• 1826
    19 mayıs'ta kendi deyimiyle doğum gününde birkaç şey yazmak istedim. bu ülkeye karşı olan umudumu, sevgimi, inancımı yitirmeme ramak kalmışken hatta ben yitirdiğimi zannediyorken tekrar karşıma çıktı.

    kılıçdaroğlu'nun adaylığından seçim döneminde yapılan yanlışlara, ittifaklara, aradaki farka her şeye çok öfkeli ve tepkiliydim. 28 mayısta oy kullanmayacağını açıklayanlara kızamıyordum, çünkü aynı umutsuzluk aynı hayal kırıklığı gidip oy kullanacak dahi olsam bana da sirayet etmiş ve bu ülkeden kurtulma planları yapmaya başlamıştım bile çoktan.

    ama bugün bir şeyi fark ettim.

    her şeyden, herkesten önce benim atatürk'e bir borcum var. günümüzde yaşanan her şeyden hücrelerime kadar nefret etsem de onlar için değil, atatürk için elimden gelen neyse onu yapmalıyım. kendisinin binbir zorlukla çukurdan çıkardığı, büyük hayallerle kurduğu bu ülkeyi tekrar çukura sokmamak için, kendisinin kurduğu hayallere tekrardan ortak olabilmek için elimden geleni yapmam gerek. yapmam gerek ki kendisine karşı yüzüm kızarmasın.

    küsmenin, isyan etmenin, tepki göstermenin kesinlikle haklı sebepleri olduğunu biliyorum ama atatürk'e küsülmez. benim de sizin de atatürk'e bir borcu var.
  • 1827
    geçen günlerde sakarya savaşında kazanılan zafer sonrası büyük tarruza kadar geçen bir yıllık sürecin detaylarını okuma fırsatım oldu. sakarya zaferini kazanmış muzaffer bir başkomutan ve siyasi liderin başkomutanlık yetkisinin, büyük tarruzdan haftalar önce ( 5 mayıs 1922') meclis tarafından elinden alınmasına ne dersiniz?

    hani herşey 10 sene, 20 sene, 30 sene önce başladı sananlar var ya. işte o öyle değil. o'ndan korkuları o günlerde başladı.
  • 1828
    kendisini düşman gibi görenlerin olduğu ülkeyi kurtarmış büyük lider.

    farkında değiliz. kendisini taraftarlarına deccal diye tanıtan tarikatlar var ülkede. deccal. sebebi de ne biliyor musunuz? “deccal’in bir gözü kördür, atatürk’ün de bir gözü diğerinden daha küçük.” memleketi kurtarmak için gözünü kaybetmek üzere olan, yaralanıp gazi olan insana bu olaydan ötürü deccal diyenler var.

    12 adaları verdi diyorlar falan. elinden geleni yapıp memleketin her köşesini kurtarmış adamı, 12 adaları kurtaramadığı için eleştiriyorlar. bunu yaparken de, bu adam milli mücadele yaparken ingilizlerin köpeği olmuş, sonra memleket kurtulunca götüne baka baka memleketten fransa’ya kaçmış tipleri ölümüne savunuyorlar. keşke o savundukları tipler de azıcık uğraşıp 12 adaları kurtarıverseymiş.

    asla unutmayın. bugün meclise giren hizbullahçılar’ın, tarikatçıların söylemi, ittihat ve terakki ve onu destekleyen türklerin işgalci olduğu, ve o işgalcilerin bu vatandan kovulmasına az kaldığı şeklinde. milli mücadele sırasında aynı anlayış, uçaklardan cemiyet-i müderrisin beyannamesi adındaki şu fetvayı halka atıyordu:

    https://tr.m.wikisource.org/...derrisin_Beyannamesi

    beyannamenin tamamını okuduğunuzda koca gazi’nin, yedi düvelle birlikte nasıl hainlere karşı memleketi kurtardığını anlayabiliyorsunuz. fetvanın içerisindeki şu cümle bile, mücadelesinin kutsiyetini anlatmaya yeter:

