meselemiz ne? ne yapmaya çalışıyoruz? bu işler nasıl oluyor? bir futbol takımı nasıl kurulur, nasıl yönetilir? galatasaray’ın ilk önce çözmesi gereken sorunlar bunlardır. tek tek vakalara baktığımızda nasıl bir yönetimimiz var? kriz içinde bir yönetim...
adnan sezgin hariç iş adamlarından oluşan bir yönetimimiz var. adnan sezgin de zaten yönetici değil, personel. sezgin dışında transferleri iş adamları yapıyor, transfer görüşmelerini iş adamları yapıyor.
meselemiz iyi futbol oynamak. bu, her şeyden önce iyi bir kadro planlamasını gerektirir. galatasaray, yıllardır ortasahaya hangi yatırımı yapmış? linderot, cana ve mehmet topal dışında galatasaray adına yaraşır hangi yatırımı yapmış galatasaray ortasahaya yıllardır? bu dört ismin üçünü herkesin topa tuttuğu adnan sezgin aldı takıma. peki iş adamı yöneticiler ne yaptı? haldun üstünel, parlak isimler getirdi takıma, keita, baros, kewell, dos santos, jô... bunların hepsi zor transferler, ancak bu isimlerin hiçbiri ciddi bir kadro planlamasının ürünü değil. özellikle santos ve jô transferi. uefa maçlarında oynayamayan jô...
dönelim.
barcelona’ya dönelim. barcelona’nın ilk yarıyı düşme potası civarında tamamladığı sezona. medya da taraftar da o yıl takımın gol atamadığını, atak gücünün zayıf olduğunu bunun için de iyi bir forvete ihtiyaç duyulduğunu savunuyordu. kluivert ile saviola onlara göre yetersizdi. ronaldinho forvette parlayan tek isimdi. rijkaard, bir forvet değil bir ortasaha oyuncusu transfer etti: edgar davids. işte geçen yıl rijkaard’ın ve galatasaray yönetiminin yapamadığı hamledir bu. galatasaray’ın ortasahası takımı taşıyamıyorken forvet alındı takıma. jô hiçbir şey yapmadan gitti, dos santos sıfır gol, bir asistle sezonu kapadı. ikisi de galatasaray’ın hiçbir işine yaramadı. birini dünya kupası’na hazırladık, ötekine batan kariyeri için bir şans verdik. bu kadar. sonuç: galatasaray üçüncü. haldun üstünel bol bol alkış aldı, efektif sonuç sıfır. arda turan da sakatlanınca rakip kaleye gidemez olduk.
dönelim. ta en başa, pas futboluna geçme kararına, bir proje adamı olan michael skibbe’ye dönelim. haldun üstünel’in iki yardımcısını kovduğu skibbe’ye. karizması dağıtılmış skibbe’ye. lincoln’e... soyunma odasında sihirbaz üstünel tarafından azarlanmış lincoln’e. arkadaşları arasında azarlanarak moralman bitmiş, kulüpten kopma süreci başlamış lincoln’e. sezon içinde iyi kötü pas yapan, uefa’da tek gol yiyen takımın teknik direktörü skibbe, iyi futbolun sonrasında kaçırılan bir penaltı ile maçı kurtarabilecekken 5 gol görüyor kalesinde. skibbe kovuluyor. yetkili haldun üstünel, imdat çekici olarak hagi’ye başvuruyor. hagi adam gibi kontrat isteyince olmuyor bu iş. bülent korkmaz’ı getiriyor takımın başına üstünel. 6 hafta için. kukla gibi de kullandırıyor bülent korkmaz kendini.bülent korkmaz, üstünel’le birlikte lincoln’ü takımdan soğutuyor. yönetilmezi zaten zor olan futbolcuyu bitiriyorlar. yönetemeyeceksek niye aldık diye kendilerine hiç sormadan. sezonu 5. bitiriyoruz ve bülent korkmaz’a yol veriliyor. rijkaard geliyor.
rijkaard’a galataray’ın en pahalı ve en plansız kadrolarından biri kuruluyor. tam bir saatli bomba. forvetin sakatlanmasıyla çökebilecek bir takım bu. ortasahasında tek doğru adam var: futbolunu nerdeyse kimsenin anlamadığı, bütün bir sezon boyunca eleştirilen elano. onun yorulup oyundan çıktığında hep gol yiyoruz; çünkü ondan başka pas organizasyonunu yönetecek adam yok. sakatlandığı maçlarda pas yapamıyoruz. takımın üç sezon olduğu gibi yedek sağ beki yok. kanatlarda inanılmaz bir yığılma var: arda, kewell, keita, dos santos... ancak takımın yalnızca tek gerçek striker’ı var: milan baros. o da sezon boyunca sakat. ortasahada tek gerçek ortasaha oyuncumuz var: elano. o da yalnız. forvetsiz ve ortasahasız takıma uyumsuz bir forvet ve formsuz bir kanat oyuncusu alınıyor. kazanç sıfır. ortasahamız yine bomboş. sami yen’deki fenerbahçe maçında selçuk şut çekiyor, 20 metre yakınında basan oyuncu yok. ortasahamız müthiş bir gol yiyor, adisyonu leo franco’ya çıkarıyoruz. taraftar kaleciyi ıslıklıyor, sahip çıkan tek yönetici yok. bu adamı getirenler nerde? sonraki sezon da nerede duracağını bilmeyen aykut’a emanet ediliyor takımın kalesi. gol yemediğimiz maç olmuyor.
2010-2011 sezonu başlıyor. kadro korunacak ve ortasahaya yapılan birkaç yatırımla birlikte geçen sezon kaynaşan kadro artık iyice oturacaktır. hayır, olmuyor. keita satılıyor. elano için “satılıklık” ilanları veriliyor. arda turan’ın menajeri avrupa’da ülke ülke geziyor. kiralık oyuncuların takımla ilişkisi kesiliyor. mehmet topal valencia’ya gidiyor. takım ciddi bir değişime uğruyor ve dördüncü yılda dördüncü yeniden yapılanma hamlesi başlıyor.
bu planlamaları kim yapıyor? iş adamları. hayatında top oynamamış, işin çekirdeğine hiç uğramamış, ilişkileri en fazla tribünden ibaret olan insanlar. olmuyor hâliyle. cana dışında tatmin edici bir oyuncu kazandırılamıyor takıma. yerli rotasyonu genişletiriliyor, ama gelen yerlilerin hiçbiri şu an için galatasaray’ın ilk 11’inde oynayacak adamlar değil. rijkaard da çaresizce emeklilik zamanı gelmiş ayhan akman’la oynuyor, mustafa sarp’tan box to box yaratmaya çalışıyor. kurtarıcı olarak ortasahaya barış özbek’i sokuyor. rakibine tekme sallayan barış özbek’i... olmuyor tabii yine olmuyor. yine tablo çok iç açıcı değil. takımın stoperi servet çetin her mikrofona garip garip açıklamalar yapıyor. galatasaray’da bu adama sus diyecek bir yönetici yok mu? merak ediyorum.
tüm bunlarla birlikte güzel bir şey var: takımın oyun liderliği, onu hak eden adama, kewell’a geçti. baros yine bildiğimiz gibi. çok değerli bu iki adam. bunlara bir de neill’ı ekleriz, üç beş gün sonra da cana’yı... adnan sezgin transfer görüşmelerinde ve takıma katılacak bir elano var. bakalım zaman ne gösterecek. elano’nun takımda neleri değiştireceği çok önemli. takımın ciddi anlamda özgüvene ve futbol aklına ihtiyacı var. hem saha içinde, hem saha dışında. bu futbol aklını kewell, elano, neill, cana, olası bir misimovic transferi çözer. bu oyuncuların hepsi çok büyük adamlar. lyiv maçında ikinci golden sonra bütün takım yıkılmışken, stad protestolarla uğuldarken ekranlara gelen kewell görüntüsü çok önemlidir bu açıdan. arkadaşlarını toparlamaya, yeniden inandırmaya, canlandırmaya çalışıyordu kewell. bunu baros’la birlikte ikinci yarıda layıkıyla yaptı avursturalyalı. ama arda’nın da ona ayak uydurması gerekiyor. bunlar gerçekleşirse kara bulutlar dağılır ve bunlar çok çok zor adımlar değil.
şimdi önümüzde bir şirket birleşmesi var. rijkaard’ın, dolayısıyla galatasaray’ın kaderini de belirleyecek olan da muhtemelen bu birleşme. nasıl bir yönetim şekli bizi bekliyor, görmemiz gerek. nasıl bir sportif direktör gelecek ve bu sportif direktörün yetki sınırları ne olacak? iş adamları futbola ne kadar müdahale edecek. meselemiz bu. takımın iyileşme reçetesi de burada gizli. ciddi bir scout ekibi kurulur, üstüne de iyi bir sportif direktör gelirse, galatasaray’ın kadro yapılanması sorunları devre arasından itibaren çözülmeye başlayabilir. rijkaard’la aynı dili konuşan, futbol görüsü yüksek bir adam gerekiyor. akla gelen ilk isim gheorghe hagi. bu kadar zeki bir adamın gelmesi, rijkaard’ı büyük anlamda rahatlatır. galatasaray’ı da rahatlatır. sağda solda abdülrahim albayrak adı geçiyor. böyle bir olay galatasaray’a hiçbir şey vermez. bekleyip görmek gerekiyor, sportif direktörlüğü galatasaray layıkıyla başarabilecek mi? iş adamlarının saha içi kararlardan ellerini çekmelerini gerek.
şimdilik resim çok açık değil, ama belki rüzgâr dağılır. belki şehre bir film gelir, bir güzel orman olur içim, iklim değişir akdeniz olur...
http://viansullivan.blogspot.com/...degerlendirmesi.html