• 51
    biraz belhanda ekolünden olduğum için halı sahalara pek çağrılmayan birisiyim. saha içinde kendime bile bir faydam yok diyebilirim ama iyi skor yaparım.

    https://youtu.be/pUuJYESNEYM

    hatırlıyorum 2014 senesi üniversitenin ilk yılları. arkadaş grubu ile bir halı saha maçına gitmiştik. kızları falan da çağırmıştık destek olsunlar diye. * her neyse ben başladım tabi yardırmaya sağdan atıyorum, soldan atıyorum, çalımlayıp atıyorum vs. asistleri falan söylemiyorum bile. zaten ortamda dişi varsa ronaldo ya da messi'ye dönüşüyorum diğer günlerde belhanda, obafemi martins falan. tabi böyle oynayınca otomatikman diğer halı saha maçında da oynamaya hak kazanmıştım. tabi bu maçta elim belimde gezdim baya da bir fark yemiştik. bunun etkisiyle daha da maçlara çağrılmadım. herkes büyük bir olay bekliyor ama halı sahada insanın başına ne gibi büyük bir olay gelmiş olabilir ki?

    https://www.google.com/...u-HgR0bE1mKKnzVow0RP
  • 52
    lise sondayım. sevgilimin sınıfından çok yakın bir kız arkadaşı vardı. gel zaman git zaman onun okul dışından olan sevgilisiyle de tanıştım. futbol muhabbeti olunca takımlarımızı çıkarıp halı saha maçı yapmaya karar verdik. kız arkadaşlarımız da izleyecek tabi ki. heyecan dorukta, bizim takıma durumu anlattım gurur meselesi haline getirdiler sağ olsunlar.

    maç başladı, adamlar takır takır top oynuyor madara ettiler bizi. işin kötüsü benim çocuk da takımının en iyisi, şov yapıyor. ne zaman karşıma gelse hamle yapsam çalımlıyor şerefsiz. sonunda bundan çalım yemek canıma tak etti. dedim ki hamle yapmayayım, ayakta kalayım en azından çalım yememiş oluruz o da pas mas verir çıkarır ayağından topu.

    kendi kalesinin önünde aldı topu, geçtim karşısına. ayakta kala kala çocuk beni bizim kalenin önüne getirdi, tüm sahayı beraber gezdik amk. çalım yeseydim daha iyiydi yani.

    bir pozisyon daha var aklımda kalan. korner kullanıyoruz arka direkte salağa yatmışım. arkadaş arasında bilinir bu arada kornerlerde arka direkte yapıştırırım voleyi. orta geldi, voleyi vurdum. top havalanıp tavandaki tellere çarpıp geri önüme düştü. o an duyduğum kahkahayı hiç unutmadım.

    kızla da evlenmedik. benden 1 yaş küçüktü, ben üniversiteye geçip ortamı görünce götüm başım ayrı oynadı ayrıldık.
  • 53
    dershane zamanında kız arkadaşı halı saha maçını izlemeye gelen arkadaş tam kız arkadaşının önünde bacak arası çalım yemişti. olay yerinden uzaklaşınca çalım yiyen arkadaş hafif sinirli şekilde "oğlum niye yengenin yanında çalım atıyosun bi de bacak arası, rezil oldum kıza" diye çıkışınca çalımı atan arkadaş utanarak kızın olduğu tarafa koşup bacaklarını açıp kısık bir sesle "kanka gel sende bana çalım at yengenin gönlü olsun" demişti.*

    bir de aynı maç özene bezene aldığım ama 44,5 numara olup ayaklarımı biraz sıkan giydikçe açılacağını düşündüğüm total 90 ayakkabılarım yüzünden 2 ayak baş parmağım kırılmıştı. keriz kafa halı saha ayakkabısı hiç genişler mi, genişlemezmiş acı bir tecrübe ile öğrendim.
  • 54
    halı saha olayında süreklilik yoktur benim için. genelde 2. maçlara çağırılmam. ya da çok tekme yediğim için ben gitmem.

    başakşehirde, başak center'da balıkçı dükkanı işletiyorduk. çarşıdaki abilerimiz amatör futbol oynuyor, her hafta ayrı olarak halı saha maçları yaparlardı. bizim iş yeri tayfası da göbekli, yaşını başını almış abilerden oluşuyordu. 2 genç, 4 moruktuk anlayacağınız. sağ olsun kendileri her 1-2 günde bir maç teklifi yapıyor, tiiye alıyordu bizleri.

    en sonunda bir akşamı kararlaştırdık ve toplandık. bizden tatlıyı karaköy güllüoğlundan almamızı istediler. malum kesin yenecekler.

    maç 7-6 bitmişti. 7 golde benim sol ayaktan çıkmıştı. kaleci abimiz geçmişi 2. lig olan bir abimizmiş. maç sonunda nerede oynadığımı sordu haliyle. geçmişte floryanın suyunu içtik, suni çimlerinde top koşturduk deyip geçtik.

    biraz övmüş gibi oldum kendimi ama tek mütevazi olmadığım konudur. bu ülke de gerçekten çok büyük yetenekler 15-16 yaşından sonra hiç olup gidiyor.
  • 55
    memleketimin köy turnuvaları vardı. turnuva öncesi rakip köy takımlarıyla hazırlık maçı yapardık.

    yine o maçlardan biri. ben 3.yedek kaleciyim. artık şans bulmak istiyorum. bu panter ruhum bağırıyor ''hoca beni al da azıcık muslera'dan, mondragon'dan esintiler sunayım.''

    kasım ayı, cumartesi günü, saat 16-17 civarı, 6-7 derece bir hava var. böyle hoh yaptın mı sanki sis bombası atıyorlar önüne öyle bir hava.ilk yarı bitti. 3-0 öndeyiz. keyifler gıcır. 2.yedek kaleci gelmediği için 2.yarı hoca beni kaleye koydu. eldivenleri giymeden bağladım kramponları, taktım kaleci eldivenlerimi böyle ateş ediyorum resmen.

    2.yarı başladı. top geri pasta ayağıma geldi. şöyle bi fake atayım derken yanlışlıkla rakibin g*tüne nişanladım topu, allah'tan o da beceriksizdi de atamadı. neyse moral bozmak yok derken rakip takım bir korner kullandı, defansta da bi akrabam var boyu 1,90'a yakın. abi ön direkte topu uzaklaştırmak isterken uzak köşeye kendi kalesine peter crouch misali yazdı.

    aha dedim içimden cenabetspor başladı.

    neyse skor 3-1 ya bizimkiler artık t*şşağa alıyorlar maçı. böyle çalım denemeler falan derken herifler de akın akın geliyor. bizim maç öncesi 4-4-2 sistemi oldu sana 2-1-7.

    çok uzatmadan ilk yarısı 3-0 biten maçın sonu 3-5 bitti. yediğim 5 gole mi yanayım 5 golün 1'ni kendi kalesine atıp diğer 2'sinde de çarpıp beni kontrpiyede bırakıp yediğime mi yanayım bilemedim.
  • 57
    son 15 yıl içerisinde bir zaman diliminde gerçekleşiyor. topa kayarak bir müdahalede bulundum. tam o sırada bir fare ile göz göze geldik. ikimizinde arkasına bakmadan ıslak zeminde patinaj atarak kaçma gayretini unutamıyorum. *

    şirket maçındayız, 2019 yada 2020. hiç kimse bir şey yapmıyor, yani tamamıyla halısaha futbolcusuz halı saha alanındayım: bir yandan kıvanç tatlıtuğ'un saçları gibi uzayan saçlarımı toplamak isteyip, bir yandan topu kontrol etmek isterken; dengemi kaybetim ve topa basıp düştüm. kahkaha tufanı ve bu fail hareketim şirket halı saha literatüründeki en komik hikaye olarak yerini aldı.

    sonra ne mi oldu? halı sahayı organize eden bendim ve o günden sonra halı saha maçı yapılmadı, tüm kadrolar yeni çalışma arkadaşlarımla değişene kadar da yapılmayacak. *
  • 58
    sene 2009 zıpkın gibi delikanlıyım o dönemlerde. sacha boey'in çılgın attığı yaştayım tabi. halısaha deyince tüm dostlarımın tek aklına gelen adam benim. bir gün hacettepe tıp okuyan, türkiye'de ilk 100'e giren bir arkadaşım dedi ki; kardeşim bizim tayfa var sınıf tayfası halısahaya rakip arıyorlar bir maç yapalım mi sizinkiler ile... aklıma şimdi tıp tayfası geldi böyle götlü göbekli hımbıl çalışkan tipler falan diye düşünüyorum. maç saati geldi çattı, adamlardan önce geldik giyindik falan sahaya girdik öyle bizim en iyileri de çağırmadım vasat bir kadro kurdum. adamlar bir geldi hepsi çakı gibi, kimi demirspor altyapısı kimi oftaş altyapısı belli yani adamlarda kulüp malzemesi var idman forması falan. n'oluyor falan derken maç başladı, adamlar takır takır top oynuyor, uzaktan koyuyor falan gururumuz incindi. skor 2-7 baya paket olup türkiye derecesi yapmış bugünün doçentleri patates ettiler bizi. tabi sonra intikamı aldım orjinal takım çıkarıp ama işte o an yaşandı saygısızca..
  • 59
    bilmiyorum ne kadar sayılır ama bende de var bunlardan. 2000'li yılların ikinci yarısı, orta son ve liseli dönemlerim, lisanslı olarak yüzme sporuyla ciddi bir şekilde uğraşıyorum o zamanlar. babam da emekli olmuş ve sıkıntıdan sürekli benim idmanlara sarmış durumda. sabah akşam demeden gelip hepsini izliyor, takip ediyor ve yer yer tatlı sert eleştirilerini de ihmal etmiyor. biz de ufak bir ilçenin mütevazi ama fiyat performans olarak aşırı başarılı bir yüzme kulübüyüz. aramızdan nadir de olsa rekortmenler ve hâliyle türkiye şampiyonları çıkıyor, türkiye geneli ilk 3, ilk 5, ilk 10 yapan yüzücülerimiz var, milli takıma yolladığımız isimler çıkıyor dönem dönem falan fişman. ben de kendi yaş kategorilerimde 2 defa türkiye 3.lüğü görüp bronz madalya almışım. öyle ki hocamız yetiştirdiği sporcular sayesinde yüzme milli takımı'nda görev falan almış düşünün. bizim takımda başarılı olan ve üniversite çağına gelen çoğu sporcu rahatlıkla istanbul'un büyük takımlarına burslu kapak atabiliyor. yani 18 yaşına kadar emanet edilebileceğiz oldukça sağlam bir altyapı işlevi görüyordu bizim takım. öyle bir ortam. şimdi babamın futbolla arası çok iyidir. kendisi amatör küme düzeyinde takımlarda oynamış, dedemin memur olmasından kaynaklı sürekli tayinle gezdikleri için amatör kümeden yükselebilme şansını hiç elde edememiş ama ilerleyen yıllarda hakemliğe soyunmuş ve günümüzde ptt 1. lig dediğimiz seviyelerde uzun süre düdük çalmış, az da olsa günümüzün süper lig'inde bayrak kaldırmış bir tip. hakemlikten sonra gözlemciliğe de devam etti hatta uzun yıllar. ben ailenin tekne kazıntısı olduğum için onun hakemlik dönemine hiç şahit olmadım. çünkü amatör küme topçuluğu 60'ların sonu 70'lerin başına, hekemliği ise 70'li ve 80'li yıllara tekabül ediyor. ben 90'lar çocuğu olarak gözlemciliğine yetişebildim sadece. ki günümüzde yorumcu olan hakem eskileri olsun süper lig'de düdük çalan aktif hakemler olsun çoğunu da tanır, kim eyyamcıdır kim değildir ciğerlerini de bilir. (bkz: ali palabıyık) tabii bu spor yönünün tamamı bitip kendi asıl mesleği olan mali müşavirlikten de emekli olduktan sonra bir spor projesi olarak bana feci hâlde sarmış durumdaydı o yıllarda. her idmanda tribündeydi adam. gel zaman git zaman kendi gibi diğer velileri de buna alıştırdı ve bizim idmanda canımız çıkarken bunlar yukarda geyiğin dibine vuruyordu. özellikle hafta sonları, hâlihazırda çalışan velilerin de katılımıyla, tribün iyice ana baba günü. bizim üzerimizden aralarında tatlı bir rekabet de var tabii. çocuklarının rekabeti yetmiyor, kulüpte kimsenin yüzüne bakmadığı masa tenisi köşesinde kişisel rekabetlerine başlıyorlar önce. sonra babamın önderliğinde halı saha takımı kuralım deniyor. aralarına bizim hocayı da dahil ettikleri ve sporcu velilerinden oluşmuş bir kadro kuruluyor. bizim hoca dahil herkesin yaşı 40 üstü, babamla birlikte 50 yaş üstü oyuncuları da var. bunlar kendilerine rakip arayışına başlamışken dediler ki, e bizim çocuklar ne güne duruyor, hepsi çakı gibi sporcu, hasbelkader oynarlar. sonuç olarak bizden de yaşları 14 ila 18 arasında değişen bir takım oluşturuluyor ve sahaya çıkıyoruz. şimdi anlatmaya nasıl başlasam bilmiyorum ama, bir insan evladına bunu yapar mı diye sorduğumuz ve gerçekten de yaptığına şahit olduğumuz onlarca sekans yaşatıyorlar bize. kelli felli 40-50 yaş grubundan bir grup insan, gayet başarılı bir spor hayatına sahip dipdiri gençleri madara etmekle meşguller. ama bunu yaparken nasıl bir keyif almak nasıl bir kendinden geçmek. kornerler direkt kaleye şut olarak kullanılıyor ve yiyoruz. birinin canı sıkılınca içindeki messi'yi ortaya çıkarıyor ve tüm defansı ipe dizip köşeye tertemiz bırakıyor. ben babamdan aynı pozisyonun içinde 2 kez bacak arası yedim mesela. her apış attığında da oley çekiyor insafsız. gavura vurur gibi vuruyorlar kısacası. yav biz de öyle veya böyle fizikli, dayanıklı gençleriz, fiziğimizi koyalım bari ortaya diyoruz, daha yaklaşmamıza izin vermeden bir pasla 3 kişi ekarte ediliyor. yorulduklarında aralarında top çevirip bizimle dalga geçiyorlar. ileri üçlünün kondisyon bitti mi hemen defans üçlüsüyle pozisyon değiştiriyorlar vs vs. bir keresinde ben çok şık bir gol atmıştım da tüm veliler beni alkışlamıştı, hatta bunu 3'lük sayalım falan deyip öyle saydıkları hâlde gene yenmişlerdi bizi. biz de mal gibi izliyoruz olan bitenleri. çünkü bilenler bilir, yüzme ile futbol doğası gereği aşırı ters sporlar. hem fiziksel hem mental olarak birbirleriyle neredeyse hiç alaka yok. gel zaman git zaman bizimkiler yerel turnuvalara katılıyorlar ve yaşlarına göre fena performans da çıkarmıyorlar. biz ise a takımın paf takımla yaptığı idman maçı gibi haftada 1 günlük antrenman işlevi görüyoruz ve asla yenemiyoruz tabii ki. tek yapabildiğimiz yine denemek yine yenilmek ama daha iyi yenilmek. tek farklı falan yenildik mi kazanmış kadar oluyoruz. her şey aşırı sinir bozucu ama keyifli de. bizim ihtiyar delikanlılar için gençlik yıllarından esintiler, bizim için de kimin babası kaç gol attı yarışı hahaha. bizim jenerasyon üniversite yıllarına geçene kadar irili ufaklı devam etti bu durum ve devamında da son buldu. ben de 2010'da üniversiteyi kazandıktan sonra bir daha hiç top oynamadım. 12 yıl olmuş ayağıma top değmeyeli. bizim peder de 70'ine merdiven dayadı şimdilerde. ama hâlâ futbolla arası çok iyidir, oynamaz ama sıkı takip eder, hasta galatasaraylıdır. 50'li yaşlarındaki o birkaç yıllık düzenli halı saha performansı resmen kariyer jübilesi gibi oldu hahah. hem iyi top oynadığı hem de hakemlik geçmişinden dolayı maçlarımız içindeki pozisyonlarda bilirkişi olduğu için aşırı saygı da görürdü. hâlâ anlatır zaten eşe dosta, yüzmedeki velileri şöyle organize ettim, böyle güzel maçlar yaptık, gençleri cebimizden çıkardık falan fişman. sağ olsun bana da bir spor geçmişi ve birçok anı hediye etti. eskinin sıkı bir ecevit'cisi olarak kendini yetiştirdiği sosyaldemokrat kültürüyle de nevi şahsına münhasır evlatlar yetiştirdi. bu da böyle bir anımızdır işte.
App Store'dan indirin Google Play'den alın