resim
Arda Turan
Görev:Teknik Direktör
Takım:Eyüpspor
Yaş:37
Uyruk:Türkiye
  • 11844
    bugünlerde hakan şükür için söylenen "iyi futbolcuydu ama keşke siyaset işlerine bulaşmasaydı" sözü yakında kendisi için söylenecektir. her devrin adamı olmaya çalışan doğru düzgün bir duruşu ve ya karakteri olmayan, populist biridir. bugün evet dediği için değil bu söylediklerim. yarın aksi bir siyasi fraksiyon ön plana çıkarsa ön planda olmak adına onu destekleyeceğinden adım gibi eminim.
  • 16937
    kişisel gelişim uzmanlarının, kariyer yöneticilerin, danışmanların tersten de olsa hayatını ders olarak okuması gereken kişi.

    "bir insan ne kadar batırabilir" in üst perde örneklerinden biridir kendisi. hani 2010'lardan 2020'lere geçerken sosyal medyada 10 yılın başı-10 yılın sonu akımı oldu ya. bu arkadaş işte bu diş macunu reklamlarındaki yumurta gibi oldu burda. bir tarafı sağlam bir tarafı çürük.

    belki 2006-2010 arası arda'ya giyirilmeye çalışılan gömlek ona uygun değildi, belki 2010 sonrası belirgin bir şekilde bozulma yaşadı. bu bile bir muamma aslında. daha 2003, 2004'lerde adı yavaş yavaş fısıldanmaya başlamıştı arda diye bir çocuk var geliyor diye...

    türk futbolcusu, genelde türk sporcusu yetenek bakımından sınırlıdır. çünkü türk insanının önemli bir kesimi hayatı boyunca bir rekabet içinde ve çeşitli baskılar altındadır. bu şartlarda insanın yeteneğini keşfedebilmesi, keşfetse bile üstüne gidebilmesi kolay değildir. çünkü bunları yapmak için rahat düşünebilmek, bir miktar korkusuz olmak gerekir. türk insanının çok çok önemli bir yüzdesi bu imkandan mahsurdur hayatı boyunca. bu sebepten üst düzey türk sporcular genelde çalışarak geliştirilebilen mevkilerden çıkar her branşta.

    arda gibi yetenekli, oyun zekası yüksek, rakibini şaşırtabilen oyuncular çok çok nadir çıkar bu topraklarda. hele bir de sporu bir kariyer olarak seçin ilerleyebilme oranını da ekleyince iyice düşer sayı. bu yüzden çok değerli ve önemli bir oyuncuydu bundan 15 sene önce.

    emre belözoğlu da mesela doksanların ortasında aynı noktadaydı kamuoyunun gözünde. hele bir de hagi gibi bir oyuncuyla beraber oynayınca muhtemelen hagi'nin yerini alacak dendi. ama o da yanlış bir kariyer planlamasıyla oyun karakterini komple değiştirmek zorunda kaldı. başkan moratti'nin oğlunun championship manager'de search player yapıp çıkardığı listelerin hepsini transfer eden inter'e attı kendini. her mevkisi yıldız oyuncu çöplüğü olan inter'de 10 numara olamazdı, olamadı zaten. üzerine bir de okan-emre-suat üçlemesinden yapışmış olan çok koşan orta saha etiketi olunca orta çizginin önünden arkasına doğru evrilmek zorunda kaldı. tutunabilmek için oralarda kendisini göstermeye çalıştı, ara ara süpriz çıkışlarla var olan yeteneğini göstermeye çalıştı.

    üst seviyede düzenli şekilde süre alıp oyununu olgunlaştırması gereken yıllarını istikrarsızlığın futbol sözlüğündeki karşılıklarından inter'de geçirdi. burda oynayabildiği dönemde yetenekli bir dmc'ye doğru evrilmeye başladı, üzerine bir de pubis sakatlığı ortaya çıktı. ordan newcastle'a orta sahayı kapatan ara sıra da ince pas atabilen bir adam olarak geçti. sonra "çocukluğundan beri taraftarı olduğu" fenerbahçe, ardından saha dışı etmenlerle tercih edi(li)p efsane kaptan olduğu başakşehir ve tekrardan fenerbahçe... bugün 39 hatta 40 yaşında olmasına ve yakasını bırakmayan kronik sakatlığına rağmen hala gençlere taş çıkarabilecek kadar kendine iyi bakan bir profesyonel. hatta hep anlatılan hikayeye göre saha dışında melek gibi bir insan...

    ama işte saha içinde pisliğin teki. hagi olma niyetiyle çıktığı yolda en fazla ileri versiyon bir mehmet topal olabildi. taraflı tarafsız herkesin taptığı, spot ışıkları hep üzerinde olan, kendi koşmayan arkada birilerinin onun yerine koştuğu o adam olmaya çok yakındı. bir iyi kontrat pahasına inter'e gitmenin, onu o arkada birilerinin eksiğini kapayan adama dönüştüren yolun başlangıcı olduğunun farkında. ve onun pişmanlığını hala atlatamadı. orta sahada deliler gibi koşturmak, istediği mevkiye gitmek için 20-30 metre fazladan gitmek zorunda olmak onun kendini dizginlemesine engel oluyor. tüm görmüş geçirmişliğine rağmen, anlatılanlardan referansla dışarda çok sakin olabilmesine rağmen sahadayken içinde ne kadar pislik varsa hepsini dökebiliyor...

    işte bu emre'den sonra türk futbolunun yeni yükselen yıldızı idi bu koca kafalı kardeşimiz. o zamanki adıyla paf liginde üst üste şampiyonluk yaşayan 86-87 jenerasyonunun yıldızıydı. 2004 ve 2005 yazında takımla birlikte sezon başı kamplarına gitmişti. topla birlikte hücum edebilen, gerektiğinde içeriye de gidebilen, oyun görüşü ve yeteneği yüksek bir oyuncuydu. milli takımda farklı yaş gruplarında da epey bir maç ve turnuva tecrübesi vardı.

    2006'da yarım sezonluğuna ersun yanal'ın manisaspor'una gitti. ersun yanal'ın topu orta saha önlerinde "bir şekilde" kapıp hücumda sete oturmaya dayalı oyunu yeteneklerini sergileyebilmesi için doğru bir seçimdi. 15 nisan 2006 vestel manisaspor fenerbahçe maçında izleyenlerin dikkatini çeken oyunu aslında manisaspor'daki en etkisiz maçlarından biriydi.

    yarım sezonluk aranın ardından galatsaray'a döndü. 9 ağustos 2006 galatasaray mlada boleslav maçında kaleciyi yatırıp çimleri de söküp boş kaleye topu yuvarladığı an, artık as takımın değişmez oyuncusuydu. gerets'in hücuma yönelik oyunu yine ona iyi gelen bir stildi. tecrübelenmeye, repertuarını geliştirmeye devam etti. 2008'de gizli şampiyonluk maçı olan sivas deplasmanında maçı koparan isimdi. 2008-2009 her açıdan garip bir sezondu, yine de kendi hesabına bir düşüşten söz edilemezdi, yanılmıyorsam konya'da geçirdiği sakatlık hariç...

    gençliği ve neşeli karakteriyle saha dışında taraflı tarafsız sevilen biriydi. galatasaray taraftarı da emre belözoğlu'nun hayal kırıklığının tesellisini ararken belki haddinden fazla anlam yükledi. o dönemin "pr" odaklı yönetimi janjanlı bir şekilde ona 10 numara'lı forma ve kaptanlığı teslim ederken kimsenin şüphesi yoktu. rijkaard'ın tiki takasıyla başlayıp mart ayında ligden kopmakla geçen sezonda ve bir sonraki kabus 2010-2011 sezonunda yine gemisini terketmedi. takım boka sardıkça üzerine gelinmeye başlandı, üzerine gelindikçe de ilk defolarını vermeye başladıysa da bunlar tolore edildi bir şekilde. belki cepten yedi, belki hakikaten üzerine fazla gidiliyordu bilemiyorum.

    derken üçüncü fatih terim dönemi, taş gibi bir takım, fatih terim ve yeni umutlar... manisa'dan ev arkadaşı selçuk inan takıma gelmiş ki o da xelçuk olarak anılıyor o dönem. yanlarında felipe melo gibi bir süpürücü, önlerinde elmander-baros, arkada ujfalusi, kalede muslera. riera, eboue gibi ortalamanın üstü adamlar ve başlarında fatih terim. yanında hasa şaş ve ümit davala.

    böyle bir kadroya kaptanlık yapacaktı işte bu arkadaş. nihayet istediği gibi hücum yapabileceği, oynayacağı, oynattıracağı, coşacağı, coşturacağı bir takım vardı. türk bir hoca, türk yardımcılar, evlatçılık sistemi...

    sezon başı kampına gidildi, geri gelindi, şike olayları sezon açılışını biraz öteledi. normal takvimde sezonun başlayacağı günlerde takımdan ayrıldığını açıkladığında, sezon başı kampı boyunca çok dalgın diye söylenenler haklı çıkmanın gururunu(!) yaşadı.

    aslında simneone'nin atletico madrid'i yanlış bir tercih değildi. neredeyse dünya futbolunu domine eden barcelona-real madrid ile rekabet ederken büyüyen bir takımdı. o büyüyen takımla birlikte takımdaki pek çok arkadaşı gibi o da büyüdü. ilk sezonunda uefa süper kupasını kaldırdı, 2014'te iki devi birden ekarte edip la liga şampiyonluğuna ulaştılar. hem de son maçta kazansa şampiyon olacak olan barcelona'nın sahasında berabere kalarak...

    (bkz: 17 mayıs 2014 barcelona atletico madrid maçı)

    hatta 17 mayıs 2014 galatasaray kayseri erciyesspor maçı ile önlü arkalı vakitlerde oynanmıştı bu karşılaşma. seramoni öncesi koridorlarda sabri sarıoğlu'nun takıma dönüp "ardalar şampiyon olmuş" diye sevinçle bağırması ekranlara gelmişti maçın "perde arkası" videosunda. aslında o dönem "arda'lı atletico madrid" lafı o kadar da antipatik değildi kamuoyunda.

    2015 aslında hayatında ciddi bir kırılma yılıydı. 4-5 yıl birlikte oldukları ve evliliğin kıyısından döndükleri sinem kobal, daha önce kameralar önünde dahi "ağabey-kardeş" muhabbeti yaptıkları kenan imirzalıoğlu ile birlikteydi artık. uzunca bir süre barışma çabalarının ardından gelen bu süreç onun için çok yıpratıcıydı. üzerine hemen hemen yakın dönemlerde bir de teknik direktörü onun için "en iyi oyuncularımızdan biri ama daha çok gol atmalı" şeklinde bir röportaj verince atletico macerasının da sonuna geldiği gayrı resmi olarak ilan oldu bir nevi...

    özellikle 2014'teki şampiyonluk sonrası atletico madrid kadrosunun hem piyasası hem de piyasa değeri artmıştı. avrupa'da en azından o ayarda bir kulübe gitmesine kesin gözüyle bakılıyordu. 11 temmuz 2015'te barcelona ile anlaştığı duyurulduğunda ise ufak çaplı bir süpriz yaşanmıştı. 40 milyon euro ile türk futbol tarihinin en yüksek, barcelona tarihinin ise 4. en yüksek bonservis bedeli ödenmişti. bu transferde biraz barcelona'nın ligdeki rakibinden oyuncu alma isteği, biraz sponsor etkisi biraz da menejer başarısı vardı. transferde özellikle verilen bonserviste türk hava yolları'nın barcelona'ya verdiği sponsorluğun etkisi ise yemin ederim ama ispatlayamam boyutunda kaldı.

    ödenmişti ödenmesine ama barcelona'nın transfer yasağı vardı. bu yüzden sezonun ikinci yarısında forma giymeye başlayabilecekti. 28 gibi artık oyun olarak iyice olgunlaştığı bir yaşta, hem de şampiyona sezonunda 6 ay maça çıkamayacağı bir takıma gitmeyi tercih etmişti. gittiği kulüp, içine girdiği çevre, takım arkadaşları kesinlikle dünyanın en iyilerindendi. adamların yediği yemeği yese, içtiği suyu içse, yanlarında dolanıp üzerine sürse kişisel gelişim için yeterli olurdu aslında. daha doğrusu dışardan bakan gözler için manzara buydu.

    işin aslı biraz farklıydı...

    iyi kötü forma giydiği, el turco diye lakap alacak kadar yer edindiği ve ön planda olduğu madrid'de değildi. dünyanın en güzel şehirlerinden birindeydi, dünyanın belki de en iyi takımındaydı. evet "takım arkadaşı shakira ile evli" diye tabir edilebilecek bir çevreye düşmüştü ama sıradan bir rotasyon oyuncusuydu. 6 ay maça çıkmadı, 6 ayın sonunda da fırsat geldikçe forma giyebildi. girdiği maçlarda yine de çok kötü oynamadı işte ama takım halinde bir yerden geçerken birilerinin gidip sarıldığı onuncu ya da on beşinci adamdı artık.

    özel hayatında da sorunları vardı zaten. sinem kobal'ın kenan imirzalıoğlu ile beraber olması, arda ile kenan imirzalıoğlu arasındaki abicim-kardeşim diyaloğunun iyi kötü muhabbet konusu olması, zaten ilişkilerinin sonunda epey bir dönem kendini affettirmeye çalışan arda'yı illa ki daha da etkilemiştir.

    bu iki süreç üst üste binince, arda'nın zaten var olan defoları iyice ayyuka çıkmaya, mızrak çuvala sığmamaya başladı. galatasaray'dayken rakibine kafa atmışlığı, cezalı olduğu maçta tribüne almayan güvenliklerle kavga etmişliği vardı. şimdi çok eleştirilen "adam tayfa" ile o zaman da içli dışlıydı. yine mümkün mertebe lüzumsuz çok ortama girip çıkıyordu. ama işte hem kendi genel intivası hem de arkasında bir camia olması yüzünden idare ediyordu...

    işte arda özel hayatındaki tüm bu yoksunluğu bir türlü aşamadı, kendini yeni ortama adapte etmedi ya da edemedi. çareyi yine adam tayfada, türkiye'deki dostları ve abilerinde buldu hep. ya da internete düşen sosyal medya çapkınlıklarında... bu hem onun barcelona ile bağlarını kopardı, hem de türkiye'deki sempatisini günden güne azalttı. mahallenin harbi çocuğundan yavaş yavaş "adam"a doğru evrildi. daha gergin, daha sinirli, daha antipatik, daha kavgacı...

    euro 2016'daki prim konusu türkiye kamuoyundan çok ciddi tepki çektiği ilk olay oldu. sonra rıdvan dilmen'in evet videosu, sonra uçakta gazeteci bilal meşe'ye saldırıp özür dilemek yerine yaptığını iyice sahiplenmesi... sadece bir yıl içinde hem ispanya'da hem türkiye'de istenmeyen olmayı başardı. sadece 3 yıllık bir sürede hem saha içi hem saha dışı tüm hayatı tepetaklak oldu. bu da onu daha da gergin, daha da sinirli, daha da antipatik ve daha da kavgacı yaptı.

    imdadına adam tayfanın manevi babası göksel gümüşdağ ve başakşehir yetişti. 2017-18 sezonu devre arasında türkiye'ye dönerken belki de kendini kabul edecek tek takıma gitti. hem camiasızlığı hem de takımın saha dışı yaklaşımıyla başka da alternatifi yoktu. yalan dolan paylaşımlarla mutlu gibi davrandı ama aslında değildi. sezon sonuna doğru bu sefer yan hakemi tartakladı, 16 maçlık cezası rica minnet 10 maça indirilebildi. yine 6-7 ayı maç yapamadan geçirdi. cezası bitip de kadroya girmeye başladığı dönemde bir gece sabaha karşı berkay şahin'in olduğu yerde karısına laf attı, yetmedi bunu duyup tepki gösteren adama kafa attı, daha sonra da beline silah takıp hastahaneye gitti. profesyonel bir sporcunun sabaha kadar dışarda ne yaptığına mı, evli barklı adamın evli barklı kadına ikisinin de eşlerinin olduğu mekanda sarkıntılık yapmasına mı, milli sporcunun silahı nereden bulduğuna mı, silahı beline takıp hastahane bastığına mı şaşıralım derken o olay da bir şekilde arda'nın hanesine yazıldı...

    bundan 15 sene önce türk futbolunun geleceği, yeni hagi vs. bir dolu ünvanı ve peşinde sürüklediği umutları olan bir adamdı. zamanında "bir kere antremana çıkayım deprem olacaksa sonra olsun" dediği galatasaray'da a takıma çıktı, şampiyonluk yaşadı, en genç kaptan oldu. koca bir camia'nın yeni metin oktay'ı idi...

    bundan 9-10 sene önce türk futbolunun avrupa'daki en önemli temsilcisiydi. ülkenin gururuydu. galatasaray'ın dışardaki temsilcisiydi. kariyeriyle, ilişkisiyle herşeyi tıkırındaydı.

    bugüne gelince arda turan 4 senedir doğru dürüst top oynamamış, götü göbeği nispeten salmış, sakal bırakmış, amatör mafyavari bir tipleme. 32 gibi kendi yeteneği için genç bir yaşta futbola sadce bir maaşlı çalışan kadar yakın. arkasında camiası yok, onu kabul edecek bir camia da yok. millet kendi takımına gelir korkusuyla yaşıyor resmen. kafasına estikçe beylik laflarla aforizma kasarak kendince gözdağı veriyor. hakeme ayakkabı atma, hakem tartaklama, gazeteci dövme, mekanda adam dövme, cinsel taciz, silahla hastahane basma gibi abuk sabuk bir sürü olay bıraktı arkasında. hala daha davalık.

    son 10 yılda belki dünyaları kazandı maddi olarak ama manevi olarak ondan fazlasını kaybetti. 5 sezonluk galatasaray a takımı kariyerinde 1 şampiyonluk gördü. o gittikten sonra galatasaray 8 sezonda 5 şampiyonluk gördü, şampiyonlar liginde çeyrek final yaptı, real madrid'i elemenin eşiğinden döndü. tüm bunlar onu kudurtuyor işte. pişmanlıktan kafasını duvarlara vuruyor ama geçmiş olsun. belki tek bir yanlış onu tüm hayallerinden etti. ve yanlışı yanlışla kapatmaya çalıştıkça daha büyük bir yanlışa adım attı. karakter olarak tüm defoları ortaya saçıldı, beki üzerine yenileri de eklendi...

    arda'nın hayali galatasaray'da kariyerini bitirmek, kulüp tarihinin bayrak adamlarından biri olmaktı. kadıköy'de kupa kaldırmak, dördüncü yıldızı hepsinden önce takmak, şampiyonlar ligi'nde galatasaray ile destan yazmaktı...

    aziz yıldırım'ın teklifine "kadıköy'e giderim ancak deplasmanda" diye resti çekince acun abisi, emre kaptanı ve rıdvan hocasını üzerine saldı. yurtdışına gitti, kariyer yaptı, barcelona'ya kadar gitti.

    ama bunların hiçbiri arda'nın istediği şey değildi. galatasaray arda'nın hayallerini arda olmadan yaptı.

    bu yüzden kendine çok kızdı, çok pişman oldu ama iş işten geçti artık. melek gibi çocuktu diyemem ama bazı şeyleri inadına inadına yapması bu yüzden. 2011'de gül gibi takımı, takımın kaptanlığını ve kız arkadaşını istanbul'da bıraktı. 4 sene sonra 3 şampiyonluk, dördüncü yıldız, şampiyonlar ligi, drogba, sneijder vardı. kız arkadaşı da abi-kardeş muhabbeti yaptığı adamla birlikteydi. o dönem işte ipleri kopardı.

    belki kariyer açısından doğru gibi gözüken atletico tercihi onun hayatındaki en önemli yanlışlardan oldu. teker bir kere yalpalamaya başlayınca sökülmeye kadar gitti. artık bir tekerleği bile yok, birinin tekerlek takıp tekrardan çalıştırması lazım arabayı. bu saatten sonra sadece tekerlekle de o iş imkansız, dişli mişli yürüyen aksan falan komple gitmiş...

    pique ile takım arkadaşı oldu belki ama onun idolü vedat inceefe idi...

    galatasaray'a gelir mi sorusu bu günlerin en çok sorulan sorularından biri. olamaz mı, olabilir...
    birilerinin iki dudağının arasından çıkan tek bir lafa bakar. zaten o lafın çıkma ihtimali bile işleri bu derece karıştırmaya yetti...

    tüm bunlara rağmen galatasaray bunu takıma almadan transfer sezonunu atlatırsa gerçekten saygım ve sevgim bir tık artar...

    transfer olursa çok tepki olur mu?

    burak yılmaz-beşiktaş sürecinden farklı olmaz muhtemelen. birbirimizi kandırmanın alemi yok...

    (bkz: sen gelme ulan ayı)
  • 17340
    https://www.ntv.com.tr/...VE6L_9bUqgfADnZRYArg (galatasaray'ın teklifi kötü ve komikti)

    https://www.ntv.com.tr/...VE6L_9bUqgfADnZRYArg ("beşiktaş'a sempatim hep vardır. belli olmaz. yükselenim beşiktaş")

    https://gss.gs/TbP.jpg (beşiktaş'a kapağı atmak için giydiği forma)

    https://gss.gs/fYi.jpg (siyasetle içli dışlı, galatasaray düşmanı takıma attığı imza)

    https://www.youtube.com/watch?v=mtHGY7ayo8c ("haydi bastııırr beşiktaaşş, ölümünee beşiktaşşşş)

    https://www.youtube.com/watch?v=asWIRi_7r8w (takımımızın formasına ettiği küfürler)

    https://www.instagram.com/p/BzLv0EJngIA/ (enler kulübü diye bahsettiği kişiler; her fırsatta galatasaray nefretini kusan volkan demirel ve melih mahmutoğlu; galatasaray'a ihanet edip, her türlü kurnazlığı yapıp asan kesen emre belözoğlu ve konulduğu kabın şeklini alan burak yılmaz )

    şunu dövdü, buna küfür etti, kızlara yazdı, silahla bastı, prim kavgası falan filan hepsini geçiyorum. allah aşkınıza söyleyin, galatasaray'a yanlış yapmamış hali bu mu? neyse ki yanlış yapmamış, bide yanlış yapsa stadı ve floryayı yakıp yıkar herhalde.

    aslında hep gereksiz bir şekilde duygusallık yapan kesim yüzünden böyle oluyor. "omoo galatasaray'a yonloş yopmodo" dediniz dediniz, adam da harbiden galatasaray'a yanlış yapmadığını sanıyor. ulan adamın yaptığı yanlışlardan bile dolaylı yollardan en çok biz etkilendik be hala neyden bahsediyorsunuz? prim kavgası yaparken biz utandık, gazeteciyi döverken biz utandık, fatih terim'e saygısızlık yaparken biz utandık, silahla baskın yaparken biz utandık... sorsan galatasaray'a bir şey yapmadı...

    kaç yıldır ayağına doğru düzgün top gelmemiş 33 yaşındaki adam, ucuz duygusallık numaralarıyla kulübe kapağı atıp milyonları cebe indirecek, siz ise buna çanak tutmuş olacaksınız. adam o kadar uyanık ki, transfer döneminin* bitmesini beklemeden yapıyor açıklamayı. ulan nelerle uğraşıyoruz be.

    ha bide 30 ocak'ta adamın doğum günü varmış. muhtemelen o tarihte transfer edip doğum günü hediyesi vermiş olacağız. nede olsa şakşakçıları çok.

    son olarak;

    1- adam karıya kıza sarktı; "olsuunn abiii boşveerr hiç mi pişman olmadınız?"
    2- adam babası yaşındaki gazeteciyi dövdü; "olsuunn geçç abiii, siz pişmanlık nedir biliyor musunuz?"
    3- adam formamıza küfür etti; "yaa abiii geç diyorum, sen hiç mi yanlış yapmadın?"
    4- adam bizi küçük düşürdü; " ya abi adam pişman ya, boşveerr. sen hiç mi yapmadın?"
    5- adam silahla hastane bastı; "herkes hata yapar. siz hiç mi hata yapmadınız?"

    abi adam ırzımıza geçti; "boşveer koyy g*te, sen hiç mi yanlış yapmadın?"

    çok doğru yoldayız maşallah.
  • 13152
    vefa...

    ne güzel memleket... işine gelince sarı, işine gelmeyince kırmızı... her anlamda, her alanda... bir gün ak olan, diğer gün kara...

    vefa da, biraz da kulübe vefa bre.

    biraz da galatasaray'a vefa...

    selçuk inan galatasaray spor kulübünden 2011 senesinden itibaren 12 milyon 400 bin avro net para almış. yaklaşık 60+90'dan çıktığı 150 süper lig maçından -hemen hemen 150 maça denk gelir, sanırım sonradan oyuna girdikleri maçlarda ve kulübede oturduğu maçların maç başı alacağının yarısını alıyor diye biliyorum, yanlış biliyor olabilirim- ilk iki sezonunda maç başına 12,500 avro ve sonraki sezonlarda maç başı 25,000 avro olmak üzere toplam 3 milyon avro kazanmış. yani genel toplamda 15 milyon 400 bin avro para kazanmış. galatasaray'dan profesyonel sözleşmesi gereği daha 6 milyon avro kazanacağı var.

    bu neyin vefası!

    biz malız zaten, aptalız, navalız, gözümüzü kapatıp milyon avrocukları önüne serip kötü oyuna kanaat edeceğiz.

    niye?

    kulübe gelmesi için rica minnet olundu diye. niye? galatasaray'da şampiyonluklar ve kupalar kazandı, dördüncü yıldızı armanın üstüne konduran kadroda yer aldı diye.

    itiraf ediyorum ben aptalım. net. çünkü profesyonel oyuncunun sözleşmesinin gereğini sonuna kadar almasını savunuyorum. çünkü benim için o bir senettir. söz verilmiştir, gereği yapılır. ama kardeşim, bu sözleşmenin de bir karşılığı vardır. verilen söz karşılıklıdır. bir oyuncu, beklentileri karşılayamıyorsa istenmeyebilir, protesto edilebilir, kulübeye çekilebilir, kendisine takım bulması istenebilir.

    vefa diyorsun da, biriniz de çıkıp şunu demiyorsunuz. "ulan bu taraftar beni neden ıslıklıyor? bu hoca beni neden kulübeye çekti? bir sıkıntı mı var?" e, var ki, oluyor. ama sana milyon avrolar veren kulübe vefa gösterip, "ulan bu kulübün de amma ekmeğini yedik, performansımız da düştü... iyi mi? bu performansa bu maaş reva mı? dur bir güzellik edeyim" diyerek vefa göstermiyor. onu ne yapacağız? profesyonel oyuncusunuz birader! biz bunu kabulleneli çok oldu da, bir siz profesyonel oyuncular olduğunuzu kabullenemediniz!

    hem galatasaray kime vefasızlık etmiş?

    her bulduğu fırsatta galatasaray'a sallamayı itikat bellemiş hakan ünsal'a mı? galatasaray olmasa bu kadar para kazanamayacak olmasına rağmen 15-16 sene futbol oynamasına müsamaha gösterilen sabri sarıoğlu'na mı?

    galatasaray kime vefasızlık etmiş, biliyor musun?

    sen ve senin gibi futbolcuların dün hakkını koruyan metin kurt'a etmiş. sen sever sayar bilir misin, bilmem. galatasaray vefasızlık etmişse metin oktay'a etmiş. onu bilirsin, bir zamanlar onun giydiği on numaralı formayı giydin, onun taktığı pazubandını taktın.

    bu taraftar kime vefasızlık etmiş? hak etmeyen kime ıslık çalmış, yuhalamış?

    "herkes bizi sevsin! herkes saygı göstersin! en çok bizi takdir etsin! en galatasaraylı biziz! küfür yiyoruz! ıslıklanıyoruz! aman yapmayın! saygı göstereceksiniz! ben bilirkişiyim! avrupa'da piyasam var. afim fatih terim'i yiyor, tafram lucescu'yu ayağıma getiriyor! türk töresini hiçe sayar, yaşını almışı döverim, adam olurum! özrüm yoktur, hata yapmam! en büyük adam benim!"

    yok ya!

    birader! sen az öte dur! biliriz, kankasınız, paşalarsınız, kara biraderlersiniz de... selçuk inan'a bir iyilik et, adını ağzını alma... hakkını da sen savunma bir zahmet. selçuk inan'ı iyi bilirim. kötülüğünü de istemem. gördüğüm artık olmadığıdır, isteğim iyiliğidir. galatasaray'da bugünden sonra olmaz, cerahatli yara paldır tutmaz, kalan bir dirhem tahammülümüzle severek ayrılmamız icap eder. eğer olmuyorsa selçuk inan'ın da takkeyi önüne koyup bu kulübe nasıl hizmet vereceğini düşünmesi lazım gelir.

    bir köfte ekmeğe kanaat edip parasını maç biletine veren adam, milyon avro kazanan adamın afrasını çeksin, morali bozulsun diye mi o maça gidiyor? yoksa, biraz hayat meşgalesinden uzaklaşıp mutlu olmak için mi? sizin mutluluğunuz kaç para? bizimki ancak, biraz zorlasan 50 lira. o da köşeden ya da kale arkası... muslera'ya yakın olursak ne âlâ...

    çok büyük galatasaraylı'sınız ya, çok büyük takipçi sayılarınız var ya, çok büyük adamlar oldunuz ya, vefa nedir bilirsiniz ya, ulan biriniz de çıkın "riva'da soygun var!" deyin be!

    gördün mü bak...

    al sana vefa!

    edit: bazı yanlış yazımlar.
  • 17597
    dönemin fenerbahçe başkanı aziz yıldırım türkiye liginde tavan ücretin 3.5 milyon euro olduğu dönemde(bugün bonuslarla 6-7 alan var) kendisine yıllık 4 milyon euro teklif etmiş, adnan polat‘a da transfere okey ver yarın 15 milyon euro kulübün hesabında demişti. adnan polat da konuya esprili yaklaşmış arda o kadar iyi bir galatasaraylı ki ben görüşmede aziz yıldırım’ı galatasaraylı yapmasından korkuyorum diye cevap vermişti.

    bu olayın sonucunda arda kulübe bağlılığını göstermek için boş mukaveleye imza atmıştı. burada arda’nın galatasaraylılığı sorgulanırken de demiştim, galatasaraylılığınız yıllık 4 milyon euro ile imtihan edilmediyse bu adamın galatasaraylılığına laf söylemeyin diye. zira o paraya anasını babasını satacak adamlar var. satmam diyenler de o kadar parayı bir arada göremedikleri için rahat rahat satmam diyebiliyorlar zaten.

    sözlükte 8-10 aydır şöyle galatasaraylı, böyle galatasaraylı, fenerle dalga geçen twiti favlamış, melo paylaşımı yapmış, 4 yıldız pozu vermiş, büyük galatasaraylı vs denilen mert hakan yandaş yıllık 4 milyon eurodan daha az bir paraya sadece galatasaraylılığını değil, babasının vasiyetini sattı. hem de babalar gününde sattı.

    edit: bu entry zamanında sözlüğe girilen hayır o galatasaraylı değil, olamaz, ailesi de galatasaraylı değil entryleri nedeniyle girilmiştir. başka yerlere çekilmemesi yada ya biz aslında öyle demedik falan diye kıvırılmaması rica olunur.
  • 17112
    diyelim ki bir devlet memurusunuz. 20 sene devlete hizmet ettiniz. kafanız attı sizi eleştiren birini dövdünüz. sonra evli bir kadına asılıp silahla hastane bastınız. kocasını dövdünüz.3 yıla yakın hapis cezası aldınız. meslektaşınızın dudağını patlattınız. bir başka meslektaşınıza yumruk attınız. idarecilerinizle maaş tartışması yapıp diğer memurlarla ayaklandınız. gelen müfettişlere "şerefsizler hepinizi öldürmek lazım" dediniz. tüm bunlardan sonra hala o kurumda nasıl çalışabilirsiniz? arkanızda kimse yoksa bir yerinizden kan alırlar değil mi?

    ancak asıl anlatmak istediğim sorun burada değil.

    bu ülkede yeri geldiğinde bir hayvanat eziyet eden, bir güçsüze fiske atan, işinde bir hata yapan bir adamı hep beraber linç ediyoruz. edelim de. ama aynı hataları yapan ünlü ya da politik bir kişi olunca algımız bambaşka oluyor. bir akrabamız evliyken eşini aldatsa demedigimizi bırakmayız ama harem kuran ünlüleri, nafaka aşığı motorları ağzımız açık izleriz. onların abartılı lüks yaşamlarını, siyasetçilerin torpillerini, zenginliklerini o kadar dert etmeyiz de bir başka emekçinin bizden fazla almasına çıldırırız.

    biz böyle salak oldukça bunlar da böyle yaşamaya devam eder. iki nüfuzlu abilerine haber ederler, iki kokuşmuş gruba açıklama yaptırırlar, biz de aslında iyi çocuktu der sineye çekeriz. algılarımızla çok kolay oynarlar ki ben o algılarımızı ...

    yukarıda birileri demiş zaten ama ilkeli bir kurum bu ülkede hiçbir zaman olmadı. olmaz da. kendimizi kandırmayalım. ben zaten hiçbir zaman inanmadim buna. galatasaray'a dair tek inancım baba gündüz'ün dediği gibi futbol kulübünün üzerinde bir his takımı olduğudur. galatasaray'ı ben bir felsefe, değişimde bir itici güç olarak algılarım. bu kulübe ardalar, emreler de gelmiştir ama derwaller, metinler, prekaziler de. galatasaray bu isimlerin kişilerin çok üstünde ayrı bir vizyondur. korkmayın arda gelince galatasaray'a bir şey olmaz. ancak bizi salak yerine koyarak bir yerlere gelmeye çalışanlara da onları getirmeye çalışanlara da edecek elbet birçok lafımız vardır.

    ve unutmayın galatasaray ve gerçek galatasaray sevdalıları öyle bir ruhu teşkil eder ki size rağmen bu kulüp başarılı olmuştur ve olacaktır.
  • 8737
    kendisi ispanya'ya gittikten sonra ispanya'ya tatile gidip de arda'nın maçını statta izlemeden dönen türk olmadı. garip bir adam bu adam. böyle seda sayan gibi. herkesle dost. herkesin en iyi arkadaşı. bugün nur yerlitaş bile ispanya'ya gitse, arda'nın maçını yerinde izlemeden ülkeye dönmüyor.

    cagaman caga, sözlükteki varlığından mutlululuk duyduğum yazarlardan. entry'lerini okuyoruz. entry'lerinden anlaşıldığı üzre kendisi ispanya'da. bu gece kalktığım sahur sonrası sözlüğe bi bakayım dedim. tebessüm ettiğim bir entry'si üzerine ''baba dön artık ispanya'lardan, en sonunda arda'yla kanka olup demet akbağ'larlan tatile gideceksin'' diye bir mesaj attım. o da: ''başkan 28'inde arda'nın maçı var, onu da izleyip döneceğim'' dedi.
    sosyal medyada filan takip ediyoruz. ender saraç misal. ender saraç. hayatında futbol maçı izlememesi gereken bir adam gibi duruyor. ispanya'ya tatile gitmiş, tatile giden her insan gibi tatil çok güzeldi diyor, arkadan fotolar görüyoruz, 2. fotoğrafta arda turan var :( türbeden farkı kalmadı herifin.

    sivas'ta kaplıcalar, konya'da etli ekmek, ispanya'da arda turan :(
  • 11800
    meraba ben barcelona'da yaşıyorum.
    12 saat boşluğum olunca istanbul'a geliyorum.
    bayrampaşalıyım.
    kankalarım sinan engin ve oğlu.
    türk dizisi kaçırmıyorum.
    faizler düşmeli.
    ilber ortaylı ve acun ilıcalı'ya hayranım.
    idolüm emre belözoğlu.
    tüm ünlülerle muhabbetim var.
    recep tayyip erdoğan beni çok sever.
    delikanlı adamım, kırmızı pantolon da giyerim.
  • 7474
    düşündüm ve cevap veriyorum.
    evet bebeyiz, taraftarlığımıza da koyun ve yabancı hayranıyız. niye mi?

    arda ispanyaya gitti gideli ilk yaptigi sey niye kilo vermek oldu? galatasaraydayken niye got gobek almis yurumustu?
    arda at. madrite gittiginde nasil oldu da hemen pas yapmayi ogrendi ?
    arda galatasarayda sakatim diye maclara cikmayip, milli takimda kendini niye paraladi? at.madride gittikten sonra milli takim performansi niye dustu?
    arda sagda oynamam, ortada oynamam diye galatasarayda tavir yaparken, neden at.madridte her yerde oynadi?

    lincoln gol attiginda ona koşan sabriyi neden yaka paça durdurup -ne yapiyorsun amk. diyerek azarladı?

    dunyada ilk isliklanan ve protesto edilen futbolcu arda miydi?
    hani galatasarayin cocuguydu bu? onun bize kusme hakki var da bizim yok muydu?

    simdi o nefret duydugunuz kewell'a bakiyorum:
    avrupa macinda stopersiz kaldik adam stoper oynadi. doktorlar yanlis mudahale yapti, sakatligi uzadi olur oyle seyler dedi. uzun sureli sakatliklar gecirdi sakatlandigi kilodan 1 gram fazlasiyla geri donmedi. galatasaraydan gonderildi , takimin arkasindan tek bir laf etmedi.

    melo gol atiyor butun takimi yanina cagriyor, selcuk gol atiyor ilk ujfalusi kosuyor, elmander sakatlaniyor maca devam etmedigi icin agliyor. ttarenada taraftarlar takimi cagriyor , ilk orada bitenler ujfa-melo-eboue-elmander. selcuk herkesi lider gibi yonetiyor, butun herkes emreye yardimci oluyor, engini sakinlestiriyor.

    velhasıl canlar, bunun turk , yabanci ya da x olmakla alakasi yok. bunun işine ve giydiğin formaya saygi ile alakasi var.
    eger sen arda'nin gelmesini istemeyenlerin sadece son dakika takimdan gitmesiyle alakasi.oldugunu dusunuyorsan zaten hic tartismayalim. ( gittikten sonra takima sallamasi, emre-acun-aziz abileri, magazin , kaptanlik kismina hic girmedim )
  • 15427
    türk futbol ailesi denen gevşek de olsa hiyerarşiye dayalı yapının önde gelenlerinden olan adam.

    10 sene önce bugün tüm ülkenin tartışmasız şekilde en sevdiği futbolcu idi. üstelik galatasaraylı olduğunu çekinmeden ifade etmiş olmasına, "kadıköy'e giderim ama deplasmanda" muhabbetlerinin yayılmaya başlamış olmasına rağmen. 10 sene sonra bugün ise gelinen noktada kusura bakmasın ama bir abimin hakkındaki haberleri okurken tereddütsüz verdiği tepkiyle milyon dolarlık it haline gelmiş bir adam...

    bir dönem türk futbolunun dönemindeki en yetenekli oyuncusu olarak fenerbahçe kapısını kariyerinin başında kapatınca fenerbahçeli saha dışı unsurların aklını çelip delirttiği bir karakter olarak görürdüm onu. hatta koca galatasaray camiasının 2 tane akıl hocası bulup sahip çıkamadığından falan dem vururdum. yıllar içinde hem yaşananlar, hem sonradan ortaya çıkanlar, hem de o günlerde duygusal yaklaşımla gözden kaçanları birleştirince aslında galatasaray'daki ilk yıllarında yaratılan imajın çok sağlam bir halkla ilişkiler çalışması olduğu sonucu daha akla yakın geliyor...

    ali ece'nin arda turan'a dair bir hikayesi var. artık sayısı tutulamaz haldeki vukuatlarından birinin tartışıldığı bir programda anlatmıştı. arda'nın henüz "galatasaray altyapısında bir çocuk var" cümlesiyle sınırlı olduğu dönemler. ali ece de sektöre yeni yeni girmiş henüz bu kadar tanınmayan biri ve bayrampaşa'da oturuyormuş. "galatasaray altyapısında oynayan bayrampaşa'lı bri çocuk varmış" cümlesinin üzerine çıkıp dolaşıp arda ismini öğreniyor, bir halı sahada görüp tanışmaya çalışıyor. "arda hanginiz" diye sorduğu zaman "arda benim birader hayırdır sen kimsin" diye etrafındaki veletlerle üzerine yürüdüklerini falan anlatmıştı. şimdikine göre ufak ama o zamana göre sansasyonel bir icraatine denk gelmişti arda'nın sanırım pek üzerinde durulmadı o hikayenin...

    bugün gelinen noktada tekrar tekrar arda turan külliyatı dökmenin alemi yok. ancak benim nazarımda su götürmeyen bir gerçek var ki arda yaşamak istediği hayatı yaşıyor. bayrampaşa-florya yollarını arşınlarken bir şekilde hikayenin sonunu tamamlayamamış olsa bugün yine çok da büyük bir aşkın üzerinde yükselmeyen klasik türk evliliği olacaktı, yine bir sürü milletin karısına kızına yavşama hikayeleri olacaktı, yine yaşına başına ya da olaya aldırmadan bir sürü kavgası birikecekti. tek farkı bütün gün bir işte çalışıp akşam da mahallede arkadaşlarıyla köhne bir kahvehanede takılacak, ara sıra meyhane masalarında "beni de galatasaray altyapısında yediler işte" diye lafa girip kafa sikecekti falan. tabi o zaman glock değil kurusıkıdan bozma dandik bir silah taşırdı herhalde, malum para durumları bu kadar iyi olmazdı...

    cevad prekazi galatasaray dergisi'ne verdiği bir röportajda demişti "zenginler manyak mı her gün kilometrelerce koşup futbol oynayacak. onlar golf falan oynar, futbol fakirlerin işi" diye. ağdalı lafların, osuruktan felsefenin falan alemi yok. ortalama bir türk futbolcunun süper ligde 1(bir) sezonluk maaşı sıradan bir çalışanın skalasıyla falan algılayamayacağı türden paralar. bugün ülkenin dört bir tarafında okul-tesisler-ev arası koşturan, evini barkını ailesini bırakıp x kulübün tesislerinde yaşayıp tutunmaya çalışan 100 futbolcu adayının 95 tanesinin amacı ailesini rahat ettirebilmektir. çünkü bu ülke insanların hayallerinin peşinden koşabileceği, koşmayı geçtim hayal bile kurabileceği bir ülke değil. 6 kardeşin bir yeni pabuç için kavga ettiği, 10 kişilik mülakat için 350 kişinin boğuştuğu, 1 araçlık park yeri için 3 aracın şöförlerinin levyeyle birbirine girdiği bir ülke. bu ülkenin insanları için hayatta kalabilmek için savaşmak mecburiyeti hayalleri çok çok uzaklara öteliyor...

    arda bu 95 çocuğun en yetenekli ve şanslı olanıydı işte. maddi konuları erken yaşlarda halledince malesef geriye çok fazla bir hedef de kalmayınca sonu ne yazık ki böyle oldu. entry tarihi itibarı ile en son şarkıcı berkay'ın karısına sarkıp adamı dövüp bir de belinde silahla hastaneye dayanması hatta silahın hastanede ateşlenmesi konularına kılıf uydurulmaya çalışılma aşamasında. bir milli sporcunun belinde silahla gezmesinin satıraralarında kaybolan bir detay olabildiği bir ülke burası. durumumuz ne yazık ki biraz da bu. her seferinde çıtayı öyle bir oynatıyor ki, kariyer finalini kestirebilmek her seferinde imkansızlaşıyor...

    günümüzün enformasyon çağında kendini geliştirmek isteyene kapılar hiç olmadığı kadar açıkken, hatta mesleki açıdan işin zirvesine çıkmış adamlarla aynı ortamda bulunsa bile insanın bir gram dahi ilerleyemeyebileceğinin ispatı oldu arda. türk futboluna, futbolcusuna, insanına ispatlayabileceği tonla şey varken elinden gele gele bu geldi. yanında ırmak çağıl çağıl akarken o evden getirdiği pet şişedeki suyu tercih etti...

    biz de galatasaray camiası olarak kutsal dediğimiz parçalıyı ve kaptanlık pazubandını "metin'in forması" diyerek bu insana takdim ederek tarihteki yerimizi almış olduk. allah affetsin günahımız çok büyük...
  • 11954
    ispanya'da veya herhangi bir yerde kendisine pay biçip konuşturacak hiçbir medya organı bulamayacaktır. ilk durak ntvspor olabilir.

    - evet arda. tarih yazdınız. biraz anlatsana neler oldu?
    - valla fuat ağbii... rıdvan hocam da bilir... anlar yani o da... futbolcu olan bilir yani... çok başkaydı ağbi ya...
    - messi n'aptı mesela? biraz onu anlat. n'aptı messi?
    - messi çok özel bir adam... ben hep söyledim yani. herkes sevindi. o zaten biliyordu yani... maçtan önce iki kulhu bir elham okuduk allah'a şükür, yüzüne yüzüne. barça'nın sistemi çok farklı rıdvan hocam... adamlar yarım pasla 6-1'e getirdiler. bizde olsa bir buçuk tereyağlı iskender yani...
    - soyunma odasını anlat mesela? orada neler oldu. vallahi çok heyecanlı anlat. hele anlat... (fuat akdağ kıpraşmaları)
    - ya özel bir andı. barça'da bunlar normal ama fuat ağğbi. rıdvan hocam dimi? normal yani yarım pas yapan takım, 6 gol atar yani. elenedebilirdik ama yarım pas yapmadan oynamazdık yani.
    - peki son golü beklenmeyen bir isim attı. anlatsana biraz onu da anlat.
    - rıdvan hocam biliyor, hep aramızda sergi'yi ona benzetirim. takılırız birbirimize, çok misafir ettik hocayı ispanya'da. sağolsun gelir.
    - evet, bugün arda'yı ağırladık...
    - ağbi son bir şey söylemek istiyorum. bu ara çok çıkıyor basında, sosyal medyada filan. yok ben bu maçtan prim yapıyormuşum, yok barça beni istemiyormuş. göndereceklermiş. gönderecek takım niye bana bu kadar yatırım yapsın? beni en önemli maçta hocam oyuna aldı ya. barça'da sistem vardır. herkes oynar, sırasını bekler. barça yarım pas yapar. messi hariç. o özel oyuncu. onun için bıraksınlar bunu. türk çocuğu çıkmış barça'da oynuyor. keyfini sürsünler. onun için ağbi bıraksınlar. biz hep dedik. bayramp..
    - program bitti, iyi akşamlar...

    (bkz: 8 mart 2017 barcelona paris saint germain maçı)
  • 20320
    ışıtan gün 12 sene önce attığı tweetler ile yargılanırken, kendisine sapık denilirken arda'nın silahla hastaneye girme, evliyken başkasının eşine sarkma gibi olayları vardı ve 2 yıl hapis cezası aldı. kısacası elimizde hapis cezası almış bir futbolcu var.

    kendisine hala "sipsi", "kaptan" vs diyen kişilerin ısıtan gün'e saldırmasını komik ve ikiyüzlü buluyorum. arda'nın bu kapıdan geçtiği yerden herkes geçebilir. kapı bir kere açıldı mı bir daha "sen gir ama sen girme" denilemez.

    arda turan'a büyük ihtimal sadece fatih terim sebebiyle laf söylemeyip, affedip "al sana 8 milyon lira, fedakarlıklarının karşılığı" demek de tam bizlere yakışır bir iş.
  • 16197
    galatasaray boka sarınca, daha kasım ayından gündem ara transfer dönemi olunca, "adama, kişiye, kişilere, gruplara, cemaatlere, vakıflara, derneklere hizmet işi" bitip kendi kontratının da sonları yaklaşınca zamanında ettiği beylik lafları yutup fatih terim'in elini öpen karakter yoksunu topçu.

    zekasını bilemem, çeviklik mazide kaldı, ahlak desen sayfa bulunamadı...

    kendisine acun medya parkurlarında başarılar...
App Store'dan indirin Google Play'den alın