• 1953
    korkarım ki bu sezonda bizlerin yüzünü güldüremeyecek takımdır...

    bir maçla asıp kesmemek lazım ancak neresinden tutsan orası elinde kalıyor. milan baros, arda turan*, harry kewell ve bir iki oyuncu haricinde takımı çöpe at, kimse ses etmez kanımca...

    defans hantal, birbirleriyle anlaşamıyor, adam paylaşımı yapamıyor. orta saha desen pas yapamıyor, pres yapamıyor, yanındaki arkadaşına yardıma gitmiyor. bu şekilde maçları gol yemeden tamamlamamız hayalden öteye gitmez...

    yönetim uyumaya devam ettikçe tablonun değişmesi zor gözüküyor. rijkaard'ın da hataları oluyor şüphesiz ama elindeki malzeme ile o da kafasındaki sistemi sahaya yansıtamaz, yansıtamadıkça bizler televizyon başında küfretmeye devam ederiz...
  • 1955
    2009-2010 sezonunun ardından takımdan gönderilen oyuncular:

    1)* leo franco - kaleci,
    2) emre güngör - stoper,
    3) uğur uçar - bek,
    4)* mehmet topal - ön libero,
    5) caner erkin - bek,

    6)* giovani dos santos* - dış forvet,
    7)* abdel kader keita - kanat,
    8) shabani nonda - santrafor,
    9) jo alves - santrafor.

    2010-2011 sezonu için takıma gelenler:

    1) ali turan - bek,
    2) çağlar birinci - bek,
    3) musa çağıran - ön libero,
    4) serdar özkan - kanat,
    5) mehmet batdal - santrafor,

    6)* lorik cana - ön libero,
    7) juan pablo pino - kanat.

    *: 11 oyuncusu.
  • 1956
    ihtiyacı olan tek adam 26-27 üstü yaşlarında 10 numara pozisyonunda oynayan bir oyuncudur. çünkü bu takım 28 sene uğraşsa bu orta saha ve bu bek oyuncular ile 4-3-3 oynayamayacaktır.

    bunu kim söylerse söylesin her bahsi edildiğinde üzerine çöktü sözlük. "siktir lan biz 4-3-3 oynuyoruz" "biz total futboluz" vs vs. ya bırak kardeşim neyin total i bu. ne baros 4-3-3 oynadı hayatında ne kewell ne arda.

    bu takımın tek ihtiyacı defansif ortasaha futbolcularını biraz daha güçlendirip skibbe zamanında oynadığımız futbola dönmesi. ondan sonra işler kolay zaten.
  • 1960
    puan kaybetmesinin hiçbir önemi yok. ama bu seneki gidişat insanın içini acıtıyor. takım defans, orta saha diye ağlıyor ama ortada forvet isimleri dolaşıyor. takıma geçen sene en çok katkı sağlayan adam-acaba kimdir? kimdir?- takımdan ayrılmış. maddi sebepler önemli, bunu biliyoruz ama bonservisi alınması gereken, kiralık sezonda ne yazık ki verimini almaya başlamadığımız adam elden kaçırılmış. top kanatlarda değilse, karşı kaleye doğru akamıyor. rakip kalemize geldiğinde, kaderimiz nasıl vuracaklarına bağlı, güvenebilecek bir defans yok.

    umarım yapılacak son bir iki transfer derman verecek cinsten olur, ki ben geçen seneki takımın bozulmaması, bir iki takviye alması taraftarıydım ama çok geç. rakipler çok yerinde ve nokta transferler yaptılar. geçen senelerde, en zengin kadro bizde iken talihsizlik, sakatlık, rehavet sebebi ile kaybettik. bu sene rakipler arasında en iyi kadroya sahip olduğumuz söylenemez.

    son 4 sene içerisindeki en kötü başlangıcımız. belki de kötü başlangıçlar daha iyidir, gereksiz güvene sebep olmaz, ayağa kaldırır. ya da sadece ben öyle olmasını istiyorum.
  • 1966
    (bkz: #460558)
    gol yiyene kadar bir şekilde oynuyorlar iyi ya da kötü, hatalı yahut sıfır hatayla. ciddi(!) ya da sıradan bir ekip karşısısnda. ama gol yiyince amatör lig ekiplerinden, ilk defa büyük bir takıma karşı maça çıkan futbolculardan farksızlar. gol yemenin dünyanın sonu olmadığını maçın 90 dakika olduğunu üstlerindeki formadaki armaya yakışanın pes etmemek gerektiğini öğrenmeleri gerekiyor. yakın zamandaki en büyük geri dönüşleri 11 aralık 2009 antalyaspor galatasaray maçını hatırlamaları gerekiyor. 9 aydır geri dönüşle ilgili en ufak bir başarıları da yok. 1-0dan 1-1e gelince panik haline gelmeleri tamam ama 2 ya da 3 farklı önde olduklarında dahi panik halindeler.
  • 1967
    önceliklerine renklerine sevdalı olduğumuz takımdır diyerek tanımımızı yapalım.

    galatasaray futbol takımının küme düşmesi diye bir başlık var sözlükte bu renktaşımızın kendi düşüncesidir fakat buna katılmıyorum. takımda ciddi problemler göze çarpıyor fakat şu anki galatasaray kadrosu kaba etiyle ilk 6 içinde yer alır. bu futbol devam ederse galatasaray avrupa kupalarına katılamaz bu çok net. geçen sezon da bu sezon da maçlarımızda 15-20 bilemedin 30 dakika süren bir futbol oynuyoruz geri kalanı faso fiso. bu şekilde kalıcı başarı elde etmek mümkün değil.

    bir kere takımımızda göze çarpan bariz bir bloklar arası iletişim ve geri dönme problemi var. takım savunması dediğimiz şey sıfır. 15 ağustos 2010 fenerbahçe antalyaspor maçında da dikkatimi çeken ve geçen sezon fenerbahçeyi son hafta yaptıklarının ahıyla şampiyonluğu kaybetme noktasında tutan tek şey takım savunmasını iyi yapabilmeleri hep birlikte çıkıp süratli olup, bizden daha iyi pas yapıp, iki mücadelelerde ayakta kalıp, top kayıplarında da takımca yarı alanlarına geri çekilebilme gücüydü. keza biz de geçmiş şampiyonluklarımızda bunu yapabiliyorduk. bunun çeyreği bile etmeyen bir teknik sahibi olarak hem de.

    bizim takımımız kesinlikle narin bir takım. kazanma arzusu az, dirayetli oyuncu sayısı düşük. bu oyuncu fiziğinden ayrı bir kavramdır tamamen oyuncu mizacıyla alakalı bir durum, zira kazanmak isteyen oyuncu o psikolojiyi sağlayıp 90 dakika ayakta durabilir. belki rijkaard'ın bize aşılamak istediği sistemin en büyük dezavantajı da buydu. rijkaard topun bizim ayağımızda kalmasını ve rakibi pasla yormamızı istiyordu. bunu geçen sezon başlarında iyi yapıyorduk aslında; fakat rakip buna önlemler geliştirince, yani rakipler savunma hattını geride kurmak yerine bize önde basmaya başlayınca işler değişti. top kayıpları çoğaldı, teknik direktörümüzün istedikleri sahada gerçekleşmemeye başladı. oyuncu kapasitemiz buna yetmiyor çünkü. rakip eskiden öndeki yetenekli hücumcu oyuncularımızı kaleye yüzü dönük karşılamak durumunda kalıyordu ve bu yaratıcı oyuncularımız kombinasyonlarla kaleye çok rahat gidebiliyor, savunma dengesini bozabiliyor ve pozisyonlar, goller buluyordu.

    rakipler önde bastıkça bizim yeteneksiz ortasaha göbeği oyun kurmakta tamamen zorlanmaya başladı. geçen sezon başında baskı yemeyen, sarp, ayhan ve topal rahatça yüzlerini dönerek topu hücuma sokmayı başardı. fakat baskıyla birlikte bu oyuncuların yaratıcılık sıkıntısı, çabuk olmayışları, bileklerinin sert olması, topu devamlı geriye oynamaya ve tamamen yarı sahamıza çekilmeye sebep olan bir problem silsilesi yarattı. bu nedenle ortasaha göbeğine transfer yapılması için bas bas bağırdık. şu anda aslında o bölgeye elano satılmaz ise tek adam yetecek. çünkü cana kesici olarak, elano hücumcu olarak ve yeni transfer de bağlantıyı kurarak sistemi tamamlayacak. sorunlarımız büyük ölçüde çözülecek. fakat ileri ucun geri dönmeyişi hala defansif anlamda bize sıkıntı yaratıyor, çünkü rakibin pas alışverişini ilk bozacak noktamız orası. bizim sistemin yamalı bohça olduğu yer de orası. savunmanın ilk başladığı ileri üçlü mevkiinde savunma yapabilen mevcut galatasaray kadrosunda bir oyuncu var. sadece bir oyuncu. o da malumunuz milan baros. onun oynadığı maçlarda gol atabilmekte zorlanmamamızın tek sebebi kendisidir. çünkü rakibin tüm düzenini bozacak presi yapabilen ve biz hücumdayken ters koşularla rakip tandemi çökerten oyuncu kendisidir. iki sezondur onun alternatifi olan tüm oyuncular temposuz yetenekli golcülerdir o kadar. baros'un misyonunu üstlenebilecek yetenekte ve komplikelikte değillerdir. mehmet batdal çok iyi bir oyuncu olmasına karşın kadroda bir milan baros etkisi yapamaz. çünkü o futbol karakterinde bir oyuncu değil kendisi.

    bu noktada ileri üçlünün kanat oyuncularından hiç bahsetmedim. geçen sezon keita diye bir canavarımız vardı. kendisi bu sezon gitmek istedi gitti. takımı tek başına ileride tutabilen ayağında top saklayarak takımı rahatlatan fakat futbol karakteriyle yani pas yapmayı çok düşünmemesiyle bizi ve rijkaard'ı ikileme düşüren oyuncuydu kendisi. bu sene yerine pino alındı; kendisini pek göremedik sakatlandı zira. ama şöyle bir gerçek var ki bu sene keita yok. pino'nun da uzun süre bizle olmayacağını varsayarak o mevki de yırtıcılık özelliğimiz sıfıra indi. fiziği zayıf tekniği güçlü iki oyuncumuz var orada. emre çolak ve serdar özkan... gerçi kewell'ın gelişi ile arda sağda düşünülebilir ama bu saydığım tüm oyuncular baroş hariç santrafor mevkiini de eklersek tamamen bir zayıf halka haline geliyor. bu oyuncular top kaptırdıkça oyundan düşüyorlar ve geri üçlüden destek geliyor topu kapmak için, mustafa olsun, ayhan olsun, barış olsun. artık o mevki de kim varsa. bu en büyük ikilemimiz. rakip topu aldıktan sonra iki pasla bomboş bir ortasaha ile karşılaşıyor ileri üçlünün kimseye karışmaması yüzünden. bu nedenle her kaptırılan top büyük boşluklarla bizim kalemize çok tehlikeli pozisyonlar olarak dönüyor. geri dörtlümüz veya kontraataklarda bekin ileride kalması sonucu oluşan üçlümüz devamlı çizgi halinde kalıyor ve araya toplara davetiye çıkartıyor. genelde birebirde yıldırıcı stoperler, rakip forveti durdurmayı başarıyor fakat tek bir hataları bize gollük pozisyon olarak geri yansıyor. şimdi bu noktada suçlu kim oluyor iyice düşünmek lazım. bence rijkaard özellikle bu sezon bu şablonda ısrar ederek daha büyük bir yükün altına girdi. özellikle ileri üçlüye bir yırtıcı takviye ve geri üçlüye bir zeki ve güçlü takviye gerekiyor.

    eğer bu iki takviye yapılırsa bence galatasaray'ımızda aykut erçetin bu kadar konuşulmaz diye düşünüyorum. örnek aldığımız barcelona'ya baktığımızda barcelona top kaptırdığında kesinlikle bizdeki gibi 20-30 metrelik ortasaha boşlukları vermiyor. neden? çünkü tüm mevkideki oyuncuları mücadeleci, sırım gibi ve yetenekli adamlar. o sistemi özümsemiş futbolun iki yönünden de haberdar modern futbol adamları. bizdekiler ise tek yönlü oynamaya müsait insanlar. bunun için iki tane takviyeye ihtiyaç var. ki ben bunun forvet ve ortasahaya yapılması gerektiğine inanıyorum. kalemiz çünkü daha kalabalık savunulacak o zaman.

    baktığımızda galatasarayımız bu kadroyla devam edecekse sistemden ödün vererek fener modeline dönmeli diye düşünüyorum 4-1-4-1 sistemini rahatlıkla oynayabilir takım. daha hatları arası bağlı ama daha dandun bir takım oluşturmuş oluruz. bu şekilde ligin anasını ağlatırız. ama devrim yapılmak isteniyor bu takımda. bu kadroyla galatasaray 4-3-3 oynayarak ne savunma yapabiliyor ne de hücum. tamamen ikisinin arasında kalmış şaşkaloz olmuş 11 oyuncu geziyor sahada.

    bu benim en uzun galatasaray incelemem oluyor ve siz sevgili sözlük yazarlarının beğenisine sunuyorum. artık ne kadar doğru ne kadar yanlış düşünüyorum bilemeyeceğim.

    sevgiler, saygılar.
  • 1968
    geçen sezon 28 mart 2010 galatasaray fenerbahce maçından sonra hemen hemen, daha sonra ki hafta oynanılan 5 nisan 2010 sivasspor galatasaray maçında ise tamamen şampiyonluk şansı bitmesine rağmen o tarihten bu yana transferlerini bitiremeyen takımım. işte başlıca sorun budur. yani plansızlık ve organizasyonsuzluk. nisan ayından sonra bu yana geçen 5 ayda hala ne kalecisi, ne ön liberosu belli değil... hadi tamam diyelim ki transfer yapamadın bari elinde bulunan değerlere sahip çık. ağustos ortasına gelinen bir ortamda hala elano gidecek mi, kalacak mı, sakat mı, değil mi bu bile belli değil.

    çağlar, musa, mehmet batdal gibi gelecek vaadeden futbolcuları aldık. keza ali turan gibi alternatif bir stoper alıyoruz. ama nedendir bilinmez emre güngör ve uğur uçar gibi sağ bek pozisyonunda oynayan iki oyuncuyu gönderip yerine sağ bek pozisyonun görevlerinin ne olduğunu dahi bilmeyen ali turan gibi bir oyucuyu sağ bek oynatıyoruz. ali'nin galatasaray'da stoper pozisyonunda oynayabileceğini inanıyorum. ama ali sağ bek için gerek fenerbahçe gerek sivas maçında gösterdiğ performanslarla adeta fiyaskoydu. fenerbahçe maçında göbeği salmış santos'dan bile hem içden, hem dıştan çalım yiyip gol yedirdi. sivas maçında ilk golde olan hatasını geçtim, ileriye çıktığı zaman hiçbir alternatifi olmayan bir oyuncu. defansta kademeye giremiyor. ve hızlı olmadığı için az bir süratli oyuncuyu dahi rahatlıkla geçiliyor. sağ bek özelinde sorunlar bunlar. tek tek konuşsak daha ne sorunlar var.
  • 1972
    en iyi zamanındaki zidane gelse bile sadece transfer ile düzlüğe çıkamayacak takımdır. çünkü çok net kalitesizlik gibi bir sorunu yoktur. asıl sorun oyuncuların kendi yapılarına uygun, üretim yapabilecekleri bir sistem içinde oynatılmamalarıdır. elbette ki frank rijkaard futbolu benden çok daha iyi biliyor ama bu kadroda arda, baros, kewell ve herşeye rağmen elano'yu çıkarttığınız zaman geriye kalan oyunculardan 4-3-3 ya da daha doğrusu total futbol oynamalarını beklemekle torna tesviye okumuş bir adamdan açık kalp ameliyatı yapmasını beklemek arasından pek bir fark yok sanki.
  • 1973
    1905'den 2000 yılına milyonlarca insanın emeği ve sevgisi ile adım adım ilerleyerek; temsil ettiği ülkede kendisinden başka çok az kurumda bulunan yönetişim aklını geliştirebilmiş ama son on yılda yüz yıllık emeği yerle yeksan edilmiş; benim talihsiz biricik galatasarayım...

    o öyle bir akıldı ki 1970 yılında bize yerli ama dünya standartında antrenörler gerek diyerek; coşkun özarı'yı daha otuz yaşında ingiltereye antrenörlük kurslarına gönderebiliyordu. brian birch gibi "hocaların hocası" lakaplı bir teknik direktörü yine yetmişli yıllarda takımın başına getirebiliyordu. jupp derwall'ı almanya milli takımın hemen ardından galatasaray'ı yeniden yapılandırmak üzere (ve elbette yeni teknik direktörlerde yetiştirmesi için) (bkz: mustafa denizli) göreve getirebiliyordu. burdaki dostlara bunu daha da uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. esas üstünde durulması gereken zaten geçmiş değil bugün !

    şimdi o aklın yerinde; istanbulspor ile galatasaray'ı yönetmek arasındaki farkı fark edememiş biri var. gerçi sadece onu kapsamıyor bu akıl yitimi. örneklemek gerekirse; skibbe gibi gelecek vaadeden ama yıldızları yönetmek konusunda hiçbir deneyimi olmayan birine, lincoln gibi sorunlu bir adamı da kapsayan yıldızlar topluluğu emanet ediliyor (bkz: harry kewell, milan baros, arda turan, meira vd.) ardından o gönderilip aynı takımın başına büyük kaptan getiriliyor nerede hiç tecrübesi yok iken... (kurtlar sofrasına kuzu atar gibi) ardından frank rijkaard hamlesi ile işte budur derken; başarısız geçen bir yılın ardından (ki o yıl galatasaray taraftarının sabır sabır diye diye dili şişmişken) rijkaard'ın temsil ettiği futbol ekolüne taban tabana zıt bir kadro teslim ediliyor kendisine... mevcut kadromuz fecidir hamasetine filan girmeyeceğim. esas mesele yıldızsızlık değil, akılsızlık... fleurquin, mendez, niculescu vb. ile şampiyon olduğumuzu, şampiyonlar liginde çeyrek finalin kapısından döndüğümüzü unutmamak gerekir. gerçi o zamanda hakimdi akılsızlık hemen o sene başarılı ekibi komple dağıttık... lafın özü; bize misimovic, bradley vs. gibi futbolcu yıldızlar değil "yıldız yöneticiler" gerekiyor...
App Store'dan indirin Google Play'den alın