    “düşünmüyorsunuz ki yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olmaz”

    bu memleketi tarikatların eline teslim etmeyin. sonumuz kötü.
  • 1830
    --- alıntı ---

    ey türk gençliği! birinci vazifen; türk istiklalini, türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

    mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. bu temel, senin en kıymetli hazinendir. istikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. istiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

    ey türk istikbalinin evladı! işte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

    --- alıntı ---

    türkiye cumhuriyetinin kurucusu, ulu önderi, başkomutanı.

    o bir gün bugün atam. senin mirasına sahip çıkacağız. bu hayattaki tek dileğim seni utandırmamak. huzur içinde yat.
  • 1833
    ben arkamda dogma bırakmadım, benimle ters düşerse bilime gidin demiştir. biz ne mülkün temeline adaleti yerleştirebildik, ne de dogmaların dışına çıkabildik. az zamanda çok ve büyük işler yaparken çok zamanda az iş yaptık, uçurumun kenarına geldik. bir büstten çok daha fazlası olan kurucu atatürk'ü unuttuk, tembelce kafamızda metalaştırıp nelere meze ettik. üstüne de kendisinden açıkça "rövanş" almak isteyenlerle doldu ülke. herkes zehirden nasibini aldı, hükümetin tek başlılığı ile zaptettiği kurumlar, halka sahte kanser ilacı satacak kadar düştü bu ortamda.

    atatürk çok özel bir şahıstı ancak şahsından öte, cumhuriyeti ve kuruluşu, ilerlemeyi ve çalışkanlığı, kararlılığı ve dayanıklılığı, birliği ve aklı temsil ediyordu.

    cumhuriyetin değerini anlamamızı sağlayabilecek toplumsal aydınlanma için yarın bir şansımız var, yoksa milli mücadele öncesi gibi musibetlerin en beterine gideceğiz ve şansı orada arayacağız.
  • 1834
    bugün soğan için vatanı bırakmayız diye zırvalayanlara izmir iktisat kongresi'nde gerekli cevabı vermiş olan dünya tarihinin en büyük liderlerinden biridir. cesur, yiğit, halkını seven, ön görülü, bugünün deyimiyle fütürist bir dahidir.

    kurduğu cumhuriyetin şu anki cumhur başkanı bırakın ingilizceyi konuşmayı türkçe bile bir şeyler konuşurken promptıra bakmadan konuşamamaktadır. kendisi fransızcayı da bilirdi. çok yönlü bir insandı atatürk. her zaman idolüm oldu ve olacak. savaşta en önde giden biriydi. şimdiki gibi kendisini darbe girişiminden kurtarmak için halkı sokağa davet edip kendisini saklayan biri değildi.

    kendisi gibi bir lidere gelecekte tekrar ulaşır mıyız bilmiyorum ama yarısı kadarına bile yeniden sahip olabilirsek ne mutlu bize.

    şimdi soğana vatanı bırakmayız diyenlere çok önceden vermiş olduğu cevabı ekleyeyim buraya:

    "yeni türkiye'mizi layık olduğumuz düzeye eriştirebilmemiz için mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. çünkü; zamanımız tamamen bir ekonomi devresinden başka bir şey değildir.

    siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmamışlarsa, meydana gelen zaferler devamlı olamaz.

    ekonomi demek, her şey demektir, yaşamak için, mutlu olmak için, insan varlığı için ne lazımsa onların hepsi demektir. ziraat demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, her şey demektir."

    soğan ekonominin önemli bir sembolüdür günümüzde. her şeyde kullanılan bir şey pahalılaştığında hiçbir şey yolunda değildir. ekonomi her şey demektir. bugün körfez ülkelerinin paralarına muhtaç hâle geldiğimizi hatırlamalı ve artık buna bir dur demeliyiz.

    ekonomi kötüyse diğer şeylerin anlamı yoktur.
  • 1836
    ülkemizin kurucusu ve ebedi liderimiz. açtığı yolda gösterdiği hedefe durmadan yürümek görevimizdir.

    yalnız kurduğu ülke için tarihi önemi olan bugünlerde gösterdiği hedefe yürümekten çok kendisinin romantizmi yapılıyor. özellikle ağzından atatürk'ü düşürmeyenler tarafından.

    lafa bakınca ağzından atatürk'ü düşünmeyenlere seçimi soruyorsun, oy vereceği aday zaten kazanamaz diye oy kullanmaya gitmiyor. sorsan atatürk'ün ne zorluklarla mücadele ettiğini anlatır ancak dibindeki okula oy kullanmaya gitmiyor sırf yenilgi korkusundan. iyi ki atatürk döneminde çevresindeki insanlar böyle değilmiş. nasıl olsa kaybederiz diye savaşmazdı bu gibi tipler.

    her meydanda atatürk diyerek, atatürkçükük diyerek oy isteyen siyasetçiye seçimi soruyorlar "oy vermek içimden gelmiyor" diyor. sabah akşam atatürkçülük nutku atan kişi tarihimizin en önemli seçiminde oy kullanmayacak.

    yahu karşıdaki topluluk kadınlara atatürk'ün verdiği özgürlüklere bile göz dikmiş bir grup, bari atatürk'ün kadınlara bıraktığı bu mirası koru. lafa gelince ingiltere'den bile önce haklara sahip oldu kadınlar atatürk sayesinde. korumaya gelince üşeniliyor.

    aslında daha da uzatılabilir ama ana fikir anlaşılmıştır.
  • 1837
    36 yıllık hayatımda atatürk ilkelerinden hiç ayrılmadım, onun izinde yaşayan bir vatandaş oldum. bu sebeple; hiç yan yollara sapmadım, hiç kandırılmadım, hiç çalmadım, hiç yetim hakkı yemedim. alnım açık, başım dik. senin yolunda yürümeye devam edeceğim atam. ve sana söz; bu memleketi cumhuriyet'in 100. yıl dönümünde yeniden var gücümüz ile hedeflediğin yere getirmek için çalışacağız ve bunu başaracağız. sana söz atam.
  • 1838
    --- alıntı ---

    "umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. ben asla umudumu yitirmedim."

    --- alıntı ---

    türkiye cumhuriyetinin kurucusu, ulu önderi, başkomutanı.

    bugün bir kez daha atamızın sözünü paylaşalım. umudunu biraz olsun kaybetmiş olanlar varsa iletelim. çünkü o gün bugün değil. senin mirasına sahip çıkacağız. aynı zamanda gelecek nesillere aktaracağız atam. her daim izindeyiz!

    açtığı yolda gösterdiği hedefe durmadan yürüyoruz atam.
  • 1846
    atatürk, ölümünden iki yıl önce şöyle demişti:
    "türkiye cumhuriyeti’nin temeli kültürdür."

    kendisinin yolumuza ışık saçan sınırsız sözü vardır. ancak bu sözü devrimlerini özetleyen yalın bir özlü söz.

    kemalist devrim, her şeyden önce bir "kültür devrimi"dir. çünkü geri kalmış ülke devrimleri, her şeyden önce bir kültür devrimi olmak zorundadır.

    örneğin 1789 fransız ihtilalinde, toplumun temel dinamikleri devrim başladığında çoktan değişmişti. yalnızca tarıma dayalı ortaçağ ekonomi anlayışını terk ediyorlardı. feodalite hızla güç yitirirken, sanayi ve ticaretin güç kazandırdıkları öne çıkmıştı. kırlar boşalıyor, kentler gelişiyordu… devrimden önce fransa'da yeni bir düzen kurulmuştu. bu yeni koşulların yarattığı, bir “yeni insan” söz konusu idi.

    işte fransız devrimi, yalnızca, "eskimiş kurum"ları yenilemekten ve bu "yeni insan"a uygun hale getirmekten öte bir şey yapmamıştır. yani, o değişen yapıya ayak bağı olmaktan başka bir anlamı kalmamış olan kurumları…

    oysa atatürk'ün anadolu devriminde, ne değişen bir altyapı vardı ne de yeni altyapının ürünü olan “yeni insan”… fransa'da devrimi “yeni insan” gerçekleştirmişti. türkiye'de ise, devrim yani dolayısıyla atatürk "yeni insanı" yarattı. yeni insanda "yeni toplumsal dinamikleri" oluşturdu.

    gelişmiş ülkelerin devrimcileri, değişimin arkasından yürürler. geri kalmış ülkelerin devrimcileri ise, değişimin önünden yürürler.

    atatürk'ün hedeflediği "yeni insan" nasıl bir insandı?

    "üreten, hakça paylaşan, özgürce düşünen, kendi kendini yönetebilen" bir insan… kulluktan, yurttaşlığa geçmiş olan bir insan.

    atatürk’ün, devrimin temelini oluşturduğunu söylediği "kültür", nasıl bir kültürdü? laik, demokratik ve ulusal bir kültür.

    laiklik, sorunlara aklın ve bilimin ışığında çözüm arayabilme yolunu açıyordu… demokratiklik, -kadın erkek eşitliği dahil- eşitliği ve özgürlüğü içeriyordu…

    milliyetçiliğin ise iki yönü vardı.

    bir yandan, kendi tarihsel köklerine ve özkültürüne kadar gitmek… öte yandan, o "milli unsurları" atatürk’ün uygarlık olarak nitelendirdiği evrensel kültür değerleri ile entegre etmek.

    atatürk’ün “kültür devrimi” -bazılarının öne sürdükleri gibi- anadolu insanını köklerinden koparmadı… tam tersine, osmanlı döneminde unutulmuş ya da unutturulmuş olan "geçmiş" ile buluşturdu. küçümsenmiş, horlanmış olan "halk kültürü" ile tanıştırdı.

    atatürk, şu sorunun yanıtını araştırıyordu:

    "türklerin anadolu’da bir aşiretten bir devlet kurmaları olanaksız olduğuna göre bu olayın gerçek yönü nasıl açıklanmalıdır?" bir yandan anadolu’nun tarihi ve geçmiş kültürleri -binlerce yıl öncesine giderek- bir bütün olarak ele alındı ve benimsendi… bir yandan, türklerin tarihi orta asya’ya kadar uzanarak araştırıldı…

    bir yandan da, arap ve fars kültürünün etkisi altında yozlaşmış osmanlı aydının kültürü değil, özgüllüğünü koruyan halk kültürü öne çıkarıldı.

    tarih devrimi, dil devrimi, harf devrimi, okuma seferberliği, halkevleri, köy enstitüleri, folklor araştırmaları, hatta müzik devrimi.. hep bu ulusallıktan evrenselliğe yönelen "kendine dönüş"ün köşe taşlarıdır.

    atatürk için batılılaşma bir “amaç” değildi. sadece bir “araç”tı. taklidin her türüne karşıydı. çünkü, “çağdaşlaşabilmek” için “yaratıcı olmak “gerektiğine inanıyordu…

    atatürk’ün kültür devrimini “batılılaşma“ sananlar,
    atatürkçülüğü hiç mi hiç anlamamışlardır!

    batı’nın büyük devletleri kemalizmin kendileri için yarattığı tehlikenin farkındaydılar. bugün ortadoğu’nun çağdışı krallıklarını, şeyhliklerini kendi çıkarlarına uygun görenler o günlerde de vahdettin’i destekliyorlardı.

    cumhurbaşkanı olunca atatürk hiçbir yurtdışı geziye çıkmadığı halde; zamanın ünlü devlet adamları, krallar, şahlar, başbakanlar ankara’yı ziyaret kuyruğundaydılar.

    batı, atatürk’ten sonra devrimin yaşayabileceğine inanmıyordu. “tek engel’ ortadan kalkınca devrim çökecek ve batı ‘lozan’da verdiklerini birer birer geri alacak’ beklentisi yaygındı. batı’nın en büyük umudu da, türkiye’deki "gerici" güçlerdi.

    yani atatürk’ü -ölümünden sonra- bizzat kendi ulusunun reddetmesiydi!

    batı atatürk’ü istemedi, çünkü çıkarlarına aykırı idi. ama bükemediği eli öpmek zorunda kaldı… zamanın ingiltere başbakanı, kendi parlamentosunun önünde
    çaresiz bir itirafta bulunacaktı:

    “böyle bir dâhi ancak yüz yılda bir çıkar. o da bizim rakibimize rastladı…”

    atatürk... batı’nın desteğini alarak batılılaşma yolunda adımlar atmadı; tersine, kemalizm bir anlamda batı’ya karşın batılılaşma anlamı taşıdı. ama bu noktada. atatürk’ün “batılılaşmadan ne anladığını iyi görmek gerekir. daha 1923‘te şöyle diyordu;

    “biz batı uygarlığını, bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. onda iyi olarak gördüklerimizi kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya uygarlığı seviyesi içinde benimsiyoruz.. ülkeler çeşitlidir, fakat uygarlık birdir ve ulusun ilerlemesi için de bu tek uygarlığa katılması zorunludur. osmanlı imparatorluğu'nun duraklaması batı'ya karşı elde ettiği zaferlerden çok gururlanarak,
    kendisini avrupa uluslarına bağlayan bağları kestiği gün başlamıştır. bu bir hata idi, bunu tekrar etmeyeceğiz… “türkler bütün uygar ulusların dostlarıdır… ”

    peki türk devrimi, acaba fransız devriminin bir taklidi midir?

    atatürk bunu da şöyle yanıtlıyor:

    ‘fransa devrimi bütün dünyada özgürlük düşüncesini estirmişti. ama o tarihten beri insanlık ilerlemiştir. türk demokrasisi fransa devriminin açtığı yolu izlemiş, ama kendine özgü seçkin özelliği ile gelişmiştir. çünkü her ulus devrimini toplumsal olan hal ve durumuna, düzenin değiştirilmesi ve devrimin oluş zamanına göre yapar…
    her ne kadar ulusların ve demokrasilerin işbirliği etmeleri gerekli ve olası ise de, işbirliği ancak bir tek amaçla, yani barışa yönelik gerçekleşir ve yararlı olur.”

    aslında atatürk’ün kafasında olan, ‘batılılaşma’ değil “uygarlaşma”dır. üstelik de, kendi ulusal özelliklerimizi koruyarak uygarlaşmadır.

    türk tarihinin gün ışığına çıkarılması çalışmalarını atatürk başlatmıştır. bir yandan orta asya’ya, öte yandan hititlere. anadolu’nun tarihsel derinliklerine kadar gidilmesinin öncüsü atatürk’tür. taklitçi saray kültüründen anadolu’nun bin yıllık kültür sentezine dönüş atatürk’ün eseridir.

    atatürk ne yabancı sermayeye karşı olmuştur ne de başka uluslarla işbirliğine… ama -her konuda olduğu gibi- bu konularda da vazgeçilmez bir önkoşulu vardır: toplumun ortak yararı ve eşitlik!

    yabancı sermayeye evet; ulusal çıkarların ve bağımsızlığın zedelenmemesi koşuluyla!

    bir kez daha yinelemekte yarar var kemalizm
    batı’nın desteği ile değil, batı’ya karşın bir uygarlaşma hareketidir.
  • 1847
    türkiye cumhuriyeti var olduğu sürece adı da silüeti de hiçbir yerden silinemeyecek olan büyük lider. kurucu liderimiz.

    istismarcılarından da düşmanlarından da nefret ediyorum. düşmanlığı zaten apayrı bir boyut da, istismarcılığı küçük ve mide bulandırıcı. sözde kemalist kesmin kemalist devrimi komünizmle falan bağdaştırdığını gördü bu gözler.

    mustafa kemal paşa, dünyanın tanıdığı bir askeri deha, bir devrimci, bir kültürel simgedir. fakat atatürk var ya işte, atatürk bir fikirdir. çağdaşlığı, cumhuriyeti, demokrasiyi, inkılapçılığı ve bilimum değeri temsil eden bir fikir.

    insanlar atatürk düşmanlığı yaparken esasında insan olan atatürk'ü değil, fikir olan atatürk'ü zedelemeye çalışıyor.

    ata'nın çokça kez insan olarak değil fikir olarak yaşamak istediğine dair sözleri bulunuyor, ayrıca naçiz vücudum elbet toprak olacaktır fakat türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır derken de kendisinin kişi olarak değil fikir olarak yaşamasını istediğini belirtmiştir benim nezdimde. atatürk düşmanlığı cumhuriyet düşmanlığıdır. atatürk düşmanlığı emperyalist sistemlere destektir.

    kemalist devrim her şeyden önce emperyalizme karşı verilmiş kutsal bir savaşı temsil eder. buradaki savaş sadece cephedeki değildir, geri kalmış bir ülkeyi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmaktır, bunu yalnızca 10-15 yıl gibi akıl almaz bir sürede başarmaktır. batılılaşma çabası değil batıya kafa tutma hareketidir.

    atatürk milliyetçiliği "en büyük türk milleti" demek değildir, atatürk milliyetçiliği başka devletlerin esiri olmadan kendi kendine üreten, öğrenen, ihraç eden bir ülke olma çabasıdır. paşa'nın en büyük hayali her zaman tam bağımsız türk devleti olmuştur. hayatı boyunca manda ve himayeye karşı durmuş, türkiye'nin kendi yağında kavrulabilen bir devlet olmasını istemiştir. bunu istemekte de haklıdır çünkü türkiye, coğrafi konumu ve tarım, hayvancılık gibi alanlara elverişi, madeni açıdan zenginliği gibi gibi sebeplerle "kendi kendine bakma" ihtimali her zaman yüksek bir ülke olmuştur. ayrıca içinde bulunduğumuz topraklar asırlar boyu kültürler beşiği olduğundan, kültürel zenginlik içinde yüzen de bir ülkeyiz. yalnızca istanbul'dan bahsetmiyorum. konya, hatay, izmir, bursa, urfa ve daha nice şehir yıllar boyu kültürlere ev sahipliği yaptı. üstünde bilmem kaç ırktan insanın yaşadığı ve kültürel değer kattığı bir ülke türkiye. bu açıdan bütün avrupa'dan öndeyiz.

    uzun lafın kısası asla ölmeyecek bir fikirdir, en güzel yol onun açtığı yoldur, en güzel örnek onun kendisidir. bir türk olarak ne zaman yabancı bir insanla konuşsam kendimi atatürk'e sahip olduğum için gururlu hissederim. atatürk öyle büyük, öyle ölümsüz bir figürdür. bu vesileyle mekanın bir kez daha cennet olsun büyük ata'm.
  • 1848
    yurtdışında farklı ülkelerde bulundum ve yine bir süredir yurtdışındayım. ben atatürk'ü sonradan, kendi keşfedenlerdenim. eski bir siyasi aktivist olmama rağmen şu anda herhangi bir ideolojinin mensubu değilim.

    dünyanın birçok ülkesinden insanla bir şekilde sohbetlerimiz, diyaloglarımız oldu, oluyor. bugüne kadarki tüm tecrübelerimden yola çıkarak diyebilirim ki atatürk ismi o kadar büyük bir marka ki, o kadar derin bir etkisi var ki onu tanıyan, bilen hangi milletten olursa olsun gözlerinden o saygıyı anında anlıyorsunuz.

    normalde bize, kültürümüze, coğrafyamıza yabancı veya mesafeli olan, kolay kolay bir özelliğimizi takdir etmeyen kişiler bile bu güzel adamın isminden çekiniyor, ona ister istemez saygı duyuyorlar. bu inanılmaz bir his. ben kemalist falan değilim arkadaşlar. bugüne kadar müşahade ettiğim bir gözlemi paylaşmak için yazdım bunları.

    atatürk inanılmaz bir değer ve marka. maalesef kendisinden neredeyse bir asır sonra gelen insanlar (iktidarından muhalefetine, eski sivil-askeri bürokrasisinden bugünkü nepotizme esir olmuş sivil-askeri bürokrasisine hepsi) nasıl kaliteli bir kurucuya sahip olduklarının farkında değiller. üstelik psikolojisi, ahlakı, eğitimi, sosyolojisi, ekonomisi, demografisi alt üst olmuş; muhteşem potansiyeli yerle bir edilmiş bir ülkenin böylesine kurucu bir lidere sahip olması ama bugün bu noktaya gelmiş olması çok ama çok üzücü.
App Store'dan indirin Google Play'den alın