• 3078
    galatasaray ile yeşil sahada ilk tanışmam bir kasım akşamı olmuştu. 2003-2004 sezonu, ligin 14. haftası, tarih 28.11.2003, yer atatürk olimpiyat stadı, rakip malatyaspor. babam akşam eve elinde biletler ile gelmişti. anneme: "kızları sıkı giydirdir, maça gidiyoruz bu akşam" dedi. kalbim yerinden fırlayacak gibi atmaya başlamıştı. stada gittik ve macın başlamasına çok az bir zaman kalmıştı. içeri girmek için kapıya yönelmişken, görevliler bizi başka bir kapıya yönlendirdi. o diğer kapıya gittiğimizde içeri almadıklarını söylediler. o an etrafa caresiz gözlerle bakmaya başlamıştım. kafamda kocaman sarı-kırmızı bir şapka,boynuma bağladığım "avrupa fatihi" bayrağı var. bizle birlikte olan amcam, oğulları e arkadaşları demirden atlayarak stada girdiler. ardından babam, ben ve ablam girdik. bunu gören görevlilerden biri ile ufak bir tartışma yaşadık. tartışma sonrası tribüne girdiğim an etrafa hayran gözler ile baktım. karşı tribün 4 sene üst üste şampiyon olduk derken, biz avrupa'nın kralı olduk diye karşılık veriyorduk. maç sonu 2-2 berabere bitse bile alınan 1 puan değerliydi. eve dondugumde o atmosferin etkisini üstümden atamamıştım. o yüzden her zaman: ilk maca ne zaman gittin diye sorduklarında hep bir kasım akşamı derim. daha 8 yaşındayken soludum sarı-kırmızı atmosferi.
  • 3080
    bir hayat biçimi, bir felsefe, bir sevdadır galatasaray! maddi durumun iyi olmadığın da bile, otobüsle 3-4 günde, madrid'e gitmeyi göze almaktır galatasaray! takımın farklı yenildiğin de bile, ertesi gün gururla parçalı formayı giymektir galatasaray! ilk maçta rakibine 3-0 kaybettiğin halde, 2. maçta hala umut beslemektir galatasaray! benim galatasaray'ım böyle. daha nice kelimelerle, cümlelerle, sözcüklerle anlat anlat bitmez benim galatasaray'ım! bizim galatasaray'ımız.
  • 3082
    küçük çocukları kandırmak kolay oluyor. adı üstünde küçük çocuk. hep vardır böyle akrabalar arasında gel sana şunu alayım, para vereyim bjk'yi tut, fb'yi tut diye. doğal olarak bizde de vardı. ama biraz farklıydı bu. babam teyzemlere her gittiğimizde kuzenime gel sana para vereyim galatasaraylı ol derdi o da olurdu. ablam bunu görünce eğer sana da aynısı derlerse: sen "benin galatasaray sevgimi para ile satın alamazsınız" de derdi. küçükken bunu ezberlemiştim. ben kendimi bildim bileli galatasaray sevdalısıyım.
  • 3086
    türkiye'de hatta belki dünyada diğer bütün kulüplerden bir yönüyle ayrılır. o da galatasarayın içindeki saygı,sevgi ortamıdır. bu ortamın sebebi kuvvetle muhtemel galatasaray lisesidir. galatasaray lisesinde alınan terbiye sayesinde olacak ki galatasaray yöneticilerini çıkıp da "psikolojik üstünlük bizde" ya da "oyuncu devrearasında tivit atıp türkiye'de oynamak istediğini biz de aldık" gibisinden garip açıklamalar duyamazsınız.

    galatasaray her zaman dünü,bugünü ve yarınıyla türk sporunun öncüsü olmuş ve olacaktır.
  • 3087
    kendimi bildim bileli her yerde her türlü karşılıksız desteklediğim, sevdiğim takım. stadta bağırararak , storeda alışveriş yaparak, sosyal medyada - gerçek hayatta tartışarak , arabayla tur atarak, gerekirse kadıköyde derbi zamanı sarı-kırmızı formayla gezerek*,yabancılarla kendi şehirlerinde atışarak şimdide sözlükte yazarak* , fikir paylaşarak.

    uzun zamandır okuyarak takip ettiğim ; galatasaraytaraftarının profilini en iyi yansıttığını düşündüğüm bu platformda bir galatasarayçözümlemesi, incelemesi yapmak , bu sevda hakkında birde benim hissettiklerimi paylaşmak istiyorum.

    kuruluştan bu yana değerlendirmek benim yaşlarında* insanlar için kolay olmasa gerek. 100 küsür senelik klubün tarihinde sayısız kırılma anı, başarı, başarısızlık, efsaneler, unutulmak istenenler, nice başkan-yönetici, kupa ve zafer var.kuruluş amacı; o gününde değerlerine* paralel olarak yabancı takımları yenmek olan - hatta ortada türk dahi bir takımın,rakibin olmadığı bir dönem - bir takım.

    bir kaç liseli gencin hayali.

    bugün geldiği nokta bizim hayal gücümüzün ötesinde.ben daha çok son 20-25 sene üzerinden kendi gözlemlerim ve tecrübelerim; büyüklerden duyduklarım, okuduklarım üzerine devam edicem. takdir edersinizki futbol stadları günümüzün modern arenaları, futbolcular gladyatörler. bu bir benzetme değil , gerçekten öyle. kalabalık kitleyi meşgul etmek, konuşucak malzeme vermek, ama en önemlisi insanların takımlarıyla kendilerini özdeşleştirmelerini sağlamak; başarıda kendi başarısı gibi sevinmesini sağlamak. dünya nufüsunun bu kadar arttığı bir dönemde çoğu insan çok zor şartlarda yaşıyor; iyi bir işi ve geliri yok , haliyle duygusal anlamda kadın-erkek ilişkisi sağlıklı değil , hayata dair umutlar az. maalesefbizim ülkemizde bu profil çok daha kalabalık.takımla sevinen-üzülen , yatan-kalkan, adam öldüren , en yakın arkadaşıyla kavga eden adamlar var.çünkü hayatlarındaki tek büyük başarı bu takımların yaptıkları işler, benim takımım yaptı deme isteği. psikologdeğilim ama dikkatli inceleyince fark etmek çok kolay , bu bir boşalma anı bir tatmin bazıları için. gelmek istediğim nokta galatasarayın türk insanı üzerindeki inanılmaz etkisi.

    tabiki 17 mayıs 2000 tarihinden bahsediyorum.bu tarihe kadar belki tökezleyerek* gelen cumhuriyetimiz, hakla sürekli aşılanan avrupalı korkusu, onların düşman olduğuna dair inanç, filmlerimizde bile sürekli işlenen fakirlik ama onurluluk konusu, elindekiyle yetinme hissi. tabiki ekonomikanlamda bu ayrıca değerlendirilebilir.ama bu tarih bir kırılma noktasıdır ; birşeylerin değişebileceğinin görüldüğü , bizimde başarabiliceğimizin ispatı.yıllardır avrupalıya karşı kazanılmış bu kadar net bir zafer.dahası ülkedeki herkesin sevindiği, rakip takım taraftarlarının dahi katıldığı bir kutlama.

    elbettiki kurtuluş savaşını yapmış bir halk kendisine daha çok güvenmeliydi.ama bazen böyle bir olay tetikleyici olabilir.her ne kadar o anda çok iyi idrak edemediysek de , bu etki belki bilinç altımızı değiştirdi, ön yargıları yıktı.bunu başaran kuruluş amacının bu kadar etkisi olacağını belki tahmin bile edemeyengalatasaraydır.daha öncede avrupada başarılı olduk, yendik.ama tüm topluma etki eden böylesi bir olay olmamıştı.

    bu toplum açısından genel bir değerlendirme. daha çok futbol odaklı konuşursak; yıllardır galatasaraybu başarının meyvesini toplayamadı, paraya çeviremedi derler.ama o anda bu mümkün değildi; futbol tam anlamıyla sanayileşmemişti kaldı ki galatasaraytaraftar sayısı bakımından gerideydi.o yıllardaki başarı birçok çoçuğu , genci galatasaraylı yaptı evet ama meyveleri ancak şimdi toplanabilir.o çocuklar büyüdü. ve şu anda galatasaray taraftar sayısı olarak en yakın rakibini geride bırakmış, ülkenin en iyi stadına sahip takım.

    son 20 senede bu güç odağı değişimi elbette çok farklı etkiler doğurdu ; galatasaray'ın 1996 - 2000 yılları başarıları öncesi futbolda her türlü desteklenen - filmler*,gazeteler,yazılı medyada istediği gibi at koşturan rakip birden artık yalnız olmadığını, şampiyonluk sayısında geride kaldığını üstelik rakibinin 2 tanede avrupa kupası sahibi olduğunu gördü. bu açıdan bakıldığında kendi stadlarında yıllardır maç kaybetmememin önemi ve motivasyonu anlaşılabilir.çünkü rekabet edicek başka bir ortam kalmadı, baş edemediler.
    geriye düştüler.

    tabiki galatarasaraytaraftarı olmak demek benim için yıllardır hep başarı demek.yüzümüz hep güldü.diğer takım taraftarlarından çok daha farklı bir şekilde hemde.en zor zamanlarda bile sevindik; teknik direktörsüz bile şampiyonolduk, para zaten hiçbir zaman yoktu.*

    şimdiki durumda mücadele edilmesi gerekilen şey artık medyada kalan son çöplük fikirli, yalan haber yazan kitleye karşı iyi silahlanmak, federasyonda söz sahibi olmak, uefa da iyi temsil edilmek.galatasarayklüp olarak gücünü iyi kullanamıyor, elbetteki yapısı gereği - liseli- bazı doğal engeller kendi içinde de var. garip olarak bu engel klubün ruhunu da oluşturuyor ; demokratik yönetimin garantisi.bunun bir orta noktası bulunması gerekiyor; çünkü futbol özellikle son 10 senede artık sadece futbol değil. avrupada ve türkiyede çok güçlü bir lobi faaliyeti, örgütlenme gerekiyor. fatih terim - ünal aysal ayrılığına kadar bu savaşın türkiye ayağını terim, avrupa kısmını aysalçözecek diye içimde kuvvetli bir his vardı. takım da o yönde gitti zaten. maalesef işler yürümedi; tabiki dışardan müdahele kadar içerde olanlar da bu işi hızlandırdı.liseli diye tanımlanan aslında klubün kalbi olan kısım genellikle entellektüellerden oluşuyor ; iş hayatlarında başarılılar ama taşın altına elini sokacak kadar futbol ile ilgilenmiyorlar. galatasaray bir spor klubü tabiki ama futbolsuz işler yürümez.bana kalsa amatör şubeler tamamen kapatılmalı - ülke sporu açısından tabiki çok olumsuz - ama sadece futbola yoğunlaşmak başarıyı çok hızlı getirebilir.dünyada 10 ve üzeri spor branşını temsil eden kaç klup vardır ? kaldıki bunların hepsinde sürekli başarı elde etmek isteyen kaç klup var ? bu ülkemizdeki spor sorunsalı başlığında tartışılabilir ama tüm sporların başını çeken maalesef büyük futbol takımları.konudan uzaklaştım ; uzun lafın kısası futbolda sallandık ama yıkılmadık, şimdi bu sorunu yaratanlar aynı zamanda çözeceklerde.

    olan oldu ama hedeften şaşmamak lazım. eğer bu hedef hala şampiyonlar ligi şampiyonluğuysa ; yapılacak iş çok.avrupada kazanma geleneği olan bir takımız ama bunu sürekli hale hiçbir zaman getiremedik. aysal'ı burda desteklememek mümkün değil, hataları oldu olucak ama güven veriyor.sonuçta başkanlar,teknik direktörler, futbolcular geçici ; sistemkalıcı. biz o başarılı sistemi istiyoruz ; çünkü alıştık başarıya , daha azıyla tatmin olmaz bu taraftar.

    daha yazılıcak çok şey var tabiki ; ilerde paylaşmak istediğim. ama şu andaki tek isteğim yarınki* madrid maçını kazanmak, rotayı düzeltmek.evet kazanmak dedim çünkü bize öğretilen imkansızyoktur, mucizeler zaman alır. biz galatasaraylıyız.
  • 3094
    ablamın sayesinde hayatıma anlam katan hayatımın en büyük ayrıntısıdır. türkiyede çocukların takım tutma zamanı geldiğinde bir çok ailede çocuk ya babası, ya dayıları-amcaları, varsa ağabeyleri tarafından kendi tuttukları takım tutmaya zorlanır. bizim evde ben galatasaray diyene kadar annem ve en küçük ablam olmak üzere iki galatasaraylı, babam ve en büyük ablam olmak üzere iki beşiktaşlı ve ortanca ablam olmak üzere bir fenerbahçeli vardı. anne tarafı büyük çoğunlukta galatasaraylıyken baba tarafım ağırlıkta beşiktaş olmak üzere karışık bir taraftarlık yapısına sahiplerdi. babam beni hiç bir zaman takım tutma konusunda yönlendirmedi. çünkü kendisi futbolun ve taraftarlığın insanların hayatında çok önemsiz bir şey olduğunu, karın doyurmadığını düşünürdü. 3 ablamın 3'ü de beni kendi takımlarından yapmaya çalışıyorlardı. fenerli olan en ortanca ablam çocukken en sevdiğim ablamdı. ısrarla fenerli yapmaya çalıştı beni. bir süre sonra da beşiktaşlı olmamı isteyen en büyük ablam evde 3 büyüklerin taraftar sayısı ikişerli olsun diye ona katıldı. çocukken en çok kavga ettiğim, en nefret ettiğim, hiç anlaşamadığım en küçük ablam ise benim galatasaraylı olmamı istiyordu. bir gün ben takım tutma kararı verdim ve en küçük ablamla konuşuyordum o sırada sülalemizden, mahallemizden ve popiler kültürden en sevdiklerimin hangi takımlı olduklarını sormaya başladım. bir çoğu galatasaraylıydı. ben de zaten çocukken ş harfi yerine s, ç harfi yerine k dediğimden dolayı diğer iki takımın adını hiç doğru söyleyemecekmişim gibi gelmişti bana. derken adını kusursuz bir şekilde söyleyebildiğim galatasarayımı, diğer bir adını o zamanki dememle gimbom'umu seçtim. be o günden sonra bana her sevdedan geriye kalandan ziyade her yalnızlığımda başucumda biten sadık bir sevgili oldu bana.
  • 3095
    10 kasım 2013 fenerbahçe galatasaray maçı'nı fenerbahçeli babam ile birlikte izlerken ilk dakikalarda gökhan gönül'ün haksız yere penaltı istemesi ve egemen korkmaz, emre belözoğlu gibi oyuncuların hemen çirkefliğe başvurup, maçı germeye ve hakemi etki altına çalışmaları sonucu babama döndüm ve dedim ki, işte bu yüzden galatasaray'lıyım. çünkü bizim takımımız haksız kazanç istemiyor, çünkü bizim takımımız gerginlikten nemalanmıyor, çünkü bizim takımımız da taraftarımız da yenmeyi iyi bildiği gibi yenilmeyi de biliyor. tabi babamda çıt yok. bir kez daha bu kulübe gönül verdiğim için gurur duydum. iyi ki varsın galatasaray.
  • 3097
    babamın bana verdiği en büyük, en anlamlı ve en kıymetli hediyedir.

    2000 destanını kılpayı yakalayan bir neslin üyesi olarak çok şanslı olduğumu düşünüyorum. o zamanlar daha çok küçük olmama rağmen dün gibi hatırlarım yaşadığımız o güzel duyguları, sabri ugan'ın "bekledik bu golü çok bekledik" diye haykırışlarını, kaybettiğimiz maçlardan sonra sessizce odama çekilip usul usul ağladığımı... o zamanlar küçüktük, sevinci de üzüntüyü de uçlarda yaşardık ama şimdi yaş 20'ye gelmesine rağmen yine kaybettiğimiz her maçtan sonra boğazım düğümlenir.

    bir de hiç unutmam, mahallemizde bi bakkalımız vardı. çok iyi bir insan olmasının yanında çok da iyi bir galatasaraylıydı toprağı bol olsun. erken yaşta gitti ama o sene elde ettiğimiz her zaferden sonra getirttiği davul ve zurna ekibiyle tüm mahalleyi inlettiği, bizleri coşturduğu ve adeta mahallemizi bir bayram yerine çevirdiği günlerle aklımda yer etmiştir. büyük galatasaraylıydı.

    uzun lafın kısası, şu dünyada 2 şeye aşık oldum ben. biri 3-4 yıldır peşinden koşup karşılık bulamadığım huysuz ve tatlı kadın, diğeri ise hiç bir karşılık beklemeden sevdiğim sarı ve kırmızım, galatasaray'ım.
App Store'dan indirin Google Play'den alın