türkiye'nin değil. bizleri eğer bir şeyler kurtaracaksa o şey kendine bile hayrı olmayan uzun adam değil, türk milletidir.
hayatımın hiçbir evresinde türk kelimesini böylesine sıkça kullanmamıştım. bugünlerde sık sık ''türk'' diyorum. yanlış anlaşılmaları önlemek adına şunları da söyleyim: bu vatan hepimizin vatanı, kurtuluş savaşının nasıl kazanıldığını gayet iyi bilir bu millet. onları unutmayız. ve de çok uluslu bir yapı her zaman iyidir diye düşünürüm. ama şu sıralar türk olmaya olmasa bile türk gibi yaşamaya mecburuz. şimdilerin islami türkleri gibi değil ama. eski türkler gibi.
paris'te katliam yapıldı, bölündük...
ankara'da katliam yapıldı, bölündük...
rus uçağını düşürdük, bölündük...
ne yaparsak yapalım, bölündük.
ve de bu yüzden kaybediyoruz. kenetlenemediğimizden. bakın; paris için tüm dünyayı ayağa kaldıranlar şimdi en ufak bir şey söylüyor mu? kaldı ki iki olayda da tüm dünyayı ayağa kaldırmak en doğrusu. canın milliyeti olmaz. ölümün rengi olmaz.
bizimle dalga geçiyorlar, bizim sinirlerimizle oynuyorlar. şehitlerimizi kanıksıyoruz artık maalesef. her gün bir yerlerde bombalar patlıyor. ve biz artık tepki filan da veremiyoruz. biz korkuyoruz. biz sadece kendimizi düşünüyoruz.
biz, artık eskisi gibi değiliz...
fransızlar ne yaptı, yürüyüşler, protestolar düzenlediler. medyaya baskı yaptılar. dünyaya baskı yaptılar. bizim de bunları yapmamız gerekirken, ''aman bugünlerde sokağa çıkmayalım.'' diyoruz. bu millet korksa idi şuan ay yıldızın altında bir vatanımız olmayacaktı. çanakkale savaşı için oğlunu gönderen analar korksa idi o destanı yazabilir miydik? sürekli kendi canımızı düşünmekten vatanı düşünemez oldu bu millet. benim canım, vatana feda olsun.
mustafa kemal'im yaşasa idi diye ne olurdu diye düşünüyorum bazen. bugünleri görse mutsuz bir adam olarak gözlerini yumacaktı bu hayata. ama eminim ki o büyük bir gururla, hatta mutlulukla veda etti bizlere. çünkü ardında aslanlar gibi bir millet var idi. şimdi mi? yeller aldı yerini...
mehmet akif ersoy'un da dediği gibi allah bu millete bir istiklal marşı daha yazdırmasın. yazdırmasın da, destan yazmalıyız.
bu destanı savaşla değil bilimle gerçekleştirebiliriz.
milli mücadelenin kalbi ankara'da art arda bombalar patlatıyorlar. mesaj veriyorlar. mesajı ise okuyamıyoruz millet olarak. çünkü sadece ''bir'' i düşünüyoruz. ''tümü'' düşünseydik zaten bunlar olmayacaktı belki de.
makarnam geldi, kömürüm geldi, oyum sana! ne kadar basit değil mi?
ne zaman orta doğu yörüngesine girsek acılar yaşıyoruz. bu tesadüf mü? yoksa gerçeğin ta kendisi mi?
umut bulut'a da allah sabır versin demek istiyorum. hep söyledim bunu daha önce de. bir futbolcu kötü oynayabilir, ama yeteneği buysa ne yapabilir? umut için küfür edenler, beddua edenler şimdi içiniz rahat mı? şimdi diyeceksiniz ki biz onun futbolculuğuna laf ettik diye. peki, ettiğiniz bedduaları da ''allah'ım ettiğim beddua onun futbolculuğunadır.'' diyerek mi yolladınız allah'a? bedduanın sınıflandırması mı olur? ordan çıkmaz, burdan çıkmaz ama bir yerden çıkar bu kadar insanın ahı.
allah bu millete sabır versin. yol göstersin.
sizlerden ricam artık bölünmeyelim. hangi ırk, hangi milliyetten olursak olalım, bu vatan için kenetlenelim.
son olarak daha önce de paylaştığım bir şiiri buraya tekrar yazmak istiyorum.
ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
işık ışık, dalga dalga bayrağım!
senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
sana benim gözümle bakmayanın
mezarını kazacağım.
seni selâmlamadan uçan kuşun
yuvasını bozacağım.
dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
gölgende bana da, bana da yer ver.
sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
yurda ay yıldızının ışığı yeter.
savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
kızıllığında ısındık;
dağlardan çöllere düştüğümüz gün
gölgene sığındık.
ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
barışın güvercini, savaşın kartalı
yüksek yerlerde açan çiçeğim.
senin altında doğdum.
senin altında öleceğim.
tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
yer yüzünde yer beğen!
nereye dikilmek istersen,
söyle, seni oraya dikeyim!