önceliklerine renklerine sevdalı olduğumuz takımdır diyerek tanımımızı yapalım.
galatasaray futbol takımının küme düşmesi diye bir başlık var sözlükte bu renktaşımızın kendi düşüncesidir fakat buna katılmıyorum. takımda ciddi problemler göze çarpıyor fakat şu anki galatasaray kadrosu kaba etiyle ilk 6 içinde yer alır. bu futbol devam ederse galatasaray avrupa kupalarına katılamaz bu çok net. geçen sezon da bu sezon da maçlarımızda 15-20 bilemedin 30 dakika süren bir futbol oynuyoruz geri kalanı faso fiso. bu şekilde kalıcı başarı elde etmek mümkün değil.
bir kere takımımızda göze çarpan bariz bir bloklar arası iletişim ve geri dönme problemi var. takım savunması dediğimiz şey sıfır.
15 ağustos 2010 fenerbahçe antalyaspor maçında da dikkatimi çeken ve geçen sezon fenerbahçeyi son hafta yaptıklarının ahıyla şampiyonluğu kaybetme noktasında tutan tek şey takım savunmasını iyi yapabilmeleri hep birlikte çıkıp süratli olup, bizden daha iyi pas yapıp, iki mücadelelerde ayakta kalıp, top kayıplarında da takımca yarı alanlarına geri çekilebilme gücüydü. keza biz de geçmiş şampiyonluklarımızda bunu yapabiliyorduk. bunun çeyreği bile etmeyen bir teknik sahibi olarak hem de.
bizim takımımız kesinlikle narin bir takım. kazanma arzusu az, dirayetli oyuncu sayısı düşük. bu oyuncu fiziğinden ayrı bir kavramdır tamamen oyuncu mizacıyla alakalı bir durum, zira kazanmak isteyen oyuncu o psikolojiyi sağlayıp 90 dakika ayakta durabilir. belki rijkaard'ın bize aşılamak istediği sistemin en büyük dezavantajı da buydu. rijkaard topun bizim ayağımızda kalmasını ve rakibi pasla yormamızı istiyordu. bunu geçen sezon başlarında iyi yapıyorduk aslında; fakat rakip buna önlemler geliştirince, yani rakipler savunma hattını geride kurmak yerine bize önde basmaya başlayınca işler değişti. top kayıpları çoğaldı, teknik direktörümüzün istedikleri sahada gerçekleşmemeye başladı. oyuncu kapasitemiz buna yetmiyor çünkü. rakip eskiden öndeki yetenekli hücumcu oyuncularımızı kaleye yüzü dönük karşılamak durumunda kalıyordu ve bu yaratıcı oyuncularımız kombinasyonlarla kaleye çok rahat gidebiliyor, savunma dengesini bozabiliyor ve pozisyonlar, goller buluyordu.
rakipler önde bastıkça bizim yeteneksiz ortasaha göbeği oyun kurmakta tamamen zorlanmaya başladı. geçen sezon başında baskı yemeyen, sarp, ayhan ve topal rahatça yüzlerini dönerek topu hücuma sokmayı başardı. fakat baskıyla birlikte bu oyuncuların yaratıcılık sıkıntısı, çabuk olmayışları, bileklerinin sert olması, topu devamlı geriye oynamaya ve tamamen yarı sahamıza çekilmeye sebep olan bir problem silsilesi yarattı. bu nedenle ortasaha göbeğine transfer yapılması için bas bas bağırdık. şu anda aslında o bölgeye elano satılmaz ise tek adam yetecek. çünkü cana kesici olarak, elano hücumcu olarak ve yeni transfer de bağlantıyı kurarak sistemi tamamlayacak. sorunlarımız büyük ölçüde çözülecek. fakat ileri ucun geri dönmeyişi hala defansif anlamda bize sıkıntı yaratıyor, çünkü rakibin pas alışverişini ilk bozacak noktamız orası. bizim sistemin yamalı bohça olduğu yer de orası. savunmanın ilk başladığı ileri üçlü mevkiinde savunma yapabilen mevcut galatasaray kadrosunda bir oyuncu var. sadece bir oyuncu. o da malumunuz milan baros. onun oynadığı maçlarda gol atabilmekte zorlanmamamızın tek sebebi kendisidir. çünkü rakibin tüm düzenini bozacak presi yapabilen ve biz hücumdayken ters koşularla rakip tandemi çökerten oyuncu kendisidir. iki sezondur onun alternatifi olan tüm oyuncular temposuz yetenekli golcülerdir o kadar. baros'un misyonunu üstlenebilecek yetenekte ve komplikelikte değillerdir. mehmet batdal çok iyi bir oyuncu olmasına karşın kadroda bir milan baros etkisi yapamaz. çünkü o futbol karakterinde bir oyuncu değil kendisi.
bu noktada ileri üçlünün kanat oyuncularından hiç bahsetmedim. geçen sezon keita diye bir canavarımız vardı. kendisi bu sezon gitmek istedi gitti. takımı tek başına ileride tutabilen ayağında top saklayarak takımı rahatlatan fakat futbol karakteriyle yani pas yapmayı çok düşünmemesiyle bizi ve rijkaard'ı ikileme düşüren oyuncuydu kendisi. bu sene yerine pino alındı; kendisini pek göremedik sakatlandı zira. ama şöyle bir gerçek var ki bu sene keita yok. pino'nun da uzun süre bizle olmayacağını varsayarak o mevki de yırtıcılık özelliğimiz sıfıra indi. fiziği zayıf tekniği güçlü iki oyuncumuz var orada. emre çolak ve serdar özkan... gerçi kewell'ın gelişi ile arda sağda düşünülebilir ama bu saydığım tüm oyuncular baroş hariç santrafor mevkiini de eklersek tamamen bir zayıf halka haline geliyor. bu oyuncular top kaptırdıkça oyundan düşüyorlar ve geri üçlüden destek geliyor topu kapmak için, mustafa olsun, ayhan olsun, barış olsun. artık o mevki de kim varsa. bu en büyük ikilemimiz. rakip topu aldıktan sonra iki pasla bomboş bir ortasaha ile karşılaşıyor ileri üçlünün kimseye karışmaması yüzünden. bu nedenle her kaptırılan top büyük boşluklarla bizim kalemize çok tehlikeli pozisyonlar olarak dönüyor. geri dörtlümüz veya kontraataklarda bekin ileride kalması sonucu oluşan üçlümüz devamlı çizgi halinde kalıyor ve araya toplara davetiye çıkartıyor. genelde birebirde yıldırıcı stoperler, rakip forveti durdurmayı başarıyor fakat tek bir hataları bize gollük pozisyon olarak geri yansıyor. şimdi bu noktada suçlu kim oluyor iyice düşünmek lazım. bence rijkaard özellikle bu sezon bu şablonda ısrar ederek daha büyük bir yükün altına girdi. özellikle ileri üçlüye bir yırtıcı takviye ve geri üçlüye bir zeki ve güçlü takviye gerekiyor.
eğer bu iki takviye yapılırsa bence galatasaray'ımızda aykut erçetin bu kadar konuşulmaz diye düşünüyorum. örnek aldığımız barcelona'ya baktığımızda barcelona top kaptırdığında kesinlikle bizdeki gibi 20-30 metrelik ortasaha boşlukları vermiyor. neden? çünkü tüm mevkideki oyuncuları mücadeleci, sırım gibi ve yetenekli adamlar. o sistemi özümsemiş futbolun iki yönünden de haberdar modern futbol adamları. bizdekiler ise tek yönlü oynamaya müsait insanlar. bunun için iki tane takviyeye ihtiyaç var. ki ben bunun forvet ve ortasahaya yapılması gerektiğine inanıyorum. kalemiz çünkü daha kalabalık savunulacak o zaman.
baktığımızda galatasarayımız bu kadroyla devam edecekse sistemden ödün vererek fener modeline dönmeli diye düşünüyorum 4-1-4-1 sistemini rahatlıkla oynayabilir takım. daha hatları arası bağlı ama daha dandun bir takım oluşturmuş oluruz. bu şekilde ligin anasını ağlatırız. ama devrim yapılmak isteniyor bu takımda. bu kadroyla galatasaray 4-3-3 oynayarak ne savunma yapabiliyor ne de hücum. tamamen ikisinin arasında kalmış şaşkaloz olmuş 11 oyuncu geziyor sahada.
bu benim en uzun galatasaray incelemem oluyor ve siz sevgili sözlük yazarlarının beğenisine sunuyorum. artık ne kadar doğru ne kadar yanlış düşünüyorum bilemeyeceğim.
sevgiler, saygılar.