• 4327
    şu sıralara hüzün, bol sinir, bol stres, bol küfürdür. bunların hepsinin üstesinden gelecek güçteyiz. tüm bunların dışında şampiyonluklar, avrupa kupası maceraları, dünya 3.sü kadroda 8 galataraylı oyuncu şerefine sahip, hali hazırda türkiyenin tartışmasız en iyi teknik direktörü olan fatih terim'in takımı, hali hazırda türkiyenin en kariyerli türk oyuncusu arda turanın takımı, haliz hazırda türkiyenin avrupa ve ulusal lig bazından en başarılı takımı ve hali hazırda ve süreğen şekilde türkiyenin en şerefli taraftarına sahip futbol kulübü.

    zor günler geçer aslolan galatasaraydır.
  • 4332
    büyük resmi görmek lazım, futbol artık gündüz kılıç'ın oyuncularına söylediklerinin çok ötesinde, dünya artık öyle bir yer değil, artık o kadar iyi insan yaşamıyor yeryüzünde. bir daha metin oktay karakterinde bir futbolcu gelmeyecek. bu durum benim canımı sizinkinden daha az sıkmıyor ama gerçek bu.

    galatasaray'ın; arabından, rusundan, amerikalasından, endonezyalısından bir zengin sahibi yok,
    taraftarı çok ama kimisinin yaşı küçük kimisinin parası yok,
    cin gibi işbilen reklam işini becerebilecek yöneticileri yok,
    işe yarar oyuncu yetiştirebilecek altyapısı yok,
    gayrimenkulu var değerlendirebilecek yönetici yok,
    elindeki futbolcuları parlatıp satacak teknik kadrosu, yönetimi yok.
    oysa soyup soğana çevireni ne de çok...

    gerçekçi olmak gerekirse bir zamanlar rahmetli sakıp sabancı'nın dediği gibi elimizde üçün biri var.

    bu kulübün bu şartlar altında her sene başarılı olması imkansız, iki ileri bir geri gidecek illa ki. bir şeyleri düzeltmek ve gerçek gündemine dönebilmek için çok fazla şeyi düzeltmesi gerekiyor. ilk iş futbol takımı takviyesi filan değil, ilk iş o yönetim değişmeli.
  • 4334
    maalesef fenerbahçe'li anne ve babanın oğlu olarak dünyaya geldim. babamın tüm çabalarına rağmen birazcık da 20 ekim 1993 manchester united galatasaray maçının da etkisiyle kaldı ki henüz 3 yaşında olmama rağmen rövanş maçı sonunda caddelerde annemin kucağında 'cibobop' diye bağırdığımı hala hatırlarım, (evet küçükken cimbombom'a cibobop diyordum * ) sevdama tutuldum. ilk ve tek takımım da böylece çocukluk aşkım olan galatasaray'ım oldu. yıllar geçtikçe annemi doğru yola soksam da (manchester zamanında annemin içinde olduğunu anlamalıydım zati ama malum 3 yaşında olduğumdan muhakeme yeteneğim henüz yoktu) babamı döndüremedim. böylece yine de evde salt çoğunluk galatasaray'da (evet aynştaynlar tek çocuğum * ). galatasaray çocukluk sevdam, kendi kendime bulduğum doğru yolum. kanımda varmış demek ki *.
  • 4338
    boşluğa çok iyi bakarım. iki omuz arasındaki bedene bi sürü yafta koyar üzerini boşlukla kapatırım. değer yargılarıma, değer verdiğim şeylere saygı beklemem. saygı beklenmez. beklenen şey gelmez. ben büyürüm yıllar geçer boşluk genişler taklitlerden ibaret hayatım pek yol katedemez çünkü bekler. ben beklerim. yerimde sayarım uygun adım marş iyidir ritmi yakalarım. bakışlarım değişmez ben değişirim. durduğum yerde değişirim. konuştuklarım değişir çünkü konuşmam. konuşulacak şeyler bitmiş. kaybolmuş. zamanında hor kullanıldığından benden şikayetçi. ben değilim. boşluğa çok iyi bakarım.

    geçen senenin sonbaharında okula kayıt için gittiğimde bölümde benim gittiğim ilk senede asistan olan hocam okul numaramın 2009 ile başlamasından şüpheyle siz bizim bölümde okuduğunuza emin misiniz diye sormuştu kaydımı onaylarken. beş sene ya da altı muhtemelen yedi. bu kadar kibar olmasının tek sebebi hiç tanımadığı biri olmamdı elbette. neyse. ilk kez bu adamdan ders alıyorum. bi dönem geçiyor nerdeyse ve dersine de gidiyorum yoklama falan alıyor. bi gün içim geçti uyuyorum ara vermişler gürültüye uyandım ya dedim imza attım zaten gideyim. diğer dersin sonunda imza kağıdından tek tek isimler okunuyor sınıfta ben yokum. yanıma yıldız konuyor zaten 3 tane olan yıldızımın yanına bi yenisi daha ekleniyor. 4 tane eksik imza da beni sınavına girmemden muaf ediyor. muafız yani hafız kafamız rahat. boşluk korur beni. bu olayı hiç yaşanmamış farz ediyoruz boşluğa bırakıyoruz. bu davranış şeklim arkadaşlarımı rahatsız ediyor bana hocayla odasında konuşan herkesin bu dersi geçtiği söyleniyor. inatla git konuş sen iyi konuşursun azıcık konuşsan bırak sınava girmeyi harf alır geçersin diyorlar. boşluğun övgüyü umursamadığını bilmiyorlar.

    yine de gidiyorum. o atmosferi soluyasım geliyor ve ben gidiyorum. kapı tıklanır ve içerden cevap gelmeden odaya girilir bunu biliyorum ama bekliyorum. yerimde sayıyorum. içerden de ses gelmiyor bi dakika belki daha fazla bekliyorum. ne konuşacağımı bile düşünmüyorum. neden geldiğimi de. neden beklediğimi bilmiyorum çünkü genelde bilmem. durduk yere içeri giriyorum. hocamda bi memnuniyetsizlik. kapıyı tıkladın mı diye soruyor hayır diyorum elimle de tıklama işareti yapıyorum. memnuniyetsizlik bi anda rahatsız birinin odada olmasını fark edince tedirginliğin arkasına saklanıyor. yine o hiç tanışık olunmayan biriyle konuşurkenki ses tonuna dönüyor otoriter ses. ne için geldiğinizi öğrenebilir miyim diyor karşımdaki. talihsiz bi olay yaşamışız geçen hafta hocam diyorum. anlam veremiyor. bakışlarımız birbirimizin gözlerinden bi santim bile sapmıyor. o bana bakıyor ben boşluğa bakıyorum. iki silahşör gibiyiz elini ilk kabzaya atan kazanacak ama onurlu bi düello istiyoruz. lafa ben giriyorum. bu sene başında benim kaydımı onaylarken beni ilk kez gördüğünü hatırlatarak başlıyorum. tedirginlik sırtından inerek rahat bırakıyor hocamı çünkü ben bi öğrenciyim öyle sıradan bi öğrenci de değil onun öğrencisiyim.

    size hocamdan bahsedeyim. kısa sayılabilecek bi boyda iriden bi beden küçük tam bi bilgisayar kurdu. egosu etrafında görünmez bi çemberle varlığını hissettiriyor. asistanlıktan hocalığa geçmenin verdiği özgüven gögüs kafesine sığmıyor. sosyal konularda oldukça beceriksiz olduğundan pek diyaloğa girmiyor ve bu onu başkalarının gözünde karizmatik yapıyor. slayt geçişlerindeki boşluklardaki gerginliği bunu bilmeyen bu dersten umudunu kessin ve türevleri şeyler söylüyor. iki dil biliyor ama konuşamıyor. verdiği örneklerin hepsi vasat. ilk akla gelen şeyi söylüyor. iyi niyetli birisi olduğunu düşünüyorum her zaman ve bu fikrim de değişmiyor. boşluk erişim izni vermiyor. boynunda atkısı her zaman var ve en basit şekilde sıkıca boynuna bağlıyor. her gün farklı renk ve desenlerde derse endam ediyor belki de bilmiyorum haftada bi kere görüyorum. çoğu zaman ilmek gibi sıktığı atkısını gevşetip ona yeni bi hayat vermeyi hayal ediyorum. cellada talimat vererek bağışlıyorum. alçakgönüllülüğüyle halkın gözü önünde idam mahkumunu affediyorum tüm sınıf mutluluktan ağlıyor. kraliyet falan kalmıyor demokrasiye geçiyoruz atatürkü anıyoruz eşitiz hatta çok eşitiz karşılıklı konuşuyoruz. ben ona 2009 girişli olduğumu ilk kez bi hocayla beni neden bıraktınız hocam keşke bırakmasaydınız demek için burda olmam gerektiğinden bahsediyorum.

    ders arası verdiğinizde ben uyanmıştım. bunun bi ayıp olduğunu düşündüm. 26 yaşında adam gelmiş akranları bi şeylerin ucundan tutmayı bırak kavramış sahip olmuşken bu arkadaşımız uyuyor. ben uyuyorum. gitmeye karar veriyorum. imzamı da zaten attım diyorum. diğer derse gelip de yoklama alacağınızı hiç düşünmediğimi de söyleyip suçlu yerine koyuyorum bi de adamı. gülüşüyoruz hayır ben gülümsüyorum adam dinliyor. konuşurken de bi yandan iyi gidiyorum hee falan diyorum içimden. zaten pek şirin bi sıfatım yok. ama ilgiyle dinlemeye devam ediyor. o dinledikçe sanki benim konuşacak bi şeyim varmış gibi elimi boşluğa daldırıp daldırıp yeni şeyler çıkarıyorum. anlatıyorum iyi gidiyorum. ya zaten 3 yıldızı 4 yapmanız güzel bi jest olmuş açıkcası inanın ben bu yaptığınıza zerre kızmadım. bu bi yöntemdir sonuçta beni avladınız. aslında kaçmayan bi şey avlanmaz diyorum. tezatlarla konuşmaya devam ediyorum bi yerde artık susuyorum. neyse hocam vaktinizi aldım iyi günler diyorum kapıyı tıklayarak açma esprisi nedense hala aklımda tam tıklayarak çıkacakken adımı soruyor. erkan diyorum. soyadını da söyle diyor. bi tane erkan var diyorum neyin tribiyse bendeki de. listede adımı buluyor sondaki yıldıza çarpı atıp haftaya derse gelmemi öğütlüyor. ben o arada kapı tıklama esprisini unutuyorum lap diye çıkıyorum dışarı sonra hayıflanıyorum ulan keşke yapsaydım diye çok fiyakalı hareket olurdu ulan ya diyorum. teşekkür etmediğimi fark ediyorum. ayıp be yaptığın diyorum koskoca kral hayatımı bağışladı ve ben bi teşekkürü bile çok görüyorum. sınıfta kimse ağlamıyor koridorda bi tek ben yürüyorum. ayakkabımdan çıkan sese dikkat ediyorum. ritmi severim ritim iyidir ayak uydururum. keşke beni unutmayın hocam deseydim diyorum. ben arada unutuyorum hocam siz yapmayın bari deseydim diyorum. ulan en azından iki dakka sussaydım da adam da konuşsaydı hangi takımlı onu bile öğrenemedik diyorum. çoğul konuşuyorum boşluğun doyması lazım sonra kendisini yiyor biliyorum.

    sınava giriyorum. sınavdan çıkıyorum. beklediğim gibi vasat bi not alacağımı düşünüp boşluğa atacağımı düşünüyorum. öyle de oluyor. artık zaman bi şeyler getirmiyor götürüyor. sigara 8 lira olmuş ben hala içiyorum ilkinde 3,5 lira mıydı neydi bilmiyorum ama nonda gol atmıştı. edu volkan'a çarpmıştı ben sevinçten camı kırmıştım. 3 hafta sonu ceza ve yeni camın faturasını bana kitlemişlerdi. ilk kez aşık olduğumda hasan kabze dakika doksanda yapıştırmıştı golü aslanım benim. ben de doksana takmıştım ondan sonra helal be bize. çiğköfteyi yapmayı öğrendiğimde florin bratu vardı aq bi kere bile patlama yapamadı. bende çiğköfteyi tavana yapıştırdım. kardeşimin doğduğu seneden sonra uefa kupasını aldık. ayağı uğurlu pezevengin aramızda 9 yaş var. o daha piyasada yokken iskenderunda oturuyorduk annemi babamı eğer bana kardeş yapmazlarsa evden kaçacağımı onları terk edeceğimi söylüyordum. kilotlarımı siyah poşete koyup olayı daha da ciddi bi boyuta getiriyordum. ama hagi vardı be bizde. ulan solak olmaya bi insan özenir mi? ya da şöyle söyleyeyim hangimiz solak olmaya özenmedik ki onun yüzünden. gaziantep'e bi kere yenilmiştik. kupa maçı falan olabilir ya hatırlamıyorum o kadar da önemli değil ama sessiz sessiz ağlıyorum. enn fazla 9 yaşındayım ağlıyorum. babamın futbolla alakası yok hiç oldu mu gençken onu da bilmiyorum. üzme kendini oğlum diyor sanki bize ekmek mi getirirler diyor zaten ben ekmek sevmiyorum baba hagi üzüldü ondan ağlıyorum diyorum. ben büyüyorum bi adım daha hagi milli takıma veda ediyor o ağlıyor ben ağlıyorum. ulan çocuğun işte çocuk gibi ağlıyorum.

    ben büyüyorum. gençliğimin ortasında hayata adım atamadan bekliyorum. yok öyle bi sitem gibi bi şey olsun diye anlatmıyorum hayatımı seviyorum. sadece çok sıkılıyorum. gögüs kafesimin içinde kocaman bi boşluğu besliyorum. ben o boşluğu seninle dolduruyorum. iyi ki varsın. iyi ki seninleyim. inan sana benzedim diye hocaya yıldızı sildirtemiyordum bile ulan. iyi ki varsı galatasaray. çok güzelsin.

    iyi kötü yaşayacağım şu hayatta bilmiyorum. pek çok şeyi algılayamıyorum bi şeyden kesin eminim ki hayatta verdiğim en güzel sendin sen olacaksın. mezar taşıma da şerefti seni sevmek yazdıracağım. yeni yılımız kutlu olsun. gözlerinden öpüyorum.
  • 4339
    adnan polat döneminde dibi gören sportif başarı, ünal aysal döneminde zirve zamanlarını yaşamış, ünal aysal'ın istifasıyla yeniden serbest düşüşe geçmiştir. taraftarı galatasaray'ın yarısı kadar bile olmayan beşiktaş'ın bile ekonomik, sportif planlaması bizden iyi durumdadır. en büyük rakibimiz olan fenerbahçe'nin ise bana göre planlama anlamında çok çok gerisindeyiz. adamlar her branşta şampiyon olamadıkları sezon bile ilk 3 içinde kalabiliyorlar. biz ise yine serbest düşüş. istikrarsızlık kulübün istikrarı olmuş durumda. bunun en büyük sebebi kulübün liseden ayrılamaması ve hala bir dernek mantığı ile yönetilmeye çalışıp ele yüze bulaştırılmasıdır. galatasaray'ın geleceği liseden bağını koparıp taraftarına açılmadığı sürece bana göre tehlikededir.
  • 4340
    milyonların aşkı olandır. sen olmasan kimi seveceğiz be sarısına, kırmızısına tutulduğum. kimse üzmedi senin üzdüğün kadar, kimse sevindirmedi senin sevindirdiğin kadar. bu kötü günler de geçer. biz neler gördük, ne fiyaskolar yaşadık. boşuna mi söyledik o kadar çocukluk aşkımsın marşlarını. o stadı her boş gördüğümde içim biraz daha buruk. gidin be renktaşlar stada. biliyorum kötü oynuyoruz, biliyorum içinizden her ruhsuzu ıslamak geliyor, biliyorum orası bir ali sami yen değil. ama ali sami yen cehennemini cehennem yapan sarıyla kırmızıyı buluşturan ve ne olursa olsun inatla giden taraftar değil miydi, aynı zamanda galatasaray'ı galatasaray yapan. bu kadar mı çekti bizi futbol endüstrisi kenara? gerekirse sokakta oynasınlar kaldırımda izleriz demedik mi? hani aşıktık renklere, armaya, formaya? aslında sözüm de size değil, buraya gelip tek derdimiz galatasaray'ı tartışıyoruz, ama anlayın beni de... kızım sana söylüyorum gelinim sen anla misali buraya yazıyorum. uzun lafın kısası tek bir sevgilimiz var şu hayatta onu da yalnız bırakmayalım.
  • 4341
    futbol takımı neden sistemli bir şekilde yönetilemez anlamıyorum?

    yani bu melo gitti ve yeri dolmadı. nasıl bir kulüpsün sen?

    adam gideli 4 ay olmuş, 4 ayda en az 30-40 futbolcu izleyip 3-5 tanesiyle imza aşamasına gelmen gerekirken gene hazıra konup 6 ay sonra bonservisi elinde olacak ryan donk'u fahiş bedelle kadrona katıyorsun.

    senin forvet oyuncuların yetenek olarak yetersiz. hadi bunu geçtim asıl konu şu; dünyanın hiçbir kulübü forvet mevkisinde 2 futbolcuyla koca sezona başlamaz. başlarsa eğer alay konusu olurlar. yani bunun sakatlığı var, cezası var, hastalığı var.

    ulan belli ki bu takıma forvet alınacak. kaç aydır hiç mi temas yok? nerede senin futbol aklın? x üzülmesin y kırılmasınlarla kulüp mü yönetilir. hani profesyonel kulüptük?

    şu kulübün futbol branşının başına futbolcudan önce rudi völler gibi, walter sabatini gibi 'futbol aklı' yani bizim ülkedeki ismiyle ''sportif direktör'' getirin.

    darlanıyorum sözlük..
  • 4342
    kötü yönetilmek şu sıralar kaderi sanırım.

    hamza hamzaoğlu'ndan kurtulduğumuzu sanarken yerine hastalıklı bir yama olan mustafa denizli'yi getirmek, yılmaz vural'ın bile iş bulduğu bir camiada senelerdir takım çalıştıramayan mustafa denizli'yi tercih etmek nasıl bir akıl tutulmasıdır yarabbim.

    şimdi de transferde hamza hamzaoğlu'nun tercihleri yüzünden medyaya boy boy eleştiri yapan özbek hatalarından ders almamış olacak ki yine rotayı tamamen bir başka eyyamcı teknik adamın isteklerine göre belirliyor.

    gerçekten ünal aysal döneminde komik gelen fikret orman gözüme içinde bulunduğumuz şartlardan bakınca dahi bir baş komutan gibi görünüyor.

    anlayın artık kötü yönetilmek dediysem öyle böyle kötü yönetilmek değil yani.
  • 4343
    2013 mayısındaki o uğursuz kongreden beri onbinlerce hata üstüne hata yapan kulüp. hızlıca kronolojik olarak sırlamaya çalışırsak:

    -ali dürüst ve abdürrahim albayrak'a o dönemki yeni yönetimde yer verilmemesi. ilk kritik hata.

    -fatih terim-ünal aysal sürtüşmesi. baştan sona saçmalıklar silsilesi, bugünlere gelmemizdeki 2. kritik eşik.

    -nordin amrabat'a 8,6 milyon avro bonservis verilmesi.

    -bruma'ya 12 milyon avro bonservis verilmesi.

    -2013 yazında fatih terim'le devam etmek istenmediği halde, ünal aysal'ın yazın onu kovamayıp süreci sezon başında sonuçlandırabilmesi.

    -galatasaray başkanı ile yarışan teknik direktör fatih terim'in olaya yaklaşımı.

    -sezon başlamışken roberto mancini'nin transfer edilmesi. zamanlama yanlıştı bir de kabul edersiniz ki mancini farklı maliyetleri olan bir antrenör.

    -federasyonun yabancı oyuncu kısıtlamalarının önüne geçilememesi, bu düzenlemelere göre plan yapılamaması.

    -ontiviero transferi. maliyet yaklaşık 3 milyon avro.

    -veysel sarı transferi. maliyet 400 bin avro.

    -burdisso transferi. maliyet bilinmiyor, profosyonel futbolcu olmayabilir.

    -izet hajroviç transferi ve sonrasında skandal boyutuna ulaşan olaylar. maliyet yaklaşık 4 milyon avro. kim izlendi beğendiyse gerçekten futboldan anlamıyor.

    -yıllardır kulüp takımı çalıştırmamış cesare prandelli'yi şampiyonlar liginde oynayan futbol takımının başına getirmek.

    -şenel yerine tarık çamdal transferi olayın asıl kötülüğü yüksek maliyeti ne yazık ki. maliyet yaklaşık 7 milyon avro.

    -goran pandev-blerim dzemali transferleri. maliyet yaklaşık 8,4 milyon avro.

    -burak yılmaz'ın sözleşmelerinin akıl almaz meblağlar karşılığı 5 yıl uzatılması. maliyet yaklışk 14 milyon avro+ maç başı ve primler.

    -ünal aysal'ın, fatih terim'i kovduktan sonra başkanlıkta 1. yılını bile dolduramadan apar topar kamyonun freni patlamış halde yokuş aşağı giderken şoför koltuğundan atlaması.

    -dursun aydın özbek'in sırf galatasaray lisesi mezunu diye galatasaray kongresinden başkan olarak çıkabilmesi. öyle kritik bir hatalar bütünü ki belki de 10 yılımıza malolacak.

    -fatih terim'in yönlendirmesi ile hamza hamzaoğlu'nu teknik direktörlüğe getirmek. adamın kapasitesi galatasaray'a yetmezdi yetmedi de zaten. adam 7 yıl milli çalıştırmak üzere anlaşma imzalayan fatih terim'in yardımcılığına koşarak gitmişti. bunu bir hata olarak görmeyebilirdik 2015 mayısta yollar ayrılsa ancak 2 yıllık sözleşme yapılarak tüy dikti dursun bey.

    -rodriguez transferi. maliyet şimdilik 700 bin avro.

    -jem karacan transferi. maliyet 600 bin avro.

    -felipe melo'nun gönderilmesi. maliyet henüz hesaplanamıyor, uzun vadede artçı etkiler ortaya çıkacak.

    -sabri sarıoğlu'nun sözleşmesinin uzatılması. maliyet 1,6 milyon avro.

    -grosskreutz transferi faciası.

    -zamanında önce sol bek sonra sağ bek orta saha ve forvet transferlerinin uzun süreler yapılamayışı.

    -mustafa denizli ile yarım sezonluk değil de 1,5 sezonluk anlaşma yapıp yüksek ücret ödemek. maliyet 3 milyon avro.

    -ryan donk transferi maliyet 2,5 milyon avro olduğu söyleniyor.

    aslında daha çok yazılabilir, sonuç değişmiyor galatasaray her anlamda 2,5 yıldır berbat yönetiliyor. araya bir juve zaferi ve 20. şampiyonluk sıkışmış olması ne yazık ki bozuk saatin doğruyu gösteriyormuş gibi gözükmesinden başka bir şey değil. yukarda hızlıca sıralanmış transfer hatalarının yaklaşık maliyeti 70 milyon avro. bu sene şampiyonlar ligine katılamamız gibi sekonder kayıpları saymıyorum bile. bruma'nın satılmasından ne kadar gelirse kısmet artık.

    ilk iş yönetim değişmeli dursun aydın özbek, fatih işbecer ve saz arkadaşları bu pahalı oyuncağı uzun yıllar onarılamaz hale getirmeden, bu oyuncağı onların ellerinden almak lazım.
  • 4347
    vasıflı olup olmamasına bakılmadan sadece bir zümre tarafından yönetilen, varlıklarının yine aynı zümreye peşkeş çekildiği, binlerce milyonlarca kişinin dişinden tırnağından artırıp sağladığı kaynağı hesapsızca savuran yöneticilerden hesap sorulmadığı, son birkaç yıldır özellikle de bu yıl kendimi sağmal inek gibi hissettiren, gittikçe kendinden soğutan fakat çocukluk aşkım olduğu için kopamadığım oluşum.. du bakalım ne kadar dayanabileceğim
  • 4349
    spk, uefa, dernekler yasası, maliye'den her yerden ceza yemesini istediğim kulübüm.

    nedeni ise hepimizin gördüğü üzere liselilerin bu kulübün yakasından düşmeleri için ''alın biz batırdık, bırakıyoruz.'' tarzı bir noktaya gelmeleri ve taraftarın tepkilerinin gelip geçici yönetimlere değil perde arkasındaki ''dedelere'' yönelmesini sağlayabilir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın