• 3076
    küçükken ağabeyim ile aynı odayı paylaşırdık. bir ranzamız vardı. ben alt katta ağabeyim ise üstte yatardı. ne zaman kafamı kaldırsam boş sunta görmekten sıkılmış olacağım ki , bir müddet sonra en sevdiğim şey olan galatasaray ile doldurmaya başladım altını. ilk önce sarı ve kırmızı kalemler alıp logo denemeleri yaptım. ilk yaptıklarım çok başarılı sayılmazdı ama daha sonra deneme yanılma yolu ile suntanın tam ortasına gelecek şekilde oldukça büyük bir logo yaptım. her gün yeni bir şeyler ekledim , şimdi gazeteler veriyor mu bilemiyorum ama eskiden futbolcuların ufak posterlerini verirdi. suntanın bir çok yerine prekazi, cüneyt ve efsane futbolcuların resimlerini astım. gece uyumadan önce onlara bakar kendimi, onlar ile futbol oynarken hayal ederdim. küçükken belki bir çok çocuk uyumadan önce zorluk çıkarırdı ama ben koşa koşa yatağa gider hayallere dalardım.
  • 3077
    bir spor kulübü, bir futbol takımı, bir camia ya da bir tarih değil; bir karakterin ismi.
    öyleki, ne yaşanırsa yaşansın, kimler o ismi kirletmeye kalkarsa kalksın yinede o karakter silinmiyor.
    mağrur bir aslan, parçalı bir forma, kırık dökük bir metin oktay resmi, hep beyefendi yöneticileri, sahanın kenarında öfkeli bir fatih terim, sesi hiç tükenmeyecek bir metin kurt, uzaktan olan biten herşeye gülümseyen bir baba gündüz ve ilk tanıştığım anda aha oda bizden dediğim taraftarıyla...

    ve en çok teselli eden şeyde o karaktere zarar veren kimseyi çok da fazla bünyesinde barındırmamış olması...
  • 3078
    bir buçuk ay kadar önce bir cuma günü memlekete gidiyorum.manitayla görüşmeyeli haftalar olmuş.uçaktan iniyorum beni karşılamaya gelcek.deli gibi özlemişim özlemesine,kucaklaşıp sarılıyoruz.napalım oturalım mı bi yerlere diyor.galatasaray'ın maçı var,benim aklımda bi yandan o.nasıl hem manitayı mutlu edip,hem de galatasaray özlemimi dindircem onun hesabını yapıyorum. türlü şakalar şirinlikler,ikna ediyorum gidiyoruz üniversitenin sosyal tesisine maç izlemeye.ilk yarı takımda herkes dökülüyor, takımda cenabetlik kol geziyor. sahada futbol dışında bi akıllı tv videosu kıvamında olaylar. futboldan anlamayan manita eğleniyor yine de,komik geliyor ona ekrandaki naptığını bilmeyen adamlar. ama ikinci yarı başlıyor, çekilir dert değil. ne idüğü belirsiz bi şey sahneleniyor sahada. her lig maçının tamamını,özetlerini sonradan defalarca izleyen ben bile bitse de gitsek diye bekliyorum. manita iyice sıkılıyor, keyfi kaçıyor. haftalardır görüşmediğim çocuk bu maça getirdi beni diyor,tripler kavgalar.bi haftalık küslük.

    dün durdum düşündüm hangi maçtı o diye.unutmuşum. her maçını, her adamını, her golünü, her sevincini üzüntüsünü,gelenini gidenini, hocasını yardımcısını,kare kare her fotoğrafını, haberini çocuğumuz gibi, anamız babamız elimiz kolumuz gibi sevdiğimiz hissettiğimiz ezberlediğimiz bir takım vardı son iki senede.kocaman insanlar çirkin hesaplarıyla bizi öksüz bırakıp elimizden aldılar.şimdi yabancı,soğuk,ne oyuncunun ne taraftarın sahiplenebildiği,bi ay önceki maçını hatırlayamadığım bir takım ve burukluk kaldı.o yetmez gibi bir de manitayı küstürdünüz .eyvallah.
  • 3079
    günlerden 3 kasım 1999. o zamanlar daha okula bile gitmeyen, 6 yaşında, dünyadan bir haber bir çocuğum. o gün gideceğim maçın öneminden bir haberim ama bazı anılar vardır kaç yıl geçerse geçsin aklından hiç bir zaman çıkmaz, hatta hatırladıkça daha da tazelenir ve onlar bizi birbirimize bağlar. işte onlardan biriydi bu maç.

