• 3
    tek oynadığım oyunun 2022 versiyonudur.

    oyuncu özelliklerimiz için buyrunuz;

    alexandru cicaldau - https://gss.gs/dV4.jpg
    alpaslan öztürk - https://gss.gs/u6q.jpg
    arda turan - https://gss.gs/DXD.jpg
    atalay babacan - https://gss.gs/d88.jpg
    aytaç kara - https://gss.gs/itU.jpg
    barış alper yılmaz - https://gss.gs/2Ym.jpg
    bartuğ elmaz - https://gss.gs/78S.jpg
    berk balaban - https://gss.gs/I4s.jpg
    berkan kutlu - https://gss.gs/hF3.jpg
    christian luyindama - https://gss.gs/1oe.jpg
    deandre yedlin - https://gss.gs/r8A.jpg
    emre kılınç - https://gss.gs/cOt.jpg
    fatih öztürk - https://gss.gs/85V.jpg
    fernando muslera - https://gss.gs/pU4.jpg
    gustavo assunçao - https://gss.gs/xmZ.jpg
    halil dervişoğlu - https://gss.gs/cn1.jpg
    ışık kaan arslan - https://gss.gs/6ui.jpg
    ismail çipe - https://gss.gs/bq8.jpg
    kerem aktürkoğlu - https://gss.gs/j22.jpg
    marcao - https://gss.gs/spd.jpg
    mbaye diagne - https://gss.gs/XnA.jpg
    mostafa mohamed - https://gss.gs/WFF.jpg
    oğulcan çağlayan - https://gss.gs/pXr.jpg
    olimpiu morutan - https://gss.gs/3w1.jpg
    omar elabdellaoui - https://gss.gs/LLH.jpg
    ömer bayram - https://gss.gs/fPJ.jpg
    patrick van aanholt - https://gss.gs/L06.jpg
    ryan babel - https://gss.gs/3bO.jpg
    sacha boey - https://gss.gs/EUk.jpg
    sofiane feghouli - https://gss.gs/0O6.jpg
    taylan antalyalı - https://gss.gs/IZd.jpg
    victor nelsson - https://gss.gs/8C9.jpg
    eren aydın - https://gss.gs/Z4q.jpg
    hamza akman - https://gss.gs/ztR.jpg
    emre akbaba - https://gss.gs/vdD.jpg
  • 5
    xbox gamepass sayesinde oynadığım oyun. almadım ama gamepass'a da gelince dayanamadım ve başladım.

    standart 2 sezon devam eden bir galatasaray kariyeri yaptım ancak yabancı sınırı çok can sıkıyordu, ben de her yıl klasikleşen
    afc bournemouth kariyerlerimden birisini yapmaya karar verdim.

    championship'teyiz. kadro ortalama üstü denilebilir. sakatlar vs. var ama dert değil, bir şekilde gideriz dedik.

    pres yaparak "boş alan ve boş adam bırakmamak" üzerine olan gegenpressing belirledik taktiksel yönelimi, ön libero olmadığı için 4-2-3-1 düzeninde yerleştik.

    devre arasına kadar kafa kafaya, fulham - sheffield - ben ve wba gittik. ama beklenti 4.lük iken ben ciddi ciddi liderliğe oynuyorum. forvetim solanke, yedek olsun diye leeds'ten kiraladığım ama as oyuncumdan daha iyi gizli forvet oynayan forvet 10 numara joe gelhardt, merkez orta sahada çok ama çok yeterli philip billing - jefferson lerma ikilisi ile çatır çatır hücum oynuyoruz. genç bir kanadı da raumdauter olarak geliştirdim, harika adapte oldu 4 ay gibi bir sürede.

    devre arası transfer dönemi geldi, bütçe yok. pozisyonu dışında oynattığım için leeds hocası marcelo bielsa da gelhardt'ı geri çağırdı kiradan. hayır adam oynuyor, zaten gizli forvet oynatıyorum hem gol hem asist yardırmış bırak devam edelim ama yok. vermedi de yeniden. çareyi aston villa'nın genç 10 numarası jacob ramsey'de buldum, ilk maçlar bocalasa da aratmadı. ama esas sıkıntı billing - lerma ikilisini kaybetmem oldu. toplamda 26 milyon euro gibi bir bedel kazandım, hemen milan'da listede olan rade krunic alıp everton'dan tom davies'i kiraladım.

    sezonun ikinci yarısına başladık, alışma süreci kazana kaybede gidiyoruz falan o ara tottenham hocası antonio conte'yi gönderdi. "lan teklif gelir mi acaba pl'den" derken teklif leeds'ten geldi, bi baktım tottenham'ın başına geçen bizim el loco marcelo bielsa'dan başkası değil. adamı benim elimdeyken kiradan aldı yerinde oynamıyor diye sonra bıraktı gitti lan resmen. *

    neyse leeds ile görüştük, adamlar çok istekli. "bize sen uyarsın" diyorlar başka bir şey demiyorlar. bak dedim sayın radrizanni, sayın orta, sayın kinnear, benim burada bi işim var agacım bu takımı premier lig'e atmam lazım. yok. "tamam diyorlar sezon sonu gel". haaah dedim ki tamam "now you're talking". bütçeleri ayarladık, yanımda götüreceğim antrenörleri oradan gönderilecekleri ayarladık, konuşmalarımızı yaptık ve sözleştik. sezon sonu leeds united'da olacağım artık.

    ama kafa orada kaldı ya, avrupa potasındalar oradan çıktılar mı gidiyorlar mı nedir ne değildir diye deli gibi onların takibini yapıyorum. o ara takımı bir boşlarsın, peşpeşe savunmadan önce sağ bek sonra sol stoper bir sakatlanır. liderliği verdik, kalmış hepi topu 6 maç. bu maçlardan birisi liderliği bıraktığım sheffield, diğeri 3. sıradaki fulham. arada da middlesborogh maçı var ki onlar da play-off'a kendilerini atmak için saldırıyorlar 8. sıradalar puan farkı 3. diğer 3 maç patates ama bu 3 yok, gelmeyecek belli.

    ilki sheffield maçı, deplasman bir de. tüm konsantrasyonu verdim maça, her şeyi ayarladım düşündüm analizleri inceledim. başladık 11. dakikada ramsey ile attık bir tane. nasıl seviniyorum ama ne fulham, ne boro maçı falan gözümde değil, aldık lan liderliği işte! klopp'un mainz'da koştuğu gibi odanın içinde koşuyorum resmen! sonra sheffield bir bastırdı, 2 tane salladılar bana. biri 80'de, biri 89'da. ama maç 1-0 iken bir bastırıyorum, bir bastırıyorum. yok, çıkmadı. 60'tan sonra onlar bastırınca takıma da bastırdılar resmen.

    moraller nasıl bozuk, dağıldık resmen. neyse dedim, bunlar daha fulham ile oynayacak biz o hafta kazanırsak yine olumlu, son 2 hafta da kader maçlarına çıkarız.

    peşine boro maçı, iç saha. düşünüyorum ki biz bir 3-4 tane sallarız, kafa rahat devam ederiz. o maç bizi toparlar, sıkıntı olmaz diyorum. yine aynı şekilde her detaya bakarak çıktım maça, bu sefer 39. dakikada attık bir tane. çok geç geldi ama, dedim ki takımı bir tık sakinleştireyim, geri çekeyim. topu da bırakıp geçişe dönelim. (bkz: terim stayla) sen misin topu bırakan, 2. yarıya askerden gelmiş 20'lik genç gibi başladı herifler 3 tane salladılar bana. kendi sahamda.

    tribünlerde homurdanmalar başladı, arkamdaki tribünde bazı taraftarlar "he should get the f*** out of this club, he's killing us!" falan diyorlar. birisi bağırdı "go to bodrum!". maç biter bitmez rakibimin elini sıkıp doğrudan soyunma odasına gittim, dünyam karardı resmen. lan son 7 hafta kala liderdim, 2 maçta 3. sıraya düştüm. play-off'a kalacağız bu gidişle, ben sezon başında gazı verdikçe verdim tabi bunlar zannetiler ki biz liverpool - united falanız gelene çakar geçeriz vs.

    arada coventry geldi, ilaç olur zannedersiniz az kaldı çakıyorlardı onlar da. 14'te attılar, "başlarım lan böyle işe, saldırın" komutum ile takım açıldı, attık 2 tane 2-1 aldık maçı ama fulham maçı geldi çattı. oyun sıkıntılı, takım düşüşte. fulham maçları kazana kazana geliyor. ya dedim yenemezsem, ya ola ki yenildim ve fulham gidip sheffield'ı da yenerse kesin 3. olurum hatta durumdan istifade wba falan geçer mi beni düşünceleri ile çıktım maça.

    öğrendim ki korkunun ecele faydası sıfır. yardımcı antrenörüm jason tindall odama geldi "bak hocam, sen genç adamsın. aramızda çok yaş farkı yok ama ben seni oğlum gibi kardeşim gibi sevdim. gel bu işten vazgeçelim, biz bildiğimiz oyunu bu maça kadar bizi getiren hücum oyununu oynayalım, ilk maçlardaki gibi raumdauter gizli forvet falan değil çık ofansif oyun kurucu ile çık kanatta lowe ile solanke'ye top insin yeter solanke zaten patates eder fulham'ı" dedi.

    gaza geldim. gaz kötü bir şey, sıkıştırıyor insanı. yaptım dediğini çıktık maça, 23. dakikada wilson sapladı bir tane bize. al dedim sana gaz, ne vazgeçersin bildiğinden. yeniden rolleri değiştirdik, oyuncu değişiklikleri yaptık oyunu durdurup 23. dakikada. 26'da gol geldi. "tamam dönüyor bu iş" dedik takımı full atağa aldım ilk yarının sonunda, 2 top direkten döndü gol gelmedi. 2. yarıya çıkarken takımı full atakta unutmuşum, 51.'de wilson bir daha sapladı. inat şerefsiz, full marke full pres topu ters ayağa oynatıyorum sert müdahale yaptırıyorum bana mısın demiyor. neyse ki 90+3'te solanke attı da 2-2 bitirebildik maçı. ama halen 3. sıradayım. kaldı 2 maç. maçlar patates ama (blackburn ve milwall) takım yerle bir.

    neyse ki maçları kazandık. son 4 maçta 10 puan aldık, fulham da son 2 maçta puan kaybetti de 2. sırada play-off ile uğraşmadan çıkabildik.

    sene sonu yönetim memnun olduğunu belirtse de ben zaten leeds'e gidecektim. aaa, tabi ya. leeds united ile görüşmüş anlaşmış her şeyi bitirmiştim. e istifa ettik? anaa leeds anlaşması suya düştü!

    kaldım mı boşta? championship'e düşen takımlar teklif falan yapıyor ama o bataklıkla bir sezon daha uğraşmak istemedim. boşta kalıp teklifleri bekleyelim dedim.

    o arada lazio hocası sarri ile yolları ayırdı. görüştük, çokça olumlu geçti görüşmemiz de. ama adamlar inzaghi'yi getirmeye karar verdi. almanya'dan fortuna görüşmeye çağırdı, gitmedim. küme düşmemeye çalışmak bana göre değildi.

    peşine sezon başlamadan real madrid ancelotti'yi gönderdi. teklif yaptım, başkan perez aradı. "efendi'cım, senin vizyonun karakterin kişiliğin bizden bile iyilerini hak ediyor, elbette görüşürdüm ben seninle ancak taraftarı susturamayız, seni hiç istemiyorlar nedense, biraz daha tecrübe kazandıktan sonra görüşelim seninle, bu süreçte river plate'in hocası gallardo ile anlaşıyoruz biz, kırılmadın umarım?" dedi. çok kibar adam. "estağfurullah başkanım, ne demek lafı mı olur" diyerek geçiştirdim.

    arada fatih hocayı aradım. "hocam teknik ekipte falan yer var mı ya geleyim yanına" dedim. "koskoca bournemouth'u premier lige çıkaran efendi benim yanıma mı gelir lan?" dedi. peşine bir şeyler daha dedi bana güven aşılayacak, yazmayayım burada. arada bodrum'a gittim yanına, malum yaz dönemi. fulya hanımla birlikte bırakmadılar beni, her akşam yemekte ağırladılar baya sohbet falan ettik. "arsenal boşalırsa orası falan da olur aslında efendi sana" falan dedi. afedersiniz john benjamin toshack'a döndüm ama çok eğlendik.

    sezon başladı, iş kovalıyorum. ama nasıl kovalamak, kim kovulacak kim kötü kim iyi gidiyor kötü gidenlerden kimin kadro iş yapar vs. hepsini detaylı inceliyorum. özel analiz ekibim (özel ekip dediğim de kaideyi taciz eden istisna) ile tüm takımları inceliyoruz.

    o arada oldu işte.

    ole gunnar solskjær, uzun zamandır beklenilen ayrılığı yaşandı. umudum olmamasına rağmen teklif yaptım. sonuçta united'ın analizini de yapmıştık. ama taraftar tepkileri başladı, "galatasarayefendisi kim ki biz ona united'ı emanet edelim" vs. basın gelip sordu haberleri "elbette united'da çalışmaktan gurur duyarım" dedim. taraftarın tepkilerini sorunca da "onlar önce kendilerine baksınlar 2013'ten beridir denemedikleri hoca kalmadı bir tane 2017'de carabao cup aldılar tottenham'dan beter duruma gelecekler neredeyse" diyemediğim için "taraftarımızın gönlünü galibiyetler ile alabilirim" dedim.

    görüşme çok olumlu geçti. bana teknik ekip ya da transfer için bu sezon bütçe açmayacaklarını söylediler. "canınız sağolsun ole'ye yediniz tabi parayı" dedim.

    göreve başladım, bir cuma günü. "hayırlı cumalar" diye girdiğim için antrenman tesisinden içeri taraftar tepkili, ronaldo öncülüğündeki grup "kim la bu?" bakışı falan atıyorlar ilk antrenmanda. ronaldo benden yaşlı bu arada.

    ilk maç cumartesi günü, wolves maçı. daha salı günü bu stadda atalanta ile berabere kalmış united şampiyonlar liginde, cumartesi öğleden sonra takımın başında yepyeni birisi var, tanımıyorlar saygı duymuyorlar. topladım çocukları, kadroyu belirledim dedim ki "bulduğunuz her yere basın, her top bizde olacak, sadece kırmızı olacak tek renk bu akşamdan itibaren manchester'da kırmızı" dedim. ronaldo halen "ne diyo ya bu" tavırlarında, ama ben rashford - sancho öncülüğündeki ekibi gaza getirebildim.

    4-0 aldık maçı. çarşamba barcelona maçı var, bir 4 de onlara. peşpeşe 4 günde 8 gol atıp (ki 4'ü barça'ya) pozisyon bile vermeyince takımın güvenini aldım.

    basın sürekli takipte, manchester'da akşam çıkıp bir yemeğe gideyim desem peşimde basın ordusu geziyor, bunaldım. bunaldıkça kendimi daha fazla futbola verdim. guardiola'dan çok çalışmaya başladım, tüm analizleri kelimesi kelimesine okuyorum, noktalama hataları falan bulup puan kırıyorum milletten can sıkıntısından. ama takım gelişmeye başladı.

    tam "ulan harika gidiyoruz, şu aradaki dünya kupasını atalım oradan sonra patlatırız" derken ronaldo beyimiz geldi. "seçeneklerini değerlendirmek" istiyormuş sözleşmesinin sonunda. "kanka saçmalama, 37 yaşındasın ve bizden aylık 2.5 milyon euro para kazanıyorsun, sahada attığın adım para yazıyor daha iyisini bulamazsın" dedim. yok, dinlemiyor. tartıştık baya. en sonunda hışımla odadan çıkmaya yeltenince "cristiano, you are out of the squad. go and play with the u-23 team until you leave manchester. and believe me, everyone will know about your attitude towards your manager" dedim. gözleri açıldı bi, şaşırdı. ama ben önümdeki analize dönmüş, kafamı gömmüştüm. bir ara kaldırdım halen orada görünce "i said get out, you might miss the u-23 training" dedim. *

    cr7 odadan çıkınca hafif bir pişmanlık yaşarken aklıma greenwood geldi. bizim mason greenwood ya. çağırdım odaya. "mason, aslanım biliyorsun ben gençlere çok önem veririm, gelişiminiz benim için çok önemli" dedim. "thanks sir" dedi. aslanım benim. "bak" dedim mason'a, "bu alem popo olmuş, ama sen ve ben bu düzeni yıkacağız aslanım, birlikte. var mısın?" dedim. "excuse me, i don't understand sir" dedi. türkçe bilmiyor tabi, anlamadı kavramları. "bundan böyle 11 sensin, ronaldo kadro dışı. sen ben bruno jadon ve elbette marcus, biz bu united'ın talihini birlikte döndüreceğiz" dedim. gözleri ışıldadı. "hocam" dedi. "ben bu anı bekliyordum, yüzünüzü asla kara çıkarmayacağım" dedi.

    sonuç ekteki gibidir:

    fikstür ve geçmiş maçlardaki sonuçlar:
    https://gss.gs/7yZ.png

    anlık puan tablosu:
    https://gss.gs/LTp.png

    benim devralmamdan sonra sıralama grafiği:
    https://gss.gs/upE.png

    2 eksik maçım var, onları oynadığımda 3 puanla geçersem eğer 52 puanla ligin gizli liderlerinden birisi konumundayım, arsenal'in benden fazla 3 puanı var ve onların da 2 eksik maçı var.

    ama dönecek bu şans. bu sene için "avrupa ligine gitmek iyi sonuç" diyordu yönetim, bütçe bile açmadı şampiyonluğa yürüyoruz. bu durumdan şampiyon olursam eğer tarihi bütçe talep ederim, hedeflediğim 3-4 oyuncu var yaş bandı 22-25, doğrudan 11 oyuncusu. onlarla takımı yenileyip ronaldo'dan çıkınca çatır çatır bir takım olacak united. en korkulan olacak. yeniden red devils olacak!

    gaza geldim, ben gidip devam edeyim. *
  • 6
    (bkz: #3288218)

    devamındayız. farkındayım çok oldu önceki yazıdan bu yana ama, anca.

    en son united'da işleri toparlamıştık, 2 maç eksik ile 4. sıradaydık. görevi devralmamın ardından premier lig'de 8'de 8 yapmışız, bırakmak olmazdı elbette. sonraki 4 maçı da kazanarak seriyi 12'de 12'ye getirince camiada tüm sesler kesildi. tribünler adıma şarkılar bestelemeye, beckham dahil tüm takım efsaneleri övgü dolu sözler söylemeye, sir alex güvenini göstermeye başladı.

    ancak tottenham maçı ile biten seri, yeni bir galibiyet serisinin başlangıcıydı elbette. bir 7 maçlık galibiyet serisi daha yakaladım tottenham maçından sonra, bu sayede ligin son ayına lider olarak giriyordum. son ay için glazer'lar belgesel çekmeyi düşündü. "red devils: resurrection" adı verilecek belgesel için özel bir ekiple anlaşılmış, çekimler başlamıştı. odak noktasıydım ama odak noktası olmak istemiyordum, takım olmalıydı bu çünkü bu benden çok onların başarısıydı.

    ancak heyecan had safhadaydı. her maç yerime geçerken şaşırıyor, kulübede duramıyor, sürekli kendime ayrılan alanı adımlıyordum. bir aşağı bir yukarı, bir aşağı bir yukarı. united'ın yıllar süren hasreti bitecek miydi, yoksa yine kötü bir dönem mi başlayacaktı? bournemouth'daki acı tecrübem korkutuyordu beni.

    önümüzde liverpool - arsenal maçları vardı. ki hemen peşimdeler. tottenham da var arada. bir de şampiyonlar liginde yarı finaldeyiz, şehrin diğer yakası ile oynayacağız orada da. pep yıllardır city ile kovaladığı şampiyonlar ligi şampiyonluğuna bu kadar yaklaşmışken bırakmak istemiyor.

    2 city maçı leicester maçı arasına geliyor, 7 maçlık galibiyet serisinin sonlandığı beraberlik maçı. ilk city maçında old trafford'da ne var ne yok elde avuçta hepsini ince eleyip sık dokuyarak 1-0 galibiyeti aldım, leicester maçı beraberliği geçti, etihad'da da maç sonucunda skor tabelasında yine benim lehime olacak şekilde 1-0 yazıyordu. maç sonunda şehirde zaman zaman karşılaştığım, birlikte muhabbet bile ettiğimiz pep'in elini sıkarak "look at the tabela" dedim, anlamadı. ispanyol adam tabela falan bilmiyor tabi. *

    ve geldik kritik dönemece. ilk maç liverpool. hem de anfield'da. daha önce buraya hiç çıkmamıştım, maç öncesi bile bir heyecan vardı. sonuçta liverpool - united maçları ingiltere tarihinin en önemli parçasıydı. old trafford'da 2-1 yenmiştim liverpool'u ama anfield başka bir şeydi.

    takımlar seramoniye çıktı, ben de klopp'tan sonra çıktım özellikle. ev sahibi olarak beni karşıladı, sarıldık. bu maçın şampiyonluk serisinin başlangıcı olacağını söyledi, gülüştük. o arada ben cevap veremeden liverpool tribünleri başladı "walk on, walk on" diyerek. kendi konuştuğumu duyamıyorum, en sonunda saldım ve klopp'a tekrardan sarılıp poz vermeye dönerken "and you never walk alone" kısmını birlikte söyledik. güzel adam klopp ya, ama pep her zaman daha yakın bir arkadaş oldu benim için. 2-0 yenildik.

    hay başlayayım böyle işe dedim. başladım da. dümdüz gittim içimden. lan olmayacak iş.

    hayır dedim. "bu maçı kaybetmem beni şampiyonluktan etmeyecek. halen liderim. değil arsenal, dünya karması gelse son maç ben o maçı alacağım ve şampiyonluğumu ilan edeceğim!"

    fark ettiniz mi, yine bir gaz ve yine ben. aklıma bournemouth'da gaza geldiğimde ne olduğu geldi...
    tecrübe yediğiniz kazıkların toplamıdır denir ya, kimseyi dinlemedim. en iyi bildiğim, takımın en iyi olduğu halde arsenal karşısına çıktım.

    12. dakika, emile smith-rowe attı. "bu neymiş böyle ya" derken, karar var'dan döndü. ofsayt. ingiltere burası gibi değil, görüntüyü ekrana verip çizgiyi ekranda çiziyorlar. sonrasında arsenal baskısı, 1-2 benim pozisyon derken ilk yarı bitti. soyunma odasında tüm takımı topladım, ortalarına geçtim. belgesel ekibi de orada. tarihi bir konuşma yapacağım o an geldi:

    "beyler, biz ne yapıyoruz? hedefimiz ne bizim?" diye sorarak başladım. paul pogba "hocam dur germe bizi" derken "gerilin paul. gerilin." dedim. kimse anlamadı, herkes hatta belgeselin yönetmeni bile anlamaz gözlerle bakıyordu.

    "bakın aslanlarım, bu stadda 74789 koltuk var. bu her bir koltuk bizim için hayati bir önemde" dedim. "bu tribünde daha önce şampiyonluk görmemiş genç çocuklar var, bu tribünde sir alex'in geldiği günleri hatırlayan büyüklerimiz var, bu tribünde sizden benden büyük küçük tamı tamına 74789 kişi var. bu insanlar bu cumartesi günü bu güzel havada ailesiyle zaman geçirmek yerine, sevdikleriyle olmak yerine buraya bize gelmişler. belki de aileleri ile, sevdikleri ile gelmişler. bugünün şampiyonluğun geldiği gün olduğuna inanarak gelmişler." karşımda bu sözlerimden en çok rashford'un ve maguire'ın etkilendiğini görüyorum, o kadar ki rashford'un gözleri doluyor. durmadan devam ediyorum: "biz bu insanlara borçluyuz. yıllardır en kötüde, en iyide, yağmurda, karda, kışta, hepsi hiç durmadan bizi desteklemeye devam ettiler. yıllarca bizi yanlışımızla doğrumuzla sevdiler ve desteklediler. biz bu insanlara bugün en az 1, belki daha fazla golü borçluyuz. biz bu insanlara bir kupa borçluyuz. biz bu insanlara bir şampiyonluk borçluyuz." takımın artık yerinde duramadığını görüyorum, sahaya göndermem lazım onları süre doluyor. "

    "çıkın aslanlarım, çıkın ve arsenal'ı parçalayın. çıkın ve buraya şampiyon olmadan dönmeyin, bundan azını hak etmiyoruz çünkü" dedim. gönderirken hepsinin sırtlarına güven aşılamak için vurdum, her birine birer kelime daha söyledim. yedek kulübesine geçtim, ellerimi kafamın arasına gömdüm. sahaya bakmıyorum bile.

    o anda oldu...

    gök gürledi, hatta gürlemekle kalmadı yarıldı, yer kabuğu çatladı, dünya ayaklarımın altından yok oldu ve ben atmosfer boşluğunda, yer çekimsiz ortamda havada kalmış gibi hissettim.

    savunmada hazırlık pasları yaparken de gea uzun bir top attı rakip yarı sahanın ortasına doğru, mason aldı topu. inanılmaz süratli girdi ceza sahasına ancak açısını kaybetti, kalenin sağında altı pasın dışında kaldı, oradan ama diğer uzak direkteki rashford'a bir kesti topu, kaleye şut atarken böyle sert vurmadığı oluyor bu çocuğun, boş kaleye ayağının içiyle rashford dokunduğu anda sanki dünya yıkıldı zannettim. dakika 47, daha 2 dakika olmuş. dedim ya hani, yer çekimsiz ortamda havada kalmış gibi hisettim diye, zıplıyormuşum onun nedeni oymuş, maçın sonrasında tekrarını izlerken fark ettim. rashford bana doğru koştu, atladı üzerime peşine mason, peşine tüm takım. rashford deli gibi "we paid them sir, we paid them!" diye bağırıyor! tüm stad coşmuş haldeyiz.

    sonrasında arsenal yeniden yüklenmeye başladı. nasıl korkuyorum ama, sürekli bağırıyorum elimden birisi alacak gibi hissediyorum bu duyguyu. o anda arsenal yine attı. belotti. ama ofsayt. öyle bir derin nefes aldım ki stad çevresi bir süre oksijensiz kalmış bile olabilir. o var incelemesi bitmedi benim için.

    sonunda yaptığım uyarılarla daha baskılı oynamaya, topu almaya başladık. kazandığımız bir kornerde maguire tıkladı topu içeri kafayla, dakika artık 84. valverde (arsenal'in teknik direktörü) kenarda çöktü. hani faruk süren süper kupa maçını anlatırken unutulmaz maçlarda perez başkan için diyor ya "başkan çöktü" diye de gülüyor ya, öyle gülüyorum. hiç garezimin falan olduğu bir adam değil ama o halde görmek o kadar hoşuma gitti ki.

    maç bitti. artık premier lig şampiyonu apoletim var omuzumda. kimse şans vermiyordu, hele ki 12. hafta sonunda 10. sırada olan bir manchester united'dan bu performans beklenmiyordu. üstelik ligin bitmesine daha 2 hafta vardı bile. inanılmaz bir başarı kazanmıştım.

    sonrasında fa cup'da chelsea ile oynadık finalde, 3-0 da onu aldık. peşpeşe 2. kupa da gelmişti artık.

    ve şampiyonlar ligi finalinde liverpool. klopp ile tekrar karşı karşıyaydık işte. kim bilirdi ki bu takımlar ile son kez... yine maçtan önce sarıldık, gülüştük. bana kulağıma eğilip "real madrid'e gidiyorum bro, ama gitmeden son kez senden bu kupayı alacağım" dedi. "daha önce benden kupa almadın jurgen, bunu da alamayacaksın" dedim, gülüştük bir daha. 3-1 yendi beni ve aldı kupayı. maçın sonunda gözleri gülüyordu, uzun zamandır bunu beklemiş gibi "elinden aldım işte bu kupayı" dedi, tebrik ettim ve madrid'de ona başarılar diledim.

    ve hemen yeni yapılanmaya başlamak gerekiyordu. bu takım evet şampiyon olmuştu ancak çok ittirmiştim, bitap düşmüştüm adeta. daha sağlam bir takım kurulmalıydı, bütçe artmalıydı.

    yönetim hatırı sayılır bir bütçe ve teknik ekipte dar da olsa bir revizyona izin vermişti. beklediğim haber buydu işte.

    önce kondisyon antrenörlerini değiştirdim, hücum bendeydi zaten taktik antrenörlüğü de aynı şekilde, hemen top kontrolü için de bir antrenör aldım ve sistemle biraz oynadım.

    bu takım presi artık çözmüştü, gelecek oyuncular prese uygun olmalı ama aklımdaki taktiği de uygulayabilmeliydi. daha direkt bir oyun yerine daha kısa paslı, daha dar alanda, daha çok topu da tutacak bir oyunu oynayabilmeliydik ve bu merkez orta saha ikilisi, yedekleri ile birlikte bunu başaramayacaktı. pogba - van de beek ikilisi bu oyuncular değildi.

    gözüme kestirdiğim isimler leipzig'in 19 yaşındaki yıldızı ilaix moriba ile dortmund'da aynı yaşta olmasına rağmen inanılmaz bir performans göstermiş jude bellingham'dan başkası değildi. bu ikisi ne olursa olsun gelmeliydi. sonuçta moriba'yı 70 milyon euro'ya, bellingham'ı 107 milyon euro'ya kadroya kattım.

    o arada yönetim bir toplantı talep etti, konu mason greenwood'du. paris istiyordu ve kesenin ağzını açmışlardı. "200 milyon euro, ya alsınlar ya da başka yere baksınlar" dedim. avram glazer "vermezlerse ve greenwood çok yüksek bedel istediğimiz için sorun çıkarırsa?" dedi. "çıkarmaz, emin olun. greenwood beni çok seviyor, ben de onu. ancak 200 milyon euro, moriba ve bellingham için gereken bedelden bile yüksek, diğer transferlerle birlikte ciddi artıda kapatırız" dedim. görüşmeleri benim yapmamı rica ettiler, nasser al-khelaifi ile görüştüm ve "200 milyon euro'nun 10 cent altına bile alamazsınız, aklınızdan bile geçirmeyin" dedim. kabul dedi.

    mason ile ayrılığımız duygusal olsa da onun için seviniyordum. united tarihindeki en yüksek satışı yapmıştım, daha iyisi olamazdı.

    ve bu satıştan sonra komple bir revizyona girdik. boca'nın genç stoper yıldızı bersano, crystal palace'da iyi bir sezon geçiren yüksek potansiyelli sol bek tayo adaramola, ajax'ın gözde genç stoperi kay carrilho, atletico'dan bruno'nun yedeği olması için transfer listesindeki matheus cunha, salzburg'un yeni forvet potansiyeli benjamin sesko, bilbao'nun genç yeteneği nico serrano ve genç potansiyeli yüksek üstelik de gea'nın çok iyi anlaşabileceği ispanyol kaleci ivan martinez'i kadroya kattık.

    sadece pastanın üstündeki çilek kalmıştı. *

    bu kadronun forveti tek bir isim olabilirdi. elbette lautaro martinez. 125 milyon euro'luk devasa bir teklif ile yeni 7 numaramız da belli olmuştu.

    bu arada kadrodaki ıvır zıvırlardan da kurtulduk. tuzanbe, telles, mctominay, lindelöf, sergio oliveira, dani gomez, bailly, kaleci dean handerson, nuno santos, vignato, ve douglas santos'u gönderdik.

    11'im şu şekilde:

    de gea / wan-bisakka - maguire - varane - shaw / bellingham - moriba / jadon - bruno - rashford / lautaro

    her pozisyonun yedeği ideal. altyapıdan gelen potansiyelli herkesi kiraya verdim, ethan laird - hannibal - elanga'yı özellikle elimde tuttum. hannibal bana bournemouth'da çok sorun yaratmıştı (o sezon sheffield'da kiralıktı) o yüzden orta saha merkezde moriba yedeği için tuttum. aynı zamanda paul pogba ile bire bir çalışıyorlar, pogba'dan daha iyi yerlere gelebilir bile bir gün.

    sezona liverpool ile community shield maçıyla başladık. pep guardiola liverpool'un başına geçmiş, fırsat bu fırsat. taktik oyunundan pozisyon oyununa geçmeye çalışan liverpool'u 4-1 alt etmek kolay oldu. lautaro ilk maçında 2 gol attı.

    ligde ise ilk maçta leeds karşısında beraberlikle başladık. ama 2. milli takım arasına kadar bu maç haricinde puan kaybımız yok. şampiyonlar liginde ise inter karşısında san siro'da beraberlik, zenit'i devirdim 4 puanla lider devam ediyoruz.

    ama daha önemlisi, kafamdaki hybrid sistemi kurabilmiş durumdayım. pep / klopp füzyonu, karmaşık bir sistem. taktik "gegenpressing" olarak geçiyor ancak top bizdeyken yapılacaklar inanılmaz değişmiş durumda.

    şöyle göstereyim:

    https://gss.gs/7I6.png

    kısa paslı, yüksek tempolu ve oyuncuların birbirine daha yakın durduğu dar bir hücum sistemimiz var, ama buna rağmen oyuncuların yaratıcılığına izin veriliyor ve top sürme de serbest. yani pas tipi olarak tiki-taka'ya yakın ama daha özgür bir takımız. aynı şekilde savunmada ve geçişte ise gegenpressing'in özlerine sadık kalıyoruz.

    bu şekilde brighton'a 9, zenit'e 7, chelsea'ye carabao cup'ta rotasyonlu kadrom ile 4-1 (onlarda da rotasyon vardı ancak lukaku vs. oynuyordu asa yakınlardı, ben neredeyse full rotasyondum) aston villa'ya deplasmanda 5 attık, tottenham'ı kendi evlerinde 2-1 yenerken kane'e top göstermedik.

    bu füzyonu yaratmak kolay olmadı. antrenörler bile özellikle seçildi. öyle bir ekip olduk ki tüm dünya gıpta ile izliyor resmen. oyunumuz hem pep'in oyunundan daha fazla keyif veriyor, hem klopp'un oyunundan daha fazla topa hakim oluyor, geçişlerde ise bielsa ekibi gibi çok hızlı bir şekilde adeta evrim geçirip ölümcül bir ofansif takıma dönüşüyor.

    daha işimiz çok, yolumuz uzun, gençliğimiz var!

    bakalım daha nerelere gidebilecek bu kadro...
  • 8
    galatasaray kariyeri yapmakta olduğum, bağımlılık yapıcı oyun serisinin sonuncusudur.

    gelelim kariyere.

    --bölüm 1--

    tesislere ilk ayak bastığımda takımın eksiklerini biliyordum. bu takıma iki yönlü bir orta saha, bir de yerli kaleci yedeği lazımdı. önce sayın başkanla görüştük, beni odasında ağırladı ve gündemle ilgili istişare ettik. sözleşmeye imza attığımda ne kadar para alacağıma bakmamıştım bile, başkan sevindi. ek olarak fatih hocayla çalışmaya devam etmek isteyip istemediğimi sordu, fatih hoca bu kulübün efsanesidir, onun fikirleri benim için her zaman değerlidir diyerek hocamı takımda futbol direktörü yaptık. transfer için başkan iyi bir bütçe vermişti elime. gelir gelmez önce orta sahadaki eksikliği tamamlamak istiyordum, aslında 6 numara transferi de yapmak istiyorduk ancak assunçao'nun antrenmanda hiç de fena olmadığını fark edince o transferi rafa kaldırdık.

    ilk transfer hedefimiz gedson fernandes olacaktı, başkası zaten olamazdı. portekizli yetkililerle yaptığımız görüşmeler olumsuzdu. 13-14 milyon arasında bir bonservis bedeli talep ediyorlardı ve paramız olsa bile mantıklı davranmalıydık. 7-8 milyon euro civarlarında direttik, vermediler. fatih hocamın yanına gittik ve açık konuştuk; "hocam, bize gedson'u getir." fatih hoca hemen rui costa'yı aradı ve 3-5 italyanca espri yaptıktan sonra "yarın geliyor, çocukları yollayın alsınlar" dedi. "ya nasıl olur?" dedik. anlaşılan hocam karizmasını ve bağlantılarını yine kullanmıştı. gedson fernandes artık galatasaraylıydı.

    ikinci ve üçüncü transferleri fazla geciktirmek istemedik. başkanımızdan rica ettik, mohamed ve assunçao'nun potansiyelleri çok fazla, almalıyız başkanım dedik. o da bize hak verdi ve ertesi gün ikisi beraber açıklanırken taraftarlar transfer sarhoşu olmuşlardı.

    son olarak yedek kaleci almak için trabzon'a doğru hareketlendik. medyada haberler çıkınca uğurcan'ı alıp yedek yapacağımız sanıldı ama yok artık dedik. trabzonspor'un genç kalecisi arda akbulut ile sözleşme imzaladık. hazır gelmişken bir de sol bek verelim hocam dediler, iyi verin dedik ve arif boşluk'u da kadromuza böylece kazandırmış olduk. diagne, feghouli, luyindama gibi oyuncularımızı ise elden çıkararak maaş bütçemizi büyük oranda rahatlattık.

    transfer özeti ( https://gss.gs/0MI.jpg )

    sezona çok kötü başladık ve doğru taktik talimatlarını bir türlü bulamadık. sürekli arayış içerisinde puan kaybı yaşıyorduk. takımda huzursuzluklar oluşmaya başlamış, taraftarın bana ve ekibime olan inancı tükenmişti. 15. haftayı geçtiğimizde tribünlerden istifa sesleri yükselmeye başlamıştı çünkü lider beşiktaş'ın 12 puan gerisinde, ligin orta sıralarındaydık. avrupa'ya da erken veda etmiştik.

    bu tezahüratlardan sonra başkan burak elmas beni yanına çağırdı. "hocam" dedi, "yanlış giden şey ne? her istediğiniz oyuncuyu aldık, böyle giderse sizi kovmak zorunda kalacağız, problem ne?". başkana hak verdik ancak kendimizi de savunduk ; "sayın başkanım, çok fevri davranıyorsunuz. biraz sabredin, bu takımın önünde kimsenin duramayacağı zamanlar yakındır." bu konuşmanın ardından başkan da bize hak verdi ve ligin sonuna dek inanılmaz bir yükseliş gerçekleştirecektik.

    sezon sonuna dek fikstür ( https://gss.gs/M6r.jpg )

    son 16 maçın 15'ini kazanmıştık. ama o kazanamadığımız, hatta kaybettiğimiz bir maç, bizi şampiyonluktan edecekti. sezon sonu çocuklarla beraber fikstüre baktık ve "canınız sağolsun, elimizden geleni yaptık, diğer sezon böyle devam!" dedik.

    puan durumu ( https://gss.gs/TfC.jpg )

    şampiyonluğu sadece 2 puanla kaçırmış, türkiye kupası'nda da yarı finalde alanyaspor'a karşı adeta rezil rüsva olarak elenmiştik ( https://gss.gs/zQr.jpg ).

    ancak yönetim yakaladığımız seriden ve takımın havasından memnun olduğu için bizi görevde tutmaya devam etti. sezonun hemen sonunda ise bir şok daha yaşadık. gedson fernandes'in serbest kalma bedeli sheffield tarafından ödenmişti ve gedson bizimle vedalaşmıştı. yeni sezonda çok daha farklı, çok daha iyi bir planlama yaparak eksikliğini hissetmemek gerekecekti. taraftarın bir kısmı kovulmamı istiyor, bir kısmı ise arkamda durulmasını istiyordu. ama ben taraftara kendimi kanıtlamaya kararlıydım...
  • 11
    önceki edisyonlarına göre hem çok kolay hem de çok zor olmayı başarmış oyundur.

    her zaman derim. football manager serisini multiplayer olarak oynadığınız zaman oyun hem aşırı zorlaşıyor hem de çok daha zevkli oluyor. bu sefer ise yapay zekanın ''çılgın'' transferleri oyunun cılkını çıkarabilir hale gelmiş durumda.

    norwich ile 3. sezondayım. ilk sezon 7. ikinci sezon 3. oldum. mükemmel bir başarı değil mi? norwich ile bir anda şl kovalayan bir takıma dönüşebilmek oyunun kolaylaştığı anlamına gelir.
    3. sezon (2 sene üstüste şampiyon olan) liverpool haaland'ı, manu mbappe'yi aldı. haaland ayısı maç başına 2 gol ortalaması ve 8 küsur rating ile oynuyor. manu da benzer şekilde seriye bağladı. e resmen oyun bitti. takımı daha fazla güçlendiremem ki. 2 sene önceki fm'de de şöyle bir abuklukla karşılaşmıştım.

    https://i.redd.it/canz53vzpbl41.jpg
    (21 maçta 3 gol yemenin bir açıklaması olamaz)
    sonra da oyundan soğumuştum resmen.

    çemişgezek belediye ile oyun açıp dipten takım çıkarmak da çok uzun sürüyor. keşke arkadaşlarım olsa da 4-5 kişi multi olarak bir lige girsek... (danaya girer gibi oldu gerçi...) kalabalık olunca bu tarz abukluklar da az oluyor...
  • 12
    uzun süredir oynamıyordum. fmscout'ta ilginç bir fantazi database buldum. türkiye ligi'nde belli başlı değişiklikler yapılmış. bazı takımlar çıkarılıp basketboldan esinlenilerek efes-tuborg-daçka-ptt-thy gibi kulüpler farklı liglere eklenmiş. yabancı kuralı düzeltilmiş falan falan falan...

    ben de dedim bi tekrar kariyer açalım. başladım gassrayla. 22.4.0 güncellemesi vardı dolayısıyla staff ve kadro güncel haldeydi. işe staffı genişletmekle başladık çünkü bayağı sıkıntılı bir durumda hem antrenör hem gözlemci ekibi. ardından papazlarla yolları ayırmaya başladık, gitmeyenlerin de futbol hayatını bitiriyoruz.

    babel, feghouli, ömer ve fatih'i bir şekilde kovduk kulüpten. arda gitmedi, almıyorum antrenmanlara. kiradakilerden de birkaç oyuncu satmak istedim ama takımlar yanaşmadı, sonraki yaz satıcaz onları. ben normalde 23 yaşın üstünde bir oyuncu transfer etmem bu oyunda ama bu sefer daha farklı bi yol izlemek istedim. para harcamamaya çalışıyorum. sözleşmesi olmayan oyunculardan yaklaşık bi 20 kişiyi denemeye aldım aralarından eleye eleye kwadwo asamoah ve rayane aabid ikilisini rotasyon için kadroya kattım. bu esnada da şampiyonlar ligi ön elemesinde shakhtar'la eşleştim.

    eşleşmeyi ikinci maçta uzatmada bi tane yiyip kaybettikten sonra transferleri de tamamlayıp lige girdik. bu esnada uefada ise lazio, leicester ve strum graz grubuna düştük.

    kafamdaki 11: https://gss.gs/T9X.png

    rotasyon: https://gss.gs/imb.png
  • 16
    milli maç arasının girmesiyle birlikte güncel transfer yaması ve yabancı sınırını kaldırma yamasıyla galatasaray kariyerine başladığım oyun. uzun yıllar sonra fm serisinde en keyif aldığım sezonlardan birini oynadım ve bu nedenle genel hatlarıyla sizlerle de paylaşmak istedim.

    öncelikle yaz transfer döneminde transfere izin verme seçeneğini kullanarak tüm takımların mevcut kadrolarıyla kariyere başladım. fenerbahçe, beşiktaş ve bizim aramızda geçen yarışın ardından son hafta maçlarıyla birlikte şampiyonluğa ulaştık.

    sezon sonu puan durumu:
    https://gss.gs/75V.png

    özellikle son haftalara girilirken fenerbahçe'nin önde olduğu bir yarış oldu. üstelik sondan 6. maçımız kadıköy deplasmanıydı. bu maçtan üç gün önce türkiye kupası yarı finalinde fenerbahçe'ye sami yen'de 1-2 yenilerek kadıköy'e gittik. yenilmemiz halinde yarıştan büyük oranda kopacağımız bu maçta alioski'nin erken kırmızı kartının da etkisiyle 2-4 galip ayrıldık ve o maçla birlikte liderlik koltuğunu devraldık.

    fikstür:
    https://gss.gs/Nnt.png

    devre arası transfer döneminde kerem'e gelen 23m euro'luk teklifi kabul ettim ve katkı alamadığımız bir sezonda göndermiş oldum. ayrıca maaşının battığı ve performansı standart olan aanholt ile de yolları ayırdım. takviye olarak da sadece boştaki denayer ile sözleşme imzaladım. bu da sol bekte abdulkadir'i kullanabileceğim anlamında geldi. genel itibariyle dar bir rotasyonla ilerlesem de oynayan hemen her oyuncudan katkı aldım.

    as kadro:
    https://gss.gs/R8L.png

    maç sayıları, gol ve asist katkıları:
    https://gss.gs/HV2.png

    icardi'nin sezonun ilk yarısını büyük oranda sakat geçirmesinin de etkisiyle gol katkısı noktasında daha dağılımın olduğu bir tablo ortaya çıktı. buna karşın en yakın iki rakibimizde iki hayvan daha önce türkiye liglerinde karşılaşmadığım şekilde takımlarını sırtladılar.

    gol krallığı:
    https://gss.gs/hK1.png

    genel olarak dar bir rotasyonla emre taşdemir'i bile kullanmaya çalışarak geçirdiğim bu zorlu sezonun sonunda şampiyon olmak keyif verdi. özellikle mata kritik anlarda uzaktan şutları, frikikleri ve asistleriyle çok kilit açtı. onun haricinde icardi sezona sakatlıkla ve sonrasında zayıf bir performansla başlasa da oynatmakta ısrar ettim ve özellikle kadıköy deplasmanındaki gollerle çok önemli iş yapmış oldu. seferovic de özellikle ligin ilk yarısında verdiği katkı ile yarışta kalmamızı sağladı. kanatlar ve orta sahalardan da skor anlamında fena katkı almadık. defanstakiler ise başta nelsson olmak üzere yüksek puan ortalamaları tutturdular. 36 maçın 22'sinde gol yemememiz de bu puanların karşılığı oldu.

    bunlar haricinde sezon süresince zaman zaman üzüldük:
    https://gss.gs/EgD.png

    zaman zaman ise şaşırdık:
    https://gss.gs/dKd.png
    * * *
  • 17
    neredeyse her maç savunma arkasına atılan toplarla gol(ler) yediğim oyun. ayrıca 2-3 maçta bir rakip kalecinin degajı savunma oyuncumun önünde sekiyor ve kafayı vuramadığı için arkaya kaçan futbolcu golü atıyor. arada bir olur ama sık sık görünce insanın canını sıkıyor. taktiğim şu, önerisi olan yazarları beklerim efendim:

    https://www.hizliresim.com/21wddx8

    hazır taktik kullanmak istemiyorum, piyasada mutant gibi taktikler var ama hazır taktik kullanınca hiçbir anlamı kalmıyor oyunun.
App Store'dan indirin Google Play'den alın