• 29
    2008’den bu yana aynı diziliş aynı rol aynı talimatlarla başarıdan başarıya koşabildiğiniz oyunun 2022 versiyonu aldım yine pişman oldum. analiz ekranı falan gelişmiş ama bakmaya gerek kalmıyor ki 2021’de eklentiyle süper lige çıkarmıştım takımımı. alt ligden aldığım takımlar dışında scout programı hiç kullanmam maçları kapsamlı özette ve normal oyun hızında izlerim, kendi takımım dışındaki takımların maçını bile izlediğim olur eğlenceli ama simülasyon falan değil 13 yıldır değişik hiçbir şey yapmadan başarılı oluyorsun beynini bırakıp oynayabileceğin bir oyun haline geldi git gide. detaylı analizler koymuşsunuz, takım hiyerarşisi koymuşsunuz ama bunları kullanmaya gerek kalmıyor. 10 yıldır aynı basın toplantıları… seçenek yaratmak için koyduğu sorular ve cevapların çoğu eğreti, anlamsız ezbere basıp geçiyorsun, soyunma odası konuşmaları da öyle keza. klasik 4-2-3-1 ve yıllardır aynı şekilde oynadığım rol ve talimatlarla hangi santraforu verirseniz verin 40 maç üstü oynayıp 60 gol attırabiliyorsun. sadece fm 2021’de 900 saatim var yeterince tecrübe ettim sırf başıma türlüsü gelsin, ligde fark açılmasın diye saçma sapan denemeler, rotasyonlar yapıyorum. 2022’ye giriyoruz coin’ler metaverse’ler machine learningler üst düzey donanımlar grafik motorları almış başını gitmiş siberpunk bir dünyanın kapıları açılmış adamlar 15 yıldır aynı oyunu evirip çevirip önümüze koyuyor. sevgili oyun yapımcıları hadi abi ya hadi bunu oynayıp taktik deha sanıyor çocuklar kendilerini. eve geçince bir kaç istatistik ss’i paylaşacağım ne demek istediğim konusunda yardımcı olur.

    edit: evdeki pc’yi açık bıraktığım için steamlink aracılığıyla telefondan ss alabildim.

    https://gss.gs/fpF.png

    https://gss.gs/x7j.jpeg

    mostafa mohamed ahmed benim dizilişimle, taktiğimle 100 maçta 103 gol atmış benden sonra gittiği takımlardaki gol istatistiğini görüyorsunuz. alt lig kariyerimde de erencan yardımcı her sezon 40’ar gol atıyor. 4,5-5 xg ler havalarda uçuşuyor, save scum yapmadan 40’ta 40 yapıp 200’ü aşkın gol attığı bile oldu takımın üstüne üstlük her maç 13 km üstü koşan 5 oyuncu oluyor. diyeceğim o ki ben iyi değilim sevgili arkadaşlar bu oyun rezil bir oyun. 4 arkadaş başladığımız online kariyerde 4 maç yapabildim geri kalanında diğer arkadaşlar devam etti ben maçlara çıkmadım o oyunda bile benim takım şampiyon olmuş. para verip almayın 300 liraya karşılıklı 5’er bira içeriz*
  • 30
    (bkz: #3288218)

    devamındayız. farkındayım çok oldu önceki yazıdan bu yana ama, anca.

    en son united'da işleri toparlamıştık, 2 maç eksik ile 4. sıradaydık. görevi devralmamın ardından premier lig'de 8'de 8 yapmışız, bırakmak olmazdı elbette. sonraki 4 maçı da kazanarak seriyi 12'de 12'ye getirince camiada tüm sesler kesildi. tribünler adıma şarkılar bestelemeye, beckham dahil tüm takım efsaneleri övgü dolu sözler söylemeye, sir alex güvenini göstermeye başladı.

    ancak tottenham maçı ile biten seri, yeni bir galibiyet serisinin başlangıcıydı elbette. bir 7 maçlık galibiyet serisi daha yakaladım tottenham maçından sonra, bu sayede ligin son ayına lider olarak giriyordum. son ay için glazer'lar belgesel çekmeyi düşündü. "red devils: resurrection" adı verilecek belgesel için özel bir ekiple anlaşılmış, çekimler başlamıştı. odak noktasıydım ama odak noktası olmak istemiyordum, takım olmalıydı bu çünkü bu benden çok onların başarısıydı.

    ancak heyecan had safhadaydı. her maç yerime geçerken şaşırıyor, kulübede duramıyor, sürekli kendime ayrılan alanı adımlıyordum. bir aşağı bir yukarı, bir aşağı bir yukarı. united'ın yıllar süren hasreti bitecek miydi, yoksa yine kötü bir dönem mi başlayacaktı? bournemouth'daki acı tecrübem korkutuyordu beni.

    önümüzde liverpool - arsenal maçları vardı. ki hemen peşimdeler. tottenham da var arada. bir de şampiyonlar liginde yarı finaldeyiz, şehrin diğer yakası ile oynayacağız orada da. pep yıllardır city ile kovaladığı şampiyonlar ligi şampiyonluğuna bu kadar yaklaşmışken bırakmak istemiyor.

    2 city maçı leicester maçı arasına geliyor, 7 maçlık galibiyet serisinin sonlandığı beraberlik maçı. ilk city maçında old trafford'da ne var ne yok elde avuçta hepsini ince eleyip sık dokuyarak 1-0 galibiyeti aldım, leicester maçı beraberliği geçti, etihad'da da maç sonucunda skor tabelasında yine benim lehime olacak şekilde 1-0 yazıyordu. maç sonunda şehirde zaman zaman karşılaştığım, birlikte muhabbet bile ettiğimiz pep'in elini sıkarak "look at the tabela" dedim, anlamadı. ispanyol adam tabela falan bilmiyor tabi. *

    ve geldik kritik dönemece. ilk maç liverpool. hem de anfield'da. daha önce buraya hiç çıkmamıştım, maç öncesi bile bir heyecan vardı. sonuçta liverpool - united maçları ingiltere tarihinin en önemli parçasıydı. old trafford'da 2-1 yenmiştim liverpool'u ama anfield başka bir şeydi.

    takımlar seramoniye çıktı, ben de klopp'tan sonra çıktım özellikle. ev sahibi olarak beni karşıladı, sarıldık. bu maçın şampiyonluk serisinin başlangıcı olacağını söyledi, gülüştük. o arada ben cevap veremeden liverpool tribünleri başladı "walk on, walk on" diyerek. kendi konuştuğumu duyamıyorum, en sonunda saldım ve klopp'a tekrardan sarılıp poz vermeye dönerken "and you never walk alone" kısmını birlikte söyledik. güzel adam klopp ya, ama pep her zaman daha yakın bir arkadaş oldu benim için. 2-0 yenildik.

    hay başlayayım böyle işe dedim. başladım da. dümdüz gittim içimden. lan olmayacak iş.

    hayır dedim. "bu maçı kaybetmem beni şampiyonluktan etmeyecek. halen liderim. değil arsenal, dünya karması gelse son maç ben o maçı alacağım ve şampiyonluğumu ilan edeceğim!"

    fark ettiniz mi, yine bir gaz ve yine ben. aklıma bournemouth'da gaza geldiğimde ne olduğu geldi...
    tecrübe yediğiniz kazıkların toplamıdır denir ya, kimseyi dinlemedim. en iyi bildiğim, takımın en iyi olduğu halde arsenal karşısına çıktım.

    12. dakika, emile smith-rowe attı. "bu neymiş böyle ya" derken, karar var'dan döndü. ofsayt. ingiltere burası gibi değil, görüntüyü ekrana verip çizgiyi ekranda çiziyorlar. sonrasında arsenal baskısı, 1-2 benim pozisyon derken ilk yarı bitti. soyunma odasında tüm takımı topladım, ortalarına geçtim. belgesel ekibi de orada. tarihi bir konuşma yapacağım o an geldi:

    "beyler, biz ne yapıyoruz? hedefimiz ne bizim?" diye sorarak başladım. paul pogba "hocam dur germe bizi" derken "gerilin paul. gerilin." dedim. kimse anlamadı, herkes hatta belgeselin yönetmeni bile anlamaz gözlerle bakıyordu.

    "bakın aslanlarım, bu stadda 74789 koltuk var. bu her bir koltuk bizim için hayati bir önemde" dedim. "bu tribünde daha önce şampiyonluk görmemiş genç çocuklar var, bu tribünde sir alex'in geldiği günleri hatırlayan büyüklerimiz var, bu tribünde sizden benden büyük küçük tamı tamına 74789 kişi var. bu insanlar bu cumartesi günü bu güzel havada ailesiyle zaman geçirmek yerine, sevdikleriyle olmak yerine buraya bize gelmişler. belki de aileleri ile, sevdikleri ile gelmişler. bugünün şampiyonluğun geldiği gün olduğuna inanarak gelmişler." karşımda bu sözlerimden en çok rashford'un ve maguire'ın etkilendiğini görüyorum, o kadar ki rashford'un gözleri doluyor. durmadan devam ediyorum: "biz bu insanlara borçluyuz. yıllardır en kötüde, en iyide, yağmurda, karda, kışta, hepsi hiç durmadan bizi desteklemeye devam ettiler. yıllarca bizi yanlışımızla doğrumuzla sevdiler ve desteklediler. biz bu insanlara bugün en az 1, belki daha fazla golü borçluyuz. biz bu insanlara bir kupa borçluyuz. biz bu insanlara bir şampiyonluk borçluyuz." takımın artık yerinde duramadığını görüyorum, sahaya göndermem lazım onları süre doluyor. "

    "çıkın aslanlarım, çıkın ve arsenal'ı parçalayın. çıkın ve buraya şampiyon olmadan dönmeyin, bundan azını hak etmiyoruz çünkü" dedim. gönderirken hepsinin sırtlarına güven aşılamak için vurdum, her birine birer kelime daha söyledim. yedek kulübesine geçtim, ellerimi kafamın arasına gömdüm. sahaya bakmıyorum bile.

    o anda oldu...

    gök gürledi, hatta gürlemekle kalmadı yarıldı, yer kabuğu çatladı, dünya ayaklarımın altından yok oldu ve ben atmosfer boşluğunda, yer çekimsiz ortamda havada kalmış gibi hissettim.

    savunmada hazırlık pasları yaparken de gea uzun bir top attı rakip yarı sahanın ortasına doğru, mason aldı topu. inanılmaz süratli girdi ceza sahasına ancak açısını kaybetti, kalenin sağında altı pasın dışında kaldı, oradan ama diğer uzak direkteki rashford'a bir kesti topu, kaleye şut atarken böyle sert vurmadığı oluyor bu çocuğun, boş kaleye ayağının içiyle rashford dokunduğu anda sanki dünya yıkıldı zannettim. dakika 47, daha 2 dakika olmuş. dedim ya hani, yer çekimsiz ortamda havada kalmış gibi hisettim diye, zıplıyormuşum onun nedeni oymuş, maçın sonrasında tekrarını izlerken fark ettim. rashford bana doğru koştu, atladı üzerime peşine mason, peşine tüm takım. rashford deli gibi "we paid them sir, we paid them!" diye bağırıyor! tüm stad coşmuş haldeyiz.

    sonrasında arsenal yeniden yüklenmeye başladı. nasıl korkuyorum ama, sürekli bağırıyorum elimden birisi alacak gibi hissediyorum bu duyguyu. o anda arsenal yine attı. belotti. ama ofsayt. öyle bir derin nefes aldım ki stad çevresi bir süre oksijensiz kalmış bile olabilir. o var incelemesi bitmedi benim için.

    sonunda yaptığım uyarılarla daha baskılı oynamaya, topu almaya başladık. kazandığımız bir kornerde maguire tıkladı topu içeri kafayla, dakika artık 84. valverde (arsenal'in teknik direktörü) kenarda çöktü. hani faruk süren süper kupa maçını anlatırken unutulmaz maçlarda perez başkan için diyor ya "başkan çöktü" diye de gülüyor ya, öyle gülüyorum. hiç garezimin falan olduğu bir adam değil ama o halde görmek o kadar hoşuma gitti ki.

    maç bitti. artık premier lig şampiyonu apoletim var omuzumda. kimse şans vermiyordu, hele ki 12. hafta sonunda 10. sırada olan bir manchester united'dan bu performans beklenmiyordu. üstelik ligin bitmesine daha 2 hafta vardı bile. inanılmaz bir başarı kazanmıştım.

    sonrasında fa cup'da chelsea ile oynadık finalde, 3-0 da onu aldık. peşpeşe 2. kupa da gelmişti artık.

    ve şampiyonlar ligi finalinde liverpool. klopp ile tekrar karşı karşıyaydık işte. kim bilirdi ki bu takımlar ile son kez... yine maçtan önce sarıldık, gülüştük. bana kulağıma eğilip "real madrid'e gidiyorum bro, ama gitmeden son kez senden bu kupayı alacağım" dedi. "daha önce benden kupa almadın jurgen, bunu da alamayacaksın" dedim, gülüştük bir daha. 3-1 yendi beni ve aldı kupayı. maçın sonunda gözleri gülüyordu, uzun zamandır bunu beklemiş gibi "elinden aldım işte bu kupayı" dedi, tebrik ettim ve madrid'de ona başarılar diledim.

    ve hemen yeni yapılanmaya başlamak gerekiyordu. bu takım evet şampiyon olmuştu ancak çok ittirmiştim, bitap düşmüştüm adeta. daha sağlam bir takım kurulmalıydı, bütçe artmalıydı.

    yönetim hatırı sayılır bir bütçe ve teknik ekipte dar da olsa bir revizyona izin vermişti. beklediğim haber buydu işte.

    önce kondisyon antrenörlerini değiştirdim, hücum bendeydi zaten taktik antrenörlüğü de aynı şekilde, hemen top kontrolü için de bir antrenör aldım ve sistemle biraz oynadım.

    bu takım presi artık çözmüştü, gelecek oyuncular prese uygun olmalı ama aklımdaki taktiği de uygulayabilmeliydi. daha direkt bir oyun yerine daha kısa paslı, daha dar alanda, daha çok topu da tutacak bir oyunu oynayabilmeliydik ve bu merkez orta saha ikilisi, yedekleri ile birlikte bunu başaramayacaktı. pogba - van de beek ikilisi bu oyuncular değildi.

    gözüme kestirdiğim isimler leipzig'in 19 yaşındaki yıldızı ilaix moriba ile dortmund'da aynı yaşta olmasına rağmen inanılmaz bir performans göstermiş jude bellingham'dan başkası değildi. bu ikisi ne olursa olsun gelmeliydi. sonuçta moriba'yı 70 milyon euro'ya, bellingham'ı 107 milyon euro'ya kadroya kattım.

    o arada yönetim bir toplantı talep etti, konu mason greenwood'du. paris istiyordu ve kesenin ağzını açmışlardı. "200 milyon euro, ya alsınlar ya da başka yere baksınlar" dedim. avram glazer "vermezlerse ve greenwood çok yüksek bedel istediğimiz için sorun çıkarırsa?" dedi. "çıkarmaz, emin olun. greenwood beni çok seviyor, ben de onu. ancak 200 milyon euro, moriba ve bellingham için gereken bedelden bile yüksek, diğer transferlerle birlikte ciddi artıda kapatırız" dedim. görüşmeleri benim yapmamı rica ettiler, nasser al-khelaifi ile görüştüm ve "200 milyon euro'nun 10 cent altına bile alamazsınız, aklınızdan bile geçirmeyin" dedim. kabul dedi.

    mason ile ayrılığımız duygusal olsa da onun için seviniyordum. united tarihindeki en yüksek satışı yapmıştım, daha iyisi olamazdı.

    ve bu satıştan sonra komple bir revizyona girdik. boca'nın genç stoper yıldızı bersano, crystal palace'da iyi bir sezon geçiren yüksek potansiyelli sol bek tayo adaramola, ajax'ın gözde genç stoperi kay carrilho, atletico'dan bruno'nun yedeği olması için transfer listesindeki matheus cunha, salzburg'un yeni forvet potansiyeli benjamin sesko, bilbao'nun genç yeteneği nico serrano ve genç potansiyeli yüksek üstelik de gea'nın çok iyi anlaşabileceği ispanyol kaleci ivan martinez'i kadroya kattık.

    sadece pastanın üstündeki çilek kalmıştı. *

    bu kadronun forveti tek bir isim olabilirdi. elbette lautaro martinez. 125 milyon euro'luk devasa bir teklif ile yeni 7 numaramız da belli olmuştu.

    bu arada kadrodaki ıvır zıvırlardan da kurtulduk. tuzanbe, telles, mctominay, lindelöf, sergio oliveira, dani gomez, bailly, kaleci dean handerson, nuno santos, vignato, ve douglas santos'u gönderdik.

    11'im şu şekilde:

    de gea / wan-bisakka - maguire - varane - shaw / bellingham - moriba / jadon - bruno - rashford / lautaro

    her pozisyonun yedeği ideal. altyapıdan gelen potansiyelli herkesi kiraya verdim, ethan laird - hannibal - elanga'yı özellikle elimde tuttum. hannibal bana bournemouth'da çok sorun yaratmıştı (o sezon sheffield'da kiralıktı) o yüzden orta saha merkezde moriba yedeği için tuttum. aynı zamanda paul pogba ile bire bir çalışıyorlar, pogba'dan daha iyi yerlere gelebilir bile bir gün.

    sezona liverpool ile community shield maçıyla başladık. pep guardiola liverpool'un başına geçmiş, fırsat bu fırsat. taktik oyunundan pozisyon oyununa geçmeye çalışan liverpool'u 4-1 alt etmek kolay oldu. lautaro ilk maçında 2 gol attı.

    ligde ise ilk maçta leeds karşısında beraberlikle başladık. ama 2. milli takım arasına kadar bu maç haricinde puan kaybımız yok. şampiyonlar liginde ise inter karşısında san siro'da beraberlik, zenit'i devirdim 4 puanla lider devam ediyoruz.

    ama daha önemlisi, kafamdaki hybrid sistemi kurabilmiş durumdayım. pep / klopp füzyonu, karmaşık bir sistem. taktik "gegenpressing" olarak geçiyor ancak top bizdeyken yapılacaklar inanılmaz değişmiş durumda.

    şöyle göstereyim:

    https://gss.gs/7I6.png

    kısa paslı, yüksek tempolu ve oyuncuların birbirine daha yakın durduğu dar bir hücum sistemimiz var, ama buna rağmen oyuncuların yaratıcılığına izin veriliyor ve top sürme de serbest. yani pas tipi olarak tiki-taka'ya yakın ama daha özgür bir takımız. aynı şekilde savunmada ve geçişte ise gegenpressing'in özlerine sadık kalıyoruz.

    bu şekilde brighton'a 9, zenit'e 7, chelsea'ye carabao cup'ta rotasyonlu kadrom ile 4-1 (onlarda da rotasyon vardı ancak lukaku vs. oynuyordu asa yakınlardı, ben neredeyse full rotasyondum) aston villa'ya deplasmanda 5 attık, tottenham'ı kendi evlerinde 2-1 yenerken kane'e top göstermedik.

    bu füzyonu yaratmak kolay olmadı. antrenörler bile özellikle seçildi. öyle bir ekip olduk ki tüm dünya gıpta ile izliyor resmen. oyunumuz hem pep'in oyunundan daha fazla keyif veriyor, hem klopp'un oyunundan daha fazla topa hakim oluyor, geçişlerde ise bielsa ekibi gibi çok hızlı bir şekilde adeta evrim geçirip ölümcül bir ofansif takıma dönüşüyor.

    daha işimiz çok, yolumuz uzun, gençliğimiz var!

    bakalım daha nerelere gidebilecek bu kadro...
  • 32
    galatasaray kariyeri yapmakta olduğum, bağımlılık yapıcı oyun serisinin sonuncusudur.

    gelelim kariyere.

    --bölüm 1--

    tesislere ilk ayak bastığımda takımın eksiklerini biliyordum. bu takıma iki yönlü bir orta saha, bir de yerli kaleci yedeği lazımdı. önce sayın başkanla görüştük, beni odasında ağırladı ve gündemle ilgili istişare ettik. sözleşmeye imza attığımda ne kadar para alacağıma bakmamıştım bile, başkan sevindi. ek olarak fatih hocayla çalışmaya devam etmek isteyip istemediğimi sordu, fatih hoca bu kulübün efsanesidir, onun fikirleri benim için her zaman değerlidir diyerek hocamı takımda futbol direktörü yaptık. transfer için başkan iyi bir bütçe vermişti elime. gelir gelmez önce orta sahadaki eksikliği tamamlamak istiyordum, aslında 6 numara transferi de yapmak istiyorduk ancak assunçao'nun antrenmanda hiç de fena olmadığını fark edince o transferi rafa kaldırdık.

    ilk transfer hedefimiz gedson fernandes olacaktı, başkası zaten olamazdı. portekizli yetkililerle yaptığımız görüşmeler olumsuzdu. 13-14 milyon arasında bir bonservis bedeli talep ediyorlardı ve paramız olsa bile mantıklı davranmalıydık. 7-8 milyon euro civarlarında direttik, vermediler. fatih hocamın yanına gittik ve açık konuştuk; "hocam, bize gedson'u getir." fatih hoca hemen rui costa'yı aradı ve 3-5 italyanca espri yaptıktan sonra "yarın geliyor, çocukları yollayın alsınlar" dedi. "ya nasıl olur?" dedik. anlaşılan hocam karizmasını ve bağlantılarını yine kullanmıştı. gedson fernandes artık galatasaraylıydı.

    ikinci ve üçüncü transferleri fazla geciktirmek istemedik. başkanımızdan rica ettik, mohamed ve assunçao'nun potansiyelleri çok fazla, almalıyız başkanım dedik. o da bize hak verdi ve ertesi gün ikisi beraber açıklanırken taraftarlar transfer sarhoşu olmuşlardı.

    son olarak yedek kaleci almak için trabzon'a doğru hareketlendik. medyada haberler çıkınca uğurcan'ı alıp yedek yapacağımız sanıldı ama yok artık dedik. trabzonspor'un genç kalecisi arda akbulut ile sözleşme imzaladık. hazır gelmişken bir de sol bek verelim hocam dediler, iyi verin dedik ve arif boşluk'u da kadromuza böylece kazandırmış olduk. diagne, feghouli, luyindama gibi oyuncularımızı ise elden çıkararak maaş bütçemizi büyük oranda rahatlattık.

    transfer özeti ( https://gss.gs/0MI.jpg )

    sezona çok kötü başladık ve doğru taktik talimatlarını bir türlü bulamadık. sürekli arayış içerisinde puan kaybı yaşıyorduk. takımda huzursuzluklar oluşmaya başlamış, taraftarın bana ve ekibime olan inancı tükenmişti. 15. haftayı geçtiğimizde tribünlerden istifa sesleri yükselmeye başlamıştı çünkü lider beşiktaş'ın 12 puan gerisinde, ligin orta sıralarındaydık. avrupa'ya da erken veda etmiştik.

    bu tezahüratlardan sonra başkan burak elmas beni yanına çağırdı. "hocam" dedi, "yanlış giden şey ne? her istediğiniz oyuncuyu aldık, böyle giderse sizi kovmak zorunda kalacağız, problem ne?". başkana hak verdik ancak kendimizi de savunduk ; "sayın başkanım, çok fevri davranıyorsunuz. biraz sabredin, bu takımın önünde kimsenin duramayacağı zamanlar yakındır." bu konuşmanın ardından başkan da bize hak verdi ve ligin sonuna dek inanılmaz bir yükseliş gerçekleştirecektik.

    sezon sonuna dek fikstür ( https://gss.gs/M6r.jpg )

    son 16 maçın 15'ini kazanmıştık. ama o kazanamadığımız, hatta kaybettiğimiz bir maç, bizi şampiyonluktan edecekti. sezon sonu çocuklarla beraber fikstüre baktık ve "canınız sağolsun, elimizden geleni yaptık, diğer sezon böyle devam!" dedik.

    puan durumu ( https://gss.gs/TfC.jpg )

    şampiyonluğu sadece 2 puanla kaçırmış, türkiye kupası'nda da yarı finalde alanyaspor'a karşı adeta rezil rüsva olarak elenmiştik ( https://gss.gs/zQr.jpg ).

    ancak yönetim yakaladığımız seriden ve takımın havasından memnun olduğu için bizi görevde tutmaya devam etti. sezonun hemen sonunda ise bir şok daha yaşadık. gedson fernandes'in serbest kalma bedeli sheffield tarafından ödenmişti ve gedson bizimle vedalaşmıştı. yeni sezonda çok daha farklı, çok daha iyi bir planlama yaparak eksikliğini hissetmemek gerekecekti. taraftarın bir kısmı kovulmamı istiyor, bir kısmı ise arkamda durulmasını istiyordu. ama ben taraftara kendimi kanıtlamaya kararlıydım...
  • 39
    çok çok keyifli bir oyun, zaman zaman sıkılınabiliniyor felan o ayrı ama genel olarak çok iyi oyun. menüler ve akışı pratik olarak ezberledikten sonra tamamen odaklanılıyor oyuna. beyini de zinde tutuyor diye düşünüyorum.

    ama çok az zaman ayırırsanız keyif vermez, ciddi zaman ayırırsanız ise günlük hayatınızdan bir çok şeyi çalar. o yüzden hayatımdan uzak tutmaya özen gösteriyorum.
  • 41
    villarreal ile 4.sezonun devre arasına gelmek üzereyim. yaşadıklarımı anlatacağım izninizle.

    1.sezon:
    takım geçtiğimiz sezon bildiğiniz gibi uefa avrupa ligi şampiyonu olmuştu. yeni sezona da uefa süper kupası macerası ile başladım. kafamda juan foyth'un sağ stoper, pau torres'in sol stoper, merkezde de raul albiol'un olduğu bir 3'lü savunma kurmak vardı. aissa mandi haricinde bir tane daha rotasyona sol stoper eklemek istiyordum ve aramalarım sonucunda ülkemizde rakibimizin sol stoperi attila szalai'yi 8 milyon euro karşılığında kadroma kattım. bunun haricinde takımın 2 tane orta sahaya ihtiyacı vardı. (1 b2b, 1 hücumcu) bu transferlere bütçe yaratabilmek için bazı oyuncularla yollarımı ayrımam gerekiyordu ve ben de ruben pena'yı marsilya'ya 6,25 milyon euro, alberto moreno'yu da leeds'e 11,5 milyon euro karşılığında sattım. artık kasada para olduğuna göre transfer zamanıydı, ben de başladım araştırmaya. araştırmalarım sonucunda fransa'nın lens takımından seko fofana'yı 10 milyon euroya, aleksey miranchuk'u da 7,25 milyona kadroma kattım. artık takım uefa süper kupa maçına hazırdı.

    maçın zorlu geçeceği belliydi ve ben de 2-1'lik mağlubiyetle sahadan başı eğik bir biçimde ayrıldım. sezonun ilk yarısı biterken valencia, sevilla ve real betis ile 3.lük yarışında idim. üstümüzde de atletico ile real şampiyonluk yarışı vermekteydi. barcelona puan cetvelinin ortalarında takılıyordu.

    devre arası transfer dönemi geldiğinde de genç yıldızımız yeremy pino serbest kalma maddesine kurban gitti. 30 milyon euro bonservis karşılığında artık tottenham oyuncusu olmuştu. yolları ayrımak üzse de önümüze bakma zamanıydı artık. araştırmalar sonucunda barcelona'nın genç yıldız adayı alex collado'yu sezon sonuna kadar kiralamayı tercih ettim. yeremy pino haricinde manu trigueros da gitmek istediğini iletti ve 19,5 milyon euro karşılığında o da tottenham yolcusu oldu. bana ise yeniden orta saha aramanın yolları gözüktü. araştırmalar sonucunda takıma çabuk adapte olsun diye ispanyol orta saha olan marc roca'yı bayern münih'ten 6 milyon euroya kadroya kattım. sezon içinde saç baş yolduran paco alcacer'i de zenit'e 19,5 milyona sattım yerine de 2,2 milyona adı geçtiğimiz transfer dönemi galatasaray ile anılan erik botheim'i kadroya kattım. ayrıca transfer döneminde scoutlarım bana müthiş bir rapor sundu. 4. sezonda bile kadromun as oyuncusu olan anel ahmedhodzic 4,5 milyon euroya takımıma katıldı. ayrıca sözleşmesinin bitmesine 6 ay kalan serge aurier benimle sözleşme yenilemeyip yeni sezon başından geçerli olmak üzere everton ile sözleşme imzaladı. ben de onun yerine sözleşmesi sona erecek bir başka sağ bek olan kevin malcuit ile sözleşme imzaladım. ayrıca boubacar kamara'nın sözleşmesinin sona ereceğini görünce fırsatı tepmedim ve kendisi ile de 1 temmuzdan itibaren geçerli olmak üzere sözleşme imzaladım.

    transfer dönemim böyle geçtikten sonra lige odaklanma zamanıydı artık. sezon çok dramatik şekilde bitti. 35. hafta sonunda;
    3) real betis 64 puan
    4) valencia 63 puan
    5) ben 63 puanla
    6) sevilla 62 puan idi. 36. haftada önce valencia berabere kaldı, sonrasında da sevilla real betis'i yendi, en son ben de kazandım ve ligin bitimine 2 hafta kala 3.lüğe yerleştim. son hafta öncesi sevilla hariç hepimiz kazandık ve son haftaya girilirken şöyle bir tablo oluştu:
    3)villarreal-69p
    4)real betis-67p
    5)valencia-66p
    6)sevilla-65p
    son hafta fikstür rakibimi gösterdiğinde şoka uğradım. rakibim real madrid idi. ama sonrasında rahatlamıştım çünkü valencia da atletico ile oynayacaktı ve 4. bitirme ihtimalim hiç düşük değildi ta ki maç sonunda valencia'nın öne geçtiği golün bildirimini görene kadar. ben zaten mağlup durumdaydım ve tek ümidim atletico'ydu... olmadı.

    2.sezonda yaşadıklarımı da başka bir zaman anlatacağım. tüm heyecan bir anda bitmesin değil mi ;)
  • 42
    (bkz: #3348490)

    2. sezon maceramdan anlatmaya devam edeyim.

    önceki entryde de dediğim gibi önceki sezon ocak ayında boubacar kamara ve kevin malcuit ile temuzda geçerli olan mukavele imzalamıştım. onların haricinde sevilla'nın genç yeteneği juanlu'nun da sözleşmesinin biteceğini gördüm ve onu da bedelsiz olarak kadroma kattım. böylece oynattığım 3'lü stoper taktiğinin stoper kısmı tam istediğim gibi oldu. merkezde pasör kamara sol tarafta teknik ve lider pau torres, sağ tarafta da sağ bek özellikli juan foyth. bunların haricinde takımımda attila szalai, anel ahmedhodzic, raul albiol ve aissa mandi de vardı. ne var ki aissa mandi bu derinlikte oynayamayacağını düşünüp transfer olmak istedi. kendisini 17,5 milyon euro karşılığında arsenal'e sattım. ayrıca takımda uzun süredir bulunan mario gaspar da yeni bir macera istediğini bana iletti. kulüplere önerdikten sonra dinomo moskova 3,7 milyon euro teklifte bulundu. teklifi kabul ettim ve mario gasparla da yollarımızı ayırdık. mario gaspar gittikten sonra sıra geldi yedek sağ bek bulmaya. diğer transferlerin aksine bu transferde araştırmayı kendim yapmadım, futbol direktöründen öneri istedi. kendisi de bana junior sambia'yı önerdi. 9,75 milyona o transferi de bitirdik. daha sonrasında da geçen sezon boyunca şans vermediğim oyuncuları kulüplere önere önere satmayı başardım. önce dani raba 1,4 milyona montpellier'e, sonrasında santiago casares 4,5 milyona atalanta'ya, en son da xavi quintilla 2,2 milyona real sociedad'a satıldı. transferler sonucu elimdeki 19,55 milyon ve kulübün sezon başında verdiği transfer bütçesini de kullanarak arka arkaya 3 tane bomba patlattım. önce monaco'dan sofiane diop'u 15 milyona, sonra sparta prag'dan adam hlozek'i 8,5 milyona, en son da heerenveen'den joey veerman'ı 14,25 milyona satın aldım. kadroda lider bulunsun mantığıyla tutmayı düşündüğüm raul albiol'a sezon başlamadan vallecano'dan 1,1 milyonluk teklif geldi. elimdeki stoper bolluğunu da düşünerek transfer teklifini kabul etmeye karar verdim. sonrasında da geçen sezon transfer ettiğim ama bekleneni veremeyen seko fofana'ya da west ham'dan 6 milyonluk teklif geldi. bu arada scoutlarım bana julian alvarez'i önerip 7,75 milyona çözebileceğimi söylemişlerdi. gerçekte de o sıralar man city kadroya kattığı için kendisini almak istiyordum. kaynak yaratmak için west ham'ın 6 milyonluk teklifini kabul ettim ve seko fofana ile de yolları ayırdım. julian alvarez için de river ile masaya oturdum bu sayede. derin pazarlık sonucu 5,75 net, 2 milyon da bonus için anlaşmaya vardık. julian alvarez'i de kadroya katınca transferi bitirdim. transfer döneminin son saniyelerinde de sporting lizbon javi ontiveros'u 950 bin euro vererek sezon sonuna kadar kiraladı.

    gelelim ligde neler yaptığıma. lig benim için çok çabuk bitti bu sezon. 4.lük haftalar öncesinden kesinleşmişti. barcelona-valencia-real madrid arayı açmış, ben de altımdakilerle arayı açmıştım. o yüzden ligin pek bir anlamı olmadı benim için. tüm gözler avrupa'da neler yapacağımdaydı çünkü geçen sezon kıl payıyla şampiyonlar ligi biletini kaçırmıştım. marsilya,zorya ve karabağ'ın olduğu grupta 6'da 6 yaparak lider çıktım. lakin üst turda porto ile eşleştim ve 3-0 yenilerek kupaya veda ettim. (rövanşsız oynattı neden anlayamadım)

    ara transfer döneminde de bir sürü değişim yaşandı kulüpte. önce sezon başı kadroya kattığım sofiane diop 800 bin euro karşılığında hamburg'a kiralandı. sonra alexey miranchuk 30 milyon euro karşılığında milan'a satıldı. sözleşme yenileme teklifimi kabul etmeyen juan foyth serbest kalma maddesini kullanarak 42,5 milyon euro karşılığında real madrid'in yolunu tuttu. normalde stoper almayı planlıyordum foyth yerine ama o sırada karşıma bir fırsat transferi çıktı: pedro porro. tam istediğim kanat bek profiline sahipti ve man city 40 milyon euro karşılığında transfer listesine koymuştu. hemen transfer ettim ve sağ stoperde her oynadığında iyi performans veren anel ahmedhodzic as takımımın oyuncusu oldu. ayrıca scoutlarım bir kez daha şov yaptı ve barcelona'nın yusuf demir için opsiyon kullanmadığını ve rapid wien'den 14,75 milyona alabileceğimi bana iletti. böylece miranchuk'un yerini büyük bir potansiyel ile doldurmuş oldum. daha sonrasında bende hiç iyi performans gösteremeyen atila szalai için tigres 5 milyonluk teklifte bulundu. 1 saniye bile düşünmeden teklifi kabul ettim ve kendisinin yerine 10 milyon euroya freiburg ile harika bir sezon geçirmekte olan nico schlotterbeck ile sözleşme imzaladım.

    2. sezon da dertsiz, heyecansız bir şekilde sona erdi. ligde erkenden belli olan dördüncülük, avrupa'da gruptan çıktıktan sonraki ilk turda elenmek...

    3. sezondaki yaşadıklarımı da yakında anlatırım. iyi günler hepinize ;)
  • 43
    (bkz: #3348490)
    (bkz: #3348914)

    3.sezon başlarken öncelikle zorlandığımı söylemem gerekli. takımımdan bir sürü isimle yolları ayırıp kaliteyi yükseltmem gerektiğini düşündüm. bu yüzden marc roca (17m milwall), joey veerman (13m lyon), kevin malcuit (2,5m astana), pervis estupinan (7m benfica), boulaye dia (27m shakhtar), javi ontiveros (32m leverkusen), manu morlanes (6m young boys), jorge cuenca (11,25m benfica), ivan martin (12,75m leipzig), erik botheim (6m fiorentina) ve sofiane diop (satamadım)'u transfer listesine ekledim. bu isimlerle yolları ayırdıktan sonra transfere ihtiyacım olan bölgeleri belirledim:
    1 defansif orta saha: diego demme napoli'den 6m
    1 sol bek: alex grimaldo benfica'dan 16m
    1 santrafor: alan velasco inter'den 12,25m
    1 sağ bek özellikli stoper: mohamed simakan leipzig'den 28m
    1 ofansif orta saha: pablo torre fiorentina'dan 9m

    bu transferleri yaptıktan sonra elimdeki bazı oyunculara da ilgi çekici teklifler geldi ve onlarla da yolları ayırdım:
    alfonso pedraza 10m napoli'ye
    nico schlotterbeck 13,5m leipzig'e
    fer nino 15,5m leipzig'e

    bu oyuncularla yolları ayırdıktan sonra transfer pazarında tekrardan oyuncu aramaya başladım ve şu transferleri gerçekleştirdim:
    sol bek: marc cucurella inter'den 33m
    sol stoper: marcos senesi feyenoord'dan 16,75m

    transfer dönemini böyle bitirdikten sonra lige başlangıcımı yaptım. ne yazık ki rezalet bir başlangıç oldu. 3 maçta 3 mağlubiyet (mallorca-real-barça) ile başladım, 4. maçta da valencia ile 1-1 berabere kaldım. 5.maçta athletic bilbao'yu yensem de sonraki iki maçta real betis ve malaga'ya yenildim. 7 maçta 5 mağlubiyet 1 beraberlik 1 galibiyet alınca (şampiyonlar liginde dinamo zagreb'i yenmiştim) formasyon değiştirme kararı aldım ve 4-3-3'e dönüş yaptım ve takım toparlandı. devre arasına kadar oynadığım 11 maçta 9 galibiyet, 1 mağlubiyet ve 1 beraberlik alarak yaptığım pisliği temizledim. şampiyonlar liginde ise leicester-frankfurt-dinamo zagrebli gruptan (çok şanslı bir kura çekmiştim :d) 12 puanla lider çıktım.

    ocak ayında oyuncularıma yine beklemediğim teklifler geldi:
    sezonun yıldızı adam hlozek 42 milyona leipzig'in yolunu tuttu. hlozek'in yerini inter'den alıp nice'e kiraladığım alan velasco'nun kiralık kontratını iptal ederek doldurdum.
    yedek sol stoperim marcos senesi 20 milyona lyona transfer oldu. ben de yerine solak olmasa da bir süredir takip ettiğim oumar solet'i 26 milyona aldım.
    altyapıdan çıkarttığım genç yetenek alex baena 30 milyona napoli'nin yolunu tuttu. kendisinin yerine chelsea'den conor gallagher'i 27 milyona kadroma kattım.
    yaptığım satışlardan elimde 55 milyon kadar para vardı. ben de scoutlarımın almam için yalvardığı arsenal'in orta sahası albert sambi lokonga 52 milyona takımıma kattım.

    ayrıca takımımdan ayrılmak isteyen sergio asenjo dinamo kiev'e 1,9, sofiane diop 9,5 milyona young boys'a satıldı.

    ligde şampiyon barcelona oldu. barcelona'nın 4 puan gerisinde real sociedad ikinci oldu. real madrid ile biz ise 77 puanla şampiyonun 13 puan gerisinde 3. ve 4. (biz 4) olduk. bizim ardımızde 4 puan gerimizde de valencia vardı.

    sezona kötü başlangıcımız, real sociedad'dan 90+4'te yediğimiz gol, öne geçtiğimiz espanyol maçını kaybetmemiz, 2,41 gol beklentimiz olan maçta las palmas ile 0-0 berabere kalmamız, real madrid maçında değişikliği yanlış yapıp maçı sonrasında kaybetmem... şampiyon olmam işten bile değildi ama olmadı :(
  • 45
    önceki edisyonlarına göre hem çok kolay hem de çok zor olmayı başarmış oyundur.

    her zaman derim. football manager serisini multiplayer olarak oynadığınız zaman oyun hem aşırı zorlaşıyor hem de çok daha zevkli oluyor. bu sefer ise yapay zekanın ''çılgın'' transferleri oyunun cılkını çıkarabilir hale gelmiş durumda.

    norwich ile 3. sezondayım. ilk sezon 7. ikinci sezon 3. oldum. mükemmel bir başarı değil mi? norwich ile bir anda şl kovalayan bir takıma dönüşebilmek oyunun kolaylaştığı anlamına gelir.
    3. sezon (2 sene üstüste şampiyon olan) liverpool haaland'ı, manu mbappe'yi aldı. haaland ayısı maç başına 2 gol ortalaması ve 8 küsur rating ile oynuyor. manu da benzer şekilde seriye bağladı. e resmen oyun bitti. takımı daha fazla güçlendiremem ki. 2 sene önceki fm'de de şöyle bir abuklukla karşılaşmıştım.

    https://i.redd.it/canz53vzpbl41.jpg
    (21 maçta 3 gol yemenin bir açıklaması olamaz)
    sonra da oyundan soğumuştum resmen.

    çemişgezek belediye ile oyun açıp dipten takım çıkarmak da çok uzun sürüyor. keşke arkadaşlarım olsa da 4-5 kişi multi olarak bir lige girsek... (danaya girer gibi oldu gerçi...) kalabalık olunca bu tarz abukluklar da az oluyor...
  • 46
    (bkz: #3348490)
    (bkz: #3348914)
    (bkz: #3351171)

    dördüncü sezonumu da nihayet tamamlamış bulunmaktayım. her şekliyle güzel bir sezonu geride bıraktım.

    1) transfer:

    daha 1 temmuz olmadan orta sahamın iki önemli ismi parejo (4.3 milyon) ve demme (5.25 milyon) zenit'in yolunu tuttu. detaylı araştırma yapmadan savanier'in sözleşmesinin sona ereceğini görünce parejo gibi kalitenin yerini kendisi ile doldurmaya karar vermiştim. 1 temmuzda takıma katıldı savanier.
    daha sonrasında coquelin (4.3 milyon) marsilya, grimaldo (20 milyon) arsenal, gallagher (25.5 milyon) leipzig yolcusu oldu. yerlerine de sırasıyla zielinski (32 milyon), malacia (14.5 milyon) ve moises caicedo (opsiyonlu kiralık-sezon içinde opsiyon kullanıldı) alındı.

    ondan sonra newcastle regen oyuncuma 7.5 milyon bonservis ödemeyi teklif etti ben de kabul edince oyuncu newcastle yolunu tuttu. yerine regen olarak damir horvat adlı stoperi sırbistan liginden 1.8 milyona alıp geri aldığım takıma kiraladım.

    stoper kısmında da önce mohamed simakan (30 milyon) dortmund, daha sonra oumar soley (64 milyon) manchester united yolcusu oldu. gelen parayla 3'lü savunmamın merkezine cuk oturacak pas özelliği 17/20, kafa vuruşu 16/20 olan duje caleta car'ı (25.5 milyon) transfer ettim.

    2) altyapı
    altyapı konusunda sadece 1 tane 17 yaşındaki norveçli stoperimi 18 maçta kullandım onun dışında sezon içinde kullandığım altyapı oyuncum yoktu.

    3) sezon geneli
    kasım ayına kadar ligde çalkantılı performansım vardı. sevilla ve atletic bilbao galibiyetleri ve barcelona beraberliği ile başladıktan sonra valencia mağlubiyeti can sıktı. can sıkıntısını hemen atletico madrid ve huesca galibiyetleri ile kessem de sonraki üç maçta (gijon-mallorca-eibar) gereksiz 7 puan kaybı yaşadık. o zamana kadar şampiyonlar liginde de psg, dynamo kyiv, young boyslu grupta 1g1b1m şeklinde performans göstermiştim.
    kasım ayında 2'si ucl 3'ü lig olmak üzere 5/5 yapınca aralık ayının ilk maçında da real sociedad galibiyeti gelince takıma rehavet çöktü diyebiliriz. önce levante mağlubiyeti, ardından valladolid ile berabere en son da psg ve real madrid mağlubiyetleri gelince unutmak istenecek bir ay geride kalmış oldu.
    ocak ayında da tıpkı kasımdaki gibi tüm maçlarımızı kazandık ve derbilerle dolu şubat ayı hiç kötü geçmedi. barcelona ile berabere, real madrid (kupa) ve valencia mağlubiyetleri, atletic bilbao ve atletico madrid galibiyetleri. ayrıca şampiyonlar liginde lille'e karşı galibiyet.
    mart ayı bizim için bir kez daha rehavetin çöktüğü bir ay oldu. 4 tane vasat takımın sadece 1'ini yenebildik, kalan 3 maçta berabere kaldık.
    nisan ayında ligde 3/4 yapsak da liverpool karşısında 2 maçta toplam 11 gol yemiş olmamız 3/4'ü taraftar gözünde anlamsız kıldı ne yazık ki.
    ve sezonun son ayında da 3g1b yaparak sezonu 3.sırada tamamladık.
  • 48
    uzun süredir oynamıyordum. fmscout'ta ilginç bir fantazi database buldum. türkiye ligi'nde belli başlı değişiklikler yapılmış. bazı takımlar çıkarılıp basketboldan esinlenilerek efes-tuborg-daçka-ptt-thy gibi kulüpler farklı liglere eklenmiş. yabancı kuralı düzeltilmiş falan falan falan...

    ben de dedim bi tekrar kariyer açalım. başladım gassrayla. 22.4.0 güncellemesi vardı dolayısıyla staff ve kadro güncel haldeydi. işe staffı genişletmekle başladık çünkü bayağı sıkıntılı bir durumda hem antrenör hem gözlemci ekibi. ardından papazlarla yolları ayırmaya başladık, gitmeyenlerin de futbol hayatını bitiriyoruz.

    babel, feghouli, ömer ve fatih'i bir şekilde kovduk kulüpten. arda gitmedi, almıyorum antrenmanlara. kiradakilerden de birkaç oyuncu satmak istedim ama takımlar yanaşmadı, sonraki yaz satıcaz onları. ben normalde 23 yaşın üstünde bir oyuncu transfer etmem bu oyunda ama bu sefer daha farklı bi yol izlemek istedim. para harcamamaya çalışıyorum. sözleşmesi olmayan oyunculardan yaklaşık bi 20 kişiyi denemeye aldım aralarından eleye eleye kwadwo asamoah ve rayane aabid ikilisini rotasyon için kadroya kattım. bu esnada da şampiyonlar ligi ön elemesinde shakhtar'la eşleştim.

    eşleşmeyi ikinci maçta uzatmada bi tane yiyip kaybettikten sonra transferleri de tamamlayıp lige girdik. bu esnada uefada ise lazio, leicester ve strum graz grubuna düştük.

    kafamdaki 11: https://gss.gs/T9X.png

    rotasyon: https://gss.gs/imb.png
  • 50
    her seride olduğu gibi yine en zor lig premier lig. ingilterenin en alt liginden takım alıp takır takır lig atlayarak premier lige ulaştım. 2035 yılındayım. antrenman ve altyapı tesisleri en üst seviyede. muhtemelen en iyi antrenör ekibi bende. bütçe sınırsız gibi bir şey. konferans ligi,avrupa ligi, şampiyonlar ligi aldım hatta 2. kez final oynayacağım ama ligde 3 sezondur 75 puan ve 4.lük üzerine çıkamadım. üst üste 3 sezon 75 puan almam da ayrı bir olay neyse. avrupada yendiğim city united liverpool gibi takımlar ligde 5 atıp geçiyor. oyun yazılımında mı bir sıkıntı var anlamadım. eski serilerde bu kadar uzun sürede en azından 1 kez şampiyon olurdum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın