• 256
    90'lı yılların galatasaray'lı çocuğu olarak ikiye ayırıyorum ben bu dönemi.

    ilk dönem;

    pederin yurtdışından getirdiği belki de ilk çıkan uzaktan kumandalı tv olan ahşap kasalı sony marka tvde prekazi'nin monaco'ya attığı golü
    izlemek, o gol sayesinde galatasaray'lı olmak, içine kapanık pek fazla arkadaşı olmayan bir ilkokul öncesi çocukluk dönemi geçirmem sebebiyle sokaklarda değil tvden tanıştığım futbol olgusu, dayımın fenerli olsun diye eve getirdiği sarı-lacivert plastik top ve benim ne zaman evin içinde top oynasam sürekli kulağımda çınlayan o sözleri tekrar ederek - prekazi, vuruyorrr .. ve gol, ve gol, ve gol, ve gol şeklinde avazım çıktığı kadar bağırmam suretiyle bünyeme yerleşen galatasaray sevgisi, taraftarlığı..

    ilkokula başladığım dönemlerde ise hatırladığım pek fazla galatasaray'lı çocuk olmaması (belki de bizim çevremizdendir bilmiyorum), showtv'de seyrettiğim galatasaray maçları, pazardan anneme zorla aldırdığım önü showtv reklamlı sarı galatasaray formam, limon kolonyasını andıran tuhaf bir tadı olan çikletlerden çıkan kabartmalı galatasaray armalarını heryere yapıştırmam, ilkokulda çubuk-fasulye setlerinin sarı-kırmızı alınması, galatasaray armalı defterler, 3-3'lük efsanevi manchester maçından sonra yolun kenarına oturup babam gelip eve götürene kadar konvoy yapan arabaları izlemem, galatasaray'da oynadığı dönemleri bilmediğim-hatırlayamadığım tanju'nun fb'de iken hapse atılmasına çocukça bir hınçla sevindiğim, yine pazardan bu kez kendim aldığım ve çok sevip o kadar dikkat etmeme rağmen 1 ay kadar sonra mekanizmasının bozulması sonucu beni çok üzen sarı-kırmızı astronot şeklindeki suluğumdur..

    işte böyle başladı bende bu sevda.

    çocukluğumun bu ilk evresinden hayal meyal hatırlayabildiğim hatıralarımın en parlakları galatasaray ile ilgili olanlar..

    artık dikkate değer bir anım mı yoktu, yoksa galatasaray ile ilgili olanlardan başkalarına önem vermediğim için mi hatırlamıyorum onu da bilmiyorum :)

    ikinci dönem ise ilkokulu bitirdiğim, artık çocukluktan gençliğe doğru yol almaya başladığım ve bu arada da galatasaray'ımızda imparator ile başlayan, bütün önemli dönüm noktalarını hatırlayabildiğim, sonunda uefa kupası ile taçlanan başarılar serisi..

    çocukluğumdan hatırladığım tek şey galatasaray benim. doksanlı yıllarda çocuk olmak demek galatasaray'lı olmak demek benim için.

    galatasaray'lı doğmuşum belki de ben kimbilir :)

    şükürler olsun ki galatasaray'lı olmuşum, şükürler olsun ki ölene kadar da galatasaray'lı kalacağım..
  • 257
    benim ailem futbol'a meraklı olmayan, taraftar olgusunun oluşmadığı bir aile idi. etrafımda da amca veya dayı sayesinde galatasaray'lı oldum diyebileceğim bir rol modelim de yoktu. benim galatasaray'lılığım da bu yıllarda arkadaş çevremle oluştu. prekazi'nin monaco'ya, kubilay'ın barcelona'ya, arif'in manchester'a attığı gollerle ben galatasaray'lı oldum.
  • 259
    hakan şükür formasıyla mahallede atılan her gol sonrası, kim atttııaaaa , kral atttıaaaa şeklinde elleri açıp sekiz çizerek koşmak demektir.

    salı ve çarşamba günlerinin anlamlı olduğu günleri gören çocuktur bunlar, erkenden ödevlerini bitirir, 21.30'dan itibaren " baba starı aç yeaaa " şeklinde ağlayan veletlerdir ayrıca, (ki ailede tek galatasaraylı iseniz babanız 21.45'e kadar açmaz inadına o maçı)

    hagi sebebiyle sakal uzatan her futbolcunun yakınını kaybettiğini düşünerek üzülmüşlerdir bir süre

    şimdiki nesil gaziantep deplasmanından çekinir olmuşken bu çocuklar için dortmund deplasmanı çantada keklik sayılır.

    öyle ki haftasonu oynanılan lig maçları sıkıcı gelmeye başlamış olup, orta seviye bir avrupa takımı ile maç oynanırken bile* "yedekleri oynatalım, ne alemdeler" diyebilirlerdi bu çocuklar.

    süper lig derbileri hazırlık maçı kıvamında olup onlar için gerçek derbi, milan, madrid, leeds maçları idi.

    şanssız çocuklardır aslında bir bakıma, çocukluk zamanları bu keyifle geçmiş iken ergenlik zamanları, cihanlar'la orhanlar'la, adnanlar'la hadi onu da katalım mustafa sarp'larla geçmiştir. kız arkadaşından ayrılan, evden zılgıtı yiyen, velhasılı zaten binbir türlü sıkıntısı olan bu nesil teselliyi gönül verdikleri renklerde aramaya çalışırken bir çok seferinde bir tekmeyi de ondan yemişlerdir.

    şimdi anketlerde 18-24 kısmına bile giremeyip inceden bunun ezikliğini yaşayan bu çocuklar, artık evlilik-iş-hayat telaşesi derken, çocukluk aşkı ile yeniden karşılaşmış bünye misali sevindirik olup , imparatorları ve onun neferleri sayesinde seneler öncesinde tattıkları o salı-çarşamba telaşesini tekrardan yaşayacaklarına inançları tamdır.
  • 260
    bir düşünün.mahalleye top oynamaya çıkıyorsunuz topu çok yukarı atınca "yuh be burası ali sami yen mi?" diyorlar, fenerbahçeli kaleci kalede taffarel diyor, penaltıyı kullanan hakan şükür, frikikte hagi oluyor. savunmada kritik hamle bülent korkmazdan. haftaiçi bir gece uykusuz kalınır okula patlak gözlerle gidilir ama ben o maçı izledim gururu vardır. siyasi futbol kavramını juventus maçında öğrenmektir 90lı yıllarda galatasaraylı çocuğu olmak.babası anlatır hadi ya, e o zaman bugün yenersek bir tokat da sahada vurmuş olacağız demek ama suat'ın kafasıyla aza kafi olmaktır.karnesini alınca babasının eve formayla geldiğini görüp mutluluktan uçmaktır. ailecek aynı tişörtten alınıp renk uyumunun sarı kırmızı olmasına dikkat edilmesidir. kitap kabı alırken bak oğlum sana sarı kırmızı diyen anneye kocaman bir sarılmaktır. 90lı yıllara avrupa kupasıyla veda etmektir 90lı yıllarda galatasaraylı çocuğu olmak.bahşedilen en büyük meziyettir sonuçta galatasaraylı olmak.
  • 268
    kuşkusuz ki doksanlı yılların sonu yaklaşmadan gün yüzü görememiş çocuklardır. malum seksenli yıllarda 14 sene gelmeyen şampiyonluk vb. sebeplerle galatasaray taraftarı rakiplerine göre azdır. abileri ve babalarının etksindeki yeni nesil arasında da, bariz bir fenerli-beşiktaşlı dominasyonu vardır. çoğu kez cimbomlu olan, diğer arkadaşları tarafından sinir edilir. acı olgunlaştırır mantığıyla yaklaşırsak diğer herkesin takmıyla alay ettiği çocuk, futbola bakışı açısından bir adım öndedir. çünkü o, seviyesiz muhabbetleri en acı haliyle deneyimleyen olarak, bu kötü alışkanlıklardan kaçınır. ve futbolu anlayarak, benimseyerek sevmeye yönelir. söyledikleri, yaptıkları ve duruşu sebebiyle lise yıllarına gelene kadar dokuz köyden kovulması muhtemeldir.

    kaderin cilvesi ki doksanlı yılların sonu geldiğinde, üst üste kazanılan şampiyonluklar arkadaş muhabbetlerinde kendisi için iyi bir veri kaynağı oluşturur. sportif başarının iki etkisi vardır. iyice güçlenen galatasaray'a karşı nefret de giderek artar. öte yandan, niceliksel olarak galatasaray sempatizanları artar. halen seviyesiz diyalogların maduru olsa da, artık cimbomlu çocuk eskisi kadar yalnız değildir. daha anlamlı, daha güzel dostluklar kurmaya iter bu onu. zira toplumsal şartlar, sayıca halen az olan aslanları dayanışmaya ve direnmeye iter.

    nihayet o efsane 1999-2000 sezonu gelir. chelsea yenilgisi sonrası falan, yıllardır alışılan sataşmalara karşı iyice savunmasız kalınır. sonra takım uefa'ya gider ve birer birer devleri elemeye başlar. her maç öncesi, arkadaşlarının çizdiği distopik tablolar içerisinde boğulur galatasaraylı çocuk. içinde bir inanç olsa da dışa vuramaz haliyle. sessiz kalmayı yeğler, bilir ki söyledikleri sonrası deli olmaktan öte gidemeyecektir. her zafer sonrası, önceden bilinmeyen bir tatmin duygusuyla gidilir yatağa. ancak cimbomlu çocuk halen sessizdir, dışarda sevincini doyasıya yaşayacağı bir ortam yoktur. tuttuğun takım galatasaraysa, toplum buna hazır değildir. şans eseri, bu sonuncuydu vb. söylemler düşmez bir türlü insanların ağzından.

    tüm bu negatif enerjiye rağmen, galatasaray inatla finale çıkar ve türkiye futbol tarihinin en inanılmaz zaferini alır. maçtan sonra abisinin, babasının arabasına atlar küçükler. artık sokaklar alay sözcüklerinden ve kindar sataşmalardan arınmıştır. türkiye'nin dört bir yanı galatasaray diye inlemektedir. ilk gerçek özgürlüğünü o zaman yaşar cimbomlu çocuk. her seferinde, başını yastığa götürdüğünde içten içe hissettiği inancın önemini anlamışıtır artık. yıllar yılı süren sessizlik yırtılmıştır. fenerli-beşiktaşlı akranlar çoktan uyumuşken, galatasaray avrupa şamiyonu olmuştur.

    rahatlıkla söyleyebilirim ki galatasaray bir nesle * futbolu ve hayatı öğreten takımdır.
  • 272
    özellikle 90'lı yılların günleridir.

    o yıllardan iki şey hatırlıyorum birisi tuttuğum takım galatasaray'ın' tarihi avrupa maçları' başlıklı mazisi ve radyodan kasete çekmek.

    tabi o zamanlar internet, mp3 falan yok, cd'de pek yok, tek tük olsa bile hem kendi hem de çaları çok pahalı, radyolu kaset çalarlar var her evde, kaset çaların da play tuşunun yanında genelde kırmızı renkte "rec" yazan bir düğme daha var, ikisine birden bastığında kasete kayıt yapar, eğer radyo açıkken basarken radyo da çalanı kaydeder, işte o zamanların gençlerinin uğraşlarından biriydi bu, radyo başında saatler geçirilir, yabancı karışık, yerli karışıklar falan yapılırdı kasetlere, sonra o kasetler eş dost için çoğaltılır falan, sonra 90'lıkları ve 60'lıkları olurdu kasetlerin.

    şimdi bunları yaşamış olanlar "ne var yani, ne anlatıyorsun bildiğimiz şeyleri" diyebilirler ama unutmasınlarki bugün sözlükte o yıllarda doğmuş olan bir sürü yazar arkadaş var, eminim onlara bu anlattıklarım tarih öncesi gibi geliyordur.
  • 274
    80 lerin başında doğmuşsa bu çocuk eğer dünyanın en şanslı çocuğu. neuchatel zaferlerini de hatırlar, holmann ve feldkampla üst üste iki şampiyonluğuda. manchesteri eleyip şampiyonlar liginin statüsünün değişmesinide hatırlar, barcelonayı yenerek ilk şampiyonlar ligi galibiyetinide. sonra biraz büyür liseye başlar. liseyi teknik lise mevzusundan dolayı 4 sene okur. 1996-2000 arası. lise yıllarına bir bakar mısınız? böyle bir lise hayatı nasip olmaz herkese. 4 şampiyonluk, kupalar, avrupa da onu bunu devirmeler, uefa kupası, süper kupa. ertesi sene şampiyonlar liginde çeyrek final derken bu günlere gelinir. yaş 30, yeni kupa zamanı geldi...
  • 275
    17 mayıs gecesini an be an , doyasıya yaşamaktır.

    uğur tütüneker'i, tugay kerimoğlu'nu, suat kaya'yı, ergün pembe'yi, hagi'yi, bülent korkmaz'ı ve daha nice efsaneyi canlı canlı izlemektir.

    uefa kupasına sahip bir takımın asil taraftarı olarak çevresindeki nice fenerli ile doyasıya dalgasını geçmektir.

    uefa kupası maçlarını cine 5 'ten karıncalı olarak takip etmektir hatta bir maçta yanlışlıkla şifresi çözülünce hakan şükür'ün attığı gole canlı canlı tanık olmaktır.

    doksanlı yıllarda galatasaraylı çocuk olmak çok özeldir. güzeldir. unutulamayacak anılarla dolu muazzam bir çocukluktur.
App Store'dan indirin Google Play'den alın