• 358
    biletler tükenmiş ve maç kapalı gişe oynanacak.. ulan bi şekil içeri girerim diye düştüm ali sami yen yollarına.. bu arada biletsiz veya birinden yapılan bilet kıyağı ile çok girmişliğim var:)) önce kadir çetinçalı'yı bi yokladım, sağolsun çok bilet vermişliği var.. s..tir git bu maça nerden bilet bulayım dedi:)) kendisi beni çok sever ama bazı anlarda terslemekten geri durmazdı. cepte para var ama karaborsa fiyatlarına yetmiyor. açık tribünler 100 lira üzeri filan.. bide yeni açıkta maç izlemeyeli yıllar olmuş, kapalıya alışınca insanın gidesi gelmiyor. neyse numaralı tribünün önünde dolanıyorum, her tanıdığa salça oluyorum bir şekil ama yok bilet.. neyse o an da onu gördüm:)) sarıyer belediye başkanı şükrü genç.. sarıyer'li olduğum için fırladım yanına gittim, bi baktım elinde 10-15 tane bilet:)) oğlum kurtarırsan başkandan kurtarırsın diyip, başladım konuşmaya.. başkanım bende sarıyer'liyim maça geldim bilet bulamadım diyip adamın etrafında dil döküyorum.. işte bütün ailecek oyumuzu size verdik. ( halbuki yalan vermedik) ben ısrar ediyorum ama başkan inatçı vermiyor bileti ama pes etmedim tabii:)) 10 dk dil döktükten sonra, adam al da beni bi rahat bırak der gibi baktı ve verdi bileti:)) başkanım allah razı olsun dedim, fırladım karaborsacının yanına.. niye derseniz bilet numaralı ben kapalıya gitmek istiyorum. karaborsacılarla aşinalık var tabii, herif tamam takas ederiz dedi ama bi baktım kapalı alt:( dedim boşver çıkarım bir şekilde üste.. aldım bileti koştur koştur gittim, o meşhur kapalı kuyruğu var. neyse içeri girdik, üst tarafa çıkan kapının orda ki güvenlik başkandan inatçı çıktı:) yalvar yakar yok adam bırakmıyor. umudumu kaybettiğim anda yere çömeldim, sahaya bakarken tanıdık bir ses duydum. bir baktım abimin arkadaşı elinde telsizle dolanıyor. güvenlik şefiymiş:)) sarıldık öpüştük, dedim abi yukarı bırakmıyor. neyse herif açtı kapıyı ve sonunda kapalı üste çıktım.. hayatta hiç birşey için kimseye böyle yalvarmam ama gs için çok dil döküp, minnet etmişliğim var.. he yine olsun yine yaparım galatasaray'ı izlemek için..
  • 359
    ne hamburg maçı * ne başka bir maç en çok üzüldüğüm maç bu maçtır kesinlikle. özellikle atletico madrid gibi bir takıma deplasmanda alınan beraberlikten sonra * tüm hafta boyunca tur için baya umutlanmıştım açıkçası. tabi o zamanlar atletico madrid henüz şimdiki seviyesinde değildi yeni yeni toparlanmaya başlamıştı. geçen seneki hüzünlü elenmemizden sonra bu sene yeni formatta iyi şeyler başarabilirdik diye düşünüyorum. iyi kadromuz vardı avrupa'da tam bir avrupa takımı gibi oynuyorduk. hem hakem hem caner sağolsun belki de galatasaray'ı bir avrupa ligi kupasından etmişti. atletico madrid 2 maçta da bizi elemeyi hak etmemişti açıkçası. zaten sonra gitti adamlar avrupa ligini aldı. belki de 2009-2010 sezonunun avrupa ligi şampiyonunu belirleyen maç bu maçtır.
  • 44
    pkk bayrağı açan, ispanyollar değil, ispanyollar arasına sızmış pkk militanlarıdır..!!? söylemekten tüy bitti dilimde, bunu daha önce de yaptılar, planlı programlı bunlar. az araştırın sonra "biz de şu bayrağı, bu bayrağı açalım" deyin sevgili renktaşlar.. hainlerin tuzağına düşmeyin. bunlar, türkiye'yle ispanya arasında olan iyi ilişkileri provake etmek için maksatlı hamlelerdir.. lütfen, kaç yere yazdım çizdim, gelmeyin tahriklere. dünya'da bizlere en sempatik bakan avrupa ülkesi olan ispanya'ya karşı sami yen'de herhangi bir çirkinlik olsun istemiyorum. apo posteri açanlar onlar değil, bizzat bizim içimizden çıkan hainlerdir..! lütfen, sağduyumuzu yitirmeyelim canlar..

    tanım: tahriklere kapılmamamız gereken maç.
  • 334
    rijkaard'lı dönemin kırılma maçı.

    hakemlerin maça değil takımların tarihlerine nasıl etki ettiğinin belgesi.

    kale arkası hakeminin 1 metre dibinde görüp de çalamadığı penaltı sonrası atletico'nun kupaya uzanması, adamların müzesinde +1 kupaları var. tarih hep bunu yazacak.
    kale arkası hakeminin 1 metre dibinde görüp de çalamadığı penaltı sonrası rijkaard'lı takımın başarısız addedilmesi, o düdük gelse hatta o düdük öncesi adil yönetim olsa kupayı belki de biz kaldıracaktık, ama işte "başarısızlık", ve sonrasında gelen süreç de malum.

    ulan şu maçı düşündükçe içim yanıyor. hadi hamburg maçı bizim mallığımızdandı ama bu maçı hakemler yedi be. hakkımızı yediler, geleceğimizle oynadı adiler.
  • 124
    galatasaray'ın sonucunda turu geçtiği takdirde çok büyük bir ihtimalle finale kadar yürüyeceği, geçemediği takdirde ligi oldukça rahat bir biçimde şampiyon bitireceği müsabakadır. görüldüğü üzere sonunda panik yapılmaması gereken, galatasaray'ın bu sezonki kaderini kötü anlamda çizemeyecek bir maç. olacak şey de belli, olur da kaybedersek sözlükte kan gövdeyi götürecek, kazanırsak takımı yerin dibine sokan adamlar hepimizden fazla sevinecek, galatasaray taraftarı her türk insanı gibi gelen ufak bir başarıdan sonra dünyayı unutacak, uzun süre leyla gibi gezecek, ama ilk puan kaybında veya başarısızlıkta yaygarayı koparacak. maçın saha dışı bölümü böyle, gelelim saha içi kısmına. galatasaray'da potansiyel olarak ciddi eksikler var. sabri'nin durumu net değil, arda takımdan ayrı çalıştı, elano ufak bir sakatlık geçirdi, emre güngör sanırım şu an belirsiz, servet ilginç bir şekilde kadroya giremeyecek gibi görünüyor, keita afrika kupası'ndan dönüşünün de etkisiyle inanılmaz yorgun, kewell ve baros zaten sakat. atletico madrid'in ise doğal olarak galatasaray'ın içinde bulunduğu durum ile alakası bile yok. sakatları takımın oyun sistemini ve akışını etkileyecek kadar büyük değil. sadece agüero hasta olduğu için durumu belirsiz, tiago ise avrupa kupalarında atletico forması giyemiyor. kısacası olması gerektiği gibi. yani galatasaray aylardır olduğu gibi tam kadro çıkamayacak, yanından bile geçemeyecek, agüero bir fedakarlık yaparsa büyük ihtimalle atletico savunmanın solundaki sıkıntı dışında ideal takımı ile sahada olacak.

    oyunun teknik kısmında galatasaray'ın sakatlıklar konusundaki dezavantajı biraz daha göze batacak büyük ihtimalle. zira takımlarının gidişatı nasıl olursa olsun son derece uyumsuz ve kötü olan atletico savunmasını etkisiz hale getirmek için sahaya çıkacak isimler arasında elano dışında ciddi anlamda formda olan tek bir isim bile yok. ayrıca artık bir klişe haline gelmiş olan "santraforu yok ya gassarayın" durumu da halen devam ediyor. buna rağmen galatasaray %80 ihtimalle atletico karşısında gol bulacaktır. işin kilidini çözecek anahtar ise savunmada değil orta saha bölgesinde. mustafa sarp'ın ve elano'nun kesinlikle oynaması gerekiyor. bu iki oyuncunun yokluğu galatasaray'ı çöküntüye bile sürükleyebilir ruhunuz duymaz, duysa da nasıl olsa rijkaard'a sallarsınız. neyse, mustafa'nın hareketliliği ve cesareti atletico'nun hücumlarını bozmasa bile sekteye uğratacak önemli etkenlerden biri. elano ise takımın uzun süredir en önemli ismi, geldiği günden beri de takımın en kaliteli oyuncusu. onun hücumdaki yaratıcılık seviyesi galatasaray'ın maçı nereye götüreceğinin, veya nereye sürükleneceğinin belirleyicisi olacak. zira maçın ortası yok. ya atletico ciddi bir patlama ve konsantrasyonla turu net bir skorla alacak, ya da galatasaray oyuncuları geçen sene yaşanan konsantrasyon kaybını yaşamaz ve oyun anlayışına sadık kalırsa, takım ilk maçta olduğu gibi oyunu istediği gibi yönlendirip istediği skoru alacak. kale konusunda benim fikirlerim belli, leo franco ortalama bir kaleci, yenmeyecek topu yemiyor, yenecek topu aynen içeri alıyor, üzerine de kritik hatalar yapıyor. beşiktaş maçında holosko'nun kafasını kurtarışı herhangi bir düşünce değişikliğine götürmedi beni. zira holosko'nun kafası oradan yapılabilecek en kötü vuruşlardan biriydi. franco tek elini uzatıp topa ulaşmayı başardı. zıplamaya gerek bile duymadı. neyse kaleciyi geçelim, maç kurtaracak seviyede değil ama maçı tutabilecek seviyede bir kalesi var takımın. bundan sonrası daha önemli.

    savunmada sabri'nin kesin olarak takıma girmesi gerekiyor. uğur çok uzun süren sakatlığı yüzünden sahip olduğu yeteneklerin büyük bölümünü artık elinde bulundurmuyor. savunma anlayışı ve oyun görüşü köreldi, hava toplarında etkisiz, hücumlara çok katkı sağlayamıyor. eski uğur dediğimiz adamdan geriye tek kalan güzel ortaları. onları da yapmak için fırsat bulamıyor yavaşladığı için. sol bek pozisyonunda artık bir savunma oyuncusu olmayan, bir gözlemci-araştırmacı olan hakan balta oynayacak. rakiplerini iyi bir şekilde gözlemlemeyi kendisine görev edinen hakan, vahşi doğada hayatta kalmak için rakibinin üzerine gitmemeyi ve biraz uzakta kendi halinde takılmayı tercih ediyor. hücuma da gidemeyen hakan, artık düşmanları için bir tehlike oluşturmuyor. artık o, ormanda hayatta kalmak için saklanan bir...öhm. stoper bölgesine gelirsek, gelemiyoruz, zira rijkaard'ın lucas neill'ın yanında kimi tercih edeceği belirsiz. emre'nin durumu belli değil, servet konusunda rijkaard hoşnut durumda değil. ya dinlendirmek için ya da başka bir sebep yüzünden beşiktaş maçında oynamayan servet'in oynayıp oynamayacağı yönünde gelen soruya "belki" demiş kendisi. ne olursa olsun neill tek başına bile çok önemli bir savunma silahı. emre oynarsa daha atletik ve çabuk bir savunma, servet oynarsa daha sert ama oyun kurmada biraz daha yetersiz bir savunma hattı çıkacak ortaya. bu hattın performansı ise iki boyutlu, atletico etkili olmayı başarabilirse topu çalma ve saklama konusunda iyi olmak zorundalar. ancak galatasaray oyunu istediği gibi yönlendirebilirse bu sefer de tercihleri neredeyse mükemmel olmak zorunda. uzun top atılacak pozisyonda kısa pas, kısa pas denenecek pozisyonda uzun pas yapmaya başlayacak bir savunma hattı sadece kendisini değil bütün takımı ve hücum anlayışını sabote eder.

    orta saha az önce yukarıda belirttiğim gibi, arda hücum hattında değerlendirildiği için oynaması gereken ilk iki isim elano ve mustafa sarp. üçüncu isim büyük ihtimalle mehmet topal olacak. bu üçlüden ilk iki isim zaten genel olarak formda, mehmet topal'ın performansı orta sahanın genel performansında belirleyici olacak. iyi maçlarından birini çıkarırsa atletico agüero'yu değil barış özbek'i arar. barış demişken, neyse demeyelim böyle bir yazının içinde küfür geçmesin. bu bölgenin performansı da söylediğim gibi mustafa ve elano'nun ellerinde. mustafa aktif oynar, dikine oyun anlayışını devam ettirirse, ve elano savunmada çok yetersiz kalmaz, hücumda da en iyi yaptığı şeyi yapmaya devam ederse galatasaray mehmet topal ile bağlantılı olmak üzere orta sahayı kontrolüne alacaktır. bu hakimiyet rakibe bağlı değil mi, bağlı elbette, ancak elano ve mustafa atletico'nun orta saha oyuncularından daha kaliteli oyuncular. mustafa konusunda sabahlara kadar tartışabilirim, ama bu kendisinin zihnini kontrol altında tutabildiğinde oldukça üst düzey bir oyuncu olduğu gerçeğini değiştirmez.

    hücum bölgesinde ise arda ve keita ilk tercihler olacak. sol bölgece gio veya caner ikilisinden biri oynar. ikisi de bugün rakibi oldukça zorlayabilecek oyuncular. sol kulvarda genel kanının aksine ciddi bir aktivite bekliyorum ben bu maçta. caner de oynasa gio da oynasa sahada etkisiz kalmayacaktır. arda'nın performansı ciddi bir artış göstermiyor ama düşüş içinde olduğu da söylenemez. hücumun en etkili ismi olur mu bilemiyorum ama maç içinde devamlı olarak çalışacağı kesin. takımın her zaman skoru değiştirebilecek üç oyuncusundan biri. keita ise yorgun, ölüsü bile maç içinde skoru değiştirebilecek yeteneklere sahip ancak keita hem mental olarak hem fiziksel olarak yorgun. üst üste oynanan iki maçta yük büyük oranda onun üzerine bindi. sol kulvar iyi çalışmazsa yine öyle olacak. ancak subjektif de bakılsa, objektif de bakılsa keita yarın agüero oynamazsa sahanın coşmaya en müsait oyuncusu olacak. ancak kilit kısımlar savunma ve orta saha bölgeleri olduğu için bu üç ismin etkinliği ve takıma yararı değişkenlik gösterecektir.

    özetlemek gerekirse, galatasaray bu halde, sürüyle sakatı, formsuz oyuncusu ve bir adet barış özbek'i olduğu halde atletico önünde kendi oyununu oynayabilir. bunu yaptığı takdirde tur galatasaray'a yakın. ancak galatasaray oyuncuları sahaya motive olamamış bir halde çıkarsa, maç içinde uzun süreli konsantrasyon kaybı yaşarsa, savunma ve hücum tercihleri sürekli olarak yanlış yapılırsa tur atletico'ya yakın değil, atletico'nun. galatasaray bu gerçeği bilerek oynamak zorunda. atletico'nun ligde düşmemek gibi acayip bir hedef dışında herhangi bir amacı kalmadı, hafta sonu almeria'ya yenildiler. işler orada hala iyi gitmiyor. bunun nedeni galatasaray'da olduğu gibi sakatlıklar veya eksikler değil, ancak yine de bu atletico'nun özellikle savunmada kötü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. kötü olan şu ki, atletico'da formsuz olan oyuncuların devamlı olarak, son 10 dakika bile olsa toparlanma ihtimali var, ancak galatasaray'da kewell ve baros'un yarım dakika bile oynaması mümkün değil. iki takım arasındaki fark şu noktada büyük oranda bunun yüzünden oluşuyor. özeti özetlemek gerekirse, galatasaray kendi oyununu oynayabilirse kazanır, büyük ihtimalle gol de yiyecektir, takım dengesiz oynarsa kaybeder, ama gol atacaktır. son olarak, galatasaray taraftarı olduğunu söyleyen kesim ali sami yen'de galatasaray taraftarı gibi davranırsa bütün bu yazdıklarımı galatasaray lehine değiştirebilir. ve bu cümle her maç için geçerli.
  • 314
    bu maçı da, avrupa hayallerini de, türkiye kupasını da hatta belki ligi de kaybetmiş ve kaybedecek olmamızın sebebini gördüğümüz maçtır.
    kimsenin suçu yok ne rijkaard'ın ne adnan polat'ın. tek sorumlu vardır o da şans. evet bu kadar basit. eğer ki bu sakatlıklar olmasaydı galatasaray şu anda üç kulvarda da ipi göğüslemeye yakın bir görüntü çizerdi.

    kahve muhabbeti mi oldu?
    basit mi kaçtı yazdıklarımız?
    ya da forumcu gibi mi yazdık?

    iyi o zaman, şöyle diyelim;

    galatasaray yönetiminin ne gibi çabalar içinde olduğunu ve ne imkansızlıklara karşı savaştığını, içerde neler döndüğünü bilmem,
    galatasaray sağlık kurulunu eleştiremem çünkü doktor değilim. sadece söylediklerinden geç dönen futbolculara üzülürüm. neden geç döndüler demem.
    frank rijkaard ve neeskensi eleştiremem çünkü ne yaşım onlar kadar ne de futbol bilgim,
    mert çetin'in suçu olsa onu bile eleştiremem, zira; ingilizce seviyem upper intermediate. çıkarıp professional sertifikasını suratıma vursa gıkım çıkmaz.
    galatasaray futbol takımını eleştiremem çünkü en fazla 2 sene amatör topçuluk yaptım, saha psikolojisini bilemem,
    4-3-3 sistemini eleştiremem çünkü ben hala 3-4-3 sistemi savunan cahil biriyim.

    insanın bir konuyu eleştirmesi için illa o konunun profesörü mü olmalı? diyen galatasaray sözlük yazarlarını hiç eleştiremem çünkü; onların bilgileri eleştirecek kadar benimkisi ise oturup seyredecek kadardır.
    galatasaray sözlük moderasyonunu hiç mi hiç eleştiremem zira hala forum tarzındayım.
  • 320
    santraforsuzluktan yakınıyorsun di mi? al, zlatan ibrahimovic; benden... bek de mi lazım? şurda dani alves olacaktı bi tane, uyarsa al. bi de sol bek, hmm... gianluca zambrotta uyar mı? ha illa ofansif olsun diyosun. karışmak gibi olmasın ama football manager'ı azalt biraz bence. iyi hadi maxwell vereyim? ya lafı mı olur al, senden kıymetli mi? şimdi bi de stoper... valla haklısın ne diyeyim; kaynanan seviyomuş, rio ferdinand kalmış geçen partiden, sevildiğini bil... kaleci mi? niye lan franco iyi gibiydi? tamam ya tamam; 99'da saçından kopardığım telden taffarel'i klonlamıştım, 10 yıldır buzdolabında duruyo, sana kısmetmiş...

    suratındaki ebleh gülümsemeden anladığım kadarıyla, "bu kadroyla atletico'yu ezer geçeriz lan!!!" diye düşünüyorsun di mi? nah geçersin...

    bekinle, santraforsuzluğunla, stoperinle, kalecinle yenilmedin; ön liberolarınla yenildin çünkü. bak şimdi; ofsayt icat olunduğundan beri, futbol halat çekme yarışı ile çok büyük benzerlik gösteriyor. çünkü:

    1-) bu oyun 60, bilemedin 65 metrede oynanır; 100 küsür metrelik sahanın tamamına 11 kişiyi yayamazsın.

    2-) o 60 metrenin hangi 60 metre olacağını da kendin seçemezsin, onu ön liberoların performansı belirler. orta alanda çalıp iyi kullandıkları her top, arkalarındaki defansa 1'er 2'şer metre ileri çıkma fırsatı verir ve rakip hücumcular da onlarla beraber gerilemek zorundadır; yoksa ofsaytta kalırlar. ön liberoların mücadelesi ile 1'er 2'şer rakipten sökülüp alınan her metre, seni rakip kaleye daha da yaklaştırır. kanattan yapılan ataklarla kazanılan metreler kalıcı değildir, çünkü merkezi değildir, pozisyonu asimetriktir; takımın geri kalanı kanat oyuncusuna paralel olarak hareket edemez. kanat oyuncusu driblingle yardırırken, onu sadece hücumcular takip edebilir. [iç ses/on] neden golden sonra tekrar santra yapılır sanıyorsun? oyunun döndüğü 60 metreyi sıfırlamak için... [iç ses/off] bu oyun belki de bu yüzden bu kadar güzel...

    ignacio camacio(pardon, edit: raul garcia) ve assuncao'ya karşı mehmet topal ve mustafa sarp'la zaten orta alanda kaybetmeye mahkumuz. öyle de oldu ve top çala çala bizi ikinci yarıda orta sahamıza gömdüler. top çalabilmek için elleirnde mücadeleden başka koz olmayan iki ön libero ile oynadık. sakın öyle "evet" manasında başını sallama; dünden beri rijkaard'ın takımı geriye yasladığını, defansif oynattığını yazıp(daha doğrusu sıçıp) duruyorsun! şu çocukça angut hezeyanların yüzünden bu ülkede 2 senede bir teknik direktör değiştirildiğini düşündükçe delirecek gibi oluyorum!

    gelelim sana rijkaard...

    şu an muhtemelen "ulan galatasaray dediler, adına tav olduk, geldik... ama ne biçim memleket lan burası? 70 milyondan 1 ön libero çıkmaz mı be?!" diye düşünüyorsun. valla ne diyeyim, haklısın. ama bahane bulma sen de, orta alanda mücadelesi sağlam olan takım her maçı kazansa; yaratıcı futbolculara milyon dolarlar ödeneceğine, adamlar gider afrika'dan iri yarı 2 tane ön libero bulur, alınmadık kupa bırakmazdı. orta sahadaki mücadeleleriyle boy ölçüşemiyorsan, sen de onlarda olmayanla oyna; yaratıcılıkla! anladık; top dağıtımı üstlenen elano maça pek iyi başlayamadı ve ilk yarı sonunda resmen biçildi. tamam, çıkart; ama ayhan'ı oyuna almak niye? "adamlar bizden iyi basıyor, bari defansif oyuncuyla karşılık vereyim..." diye mi düşündün? o zaman oyuna alacağın adam barış'tır; herifin varı yoğu rakibe basmak zaten. yoksa "ayhan'ın ofansif kabiliyetlerinden" faydalanmak için mi oyuna aldın? ah be abi... kaç kere yazacağız? hadi sen nasıl olsa okumuyorsun da; daha kaç kere deneyip yanılacaksın? o ayhan'ı sana nasıl anlattılar biliyorum; "ooo, geçen sene bizim takımın pas yüzdesi en yüksek adamıydı bu, bi de sivas'a bi gol attıydı; görsen..." dediler. eskidendi o abi; geçti gitti ya...

    rakibe ofansif olarak karşılık vermek istiyorsan, sahadaki en yaratıcı futbolcun arda'yı forvet arkasına çek ve santrafora arda'ya nispeten daha yatkın olan gio'yu da oyuna alarak monte et... tamam; bu planın da işe yarama ihtimali %40'ı geçmez, sonuçta form durumlarını falan bizden iyi biliyorsun, belki antrenmanda ayhan ağzını açık bıraktı, bilemem... ama ayhan akman değişikliğini anlamadım rijkaard, anlayamam!

    neyse frank, sana sözüm bu kadar. gördüğün gibi eleştiriyorum fakat makulüm. takımı defansif oynattığını iddia eden falan çıkarsa bana yolla; kızılcık sopası buldum geçen, güzel zımparaladım falan, siftahını yapalım artık...

    -----

    öyle ya da böyle, orta alan mücadelesini kaçınılmaz olarak kaybettik mi kardeşim? öyleyse umudumuz, sadece kontrataktır ve gol yememe ihtimalimiz de yoktur. orta sahayı ele geçiren, bir şekilde golü bulur. açığı veren, maçtan daha günler önce yerme cümlelerini hazırladığın uğur, hakan balta, servet değil; çok güvendiğin lucas neill de olabilirdi. stoper ikilin isterse carles puyol - rio ferdinand olsun, sen rakip hücumcuya ilk aktif direnişini ancak ceza sahası önünde(stoperlerinle) gösterebiliyorsan; kocaelispor'dan/kasımpaşa'dan/çaykur rizespor'dan "minimum" 1 gol yersin. yediğimiz goller nasıl bir kişinin verdiği açığa bağlanabiliyor, anlamıyorum. 15 dakika önceden bağıra bağıra gelmiyor muydu gol? tamam ulan; senin hatrına, zaman makinesi ile düne dönüp uğur ve servet'in verdiği iki açığı bir şekilde siliyorum. peki sen buna rağmen o maçı gol yemeden kapatabileceğimize gerçekten inanıyor musun?

    eğer bize bu maçı kaybettirenin, golleri yediğimiz dakikalarda yaptığımız hatalar olduğuna inanıyorsan:

    (bkz: #322505)
    (bkz: #322477)

    ama nasıl olsa problemin köklü ve sistematik olduğuna inanmak istemeyecek ve ilk 11'de yapılacak 1-2 değişiklikle maçın da, euro cup'ın da kazanılabileceğine inanmaya devam edeceksin. servet ömrü boyunca oynadığı oyunu oynamasına rağmen neye şaşırılıyor? hücumda etkili olması + senelerdir kendisiyle taşak geçen dallamaların vicdan mastürbasyonu sebebiyle defansif zaaflarını görmezden geldiğimiz sabri, nasıl "bizi uğur'dan kurtaracak adam" oluyor? uğur'a ben de kızıyorum hücuma katılmadığı için ama, kendini böyle kandırmana izin verirsem durumun şizofreniye kulaç atacak. sabri iyileşip uğur'dan formayı aldığında takıma katacağı tek şey kanat hücumu olacak ve sağ kanadımız sezon başından beri olduğu gibi rakibin vasat kanat oyuncuları tarafından delik deşik edilmeye devam edecek...

    geriye gömülmüş bir takımı driblingle kanattan hücuma çıkarabilecek, dünyada 5-10 tane kanat oyuncusu varsa; biri mutlaka keita'dır. ama bu şekilde değil; sezon başında yaptığı gibi. önüne-arkasına bakmadan, hiç bir şey görmeden, ne pahasına olursa olsun sıfıra inmek için deli gibi koşan keita gerekiyor. tamam; adam bileğine hakim ama bunu gösterecekse, ceza sahasına yakınken göstermeli; orta alanda süratlenmesi gerekirken, rakibine bacak arası atmaya çalışarak zaman kaybetmemeli. eskisi gibi süratini kullanarak geçip gitmeli.

    bir kere daha "arda'dan santrafor olur mu yeaa..." duyarsam delirecem sanırım. kaç etti bilmiyorum ama, parayla değil ya ulan; bir kez daha anlatıyorum. bi kere tehlikeli bölgedeki topu savunmamız alelacele uzaklaştırırken "hep arda'ya top şişiriyorlar, bu mu total futbol yeaaa..." diyen andavala edecek hiç bir lafım yok malesef; beni aşıyor... arda'nın ileri uçta tutulmasının sebebi, arda topu saklayıp zaman kazandırırken kanattakilere ceza sahasına girecek fırsat yaratmaktır. arda'nın gerçek bir santrafor gibi kaleye sırtını döndüğünü, kanattan orta açılırken top istediğini gördün mü hiç? keita'yı da denedik, olmadı; ne istiyosun anlamadım ki... varsa daha iyi fikrin, söyle. hem sabahtan akşama kadar "rıdvan şöyle, ömer üründül böyle, gürcan bilgiç öyle..." diyeceksin, hem de onlardan duyduğun "arda'dan santrafor yaratılır mı kardeşim?!" zırvalarını burada satacaksın; oksijen israfı seni...

    caner için de bir çift laf etmemek olmaz. o pozisyondan sonra sakin ve makul davranmasını talep edecek kadar zalim değilim; ona söyleyene kadar önce kendimi sakinleştirirdim elimde olsa zaten. niye bağırdıp çağırıp konu komşuyu huzursuz ettim o zaman, niye sehpaya tekme attım da ayağım sargıda şimdi? futbolcuların sırf para aldığı için de sakin olmayı başarabileceğine inanmıyorum; bunda doğruluk payı olsa bile, ayda yılda bir geliyor onlara da o cinnet hali... ama caner' gençliği, uçarılığı, toyluğu sebebiyle gösterilecek şefkati bırakın ana-babası göstersin; bizim işimiz o değil. bizim işimiz, yani galatasaray olarak, hoşumuza gitmese de, caner'in "canını yakmak" ! hatasını öğrenmeli ve daha da önemlisi, istemeyerek de yapılmış olsa, bir hatanın bedeli olacağını bilmeli! öğrenmesi ve ders çıkarması gereken hatası, kırmızı kart görmek değil; dediğim gibi, onu ana-babası öğretsin. o kartı görürken aklından ne geçtiğini adım gibi biliyorum: "ben futbolumu oynayıp, şovumu yapıp, piyasamı kuramadıktan sonra; yerim galatasaray'ı, elensin bana ne!!!" . buydu aklından geçen... penaltıysa penaltı; arda'nın penaltısı değil miydi o, mustafa'nın penaltısı değil miydi? niye bir tek caner? dediğim gibi; hoşumuza gitmese de, yaptığının bir bedeli olacağını bilmeli...

    ayrıca 6. hakem'in gözü önünde elle oynanılan bir pozisyonda penaltı verilmemesine şaşırıyorum ama, önceki yarıda yine 6. hakeme bu pozisyondakine yakın bir mesafede gerçekleşen bir "surata tekme atma" vakasında kırmızı kart çıkmayışı da bir o kadar hayret verici.

    24 saatten uzun bir süre geçti ama forlan'ın golü sonrası atletico'luların söylediği o ispanyolca pınarbaşı hala kulaklarımda çınlıyor... işin kötüsü; daha demin frank'cığıma söylediğim o "dirençli ve pres yapan rakip orta saha oyuncularını, yaratıcı orta saha kurgusuyla yenme" taktiğini de ilk yarıda başarıyla uygulamıştık. ilk yarı bitiminde soyunma odasına 2, belki 3 farklı üstünlükle dönebilirdik; "halamın bıyığı olsa" sığlığında geçiştirilebilecek pozisyonlardan çok daha net şekilde yaklaşmıştık rakip kaleye ulan...

    sktreeeeet; başarılar gelir geçer, asaletin bana yeter...

    sıcak editler: baglamaist'e bkz hatasını gösterdiği için teşekkürler. ve casus'a da paul garcia'yı hatırlattığı için.
  • 146
    eğer işyerinde 3-4 maili birden açıp, birinin cevabını bitirmeden diğerine geçiyorsam; telefonda birine şimdi istediğinizi gönderiyorum dememe rağmen aynı kişi yarım saat sonra "eee nerde?" diye arıyorsa; karşında konuşan kişi dinlemediğimi fark edip bozuluyorsa sebebi bu maçtır. neyse ki bu durum yılda sadece birkaç kez oluyor. gerekirse bilgisayarı omuzlar tüm gece çalışır, bugünkü açığımı kapatırım, işbu ki akşam eve döndüğümde o enerjiyi bana veren mutluluk olsun bünyemde.
  • 43
    tezahurat ile ya da tribünden pankart açarak ilk maçta yapılanları protesto etmeye her türlü eyvallah desem de, provake edilmeye ne kadar yatkın olduğunu bildiğimiz taraftarımızın sahaya yabancı madde atacağını tahmin etmek zor olmadığından, sükunete davet ediyorum. zaten bu tür gazla çıktığımız maçlarda da gerilen ortam hep rakibe yarıyor; korner kullanan adama şişe atarak kazandığımız maç hatırlamıyorum...

    hayır bi de; sportif başarı bi yana, maç olaylı geçer ve manşet olursa, al sana on numara örgüt propagandası. hemi de beleş; gaza gelen birkaç tezcanlı sponsorluğunda...

    bi de katalunya bayrağı açmakla ilgili olarak: orrospu çocuğu faşist general franco'nun ispanya'da estirdiği devlet terörü yıllarında madrid'de okuyan katalan ve bask'lı öğrencilerin kurduğu atletico madrid takımının taraftarına pek koymaz; hatta sevinirler, benden söylemesi...
  • 292
    galatasaray'ı ilk kez yabancı bir takımla oynarken atletico madrid'e karşı seyretmiştim. 37 sene sonra yine bir atletico madrid maçından dönüyorum. tarih 37 senede bir dönüyor galiba. o maçlarda da, madrid'te berabere kalıp, uzatmalarda yediğimiz golle elenmiştik.

    galatasaray taraftar siteleri hafta başından beri anons ediyordu. parçalı formalarla maça gelin diye.kapalı tribünde 10 kişiden 3 ünde forma vardı, 3 ü de değişik formaydı. beyaz, sarı kırmızı ve mor forma. turuncu forma varsa da ben görmedim.

    emre güngör eğer sakatlıktan dolayı kadroda yoksa lafım yok. balta servet oynasın diye kızağa çekilmişse yazıklar olsun. bir yazık da elano çıktığında, ayhan'ın girmesine. ben 40 yıllık taraftarlık hayatımda, bir futbolcunun negatif yönde oyuna somut katkısı olduğunu görmedim. ayhan girdikten sonra atletiko madrid yüzde seksen le oynadı.

    şimdi ben şu resimdeki iddia kuponumda, galatasaray maçından kaybettiğim 10.300 lirayı mustafa sarp'a havale ediyorum. haram olsun, o para kendisinden misli misli çıksın.

    mustafa sarp hakkında bu son yazımdır. ikinci yarı gözümü ayırmadım kendisinden. bundan sonra benim futbolcum değildir. bu saatten sonra mustafa sarp fenerbahçe'ye gol bile atsa yerimden kıpırdamam. lanet olsun, eski trafik polisi gibi oynadı, dahası oynayamadı. bence türkiye'nin en akıllı futbolcusu. topu bana atnayın diye çaktırmadan el hareketi yapıyor, top nereye gelmeyecekse orada bulunuyor. müdahele edemeyeceği topa bulaşıp hata yapar gözükmüyor. galatasaray tarihinin bana göre en sahtekar futbolcusudur. kendisinden nefret ediyorum bu maçtan sonra. koskoca reykart, dünya'nın en büyük milliş takımının futbolcusu elano'yla bank asya liginde kümeye oynayacak takımda oynayamayacak olan mustafa sarp'ı aynı takımın orta sahasında oynatıyor. başka lafım yok hakim bey.

    mehmet topal'ın kötü oynamasının müsebbibi de bu kazma futbolcudur. benim için yok hükmündedir. bu hükümü mkaybettiğimiz bir maçtan sonra değil, kendisini hiç tanımıyordum, galatasaray'a transfer olduğu gün söylemiştim. her maçın maç yazısında da mevcuttur. bülent korkmaz'ın transfer ettiği futbolcunun iyi olma ihtimali sıfırdı, gördük sıfırında altıymış.

    ilk yarıyı, dışarıda atılan golün kıl payı olan avantajını korumayla geçirdik. iki takımda it dalaşı taktiğiyle kendi oyununudan çok rakibin hatasından medet bekler bir futbolu tercih etti. pozisyonsuz, iğrenç futbol bizim gibileri korkutuyor olsa da kulübe geçen zamanı kar hanesine yazıyordu. keytanın getirip içeri kestiği sert ortaya arda turan dokunamadı. elano'nun şutunda da kaleciden dönmesi muhtemel topa kimse koşmadı. hakem futbolsuz, pozisyonsuz, golsüz geçen ilk yarıyı bitiriş düdüğünü çaldığında tur bizimdi.

    ikinci yarının başında elano çıkıp ununu eleyip, eleği asmış ayhan akman girerken tecrübeli taraftardan homurdanma sesleri yükseldi. ayhan girdikten sonra rakip 12, biz 10 kişi oyuna devam ediyorduk ki, çok geçmeden oyuncu üstünlüğü, istatistiği somut olarak değiştirdi. artık atletico oynuyor biz seyrediyorduk. ne seyretmesi şarkımızı söylüyorduk. atletico çökmüş, ben diyorum 5 dakika içinde gol gelecek, yanımdaki, diyor 10 dakika süğrmez golü kalemizde göreceğiz, yoğun tezahürat başladı.'' elimde sigara, deplasman yolunda, seeen var ya seeen:koyalım fener'e, koyalım kartal'a şampiyon olalım'' takım isteğimizi geri çevirecek değil ya. canına millet kazmaların, ne işimiz var abrupa sahalarında. bak ben bu yazıyı yazarken fenerbahçe'de elenmiş, mutlaka onların taraftarı da razı cim boma koymaya, lilli'nin yerine. biz bir garip çingeneyiz, nemize gerek gümüş zurna. türkcell langırt ligine devam ederiz, ali sami yen'deki fener maçını yendik mi tamamdır.

    kaleci leo franko, yediği golden önce, kısmete bir top elşnde kaldı, bir top direkten döndü. çuval demeye dilim varmıyor, ama böyle kaleciler için kullanılan deyimdir.kendisine verilen topu 8 dönümlük arazi yerine bize attı. o topun deevamında futbolcuların kaçışmasıyla pozisyona giren ispanyol için iş topu çerçeveye nişanlamaya kaldı. gerisini leo hallederdi, yalandan yere yatış, kısmi felç, soğuk havada soğuk duş. bereket takımda arda turan sakatlık dinlemeden oynuyor. onu bile eleştiren var mı? bilmiyorum ama arda olmasın takım santrayı bile geçemez. caner iyi oynarken, yenilgiye direnirken topu arda'ya geçirdi, kendine özgü geri çekişiyle içeri kavisli kesti kaptan. keyta'nın numaralıya doğru attığı taklalarla bitti pozisyon. ne var ki orta saha hayalet futbolcuları artı kazmalarla ikinci gol pek yakında görünmüyordu. caner bir pozisyonu söke söke kaptı, pozisyon penaltıymış galiba. son çırpınışımızdı, caner peşpeşe sarı kartlardan dışarı çıkınca, arda taraftardan son bir gayret istedi. takımdaki kazmalara kaleci de eklenmişti, bir topu daha gelişi güzel bizim tribüne yolladı. o top da gide gide ağlara kadar gitti. ve bu senede bekar gezdik. uzatmaların son dakikasında reykart prensi, hayaletini, artık adını bile anmayacağım bankosunu kenara alarak taraftarın gazabından kurtardı. el çiko'yu oyuna soktu. zavallıya acıdım, etrafa melun melun bakıyordu.

    elendik, şimdi iki ihtimal kaldı. ya şampiyon olacağız ya ikinci. bu ihtimallerden birinin geröekleşmesi için de ister reykart, ister ben olatyım takımın başında. gelecek senenin planları yapılmayacaksa, bundan sonraki maçlar gazoz maçlarıdır.

    maç bittikten sonra leo franko,'' bize ne güzel geçirdiniz'' demek için çıkış tünelinin girişine kadar gitti. her bir atletik futbolcuyu tebrik etti, küfürler eşliğiyle de en son gözden kaybolan futbolcu oldu.

    şu düştüğümüz hale bakın. 10 sene önce evire çevire yenerek aldığımız kupada 16 takım arasına girebilmek için yırtınıyoruz. açın bakın arşivlere bu kademedeki maçları biz 8.000 kişiyle oynardık. bir arda turan, yarım keyta'yla olmuyor bu işler sevgili reykart. geçmiş olsun.
  • 283
    eşit şartlarda mücadele etmediğimiz maçtır. her şeyi geçtim.. forvetsiziz lan..?! forvet yok..?! geçen sene de stoper yoktu..?!
    her sene bi çile.. bir daha ki sene de sanırım kalecisiz oynayacağız..!!

    tabi eleniriz, tabi yeniliriz.. bu takıma yazık değil mi? tam kadro olsa, ortalığın ebesini ağlatacak kadro nere, bu kadro nere..??
    üstüne bi de pç bi hakem, ardından bi de 10 kişi kal..
    ne diyelim, asaletin bize yeter deyip oturalım.
    elbet bir gün.. elbet bir gün..!!
App Store'dan indirin Google Play'den alın