*

  • 1
    ukde: gves.
    maç için ayarlanılan günün hiçbir önemi yoktur. fakat o günden aylar, belki de yıllar sonra akıllara gelen hatıralar elbet vardır. muhakkak herkesin unutamadığı bir golü, sakatlanması, tartışması vs... vardır bu amatörlerin sahasında. misal kendimden bahsedecek olursam yıllar önce tarifi imkansız denilecek düzeyde yağan bir yağmur altında, buz gibi havaya inat koşarken soluduğum oksijenin ciğerlerime girişi ve ağzımdan kesik kesik çıkan nefesim... ütüden çıkan buhar sanki ciğerlerimden fışkırıyordu gökyüzüne doğru. tabii ki aklınıza takılabilir böyle hava şartlarında maç yapmakta neyin nesi? diyebilirsiniz. lakin kondüsyon çok önemlidir. adeta oyuncunun en büyük silahıdır saha içerisinde. bu sebeple yaşayan bilir, sürekli bir takım içerisinde oynuyorsanız ve sadece her hafta rakip değişiyorsa ya da bir sene boyunca iki farklı takım fakat aynı arkadaslar eksiksiz sahaya çıkıyorsa banamısın demezsiniz. sistem, mevki, organizasyon, mücadele tamamı ile sahaya yansır. bu rekabeti daha da ileri boyutlara taşıyıp orjinali 60 dk olan halısaha süresini 90 dk'ya çıkartabilirsiniz. işte dediğim gibi öylesine soğuktu ki hava, bir de üstüne sert yağan yağmur. süre doldu dolacak, yani zilin çalmasını bekliyoruz. belki de 2 dk ya var ya da yok! mücadele çok çekişmeli. skor: 3 - 3... topu önümde buluyorum ve son anların da vermiş olduğu yorgunluk rakip defansı bir hayli ağırlaştırmış durumda. soğuk hava artı yağmur da eklenince iyicene büzüşmüşlerdi. ortadan üzerime doğru insan irisi defans oyuncusunun koştuğunu görmem ile sağ kanattan hücuma destek veren arkadısımın yanıma sokulduğunu farketmem ve bu esnada 2ye1 bir yapmam bir oldu. arkamda kalan defans artık geri koşmaya bile tenezzül edemezken yanımdan koşan takım arkadasım: '' at banaa! haydi ne bekliyorsun? çabuk ol! '' şeklinde ikazlarda bulunuyordu. zaten o anlar çok çabuk gelişir futbolda. hele ki bir de düşünün işte halı saha'dayız. kafamı kaldırıp kaleye bakmam, arkadasıma göz kırpmam ve yaklaşık olarak kale ile aramdaki şut mesafesinin 20 metre olmasını sezer sezmez bilek üstüyle önümde hafif seken topun dibine doğru düm düz(yani kavis verme çabası yok) fakat birazcık köşeye giden bir vuruş yapmam pek vakit almamıştı. süzülen top, azıcık önde duran kaleci, ani bir ivmelenmeyle yükselen topun( zannediyorum ki yağmurun etkisi ile hızlı bir iniş yaptı. yani maharet bende değil) anında alçalması ve akabinde tekrar kadraja giren ve zıplamasına rağmen yön değiştiren topun kurbanı olan kaleci... ve gol!
    bu golü daha da önemli kılan şey zilin bu ataktan sonra çalıp oyunun bitmesi olmuştu. golü benim atmamın hiç önemi yoktu. sevinç yaşatması güzeldi. şu günlerde bile o eski dostlarımdan birkaçı ile rastgeldiğimde konusu açılır o golün. hakikaten güzel bir gol izlemiştik...

    çok uzun oldu ama başlığa hitaben böyle bir anımı paylaşmak istedim.
  • 3
    1 metreden guizavari şut çekmeler
    her duran topa hagi edasıyla gidip sabri tarzı dağlara taşlara atmalar
    maç sonlarında beleş kola içmeler
    bir arkadaşın şampuanını halı sahanın soyunma odasının üzerinde saklaması ve her hafta ordan alıp duş alması
    maç öncesi misk-i amber kokularına bürünen soyunma odasının maç sonrası kadavra kokması
    kafa güzelken yapılan maçların sonuçlarının 1-1, 2-1 ve 2-2 den öteye gitmemesi
    maç 1 farkla önde giderken maçın bir türlü bitmemesi sonrasında zili çalacak olan halı saha görevlisine stemli besteler
    vs..
  • 5
    "foulse foul de" temalı kavgaların hep dışında kalmış biri olarak bi maçta tam da bu tartışmanın ortasına düşmek..

    kendini şampiyonlar ligi finalinde sanan bi savunma oyuncusunun çelmeye de benzemeyen çok acayip bi hareketiyle yerde kaldıktan sonra elemanın oyuna devam etme çabasını hayretle izlediğimi gören diğer bir eleman "foulse foul de ne bakıyon mal mal" dediğinde gayet sakin ve sükunet içinde "domal desem domalacan ozaman" deyişimle saha bir anda karıştı. baya bi karıştı.. kırmızı kartlar havada uçuştu. 3 maç ceza aldım yani almasam da 3 maç oynayamazdım.
  • 6
    genç yaşlarımdayım, toparlanıp halı sahaya gideceğiz. babama geceden not bıraktım; ''benim için sabah yastığımın altına para koy, halı sahaya gideceğim.'' ve uyanınca yastığın altında bir not buldum; ''ben o parayı gece bir yerlere not bırakarak kazanmıyorum.''
    hasılı baba yüreği dayanamaz bırakır diye evin altını üstüne getirdim. ama bulamadım. tabi kafa çok basmıyor para değerlerine o zamanlar, komidin çekmecesinde 100 mark buldum. ben de telaşlıyım ulan ya bu halı saha parasını karşılamazsa diye. neyse gittik bozdurduk. halı sahaya gittiğimizde anladım ki o para ile tüm kadronun parası ödenebiliyormuş. neyse ben 4 arkadaşın parasını verdikten sonra elimde kalan para ile ilk çıkan milka çikolataları doldurdum bilimum meyve suları falan.

    akşam babam eve geldiğinde yemek yedi, kağıt-kalem hesap yapıyor, içimde kötü bir his tavanda da kara bulutlar var. seziyorum bir şeyler olacak. babam önce odasına gitti. ve bir-iki dakika ölüm sessizliği...

    yusuf
    yusuf
    yusuf
    3,5
    3,5
    3,5

    kapılar çarpıyor, içeriden salona ben diyeyim 3 metre sen de 4 metre bir canavar baam,güüm ayaklarını vura vura geliyor. sonrasını hatırlamıyorum. sabah uyandığımda cebimde sakladığım paralar aynı yerinde duruyor ve ben yine maça gidiyorum. ertesi gün anladım ki; bana hiçbir şey olmamış o canavar da komidin çekmecesinde duran 700 mark'ın nereye gittiğinin hesabını sormuş.***

    maça geçersek ikisini de kaybettik, çok b.ktan maçtı zaten.
  • 7
    mahallede bir benden büyükler vardı, bir de benden küçükler benim yaşımda kimse yoktu. fiziğim de iri olduğu için, büyüklerle oynarken defans, küçüklerle oynarken de herşey olarak oynamaya başlamıştım.
    yaşım ilerledikçe boyum uzamaya devam edip üzerine kilo da eklenince kaya gibi bir defans olmuştum. servet çetin'in genç versiyonuydum. yanımdan topu atıp koşarak geçebilirdiniz ama ikili mücadelede bırakmam.
    halı saha maçlarında da fiziğimden yararlanıldı.
    bir defasında kontra atak yerken, asıl nasıl koştuysam adam korktu ve duraksadı, öyle olunca yetiştim tabii. ancak vücut ağır, duramadım ama adama çarparak tellere adeta yapıştırdım adamı. faaal yok faaal yok devam devam bağırışları arasında pasımı da attım. ama adam baya bozuldu. bir sonraki pozisyonda korner atılırken, bana hızla koşarak çok bariz biçimde bir omuz attı. topla alakamız yoktu ama gene faul demedik. çünkü tüm gücüyle bana abanan adam, benden sekerek yere düşmüş. ben gene ayakta kalmıştım.
    bir süre sonra top kullanma becerim de çok düşük olduğu için, kaleye mahkum edildim. bir ara resmen, sevilen arkadaş olduğum için oynuyordum yoksa kalede çok kötüydüm.
    ama istikrar diyoruz boşuna mı diyoruz. oynaya oynaya çok geliştim. lisenin son yıllarında, vay be adam ciddi ciddi kaleci oldu deniyordu. boy uzaması tamamlanmış 197'ye dayanmıştı. okulun ufak kaleleri bana iyice ufak geliyordu. karşı karşıyalarda, yan toplarda rakibin gol atma şansı hiç yoktu. ama her iri kaleci gibi uzaktan şutlarda zayıftım.
    bir okul turnuvasında o unutamadığım maç gerçekleşti. keşke zorlu bir maç olsaydı ama ama zaten 4-0 öndeydik bunlar olduğunda. rakip zayıftı. engin diye, çok becerikli olmayan ama joker gibi her bölgede oynayabilen bir adam vardı. bu topla geriye geldi ama pres yedi. normalde bana geri pas atmayı pek tercih etmezler paslarım iyi değil diye. ama adam bir anda dönemedi ve çaresizce bana doğru yuvarladı. ben de rezil olmayayım hatalı gitmesin diye allah ne verdiyse abandım topa. top öyle bir gitti ki, sanki beckham falso veriyor. geniş bir u çizdi. (önce sağa açılıp sonra sola döndü) kaleci de baya ilerdeymiş, onun üzerinden şak diye kaleye girdi.
    hala video kaydı olsaydı diye üzülüyorum.
    maç 6-0'ken, bir de penaltı kazandık, bizimkilerin ısrarı üzerine ben kullandım, topu ve kaleciyi ayrı köşelere gönderdim.
    son dakikalarda, korner atıyorduk. topu uzaklaştırdılar ve hızla bana doğru geliyordu. baktım güzel şut açısı var. dedim süperim. şimdi bu girer hat-trick yaparım. kral olurum. bu defa bilerek ayağımın üstüyle sert bir şut gönderdim. top gerçekten çok düzgün gitti ve inanılmaz bir gürültüyle üst direğe çarptı. resmen etraf dank sesiyle inledi. (şut orta yuvarlaktan gelmişti) önce üzüldüm sonra onun havası daha iyi oldu.
    üniversitede de bir müddet kaleciliğe devam ettim. fena da değildim ama bir süre sonra kilom arttıkça bıraktım.
    keşke o zayıfladığım üniversitenin ilk döneminde okul takımı için başvursaydım. oradan bir kaç çocuğu ankaragücü ve gençlerbirliği kapmış diye duydum.
  • 8
    ilkokul-üniversite yılları arasındaki zaman diliminde; çeşitli mekanlarda, mahalle maçlarında, çok fazla futbol oynamama rağmen, ilki bana 2 gün önce nasip olan anı tipi! olaylar şöyle gelişti efendim: öğretim görevlisi olduğum fakültede, kadın-erkek farketmeksizin en futbol manyağı kişi olmam sebebiyle "halı saha maçı ayarlamaya çalışan gencin dramı"ndaki özne oluverdim! akabinde, takım kaptanlığına soyunarak bu dramın ikinci evresine girdim! halihazırda 2 günde bir maç yapan mühendislik fakültesi erkek takımını, güzel sanatlar fakültesi bünyesinde oluşturduğum kadın-erkek karma takımı ile maç yapmaya ikna ettim. ilk antrenman hayal kırıklığı ile sonuçlansa da, kendi aramızda "fatih terim tarzı motivasyon" taktiğini uygulayarak, hem kendimizi motive ettik hem de rakibe korku saldık! olay üniversite bünyesinde sükse yapınca; idareciler de maça ilgi göstermekle kalmayıp, maçın haber yapılmasını istediler!

    maçta 5-3 yenilmemize rağmen; hırsımız, gayretimiz ve "takım ruhu"muz takdir topladı! takım dışında kalan fakülte elemanlarının da tribünden destek vererek taraftarlık görevini başarıyla gerçekleştirmeleri, motivasyonumuza önemli bir katkı sağladı. velhasıl güzel maç oldu... iyi bir maç çıkartmanın gazıyla, sık sık maç yapma fikri de kendiliğinden oluşmuş oldu! hatta benim baştan beri varolan "fakülteler arası turnuva" fikrimin de gerçek anlamda gündeme gelmesine vesile oldu.

    sonuç: (bkz: yenildik ama ezilmedik) + (bkz: önümüzdeki maçlara bakacağız)
  • 9
    halı saha maçına gittik, sahada antreman yelekleri var ama sadece tek renk.
    hemen cin fikirli abinin biri " ilk golü yiyen yelekleri giyer" dedi, amenna dedik, maça başladık ilk korner, küüt ilk golü biz attık. yeleği karşı tarafa giydirdik.
    işin ilginç yanı maç 15 - 1 bitti.
    1 olan takım kim mi? tabii ki biz.
    adamlar bizi madara etti, sürklase etti, abandone olduk ama o sikik halı saha yeleklerini giymedik...
  • 13
    efendim içinde hem güzel hem de dramatik olayların olduğu anılardır.

    ben en kötüsünden başlayayım, ünversite zamanı (kocaeli üni) hereke kampüsü'nde okurken arkadaşlarla halı saha maçı ayarladık. gayet güzel dengeli bir maç oluyordu. fakat yıkanıp gelmiş olmama rağmen maç boyu şanssızlığı üzerimden atamadım, 3 topum direkten döndü, çok net goller kaçtı anlayacağınız. maç berabereyken bir de son anda kornerden gelen top bana çarpıp kendi ağlarımıza gidince resmen utandım kendimden. man of the match tahmin edeceğiniz üzere ben seçildim.*
  • 14
    arnavutköy'ü(bu sahil kıyısı olanı değil) bilen bilir. varoş bir yerdir. neyse efendim orada güzel bir halı saha vardı orada maç yapak dedik, gittik bizden önce oynayan takımın maçının bitmesine 15 dk. var. bir pozisyonda elemanın teki diğerine sert girdi itişme kakışma, bende kuzen ile yeşil sahalarda görmek istemediğimiz hareketler filan diye geyik yapıyoruz. sonra arkamızdan iki tane ayı sahaya girdi silahlar filan çekildi, havaya ateş etmeler zart zurt... sonra jandarma geldi kovanları topladı... tabi bizim maçın içine edildi. 30 dakika filan oynadık galiba ama top mu bizimle oynadı biz mi topla anlamadık o gerginlikle.... ahanda bu da böyle bir anıdır.
  • 16
    maç oynanıyor yırtıyorum bir tarafları basıyorum alıyorum şut çekiyorum ama 7-0 yeniliyoruz niye yeniliyoruz lan biz diye şöyle bir etrafıma baktım kaleci direğe yaslanmış sigara içiyor defans hattımızın kafaları iyi birbiriyle şakalaşıyor hücumda olan arkadaşımız halı sahaya çağırdığı kızlarla telin arkasından muhabbet ediyor.küfredip çıkmıştım sonra.
  • 17
    düzenlenen bir turnuvada maç yöneten hakemin * maçın ortasında durduk yere saha kenarında duran organizatör ekibe * doğru bir elini yumruk yapıp diğer eliyle o kolunu bilekten tutması *. olayın şoku atlatılamadan bu eylemini birkaç kez daha tekrarlaması. birkaç dakika sonra saha kenarına gelip "abi iki saattir işaret ediyorum saat bozuldu diye, yok mu sizde saat" demesi.
  • 18
    hasan şaş'ın brezilya'ya attığı gol tarzı bi gol attıktan sonra o nasıl bi yere basamamaksa sağ ayağımda ikinci bir topuk oluştu. saçma gelebilir zira bana da öyle geliyor. olayın şokunu atlatamadım henüz fakat alenen bilekten esrarengiz bir kemik standart topuğun yanında bir topuk daha oluşturarak insan anatomisine aykırı bir yapı meydaana getirdi.

    şimdi önümde benim elimde olmayan iki seçenek var; ya o topuk bana ekstra çekiş gücü ekstra performans sağlar ve henüz hiç katılmadığım sözlüğün halı saha turnuvalarında başarıdan başarıya koşarım, ya da 3 yıldır kapısından geçmediğim hastane beni (umarım) sıcakkanlılıkla ağırlar.
  • 21
    izmir'e ilk geldiğim senelerde buca cemil şebboy tesislerinde saha kenarında rahat 10 tane kızın seyrettiği bir maç esnasında bir erkek vücudunda topun çarpması gereken en son yere çarpması sonrası karizmayı bozmamak adına hiç çaktırmadan oyunuma devam ettim. sonuç çok kötü oldu tabii; çarpma olduktan sonra gelen çişi maçın sonuna kadar tutmak ne kadar zordu anlatamam sözlük 2 gün karın ağrısından öldüm sonra.* çavuş çok kızmış bana 2 gece nöbete yazdırdı beni.*
  • 23
    yıl 2006

    metin oktay tesislerinde; suni çimlerde 14-16 yaş arası futbol okulu antreman maçında, taç kullanmak için yerdeki topu almak için eğildim..tel örgülerin yanındaki gerçek çim sahada ise galatasaray a takımı antreman yapmaktadır.kafamı yerden kaldırdığımda ise karşımda hakan şükür.aramızda yarım metre.tel örgülerin öteki tarafında düz koşu yapıyor.bir an sersemleyip şaşkınlık içinde taç atışı kullandım.ve maçın geri kalanında olayın şaşkınlığından dolayı kendimi toparlayamadığım için hocadan baya bir azar yedim.
  • 24
    çoğu kişinin hayatında vardır bu olay kesin. yer ankara, ankaragücü antrenman sahasının yanındaki halı saha, sene 2006.

    bi maç ayarlamışız. o zaman bi tane site var. oradan hep üniversiteli gençler. ayıptır söylemesi önceden hayvan gibi top oynardım. neyse işte. maçı platonik aşkım da izleyecek. ben de bi heyecan var. tozluk mozluk her şey sağlam. şampiyonlar ligi finaline çıkıyor gibi hazırlanmışım maça bir haftadan beri.

    maçtan önce telefonla ile saati emanate bırakmak yerine kıza teslim ediyorum. hem güvenimi gösteriyorum hem de maçtan önce ilgi çekiyorum. neyse maç başladı. kızın verdiği gazla bi oynamaya başladım ben. coşuyorum a.k. ilk yarım saatte maç baş başa gidiyor ama bizim takımı sırtlayan bi benim. iki üç kişi arasından çıkıyorum, ara pasları, şutlar felan. 6-7 tane gol attım. ama öyle sıradan goller değil. kız hala kenarda oturuyor. ara sıra göz göze gelmeye çalışıyorum ama tık yok. neyse ben bi gol attım bunun tam önünde, sağdan bi top attılar, havada bi makas kestim, topa bi vurmuşum kızın önünde, jeneriklik gol oldu tam. duydum böyle ohaa ne gol attı lan felan dedi birileri. ben kıza bakmadım tabi direk. cool olucaz ya a.k.

    neyse aradan bi on dakika felan geçti, ben kendimi kaptırmışım. kenara bi baktım kız yok. hemen kalecinin yanına gittim. lan hatun saati telefonu felan başka birine vermiş, çekmiş gitmiş. ulan insan bi şey söyler. telefonu felan buna veriyorum diye. yok a.k öylece fütursuzca çekmiş gitmiş. resmen dünyam başıma yıkıldı o an. o anki hayal kırıklığımı anlatmaya cesaret bile edemedim lan iki hafta birine. o kadar koydu ki anlatamam. kız bizim sınıftandı bir de. iki hafta konuşmadım kızla. ama hala yüreğimde bi sızıdır.

    kız beni üç dört ay sonra konuştuğumda ret etti. o da ayrı bir hikaye ama yemin ederim o halı sahadaki olay ret edilmekten bin kat fazla koydu. o gece acı çektiğim kadar başka bir gece acı çektiğimi hatırlamıyorum lan o kız yüzünden. hala daha aklıma geldikçe hüzünleniyorum. bir insan bir insana önem vermediğini bu kadar acı bir şekilde gösteremez yemin ediyorum. böyle koskoca bi boşluk gibi hissetmiştim kendimi kaç gün.
  • 25
    1.87 boy ve 78kg şeklinde ölçülere sahip yakışıklı bir adamım ben. iyi de top oynarım. çok hızlı koşabiliyorum ama uzun süre koşamıyorum. bunda günde 1 paket sigara içmenin de etkileri var. neyse konumuz o değil. yani anlayacağınız oyunu rakip yarı sahada oynarım ben. atılan her topa koşarım ve genelde alırım da. geçen gün başıma bir olay geldi ve maçı bırakmayı düşündüm ciddi ciddi.

    bir arkadaşım sağ kanattan bir top attı bana. 3 defans oyuncusu ise sağımda, solumda ve önümdeydi. biraz önce bana attı dedim ama bir garip attı ve top üstteki fileleri sıyırıp garip bir şekilde koşu yoluma doğru gitmeye başladı. ben de mafya babası edasında defanslarla birlikte koşmaya başladım. topu bir kontrol edişim var yemin ediyorum top ağladı.

    http://gss.gs/Vm

    referans olarak bu fotoğrafı alıyoruz. tabii ki böyle bir surat ifadesi yoktu suratımda onu karıştırmayın. olay topla ilgili.
    şimdi bu fotoğraftaki topu robinho'nun götüne doğru yaklaştırın kafanızda. götüyle topuğu arasında sıkıştırıp önüne aldığını düşünün. aha öyle aldım topu. yan taraflarımdaki defanslar zaten geride kaldı çünkü onlar hafif arkama doğru gelen topu durduracağımı düşünüp yavaşlamışlardı ama ben hız kesmeden o topu önüme almıştım. önümde bir tane defans oyuncusu ve kaleci kalmıştı. defans oyuncusuna en klasik çalımı attım. vücudumu sola atıp bir anda sağ ayağımın dışıyla topu sağ tarafa ittim ve onu da geçtim.

    kaleci açılmaya başladı ve topa doğru kaydı. zaten kaleye çok yaklaştığımız için kaleciye de çok yakındım ve fazla hareket mesafem kalmadı. kalecinin sağına doğru topu yolladım ve ben de arkasından koştum topun. açım çok kötü değildi ama artık kalenin karşısında da değildim ancak kaleyi de boşaltmıştım. kafamı kaldırıp kaleye baktım ve ayağımın içiyle topu ağlara yuvarlamaya çalışırken kayıp düştüm lan. vallahi de billahi de düştüm. siktiğim yazı boyunca yağmur yağmadı ama perşembe günü yağacağı tuttu.

    tabii ki bu olay beni daha da hırslandırdı ve maç boyunca ayağıma gelen her topa abanarak bir çoğunu dışarıya yolladım. takım arkadaşlarımın üstün performansıyla maçı kazanabildik ancak ben o günün gerçek kaybedeniydim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın