• 200
    (bkz: #1369957)

    turkiye yakin tarihini manipule etmek ve halkin hafizasina istedigi sekilde bu tarihi yerlestirmekte cok iyi oldugu icin, bunun yaninda resmi basilan tarih kitaplarinda bile - ozellikle futbol tarihi- daha ilk cumleden 3 hata karsiniza cikarken yazdigi bu yaziyla cok da elestirilmemesi gereken yazar. anlasilabilir ve anlayisla karsilanmasi gereken bir hata yapmis: hafizaya ve tarihi yazdigini iddia edenlere inanmak.

    ortalama herhangi bir besiktaslinin kurulus tarihini 1903 sanmasi, hakki yeten'i centilmen oldugu icin efsane oldugunu sanmasi, fenerbahcelinin takimini pazar ligi sampiyonlugu kazanmis oldgunu sanmasi cok daha vahim durumlardir.
    besiktaslilar kurucularinin kim oldugunu bilmez ve galatasarayla hic ilgisi yok der. hatta bize fransiz takimi derler. ne yazikki kurulus yili eger 1903 ise, o yildaki bjk (bereketiko jimnastik kulubu) kurucularinin galatasaray lisesi oldugundan belki olene kadar haberi olmayacaktir. bu bahsettiklerim temel tarih bilgisi olmali her kulup icin. ancak maalesef turkiyedeki 3 buyuk kulupten bunu bilen tek takim galatasaray.

    simdi extensor'in yaptigi hataya gelirsek bu olani, oldugu sekilde ogrenememekten kaynaklanan bir yorum hatasi. belki ben de bilgi konusunda noktalari birlestirmeye calissaydim ve yorumumu buna gore yapsam ayni hatayi yapardim, sizler de yapabilirdiniz. ben bu konularda bilginin ustune, yorumda noktalari birlestirmeyi tercih ederim acikcasi.

    ayrica bu kotu yorum canini sikmasin, herkes kandirilir hayati boyunca ve bazen o kandirildigi bilgiyi kendindekilerle birlestirip ortaya koydugunda bu gibi durumlarda kalabilir. onemli olan bilgiyi kovalamak.

    galatasaray sozlukte futbolu arastirip, isin teknik taktik yonunu ogrenip ve nasil gozlemleyecegini ogrendikten sonra burada yorum yapan cok az insan var ve extensor da onlardan biri. kim oldugu onemli degil, fikri benimkinin tamamen zitti biri de olsa, eger bigiyle, dayanaklarini anlatarak, sadece kanatsiziz kanat alalim, macta su kadar kosmu bak cok iyi, sut cekmis iyi, calim atmis super seviyesinde degil, sebeplerini ortaya koyarak taktik ve teknikten bahsederek yorum yapan herkesin yazisini keyifle okuyorum. cunku %90 hatali da olsa geri kalan %10 bana deger katar. diger tarafta kahvedeki dayinin agziyla, ya da ridvan gibi yorum yapan hakli da olsa yorumunun bir anlami yok cunku tutanagi ve sebebi yok.

    kisacasi, sen yazmaya devam et, dogrular yanlislarla mesrulasir.

    gunahlar haklarimiz, hatalar kusursuzlugumuzdur.
  • 233
    (bkz: extensor/@mturhan)

    izninizle biraz da ben yorum yapacagim.

    oncelikle ilk 3 maddeyle, sonra 4 soruyla ilgili yazacagim.

    1-a) ligin en pahali kadrosu oldugu dogru ancak en pahali takimi degil. cunku o pahalilarla bir butun olusturamiyor. bunun suclusu ise oncelikle yonetim sonra terim. takim yaratmak yerine firsat transferlerine gittikleri icin bu noktaya geldi isler.
    oyuncularin statik oynamasinda hem fikirim. ancak bu mancini'yle ortaya cikmis bir sorun degil. gecen seneden beri ayni sorunla mucadele etmeye calisiyoruz. mancini bunu cozmek icin bir kac cozum de aradi ancak basarili olamadi. (oldugu 3-4 mac var onlarin da belli bolumleri. onun disinda futbolcular kendi ezberlerini uyguluyor) sabir isine gelince, derwall ornegi dogru ornek cunku derwall de ilk geldiginde kendini anlayabilecek oyunculari kadroya katip onlarla bir uyum yakalamak icin ugrasmisti. mancini de bundan bahsediyor surekli. benim takimim derken biz yanlis anliyoruz adami, asil kastettigi kendi dilinden ve yapmak istediklerinden anlayacak bir takim yaratmak. bu sadece transferle olmaz, sezon oncesi yasamalari gerekiyor.

    1-b) deplasmandaki juventus maci defansif anlamda basaridir cunku mancini daha yeni gelmisti ve juventus macinda ilk kez takim blok halinde savunma yapti. cok basarili defans yapti ve cok iyi oynadi degil, ilk defa blok halinde defans yapip rakibin dogrularini yapmasina izin vermedi. boylesine onemli bir defansif degisiklik 2 haftada basarilabilecek bir durum degildir. hele ki terim'in bireysel yetenege dayali defans anlayisindan mancini'nin blok halinde savunmasina gecis cok zor bir olaydir. bu bakimdan deplasman juventus maci onemli referans.

    1-c) bir onceki maddelerde yazdim, oyun 1 senedir kotu. gecen sene yasadigimiz sampiyonluk kotu oyunun unutulmasina sebep oldu. sezon basinda kotu oyunun sorunlari daha bir ortaya cikti, zaten terim de yavastan bir degisim gerektigine vurgu yapan konusmalar yapmaya baslamisti.

    sorulara gecelim.

    2-a) takim hicbir maci ceviremiyor cunku futbolcular cok uzun suredir statik oynuyorlar. gecen sene cevirdigimiz maclarda taktiksel hicbir sey yoktu kabu edelim, hep ortaligi yangin yerine cevirip maclari da oyle cevirdik. suan ise maclari yangin yerine cevirecek bir teknik ekibimiz yok. olaya bakislari farkli. futbolcular ise statik oynamaktan vazgecmedikce maclari cevirmek neredeyse imkansiz. (deplasmandaki kotu sonuclari da benzer sekilde okuyabiliriz)

    2-b) kesinlikle dogru degil. ancak ortadaki durum bu da degil. eskisehir macindan sonra mancini de kendi dogrularini yapmamaya basladigi icin o da suclu. bunun yaninda oyuncular da hicbir bireysel caba gostermediler. kisacasi ortadaki durumdan futbolcular kadar mancini de sorumlu. yine de mancini'nin tv seyircisinin bile gorebilecegi, yapmak istedigi stratejileri sahada uygulamak yerine kafasina gore kendi ezberini yapan futbolculari daha sorumlu buluyorum.

    2-c) bu sorunun ilk kismi bir onceki sorunun cevabi olarak yazildi. ikinci bolumune gecersek bu da 1-a) kisminda gizli. ne demistik, mancini gibi adamlar icin kendi dilinden anlayan takim yaratmak cok onemli. bu da sadece transferle olacak is degil, bunun yaninda sezon oncesi kampi gecirip en bastan taktik ve stratejik degiskenleri ogretmekten geciyor. onumuzdeki sene farkli oynayan bir selcuk, farkli bir burak gorme ihtimalimiz yuksek. en buyuk degisiklik muhtemelen yekta ve semih'te gorulecektir. zaten hali hazirda semih'te cok buyuk oyunsal degisiklik soz konusu. bunun ustune koyulursa semih cok baska bir defans oyuncusuna evrilebilir.

    2-d) buradaki fiziksel durum tamamen bireysel. turkiye'de fizik gucunu dogru sekilde guclendiren, kendini gelistiren bir oyuncu zaten yok. biz futbolculari ehlilestirmeye calisiyoruz egitiyoruz diyerek. onemli ozelliklerini gelistirip daha on plana cikarmaktansa o ozelliklerini bir kenara birakip baska yerlerdeki eksikliklerinden bahsediyoruz. o nedenle turkiyede hizli bir oyuncu bu hizini kullanarak nasil is yapar ogrenmek yerine, ehlilesip statik oyunda neler yapara bakiyoruz. sabri boyle bir ornektir. arda ise kendi basiretsizligi. 24 yasindaki bir futbolcunun nasil gobegi olabilir bunu kimse aciklayamaz. bu tamamen bireysel basarisizlik.
    turk futbolcusu ogrenen bir yapiya sahip degil. aslinda turk halki olarak ogrenmeye acik degiliz. futbolcu eger belli hocayla iyi is yapip belli hocalarla is yapamiyorsa bunun iki sebebi var. birincisi psikolojik sebepler, cunku bizim oyuncular manita gibi trip atmayi cok sever. aninda oyuna, takima ya da hocaya kusebilir.
    ikincisi ise futbolcunun gorev tanimlari. bir futbolcu iki hocayla da forvet olarak adlandirilip sahaya surulebilir. ancak gorev tanimlari o oyuncunun tamamen farkli oynamasina sebep olabilir. ozellikle orta saha ve kanat oyuncualrinda bu gorev tanimlari her seyi belirliyor. bunun yaninda beraber oynamak zorunda kaldigi oyuncular arasindaki uyum ve denge de bu ikinci bahsettigim gorev tanimlarina eklenebilir.
    teknik direktorden bagimzsiz bir yapi kesinlikle kurulabilir. bu yapi ust kademe degil, alt kademede baslamalidir. bunun icin de bir ekol ya da stratejiyi benimsemek gerekir. zaten unal aysal yonetiminin suan uzerinde durdugu sey tam da bu stratejiyi yerlestirme meselesi. boyle bir ekolunuz ya da belirli stratejiniz yoksa teknik direktorden bagimsiz bir yapi kurmaniz imkansizlasir. soyle ki, arsene wenger gibi hizli oyuncu uzerine kurulu bir oyun isteyen bir hocadan sonra eger yapiniz bu degilse, kalkip guce dayali futbol oynatan bir adam getirirseniz butun oyuncular neye ugradigini sasirir. kisacasi yapilmaz degil, hatta cok buyukimkan dahilinde, sadece cok fazla sabir ve emek gerekiyor. bunu yaparken de biraz aci cekmemiz, kizmamiz cok normal.

    baslik yuzunden bir de tanim girmek gerekiyor sanirim. extensor, fikirlerimiz her zaman uymasa da, sadece futbolu kendi parametreleriyle degerlendirdigi icin her zaman konusmayi sevecegim guzel kardesim.

    saygilar
  • 237
    (bkz: extensor/#1459664)

    soylediklerimi ben eksik anlattim ya da yanlis anlasildi. detaylandirip duzelteyim.

    1-a) o pahali kurulmus kadrodan bir takim cikarilamamasi en buyuk sorun. bunun sebebi kotu kadrolasma. bunu mancini basaramadi diyemem, dedim ya bir degisim soz konusu, bu degisim sirasinda gunu kurtarma hareketleri yapilmadigi muddetce dibe dogru gitmemiz icten bile degildi. mancini'yi belki bu konuda hatali diyebilirim, gunu kurtarmaya calisir maclar cikarmaliydi diye. onun disinda sucu ona atamiyorum. dedim ya, basta sorun vardi hem yonetim hem terim hataliydi.
    oyuncularin dilinden anlamaya calismasi da belli bir surec degil mi? ki ben her turlu birincisini tercih ederim. yani oncelikli olarak butun kadroyu belli bir manteliteye ynlendirip kafandaki stratejiyi oturtmak. ikincisi secen takimlarin basarisi asla kalici olmaz. futbol tarihine bakip bunu gorebiliriz. herkes haynckes'ten bahsediyor bayern'deki son sezonunda basardiklariyla. ancak o oyunun baslangici bu mantaliteyi tasiyacak oyunculari takima katip bu oyuna yoneldniren luis van gaal ile olmustu. benim en cok isteyecegim oyuncu schweisteiger'in kanattan nasil merkez orta sahaya donustugunu hatirlayin. bayern icin cok sancili bir gecisti bir senlerine mal oldu. suan ise dunyanin en komple oyuncusu swcheisteiger. luis van gaal bastian'in kendi dilinden anlayip istediklerini sahaya yansitmasi icin cabalamasaydi iyi bir kanat olarak kalacakti. bireysel bir ornek ama bunu butun bayern takimina yayabilirsiniz.
    takim benim degil demesinin yanlis anlasildigin anlattim. tekrarlamak gerekirse bunu yanlis yorumluyoruz. bunun cevabini simdilik ben vermeyim, onumzudeki sezon baslangici daha netlesecektir.

    1-b) blok halinde alan savunmasindan bahsetmedim. blok olarak savunma yapabilmekten bahsettim. bundan kasit su: terim bireysel performansa dayali savunmayi tercih eder. futbolcu ozellikleriyle savunma olusur terime gore. mancini ise butun olarak bloklari dusunuyor. sadece defans 4lusunu dusunmeyin bununla. juventus macinda cok buyuk bir taktik deha soz konusu degildi. fakat bireysel yeteneklere dayali savunma anlayisi yerine sag tarafta orta sahalarla da olusturulan blok, solda ayni sekilde bloklar kurup savunma yapmak bambaska bir olay. juventusa karsi bireysele dayali bir savunmayla deplasmana ciksak 2 tane gol yine atardik ancak ilk yari neredeyse rakibi 70 metrelik top atmaya mecbur eden savunmayi goremezdik. kastim buydu. yoksa mancini defansif bir dehaydi ve juventus macinda herseyi degistirdi demeye calismadim:)

    1-c) manciniyle daha kotuye gittigini dusunmuyorum. cunku mancini kendi dogrularini yaparken beni gercekten cok heyecanlandirdi. sonra kendi dogrularini birakip futbolcularin eline biraktigi anda oyunu kotuye gitmeye basladik. mesela bir cok macin ilk yarisini sneijder'in isteyecegi sekilde, ikinci yarisini ise selcuk'un isteyecegi sekilde oynadik. mancini bu konuda elestirilmeli. cok sacma seyler yapildi, taktikten tamamen uzaklasip. bas sorumlusu ise mancini. en buyuk nedeni ise selcuk ve burak. onlari kotulemek icin soylemiyorum, takimin ihtiyacini oynamak yerine kendi bildiklerini takima kattilar. rakipler icin artik bu pek sokmuyor maalesef.

    2-a) en cok bu baslikta yazdiklarim yanlis anlasilmis. ya da ben yazamadim. futbolcularin statik oynamasi 1 yildir olan bir sey. mancini ile baslamadi, mancini sirf bunu cozmek icin melo'yu geride oynatmaktansa oraya yekta'yi ve ceyhun'u denedi. sonra bu dogrusundan vazgecip defans kurgusunu degusitirerek ceyhun'u orada tuttu. ve bunu yapmaya basladiktan sonra takimin gelisimi durup geriye gitti. halbuki en buyuk sorun takimin durarak hucum etmesiydi.
    ben terim'in ortaligi yangin yerine vermesini elestirmedim ya da mancini'nin sakinligini de ovmedim. aslinda hicbir yorum katmadim:) eger statik oynayan oyucnulariniz varsa maci yangin yerine vermek en mantikli olani. cunku takima ekstra adrenalin yuklenir ve takim cabalamaya baslar. mancini'nin yaptigi ise stratejisi olan takimlar icin daha dogru olan. iste bu noktada kan uyusmadi ve takim geri donusleri basaramayan statik ve heyecansiz(kisisel hirs anlaminda) bir takima donustu. burada da aslinda bir bakima mancini'yi elestirir bir yaklasimdayim. anlasildigini dusunmustum.

    2-b) burada da bir yanlis anlasilma var. futbol zaten ezber pratigidir dedigin anda beni bir onceki maddelerde de hakli cikartiyorsun. ben de farkli bir sey soylemedim. hani mancini benim kadrom degil diyordu ya. kastettigi iste o ezberler benim verdiklerim degil demeye calisiyor. bu degistirilemez seyler degil. ufak degisikliklerle olabilir. benim belirtmeye calistigim ise suydu, eski ezberini birakip kendisinden isteneni yapmaya baslasaydi bazi oyuncular -ki cok zor da degildi- takim icerisinde eriyecekti cikintilari da. mesela selcuk macin skoru ne olursa olsun, kendisinin mevkisi defans onu olmadigi halde aldigi her topu defans arkasina atmaya calisti ozellikle sezonun ikinci yarisinda. mancini ise birbirine daha yakin oynayan bir takim istiyor. selcuk bunu yaptikca takimin bir cok parcasini islevsiz kiliyor. ya da burak, kosularini surekli tek bir hat uzerinde yapti. takim tamamen baska oynarken burak bu kosulari yapip pas istedi. eskisehir maciyla beraber mancini cok buyuk bir yanlisa dustu ve takimi bu set'in uzerine kurmaya basladi. o noktadan sonra iyice kisir bir futbol oynamaya basladik. takim ezberi>bireysel ezber. takim kendi ezberini olustururken, bireysel ezberini dayatti bazi futbolcular. drogba da bunlara ornek.

    2-c) bundan neredeyse eminim, tek guvenemedigim taraftarin yanlis tepkileri ve federasyonun fenerbahceye 4.yildizi taktirma zorunlulugu hissetmesi.

    2-d) turk milleti yerine turk halki lafini kullandim. bu oylesine kullanilmis bir kelime degildi. ben avrupada dogmus buyumus turk futbolculari bizim klasmana sokmuyorum. turkiyede dogup buyumus ve kendini gelistirmis bir futbolcu gosteremezsiniz. en azindan gelisimi futbol uzerine degildir. ya arda gibi biraz ehlilestirilip fizik olarak ustune katmistir, ya da pozisyon oynamayi ogrenmistir (kucuk hakan gibi). kendini gozle gorulur sekilde gelistiren 2 futbolcu ornegini ele alabiliriz. biri hakan sukur digeri tugay. hakan sukur pozisyon bilgisini arttirarak bunu basardi, futbol yeteneklerini bir ust seviyeye cikartarak degil. (hakan sukur pozisyon bilgisi dedim pozisyon oynamayi degil. birbirinde iki farkli durum) tugay ise futbolu basiy oynamayi ogrendi ve oyun hizini arttirdi. yoksa tugay turkiye'nin zaten en teknik oyuncusuydu. bunu gelistirmedi tugay ve bunu yapmayi da bizim topraklarda degil, ingiltereye gittiginin 4.senesinde ogrenebildi. futbolunun olgun caginda.
    mevlut ve mesut 3.nesil gocmen cocuklari. anadolu kulturuyle en yakin halleri turkce bilmeleridir belki de.
    dunyanin en tembeli yunanlilar sonra da ispanyollar brezilyayi ilk defa duyuyorum:) ama dogru brezilyalilar da tembeldir. onlarin bu kadar fazla futbolcu cikarmasi hem onlari sosyo-kulturel durumlariyla alakali hem de onlarin futbol ekonomisiyle. cok detaya girmeden bir ornekle bireysel durumlarini anlatayim: brezilyali icin futbol amerikadaki zenci icin basketboldur. cikis yoludur. bu ornege afrikalilari da katabiliriz. tekrar brezilya ornegine donersek, brezilyalilarin neredeyse tamami (bir iki istisna haric) -hadi biz diger guney amerikalilari da katalim- avrupalilara gore daha erken yasta captan duser. bunun sebebi de yine bireysel gelisim ve ogrenmeyle ilgili. denilson gibi bir salt yetenek avrupada tamamen cuvallayabiliyor. bir cok brezilyali oz yeteneklerini cok iyi kullanip bir kac yil gecirdikten sonra ortadan kaybolabiliyor. kabul edelim, biz onlar kadar yetenekli degiliz. biz daha kotuyuz demiyorum, sadece adamlardaki oz yetenege bakarsan bizden cok daha iyi. brezilya ozelinde, tum guney amerikanin avantaji ehlilestirilmemis yetenekler olmasi. avrupali bu oyuncuyu kendi potasinda eritip takimina katmaya calisiyor. onu ehlilestirmeden ne kadar yuksege cekebilirse o kadar yuksege cekiyor. bu sirada ogretebildigine ogretiyor, ogretemedigine sartli reflekslerle takimda faydali olmayi ogretiyor(ezber de diyebilirsin) eger bu da olmazsa hadi kendine iyi bak diyip gonderiyor. bizdeki yetenek asla brezilya kadar yuksek degil. bizdeki gelisme genelde sartli reflekslerle oluyor. burak gibi. ezberletilmeye calisiliyor ancak akilli bir oyuncu degilse bu ogrendigini hemen unutabiliyor, ayni burak gibi.
    ama bu demek degildir ki soyledigine katilmiyorum. kesinlikle kimin gozetiminde egitim aldigi onemli. ogrenmeye ne kadar acik olmasa da bir sporcu 17 yasina kadar kendine verileni ogrenir cunku biyolojik olarak buna aciktir. egosu da henuz olusmamistir(!). fakat maalesef bizim ulkemizde egitmen olmadigi icin basarili bir sporcu varsa bil ki o adam sans eseridir, siyah koyundur. o nedenle futbolcu altyapisina yonelmektense egitmenleri egitmek cok daha yararli olacaktir.
  • 241
    (bkz: extensor/#1459726)

    simdi 2-b) ve 2-d) birbiriyle biraz celisiyor gibi duruyor, ayni sekilde benimki de oyle. o nedenle istersen bunun uzerinde duralim. esasen birbirinden cok farkli seyler soylemiyoruz, o kucuk detaylari acarsak ayni fikirde olmasak da dogruyu daha iyi tartisabiliriz.

    ben kolay derken aliskanliklari degistirmek kolay demek istemiyorum aslinda. soylemek istedigim, bu ezberleri biraz yontup takim icinde eritmek zor degil. mesela selcuk'un iki tane eskiden kalma aliskanligi var. birincisi defans onunde oyun kurucu oynarken defans arkasina uzun top atmak. digeri ise one ciktiginda ters top ve ara pasi atmak(bunu ozellikle ilk senesinde cok yapiyordu) selcuk artik defans onunde oynamadigi icin ikinci yaptigina odaklansa pek bir sorunumuz olmazdi. ama zaten sorun az once kurdugum cumlede gizli. selcuk bunu ilk senesinde yapiyordu yani biz bu doneme pre-burak donemi diyebiliriz. post-burak doneminde ise ikinci ogretisini birakip sadece uzun defans arkasi toplara odaklandi. bunu sadece defanstan uzun topla cikma gibi dusunmeyin. bunun anlami diger butun hucum organlarini ve pas istasyonlarini es gecip hucum aninda topu tek seferde defans arkasi kosu yapan oyuncuya atmak gibi dusunebilirsiniz. iste sknti burada cikiyor. bu ezberi bozmak zor degil. baska ne yaparsan yap bunu yapma:) suclu sadece selcuk degil, yekta da diger pas istasyonlarini gecip burak'a direkt paslar atmaya calisiyor. ya da burak'i ele alalim. burak sag kanatta cizgiye yaklasarak oynadiginda takima verim saglayabiliyor. tek hat uzerinde yaptigi kosu ezberini birakip cizgiye kacabiliyor. pas alisverisi icin kendini konumlandirabiliyor. ama mac ne zaman skntiya girse yine kendi bildigini okumaya basliyor. bu iki sebepten dolayi aslinda zor degil ama futbolcular kolaya kaciyor dedim. bu bilgi isiginda da onumuzdeki sene daha iyi olacagiz diyebiliyorum. cunku degisim basladi, sancisi da basladi. onumuzdeki sezon cocugumuzu dogurmus olacagiz:) ve soyledigin gibi, bu tamamen calismaya dayali. mac antremani yerine, taktik ve bireysel antreman yapmaya basladigimizda bu degisikligi gorecegiz ve dogan cocugumuz belli donanimlarla dogmus olacak.

    2-d) burada da birbirine paralel soylemisiz. cok kucuk nuans farklari var. bunu da detaylandirirsak; her sporda oldugu gibi futbolda da belli kaslar ve vucut yapilari on plana cikabiliyor. eski futbol anlayisinda bu fark cok fazla degilken suan daha belirgin oldu. turk insaninin fizik yapisindan dolayi bir brezilyali kadar esnek ve hizli bacak kaslarina sahip degiliz. caslismayla tabi ki aradaki fark azalabilir. ancak fiziksel farkliliklar isi degistiriyor. mesela sinan guler en iyi sicrayan turk basketbolcusu. bu haliyle bile ortalama bir zenci basketbolcu kadar sicrayamiyor. sprinter cikmaz bizim ulkeden. ancak guresci cikar. futbol diger sporlara gore en adil spordur bence. vucut yapisi ne olursa olsun oynarsin bu kesin. yine de fiziksel olarak ustunlukle baslayip dogustan gelen yetenegini birlestiren biri ister istemez 1-0 onde basliyor hayata. bu demek degil ki ulke olarak brezilya kadar basarili sonuclar alamayiz. kendi futbolumuzu oynayip pek tabi basarili olabiliriz. kendi vucut yapisina gore futbolunu olusturmus almanlara bakalim, ya da italyanlar. bunun icin de ikimizin de hem fikir oldugu sey gerekli, yani sporcuyu cok kucuk yasta dogru sekilde egitebilmek, salt yetenegi isleyip ust seviyelere cikarmak. bunun icin de daha once bahsettigimiz sey gerekli, egitmen! :) bu arada fiziksel olarak farkliliktan bahsettim ama mental olandan bahsetmemisim. bu sadece spor degil, toplum yapisiyla da ilgili. insan tabi ki insan, ama dogmalar bizi ogrenmeye acik biri ya da kapali biri yapabiliyor. turk insani kesinlikle cahil oldugu icin geri kalmiyor, ogrenmek istemedigi icin geri kaliyor. gozunun onundekini bile inkar edebilir kendisine dayatilmis dogru icin. bu tabuyu yikabilirsen tabi ki bizim icin de ogrenerek gelisme en az diger ulkelerinki kadar mumkun olurdu. ancak biz toplumumuzun gercegini gozardi edip her insan aynidir diyemiyoruz. belki maslow'un soyledigi piramidin tepesindeki kendini asma arzusundan da bahsetmeliyiz bununla ilgili. bizim futbolcumuz parayi ve sohreti aradaki basamaklari gormeden elde ettigi icin kendini asma yerine kolayi tercih ediyor. ikinci bir sebep de bu ogrenmeye acik olmamada.

    son cumle de seninle yine paralel kurayim, biz futbolu "artik" oynamiyoruz. ne yesil alan kaldi, ne de iki tas koyup mac yapabilecegin sokaklar. sokakta oyun oynamak ayiplanmaya basladi, okullarda cocuklari sosyallesme adi altinda ilgi duymadigi seylere yoneltmeye basladik. ulke olarak sporu sevdirmeyi basaramiyoruz. bizde hala futbolcu adi altinda birilerinin cikmasinin iki sebebi var, uc buyuklerin taraftar kitlesi, futbolcularin superstar mertebesinde olmasi. futbolu sevdigi icin oynayan turk futbolcusu en son ne zaman gordunuz?
  • 243
    (bkz: extensor/#1459782)

    ilk yazilanin ustune suralarda:(bkz: extensor/#1459664),(bkz: extensor/#1459690), (bkz: extensor/#1459726),(bkz: extensor/#1459755) biraz daha detaylandirildi. o nedenle tekrar detaylandirip aciklamaya gerek yok. fakar bir iki buyuk yanlis anlasilmayi veya hatayi duzeltmekte fayda var.

    1-a) 90lar sonu atletico madrid ispanya'nin belki en pahali 2. takimiydi, tek bir kupa bile kazanamadi. kiko gibi oyunculari oldugu halde. o nedenle tabi ki hicbir seyin garantisi yok. bu nedenle pahali oyuncu vurgusu yapmak yerine uyumdan bahsettim, ve daha sonraki yazilarda da benzer seylerden bahsedildi. oyuncu transfer etmekten degil. buradaki ornekte bahsedilen fatih terim 96-97 sezonu sanirim, ancak o fatih terim de sezon oncesini yasadi. hem o oyuncularin hepsi akdeniz olimpiyat oyunlarinda sampiyon olan takimin iskeletiydi. yeni bir takim da degildi, terimin tanimadigi oyuncular da degildi. o takimdan gonderilmesi dusunulen oyuncular hayrettin, bulent, mert, arif'ti. fatih terim bulent'i 98 yilina kadar gondermeye calisti, bir cok kez kadro disi birakti, sonunda bulent tandem oynamayi ogrenip hocadan formayi kapti bir daha da birakmadi. mert takimdan gonderildi. hayrettin'e yapilan cok buyuk haksizlik vardi o donem ama uzerime vasife olmadigi icin detaylandirmiyorum. benden iyi bilen ve anlatacak olan vardir eminim. arif de ayni bulent gibi terim'in surekli gondermeye calistigi oyunculardan biridir. 2.doneminde arif'in gol krali olmasi sonrasi soyle bir konusmasi vardi gulerek yaptigi; bu adami surekli gondermeye calisiyorum adam bir sekilde takimda kaliyor. neyse konumuz bu degil. yazi sonunda o donemle ilgili genel bir iki sey daha soyleyecegim.

    1-b) diger entry'lerde detaylandirilmisti tekrar yazayim, defansif deha veya kusursuz bir oyundan bahsedilmiyor. sadece bireyin yetenegine dayali defans anlayisindan bloklarin kuruldugu defans anlayisina tek macla gecmekten ve bunu yaparken de rakibin hucum silahlarini gozeterek bunu yapmaktan bahsediliyor. ve yine tekrarlamak gerekirse o macta cok iyi defans yaptigimiz iddia edilmiyor, sadece nasil bir defansif anlayis degisikligi yapildigi vurgulaniyor.

    2-a) yine diger entrylerde detaylandirildigi gibi mancini burada hatali. "ten uyusmazligi" yasandigindan ve mancini'nin yaptiginin uymadigindan bahsedildi. bence de hatali mancini. ancak mancini'nin yapmak istedigini uygulamak yerine kendi ezberini takima dayatan oyuncu da hatali denildi. sonra bu daha da detaylandirildi tekrar yazmaya gerek yok

    2-b) bu verilen ornegin bizim sooylediklerimizle nasil bir alakasi var pek anlayamadim. diger yazilarla cok daha detaylandirildi, belki onlarla birlikte bakilmali. yoksa ogrenci ornegi pek alakali gelmedi bana.

    2-c) gorebiliriz (!) burada anlatim bir olasilik uzerine. olmayabilir de. eger futbolcularin pozitif ozellikleri cok fazlaysa bu ihtimal her zaman var demektir. ki zaten ten uyusmazligi durumu ortadan kalkarsa kacinilmaz olacaktir. ayrica hoca eger yok ediyor olsaydi selcuk suan alisik oldugu uzun toplari atmak yerine baska bir sey oynuyor, burak da tek yaptigi defans arkasi kosu yerine baska bir sey yapiyor olurdu. ikisi de hala en iyi yaptigini sandiklari isleri yapiyorlar neden hoca yok ediyor olsun?

    2-d) kolay ogreniriz? peki bana dunyada taninmis 5 tane turk bilim adami soyle. yok istemiyorum, dunyada onemli yerde 5 tane profesor soyle. onu da gectim, turkiyede son 20 yilda uretimin veya yasamin parcasi olmus tek bir bulus, arac, parca...herhangi bir yenilik soyle. biz ogrenemeyiz demiyorum. ogrenen bir yapimiz yok diyorum toplumsal olarak. turkiye'de 80'lerle birlikte "hap yap para kap" mantigi yerlesti. son 12 yillik yonetimle daha da kolayina kacar olduk isin. turkiyede uretim sifira duserken butun emek ve para insaata yoneldi. cunku cok daha kolay ve hazirdi. bu toplumsal bir yaklasim hayata.
    cok daha vahim bir cumleyi duzeltmek istiyorum. irgat gibi calismakla, kendini gelistirmek arasindaki fark siyahla beyaz arasindaki fark gibi. irgat gibi calismak cok kolay, sana soyleneni esegin yuk tasimasi gibi yap. kendini gelistirmek ise kendini ve isini tanimakla baslar. baskasina bagli olmaktan cikip kendi oz yeteneklerini kesfetmeyi de gerektirir. bizim egitim sistemimiz onumuzde duranla gitmeyi ogutler. becerilerini sorgulamaz. hayata yaklasimimiz da boyle. bir cocugun neye yetenegi var diye bakilmaz turkiyede. neden sanatci neredeyse yok bizde? sanat kendini gelistirmekle ilgilidir cunku. taklitle de ancak nuri bilge ceylan kadar sanat yaparsiniz. motive edilmek cok guzel de sen kendi kendini motive edip kendine bir amac koyamiyorsan surekliligi nasil saglayacaksin? zaten turkiyedeki en buyuk sorun "sustainability", surudurulebilirlik. bu kelimeyi kullandim cunku son 15 yildir dunyada ister isletme icin, ister cevre, isterse ekonomi icin en cok vurgulanan ve ustune durulan kavram sustainability. turkiye toplum olarak hicbir noktasinda bunu baslatmis degil.
    hos ben yapamayiz da demiyorum ki. dedigim sey, bizim sporcularimizin ogrenebilmesi icin bunu 17 yasina kadar yapabilmeleri gerekir. fakat bizim altyapi sistemimiz dogru olmadigi icin 17 yasindaki bir futbolcu henuz taktik nedir onu bile bilmiyor cogu zaman (arda'nin 4-4-2'yi 22 a takimda yeni ogrendim demesi:/)

    simdi tekrar gelelim 96-97 terim donemine. 95-96 kadrosu da cok iyi maclar cikarmisti esasen. sadece "surekliligi" yoktu. souness'un o kadar ustune gidilmisti ki adam cildirmak uzereydi. ama 96-97 takimini anlamak icin daha geriye gitmek gerekiyor. 96 takimin iskeleti akdeniz olimpiyatlarini kazanan kadronun iskeletiyle ayniydi. 16 yasindan beri beraber oynayan oyunculardan kurulmus. daha da onemlisi feldkamp'in sinifinda ders almisti bu cocuklar. o iskelet bozulmadan devam ettigi muddetce sportif basariyi kazanmalari kacinilmazdi, fatih terim beraber calistigi bu ogrencilerle cok dogru bir kimya yakalayip yanlarina hagi gibi hall of fame olmus bir oyuncuyu da yanlarina katip harika basarilar kazandi. 96 senesi ayni 2011'e benzer. depresyon firsati icerir. turkiye'nin gelmis gecmis en teknik ve bence en yetenekli oyuncusu tugay, en iyi santrafor'u hakan, en iyi forveti arif, en iyi sag kanadi okan, en iyi defansi alpayla beraber bulent korkmazdi terim geldiginde de. terim bu takima bir kimya kazandirdi ve dogru eklemelerle muthis isler yapti. mancini de ilk senesinde bunu basarbilirdi belki. fakat turk oyuncusunu hic tanimamasi ve takimin 96 takimi gibi bir jenerasyon takimi olmayip toplama takim olmasi bunu daha zor hale getirdi. mancini bence basarisiz oldu simdiye kadar. ama elestiri niyetinde soylenen seyler mancini'nin hatali oldugu seylerle hicbir sekilde ortusmuyor.
  • 265
    (bkz: extensor/@james)

    uzgunum, extensor da soylediginde haksiz, james de.

    extensor'in begendigi filmler, icerik-metin filmleri. bicimi gozardi edip tek basina icerige bakarsaniz dunyanin en iyi sinemasi yesilcamdir onermesinde buyuk bir dogruluk payi olur. matrix'i 20 yil once cekseydi wachowski kardesler eminim o ozel efektler yerine baska cozumler bulacaklardi ve ortaya cikan seye daha fazla saygiyla yaklasabilirdi extensor da. matrix sinema tarihinde ozel efektleriyle degil, anlatimi, metni ve bicimiyle kilometre tasi olmus bir filmdir. film okullarinda ders kitabi gibi anlatilir.

    yuzuklerin efendisi tam bir hollywood filmidir. sinema tarihindeki yeri populer kulture kattiklarindan dolayidir. yonetmenin ozel imzasi bir cekim icermez, anlatimi daha once yapilmis filmlerden cok daha farkli degildir, sanatsal bir ozelligi yoktur. bu ayrimi soyle anlatmaya calisayim. avrupalilar bir ara sinemayi ikiye ayirip aciklamaya baslamisti: film ve movie. art-house, author sinemasi, cinematographer sinemasi vs vs film diye adlandirilirken, box-office sinemasi, hollywood, produksiyon sirketleri sinemasi movie olarak adlandiriliyordu. yuzuklerin efendisi bir movie. matrix de bir movie, aksini soyleyemez kimse. ancak matrix sinemaya populer kulture katkisinin disinda bir seyler sunabilirken yuzuklerin efendisinin sundugu kitabin sundugundan farkli bir sey degildi.

    lotr'in en iyi kitap uyarlamasi olmasi izafi bir durum. ondan cok daha iyi kitap uyarlamasi en az 10 film sayabilirim. tabi bu benim gorusum olur, ayni lotr'in en iyi kitap uyarlamasi denmesi gibi.

    "tamamen yeni bir dünya yaratmış tolkien bunu sadece yüzüklerin efendisi serisini izleyip anlayamazsınız tabi ki.
    (bkz: silmarillion) diye bir şey var sanırım duymamış kendisi.
    yüzüklerin efendisinde ki tüm baş karakterlerin tarihi bellidir dedesinin dedesi bile bellidir soyu sopu bellidir boşluk yoktur hikayede. tüm taşlar yerine oturur elfler insanlar maialar cüceler hobitler ve daha sayamadığım bir çok ırk inanılmaz korur dengeyi tolkien. zamanı olursa kitapları okumasını tavsiye ederim." burasi tamamen kitapla ilgili, filmle degil.

    film gorsel ve isitsel bir malzeme oldugu icin kisiye gore begenilmesi fazlaca degiskendir. zevkler tabi ki tartisilmaz ancak isin sanat kismina girip, sinema degil, ya da film degil demek icin onun arkasini iyi doldurmak ve bilmek gerekir. lotr sinema sanatinin konusturuldugu bir film degildir. basarili bir produksiyon filmidir. matrix'in de sinema tarihindeki yeri american beauty'den cok daha onemlidir. ayrica american beauty kendisinden bir sene once cikmis "happiness" filminin farkli bir versiyonu gibidir. sanatsal ve oyunculuk anlaminda happiness daha karanlik ve daha vurucu bir filmdir. american beauty, happiness'e gore fazla hollywood'dur.

    sinemayi anlamak istiyorsaniz neden sinemacilarin "citizen kane"i sinemanin gelebilecegi en ust nokta saydigini anlamaya calisin. bunu cozdugunuzde bir filmin sinemasal degerini olcmeniz daha kolaylasacaktir.
  • 272
    (bkz: extensor/#1490925)

    filmleri kategorilendirmede biraz sknti var. guguk kusu, olu ozanlar dernegi, it's a wonderful life, treasure of the sierra madre..bunlarin hepsi icerik-metin filmleri. belli ki sen bu filmleri seviyorsun. bir filmde agir bilim kurgu, surrealizm, veya film gercekligi*** olmasi onlari daha az degerli kilmaz. sinemada iyi veya kotu bunlarin kendi icindeki degerlendirmelerle ortaya cikabilir. matrix icindeki anlatilan hikaye, olu ozanlar dernegindekinden cok daha muhimdir. olu ozanlar dernegi herkesin icinde yasayip dillendirebildigi sorunlari anlatip bir katarsis yaratir. bu aslinda kolay olandir. matrix ise felsefi ogretilerle, kutsal kitap gondermelerini birlestirip bir soylemde bulunur. su sahneyi hatirlamakta fayda var: neo, kahine gittiginde kahin kendisine vazoyu dert etme der. neo hangi vazo derken doner ve vazoyu dusurp kirar. nasil bilebildigini sorar kahine, kahin de: asil dusunmen gereken sana hicbir sey soylemeseydim o vazoya ne olacagi. sadece bu sahnede bahsedilen ogretiyle bile bir kitap yazabilirsiniz. kisacasi bazi filmler size bir dusunceyi verir (olu ozanlar dernegi gibi) bazilari o dusunce yapilarini verip sizden dusunmenizi ister (matrix gibi)
    jason statham filmleri konusunda ayni fikirdeyiz. eglencelik, disposal filmlerdir.

    simdi rear window'u ayirmam gerekir. cunku saydigin diger filmler metin-icerik filmleri olsa da rear window bir author filmidir. hitchcock'un neden muhtesem bir yonetmen oldugunu anlamak icin izlenebilecek filmlerden biridir rear window. basli basina bir alt tur olusturmustur rear window'la. bunun disinda elindeki teknolojiyle harika bir atmosfer yaratip, gormedigimiz bir dusmandan ve olaydan korkmamizi saglamistir.

    12 angry men de metin filmidir ancak onda da harika bir yonetmenlik ornegi soz konusudur. tek bir mekanda boylesine basarili bir katarsis yaratmak ustalik isi. bunun da disinda, yapildigi yil itibari ile sinemaya bambaska bir bakis acisi katmistir.

    simdi gelelim asil konuya. bahsettigin filmlerin hepsi katarsis yaratan ve usta isi filmler. peki ya katarsis yaratma cabasina girmeden, bazen 4.duvari yikan, bazen brechtien bir oyunculukla yabancilastiran filmler? iste asil anlatim ustaligi orada baslar. cunku guguk kusu harika bir film olsa da klasik bir dramasi vardir, hazmetmesi kolaydir. guzel demesi de kolaydir. ama bunuel'in agir surreal gondermeleriyle dolu bir filmini kolay hazmedemezsin, ve bu agir sanatsal isi basarabilmek bambaska bir yetenek ister. en son fassbinder'in world on wire filmini izledim. muhtesem bir bilim kurgu hikayesi, az bir butceyle ve yok denecek kadar az teknolojiyle kusursuz anlatilmis. konuyu destekleyen harika brechtien denebilecek oyunculuklar var. (sonucta fassbinder tiyatrocu). anlattigi hikaye ozdeslestirmeye musait degil diye boylesine harika bir filme kotu mu demek gerekiyor? tabi ki hayir.

    kisacasi ozdeslestirmeye musait usta isi filmler iyidir hostur ancak sirf bilim kurgu diye, surrealiste diye, film gercekligi var diye diger filmleri kotu film kategorisine alamayiz. tabi ki disposal filmlerden bahsetmiyorum.

    eger gercekten sanatsal, sinemaya degisim katmis filmleri izlemek isterseniz godard'i, fellini'yi, fritz lang'i, kurosawa'yi, bunuel'i, orson welles'i izleyin. hatta vaktiniz varsa potemkin zirhlisindan baslayin. hatta ve hatta gercekten sinemanin her seyini gorup, ozumsemek istiyorsaniz abstract sinemaya da bir goz atin.

    chuck palahniuk en sevdigim yazarlardandir, her kitabi sizi icine alir, hepsi kulttur ve bittiginde guzel bir tat birakir. ve hmm evet gercekten bu boyle diyip bazi seyleri sorgulatir, belki gozunuzu acar.
    julio coltazar ise sizi, icine girmeniz icin mucadele etmeye davet eder. sizi olabildigince zorlar, cevabi asla direkt vermez, ac oku, dusun - bul der. bitirdiginizde nerede oldugunuzu sasirirsiniz. agzinizda bir tat birakmaz cunku agziniz artik kulaginizin oldugu yerdedir. size bastan sona hayatinizi sorgulatir ve sizi oldugunuzdan daha zeki biri olmaya zorlar.
    bir de twilight gibi, olasiliksiz gibi cerezlik kitaplar var. zaten konumuz asla onlar olmadi.

    sinema asla disposal filmlerle ilgili olmadi. o parayla ilgili. gercek sinemaya girersek onu anlamak ve anlatmak icin once icerik ve bicim diye ikiye ayirmamiz gerekir. sonra turlerine gore degerlendirip konumlandirmaliyiz. sadece icerikle sinemadan bahsedilmez, bicim de en az icerik kadar onemlidir.

    ***film gercekligi: bunu su sekilde aciklayabilirim sanirim. aksiyon filmlerinde bir araba karsidan gelen veya ayni yondeki bir arabay hizlica carptiginda yan bir sekilde yerden havalanir. bu gercek hayatta olacak bir sonuc degildir, bu film gercekligidir. nasil ki hayali bir aks cizgisi vardir ekranda ve bu bir kanun gibi yapilmaya calisir, bu araba sahnesi de film gercekligi olarak boyle cekilir. aks cizgisinin gecilmeme sebebi ise, gectiginizde seyirci filmin hangi yone aktigini karistirir, akli karisir. film gercekligi, konvansiyonel filmlerde kabul gormus filmlerin kendi fizik kurallaridir.

    sinan icin not: daha once burada bir gonderme yaparak anmistim, godard'in weekend'ini izle. bitirdiginde yaz bana dusuncelerini:)
  • 312
    (bkz: cesare prandelli/@extensor)

    biraz beyin jimnastiği olsun.

    ben de prandelli'nin 4-3-3 üzerinde yoğunlaşması taraftarıyım, küçük farklarla bir iki önerim olacak.

    sol iç olcan konusunda aynı fikirdeyim, tavşan olarak kullanılabilecek bir oyuncu olcan, bu özelliği ile arda'ya da benzer,arda'dan biraz daha hızlı olduğu için daha makul bir top taşıyan sol oyuncu olabilir. bunun yanında gücü sayesinde rakibi karşılama konusunda da başarılı olma olasılığı çok yüksek. bruma şu an için açık alan yakalamaya çalışsa takıma daha faydalı olur. kontra atak anlarında ikincil tavşanımız kendisi olur, bale'in madrid'de olduğu gibi. selçuk konusunda sonuna kadar haklısın ancak dlp oynayan beli kalın oyuncular da var. illa menteşe gibi oynamak zorunda değiller, eğer selçuk yalnız bırakılmaz, topu rakibi karşısına alacak şekilde alırsa sorun yaşamaz. bunun için daha hızlı paslaşan defansa ihtiyacımız var. bununla birlikte orta sahanın uzaklaşarak değil yaklaşarak pas almaya gelmesi gerekir. tabi kanatlar takımın enini belirleyecek ve bunun için selçuk'un göbeğe burak'a attığı toplar yerine kanatlara doğru oyunu açması gerekecek. önünü süpüren bir melo ve top taşıyıcı olcan'la selçuk da dlp oynayabilir. olcan'ın konumu itibarı ile melo ileilk senesindeki gibi tandem görünecektir zaten.

    farklılık ise burak ve sneijder'de. sol çizgiden gelen bir sneijder, en uçta ve yalnız burak, sağ açık oynayan bruma yerine yerleriyle biraz oynayalım. burak soldan ve açıktan geldiğinde daha rahat koşu yapıyor (gol oranı düşse de) en azından yaptığı koşular takımın geneline daha faydalı oluyor. sneijder ise soldan içeri girdiğinde skorer olarak öne çıksa da takımın oyununa katkısı azalıyor (onun hız olarak anlaşabileceği bir forvet takımımızda yok, telles bile geldiğinde sneijder daha hızlı oynayabilmeye başlamıştı). asimetrik bir dar 4-3-3 düşünürsek, forvetler burak, sneijder ve bruma olacak. burak solda ancak çizgide değil, olcan'ın varlığı burak,ın rahat rahat çizgiden uzak oynamasını sağlar. zaten olcan'ı solhalf düşünmenin en büyük avantajı rakip sahaya yerleşildiğinde sol kanata destek vermesi hatta direkt o bölgeye geçebilmesi. sneijder rakip sahaya yerleşildiğinde bir trequartista forvet gibi ya da false 9 gibi oynayıp diğer iki forvetin hizasından geride top almaya çıkabilir. buradaki amaç ileri uçta üçlü bir tandem yaratmak.

    hadi bunun setini de yazalım ki kafada tam otursun. sağ kanattan top taşıyan bruma olduğunda burak klasik santrafor koşusunu yapacaktır, soldan ortaya\öne doğru. sneijder ise ön direk yapmak yerine biraz geriye atar kendini pas istasyonu olarak yer edinir. olcan ise trabzon'da yapmayı öğrendiği o arka direk koşularını yapar. ceza sahası dışını ise ilk senelerinde yaptıkları gibi melo ve selçuk parseller.

    olcan üzerinden atak yapıldığında en uçtan geriye kendini atan sneijder en iyi pas opsiyonu olacaktır. topu aldığında sahanın her iki yanına da dönmeden pas atabilen sneijder hem burak için hem de bruma için araya pas atabilecek demektir bu. son defans oyuncusuyla öne doğru çıktığı ve burak'ın da sağ stoperi içeri koşturduğunu düşünürsek defans kurgusunu zorlanmadan bozabileceklerini anlayabiliriz. selçuk'un sıkışıp burak'a doğru uzun pasla çıkması durumunda burak topu saklamak yerine ortaya veya sağa dönebilir. çünkü defans'ın sürekli düşünmesi gereken bir sneijder pas açısına çoktan çıkmış olacaktır, olcan'ın geriden koşusu ve bruma'nın 4-4-2 ağ kanadı gibi değil de sağ forvet gibi oynadığını düşünürsek bruma'nın da sneijder'in arkasına yapacağı koşu 2 stoper'e karar verme konusunda büyük sorun çıkaracaktır.

    bruma'ya bir parantez. bruma keita gibi fiziğiyle çizgi üzerinde dürte dürte top taşıyamaz. o nedenle 4-3-3 sağ forveti olması ve açık alana kendini atması topla daha rahat dribling yapması demek. bunun yanında burak'la aynı hizada ama daha açıkta olması rakibin defans ağırlık merkezini orantısız kurmasına sebebiyet verecektir.

    görsel olarak yerleşimi düşünenler için durum şu, 2 forvetli ve forvet arkası oynayan bir oyunculu sistem gibi düşünebilirsiniz. fakat forvetler dışarı açılıp forvet arkası gibi oynayan oyuncunun açık alan mesafesini arttırırken ters ayakla oynayan bir kanat-forvet oyuncusu ve hızlı bir kanat oyuncusunun varlığı sayesinde 4-3-3'u hem 3 santraforluymuş gibi, hem de 4-6-0 gibi oynayabiliriz.

    daha çok yazacaklarım var ama vaktim az, bunun üzerinden beyin jimnastiğine devam edebiliriz.

    saygılar
  • 396
    "futbolda senin doğrun önemli değil. tabaktaki helva(sahadaki futbol) önemli!" (yazidaki unlem bana ait degil. madem unlem var bu analoji uzerinden konusacagiz)

    sozluge yazmaya baslamadan once burayi okumamin sebebi az sayida da olsa futbol analizi yapan kisilerin olmasiydi. resmen tesaduf eseri yazar oldugumda ise yapmak istedigim sadece bu adamlarla beraber futbol analizleri yapmakti. futbolun tek dogrusu yoktur sonucta ve benden farkli dusunen ve benim goremedigimi gorebilen kisilerle konusmak bana cok sey katacakti. bu futbol analizlerini konusmak istedigim kisilerden biriydi extensor da. futbola yaklasimimiz farkli olsa da oyun ici cikarimlari vardi ve bu benim icin cok degerli. (bkz: hamza hamzaoğlu/#1834666) bu yazsini ise hayal kirikligi icinde okudum. hatta sunu cok rahat soyleyebilirim, kiro ile ilgili yazdigi yazi da bile destek olmustum kendine, bilgi bastan sona hatali oldugu halde ancak bu yazdigin bugune kadarki en kotu yazin. ne kadar yanlis oldugunu 3 baslik altinda anlatmaya calisacagim.

    beraber maca gitmisligimiz ve oturup icmisligimiz de oldugu icin rahatca konusabilirim sanirim, bana kizacagini sanmiyorum. cunku bu yazi elestiri yazisi degil, sitem yazisi olacak. cunku benim bu sozlukte yazmaya baslarken heyecanlanmama sebep olan analiz yazilari yerine cok uzun suredir istatistik paylasip istatistigi yorumlayip, futbol bilimi iceren yorumlara zerre yer vermiyorsun. bu yazdigin yazida da google'da aratip karsina cikacak sayilardan baska hicbir sey yok. ki bunda da isine geldigi gibi yorumlamissin verileri. bunu da futbol bilimi icinde degil, istatistik bilimi icinde yapmaya calismissin. ki bunda da hata var. buradan baslayabiliriz sanirim:

    1) paylasilan istatistikteki ve yorumdaki hata.

    (bkz: royalflush/#1835015) burada cok acik sekilde royalflushin eksik istatistik paylastigini soyluyorsun ancak onun yaptigi seninkinden daha detayli aslinda. evet gecmisle karsilastirmamis ama istatistik bilimi ve deney icin cok onemli bir duzeltme yapmis: anomaliteler denek karsilastirmalara katilmaz. galatasaray bayern munchen olmadigi icin bizim icin 5'ten farkli skorla alinan galibiyetler anomalitedir. gecen sene de bu sonuclari ne ligde ne de sampiyonlar liginde alamadik. peki genel aldigimiz sonuc neydi? 3-2. yani burada senin eksik paylastigin diger noktaya geliyoruz, yenilen gol. galatasaray hamza ile beraber 34 lig ve cl macina cikmis 69 gol atip 38 yemis. eger senin gibi yorumlayacak olursam buradan su cikiyor, galatasaray maclari 2-1 kazaniyor. istatistiki yorum hatasindan sonra daha soyut hatalara gecelim.

    bilal'in transferi ile ilgili elestiri getiren tum taraftarlar benzer seyler soyledi. neydi bunlar: madem porto modeli diyorsun neden 32'lik adam aldigin ilk kisi oluyor? bu adamin aldigi maas belli neden bir kac kati maasa transfer ediyorsun? selcuk varken birinci ihtiyac bilal miydi ve madem aldin jem paul'u niye aliyorsun?

    bu elestirilerde hakszi hicbir nokta yok. peskes cekme isinde de kusura bakma ama taraftar elestiride hakli. tosic 200 bin euro daha pahali olabilir ama tosic turkiye'de bulunmaz nimet gibi sol bek oynayan, 85 dogumlu, daha once werder bremen ve qpr gibi takimlarda ve sirbistan milli takiminda oynamis bir adam. yabanci siniri kalktigindan beri turk oyuncularin maaslari dusmek zorundaydi bunu da ekleyelim yukaridaki bilgiye. buna ek olarak bir tane de ben analoji yapayim, oyle yemekle de ugrasmadan futbol icinden olacak. michael owen galatasaray'a transferi konusulurken araya alex ferguson girdi ve seni alabilirim dedi. bizden baska owen ile ilgilenen takimlar yillik 3 milyon euro'ya yakin paralar teklif ediyordu. ferguson ise sunu soyledi, seni manchester united'de oynatacagim ama burada oynayacaksan oyle abuk subuk maaslar alamazsin, bu takimda oynamak icin fedakarlik yapmak zorundasin. owen daha az paraya united'a gitti.

    buradan alinacak ders su: united gibi buyuk takima gitmek prestijdir ve burada oynamak icin sen fedakarlik yaparsin. aklina gerek yok burun deligi olan herkes bilir ki buyuk takima transfer olurken menejerler fiyat yukseltir ve futbolcu kucuk takimdan aldigindan fazlasini talep eder ve alir. sorun burada olmadi zaten hicbir zaman. fakat kendisine yuksek ucret teklif edebilecek hicbir buyuk kulubun almayi bile dusunmedigi 32 yasindaki bir futbolcuya aldiginin kat kat fazlasini vermenin mantigini sorguladi taraftar. kariyerinde hic buyuk takim degil buyuk maca cikmamis bilal'i 32'i yasinda aliyorsun. bu bilal icin lutuf. galatasaray almasa gidebilecegi en buyuk kulup eskisehir, kac para alacakti eskisehirden? galatasaray'dan alacagi para yine akhisardakindan fazla olsaydi bunda sorun yok. fakat sen piyasa degerinin uzerinde bir paraya goz gore gore aliyorsan bunu taraftar elbette elestirecek. cunku o adamin parasi benim cebimden cikiyor. buradan da yazidaki diger hatali ve yakisiksiz noktaya gecelim:

    2) usluptaki hata ve taraftari yanlis konumlandirma.

    senin analojinden gidelim yine. asci, yemek vs. bir kere surada buyuk hata var. hem sen tercihi degil tercihin dogurdugu sonucu elestirebilirsin diyorsun. hem de taraftarin yakindigi sey acik acik orta saha zaaflari ve zevksiz futbolken sanki bunu degil de istedigi oyuncu oynamamasiymis gibi elestiremezsin sana mi kaldi diyorsun. hadi buradan baslayalim.

    neden yemek yanlis bir analoji oradan baslayayim. ben bir muslumanim ve domuz eti yemiyorum, icki icmiyorum diyelim. sef bana yemegi getirdiginde sksysa bana birisi sanane nasil yaptiysa yapti ye iste desin. isterse dunyanin en guzel proscuitto'su olsun yanina da dunyanin en guzel scallop risottosu olsun, eger ben domuz eti ve ickiye karsiysam proscuitto ve sarapla demlendirilmis risotto yemem. o nedenle tuketiciye sanane nasil yapti diyemezsin. bu sadece yaptigin analojinin sacmaligi icindi. simdi bu kismi gecip konuyu daha da derine indirerek yine konudaki hatalari ele alalim.

    senin iddiana gore sonuc aldigimiz muddetce bu yemek iyidir. yani karnin doydugu muddetce kapa ceneni! iyi de ben bu yemege para veriyorum hem de oyle boyle degil. sonra bana tadini begenmedigim bir yemek veriyorlar. evet dogru karnim doyuyor ama tatmin olmuyorum. dusun bir restorana gittin ve t-bone steak soyledin. fiyati da dayamislar 75tl! tamam diyorsun sorun degil, deger. adam sana pirzola getiriyor. yiyorsun ve karnin doyuyor ama 75 tl verip pirzola yedin. olabilir sonuc ayni, karnin doydu ama lezzet? haliyle bunun sonucu olarak o restorana bir daha gitmemeye baslarsin. bunun futboldaki karsiligi da galatasaray'in maclarinda artik tribunlerin dolmamasi. sebebi sadece pasolig falan degil, adamin onune lapa koyuyorsun karnini doyursun diye de bu adam ayni lapayi kac kez yiyebilir.

    diger soruna gecelim. hani diyorsun ya sanane yemegi nasil yaptiysa helva iste ye. nutrition denen bir bilim dali var artik. dogru beslenme diyelim biz simdilik. peki bu nedenle onemli? besin degeri olmayan veya senin vucuduna uzun vadede yarari olmayan seylerle beslenirsen evet dogru gunu kurtarirsin ama uzun vadede sagligini kaybedersin. asci helvaya sacma sapan vita yagiyor koyuyorsa, sekeri en boktan sekerden kullaniyorsa belli bir zaman sonra miden rahatsizlanir. belki bugun karnin doyar ama daha sonra hicbir sey yiyemeyecek hale gelirsin. bir de tek tarafli beslenme var tabi. bunun skntilari en az digeri kadar kotu. obezite ve seker hastaligi gibi geri donusu cok zor kalici rahatsizliklara sebep olur. bunun futboldaki karsiligi da sudur, bugun seni gunu kurtarma adina sonuca bak kardesim dersen, 30 yas ustu selcuk, bilal, burak, sneijder, podolski gibi takimi su an ceken adamlar captan dustugunde bastan sona yenileme yapmak zorunda kalacaksin. neyle? ayni zamanda aldigin sonuca bakip, cok konusmayin sonuc alindi iste diyip besin degeri dusuk yemek gibi, futbol degeri dusuk, bir suru defosu olan takimi gozardi edersen isler kotuye gitmeye basladiginda elinde hicbir cozum kalmaz.

    peki bunu goren ve galatasaray'in gelecegini dusunen taraftar ne diyor? takimda sorunlar var, bunu gormezden gelemeyiz diyor. sen diyorsun ki taraftar karisamaz. ben de bu uslup yanlis ve taraftari konumlandirdigin yer yanlis diyorum. sinema, tiyatroz izleyici icin yapilir. bu cok net oyle degil mi? sonucta kimsenin izlemedigi bir film cekilmis olarak bile kabul edilemez. istedigin kadar sanat filmi yapiyorum de, izleyen olmadiginda onun degerini ona verecek bir sebep yok demektir. futbol da izleyici var diye degere sahip. futbolda para varsa izleyici var diye var. nasil ki turk televizyonlari ve sinemasi inanilmaz buyuk paralar dondugu halde seyirciye malzeme bununla yetinin kardesin diyip turk sinemasinin gelismesini engelliyor, turk futbolu da aynisini yapiyor. hem bize musterisiniz diyor hem de sanane oyle mi? yok oyle is. kuluplerin sahibi taraftardir.

    aslinda eskiden fenerbahce ve besiktas icin takimin %90'i taraftarin derdim ancak fenerbahcenin %80'i artik aziz'in. besiktas hala ayni. biz ise her zaman %50 yonetim kurulu ve divan, %50 de taraftardik, hala da oyleyiz. takimin %50'sine sahip taraftarlara sanane diyemez kimse. yedigi yemegin tadi tuzu yok diye begenmiyorsa oturup bunu dusunmek zorundasin. sen galatasaray'in teknik direktoru degilsin konusuna gecmek gerekiyor tam da bu noktada. galatasaray'in sahiplerinden bahsederken sadece secilmis, kurmus kisiler ve taraftari saydim, atanmis kimseyi degil. yani galatasaray'in teknik direktorunun kulup hakkinda agzini acmaya yetkisi yokken taraftarin vardir. atanmis kisiler optimumu vermek zorundadir cunku bunun icin atanmis ve para verilen kisidir. bunu "alin iste karninizi doyurdum daha ne istiyorsunuz" diyerek yapamaz. madem oyle alelade biri de yapsin neden sen? taraftari memnun etmek zorundadir atanmis her kisi cunku kulubun sahipleridi taraftar. aksi halde gunumuz turkiye yonetimine benzer. yol yapti iste daha ne istiyorsunuz. e guzel yol yapti da daha 1 sene olmadan yol coktu. dogru bir suru universite yapildi ama icinde egitim yok. e dogru yapilan yeni seyler var ama 10 liraya yapacagini 10.000 liraya yapti, o para babasinin parasi mi? hmm babasinin parasi mi? guzel nokta, hadi bir onceki konudaki seyi buraya tasiyalim. "bilal'e para vermis sizene". babasinin parasini mi veriyor bilal'e? taraftar para harcamasa hangi parayla futbolcu alacak hamza? sabri'ye odenen ekstra zam babasinin parasi miydi da ben onu elestiremeyecegim?

    atanmis kisiye yetki verilir, sonra o yetki dahilinde butce verilip harcama yaptirirsin. ama bunun bir denetleyicisi olmak zorundadir. bu canini yedigim ulkede denetleme kurumu diye bir sey olmadigi icin garip geliyor tabi sizlere. kuluplerin denetleme noktasi taraftardir guzel arkadaslar. hesap soracak tabiki sana taraftar. bilal'e neden fazla verdin diyecek. sabri'yle neden boyle anlasma yeniledin diyecek. sen de cevap vermek zorundasin, oyle babanin parasi gibi haketti verdik size mi soracagiz diyemezsin. buradam da hesap sorulacak diger seye ve 3. basligimiza geciyoruz.

    3) futbol analiza ve futbol bilimi icinde yaklasim

    toplam 9 paragraf yazi, futbolla ilgili tek satir yok. yazdigin bu yazidaki uslubun kotu olmasindan ya da taraftara tavrinin yanlis olmasindan ote beni en cok hayal kirikligina ugratan sey icinde futbol adina herhangi bir seyin olmamasi. taraftara kizmissin pas mi yapamiyor, bilmem ne mi yapamiyor ona bak sen vs ama sen bununla ilgili tek satir bir sey yazmamissin. halbuki taraftarin elestirdigi ve sinirlendigi nokta burada basliyor. bu takimin defansinin onunde neden 30 metrelik bosluk var diyor taraftar neden bununla ilgili tek satir bir sey yazmayip istatistik paylasiyorsun? bunu da mi elestiremiyor yoksa taraftar? sabri surekli onde kalip asla kademe yapmiyor diyor taraftar bunu da mi elestirmesin?

    ha bir de kosu mesafesine fazla takiliyorsun. katettigi mesafe diyelim biz ona, bunun anlamini cozmek icin attigi sprinti de yanina yazmak gerekir once. sonra da kullandigi alani. yaptigin hata surada, bir merkez orta saha oyuncusu one cikarak savunma yapiyorsa ve kendisine kalan hareket alani (4-2-3-1'in bir sorunudur bu) genisse elini kolunu sallaya sallaya 10 km uzerine cikar. kosmasina gerek yok. melo ile ilgili cok yanlis yorumlarin var, kosmuyor diye. halbuki sorun melo'nun kosmamasi degil, 4-2-3-1'de melo'nun geride kalip o defans onu 30 metrelik boslugun olusmamasini saglamaya calisiyor olmasi. melo gittiginden beri (ve hamit gibi bu isin ustasi sakatlandigindan beri) defansimizin onunde 30 metrelik bosluk var. bu oyucunun degil hamza'nin hatasi. oraya gerekirse hic fizigini kullanamayan adam koy ama birini oraya gonder ki rakibin pas alani daralsin. ama yok, hem selcuk hem bilal'i one cikartarak savunma yaptiriyor, bu nedenle rakip kim olursa olsun orta saha arkasina pas verdigi anda takimda en az 4 kisi topun ilerisinde kaliyor ve set hucumu sirasinda kontra atak yemis gibi oluyoruz. saka gibi. taraftar bunu da mi elestirmesin. cekirge kac kez sicrayabilir?

    kosu mesafesi diyorduk. bilal'in kosu mesafesinin en fazla cikmasinin sebebi bu one cikarak savunma yapma ve genis alani kontrol etme cabasi. selcuk da oyle yuksek kosu mesafesiyle cikiyor. aslolan ise ikisinin de kosusundan cok mesafe katetmesi. cunku ikisi de sprint atmiyor ya da bos alanlara kosmuyor. one cikinca kaybettikleri yerleri kapatmak icin rakibin kicinda kosturup duruyorlar. ne ahmaklik! futbol rakibin pesinden kosarak degil, topu kosturularak oynanir. futbol top ayaginda olan adamin pesinden kosarak degil, top almaya cikacak adamin pesinden kosarak oynanir. bizim merkez ikilimiz icin top ayaginda olan adami kovalamaya calisirken cani cikiyor. suclu kesinlikle futbolcular degil, suclu hamza. nedenini de az sonra fatih terim'le anlatacagim. su aptal kosu mesafesini bitirince.

    melo'nun kosu mesafesi az cikiyordu cunku melo defasin arasina karismak zorunda kaliyordu. profesyonel bir futbolcunun 90 dakika icinde 13-14 km'den fazla katetmesi gerekir. ama futbol bu, saha etrafinda tur atma degil. bu kosu mesafesini etkileyen en onemli faktor onlarin direnci ya da enerjisi degil, attiklari sprint ve kosularini nasil yaptiklari. turkiye'de futbolcular kolay kolay sprint atamiyor. kaslarini buna alistirmiyorlar bir kere gencken. avrupada ise her takimi dogru kosuyu ogrettiktan sonra 600'un uzerinde sprint atabiliyor. normal sayi ise 500 civari. bunun hicbirinin de takima yapilan yuklemeyle ya da futbolcunun bireysel yetenekleriyle ilgisi yok. yanlis kosu sizi yorar ve mesafeniz azalir zamanla. dogru kosu ise size her mac 120 km cikartir.

    yanlis kosu: defansta- toplu rakibin arkasinda kosturmak. hucumda- one ve geri tek yonlu kosu yapmak ve cizgide sprint atip kosuyu tamamlamadan tekrar geriye cekilerek top almak

    dogru kosu: topun arkasina gecmek, pas almak icin kacan adami kovalamak ve hepsinden onemlisi olabildiginca cabuk pozisyonuna gecmek. alan savunmasi yapiyorsun madem, pozisyon almak herseyden onemli.

    liverpool'un rodgers'la attigi sprint ortalama 450 civariymis, katettigi mesafe ise 105km civari. klopp'la ciktiklari ilk macta 614 sprint atmislar, 120km'ye de yakin mesafe. klopp okuyup ufledi mi bu adamlara da kosu mesafesi artti? hayir, dogru kosuyu yaptirmak teknik direktorun gorevidir. oyunculari dogru konumlandirip yapacaklari kosulari anlatabilirsen boylelikle futbolcunun sprint atmak icin enerjisi kalir, rakibi karsilarken daha az yorulur ve hucumdayken statik kalmak yerine yer degistirir. boylelikle mesafe artar.

    sen bunlari hicbirini incelemeyip, kosunun nasil, nereye yapildigina bakmayip, kosunun oyun icinde neyi etkiledigini gormeyip kosu mesafesi su kadar diyorsan kusura bakma ama konustugun sey futbol degil derim ben de.

    terim'den bahsedecegiz demistim. burada mehmet demirkol'un isguzarligina da deginip terim'den bahsedecegim. neymis capa olmazsa olmazmis. vay anasini. real madrid, barcelona, bayern, city, united bu isi bilmiyor, pasam mehmet demirkol biliyor. terim ne yapti peki? benim terim'in de ikinci senesinden beri kicimi yirtarak soyledigim seyi (3 sene gec de olsa yapti bunu) selcuk'u daha geriye defans onune yakin konumlandirip sahayi daha genis gormesini sagladi ve defans onu boslugu 3.stoper gibi kacak dovuserek kapatan mehmet topal yerine selcuk'u koyarak doldurdu. ne garip ki terim'le ciktigimiz sampiyonlar ligi maclarinda butun avrupa zaten aynisini soyluyordu, neden selcuk defans onu dlp oynamiyor da melo'yu orada oynatiyorsun? buradan yine sana sitemim olacak. gecen bir yazida demissin ki selcuk neden milli takimda iyi oynuyor da melo ile kotuydu cunku melo kosmuyordu gibisinden. sacmalik, kusura bakma ama sacmalik.

    birincisi selcuk galatasaray'da cok daha buyuk efor sarfediyor milli takima gore. gercekten oyle. fakat galatasaray'da yaya toure ya da fernandinho gibi, matic gibi, kroos gibi tempo yaparak oynamasi gereken sekilde merkez orta saha oynarken milli takimda defans onu dlp oynamaya basladi. haliyle daha iyi gibi gorunuyor. neymis geri pasi vermiyormus milli takimda. gerek kalmiyor ki! selcuk hakkindaki bir cok yazimda yazdim, ozellikle sneijder geldikten sonra one cekildiginde, bu adam cevre kontrolu yapamiyor. cevre kontrolu yapamayan adami merkez onde oynatamazsin. haliyle geri pasi cok yapiyor, donemiyor ki adam. ustune etrafini da goremiyor. o aldigi aptal faullerin sebebi de o. mecbur kaliyor. milli takimda ise daha geriden basliyor oyuna. sahayi goruyor ve donmeyen belini dondurmeye calismasi gerekmiyor.

    gecenlerde birisi demisti bilal kendisi soylemis forvet arkasi oynadiginda sahayi goremiyormus ve o nedenle rahat hissetmiyormus diye. bunu adamin soylemesine bile gerek kalmamali, bunu bakarak ben bile soyleyebiliyorum ama ne garip ki hamza hamzaoglu adam yakindigi halde onu forvet arkasi koyup snaijder'i sol cizgiye hapsedebiliyor. simdi hamza'yi elestirmeyelim mi? konuyu dagittim tekrar kosuya oradan da terim'e geciyorum.

    selcuk'un daha geride oynamasina ek olarak milli takimda fatih terim dersine calisiyor. kendisini artik sevmesem ve kirgin olsam da hakkini teslim etmem gerekiyor. terim tembellik yaptiginda hic cekilmese de dersine calistiginda bu ulkedeki acik ara en iyi teknik direktor oluyor. milli takimda yaptigi son 2-3 maclik stratejiler tam da galatasaray'in denemesi gereken seylerdi. peki hamza ne yapti? hicbir sey! madem terim'i ornek aliyorsun, adamin egosunu, killigini degil de futbola kattigi seyleri ornek al. elinde ozan tufan ve mehmet topal oldugu halde iki top yapan adami merkezde oynatti. hos ozan yerine gokhan olsa ve ozan'in yerine hakan'i cekse cok daha basarili olurdu ama tahminim terim ozan'la merkeze daha fazla fiziksel destek saglamak istedi. ozan ofansta basarili olsa bu da tutabilirdi. hamza'nin ne stratejisi var?

    gecen sene hamza bir ara kotu sonuclar alirken halim abi mesaj atmisti bana, hamza icin ne dusunuyorsun diye. cok net bir cumle soyledim, bu sene bizi sampiyon yapacak cunku takima taktik falan vermek yerine takimin istedigini oynamasina izin veriyor. fakat sampiyon da olsak sene sonunda gitmeli demistim. cunku futbol namina hicbir sey yapmiyor. sahadaki iyi sey de kotu sey de genelde futbolcu bazli. stratejik hatalarsa tamamen hamza ile ilgili cunku takimin eksigini, gedigini gormuyor.

    yazi cok uzadi ozur dilerim fakat birazcik daha uzatip benfica maci yazisi eklemek istiyorum olabildigince kisaltip.

    benfica maci:

    eskisi gibi maci analiz edip futbol yazisi yazmamissin belki ama ben yine de bir iki sey karalayayim. zaten sozlukte artik mac analiz yazisi goremedigim icin ben de futbolla ilgili seyler yazmamaya basladim, icimden gelmiyor.

    hamza hamzaoglu'na kizilmasinin en onemli nedeni takimin defansif zaafiyetinin nereden ve nasil geldigini gormek istememesi. yasin defansa yardim etmiyor diyor (hakli ama sebebi yanlis. yasin 60'tan sonra yoruluyor) burak pres yapmiyor diyor (hakli ama sebebi yanlis. burak topun arkasina gecmesi gerekirken surekli merkez onde bekletiliyor) podolski ve sneijder defansa yardim etmiyor diyor (yanlis. ikisi de alan savunmasini takimdaki herkesten iyi yapiyor. fakat o adamlar aliskanliklari geregi kendi bolgeleriyle ilgileniyor sadece). butun bunlarin ustune merkezdeki selcuk ve bilal'in one cikarak savunma yapmasini isteyip defans ve orta saha arasindaki 30 metrelik boslugu gormuyor.

    arsenal'in 20 dakikada 3-0 one gectigi manchester united macini izleyin. butun ataklarin sebebi carrick ve schweisteiger'in one cikarak oynarken ikisinin de arkasinda biraktigi 20-30 metrelik bosluklardi. madem bu kadar onde oynayacaksin defansi da orta sahaya cikarman gerekir fakat van gaal'in istedigi sey bu degildi. bunun en buyuk suclusu da benim en sevdigim futbolculardan ve hayrani oldugun bastian'di. van gaal oyun sablonunu degistirdi, oradaki boslugu kapatti ve arsenal bir daha dogru duzgun atak bile yapamadi. ne kadar basit di mi? belki kazanamadi bu maci ama bir daha ayni hatayi yapmayacak van gaal.

    benfica macinda ise butun mac boyu orasi yol gecen hani gibiydi. her hucumda insallah sut cekerler diyerek icimden gecirdim ve allah'tan adamlar cidden surekli sut cekti uzaktan. daha da onemlisi ataklarini surekli kanat oyunculariyla bitirmeye calistilar. atletico madrid macinda yedigimiz golu hatirlayin. sag kanattan top getirildi, defasin onunde alan kaplamasi gereken hakan balta yerini kaybetmisti, tek vurusla golu yedik. suclu hakan balta ilan edildi, bir bakima dogruydu ama oyun geregi orada selcuk da olsa ayni sey olacak. insiyatif alip geri cekilen melo veya rakibi muhtesem takip eden hamit olmadigi muddetce sonuc bu. benfica macinda da ayni sekilde en az 5 kez geldi benfica'li oyuncular fakat o pasi sadece bir kez erken iceri vermeyi akil ettiler onda da sut kaleye gitmeden kesildi. halbuki hepsinde bombostu merkez.

    bunun suclusu tamamen hamza. cozum uretmiyor cunku. neden jose oynasin diye kicini yirtiyor bir cok taraftar (ben de dahil) cunku jose topun daha kisa mesafe oynanabilip daha net pozisyonlarda ayagimizda kalmasini sagliyor. bu sayede yedigimiz atak sayisi azaliyor, merkezde bosluk cok genislemeden blok halinde ileri geri gidebiliyoruz. bilal ile oynadigimizda ise o bosluk fazla genis. bilal kotu oyuncu oldugu icin degil, hamza teknik direktor olarak cozum uretmeyen, ya allah diyen bir adam oldugu icin bilal oynamamali.

    sabri yine ayni seyleri yapiyor. podolski'ye zamaninda pas vermiyor, adam bosu bosuna depar atiyor one dogru. chedjou bunu gorup bir kez pas atabildi onda da galibiyet golu geldi. sabri bunu her mac en az 5 kez yapabilecek firsati yakalayip adama pas atmiyor. sabri topsuz kosularini iyice tamamlamamaya basladi. ustune bir de merkez orta saha oyuncusunu sanki 4-4-2 oynuyormusuz gibi kendi biraktigi bosluga cagirinca merkezde bosluk iyice buyuyor.

    mac icin olumlu seyleri de soylemek lazim. fakat hamza'nin takima kattigi tek bir olumlu sey aklima gelmiyor. bireysel ise en onemlisi podolski'ydi. 30 yil boyunca solda oynayan veya ikinci forvet olan adami sag kanat forvet yapmaya calisiyor ve adam o kadar karakterli bir futbolcuymus ki kendini oraya nasil adapte edebilir ve nasil katki verir bunu fiziksel ozelliklerine gore cozmeye basladi. podolski'nin cok guclu ust govdesi, yere guclu basan bacaklari ve hizli bir ilk adimi var. benfica macinda mumkun oldugu kadar topu sagina hizli dondurmeye calisti. bu sayede rakibini ekarte edip hasan sas vari sahayi enine gecti surekli. bu da rakip defansin yerinden kimildamasina yani yerini kaybetmesine sebep oldu. muhtesem bir basari, galatasaray gibi statik oynayan bir takim icin. kisacasi podolski tek basina bir hucum seti olmaya basladi artik. bunun yaninda merkez ortasahaya henuz yeterince yardim getiremese bile sabri'nin yanina bir cok kez destege gelip onun bosluklarini doldurdu.

    diger olumlu sey sneijder'in oyunun icinde daha fazla kalmasi. sneijder bu sene bir cok macta oyun icinde kayboldu. bu macta ise kendi mevkisinde oynamasinin da etkisiyle takimin temposunu daha iyi ayarladi. yasin biraz dikkatli olsa ona daha cok pozisyon hazirlayabilirdi.

    diger olumlu sey ise selcuk ve bilal'in ozverili oyunu. maalesef bu oyunu yeterince degerlendiremiyoruz cunku basimizda onlari degerlendirmeyi bilmeyen bir teknik direktor var. terim gibi yapip selcuk'u biraz daha geriye konumlandirsa, sneijder'i de 10 metre geri cekip on-sol ic gibi oynatsa takimin butun dengesi olusacak.

    daha fazla uzatmiyorum, yoksa yazilacak cok sey var. carole'un ilk yari neden berbat oynadigi, ikinci yari neyi duzelttigi mesela. onun yerine bu macin hamza'ya vermesi gereken dersten bahsedelim.

    birincisi denayer bu takimda ister sag bek ister stoper mutlaka oynamali. takimin savunmasina kattigi fiziksel guc inanilmaz.

    selcuk, terim'in yaptigi gibi daha geride, defans onunde konumlanip sahayi genis gorecek sekilde oynatilmali. yoksa oyunumuzu fazla skstiriyoruz ve topu chedjou cikartmak zorunda kaliyor. bu da savunmada daha bosluklu sekilde rakibi karsilamak zorunda birakabiliyor bizi.

    jose bu takimin en iyi tempo dikte eden ve hucum yonu belirleyen oyuncusu. onu mutlaka degerlendirmek zorunda. yoksa 1 farkli onde oldugumuz her mac her takimdan baski yeriz.

    sneijder'in sol cizgide oynayamayacagini terim aci tecrubelerle anlamisti, belki sen de anlarsin hamza hoca. sola yakin oynamayi sevmekle sol cizgide oynamak elma ile armut. sol acik hayati boyunca asla oynamadi sneijder' sol forvet oynamisligi var mancini ile ama sol forvet ve sol acik elma-kayisi.

    podolski bu takimin en iyi hucum silahi, ister hucumu bitirmek olsun ister baslatmak. podolski'ye daha fazla insiyatif vermek gerekiyor bunu da ancak sag bek'in ve merkez orta sahanin onunla daha fazla paslasmasiyla elde edebiliriz.

    uzun yazi icin herkesten ozur dilerim. son bir noktayi merak ediyorum. sinan'in yazisini okuyup benim dusunup yazamadiklarimi yazmis diyenler neyi kastediyor anlamis degilim. bastan sona istatistik ve istatistigin yorumu olan yazi, ne yani google'da veri aratmayi mi bilmiyorsunuz?

    not: yazida anlasilmayan yerler de olabilir. lutfen anlamadiginiz yerde "bence boyle degil" demek yerine ne oldugunu sorun tartisalim. belki ben hataliyimdir ya da belki sehre bir film gelir bir guzel orman olur yazdiklarimdan insanlar bir seyler arastirmaya calisir.

    saygilar
App Store'dan indirin Google Play'den alın