• 88
    --- alıntı ---
    (#470878)
    göt olmuştun değil mi? insanların kalitesini ettiği edeceği küfürle belirliyorsan önce bir neyzen tevfik oku. senin her tarafın kibar olsa ne olur? hayatında tek kelime küfür etmesen ne olur. tv'de görünce ne hissettin lan, ben hiç küfür etmiyorum ama beni yorumcu olarak çıkarmıyorlar diye ağladın mı? ne kabızlıksa sendeki aramızdan bir galatasaraylı tv'ye çıkmış diye sevineceğine sky turk'ten küfür haberi var mı deyip aklın sıra alay ediyorsun.
    --- alıntı ---

    daha önce hiçbir tartışmamız olmamasına rağmen böyle bir mesaj atabilecek bir hastalıklı ruha, komplekse sahiptir. bi zahmet gitsin, psikologa görünsün. sen kimsin ki, sen tv'ye çıkınca ağlıyayım.
  • 372
    (bkz: #1834666)

    yazısı bolca istatistiki bilgi , güzelleme ve iyi niyet içeren yazar. ama yaptığı tespitlere ne yazık ki katılamıyorum.

    1-aslında gol sayıları üzerinden gerets, fatih terim, lucescu'yu hamza ile kıyaslamasından sonrasını okumamak lazımdı ama okumaya devam ettim.

    2- "'tercih' teknik direktörün işi! tutar, tutmaz ve ona göre hesabını o verir. tercih senin işin değil. sen taraftarsın. " diyor, dogru. ama bu neyi ifade eder? şu hayatta hiçbirşeyi sorgulamadan yutan insanlar olmamızı mı ögütlüyor onu anlayamadım? bu takımın tercihlerini hoca yapabilir ama taraftar bu oyunun en onemli aktörlerinden biridir. sevgisini, heyecanını ve ses tellerini ortaya koydugu kadar, eleştirisini yeri geldiğinde tepkisini de koyar. kimse bu takımın sahibi değil, tercih hocanın ama eleştiri de bizim hakkımız.

    3- sabri konusunda iki farklı durumu değerlendirmiş. elma ile armut durumu olmuş. mancini'yi sabri'yi solda oynattıgı için eleştiriyorduk. tazminat sevici olayı tamamen bir paranoyaydı elde somut veriler yoktu. hamza'yı ise sabri'nin sözleşmesi üzerinden eleştirdiler ve dogal olarak menajerinin hamza'nın arkadaşı cıkması durumları ile beraber. üstelik bunu paramız yok denilen ve "feda" sezonumuzda yapması sebebiyle. üstüne de 3 maç üst üste 90. dakikada oyuna alınca homurdanma olması gayet doğal. zira hamza'nın yerlilere olan tutumunu az çok herkes ögrendi. bilal ve niasse hatta güven varol , ugur demirok isimleri yüzünden de hamza eski ogrencilerine kıyak mı yapıyor denmeye başlandı. bunlar da gayet doğal. kafasını kumdan cıkarıp etrafa bakmasını bekledik taraftar olarak.

    4- bilal konusunda annesinin ölümü üzerinden bir güzelleme yapmış , tamam dogru ama biz bilal 'in "adamlığı" ile ilgilenmiyoruz. ekstra güzel bir özellik tamam karakterlidir vs. ama önemli olan futboludur. melo için çok kişi karaktersiz demesine rağmen neden bizim için o kadar vazgeçilmez olmuştu? çünkü sahada savaşıyordu ve elinden geleni yapıyordu. profesyonel futbolcudan beklentimiz budur. çok koşması da tamamen yanıltıcı bir istatistiki bilgi. selçuk ta o kadar koşuyor. orta sahanın göbeginde oynayan bir oyuncu ortalama 10-11 km kosmuyorsa zaten sıkıntı var demektir. sahaya baktıgımızda ise bunların "düz koşu" oldugunu ve bir depar veya atak başlatan , ya da duvar pasıyla hareketlenme vs. olmadıgını dolayısıyla boş koşular oldugunu görürüz. bolca düz koşu yapan ve topu yanındakine iyi aktaran bir oyuncu bilal.

    5- "o orada oynar mı?" "bu burada oynar mı?" bunlar ergen yorumları. aptalca demiş. o zaman bütün spor yorumcuları ergen ve aptal oluyor bu duruma göre. yine sorgulamadan her tercihe biat etmemiz gerektiğini öğütlemiş bize...peki biz taraftar forumlarında ne tartışacagız? hangi flamayı asalım tribüne, hangi tezahüratı bagıralım falan mı?

    6-"doğrusu tercih yapmak idarecinin sorumluluğu ve senin işin, o tercihleri beğenip beğenmemek değil. mantıken o tercihlerin doğurduğu sonuçları beğenip beğenmemek olmalı! anlatabildim mi? yani kardeş sen neden x oynadı diye üzülmemelisin mantıken. neden takım kötü oynadı? neden takım kısır? neden üretemiyor? neden savunma zaafları çok? neden geri dönüşlerde sıkıntı var? bunları sorgulamalısın."

    çok güzel söylemiş zaten biz de onu sorguluyoruz. çıkıp oynayan ve iyi sonuclar üreten bir adamı ne zaman eleştirdik? kim eleştirir. manyak mıyız biz? aksayan yönleri , adaletsiz tercihleri, onlarca maç oynayıp hala aynı hataları yapan oyuncuları izlemek zorunda kalışımızı eleştiriyoruz. bugün sabri, bilal, semih, umut, olcan vs neden eleştiriliyor? sneijder, muslera, chedjou, carole, hakan balta neden eleştirilmiyor? bunları düşünürse zaten aslında takımın içinde sırıtan dişliyi bozan ve "takımın" kimyasını bozan unsurların oynamasına tepki verdiğimizi görebilir. tercihleri maçtan once begenmiyorsak ta, daha once yüzlerce kez denendiği için benzer kötü sonuclar doguracagına olan ön görümüzdür.

    sınıf başkanı gibi çıkıp "hocamızı ve tercihlerini eleştirmek size mi kalmış? susun oturun" diyen yazarın bu yazısının, böylesine seviyeli ve özgürce galatasaray konusulan bir ortamla çeliştigini düşünüyorum. isteyen istediğini söyler, begenmediğini belirtir. konusmak istemeyen varsa da çıkan sonuçlara göre "bak gordunuz mu begenmediniz ama maçı aldık" diye maçtan sonra bizi suclayabilir.

    söylenen yorumların hepsi zaten takımın daha iyi olması için temenniler içerir, herkes kendince fikrini söyler. dogru ya da yanlıs. önemli olan skorlar ne olursa olsun , dogru olanın ne oldugunu bizlerin de bulmaya calısması ve bu sinerjiyi olumlu ya da olumsuz takıma yansıtabilmesi.
  • 373
    üslubunu beğenmediğim ve fikirlerine katılmadığım yazar.

    ona tek sorum var ;

    real madrid ile şuanda bi şampiyonlar ligi çeyrek finali maçı yapsak acaba bu takım ne yapabilir ?

    bir de mancini veya fatih terim zamanında o hamza'ya göre daha az gol atan takım maç yapsa real madrid karşısında ne yapabilir ?

    eğer şuanda daha iyi oynarız diyorsa başka sözüm yok, ama hayır diyorsa da o istatistikleri çöpe atsın.
  • 485
    fatih terim'i kazanan kadro bozulmaz israri uzerinden elestirdigi icin lince tutulan yazar ve saha ici youtube programi sunucusu.

    saha ici programinda yaptigi olculu ve tutarli yorumlar terim'e yonelir yonelmez hemen agir elestiriliyor.

    taraftarlar arasinda orta yas-yasli grup terim sevdalilari olsa da, genclerin icinden de bu kadar die hard terimist kitlelerin olusmasi cok ilginc. galatasaray elestiri kulturunden uzak bir kesim olustu resmen.
  • 378
    skor değil adam yazarı, melo'ya bok attı ya, artık bilal kısa onun için pirlo'dur. hamza'yı tuttu ya, artık ne kadar kötü sonuç alırsa alsın sabredecek. dayandıkları tek enstrüman lanet olası koşu mesafesi. futbolcunun it gibi koşanını severler, akıllı futbolcuyla işleri olmaz. iyi ki sergen,jardel,hagi bunların zamanına denk gelmemiş. aslanı kediye boğdururlardı koşmuyorlar diye.
  • 362
    şu adamın geçirdiği kişisel evrimi ömür boyu geçirmeyen var. dünyanın en küfürbaz, en hakaretamiz yazılarını yazar, insanlara alenen hakaret ederdi eskiden. kendi gibi düşünmeyenlere yapardı hem de. aksi ihtiyar gibiydi.

    sonra ne oldu çözemedim, hem üslubu naifleşti, hem yazılarındaki dil kalitesi yükseldi. küfrü, hakareti anmaz oldu. bu denli keskin bi kalite artışını ben çok nadir gördüm, üç beş kişide. her zaman da ne görse onu yazdı.

    şimdi bakıyorum, yalakalıkla bir yere geldiğini yazan var. deli saçması. faşizm günlük dilde başlıyor işte. bir insan senin sevmediğin birini eleştirmek zorundaymış gibi bir tavır takınıp bu arka nahiye kökenli zorunluluğa uygun olmayan davranış görünce iftira atıp kamuoyunu etkilemeye çalışman faşizmin ağa babasıdır. çünkü gücün buna yetiyor, saldırma ihtiyacı hissediyorsun. gücün yettiği kadar sırf görüşünü yazan insana iftira atıyorsun ve delilin yok. tam aziz yıldırım. tam faşizm.

    sinan bey de zamanında ağır hakaretlerle kırdığı kalplere saysın bence. herkes hata yapar, sözlüğü bırakmak çok kolay. kendi geçmişini hatırlasın ve herkesin dönüşebileceğini orada görsün.
  • 458
    yazılarını hiç okumadım ama nick altını çok okudum. mancini'yi savunuyordu sanırım bir aralar. işte o dönem boynuma dola modundaydı herkes, sonra hamza'yı savunmaya başlayınca aynı adamlar kendisi için futboldan anlamaz demeye başladı. sözlüğün güzel bir özeti işte bu. ister 10 paragraf yaz, ister 1 cümle. önemli olan kimin tarafında olduğun.
  • 267
    konu hakkındaki yorumum:

    -bu neoluor?
    +gs sözlük film kulübü
    -çok iyi de oldu çok güzel iyi oldu taam mı? şimdi meselam film olayını çok karıştırdılar. ha aralarında bi fark kaldı; o farknan çok güzel oldu. meselam herkesin hayatına kimse karışamaz. ha nasıl karışamaz? ben bu şekkil filmi izlerim bu bağyan şu şekkil filmi izler, şı şu şekil fimi izler. ha hiç kimse kimseye karışmaya hakkı yok. özgürlüğü bidir. haa film gurban olduğum hollywood'dan gelebilir amma lakin ki öyle değildir. eyyorlamam bu kadar :(((((((
  • 385
    neymiş kimi nerde oynattığını kimi oynattığı bizi ilgilendirmezmiş. ne konuşalım söyler misin ? taraftar ne konuşmalı ?

    yok şu kadar maçta şu kadar gol atmışmışız. sen niye bunu konuşuyorsun o zaman ? taraftar sadece bunu mu konuşmalı ? oynadığımız futbol hakkında kimin oynatıldığını konuşmayalım o zaman. şu kadar maçta şu kadar gol attık. hepsi bundan ibaret tamam haklısın sen.
  • 390
    (bkz: hamza hamzaoğlu/#1834666) yazının içindeki "iftira atma ve ahlaksızlık" hakkında yazdığı paragrafa yüzde yüz katıldığım güzel bir yazı yazmıştır.

    yazısında önemli bir çok noktaya değinmiş. ancak katılmadığım bir nokta var. oyuncu tercihlerini eleştirenleri sığ ve ergence diye nitelemesini pek anlayamadım. mesela aşçı örneği vermiş. diyor ki "helvayı nasıl yaptığından sana ne? sen aşçı değilsin, sen yemeği yiyecek olansın! yemek kötü mü? değil!" hata yaptığı yerin burası olduğunun düşünüyorum. aşçı değilim ama yemek yapmayı bilmiyor da değilim. bu konuda fikirlerim var ve bunları söylüyorum. bunun neresi sığ ve ergence anlayamadım. belki de yazının o kısmını yanlış anlamışımdır.

    şimdi burada çoğu yazar arkadaşımın herhangi bir konuya yaklaşımını şöyle bir örnekle açıklayabilirim diye düşünüyorum. 8. bitirdiğimiz sezon digiturk'um yoktu dolayısıyla her maçı kahvede izlerdim. puşt kahveci "artık bursa maçları da derbi sayılıyor" diye o maçlardan da 5 lira alıyordu. neyse, o yıl çoğunlukla o kahveye gittim. kahvenin sol arka köşesinde sandalyeye yan oturup sırtını duvara yaslayan, sandalyenin sırt yaslanacak kısmına da kolunu koyan ve o elinde de tesbih sallayarak maç izleyen 40-45 yaşlarında bir ağabey vardı. ağabeyin lakabını hakan balta koymuştuk. çünkü hakan balta'nın oynadığı her maç, hakan balta'nın ayağına gelen her iki toptan birinde ya da spikerin her iki kere hakan balta deyişinin birisinde mutlaka "bu hakan balta'nın bu takımda ne işi var amuhagoim?" veya türevi bir cümle kurarak küfür ederdi. benim asıl hayret ettiğim ise hakan balta da olumlu bir hareket yaptığında ya da gol attığında "yanlışlıkla yaptı, top kafasına çarptı, o malda o yetenek nerede?" derdi.

    extensor, yazısının sonunda diyor ya hani "size göre 48 maç da şans, senin beynin açıklayamayınca şans. "şans şansoğlu" oluyor" diye. işte haklı olduğu konu bu. siz de kahvedeki hakan balta'ya sürekli küfür eden ağabey gibi davranıyorsunuz bu konuda. ya da başka herhangi bir konuda. halbuki siz öyle bir adam değilsiniz ama "ben demiştim" demeyi o kadar çok seviyor ve haksız çıkmaktan o kadar korkuyorsunuz ki buraya yazdığınız cümleler, kahvede ağabeyin hakan balta'nın olumlu hareketlerine şans demesi gibi gözüküyor. burada neler neler okudu bu gözler.

    extensor'un art niyet taşıdığını düşünmüyorum. evet üslubu şık durmamış ama unutmayın onu bu üslupla yazmaya sizler mecbur bıraktınız. had bildirmiş ya da haddini bilsin gibi söylemler kullanılmış. kendisinin kimseye had bildirdiğini düşünmüyorum. her konuda herkes bir tarafmış gibi davranmaya alıştığımız için illa birileri birilerine had bildirmeli, kapak takmalı diye düşünülüyor.
  • 257
    düşüncesi, fikri önemli değil, yazdıklarına onun kadar emek harcayan 3-5 yazara sahip sözlüğümüz. bu şartlarda fikrine tamamen karşı dursan bile önce durup emeğine saygı göstereceksin. kim olursan ol, eğer cevap vereceksen en az onun kadar emek harcayacaksın. şurada sözlüğü güzelleştiren, okunası, fikrini hem açık açık yazıp hem de okunur kılabilen 3-5 yazar varken saçma sapan düşüncelerini cümlelere değil de kelimelere dökerek yazarsan seni linç ederler, kimse de sesini çıkarmaz.

    sözlük her gün daha da okunmaz bir hal alıyor bilmem farkında mısınız? bence sözlük bilgi ve özgün tespit içeren bir yer olmalıyken "aslanım, kaplanım, fenerbahçe çok rererö, terim gelsin mancini gitsin, ünal çok yaşa" dan öteye gitmiyor. nerede o eski dünya futbolundan bilgiler veren, bana göre allah'ın unuttuğu ligler hakkında bir görüş beyan edecek kadar spor kültürü üst düzey olan yazarlar, nerede şimdiki "oo liverpoolsözlük oldu burası isterseniz çıkalım rahat olun"cular...

    nitekim sözlerimi şöyle tamamlamak istiyorum; extensor git arkadaşlarını çağır, adam eksik...
  • 442
    hakkında karalama kampanyası falan başlatılmamış yazar. kendisinin futbolla ilgili birtakım düşünceleri var. bunu gerek burada mahlasıyla, gerek medyaspor ya da bilmediğim başka yerlerde gerçek ismiyle okura sunuyor. okur da yazılanlarla , yazarla ilgili fikirlerini paylaşıyor.

    işte devamı "it's all in your head" olan kısma giriyor. bir insanla alakalı olumsuz fikir beyan etmek onu linç etmekle eşdeğer değildir. bir insanın uzun, kısmen kaliteli ve analizlerle dolu yazı yazması ise takdir görmesinin yeter şartı değildir. ve inanmazsınız, bir fikre katılmama durumunda yapılacak en sığ hareket yazarı "okumayıp olup bitmesi" olacaktır. nietzsche'nin eserlerinde kant'a, richard strauss'a hakarete varacak kadar sert eleştiriler getirdiğini görürsünüz ki bunların sadece fikirleri değil kişilikleri de bu eleştirilerden nasibini alacaktır. şimdi nietzsche'ye gidip "abi sana da zamanında strauss iyi koymuş ki hala adamı eleştiriyorsun, beğenmiyorsan okuma geç." desen sana bıyıklarıyla güler.

    bu arada extensor'un henüz "beğenmiyorsanız okumayın" kezbanlığına girdiğini görmedim. bunu yapanlar kraldan çok kralcı arkadaşlar oluyor.

    belki de bıyıklarıyla gülmez ama boğar, hiç olmazsa yanından kovar: http://galeri7.uludagsozluk.com/...raf%C4%B1_469026.jpg
  • 332
    (bkz: hamza hamzaoğlu/#1737292)

    şu entry'sine kesinlikle katılmadığım yazar. hakan şükür ve tanju çolak'ı almak vizyonsuzluk olurdu ifadesi matıksız bir ifade. transfer tercihlerine dönemsel bakmak lazım. biz tanju'yu aldığımızda avrupa'daki profilimiz neydi ki ? o dönem aklımızdan dünyaca ünlü bir forvet almak nasıl geçsin ki ? ama şimdi öyle değil. uefa'yı almışız, cl'de 2 kez çeyrek final, 2 kez de 2.tur oynamışız. 2000 kadrosu çok büyük bir şanstı. ondan sonra bir daha öyle bir jenerasyon yakalanması çok zor. 3 senedir cl'ye katılıyoruz. son sene hariç başarılı sayılırız. bu başarılarda aslan payı, üst düzey yabancı oyuncuların değil mi. o zaman o stilde transfer yapacaksın. o seviyeye geldiysem o seviyeden futbolcu alacaksın. mecbursun buna. senin yerli futbolcuların 2002 dünya kupasında sonra yan gelip yatarken avrupa futbolu her geçen yıl evrim geçirmiş. bu yüzden mecbursun.

    bakın şöyle bir örnek vereyim. fakir bir öğrenci düşünün. gecekonduda, iki göz bir evde yaşasın bu öğrenci. hayatın tüm zorluklarına rağmen okusun ve avukat olsun. artık bu çocuk o gecekondu da oturamaz. oturmaz demiyorum bakın oturamaz. daha güzel bir eve geçmesi şart olur artık. anlatabildim mi.statüsü değiştiği için daha üst seviye de yaşamaya mecburdur. çevresi, müvekilleri ve sahip olduğu itibar onu lüks yaşamaya zorlar.

    biz artık avrupanın elit olmasakta o seviyenin bir tık altı bir takımıyız. dolayısıyla bu harcamaları yapmaya mecburuz. kaldı ki bizim bu dönem almak istediğimiz yerli futbolcuların hiç biri hakan şükür potansiyeli taşımıyor.
  • 375
    (bkz: #1834666)

    milleti ergen ve sığ diye azarlayan bu zihniyet klasik diktatorya mantığıdır. padişahım çok yaşa diyeceğiz eleştirmeyeceğiz. örneğin bu ülkenin başbakanı sorumluluk aldı diye yolsuzluk yapan bakanı görevden almazsa ayaklanmayağız vs. kendisine vatandaş devlet için mi vardır yoksa devlet mi vatandaş için vardır felsefi sorgulamasını uzun uzun yapıp bunu şu yazdığı yazı ile karşılaştırmasını tavsiye ederim.

    severek takip ederim her yazdığına katılmasamda ama bu yazısındaki üslübunu son derece itici buldum. yüzyüze bana bunları dese haddini bil derdim buradan söyleyeyim.
  • 265
    (bkz: extensor/@james)

    uzgunum, extensor da soylediginde haksiz, james de.

    extensor'in begendigi filmler, icerik-metin filmleri. bicimi gozardi edip tek basina icerige bakarsaniz dunyanin en iyi sinemasi yesilcamdir onermesinde buyuk bir dogruluk payi olur. matrix'i 20 yil once cekseydi wachowski kardesler eminim o ozel efektler yerine baska cozumler bulacaklardi ve ortaya cikan seye daha fazla saygiyla yaklasabilirdi extensor da. matrix sinema tarihinde ozel efektleriyle degil, anlatimi, metni ve bicimiyle kilometre tasi olmus bir filmdir. film okullarinda ders kitabi gibi anlatilir.

    yuzuklerin efendisi tam bir hollywood filmidir. sinema tarihindeki yeri populer kulture kattiklarindan dolayidir. yonetmenin ozel imzasi bir cekim icermez, anlatimi daha once yapilmis filmlerden cok daha farkli degildir, sanatsal bir ozelligi yoktur. bu ayrimi soyle anlatmaya calisayim. avrupalilar bir ara sinemayi ikiye ayirip aciklamaya baslamisti: film ve movie. art-house, author sinemasi, cinematographer sinemasi vs vs film diye adlandirilirken, box-office sinemasi, hollywood, produksiyon sirketleri sinemasi movie olarak adlandiriliyordu. yuzuklerin efendisi bir movie. matrix de bir movie, aksini soyleyemez kimse. ancak matrix sinemaya populer kulture katkisinin disinda bir seyler sunabilirken yuzuklerin efendisinin sundugu kitabin sundugundan farkli bir sey degildi.

    lotr'in en iyi kitap uyarlamasi olmasi izafi bir durum. ondan cok daha iyi kitap uyarlamasi en az 10 film sayabilirim. tabi bu benim gorusum olur, ayni lotr'in en iyi kitap uyarlamasi denmesi gibi.

    "tamamen yeni bir dünya yaratmış tolkien bunu sadece yüzüklerin efendisi serisini izleyip anlayamazsınız tabi ki.
    (bkz: silmarillion) diye bir şey var sanırım duymamış kendisi.
    yüzüklerin efendisinde ki tüm baş karakterlerin tarihi bellidir dedesinin dedesi bile bellidir soyu sopu bellidir boşluk yoktur hikayede. tüm taşlar yerine oturur elfler insanlar maialar cüceler hobitler ve daha sayamadığım bir çok ırk inanılmaz korur dengeyi tolkien. zamanı olursa kitapları okumasını tavsiye ederim." burasi tamamen kitapla ilgili, filmle degil.

    film gorsel ve isitsel bir malzeme oldugu icin kisiye gore begenilmesi fazlaca degiskendir. zevkler tabi ki tartisilmaz ancak isin sanat kismina girip, sinema degil, ya da film degil demek icin onun arkasini iyi doldurmak ve bilmek gerekir. lotr sinema sanatinin konusturuldugu bir film degildir. basarili bir produksiyon filmidir. matrix'in de sinema tarihindeki yeri american beauty'den cok daha onemlidir. ayrica american beauty kendisinden bir sene once cikmis "happiness" filminin farkli bir versiyonu gibidir. sanatsal ve oyunculuk anlaminda happiness daha karanlik ve daha vurucu bir filmdir. american beauty, happiness'e gore fazla hollywood'dur.

    sinemayi anlamak istiyorsaniz neden sinemacilarin "citizen kane"i sinemanin gelebilecegi en ust nokta saydigini anlamaya calisin. bunu cozdugunuzde bir filmin sinemasal degerini olcmeniz daha kolaylasacaktir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın