1973
1905'den 2000 yılına milyonlarca insanın emeği ve sevgisi ile adım adım ilerleyerek; temsil ettiği ülkede kendisinden başka çok az kurumda bulunan yönetişim aklını geliştirebilmiş ama son on yılda yüz yıllık emeği yerle yeksan edilmiş; benim talihsiz biricik galatasarayım...
o öyle bir akıldı ki 1970 yılında bize yerli ama dünya standartında antrenörler gerek diyerek; coşkun özarı'yı daha otuz yaşında ingiltereye antrenörlük kurslarına gönderebiliyordu. brian birch gibi "hocaların hocası" lakaplı bir teknik direktörü yine yetmişli yıllarda takımın başına getirebiliyordu. jupp derwall'ı almanya milli takımın hemen ardından galatasaray'ı yeniden yapılandırmak üzere (ve elbette yeni teknik direktörlerde yetiştirmesi için) (bkz: mustafa denizli) göreve getirebiliyordu. burdaki dostlara bunu daha da uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. esas üstünde durulması gereken zaten geçmiş değil bugün !
şimdi o aklın yerinde; istanbulspor ile galatasaray'ı yönetmek arasındaki farkı fark edememiş biri var. gerçi sadece onu kapsamıyor bu akıl yitimi. örneklemek gerekirse; skibbe gibi gelecek vaadeden ama yıldızları yönetmek konusunda hiçbir deneyimi olmayan birine, lincoln gibi sorunlu bir adamı da kapsayan yıldızlar topluluğu emanet ediliyor (bkz: harry kewell, milan baros, arda turan, meira vd.) ardından o gönderilip aynı takımın başına büyük kaptan getiriliyor nerede hiç tecrübesi yok iken... (kurtlar sofrasına kuzu atar gibi) ardından frank rijkaard hamlesi ile işte budur derken; başarısız geçen bir yılın ardından (ki o yıl galatasaray taraftarının sabır sabır diye diye dili şişmişken) rijkaard'ın temsil ettiği futbol ekolüne taban tabana zıt bir kadro teslim ediliyor kendisine... mevcut kadromuz fecidir hamasetine filan girmeyeceğim. esas mesele yıldızsızlık değil, akılsızlık... fleurquin, mendez, niculescu vb. ile şampiyon olduğumuzu, şampiyonlar liginde çeyrek finalin kapısından döndüğümüzü unutmamak gerekir. gerçi o zamanda hakimdi akılsızlık hemen o sene başarılı ekibi komple dağıttık... lafın özü; bize misimovic, bradley vs. gibi futbolcu yıldızlar değil "yıldız yöneticiler" gerekiyor...
o öyle bir akıldı ki 1970 yılında bize yerli ama dünya standartında antrenörler gerek diyerek; coşkun özarı'yı daha otuz yaşında ingiltereye antrenörlük kurslarına gönderebiliyordu. brian birch gibi "hocaların hocası" lakaplı bir teknik direktörü yine yetmişli yıllarda takımın başına getirebiliyordu. jupp derwall'ı almanya milli takımın hemen ardından galatasaray'ı yeniden yapılandırmak üzere (ve elbette yeni teknik direktörlerde yetiştirmesi için) (bkz: mustafa denizli) göreve getirebiliyordu. burdaki dostlara bunu daha da uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. esas üstünde durulması gereken zaten geçmiş değil bugün !
şimdi o aklın yerinde; istanbulspor ile galatasaray'ı yönetmek arasındaki farkı fark edememiş biri var. gerçi sadece onu kapsamıyor bu akıl yitimi. örneklemek gerekirse; skibbe gibi gelecek vaadeden ama yıldızları yönetmek konusunda hiçbir deneyimi olmayan birine, lincoln gibi sorunlu bir adamı da kapsayan yıldızlar topluluğu emanet ediliyor (bkz: harry kewell, milan baros, arda turan, meira vd.) ardından o gönderilip aynı takımın başına büyük kaptan getiriliyor nerede hiç tecrübesi yok iken... (kurtlar sofrasına kuzu atar gibi) ardından frank rijkaard hamlesi ile işte budur derken; başarısız geçen bir yılın ardından (ki o yıl galatasaray taraftarının sabır sabır diye diye dili şişmişken) rijkaard'ın temsil ettiği futbol ekolüne taban tabana zıt bir kadro teslim ediliyor kendisine... mevcut kadromuz fecidir hamasetine filan girmeyeceğim. esas mesele yıldızsızlık değil, akılsızlık... fleurquin, mendez, niculescu vb. ile şampiyon olduğumuzu, şampiyonlar liginde çeyrek finalin kapısından döndüğümüzü unutmamak gerekir. gerçi o zamanda hakimdi akılsızlık hemen o sene başarılı ekibi komple dağıttık... lafın özü; bize misimovic, bradley vs. gibi futbolcu yıldızlar değil "yıldız yöneticiler" gerekiyor...