• 301
    --- alıntı ---
    geçen haftaki ispanya’daki maçtan avantajlı bir sonuçla dönmüştü galatasaray. avantajı değerlendirmek önemliydi. ancak biliyoruz ki, üst düzey takımlar arasındaki maçlarda ilk maçta çok ciddi bir skor farkı yoksa avantaj diye bir şey olmuyor. defalarca gördük.

    galatasaray’ın şu an elindeki kadro üst düzey maçların deplasman kısmını iyi oynayabilecek bir yapıda. santraforsuz, 2 ön liberolu, kanatların forvetinde hızlı ama savunmaya çok yardımcı olamayan, yavaş ve fiziksel olarak yetersiz oyunculardan kurulu bir kadro.
    atletico ve beşiktaş deplasmanlarının başarılı oyunları buna örnek verilebilir. neden deplasmana uygun? çünkü takım bu kadro ve dizilişle iyi kapanabiliyor. deplasmanda kazanmak derdinde olmazsınız, gollü 1 farklı yenilgi bile işinize gelir, yavaş oynarsınız, yakalarsanız kontratak yaparsınız, geçen hafta keita’nın ikinci yarıda yaptıkları gibi, ama kağıt üzerinde. çünkü içerideki maçı kazanmanız gerekecektir. aynı atletico maçları gibi.
    içerideki maçta da kolay kolay baskı kuramazsınız iyi takımlar karşısında, hele ki ispanya gibi topa sahip olma konusunda müthiş istekli bir ülkenin takımıyla oynuyorsanız. en kötü ispanyol takımı bile bizim büyüklerden fazla pas yapıyordur sanırım, sıradan maçlarda.

    baskı kuramayacağınıza göre kontraatak yapmanız yaşamsal bir durum arz eder. ama elinizde sadece keita varsa bu da zor. tıpkı dün gece olduğu gibi, kademeli bir savunmayla keita’yı çok fazla yorabilirler.
    baskı kuramıyoruz, kontra yapamıyoruz. ne yapacağız? direneceğiz. forvetten başlayarak alanları kapatacağız, orta sahada rakibe basacağız, gerekirse faul yapacağız, kanatlardan sızmaları önleyeceğiz. galatasaray dün bunların hiç birini yapamadı. 2 sebebi var: rakip savunma baskı görmeden çok kolay, düşüne düşüne oyun kurdu. yavaş hareket etmeleri bizim için iyiydi. ama bütün ispanyol takımları gibi çok sabırlıydılar. forvetimiz savunmaya basamadığına göre devreye orta saha girmeliydi. atletico savunmasından kimseyi ileri çıkarmadı. ne göbekten top taşıyan stoper ne de kanatlardan bindirme yaptılar bir, iki pozisyon dışında. bütün yüklenmelerini orta saha oyuncularından geldi. onlar da çok sakin ve sabırlıydı. pas pas pas. son darbeyi vurana kadar pas yaptılar. galatasaray orta sahasında elano dışında gerçek baskı yapan oyuncu yoktu. sarp ve topal ne yazık ki koşarak maçı izlediler. çok ağır kaldılar rakiplerine kıyasla. türkiye ligi’nde iş yapıyorlar ama avrupa kupasında yoklardı ortalıkta.

    tam burada sarp, topal, ayhan, barış, elano orta saha ortası oyuncularımızı değerlendirmek gerek.
    sarp ve topal birbirlerine çok benzeyen 2 oyuncu. sarp topal’dan daha fazla hücum seviyor, daha çok ataklarda ileri çıkıyor. sezon başından beri öyleydi ama aslında santraforsuz bir takımda orta saha oyuncularının 18 içinde gol aramaları olmazsa olmaz. ama kimin gittiği önemli oraya işte. sarp da topal da boylu oyuncular, ama ne yazık ki kafa toplarında etkisizler. sıçramayı, rakibe vücutlarını dayamayı bilmiyorlar. bu sebeple sarp forvette topal da savunmadaki yüksek toplarda çok sık hata yapıyor. asli görevleri olan orta sahada rakibe basma konusunda, özellikle iyi oyunculara karşı çok yetersizler. çünkü çok yavaşlar. hamleli olmadıklarını bilip rakibe elano’nun yaptığı gibi basamıyorlar. ama vücutlarını kullanarak alanı da kapatamıyorlar. çünkü o kadar yavaşlar ki. bu sebeple rakiplerinin yanında koşuyorlar, refakat ediyorlar. eğer ki yanlış bir pas yaparsa adamlar, topu kazanıyorlar. atletico gibi işi bilen orta sahası, bu arkadaşlara slalom babaları muamelesi yaptı dün gece. ellerini kollarını sallayarak geçtiler. sarp ve topal adamlara faul yapacak kadar bile yaklaşamadılar ne yazık ki.
    hız pek de çalışarak kazanılacak bir özellik değildir, yetenektir. ne yazık ki sarp ve topal büyük hedefleri olan galatasaray için çok yavaşlar. sıradan lig maçlarında her zaman iş yaparlar, unutmamak gerek, bu seneki lig şampiyonluğunda büyük katkı da vereceklerdir.

    ayhan ve elano bu takımda kazma olmayan 2 orta saha oyuncusu. her ikisinden başka oyunu çift yönlü oynayabilen başka oyuncumuz yok. ama ayhan çok formsuz. futbolu bırakmış ama gösteri maçına gelmiş gibi oynuyor. etliye sütlüye karışmıyor. topu alıyor en yakınındakine veriyor. halbuki iki ön liberoyla oynayan bir oyuncudan başka şeyler bekliyoruz. topu alıp dikine gitmesi veya ters toplarla oyunun yönünü değiştirmesi gibi. elano dikine top taşımamakla birlikte, ters toplarla oyunun yönünü değiştirebilen bir oyuncu. ayhan ne yazık ki ikisini de yapamıyor. elano, açıkçası oynamasını istediğim yerde oynuyor, ancak biraz daha öne çıkmalı, 18 içine sarp’dan daha fazla girmeli. atletico ve beşiktaş maçlarında biraz daha fazla ileri çıktığını gördük. yoksa elano da arkasındaki 2 ön liberoya güvenmiyor mu?
    barış ise dün gece sarp veya topal’dan biriyle değişmeliydi. her ikisinden de hızlı barış. ancak topla çok oynamamalı. orta sahada beklemeli, forvete gidip topları dışarı vuracağına savunmanın önünde rakibi karşılamalı. orta sahada göz açtırmaz rakiplere, ama ileri gidip de bir çuval inciri berbat edecekse işimiz var. rijkaard’ın yaptığı tek hata bence bu.

    atletico madrid gibi iyi oyunculardan kurulu bir takım işi ciddiye aldığında sizi ne kadar zor durumlara sokabileceğini gösterdi dün gece. hepsi çok diri kaldılar maç boyu. ismi gibi çok atletik oyunculardan kurulu bir takım. arda turan, keita ve caner dışında kimseye karşı zorlanmadılar. caner atılmadan öncede galatasaray eksik oynuyor gibiydi zaten. (caner yüzünden değil, genel olarak). caner’in kırmızı kartı mı? olur öyle şeyler. bakınız : zinedine zidane, hagi, cantona vs.

    savunma kanatları çok formsuz. üzerlerine çok fazla adam gelmemesine rağmen tutmaları gereken tek oyuncuya karşı çok zayıf kaldılar. simao uğur’u, reyes balta’yı fena dağıttı. balta’ya alternatif hatta yerine oyuncu bulmamız gerek. uğur’un takımda olması sorun değil, sabri varken yedek sağ bek olarak kalmasında sakınca yok. 2 çok iyi sağ beki kadroda tutup birini oynatmak mantıksız olduğuna göre, uğur kulübede veya tribünde oturabilir, sakınca yok.

    arda turan’a ayrı bir paragraf açmak şart. allah nazarlardan saklasın. kaptan, lider nasıl olur gösterdi dün gece. topu ileride tutmamız gerekiyordu tuttu, rakip savunmanın kafasını çalımlarıyla karıştırdı, gol pası verdi, sadece gole bakmayın, verdiği pas gol olmayınca istatistiklere geçmeyen gol paslarına da bakın, eğer skor taraftarı değilseniz.
    bütün takım işin kolayını buldu. her pasta arda’yı aradılar ve buldular da. çünkü arda her pozisyonda kendini arkadaşlarına gösterdi. sürekli boşa çıktı, her gittiği bölgede oradaki atleticolu’nun markajına rağmen. taçlar arda’ya, uzun paslar arda’ya, kısa paslar arda’ya, çizgi kenarında sıkışmış toplar hep arda’ya gitti. bu sorumluluğu alacak başka kimse yoktu ne yazık ki. herkes saklandı rakibin arkasına. biraz keita, biraz caner yardım etti arda’ya. her pozisyonda rakibine vücudunu dayadı, yıkılmadı kolay kolay. çok bariz faulleri hakem çalmadı kaç kez. o kadar mücadeleye rağmen son dakikaya kadar düşmedi oyundan. belki topu ayağından geç çıkardı eleştirisi gelecektir. tv’den bunu anlamak güç olur, kabul. ama kendini gösterme, boşa çıkma, yardımlaşma konusunda takım çok başarısızdı dün. bu eleştiri, doğru değil bu yüzden arda’ya.

    berbat bir hakem grubu vardı dün gece. bir ara adam kafayı elano’ya taktı, her pozisyonda aleyhimize çalmaya başladı. penaltımızı vermedi, kafa toplarında hep yanlış kararlar verdi.

    son sözüm ise transfer kararlarını verenlere olacak. bugüne kadar yaptıklarına ihanet ettiklerini yazmıştım jo transferi için. bugüne kadar sadece ligde oynayacak bir oyuncu transferi gibi bir saçmalık yapmamışlardı. neill ve giovani’yi de takıma hemen koymak için aldılar. neill tuttu ancak gio tutmadı. gio’nun tutmaması planları alt üst etti. zira dün gece formda bir gio olsaydı, arda’nın yükü azalır, çok daha hızlı bir takım olurduk. bunda yönetime kabahat bulamam, bazen tutmaz transfer. ancak taraftarın tamamen duygusal isteği ile, sezon sonu sözleşme yenileyip yenilemeyeceği belli olmayan kewell’ın takımda tutulup nonda’nın gönderilmesi ölümcül bir sonuca sebep oldu. gerçi nonda da hiç yardımcı olmadı kendisine.
    belki nonda kalsaydı daha kötü sonuçlara katlanacaktık, futbol bilinmezlerle dolu. ancak ne gio’nun ne de jo’nun henüz takıma katkı yapmadığı düşünülünce kağıt üstünde de olsa bir yanlışlık olduğu kesin.

    eğer hedef ligi şampiyon bitirmek ise söyleyeceğim hiçbir şey yok. zaten gerek rijkaard gerekse de yönetim kanadından buna yorumlanacak açıklamalar yapılmıştı ama kabul etmek istemiyor insan taraftar olunca. gerçekle yüzleşme vakti.

    --- alıntı ---

    http://captano.blogspot.com/...tico-madrid-1-2.html
  • 302
    bir çok insanın sandığının aksine caner erkin kırmızı kart gördüğü için yenilmemiştir galatasaray. vakti zamanında emre de uefa kupası yarı final maçında kırmızı kart görerek atletica madrid ten çok daha iyi bir takım olan leeds united karşısında eksik konuma düşmememize rağmen takımı moralsiz bırakmamış mıdır? hagi de uefa kupası final maçında kırmızı kart görerek takımı iki uzatma devresi boyunca eksik bırakmamış mıdır? daha aklıma gelmeyen bir çok örneği de mevcut değil midir? o koşullarda takım bırakın geri düşmeyi, sahayı ingilizlere dar etmemiş midir? bir çok insanın o zamanın kadrosuyla bu zamanın kadrosu başkaydı eleştirisi kabul bile edilemez. henüz 22 yaşında olan caneri bu şekilde suçlamak yersiz bir hata değildir de nedir? tabiki de hatalıdır, ama maç onun yüzünden kaybedilmemiştir. hakem hataları ön plana çıksa da frank rijkaard ın taktik hataları sonucu malesef ki bariz etkilemiştir. elanonun alınması, kadro ve diziliş şeklinde basının etkisi altında kalması, son dakikada yenen goldeki futbolcu hataları maçı göz göre göre avcumuzdan alıp götürmüştür. ergünün klasik tabiriyle artık önümüzdeki maçları bakıp, süper lig kupası yolunda da benzer hataları yapmadan, hedefe ulaşmaya çalışmaktan başka elden gelen bir şey yok.
  • 303
    kandil gün zil zurna olmama sebebiyet veren maç. daha yeni ayılabildim. bazı sahneler var aklımda hiç gitmiyor.

    caner topu perea'dan çalıyor. tam golü yapacakken perea eliyle topa müdahele ediyor. caner isyan ediyor ve gelene tekme sallıyor kırmızı kart geliyor... genel olarak da maçın kaderiyle bu kadar oynayan hakemlere hakkım helal değildir.
    bunca galatasaraylının oraya emek veren insanların hakları umarım hepsinden çıkar. gerçekten kötü niyetli ve tarafgir bir yönetim gösterdiler.

    her şeye rağmen 90 da golü yiyerek ap ayrı bir acı yaşadığımız için de ayrıca mutluyum. servet embesiline son dakikada mahkum kalmamız, elano'nun çıkmak zorunda kalıp yerine ayhan akman bezgininin girmesi acısı ise tadından yenmedi hakkaten. bittabi baros'suz, kewell'sız kalmanın ve bu kadar uzun sürmesinin acısı artık sol yanımızı çürüttüğünü de es geçmeyelim. yaşattığı dert ve acı kombinasyonları bakımından son derece başarılı ve galatasaray'a yakışır bir maç oldu. her sene bu maç gibi 10 maç oynuyoruz muhtemelen. fakat bu maç, sezonun en başarılı draması oldu şimdiden. bu setupda emeği geçen tüm aktörlere, kaderi böyle yazan tanrıya teşekkür eder daha nice haksızlığa, adaletsizliğe, saçmalığa göğüs germek için kadehin dibine vurmaya devam diyelim. gerçekten çok acı çekiyorum... yine,yeni,yeniden....
  • 304
    golü yedikten sonraki 5-10 dakikalık dilim dışında 90 dakika boyunca, üç büyüklere gol atmış anadolu takımı gibi geri çekildiğimiz, ali sami yen'de mahkum bir futbol oynayarak elenmeyi hak ettiğimiz maçtır. ha o penaltı verilse her şey farklı olacaktı belki ama galatasaray orta sıra takımı değildir, skor ne olursa olsun galatasaray avrupa maçında 90 dakika aciz bir biçimde savunma yapmaya çalışan bir takım olmamalıdır.
  • 307
    10.000 metre yükseklikte uçan bir uçaktan radyo dinlenebildiğini öğrendiğim maç olmuştur.

    ilk yarıyı havaalanındaki tv'den seyredip 2.yarıyı havada maç dinleyerek geçirmeyi planlamıştım. havadayken radyo bir gelip bir gidiyordu fakat skoru hala anlayabiliyordum. 85. dakikasıydı maçın ve kalbimin gümbürtüsünden radyoyu zor duyuyordum tam bu sırada şarjlı radyomun pilinin bitmesiyle başımdan aşağı kaynar sular döküldü. maçın gidişatını 1 saat sonra uçak indiğinde öğrendim. o 1 saat içinde önce uyumaya çalıştım ama ne mümkün? maçın olası tüm senaryolarını kafamda kurarak 1 asır gibi gelen o 1 saati bitirdim sonunda. maçın sonucunu öğrendiğimde üzüldüm evet ama şerefsiz bir hakem yüzünden elendiğimizi ve elimizden geleni yaptığımızı biliyordum.

    klavye başında oturup teknik direktörcülük oynayanlara da bir tavsiyem var. acilen bu işin kursuna gidip lisans alın. böyle olmaz, harcanıyorsunuz buralarda...
  • 308
    ılk yari oyunu gayet guzel kontrol altinda tutmamiza ragmen ikinci yari elano'nun cikmasiyla kontrolu tamamen kaybettik. buna ragmen dogrularimiz yanlislarimizdan daha fazlaydi kalecimizden en ilerideki oyuncumuza kadar herkes gorevini yapti. caner'i kirmizi karttan dolayi suclayamam. cunku sarfedilen o kadar efor cabalar ve bariz penaltinin gorulmek istenmemesi elbet kanin beynine sicramasina neden oldu. sonucta elendik. takimiminoynadigi oyundan ve gosterdikleri mucadeleden dolayi tebrik ediyorum hepsini. gun olur devran doner o atletico madrid'in yolu turk telekom arena'ya duser...
  • 312
    ne diyeyim ki ben şimdi. ne söylenebilir ki zaten? yazık, emek hırsızlığıdır bu. tam bir emek hırsızlığı. maçı numaralıdan takip ettim. caner'in penaltı beklediği pozisyonu biz numaralının en üstünden görüyorsak, kale çizgisindeki hakemlerin görmemek gibi bir şansı yok. gördü ve vermedi. en iyi böyle açıklanabilir o pozisyon. türkiye dedin mi tüm dünya bir anda düşman kesiliveriyor. neden anlayamadım, ne yaraları var anlamadın doğrusu. bu maç aslında şunu bir kez daha gösterdi herkese, türk'ün türk'den başka dostu yoktur! hani avrupa'da rakiplerimizin rakiplerini destekliyoruz ya, bırakalım artık bunları. en azından desteklemeyelim. fransa'da fenerbahçe'ye yapılanlar, ispanya'da galatasaray'a yapılanlar ve en son olarak bu hakemler. bunlar anlaşmışlar aralarında arkadaş, türkiye başarılı olamayacak!
    ....

    http://jaimelesport.blogspot.com/...atletico-madrid.html
  • 313
    bilet bulmak için tabir-i caizse 1 hafta okulu, işi gücü bir kenara bırakıp koşturduğum, son gün deplasman tarafı biletlerinin satışa çıkmasıyla statta izleme şansına sahip olduğum, sonucunda herkes gibi büyük hayal kırıklığı yaşadığım maç. kim iyiydi kim kötü, hata neredeydi düşünecek kadar toparlanamadım daha "yazık oldu" dan başka söylenecek pek birşey bulamıyorum.yine herşeye rağmen;

    (bkz: ilk görüşte sevgilim oldun sensiz bu hayat olmaz olsun)
  • 314
    bu maçı da, avrupa hayallerini de, türkiye kupasını da hatta belki ligi de kaybetmiş ve kaybedecek olmamızın sebebini gördüğümüz maçtır.
    kimsenin suçu yok ne rijkaard'ın ne adnan polat'ın. tek sorumlu vardır o da şans. evet bu kadar basit. eğer ki bu sakatlıklar olmasaydı galatasaray şu anda üç kulvarda da ipi göğüslemeye yakın bir görüntü çizerdi.

    kahve muhabbeti mi oldu?
    basit mi kaçtı yazdıklarımız?
    ya da forumcu gibi mi yazdık?

    iyi o zaman, şöyle diyelim;

    galatasaray yönetiminin ne gibi çabalar içinde olduğunu ve ne imkansızlıklara karşı savaştığını, içerde neler döndüğünü bilmem,
    galatasaray sağlık kurulunu eleştiremem çünkü doktor değilim. sadece söylediklerinden geç dönen futbolculara üzülürüm. neden geç döndüler demem.
    frank rijkaard ve neeskensi eleştiremem çünkü ne yaşım onlar kadar ne de futbol bilgim,
    mert çetin'in suçu olsa onu bile eleştiremem, zira; ingilizce seviyem upper intermediate. çıkarıp professional sertifikasını suratıma vursa gıkım çıkmaz.
    galatasaray futbol takımını eleştiremem çünkü en fazla 2 sene amatör topçuluk yaptım, saha psikolojisini bilemem,
    4-3-3 sistemini eleştiremem çünkü ben hala 3-4-3 sistemi savunan cahil biriyim.

    insanın bir konuyu eleştirmesi için illa o konunun profesörü mü olmalı? diyen galatasaray sözlük yazarlarını hiç eleştiremem çünkü; onların bilgileri eleştirecek kadar benimkisi ise oturup seyredecek kadardır.
    galatasaray sözlük moderasyonunu hiç mi hiç eleştiremem zira hala forum tarzındayım.
  • 316
    işten çıkıp boynumda galatasaray atkısıyla yeni açık üstte belgarath ve haldunustunelinsactokası ile birlikte yerimi aldığım mücadeledir kendileri ve maçtan sonra eve döndüğümde düşündürendir. chelsea'ye 5-0 yenildiğimiz maçtan beri avrupa kupası maçlarında sami yen'de yenilgiyle karşılaşmamıştım ta ki düne kadar...

    antalyaspor ile oynanan türkiye kupası mücadelesinden sonra da söylemiştim bu takım avrupa'da bu sene son 2 maçına çıkacak diye. basit forvetsiz türkiye ligini bile götüremezken avrupa'da direnmen hikaye. bunun da maalesef en büyük nedeni de yönetimdir. sen nonda'yı avrupa kupalarında oynayabilen tek santraforunu gönderirsen avrupa'ya da giden her sevgilinin ardından olduğu gibi el sallarsın.

    uzun uzun maçı anlatmaya gerek yok. hücumda topu tutamadık, oyunu rahatlatamadık, caner'in acemice kırmızı kartından sonra iyiden iyiye yorulan ve yıpranan takım baskıya daha fazla dayanamadı ve hata yaptı. her ne kadar inanılmaz üzülmüş olsam da maçtan sonra aramıza hagi'nin de katılmasıyla acayip bir mekanda yemek yemeye ve dolayısıyla fener maçını izlemeye gittik. o mutsuz umutsuz anlarımda mekanın saçmalığı, içeride dönen komik muhabbetler ve bizim de aramızda sardığımız geyik muhabbet birleşince neşem yerine geldi. tabi bu neşenin dönüşü de adam gibi birşey yemeden içmeden hesap diye amiyane değil tam anlamıyla saplanan 100tl nedeniyle tekrar hüzne dönmedi değil. buradan tokaya sesleniyorum bir zirve düzenlenecekse orada düzenlensin hatta aynı alkollü amcaları ve teyzeleri de çağıralım! tarihin zirvesi olur yeminlen...
  • 318
    penaltı olması gereken pozisyondan önceki süre evde bir yanda maç izleyip bir yandan da galatasaray marşları dinlemekle geçti. arada sırada gaza gelip hoplama zıplama suretiyle yorulduğumdan fazlaca yere oturup gol atılmasını bekledim. bundan önceki maçlarımızda olduğu gibi bu maçta da golümüz bu yere oturma zamanlarından birinde geldi. caner kalecinin üzerine gidip topu aldıktan,hakemin şerefsizliğinden sonra biliyordum gol geleceğini hırslanmıştı bir kez bizimkiler. mustafanın sayılmayan golünün ardından maçın sonuna kadar mücadele edip golünü yazdığı maç * geldi aklıma. atacaktı caner belli etmişti bunu istediğini. ama o kırmızı kart pozisyonunda sadece yapma aslanım çıktı ağzımdan. fenerliymiş ya caner belli etmiş fenerliliğini canını dişine en çok takan kişilerden biriydi caner, bunu söylemek için kör olmak lazım. maç esnasında hayli kötü şeyler de geçti aklımdan ve ağzımdan çıkmasına engel olamadım bu sözlerin. 10 dakika kalmıştı maçın bitimine takım hırslanır muhakkak atar,atamasa da uzatmalarda rijkaard bir çare bulur diyordum. uzatmalara gidiyoruz derken topu ayağımızda uzun süre dolandırdıktan sonra francoya dönen top,franconun uzaklaştırmak isterken taca atması ve forlanın golü. dakika 90.. 2 gol lazım.ama güveniyorum sabri geliyor aklıma nerdesin be sabri geçiyor aklımdan. o anda caner geldi ya ekrana vazoyu kırıp ardından annesinin vazonun kırılışını görmesini gözleyen afacan çocuklar gibi değil bakışları. oturuyor bir yumruk göğsüme. iki damla yaş dökülüyor caneri gördükten sonra gözümden. ama o kadar bu sene devamı yok. geçen sene hamburg maçının ardından kapıları çarpan evi savaş alanına döndüren beni görmüş olan annem adım adım kaçıyor bir yandan da sessizliğimi fırtına öncesi sessizliğe benzetip birşey yapmamdan korkuyor. ağlayarak uyumuyorum bu sene. gözümü kapattığımda 2006-2008 şampiyonluklarını tekrar yaşıyorum. mutlu değil belki ama aptal bir huzurla uyuyorum gece. ama içim kan ağlıyor sözlük. kimse açmıyor maçın ertesinde de ağzını. herkes yaşamamış olmayı istiyor belki de o geceyi. başka bir bahara kalıyor umutlarımız tekrardan..
  • 320
    santraforsuzluktan yakınıyorsun di mi? al, zlatan ibrahimovic; benden... bek de mi lazım? şurda dani alves olacaktı bi tane, uyarsa al. bi de sol bek, hmm... gianluca zambrotta uyar mı? ha illa ofansif olsun diyosun. karışmak gibi olmasın ama football manager'ı azalt biraz bence. iyi hadi maxwell vereyim? ya lafı mı olur al, senden kıymetli mi? şimdi bi de stoper... valla haklısın ne diyeyim; kaynanan seviyomuş, rio ferdinand kalmış geçen partiden, sevildiğini bil... kaleci mi? niye lan franco iyi gibiydi? tamam ya tamam; 99'da saçından kopardığım telden taffarel'i klonlamıştım, 10 yıldır buzdolabında duruyo, sana kısmetmiş...

    suratındaki ebleh gülümsemeden anladığım kadarıyla, "bu kadroyla atletico'yu ezer geçeriz lan!!!" diye düşünüyorsun di mi? nah geçersin...

    bekinle, santraforsuzluğunla, stoperinle, kalecinle yenilmedin; ön liberolarınla yenildin çünkü. bak şimdi; ofsayt icat olunduğundan beri, futbol halat çekme yarışı ile çok büyük benzerlik gösteriyor. çünkü:

    1-) bu oyun 60, bilemedin 65 metrede oynanır; 100 küsür metrelik sahanın tamamına 11 kişiyi yayamazsın.

    2-) o 60 metrenin hangi 60 metre olacağını da kendin seçemezsin, onu ön liberoların performansı belirler. orta alanda çalıp iyi kullandıkları her top, arkalarındaki defansa 1'er 2'şer metre ileri çıkma fırsatı verir ve rakip hücumcular da onlarla beraber gerilemek zorundadır; yoksa ofsaytta kalırlar. ön liberoların mücadelesi ile 1'er 2'şer rakipten sökülüp alınan her metre, seni rakip kaleye daha da yaklaştırır. kanattan yapılan ataklarla kazanılan metreler kalıcı değildir, çünkü merkezi değildir, pozisyonu asimetriktir; takımın geri kalanı kanat oyuncusuna paralel olarak hareket edemez. kanat oyuncusu driblingle yardırırken, onu sadece hücumcular takip edebilir. [iç ses/on] neden golden sonra tekrar santra yapılır sanıyorsun? oyunun döndüğü 60 metreyi sıfırlamak için... [iç ses/off] bu oyun belki de bu yüzden bu kadar güzel...

    ignacio camacio(pardon, edit: raul garcia) ve assuncao'ya karşı mehmet topal ve mustafa sarp'la zaten orta alanda kaybetmeye mahkumuz. öyle de oldu ve top çala çala bizi ikinci yarıda orta sahamıza gömdüler. top çalabilmek için elleirnde mücadeleden başka koz olmayan iki ön libero ile oynadık. sakın öyle "evet" manasında başını sallama; dünden beri rijkaard'ın takımı geriye yasladığını, defansif oynattığını yazıp(daha doğrusu sıçıp) duruyorsun! şu çocukça angut hezeyanların yüzünden bu ülkede 2 senede bir teknik direktör değiştirildiğini düşündükçe delirecek gibi oluyorum!

    gelelim sana rijkaard...

    şu an muhtemelen "ulan galatasaray dediler, adına tav olduk, geldik... ama ne biçim memleket lan burası? 70 milyondan 1 ön libero çıkmaz mı be?!" diye düşünüyorsun. valla ne diyeyim, haklısın. ama bahane bulma sen de, orta alanda mücadelesi sağlam olan takım her maçı kazansa; yaratıcı futbolculara milyon dolarlar ödeneceğine, adamlar gider afrika'dan iri yarı 2 tane ön libero bulur, alınmadık kupa bırakmazdı. orta sahadaki mücadeleleriyle boy ölçüşemiyorsan, sen de onlarda olmayanla oyna; yaratıcılıkla! anladık; top dağıtımı üstlenen elano maça pek iyi başlayamadı ve ilk yarı sonunda resmen biçildi. tamam, çıkart; ama ayhan'ı oyuna almak niye? "adamlar bizden iyi basıyor, bari defansif oyuncuyla karşılık vereyim..." diye mi düşündün? o zaman oyuna alacağın adam barış'tır; herifin varı yoğu rakibe basmak zaten. yoksa "ayhan'ın ofansif kabiliyetlerinden" faydalanmak için mi oyuna aldın? ah be abi... kaç kere yazacağız? hadi sen nasıl olsa okumuyorsun da; daha kaç kere deneyip yanılacaksın? o ayhan'ı sana nasıl anlattılar biliyorum; "ooo, geçen sene bizim takımın pas yüzdesi en yüksek adamıydı bu, bi de sivas'a bi gol attıydı; görsen..." dediler. eskidendi o abi; geçti gitti ya...

    rakibe ofansif olarak karşılık vermek istiyorsan, sahadaki en yaratıcı futbolcun arda'yı forvet arkasına çek ve santrafora arda'ya nispeten daha yatkın olan gio'yu da oyuna alarak monte et... tamam; bu planın da işe yarama ihtimali %40'ı geçmez, sonuçta form durumlarını falan bizden iyi biliyorsun, belki antrenmanda ayhan ağzını açık bıraktı, bilemem... ama ayhan akman değişikliğini anlamadım rijkaard, anlayamam!

    neyse frank, sana sözüm bu kadar. gördüğün gibi eleştiriyorum fakat makulüm. takımı defansif oynattığını iddia eden falan çıkarsa bana yolla; kızılcık sopası buldum geçen, güzel zımparaladım falan, siftahını yapalım artık...

    -----

    öyle ya da böyle, orta alan mücadelesini kaçınılmaz olarak kaybettik mi kardeşim? öyleyse umudumuz, sadece kontrataktır ve gol yememe ihtimalimiz de yoktur. orta sahayı ele geçiren, bir şekilde golü bulur. açığı veren, maçtan daha günler önce yerme cümlelerini hazırladığın uğur, hakan balta, servet değil; çok güvendiğin lucas neill de olabilirdi. stoper ikilin isterse carles puyol - rio ferdinand olsun, sen rakip hücumcuya ilk aktif direnişini ancak ceza sahası önünde(stoperlerinle) gösterebiliyorsan; kocaelispor'dan/kasımpaşa'dan/çaykur rizespor'dan "minimum" 1 gol yersin. yediğimiz goller nasıl bir kişinin verdiği açığa bağlanabiliyor, anlamıyorum. 15 dakika önceden bağıra bağıra gelmiyor muydu gol? tamam ulan; senin hatrına, zaman makinesi ile düne dönüp uğur ve servet'in verdiği iki açığı bir şekilde siliyorum. peki sen buna rağmen o maçı gol yemeden kapatabileceğimize gerçekten inanıyor musun?

    eğer bize bu maçı kaybettirenin, golleri yediğimiz dakikalarda yaptığımız hatalar olduğuna inanıyorsan:

    (bkz: #322505)
    (bkz: #322477)

    ama nasıl olsa problemin köklü ve sistematik olduğuna inanmak istemeyecek ve ilk 11'de yapılacak 1-2 değişiklikle maçın da, euro cup'ın da kazanılabileceğine inanmaya devam edeceksin. servet ömrü boyunca oynadığı oyunu oynamasına rağmen neye şaşırılıyor? hücumda etkili olması + senelerdir kendisiyle taşak geçen dallamaların vicdan mastürbasyonu sebebiyle defansif zaaflarını görmezden geldiğimiz sabri, nasıl "bizi uğur'dan kurtaracak adam" oluyor? uğur'a ben de kızıyorum hücuma katılmadığı için ama, kendini böyle kandırmana izin verirsem durumun şizofreniye kulaç atacak. sabri iyileşip uğur'dan formayı aldığında takıma katacağı tek şey kanat hücumu olacak ve sağ kanadımız sezon başından beri olduğu gibi rakibin vasat kanat oyuncuları tarafından delik deşik edilmeye devam edecek...

    geriye gömülmüş bir takımı driblingle kanattan hücuma çıkarabilecek, dünyada 5-10 tane kanat oyuncusu varsa; biri mutlaka keita'dır. ama bu şekilde değil; sezon başında yaptığı gibi. önüne-arkasına bakmadan, hiç bir şey görmeden, ne pahasına olursa olsun sıfıra inmek için deli gibi koşan keita gerekiyor. tamam; adam bileğine hakim ama bunu gösterecekse, ceza sahasına yakınken göstermeli; orta alanda süratlenmesi gerekirken, rakibine bacak arası atmaya çalışarak zaman kaybetmemeli. eskisi gibi süratini kullanarak geçip gitmeli.

    bir kere daha "arda'dan santrafor olur mu yeaa..." duyarsam delirecem sanırım. kaç etti bilmiyorum ama, parayla değil ya ulan; bir kez daha anlatıyorum. bi kere tehlikeli bölgedeki topu savunmamız alelacele uzaklaştırırken "hep arda'ya top şişiriyorlar, bu mu total futbol yeaaa..." diyen andavala edecek hiç bir lafım yok malesef; beni aşıyor... arda'nın ileri uçta tutulmasının sebebi, arda topu saklayıp zaman kazandırırken kanattakilere ceza sahasına girecek fırsat yaratmaktır. arda'nın gerçek bir santrafor gibi kaleye sırtını döndüğünü, kanattan orta açılırken top istediğini gördün mü hiç? keita'yı da denedik, olmadı; ne istiyosun anlamadım ki... varsa daha iyi fikrin, söyle. hem sabahtan akşama kadar "rıdvan şöyle, ömer üründül böyle, gürcan bilgiç öyle..." diyeceksin, hem de onlardan duyduğun "arda'dan santrafor yaratılır mı kardeşim?!" zırvalarını burada satacaksın; oksijen israfı seni...

    caner için de bir çift laf etmemek olmaz. o pozisyondan sonra sakin ve makul davranmasını talep edecek kadar zalim değilim; ona söyleyene kadar önce kendimi sakinleştirirdim elimde olsa zaten. niye bağırdıp çağırıp konu komşuyu huzursuz ettim o zaman, niye sehpaya tekme attım da ayağım sargıda şimdi? futbolcuların sırf para aldığı için de sakin olmayı başarabileceğine inanmıyorum; bunda doğruluk payı olsa bile, ayda yılda bir geliyor onlara da o cinnet hali... ama caner' gençliği, uçarılığı, toyluğu sebebiyle gösterilecek şefkati bırakın ana-babası göstersin; bizim işimiz o değil. bizim işimiz, yani galatasaray olarak, hoşumuza gitmese de, caner'in "canını yakmak" ! hatasını öğrenmeli ve daha da önemlisi, istemeyerek de yapılmış olsa, bir hatanın bedeli olacağını bilmeli! öğrenmesi ve ders çıkarması gereken hatası, kırmızı kart görmek değil; dediğim gibi, onu ana-babası öğretsin. o kartı görürken aklından ne geçtiğini adım gibi biliyorum: "ben futbolumu oynayıp, şovumu yapıp, piyasamı kuramadıktan sonra; yerim galatasaray'ı, elensin bana ne!!!" . buydu aklından geçen... penaltıysa penaltı; arda'nın penaltısı değil miydi o, mustafa'nın penaltısı değil miydi? niye bir tek caner? dediğim gibi; hoşumuza gitmese de, yaptığının bir bedeli olacağını bilmeli...

    ayrıca 6. hakem'in gözü önünde elle oynanılan bir pozisyonda penaltı verilmemesine şaşırıyorum ama, önceki yarıda yine 6. hakeme bu pozisyondakine yakın bir mesafede gerçekleşen bir "surata tekme atma" vakasında kırmızı kart çıkmayışı da bir o kadar hayret verici.

    24 saatten uzun bir süre geçti ama forlan'ın golü sonrası atletico'luların söylediği o ispanyolca pınarbaşı hala kulaklarımda çınlıyor... işin kötüsü; daha demin frank'cığıma söylediğim o "dirençli ve pres yapan rakip orta saha oyuncularını, yaratıcı orta saha kurgusuyla yenme" taktiğini de ilk yarıda başarıyla uygulamıştık. ilk yarı bitiminde soyunma odasına 2, belki 3 farklı üstünlükle dönebilirdik; "halamın bıyığı olsa" sığlığında geçiştirilebilecek pozisyonlardan çok daha net şekilde yaklaşmıştık rakip kaleye ulan...

    sktreeeeet; başarılar gelir geçer, asaletin bana yeter...

    sıcak editler: baglamaist'e bkz hatasını gösterdiği için teşekkürler. ve casus'a da paul garcia'yı hatırlattığı için.
  • 321
    misafir tribünü bileti satışında gişeler ilk açıldığında öyle bir izdiham vardı ki bir ara iki ayağımı da kaldırsam yere düşmeyebileceğimi düşündüm. hani "iğne atsan yere düşmez." derler ya, o durumda doksan kiloluk ben bile düşmezdim.

    "sevdiğin kızı sana vereceğiz ama önce 5 saat ayakta bekleyeceksin, sonra 3 metrelik parmaklıklardan atlamak için debeleneceksin, gişeye gelince öyle bir ezileceksin ki hacmin küçülecek, ufacık bir alanda polis copundan kaçacaksın, yorgun vücudunla depara kalkacaksın (numaralı girişinden otobüs durağına kadar), sonra aynı mesafeyi sıraya girmek için tekrar koşacaksın." deseler durup düşünürüm. fakat söz konusu galatasaray olunca hiç "acaba eve dönüp televizyondan mı seyretsem?" diye düşünmedim. yensek de yenilsek de bu çabaların hepsine değer bu sevda.
  • 322
    aslanların bol bulunduğu müsabaka...

    yenildik anasını satayım, üstüne de elendik. ama başını eğmeyeceksin be dostum, taraftar işte bu günde belli olacak.

    neyse yine bir eski açık koreografisine tanık olduğumuz maçtır bu...
    anlatalım;

    ultraslan koreografilerinde bir şema var:

    1 - önde olayla ilgili bir pankart
    2 - renkli kartonlar
    3 - yine olayla ilgili bir merkez pankart.

    yine bu şekilde oldu; önce içten dışa halka şeklinde beyaz, sarı ve kırmızı kartonlar açıldı. ortaya ise, artık aslantepeye geçene kadar kullanacağımız eski açık çatı direklerini kullanan, bu direklere pençelerini geçirmiş bir aslan pankartı açıldı. önde ise hic abundant leones pankart-yazısı ile tamamlandı koreo. bu arada eski açık demirlerine asıldığı için okunamayan pankartların önlemi de alınmış bu maçta ayrıca tebrikler. :) yapanların ellerine sağlık.

    ultraslan forumdan göremeyenler için gelsin;
    karşıdan;
    http://img442.imageshack.us/...e5507874e105592f.jpg
    kapalıdan;
    http://img203.imageshack.us/...4551683590766223.jpg
  • 324
    mazi kalbimde yaradır sözlük, nasıl anlatsam nereden başlasam . her iki maçta da atleticolu çocuklar bizden iyi oynamıştır, lakin o kadar eksiğe rağmen galatasarayın olduğu her yerde umut vardır şiarı ile her iki maçı da bırakmamıştık. aslında deplasmanda ki maçta ketia nın attığı gol ve son 10 dakika tribunde madridlileri esir almamız turu psikolojik olarak bize yaklaştırmıştı, ama o italyan hakem yok mu o italyan, verse o penaltıyı adım gibi eminim o stad o tribünler defans yapar yine de alırdı o maçı ...
  • 325
    hala rüyalarıma giren maç. kabus mu desek, eziyet mi desek bilemedim. bu maç hakkında yorum yapmak bile istemiyorum. bir takımın elenmesi için bu kadar mı üstüne gidilir yahu. takım iyi oynasa hakemler yakar, takım iyi oynasa defanstan biri hata yapar, takım iyi oynasa bile bir bok çıkıyor işte. sanki kilitlenmiş takım hiçbir şey yapamıyor. bir önceki sene 2-0'dan hamburg'a elenmiştik acı bir şekilde. bu seferde a.madrid'e elenmek koyuyor cidden. deplasmanlarda avantajlı skorlar alıp, kendi mabedimizde iki sene üst üste kaybetmek koydu. hala da içimden acısı çıkmıyor. çıkar mı peki birgün? zor.
App Store'dan indirin Google Play'den alın