3072
günlerden 3 kasım 1999. o zamanlar daha okula bile gitmeyen, 6 yaşında, dünyadan bir haber bir çocuğum. o gün gideceğim maçın öneminden bir haberim ama bazı anılar vardır kaç yıl geçerse geçsin aklından hiç bir zaman çıkmaz, hatta hatırladıkça daha da tazelenir ve onlar bizi birbirimize bağlar. işte onlardan biriydi bu maç.
maça babamın patronlarından haluk abi gidemeyeceği için kombineyi babama vermiş, ben, babam yine babamın patronları yavuz ve selim abi maça gidiyoruz. hava biraz soğuk. babam bütün atkıları bereleri geçirmiş üstüme, maça gidiyorum. stada girdiğimdeki heycan, o yemyeşil çimler üzerindeki futbolcuları ilk defa görmek vazgeçilmez, tarifsiz bir duygu.
doğruyu söylemek gerekirse maçı tam hatırlamıyorum ama ümit davala'nın o penaltısını hiç unutmaycağım. numaralıdayız, tabi ki bütün maçı oturarak izledik ama o an bütün herkes ya ayakta dua ediyor ya da babam gibi penaltıya bakamıyor sadece titriyor. ümit davala o penaltıyı gole çevirdiğinde ise bir o yana bir bu yana savrularak sevindiğimi hatırlıyorum hepsi bu. dediğim gibi çok kısa ama o unutulmaz maç kafamda yer ediyor ve galatasaray sevgim başlamış oluyor.
bundan bir kaç ay sonra 17 mayıs 2000. o muhteşem gün. aile dostumuz sinan amcalarda izleyeceğiz maçı. hala çok küçük olduğumdan uefa kupası nedir, kudreti nedir farkında değilim ama final maçına çıktığımızı çok net hatırlıyorum. babam bütün gün boyunca sigara içiyor ve " deniz bu maçı almalıyız." diyor ve bir sağa bir sola yürüyor. maç saatine yakın ablam önce benim sonra kendi yüzünü sarı kırmızıya boyuyor. maç içinde hatırladığım tek şey sinan amca ile babamın hop oturup hop kalktığı ve o efsane penaltılar. bütün herkes pür dikkat ekrana bakıyor ben ise babama. bir elinde sigara diğer eli ise tir tir titreyen ayağını durdurmaya çalışıyor ama nafile. gheorghe popescu penaltıyı gole çeviriyor ve tarifi mümkün olmayan bir sevinç. bir o yana bir bu yana koşuyorum. babam ise sadece koltuğa gömülmüş sadece ağlıyor. başka hiç bir şey yapamıyor, sadece ağlıyor. işte o zaman anlıyorum ki kazandığımız bir maçtan çok daha fazlası.
işte böyle bir şey galatasaray sevgisi. çocukluk anılarının neredeyse tamamını oluşturan, ailenle arandaki bağları kuvvetlendiren, kendi babasının ölümünde bile ağlamaya direnen bir adamın galatasarayın zaferinde mutluluk göz yaşlarını tutmasına engel olan bir sevgi.
maça babamın patronlarından haluk abi gidemeyeceği için kombineyi babama vermiş, ben, babam yine babamın patronları yavuz ve selim abi maça gidiyoruz. hava biraz soğuk. babam bütün atkıları bereleri geçirmiş üstüme, maça gidiyorum. stada girdiğimdeki heycan, o yemyeşil çimler üzerindeki futbolcuları ilk defa görmek vazgeçilmez, tarifsiz bir duygu.
doğruyu söylemek gerekirse maçı tam hatırlamıyorum ama ümit davala'nın o penaltısını hiç unutmaycağım. numaralıdayız, tabi ki bütün maçı oturarak izledik ama o an bütün herkes ya ayakta dua ediyor ya da babam gibi penaltıya bakamıyor sadece titriyor. ümit davala o penaltıyı gole çevirdiğinde ise bir o yana bir bu yana savrularak sevindiğimi hatırlıyorum hepsi bu. dediğim gibi çok kısa ama o unutulmaz maç kafamda yer ediyor ve galatasaray sevgim başlamış oluyor.
bundan bir kaç ay sonra 17 mayıs 2000. o muhteşem gün. aile dostumuz sinan amcalarda izleyeceğiz maçı. hala çok küçük olduğumdan uefa kupası nedir, kudreti nedir farkında değilim ama final maçına çıktığımızı çok net hatırlıyorum. babam bütün gün boyunca sigara içiyor ve " deniz bu maçı almalıyız." diyor ve bir sağa bir sola yürüyor. maç saatine yakın ablam önce benim sonra kendi yüzünü sarı kırmızıya boyuyor. maç içinde hatırladığım tek şey sinan amca ile babamın hop oturup hop kalktığı ve o efsane penaltılar. bütün herkes pür dikkat ekrana bakıyor ben ise babama. bir elinde sigara diğer eli ise tir tir titreyen ayağını durdurmaya çalışıyor ama nafile. gheorghe popescu penaltıyı gole çeviriyor ve tarifi mümkün olmayan bir sevinç. bir o yana bir bu yana koşuyorum. babam ise sadece koltuğa gömülmüş sadece ağlıyor. başka hiç bir şey yapamıyor, sadece ağlıyor. işte o zaman anlıyorum ki kazandığımız bir maçtan çok daha fazlası.
işte böyle bir şey galatasaray sevgisi. çocukluk anılarının neredeyse tamamını oluşturan, ailenle arandaki bağları kuvvetlendiren, kendi babasının ölümünde bile ağlamaya direnen bir adamın galatasarayın zaferinde mutluluk göz yaşlarını tutmasına engel olan bir sevgi.