    maça babamın patronlarından haluk abi gidemeyeceği için kombineyi babama vermiş, ben, babam yine babamın patronları yavuz ve selim abi maça gidiyoruz. hava biraz soğuk. babam bütün atkıları bereleri geçirmiş üstüme, maça gidiyorum. stada girdiğimdeki heycan, o yemyeşil çimler üzerindeki futbolcuları ilk defa görmek vazgeçilmez, tarifsiz bir duygu.

    doğruyu söylemek gerekirse maçı tam hatırlamıyorum ama ümit davala'nın o penaltısını hiç unutmaycağım. numaralıdayız, tabi ki bütün maçı oturarak izledik ama o an bütün herkes ya ayakta dua ediyor ya da babam gibi penaltıya bakamıyor sadece titriyor. ümit davala o penaltıyı gole çevirdiğinde ise bir o yana bir bu yana savrularak sevindiğimi hatırlıyorum hepsi bu. dediğim gibi çok kısa ama o unutulmaz maç kafamda yer ediyor ve galatasaray sevgim başlamış oluyor.

    bundan bir kaç ay sonra 17 mayıs 2000. o muhteşem gün. aile dostumuz sinan amcalarda izleyeceğiz maçı. hala çok küçük olduğumdan uefa kupası nedir, kudreti nedir farkında değilim ama final maçına çıktığımızı çok net hatırlıyorum. babam bütün gün boyunca sigara içiyor ve " deniz bu maçı almalıyız." diyor ve bir sağa bir sola yürüyor. maç saatine yakın ablam önce benim sonra kendi yüzünü sarı kırmızıya boyuyor. maç içinde hatırladığım tek şey sinan amca ile babamın hop oturup hop kalktığı ve o efsane penaltılar. bütün herkes pür dikkat ekrana bakıyor ben ise babama. bir elinde sigara diğer eli ise tir tir titreyen ayağını durdurmaya çalışıyor ama nafile. gheorghe popescu penaltıyı gole çeviriyor ve tarifi mümkün olmayan bir sevinç. bir o yana bir bu yana koşuyorum. babam ise sadece koltuğa gömülmüş sadece ağlıyor. başka hiç bir şey yapamıyor, sadece ağlıyor. işte o zaman anlıyorum ki kazandığımız bir maçtan çok daha fazlası.

    işte böyle bir şey galatasaray sevgisi. çocukluk anılarının neredeyse tamamını oluşturan, ailenle arandaki bağları kuvvetlendiren, kendi babasının ölümünde bile ağlamaya direnen bir adamın galatasarayın zaferinde mutluluk göz yaşlarını tutmasına engel olan bir sevgi.
  • 3080
    beşiktaşlı olan babam tarafından çocukluğumda 3-5 yaş araları gibi hatırlıyorum önüme beşiktaş logosunu getiripte bu hangi takım diye en buyuk kim diye sorduğu zaman galatasaray dermişim. hani doğuştan galatasaraylı derlerya öyle birşey gibi hiçbir çaba hiçbirşey beni vazgeçirmedi. fenerbahçeli olan amcamda çok uğraştı o zamanlar fenerbahçe deodorantı falan vardı üzerime bile sıktırmıyordum amcam sıkmaya çalıştıkça kaçıyordum.iyiki galatasaraylıyım diyorum ne mucadeleler verdim sevdamın ugruna sözlük
  • 3081
    çocukluğumdan beri renklerini onurla, gururla, mutluluğuyla, hüznüyle kısacası her şeyiyle üzerimde taşıdığım takımdır. herkesin bir galatasaraylı olma hikayesi vardır. ya bir ön ayak olan vardır aile fertlerinden ya da kendi seçimindir benimkisi gibi. ama elbet bir hikayesi olanlarıda vardır. ailem fenerbahçeliydi, öyle fanatik değillerdi laf olsun diye sorana fenerbahçeliyiz derlerdi. avrupa maçlarında türk takımlarını destekleyen tipler vardır ya işte onlardan. sene 2000, günlerden 17 mayıs. 3 yaşındayım. anlamıyorum pek bir şey tabii ki. yeni yeni cümle kurmaya başlıyorum daha. evde bir curcuna, bağırışma vesaire. meraklı ve ilgili gözlerle bakıyormuşum etrafıma. popescu topun başındaymış, vurmuş gol olmuş. ilk kez bağırmışım o zaman gooooooooooool diye. o gün galatasaraylı olmuşum ben. şimdi açıp o anları izlediğimde tüylerim diken diken oluyor. gözlerim doluyor, ağlıyorum. kendi kendime 'ulan iyi ki galatasaraylıyım be' diyorum. ailem muhafazakardır, izin vermezlerdi öyle maçları gidip izlememe. kaçardım evden, koşardım yine peşinde. okulda sürekli kavga ederdim dil uzatanlara, hoş pek bir şey değişmedi. televizyonun başına koyarlarmış beni, tek oyuncağım galatasaraymış. maçı kaybedersek ağlar, kazanırsak yıkarmışım evde ortalığı. "ulan, iyi ki galatasaralıyım be!'
  • 3085
    galatasaray ile yeşil sahada ilk tanışmam bir kasım akşamı olmuştu. 2003-2004 sezonu, ligin 14. haftası, tarih 28.11.2003, yer atatürk olimpiyat stadı, rakip malatyaspor. babam akşam eve elinde biletler ile gelmişti. anneme: "kızları sıkı giydirdir, maça gidiyoruz bu akşam" dedi. kalbim yerinden fırlayacak gibi atmaya başlamıştı. stada gittik ve macın başlamasına çok az bir zaman kalmıştı. içeri girmek için kapıya yönelmişken, görevliler bizi başka bir kapıya yönlendirdi. o diğer kapıya gittiğimizde içeri almadıklarını söylediler. o an etrafa caresiz gözlerle bakmaya başlamıştım. kafamda kocaman sarı-kırmızı bir şapka,boynuma bağladığım "avrupa fatihi" bayrağı var. bizle birlikte olan amcam, oğulları e arkadaşları demirden atlayarak stada girdiler. ardından babam, ben ve ablam girdik. bunu gören görevlilerden biri ile ufak bir tartışma yaşadık. tartışma sonrası tribüne girdiğim an etrafa hayran gözler ile baktım. karşı tribün 4 sene üst üste şampiyon olduk derken, biz avrupa'nın kralı olduk diye karşılık veriyorduk. maç sonu 2-2 berabere bitse bile alınan 1 puan değerliydi. eve dondugumde o atmosferin etkisini üstümden atamamıştım. o yüzden her zaman: ilk maca ne zaman gittin diye sorduklarında hep bir kasım akşamı derim. daha 8 yaşındayken soludum sarı-kırmızı atmosferi.
  • 3087
    bir hayat biçimi, bir felsefe, bir sevdadır galatasaray! maddi durumun iyi olmadığın da bile, otobüsle 3-4 günde, madrid'e gitmeyi göze almaktır galatasaray! takımın farklı yenildiğin de bile, ertesi gün gururla parçalı formayı giymektir galatasaray! ilk maçta rakibine 3-0 kaybettiğin halde, 2. maçta hala umut beslemektir galatasaray! benim galatasaray'ım böyle. daha nice kelimelerle, cümlelerle, sözcüklerle anlat anlat bitmez benim galatasaray'ım! bizim galatasaray'ımız.
  • 3089
    küçük çocukları kandırmak kolay oluyor. adı üstünde küçük çocuk. hep vardır böyle akrabalar arasında gel sana şunu alayım, para vereyim bjk'yi tut, fb'yi tut diye. doğal olarak bizde de vardı. ama biraz farklıydı bu. babam teyzemlere her gittiğimizde kuzenime gel sana para vereyim galatasaraylı ol derdi o da olurdu. ablam bunu görünce eğer sana da aynısı derlerse: sen "benin galatasaray sevgimi para ile satın alamazsınız" de derdi. küçükken bunu ezberlemiştim. ben kendimi bildim bileli galatasaray sevdalısıyım.
  • 3093
    türkiye'de hatta belki dünyada diğer bütün kulüplerden bir yönüyle ayrılır. o da galatasarayın içindeki saygı,sevgi ortamıdır. bu ortamın sebebi kuvvetle muhtemel galatasaray lisesidir. galatasaray lisesinde alınan terbiye sayesinde olacak ki galatasaray yöneticilerini çıkıp da "psikolojik üstünlük bizde" ya da "oyuncu devrearasında tivit atıp türkiye'de oynamak istediğini biz de aldık" gibisinden garip açıklamalar duyamazsınız.

    galatasaray her zaman dünü,bugünü ve yarınıyla türk sporunun öncüsü olmuş ve olacaktır.
  • 3094
    kendimi bildim bileli her yerde her türlü karşılıksız desteklediğim, sevdiğim takım. stadta bağırararak , storeda alışveriş yaparak, sosyal medyada - gerçek hayatta tartışarak , arabayla tur atarak, gerekirse kadıköyde derbi zamanı sarı-kırmızı formayla gezerek*,yabancılarla kendi şehirlerinde atışarak şimdide sözlükte yazarak* , fikir paylaşarak.

    uzun zamandır okuyarak takip ettiğim ; galatasaraytaraftarının profilini en iyi yansıttığını düşündüğüm bu platformda bir galatasarayçözümlemesi, incelemesi yapmak , bu sevda hakkında birde benim hissettiklerimi paylaşmak istiyorum.

    kuruluştan bu yana değerlendirmek benim yaşlarında* insanlar için kolay olmasa gerek. 100 küsür senelik klubün tarihinde sayısız kırılma anı, başarı, başarısızlık, efsaneler, unutulmak istenenler, nice başkan-yönetici, kupa ve zafer var.kuruluş amacı; o gününde değerlerine* paralel olarak yabancı takımları yenmek olan - hatta ortada türk dahi bir takımın,rakibin olmadığı bir dönem - bir takım.

    bir kaç liseli gencin hayali.

    bugün geldiği nokta bizim hayal gücümüzün ötesinde.ben daha çok son 20-25 sene üzerinden kendi gözlemlerim ve tecrübelerim; büyüklerden duyduklarım, okuduklarım üzerine devam edicem. takdir edersinizki futbol stadları günümüzün modern arenaları, futbolcular gladyatörler. bu bir benzetme değil , gerçekten öyle. kalabalık kitleyi meşgul etmek, konuşucak malzeme vermek, ama en önemlisi insanların takımlarıyla kendilerini özdeşleştirmelerini sağlamak; başarıda kendi başarısı gibi sevinmesini sağlamak. dünya nufüsunun bu kadar arttığı bir dönemde çoğu insan çok zor şartlarda yaşıyor; iyi bir işi ve geliri yok , haliyle duygusal anlamda kadın-erkek ilişkisi sağlıklı değil , hayata dair umutlar az. maalesefbizim ülkemizde bu profil çok daha kalabalık.takımla sevinen-üzülen , yatan-kalkan, adam öldüren , en yakın arkadaşıyla kavga eden adamlar var.çünkü hayatlarındaki tek büyük başarı bu takımların yaptıkları işler, benim takımım yaptı deme isteği. psikologdeğilim ama dikkatli inceleyince fark etmek çok kolay , bu bir boşalma anı bir tatmin bazıları için. gelmek istediğim nokta galatasarayın türk insanı üzerindeki inanılmaz etkisi.

    tabiki 17 mayıs 2000 tarihinden bahsediyorum.bu tarihe kadar belki tökezleyerek* gelen cumhuriyetimiz, hakla sürekli aşılanan avrupalı korkusu, onların düşman olduğuna dair inanç, filmlerimizde bile sürekli işlenen fakirlik ama onurluluk konusu, elindekiyle yetinme hissi. tabiki ekonomikanlamda bu ayrıca değerlendirilebilir.ama bu tarih bir kırılma noktasıdır ; birşeylerin değişebileceğinin görüldüğü , bizimde başarabiliceğimizin ispatı.yıllardır avrupalıya karşı kazanılmış bu kadar net bir zafer.dahası ülkedeki herkesin sevindiği, rakip takım taraftarlarının dahi katıldığı bir kutlama.

    elbettiki kurtuluş savaşını yapmış bir halk kendisine daha çok güvenmeliydi.ama bazen böyle bir olay tetikleyici olabilir.her ne kadar o anda çok iyi idrak edemediysek de , bu etki belki bilinç altımızı değiştirdi, ön yargıları yıktı.bunu başaran kuruluş amacının bu kadar etkisi olacağını belki tahmin bile edemeyengalatasaraydır.daha öncede avrupada başarılı olduk, yendik.ama tüm topluma etki eden böylesi bir olay olmamıştı.

    bu toplum açısından genel bir değerlendirme. daha çok futbol odaklı konuşursak; yıllardır galatasaraybu başarının meyvesini toplayamadı, paraya çeviremedi derler.ama o anda bu mümkün değildi; futbol tam anlamıyla sanayileşmemişti kaldı ki galatasaraytaraftar sayısı bakımından gerideydi.o yıllardaki başarı birçok çoçuğu , genci galatasaraylı yaptı evet ama meyveleri ancak şimdi toplanabilir.o çocuklar büyüdü. ve şu anda galatasaray taraftar sayısı olarak en yakın rakibini geride bırakmış, ülkenin en iyi stadına sahip takım.

    son 20 senede bu güç odağı değişimi elbette çok farklı etkiler doğurdu ; galatasaray'ın 1996 - 2000 yılları başarıları öncesi futbolda her türlü desteklenen - filmler*,gazeteler,yazılı medyada istediği gibi at koşturan rakip birden artık yalnız olmadığını, şampiyonluk sayısında geride kaldığını üstelik rakibinin 2 tanede avrupa kupası sahibi olduğunu gördü. bu açıdan bakıldığında kendi stadlarında yıllardır maç kaybetmememin önemi ve motivasyonu anlaşılabilir.çünkü rekabet edicek başka bir ortam kalmadı, baş edemediler.
    geriye düştüler.

    tabiki galatarasaraytaraftarı olmak demek benim için yıllardır hep başarı demek.yüzümüz hep güldü.diğer takım taraftarlarından çok daha farklı bir şekilde hemde.en zor zamanlarda bile sevindik; teknik direktörsüz bile şampiyonolduk, para zaten hiçbir zaman yoktu.*

    şimdiki durumda mücadele edilmesi gerekilen şey artık medyada kalan son çöplük fikirli, yalan haber yazan kitleye karşı iyi silahlanmak, federasyonda söz sahibi olmak, uefa da iyi temsil edilmek.galatasarayklüp olarak gücünü iyi kullanamıyor, elbetteki yapısı gereği - liseli- bazı doğal engeller kendi içinde de var. garip olarak bu engel klubün ruhunu da oluşturuyor ; demokratik yönetimin garantisi.bunun bir orta noktası bulunması gerekiyor; çünkü futbol özellikle son 10 senede artık sadece futbol değil. avrupada ve türkiyede çok güçlü bir lobi faaliyeti, örgütlenme gerekiyor. fatih terim - ünal aysal ayrılığına kadar bu savaşın türkiye ayağını terim, avrupa kısmını aysalçözecek diye içimde kuvvetli bir his vardı. takım da o yönde gitti zaten. maalesef işler yürümedi; tabiki dışardan müdahele kadar içerde olanlar da bu işi hızlandırdı.liseli diye tanımlanan aslında klubün kalbi olan kısım genellikle entellektüellerden oluşuyor ; iş hayatlarında başarılılar ama taşın altına elini sokacak kadar futbol ile ilgilenmiyorlar. galatasaray bir spor klubü tabiki ama futbolsuz işler yürümez.bana kalsa amatör şubeler tamamen kapatılmalı - ülke sporu açısından tabiki çok olumsuz - ama sadece futbola yoğunlaşmak başarıyı çok hızlı getirebilir.dünyada 10 ve üzeri spor branşını temsil eden kaç klup vardır ? kaldıki bunların hepsinde sürekli başarı elde etmek isteyen kaç klup var ? bu ülkemizdeki spor sorunsalı başlığında tartışılabilir ama tüm sporların başını çeken maalesef büyük futbol takımları.konudan uzaklaştım ; uzun lafın kısası futbolda sallandık ama yıkılmadık, şimdi bu sorunu yaratanlar aynı zamanda çözeceklerde.

    olan oldu ama hedeften şaşmamak lazım. eğer bu hedef hala şampiyonlar ligi şampiyonluğuysa ; yapılacak iş çok.avrupada kazanma geleneği olan bir takımız ama bunu sürekli hale hiçbir zaman getiremedik. aysal'ı burda desteklememek mümkün değil, hataları oldu olucak ama güven veriyor.sonuçta başkanlar,teknik direktörler, futbolcular geçici ; sistemkalıcı. biz o başarılı sistemi istiyoruz ; çünkü alıştık başarıya , daha azıyla tatmin olmaz bu taraftar.

    daha yazılıcak çok şey var tabiki ; ilerde paylaşmak istediğim. ama şu andaki tek isteğim yarınki* madrid maçını kazanmak, rotayı düzeltmek.evet kazanmak dedim çünkü bize öğretilen imkansızyoktur, mucizeler zaman alır. biz galatasaraylıyız.
App Store'dan indirin Google Play'den alın