• 451
    --- alıntı ---

    ''iki ayrı maç seyrettim. ilk yarıyı g.saray en az 2-0 önde bitirebilirdi. kanatlardan f.bahçe'yi darmadağın ettiler. her pozisyonda şut atan ve çerçeveyi bulan santrforlarıyla da gole çok yaklaştılar. bu devre g.saray rakibini bitirebilirdi. bitişi gene g.saraylılar önledi. sabri, servet ve ayhan, f.bahçe'nin baskı altında neredeyse tükendiği anlarda geriye, yana toplar yaparak ezilen f.bahçe'nin çıkmasına, kontratak yapmasına, dirilmesine sebep oldular. f.bahçe'nin ilk yarıdaki en tehlikeli iki atağı, iki g.saray kornerinden geldi. tabloya bakın! çünkü kornerlerde dahi topu geriye oynama hastalığı yüzünden f.bahçe'yi rahatlattılar. ikinci yarı tablo tamamen değişti. hagi, akıl almaz bir korkaklıkla topa basan, ileride adam eksilten, çok güzler paslar atan ve kanat akınlarıyla f.bahçe'yi dağıtan o hücum futbolunu yok etmek için inanılmaz değişiklikler yaptı. aykut kocaman'a gidip "seni kim rahatsız ediyor, onları alayım" dese o ancak bunları seçerdi. çıkardığı adamlarla g.saray'ın ileride topa basmasını, kanat akınları yapmasını ve orta sahadan top çıkarmasını önledi. bu oyunun mimarları, elano, cana ve misimoviç'i çıkararak intihar etti. intiharın işaretini de g.saray'ın kadrosunda ne işi olduğunu merak ettiğim, her ikili mücadeleyi kaybeden, ayağına gelen topları da rakibe atan barış'ı sokarak verdi. ve maç tamamen f.bahçe'ye döndü. ne var ki, haftalardır söylediğim gibi f.bahçe de ahım şahım bir top oynamıyordu. rijkaard'ınkini aratmayan ikinci yarıdaki g.saray'ı yenebilmeleri işten değildi. ama onlar da sanki beraberliğe razı, "hasbelkader bir gol atarsak üstüne yatarız" havasında oynadılar. ''

    hıncal uluç

    sabah

    --- alıntı ---
  • 452
    önemli olan 2 nokta vardır ;

    1 - henüz 1 hafta önce iki pas yapamayan bir takım 1 hafta içinde nasıl bir çalışma temposu ile bu futbolu ve kondisyonu sergilemiştir ?
    2 - en önemli 3 oyuncusu ve as kalecisi sakat bir takım bu kadar pozisyonu yakalayıp nasıl atamaz , şans denen şey aslında yok mudur ?

    bunların dışında kaybedeceğimi beklediğim ama iyi değil , mücadeleci bir futbol arzuladığım galatasaray beni yine gururlandırmış ve kısmen mutlu etmiştir. neden kısmen ? çünkü biz bu maçı çok rahat alırdık arkadaş. pino biraz daha şanslı olsaydı , emre çolak o pozisyonda biraz daha içeri girip iyi bi vuruş yapsaydı falan sonuç çok daha iyi olabilirdi. tabi bütün bunların yanında maç öncesi "10 atıcaz 10 olum" diyen fenerbahçe taraftarları ; 3 yıldız oyuncusu eksik , hocası 2 gün önce göreve gelmiş ve 10 yıldır oradan puan alamamış bir galatasaray tarafından ezildiler. yani bırakın gazeteler ne diyor , yorumcular ne anlatıyor , bunun başka adı yok arkadaş.

    tabi beni asıl üzen şey daha farklı. daha önce de söyledim ; bu maçı galatasaray kazanır ya da iyi bir sonuç alırsa bütün suçlu * olur diye. zaten çok farklı olmadı durum , pek çok taraftar bile "aha bak rijkaard gitti neler oldu" dedi bile. tabi o taraftar bugün bu topu oynayan takımın bir hafta önce ali sami yen'de ankaragücü maçında 4 gol yiyen takım olduğunu göremeyecek kadar kör. burada problem ne o ne şu , burada problem futbolcu zihniyeti. bunları atlamayalım ve isimler üzerinde değil fikirler üzerinde duralım biraz.

    söylenecek çok şey var ama uzun uzun yazmaya gerek yok , özet geçiyorum ;

    galatasaray'ın olduğu yerde her zaman umut vardır
  • 453
    maçı beraber izlediğimiz abimiz maçı seyrederken telefonu çalar ama abimiz maç heyecanı ile açmaz. abimizin kardeşi ile şu diyalog geçer aralarında ;

    --- maç heyecanı ile ---

    kardeş : abi x abi mi arıyor ?
    abi : yok y abi arıyor
    kardeş : fenerbahçeli miydi o ?
    abi : hayır bursasporlu
    ben : abi açsana , bursa'dan gol haberi vardır belki ?

    --- maç heyecanı ile ---
  • 454
    11 seneden beri bunu herkez diyor, fenerbahce evinde yenilmeyecek takim degil. her takimi evinde yenebilirsiniz. lakin su 10 seneden beri ne zaman kadiköye ciksak, ellerimiz ayaklariz tutuluyordu! oyunu hep, ama hep geride tutuyorduk. böylece fenerbahce kendine olan özgüvenini yükseltip bizim de sahada panik olmamizi sagliyordu.
    dün 24 ekim 2010 fenerbahçe galatasaray maçı'nda uzun zamandir fener derbilerinde görmedigim bir baski kurabildik onlarin yari sahasinda. pres yaptik ve en önemlisi mücadele ettik. takim olarak inandik. her sene oyunun, derbinin sertliginden yakinan futbolcularimiz, bu sene ilk defa, rakip takimi isyan etme noktasina getrdi! gecen seneye bakilirsa, keita roberto carlos mücadelesi, baroni arda gerginligi yasanmadi. bu o oyuncularin sahada olmamasindan da kaynaklaniyor tabiki ama demek istedigim, galatasaray oyunculari, kendilerini provoke ettirmediler. tam tersi oldu, provoke eden biz olduk.

    her sene kadiköyde bize yapilan oyunlari (topa sert girmeler, adam markaji yapmalar, hakemi manipule etmeler), bu sefer galatasaray futbol takimi fenerbahceye uygulamistir. cirkef bir takimi, kendi sahasinda, kendi silahlariyla susturmustur.
    isin aci yani, bu sonucun galibiyetle sonuclanmamasi. böyle bir zamanda, oyuncularin bu performansi gercekten takdire sayandir.

    gecen sene milan barosa yapilan o sert faul, fenerbahceye bu sene cok pahaliya patladi ayrica. niang ve diar sakatlandi. baros kadar uzun süre sakat kalacaklarini düsünmesemde, fenerin zirveye giden yollarini zorlugcagi kesin.
  • 456
    fenerli kardeşlerimizin " ya hakem sürekli oyunu durdurdu, atağa geçemedik ki" sitemleri ile başladım güne. tabii alışmışlar her sene hakemi etki altına almaya, tüm düdüklerin lehlerine çalınmasına. he sonradan da hediyesi geliyor "kihi kih kih beraberliğe mi seviniyorsunuz?". tüm galatasaraylı kardeşlerime tavsiyem, öyle açıklamalara girmeyin "oyuna seviniyorum, baskımıza seviniyorum" filan demeyin. gülümseyin ve alaycı bir ifade ile "hee evet" diyin.
    karşı taraf daha çok uyuz oluyor inanın, çünkü gerçeğin farkındalar, kısıtlı kadromuzu en optimize şekilde kullandığımızın farkındalar, o son dakikalardaki bir topumuz girse ellerinde hiçbir şey kalmayacağının daha da iyi farkındalar. seneye de bir önceki maç kötü oynasak da, yine gaza gelse karşı medya, biz bu sefer galibiyetle sustursak :)

    kardeşim sesi kısılmış halde geldi maçtan dün, ultraslanla ilgisi yoktur, münferit izleyici işte. tıpkı onun gibi bu maça giden, takımına güvenen insanların da, rakip takıma handikaplı galibiyet oynayanların da "taraftar" sayıldığı günümüzde, parayı rakip takıma basmak yerine karaborsadan 3 misli para verip bilet alan muhteşem taraftarımıza teşekkürler. çok pis gaza geldim, seneye "asla gitmem" dediğim kadıköy deplasmanına gitme hesapları yapıyorum şu an.
  • 457
    keyifle izlediğim, yıllardan sonra ilk defa korkmadığım, ulan yenilecez galiba demediğim bir maç oldu. isterdim ki bu gzel istekli oyun şöyle 2-3 güzel gol ile süslensin, 10 yıllık saçma sapan tarih zamanında dikilen bayrak gibi toprağa gömülsün. ama olmadı, yine fenerbahçe balı sahadaydı dün. top yine istemedi. ama o isteği o arzuyu o hırsı görmek, o olumlu futbolu izlemek bana keyif verdi. bir o kadar da düşüncelere gark etti ve üzüldüm, daha önce neredeydiniz diye?

    hagi ve tugay takıma bir kimlik kazandırmış 2 günlük sürede, şimdi herkes o formayı hak etmek için oynamak zorunda, rijkaard'ı yediler ama hagi ve tugay'ı yiyemezler, yedirtmeyiz. bundan sonra her hafta belki süper bir futbol olmayacak ama en azından mücadele olacak, hırs olacak, kazanmak için çaba olacak. olmalı...

    teşekkürler galatasaray, dün uzun zamandır açamadığımız bir kapının kilidini açtınız, seneye o kapıdan yine siz gireceksiniz, ama misafir gibi değil...
  • 458
    ayrıca şunu da söylemezsem haksızlık etmiş olurum, dün maçta 50 bin kişinin arasında aslanlar gibi kükreyen 2000 küsür renkdaşımı, kardeşimi kutluyorum, tüylerimi diken diken ettiler her bağırışlarında. kadiköy'de galatasaray sesleri yankılandı. her birinden allah razı olsun. ultraslanmış, bilmemneymiş ben grup isimlerine takılmıyorum, dün orda 2000 galatasaraylı vardı, 2000 aslan vardı, 2000 metin oktay vardı. ses tellerini yırtarcasına bağırdılar. hepsinden tekrar allah gani gani razı olsun...
  • 459
    bizim bazı futbolcular bir haftada iyi form kapmış dedirten maçtır. rijkaard'ı gönderdikten sonra nasıl bir vahiy gelmiş ise kendilerini aşmış bazı futbolcular.

    beni sevindiren önemli bir nokta defans ile ileri uç arasında mesafenin kısa olması. ömer üründül'ün dediği gibi bloklar arası bağlantı vardı. yani kimilerin dediği gibi çağdışı bir futbol değil çağdaş bir futbol oynadı takım. yalnız bu meziyet öyle 3 günde olacak birşey olmadığından adamın aklına soru işaretleri takılıyor.
  • 460
    tabiri caiz ise fenerbahçelilerin dumur olduğu maçtı. hiç beklemedikleri bir sonuç oldu hatta 1 tane gol atın maç sizin olsun ama berabere olmasın diyen fener taraftarı bile vardı. maçı kazanacaklarını zaten hiç düşünmemiştim, berabere biteceğini de 2.yarının 15-20 dakikasında hissettim. gol attırmamaya ant içmiş bir galatasaray vardı sahada kaleye gelen birçok topu geri çevirdiler. kenarda semihin tırnaklarını yemesi sahaya girdiğinde ise moralsiz yüz ifadesi ve hiç sesi çıkmayan ! yurtdışındaki maçlarda gördüğümüz ruhsuz taraftar izlenimi veren fenerbahçelilerin hali ile, sabrinin uçuş denemeleri ile :) , pinonun herkezi heyecanlandıran mücadelesi ile, haginin verdiği güven duygusu ile, benim için en kıymetlisinin de içinde bulunduğu galatasaraylılarımızın tezahüratları ile izlemeye değer bir maçtı. güzel oldu güzel...

    goller ile daha güzel olabilirdi
    gol demiyorum !
  • 466
    galatasaray'ın kadıköy'de son yıllarda ilk defa, kendi oyununu oynayarak değil de, cana ve neill önderliğinde sert oynayarak rakibi oynatmama planıyla çıktığı maç oldu. hagi-tugay ikilisinin başka bir alternatifi de yoktu zaten.

    fenerbahçe'nin oyununu bozduğumuz gibi özellikle ilk yarı elano liderliğinde hücumda agresif olmamız, topuz-emre ikilisinin kendi ceza sahasıyla orta yuvarlak arasında sıkışıp oyun kuramamalarını sağladı. pek bahsedilmemiş ama mustafa sarp'ın bu maçta yaptığı presler oldukça etkili oldu. m.topuz'a neredeyse topun gelmemesini sağladı maç boyu, ayrıca cana ile beraber alex'in ayağına ne zaman top gelse karşısına dikildi. cana defansif anlamda muazzam iş çıkardı. ne toptan ne adamdan kaçtı. gerektiğinde kendini sakınmayarak rakibe sert girerek mesajı verdi ben wallece misali. 90 dakikayı çıkartacak kıvama geldiğinde ortasahaya yazılacak ilk adam.

    hücumda muhtemelen fenerbahçe pino-elano ikilisinin bu kadar etkili olacağını düşünmedi. gerçi biz de düşünmedik. elano ancak bu kadar akıllı oynayabilirdi. caner'i bazen çalımlarla bazen paslarıyla aciz duruma düşürdü ilk yarıda. yeri geldi içeri katetti, sabri'yi kaçırdı, yeri geldi pino'nun koşu yoluna öldürücü paslar attı. sağ kanattan takımı çok iyi yönetti ancak onun da en büyük sorunu cana gibi 90 dakikayı çıkaramıyor. pino ise geçen sene galatasaray maçında forvet oynayan kazım'ın bize sürpriz biçimde yaşattığı problemi hem hızıyla, hem çabukluğu ile fenerbahçe'ye yaşattı. geniş alanda etkili olabileceğini tahmin edebiliyorduk ama dar alanda da çok çabuk bir şekilde yön değiştirebildiğini, bilek hareketlerini seri şekilde yapabildiğini de gördük. pino'nun bu derece etkili olması, özellikle en alakasız toplarda bile hücuma çıkıp, dönen topu tamamlayabilen lugano'nun ileri çıkmasına engel oldu. çünkü ileri çıksa pino'ya yetişebilmesinin imkanı olmadığını biliyordu. eğer uzaydan şut çekmenin kötü bir şey olduğuna ikna olursa, pino baros'un arkasında iyi bir destekleyici forvet olabilir. misimovic ise bizi bu maçta elano ve pino ile birlikte hücumda tutan adamlardan biri oldu. beklenilenin aksine sol kanatta başladı ve bu hamle gökhan gönül gibi ülkenin en iyi hücum bekinin nerdeyse hiç hücuma çıkmamasına sebep oldu. misimovic savunması kötü bir oyuncu olmasına rağmen, paslarıyla çok etkili bir kontratak oyuncusu. gökhan gönül bu riski alamadı.

    ne zamanki elano-cana-misimovic oyundan düştüler, biz de hücumda oyundan düştük. çünkü yedek kulübesinde bu oyuncuların yerini tutacak tek adam yok. hagi de mecburen barış-serkan(sabri'yi ileri atarak)-emre değişikleriyle ortasahayı canlı tutmaya ve fenerbahçe'yi oynatmamaya çalıştı. ben inanıyorum ki yedek kulübesinde oyunu tutabilecek biri(arda ya da baros) olsaydı. bu maçı kazanmamız işten bile değildi. fenerbahçe içi boş bir baskı kurup, şuursuzca oynuyordu çünkü. maçın son dakikalarında barış-ayhan-sarp-sabri dörtüsüyle hücumda riske girmek manasızdı. ve bu oyuncuların oynayabileceği en verimli şekilde oynadık son dakikaları. her şeye rağmen son dakikalarda 2-3 tehlike yarattık. ve fenerbahçe taraftarını maçın hiçbir bölümünde maçın içine sokturmadık

    maçın bizim için fark yaratan oyuncuları cana-elano-neill-pino oldu. fenerbahçe için de yobo. fenerbahçe taraftarı yobo yerine bilica'nın olmadığına dua ettiler bence devre arasında. ki o yobo bile pino'yu besleyen elano-misimovic ikilisin oyundan düşmesiyle ancak rahat nefes alabildi pino karşısında. bizde ise neill, lugano misali bir sertlikle belki de ligin en iyi 2 forvetinden birini sindirdi. lucas muhtemelen son yıllarda fayda-maliyet açısından ligin en iyi transferlerinden, belki de transferi. beklerimiz özellikle sabri hücum açısından kötü gününde olsalar da rakibin en büyük silahlarından olan kanat ataklarını iyi savuşturdular. stoch ve dia'nın yer değiştirmesi de fayda etmedi. yine de insua'nın hakan’dan formasını geri alması pek uzun sürmeyecek gibi.

    son olarak bu maçı alabileceğimiz ukdesi kaldı bende. yine de sakatlıklara, eksikliklere, spekülasyonara rağmen oynanabilecek en iyi oyunlardan birini oynadığımız maç oldu.
  • 467
    gerçekten beklediğimden çok daha iyi futbol oynadık, çok daha iyi mücadele ettik. pino tek başına iyi işler yaptı. lucas neill muhteşemdi. cana canını dişine takarak oynadı. kısaca sabri hariç çok iyiydik. futbolcularımızı tebrik ediyorum. taraftar da harikaydı. fenerlilerin sesi çıkmadı. sanırım kadıköyde bölye bir mücadeleyi son 10 yıldır yine hagi ile ve lucescu ile yaşamıştık.**
  • 468
    benim için, hayatımın en garip derbilerinden biri oldu:

    * hâlâ rijkaard'ın yasını tutuyorum, gidişini hazmedemiyorum ama diğer yandan kulübede hagi'yi görünce yüzümde güller açıyor. üstelik de tugay bonusuyla...
    * haftalardır rezil oynayan, sakat* bir kadroyla kadıköy'e gidip de, "yoksa o gün, bu gün mü lan?" diye düşünüyorum...
    * haftalardır rezil oynayan takımım, saraçoğlu'nda çatır çatır futbol oynuyor; bir yanım seviniyor, diğer yanım "gareziniz rijkaard'a mıydı ulan?" diyor...
    * son zamanlarda ultraslan'a iyice sinir olmam bir yana, saraçoğlu'nu susturmalarıyla birlikte "heyt be aslanlar" derken buluyorum kendimi...
    * yenmiş olsak, "rijkaard gitti, galatasaray fenerbahçe'yi yendi" diyecekler ve ben sinir olacam; "hagi geldi, galatasaray fenerbahçe'yi yendi" diyecekler ve ben hagi ile gurur duyacam. (u: beraberlik sonucunda da benzer yorumlar oldu zaten. o yüzden de, rijkaard için üzülüyorum; hagi için seviniyorum... )

    böyle garip duygular içinde seyrettim maçı... ha bir de, önceki maçlarda kritik fenerbahçe ataklarında gözlerimi kapardım hep. biraz korkudan, biraz da “bakmazsam atamayacaklar” uğuruna inanmaktan... bu maç, gözlerim fal taşı gibi açıktı! fenerbahçe ataklarında – ki pek yoktu – “korkmuyoruz ulan sizden, bir bok atacağınız da yok zaten” derken gerçekten rahattım... o yüzden “beraberliğe sevinenler”den değil, “galibiyeti kaçırdığımıza üzülenler”denim... ama "beraberliğe sevinenler" lafında bir çemkirme olmadığını da belirteyim. çünkü o sevinenlerin özünde neye sevindiklerini gayet iyi anlıyorum...
  • 470
    bu macta en kizdigim pozisyon , serkan kurtulus'un cizgide stoch'a tek hamlede atlayip bi calımda 10 m geride kalmasidir. kendinden hizli rakibi gol hunisine sokmayip, kose bayragının oldugu yere kadar oyalaman gerekir. boyle pırpır adamlara tekte atlarsan boku yersin. neyse , oynanan futbol ve mucadele icin iyimserim fakat futbolcu kalitesi dusuk oldugu icin pozisyon ve bireysel hatalarin her mac devam edecegini saniyorum. hagi, seni de cok ozelmisim.
  • 471
    arkadaşımın evinde 3 galatasaraylı ve 3 fenerbahçeli olarak izlediğimiz ve doksan dakika tezahürat yaptığımız maç. fenerliler ise az tırsmadı. çaresiz duruşları beni çok eğlendirdi. neill'ın gelmeyen kırmızı kartı, galatasaray'ın atakları ve özellikle fenerbahçe kalesi önünde top çevirirken bizimkilerin yaptığı baskı onları delirtti. ayrıca o dua eden taraftara tek sözüm; itin duası kabul olsaydı gökten kemik yağardı.*
  • 473
    surinamlının teorisinden, hagi'nin pratiğine

    marifet ezilmemekti elbet, ama bir punduna getirip ezerlerse de güzel kokmaktı. nane gibi, kekik gibi, fesleğen gibi mesela. ezildik, reykart gibi koktuk, daha da ezildik hagi gibi, galatasaray gibi koktuk. hiç kimsenin şüphesi olmasın, daha da ezerlerse bizi metin oktay gibi, al, sami yen gibi kokmasını da biliriz.

    surinamlı bir ütopyaydı. onun top oynadığı, hatta barca'da hoca olduğu zamanlarda biri galatasaray'ın başına geçecek deseydi bu bir rüyaydı. tamamı ulusal takımlarda oynayan futbolcuların hocası olarak bizi rüya görürken uyandırdı. ve başladı o lanet olası dar alanda kısa paslaşmalar. antrenmanlarda, takım sahaya ısınmaya çıktığında hep aynı varyasyonları gördük. 5 kişi aralarına 2 kişiyi alıyorlar, bizim 40 sene önce oynadığımız ortada sıçanı oynuyorlar. 40 senede futbolun ordinaryusları sıçan sayısını 2 ye çıkarmışlar yani, başka da yeni bir şey yok. servet'e de aynı idman, elano'ya da. hatta yedek kaleci bile 5 e 2 idmanı yapıyor seyrediyoruz. e maçta da öğrendiklerini uygulasın istiyor hoca. takımın tamamı teknik futbolcuymuş gibi, adam ayırmadan dar alana bütün futbolcuları gönderiyor haliyle. 5 kişi her zaman ortaya 2 kişi alabilseler iş kolay. kabiliyet sınırlı, kondüsyon zayıf, karşı takım da armut toplamıyor, giriyorlar 6 kişi sıçan mevkisine. sonra da biz küfür ediyoruz mustafa sarp'a, barış'a, ayhan'a topu kaptırdıkları için.

    surinamlı, bu işin böyle güzel olduğuna inanıyordu. ezilmek pahasına da olsa böyle oynamak istiyordu. ustalarından öyle öğrenmişti, gullit'le, van basten'le ajax'da, milan'da destanı böyle oynayarak, barca'da aynısını oynatarak yazmıştı. eğer futbolu oynayan en büyük takım sen olacaksan, alınacak en değerli kupayı senin futbolcun elleyecekse, o daracık alanda topu kaptırmadan 20-30 pas yapabilecek futbolcuların olmalıydı. o kadar uzun pas trafiği, stadyumu dolduran taraftarları coşturacak, arkasından güzel futbol ve zaferler gelecekti. eğer galatasaray kendi tarihini aşıp şampiyonlar ligi şampiyonu olacaksa surinamlı'nın rüyasındaki futbolu oynayacaktı. kimi denediyse yapamadı. 7 dönüm arazinin, ancak 2 dönümünde oynatmaya çalıştı servet'i. servet ne yapsın, yeteneği sınırlı, pas vermek üzere attıkları topu şişirdi ileriye. sıfır isabetli şişirmeleri bizim kayışları kopardı. mustafa sarp toptan kaçtı, ayhan emekliliğine gün sayıyordu o kaçmadı, küfürü yedi. hakan balta inceci değildi, 5 metrekare alanda ver kaçlara giremezdi. cana dar alan paslaşması yapabilecek teknikte değildi surinamlı için. barca'da olsa da oynatmazdı, galatasaray'da olsa da. elano ısrarla topa geniş alan kazandırıyordu. top oynama alanını genleştiriyordu. bir türlü hocanın istediği gibi oynayamıyordu. elano'yu da oynatmadı. pino'da, kewell'de onun futbolcuları değildi. hatta arda, arda olmasa, canımız kanımız olmasa, yeni transfer olsa onu da oynatmayacaktı. dar alanda ortada sıçan oyununda sıçan olmak istemiyorsan, rakibinden çok koşacaksın.aslanlara yem olmak istemiyorsan,öyle en yavaş koşan ceylan olacaksın ki, en hızlı koşan aslandan daha hızlı koşacaksın.

    mustafa sarp'ı, barış'ı, servet'i oynatmasındaki sır buydu belki de. onlar çok koşabiliyorlardı, bir tek eksiklikleri vardı sadece o da futbolcu olmalarıydı. lisans verildiğine göre, bunlar futbolcuydu, hem çok koşacaklar sıçan olmayacaklar, hem de her daim 2 veya daha fazla futbolcuyu sıçan gibi oynatacaklardı. ne bilsindi koskoca reykart, bunlara futbolcu lisansını o mu vermişti? katır gibi kuvveti olan bu futbolcular ah bir de kendi aralarında 30 pas yapabilseydiler. belki biz bu sene seyrantepe'de avrupa ligi'nde yarı final rüyalarına yatıp, final için para biriktiriyor olacaktık. rüyadan uyandık,ezildik, ezdiler, bir birimize girdik. kendi futbolcumuza sövdük, bu takım bir daha asla avrupa şampiyonluğu göremeyecekti, reykart ütopyasını koltuğunun altına alarak aramızdan ayrıldı. ve biz kokmaya devam ediyorduk hala.

    pratik, her zaman teorinin a.mına koymuştur. hagi kokmaya yeni başlamıştık ki bela maça çıkmamız gerekti sıcağı sıcağına. bir de baktık, surinamlı'nın oynatmadığı elano-cana-pino sahada. artk mecburiyetten mi, hagi pratiği mi yakında görürüz. gördüğümüz maçın kokusu geçmedi henüz. elano 20 pasla kat edilecek mesfeyi tek pasla halletmenin daha efektif olduğunu ispatlama derdine düştü. oyun bütün bir alana yayıldı. ortada sıçanı onlar oynamaya kalktılar top onlara geçince. ne var ki biz 2 den fazla sıçan soktuk aralarına. kadıköy'deki maçın pratiği böyleydi. orta sahada rahat paslaşamasınlar, 50.000 kudurmuş salyalarını akıtamasın, 2525 yaralı aslan kükresin diye koydu presini hagi. top bize geçtiğinde de ortada sıçan oynamanın alemi yoktu. ayhan'la, elano'yla açtılar yelpazeyi. pino'yla, miso'yla indireceklerdi az kalsın. berabere kaldık diye de sevinmedik, bakmayın siz yalama basına. evliyalar elimizden aldı, yatırdık ama işi bitiremedik. biz güzel koktuk, yenilseydik bile aynı eylemi koyacaktık.

    amma ve lakin, her pratik, bir teoriye dayanmalıdır. eğer biz bir daha asla avrupa şampiyonu olmayacaksak, teoriye falan gerek yoktur. olur da yüz senede bir bir deli nesil gelir, bir maradona bir hagi denk gelir, kırık bacakla, çatlak kabugayla bir final daha oynar, kupayı yine getiririz. yok kardeşim burası türkiye futbolu pratiğidir diyorsan, hedefin fenerbahçe'nin önünde ligi bitirebilmek ise eğer bu futbolcular hagi'ye yeter de artar bile. trübündeki çapulcu da bir kaç maç sonra unutur gider, ihaneti. nasıl olsa hagi bir daha yenilmez ve bu defter sümen altında daha çok bekler.
App Store'dan indirin Google Play'den alın