• 2007
    sadece 2-3 yabancı futbolcusundan yararlanabilen takımdır. bu durum önemli bir dezavantaj yaratmaktadır... mesela 19 ağustos 2010 galatasaray karpaty lviv maçında sahaya 10 yabancıyla çıkma hakkı varken sadece 2 yabancı futbolcusuyla çıkabilmiştir... beşiktaş ise galatasaray'dan iki gün önce oynadığı avrupa ligi maçında 8 yabancı futbolcuyla sahadaydı...
  • 2009
    --- alıntı değildir ---

    19 agustos 2010 galatasaray karpaty lviv maci'nda kendinden bir hayli üst seviyede olan ukrayna'nın karpaty takımına karşı ali sami yen stadyumundaki maçta ilk yarı kalesinde iki gol gören galatasaray futbol takımı ikinci yarında muhteşem bir oyunla 2-2 eşitliği sağladı.güzel bir comeback yapan sarı kırmızılar bu sonuçla spor toto liginde orta sıralarda yer bulabileceğinin sinyalini verdi.

    --- alıntı değildir ---
  • 2011
    galatasaray uefa avrupa ligi play-off turu ilk maçında maalesef bizi yine, yeniden üzdü. şu sıralarda televizyon ekranlarında, internet forumlarında konuşulanlardan anlaşılan suçlu başta rijkaard ve yapılamayan transferler… baştan söyleyeyim bence frank rijkaard bu tabloda en az suçu olan adamdır. peki, suçlu kim? hemen söyleyeyim o zaman suçlu “en ufak bir akıldan yoksun, sistemsizliği en büyük sistem addeden, en ufak bir kurala tabi olmayan yönetim anlayışıdır”

    resmin bütününe bakınca görünen budur. sürekli en büyük hedefleri olarak “dünya kulübü olmayı” gösteren yöneticiler, acaba bu yönetim anlayışları ile orta düzey herhangi bir dünya kulübün yönetim toplantısına çay servisi yapabilirler mi.? keza ben de dâhil tüm galatasaray taraftarının da en büyük dileğidir “dünya kulübü olabilmek” ama yöneticilerden en büyük fark, bizlerin tüm dünya kulüplerinin hayallerindeki gibi taraftarlar olduğumuzdur.

    “en ufak bir akıldan yoksun, sistemsizliği en büyük sistem addeden, en ufak bir kurala tabi olmayan yönetim anlayışıdır” bu tümceyi biraz açmak gerek! hedef dünya kulübü olmak ise, ilk kıstas elbette ki ekonomik göstergelerdir. peki kulübümüzün bütçesi nasıl onaylanıyor? “bütçeyi ibra edenler… ibra etmeyenler… edilmiştir” yöntemi ile… "roman abramoviç’i kim “ibra” ediyor?" “hiç kimse, dolayısıyla chelsea dünya külübü değil midir?” diye sorabilirsiniz. buna cevap verirken hemen ikinci kıstasa geçelim. elbette kulübün tek adamın elinde olması da ideal değildir ki bu yüzden chelsea; barcelona, real madrid veya manchester united’ın gerisindedir. ama chelsea’de bir adamın yarattığı bütçeyi işinde uzman sportif yöneticiler yönlendiriyorlar. örneğin şu zamanlarda ancelotti’nnin yanında oturan “kel” (ray wilkins). scolari geldiğinde a takım koçluğuna getirildi ama brezilyalıdan tamamen bağımsız olarak. öyle ki brezilyalı gittikten sonra hiddink’i de havaalanında karşılayan yine o idi. şimdiler de her maçta ancelotti’nin hemen yanında görüyoruz onu. bilenler bilirler bir de arnesen vardır! frank arnesen, 2005’den beri sportif direktörüdür kulübün. bu iki isim simge isimler olduğundan onları örnek verdim. chealsea’nin sitesine girip “management” bölümü tıklanırsa bunun kaç kişi ile yapıldığı görülecektir. demek ki ikinci kıstas; kısa, orta ve uzun vadeli planlamaları yapacak profosyonellerin varığıdır.

    bakınız dünyanın o transfere yıllardır inanılmaz paralar harcayan bir başka kulübü real madrid’de tüm harcamaları yöneten adamın adı da jorge valdano’dur. internette ufak bir araştırma ile onun da nasıl bir kariyeri olduğu öğrenilebilir. bu arada jorge valdano, arjantinli; frank arnesen ise danimarkalıdır. yani illa memleketlimiz olacak diye bişey de yoktur bu akil adamlar için. denilebilir ki “arkadaş sen de! chelsea'den r.madrid’den örnek veriyorsun” haklısınız! daha ideal örnekler vermek de lazım; http://www.vfl-wolfsburg.de/...n-aufsichtsrat0.html linkte wolfsburg kulübünün “club management” kısmından bir manzara. 1996’dan beri takımın gelir giderlerini yöneten wolfgang hotze ve bu yıl göreve gelen alman futbol efsanelerinden dieter hoeneß. yine internetten ufak bir araştırma ile onun ne kadar büyük bir adam olduğunu öğrenebiliriz. galatasaray’ın büyüklük olarak yanına dahi yaklaşamayacak olan bu takımın yönetim sisteminin, bizim takımımızın yönetim şeklinden ne kadar çağlar uzakta olduğu can acıtıcı açıklıkta karşımızda.

    şimdi dönelim tekrar bize. ukraynalılara karşı oynadığımız maçta takımı ipten alan adam taraftar baskısı ile sözleşme yenilenmiş bir adam. demek ki, taraftar doğrudan demokratik bir yöntemle transferlere karar verse çok daha sağlıklı olacak! elbette abartıyorum ama transfer sezonun başında daddy cool’a teşekkür edip yollarını ayırmaya kalkan adamlar acaba bu gece ne hissederek uyuyorlar. #461200 nolu girdi de yazdım. allah aşkına adnan sezgin galatasaray takımına tek yetkili olacak nasıl bir özgeçmişe sahip. istanbulspor’da yarattığı harikalar mı taşıdı onu bu göreve. eğer yoksa bu ülkede kulübü yönlendirecek bir akil adam. getirelim dışarıdan! (ki bence var) ama “egolara, zenginlerin keyiflerine, her şeyi ben bilirimci cahillere” mahkum olmayalım. geçen sene başında hollanda futbol ekolünü galatasaray’a yerleştireceğiz diyen başkanımız bu yıl ayağımızı yorganımıza göre uzatacağız demeye başladı. hollanda futbol ekolünün temeli pas iken, bizim adnanlar kabiliyetleri arasında “iyi pas yapmak” alt sıralarda olan futbolcularla bu ekolü yerleştirebileceklerini mi hayal ediyorlar acaba? bu futbolculardan bişey olmaz demiyorum elbette olabilir ama “total futbol” olmaz. bu yöneticiler adnan sezgin de ısrar ederken acaba neden prekazi’yi, hakan şükür’ü, hagi’yi değerlendirmeyi düşünmez!

    özet ve sonuç; kurtuluş takımın yapısını baştan değiştirmekte! milyonların enerjisi ile sürüklenen galatasarayımız, birkaç cüzdanı kalının zevklerine göre yönetilemez! tek çare tüzüğe “klube yönetici olmak isteyenlerde; spor yöneticiliği bölümü mezunu olmak veya profosyonel olarak en az on yıl ilgili branşta çalışmış bulunmak şartı aranır” ifadesini eklemektir.
  • 2016
    taktiği ve dizilişi 4-1-5 olmak zorunda olandır. başka çaresi yok gibi;

    ------------------------------------------------------ufuk ceylan----------------------------------------

    -------sabri-------neill----hakan balta---------çağlar birinci----------

    ----------------------------------------------barış özbek-------------------------------------------------

    ---pino-------------elano------------arda-------------------baros----------------kewell---
  • 2017
    son maçladaki oyun dizilişi şöyledir:

    ---------------------------------0-----------------------------------------
    --------------0------------0------------0-----------0--------------------
    ----------------------0-----------0----------0----------------------------
    ----------------------baros-----0-------kewell-------------------------

    not: yeni bir youn stili sanırım. saygı duymak lazım tabi. ama bloklar arası bağlantı bu sefer harbiden yok. enteresan.
  • 2018
    rengine, armasına, ruhuna aşık olduğum takımdır.

    ancak şu an itibari ile sahada renk ve armayı bulundurmaktadır. ruh ise uzaklardadır. burada bahsettiğim ruh destanlarda anlatılan kahramanlık filan değildir, bizim görmek istediğimiz kazanma arzusu, mücadeleyi bırakmamak, elinden geleni hepsini takımın için yapmaktır. (bkz: harry kewell)

    genel olarak türk seyircisi türk oyuncuların daha az parayla daha yürekten oynadığına, tekmeye onların kafa uzatacağına, mağlubiyette en çok onların üzüldüğüne inanır. jo alves belki de bu yüzden taraftara hiç sempatik gelmemiştir. ancak 19 agustos 2010 galatasaray karpaty lviv macinda görüldüğü üzere skora isyan eden ve değiştirmek için gerçekten çok büyük çaba harcayan üç tane oyuncumuz vardı. işin ilginç tarafı bu üç oyuncu da yabancı oyunculardı. * * *

    yerli oyuncularımızın içinde de iyi niyetle bir şeyler yapmaya çalışanlar olduysa da genel itibari ile kötülerdi. bir çok yazarın dediği gibi takımımızın yerlileri gerçekten çok yetersiz.

    sonuç itibari ile dünkü maç ve sivasspor maçı ile değerlendirdiğimizde şöyle bir durum ortaya çıkıyor.

    aykut erçetin: takıma ve tribünlere hiçbir şekilde güven vermiyor. yan toplarda inanılmaz eksik. kendini hiç geliştirmiyor ve yıllarca neden yedek kaldığını da zaten kimse merak etmiyor.

    ali turan: mental açıdan galatasarayda oynamaya kesinlikle hazır değil. çok acemice davranıyor, yerini yadırgıyor. * üstüne de taraftardan tepki alınca iyice içine kapanıyor, oyundan uzaklaşıyor.

    lucas neill: defanstaki sigorta. oyunu çok iyi okuyor, zekasını kullanıyor, mücadeleyi hiç bırakmıyor, adam kaçırmıyor, kademe yapıyor, dikine en isabetli pas atan defans oyuncusu. keşke bir tane daha olsa defansta.

    servet çetin: gün geçtikçe kötüleşiyor, ağırlaşıyor ve de antipatikleşiyor. eskiden ağır kaldığı durumlarda bile fiziği ile geçit vermezken şimdi o konuda da zayıf.

    hakan balta: fizik açıdan yerlerde, kendine güveni, isteği kaybolmuş. hayalet gibi. çok severim kendisini ama kanat oyuncusu profilinden uzaklaşıyor gün geçtikçe.

    ayhan akman: sarp ve barış'a göre daha teknik ancak çok ağır oynuyor. hücuma katkısı da çok sınırlı. aynı şekilde yaşının getirdiği fizik dezavantajları da var. iyi bir yedek olabilmenin ötesinde değil kanımca.

    mustafa sarp: bu sezona fena başlamadı. meziyetleri sınırlı ancak mevcut orta sahada diğer arkadaşlarına göre daha verimli. biraz kendine güvenip dikine oynayabilse çok daha yararlı olacak. ancak tribün tepkisine müthiş duyarlı, en ufak homurtuda on dakika toptan kaçıyor.

    serdar özkan: bana göre üzerine gidilip kazanılması gereken bir yetenek. ancak çok kötü kararlar veriyor saha içinde. devamlılığı da yok. o da ancak iyi bir yedek olabilir. *

    arda turan: sezona çok iyi başlamasına rağmen iki maçtır o da çok silik. üstüne isteksizlik de eklenince beni en büyük hayal kırıklığına uğratan oyuncumuz. ya kafası başka yerde, ya da gerçekten formsuz. ama bu takım yine de onsuz olmaz.

    mehmet batdal: bence gelecekte çok iyi olacak bu çocuk. ancak şu dakika galatasarayda tek forvet oynayabilecek düzeyde değil. çift forvette ne yapar görmek lazım. yalnız 19 agustos 2010 galatasaray karpaty lviv maci nda farkettiğim bir şey var ki o da pres yapmayı sevmeyen bir adam. top kaptırınca oyundan düşüyor.

    barış özbek: kendisi için artık yorum yapmıyorum.

    harry kewell: kendi başlığında fazlasıyla övdüm, burada tekrar etmeye gerek yok. mükemmel bir adamsın sen kewell, örnek alınması gerekensin.

    milan baros: komple golcü. adamda mario jardel gibi golcü içgüdüsü, üst düzey top saklama becerisi, dribling özellikleri var. ama sakatlanacak diye ödüm kopuyor. galatasarayın son yıllardaki en isabetli transferi. allah sakatlık vermesin.

    serkan kurtuluş: çok bir şey söyleyemeyeceğim, çok az kaldı sahada.
  • 2020
    geçen sezon başında fırtına gibi esen takim bir zaman sonra dağılmış resmen pert olmuştu. şimdi ise sezon başında darmadağınık bir takım görüntüsü vermektedir, ancak baştan gözüken hatalar ilerisi için daha iyi olacaktır. bu sene bu takım belki en yukarda olmayacaktır ama sezon sonunda, geçen seneden daha çok ümit verecektir. şimdilik elimizdekilerin kıymetini bilmeliyiz. tek yapılması gereken kafası çalışan bir defans ve kaleci almaktır.
  • 2023
    meselemiz ne? ne yapmaya çalışıyoruz? bu işler nasıl oluyor? bir futbol takımı nasıl kurulur, nasıl yönetilir? galatasaray’ın ilk önce çözmesi gereken sorunlar bunlardır. tek tek vakalara baktığımızda nasıl bir yönetimimiz var? kriz içinde bir yönetim...

    adnan sezgin hariç iş adamlarından oluşan bir yönetimimiz var. adnan sezgin de zaten yönetici değil, personel. sezgin dışında transferleri iş adamları yapıyor, transfer görüşmelerini iş adamları yapıyor.

    meselemiz iyi futbol oynamak. bu, her şeyden önce iyi bir kadro planlamasını gerektirir. galatasaray, yıllardır ortasahaya hangi yatırımı yapmış? linderot, cana ve mehmet topal dışında galatasaray adına yaraşır hangi yatırımı yapmış galatasaray ortasahaya yıllardır? bu dört ismin üçünü herkesin topa tuttuğu adnan sezgin aldı takıma. peki iş adamı yöneticiler ne yaptı? haldun üstünel, parlak isimler getirdi takıma, keita, baros, kewell, dos santos, jô... bunların hepsi zor transferler, ancak bu isimlerin hiçbiri ciddi bir kadro planlamasının ürünü değil. özellikle santos ve jô transferi. uefa maçlarında oynayamayan jô...

    dönelim.

    barcelona’ya dönelim. barcelona’nın ilk yarıyı düşme potası civarında tamamladığı sezona. medya da taraftar da o yıl takımın gol atamadığını, atak gücünün zayıf olduğunu bunun için de iyi bir forvete ihtiyaç duyulduğunu savunuyordu. kluivert ile saviola onlara göre yetersizdi. ronaldinho forvette parlayan tek isimdi. rijkaard, bir forvet değil bir ortasaha oyuncusu transfer etti: edgar davids. işte geçen yıl rijkaard’ın ve galatasaray yönetiminin yapamadığı hamledir bu. galatasaray’ın ortasahası takımı taşıyamıyorken forvet alındı takıma. jô hiçbir şey yapmadan gitti, dos santos sıfır gol, bir asistle sezonu kapadı. ikisi de galatasaray’ın hiçbir işine yaramadı. birini dünya kupası’na hazırladık, ötekine batan kariyeri için bir şans verdik. bu kadar. sonuç: galatasaray üçüncü. haldun üstünel bol bol alkış aldı, efektif sonuç sıfır. arda turan da sakatlanınca rakip kaleye gidemez olduk.

    dönelim. ta en başa, pas futboluna geçme kararına, bir proje adamı olan michael skibbe’ye dönelim. haldun üstünel’in iki yardımcısını kovduğu skibbe’ye. karizması dağıtılmış skibbe’ye. lincoln’e... soyunma odasında sihirbaz üstünel tarafından azarlanmış lincoln’e. arkadaşları arasında azarlanarak moralman bitmiş, kulüpten kopma süreci başlamış lincoln’e. sezon içinde iyi kötü pas yapan, uefa’da tek gol yiyen takımın teknik direktörü skibbe, iyi futbolun sonrasında kaçırılan bir penaltı ile maçı kurtarabilecekken 5 gol görüyor kalesinde. skibbe kovuluyor. yetkili haldun üstünel, imdat çekici olarak hagi’ye başvuruyor. hagi adam gibi kontrat isteyince olmuyor bu iş. bülent korkmaz’ı getiriyor takımın başına üstünel. 6 hafta için. kukla gibi de kullandırıyor bülent korkmaz kendini.bülent korkmaz, üstünel’le birlikte lincoln’ü takımdan soğutuyor. yönetilmezi zaten zor olan futbolcuyu bitiriyorlar. yönetemeyeceksek niye aldık diye kendilerine hiç sormadan. sezonu 5. bitiriyoruz ve bülent korkmaz’a yol veriliyor. rijkaard geliyor.

    rijkaard’a galataray’ın en pahalı ve en plansız kadrolarından biri kuruluyor. tam bir saatli bomba. forvetin sakatlanmasıyla çökebilecek bir takım bu. ortasahasında tek doğru adam var: futbolunu nerdeyse kimsenin anlamadığı, bütün bir sezon boyunca eleştirilen elano. onun yorulup oyundan çıktığında hep gol yiyoruz; çünkü ondan başka pas organizasyonunu yönetecek adam yok. sakatlandığı maçlarda pas yapamıyoruz. takımın üç sezon olduğu gibi yedek sağ beki yok. kanatlarda inanılmaz bir yığılma var: arda, kewell, keita, dos santos... ancak takımın yalnızca tek gerçek striker’ı var: milan baros. o da sezon boyunca sakat. ortasahada tek gerçek ortasaha oyuncumuz var: elano. o da yalnız. forvetsiz ve ortasahasız takıma uyumsuz bir forvet ve formsuz bir kanat oyuncusu alınıyor. kazanç sıfır. ortasahamız yine bomboş. sami yen’deki fenerbahçe maçında selçuk şut çekiyor, 20 metre yakınında basan oyuncu yok. ortasahamız müthiş bir gol yiyor, adisyonu leo franco’ya çıkarıyoruz. taraftar kaleciyi ıslıklıyor, sahip çıkan tek yönetici yok. bu adamı getirenler nerde? sonraki sezon da nerede duracağını bilmeyen aykut’a emanet ediliyor takımın kalesi. gol yemediğimiz maç olmuyor.
    2010-2011 sezonu başlıyor. kadro korunacak ve ortasahaya yapılan birkaç yatırımla birlikte geçen sezon kaynaşan kadro artık iyice oturacaktır. hayır, olmuyor. keita satılıyor. elano için “satılıklık” ilanları veriliyor. arda turan’ın menajeri avrupa’da ülke ülke geziyor. kiralık oyuncuların takımla ilişkisi kesiliyor. mehmet topal valencia’ya gidiyor. takım ciddi bir değişime uğruyor ve dördüncü yılda dördüncü yeniden yapılanma hamlesi başlıyor.

    bu planlamaları kim yapıyor? iş adamları. hayatında top oynamamış, işin çekirdeğine hiç uğramamış, ilişkileri en fazla tribünden ibaret olan insanlar. olmuyor hâliyle. cana dışında tatmin edici bir oyuncu kazandırılamıyor takıma. yerli rotasyonu genişletiriliyor, ama gelen yerlilerin hiçbiri şu an için galatasaray’ın ilk 11’inde oynayacak adamlar değil. rijkaard da çaresizce emeklilik zamanı gelmiş ayhan akman’la oynuyor, mustafa sarp’tan box to box yaratmaya çalışıyor. kurtarıcı olarak ortasahaya barış özbek’i sokuyor. rakibine tekme sallayan barış özbek’i... olmuyor tabii yine olmuyor. yine tablo çok iç açıcı değil. takımın stoperi servet çetin her mikrofona garip garip açıklamalar yapıyor. galatasaray’da bu adama sus diyecek bir yönetici yok mu? merak ediyorum.

    tüm bunlarla birlikte güzel bir şey var: takımın oyun liderliği, onu hak eden adama, kewell’a geçti. baros yine bildiğimiz gibi. çok değerli bu iki adam. bunlara bir de neill’ı ekleriz, üç beş gün sonra da cana’yı... adnan sezgin transfer görüşmelerinde ve takıma katılacak bir elano var. bakalım zaman ne gösterecek. elano’nun takımda neleri değiştireceği çok önemli. takımın ciddi anlamda özgüvene ve futbol aklına ihtiyacı var. hem saha içinde, hem saha dışında. bu futbol aklını kewell, elano, neill, cana, olası bir misimovic transferi çözer. bu oyuncuların hepsi çok büyük adamlar. lyiv maçında ikinci golden sonra bütün takım yıkılmışken, stad protestolarla uğuldarken ekranlara gelen kewell görüntüsü çok önemlidir bu açıdan. arkadaşlarını toparlamaya, yeniden inandırmaya, canlandırmaya çalışıyordu kewell. bunu baros’la birlikte ikinci yarıda layıkıyla yaptı avursturalyalı. ama arda’nın da ona ayak uydurması gerekiyor. bunlar gerçekleşirse kara bulutlar dağılır ve bunlar çok çok zor adımlar değil.

    şimdi önümüzde bir şirket birleşmesi var. rijkaard’ın, dolayısıyla galatasaray’ın kaderini de belirleyecek olan da muhtemelen bu birleşme. nasıl bir yönetim şekli bizi bekliyor, görmemiz gerek. nasıl bir sportif direktör gelecek ve bu sportif direktörün yetki sınırları ne olacak? iş adamları futbola ne kadar müdahale edecek. meselemiz bu. takımın iyileşme reçetesi de burada gizli. ciddi bir scout ekibi kurulur, üstüne de iyi bir sportif direktör gelirse, galatasaray’ın kadro yapılanması sorunları devre arasından itibaren çözülmeye başlayabilir. rijkaard’la aynı dili konuşan, futbol görüsü yüksek bir adam gerekiyor. akla gelen ilk isim gheorghe hagi. bu kadar zeki bir adamın gelmesi, rijkaard’ı büyük anlamda rahatlatır. galatasaray’ı da rahatlatır. sağda solda abdülrahim albayrak adı geçiyor. böyle bir olay galatasaray’a hiçbir şey vermez. bekleyip görmek gerekiyor, sportif direktörlüğü galatasaray layıkıyla başarabilecek mi? iş adamlarının saha içi kararlardan ellerini çekmelerini gerek.

    şimdilik resim çok açık değil, ama belki rüzgâr dağılır. belki şehre bir film gelir, bir güzel orman olur içim, iklim değişir akdeniz olur...

    http://viansullivan.blogspot.com/...degerlendirmesi.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın